Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: Sosyal medyanın kapatılması diye bir plan yok

BÜROKRASİ (AA) - Anadolu Ajansı | 09.07.2020 - 18:15, Güncelleme: 27.10.2022 - 05:59
 

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: Sosyal medyanın kapatılması diye bir plan yok

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, "Sosyal medyanın kapatılması diye bir plan, bir görüş yok ama sosyal medyanın düzenlenmesi gerektiği konusunda artık bir konsensüs oluştu, bir ittifak oluştu." dedi.
<p>Cumhurbaşkanlığı S&ouml;zc&uuml;s&uuml; B&uuml;y&uuml;kel&ccedil;i İbrahim Kalın, sosyal medyayla ilgili d&uuml;zenleme hazırlığı ve Ayasofya&#39;nın ibadete a&ccedil;ılması tartışmalarına ilişkin Anadolu Ajansının (AA) sorularını yanıtladı.</p> <div class="col-12 videoembed" style="box-sizing: border-box; position: relative; width: 791px; min-height: 1px; padding: 0px; flex: 0 0 100; max-width: 100; color: rgb(33, 37, 41); font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, &quot;Segoe UI&quot;, Roboto, &quot;Helvetica Neue&quot;, Arial, sans-serif, &quot;Apple Color Emoji&quot;, &quot;Segoe UI Emoji&quot;, &quot;Segoe UI Symbol&quot;, &quot;Noto Color Emoji&quot;; font-size: 16px; margin-bottom: 10px !important;">&nbsp;</div> <p><br /> Sosyal medyanın kapatılması şeklinde bir g&ouml;r&uuml;ş olmadığını belirten Cumhurbaşkanlığı S&ouml;zc&uuml;s&uuml; İbrahim Kalın, ancak sosyal medyanın d&uuml;zenlenmesi gerektiğine y&ouml;nelik bir ittifak oluştuğunu s&ouml;yledi. Bunun muhalif seslerin susturulması anlamına gelmeyeceğini vurgulayan Kalın, Ayasofya&#39;nın ibadete a&ccedil;ılmasının d&uuml;nya mirası kimliğinden bir şey eksiltmeyeceğini dile getirdi.</p> <p>Cumhurbaşkanlığı S&ouml;zc&uuml;s&uuml; Kalın&#39;a y&ouml;neltilen sorular ve bu sorulara verdiği cevaplar ş&ouml;yle:&nbsp;</p> <p>Suriye 2011&#39;den beri bir i&ccedil; savaş i&ccedil;erisinde. Bir&ccedil;ok şey yaşandı, bir&ccedil;ok dramlar yaşandı ama en son geldiğimiz noktada T&uuml;rkiye ile Rusya arasında bir mutabakat imzalandı Suriye&#39;nin kuzeyinde&hellip; Bu mutabakatlar nasıl gidiyor? Şu an ortak devriyeler devam ediyor, bir sorun var mı?</p> <p>Şu anda Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Putin&#39;le 5 Mart&#39;ta yaptığı İdlib ateşkesi &ccedil;er&ccedil;evesinde ortak devriyeler devam ediyor. Ateşkes b&uuml;y&uuml;k oranda uygulanıyor fakat zaman zaman rejimin ihlallerinin olduğunu da g&ouml;r&uuml;yoruz. Şimdi en son bildiğiniz gibi BM İnsan Hakları Komisyonunun da bir raporu yayınlandı, &#39;Rejim İdlib&#39;deki sivillere saldırmak suretiyle savaş su&ccedil;u işlemiştir&#39; diye. Bu zaten bizim baştan beri s&ouml;ylediğimiz bir konuydu. Yani sivilleri cezalandırmak suretiyle rejim orada mevzi elde etmeye &ccedil;alıştı. Bunun i&ccedil;in &ccedil;ok acımasızca, hunharca varil bombaları kullandılar, kimyasal silahlar kullandılar ve başka t&uuml;r toplu mezarlar, toplu &ouml;ld&uuml;rmeler yaşandı, b&uuml;y&uuml;k bir insanlık dramı yaşandı orada. Sorun b&uuml;t&uuml;n&uuml; ile &ccedil;&ouml;z&uuml;lm&uuml;ş değil ama kısmen kontrol altına alınmış durumda. &Ouml;zellikle İdlib&#39;de kısmi bir s&uuml;kunetin hakim olduğunu s&ouml;yleyebiliriz fakat bizim beklentimiz ve &ccedil;ağrımız ge&ccedil;enlerde Sayın Cumhurbaşkanımız, Astana &Uuml;&ccedil;l&uuml; Zirvesi&#39;nde de bunu yine dile getirdi, İdlib b&ouml;lgesinin bir g&uuml;venli b&ouml;lge ilan edilmesi, kelimenin tam manasıyla bir g&uuml;venli b&ouml;lge ilan edilmesi ve bu şekilde muamele g&ouml;rmesi. Aksi halde İdlib&#39;e sıkışmış olan 3-3,5 milyon insanı orada uzun vadede tutmanız m&uuml;mk&uuml;n değil. Zaten Suriye&#39;nin başka b&ouml;lgelerinden ka&ccedil;ıp gelmiş yani yerlerinden edilmiş insanlar oraya sıkışmışlar, ki normalde İdlib&#39;in n&uuml;fusu 1 milyon civarındadır, yani şu anda oraya onun 3-3,5 katı insan sıkışmış durumda ve bu insanların gidebileceği başka bir yer yok, sadece T&uuml;rkiye var. Bu, problemin bir ayağı tabii.</p> <p>&Ouml;b&uuml;r tarafta ter&ouml;r &ouml;rg&uuml;t&uuml;n&uuml;n Suriye&#39;deki uzantısı olan PYD ve YPG&#39;nin ter&ouml;rist faaliyetleri de orada devam ediyor. Biliyorsunuz bazen Afrin&#39;de, bazen Tel Rıfat&#39;ta, bazen Fırat&#39;ın doğusunda ve &ccedil;eşitli ter&ouml;rist eylemler ger&ccedil;ekleştiriyorlar, sivillere saldırıyorlar. Bunlara tabii bizim m&uuml;saade etmemiz m&uuml;mk&uuml;n değil. Bunlara karşı m&uuml;cadelemiz de kararlı bir şekilde devam edecek. Fırat&#39;ın doğusunda da hakimiyeti sağlamak, s&uuml;kuneti sağlamak i&ccedil;in askerlerimiz orada yoğun bir faaliyet g&ouml;steriyorlar. Bu &ccedil;alışmalar da aynen devam edecek herhangi bir fasıla olmadan. Fakat nihai olarak Suriye meselesinin &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml; i&ccedil;in Birleşmiş Milletler 2254 sayılı kararı &ccedil;er&ccedil;evesinde de bir ge&ccedil;iş h&uuml;k&uuml;metinin kurulması, se&ccedil;imlerin yapılması ve Suriye&#39;de herkesi temsil eden meşru bir siyasi yapının inşa edilmesi gerekiyor. Bunun Esed rejimi tarafından yapılamayacağı a&ccedil;ık bir şekilde ortada.</p> <p>Esed rejimi ile ilgili olarak ge&ccedil;tiğimiz g&uuml;nlerde bir iddia ortaya atıldı Esed&#39;in koltuğu bırakacağı, bir &uuml;lkeye sığınacağına dair. Bu iddialarla ilgili g&ouml;r&uuml;ş&uuml;n&uuml;z nedir?</p> <p>Bunlar birer iddia, daha sonra yalanlandı &ccedil;eşitli başka makamlar tarafından. Rus basınında bu t&uuml;r şeyler &ccedil;ıktı, sonra onlar &#39;b&ouml;yle bir şey yok&#39; dediler.</p> <p>Siz yeni bir s&uuml;re&ccedil; bekliyor musunuz?</p> <p>Suriye&#39;de yapılması gereken, Birleşmiş Milletler 2254 sayılı kararı &ccedil;er&ccedil;evesi siyasi s&uuml;recin ilerletilmesi, Anayasa Komisyonunun &ccedil;alışmalarını tamamlaması, ki bir sonraki toplantı ağustos ayında yapılacak, ve oradan &ccedil;ıkacak neticenin herkes tarafından bağlayıcı olması &ouml;nemli. Anayasa Komisyonu &ccedil;alışmalarının da yıllarca s&uuml;rmemesi gerekiyor. Yani bunun bir takviminin olması lazım, bir nihai tarihinin olması lazım. Rejim şu ana kadar Anayasa Komisyonu &ccedil;alışmalarını sabote etmek i&ccedil;in elinden geleni yaptı &ccedil;&uuml;nk&uuml; oradan &ccedil;ıkacak bağlayıcı bir metnin kendi lehine olmayacağını biliyor veya &ouml;yle d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yor. Bundan dolayı da Anayasa Komisyonu &ccedil;alışmaları &ccedil;ok yavaş ilerliyor. Halbuki bu &ccedil;alışmaların bir an &ouml;nce tamamlanması ve Suriye&#39;de siyasi s&uuml;reci ilerletecek bir anayasal zeminin oluşturulması gerekiyor, &ccedil;atışmaların durdurulması gerekiyor, m&uuml;ltecilerin tabii ki g&uuml;venli, onurlu bir şekilde evlerine d&ouml;nmesi gerekiyor. Dolayısıyla Suriye meselesinin aslında b&uuml;t&uuml;n ana başlıkları olduğu gibi duruyor yani salgından dolayı bir 3-4 ay dikkatler başka yerlere y&ouml;neldi ama Suriye meselesinde temel konular maalesef &ccedil;&ouml;z&uuml;ms&uuml;z bir şekilde durmaya devam ediyor.</p> <p>İsrail- Filistin meselesi... Burada Netanyahu&#39;nun, b&uuml;y&uuml;k bir iştahla Batı Şeria&#39;nın bir kısmının ilhak edilmesiyle ilgili bir planı var. Buna zaten Trump &ouml;n ayak olmuştu, o yol a&ccedil;mıştı. Bu ilhak, iki devletli &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml; yok edebilecek bir noktaya doğru gidiyor &ccedil;&uuml;nk&uuml; Filistin tarafının da &ccedil;ok keskin bir duruş sergilediğini g&ouml;r&uuml;yoruz. İlhak planı ile ilgili T&uuml;rkiye&#39;nin duruşu nedir? Bununla bağlantılı olarak daha &ouml;nce Kud&uuml;s&#39;&uuml;n başkent olarak tanınması konusunda T&uuml;rkiye &ccedil;ok &ouml;nemli bir hamle yapmıştı, İstanbul&#39;da İslam İşbirliği Teşkilatı &uuml;yelerini toplamıştınız. Daha sonra BM&#39;de Kud&uuml;s&#39;&uuml;n tek taraflı başkent ilan edilmesinin bir anlam ifade etmeyeceğine y&ouml;nelik bir karar &ccedil;ıkartmıştınız. Yeni d&ouml;nemde bu ilhaka karşı T&uuml;rkiye&#39;nin herhangi bir planı var mı yoksa mevcut planları mı destekleyeceksiniz?&nbsp;</p> <p>&Ouml;ncelikle İsrail&#39;in bu ilhak planı gayrimeşrudur, hukuka aykırıdır, yeni bir işgal ve gasp hareketidir. Bunu kesin bir şekilde reddediyoruz ve b&uuml;t&uuml;n uluslararası toplumu da bu ilhak planını reddetmeye davet ediyoruz. Nasıl Kud&uuml;s konusunda uluslararası toplum b&uuml;y&uuml;k bir birlik ve dayanışma g&ouml;sterdiyse aynı dayanışmanın şimdi bu ilhak planına karşı da g&ouml;sterilmesi gerekiyor. Başta Arap &uuml;lkeleri ve Arap Ligi olmak &uuml;zere İslam İşbirliği Teşkilatı, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Ortadoğu D&ouml;rtl&uuml;s&uuml; ve diğer ilgili b&uuml;t&uuml;n kurumların bu konuda &ccedil;ok a&ccedil;ık ve net bir tutum sergilemesi gerekiyor. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; işgal ve ilhak politikaları bug&uuml;ne kadar Filistin meselesini daha i&ccedil;inden &ccedil;ıkılmaz hale getirdi, her t&uuml;r barış, iki devletli &ccedil;&ouml;z&uuml;m, siyasi istikrar, toplumsal huzur imkanlarını ortadan kaldırdı. Bu ilhak planı bu krizi daha da derinleştirir. Zaten Netanyahu iki devletli &ccedil;&ouml;z&uuml;me inanmadığını baştan beri ifade eden bir siyaset&ccedil;i. Hatta İsrail siyaseti i&ccedil;inde Likud&#39;un ana &ccedil;izgisi haline getirmiş durumda bunu. Şimdi buna &ouml;ncelikle iki devletli &ccedil;&ouml;z&uuml;me inandığını s&ouml;yleyen Amerika Birleşik Devletleri&#39;ndeki &ccedil;eşitli &ccedil;evrelerin, kongre &uuml;yelerinin, &ccedil;eşitli Musevi topluluklarının g&uuml;r bir sesle itiraz etmesi gerekiyor. Vatikan&#39;ın karşı &ccedil;ıkması gerekiyor. O topraklar aynı zamanda orada yaşayan Hristiyanları da ilgilendiriyor, Vatikan&#39;ı da ilgilendiriyor, Arap &uuml;lkelerini doğrudan ilgilendiriyor, onların daha fazla ses &ccedil;ıkartması gerekiyor.</p> <p>T&uuml;rkiye olarak bu konuda Cumhurbaşkanımızın pek &ccedil;ok Arap lideri ile Batılı liderle telefon g&ouml;r&uuml;şmeleri oldu ilk bu karar a&ccedil;ıklandığı zaman. Cumhurbaşkanımız bunu net bir şekilde reddettiğimizi Sayın Trump&#39;a da Sayın Putin&#39;e de Mahmud Abbas&#39;a da &Uuml;rd&uuml;n Kralı&#39;na da ve g&ouml;r&uuml;şt&uuml;ğ&uuml; bir&ccedil;ok lidere, Sayın Merkel&#39;e ve diğerlerine a&ccedil;ık ve net bir şekilde ifade etti. Bu konudaki tavrımız bizim son derece net. Bu yeni bir gasp ve işgal politikasıdır, hamlesidir, oyunudur, bu oyuna hi&ccedil; kimsenin gelmemesi gerekiyor.</p> <p>Tabii İsrail&#39;i durduracak olan şey uluslararası toplumun, Birleşmiş Milletler&#39;in, Ortadoğu D&ouml;rtl&uuml;s&uuml;n&uuml;n, Avrupa Birliği&#39;nin daha etkin, daha dirayetli, daha g&uuml;&ccedil;l&uuml; bir şekilde tavır almasıdır. Yani bu hukuksuzluğu, bu kanunsuzluğu, hatta bu haydutluğu g&ouml;z ardı edersek yarın Orta Doğu&#39;da başka felaketlerin kapısını aralamış oluruz. Bug&uuml;ne kadar İsrail&#39;in 1947&#39;den beri Filistin topraklarını nasıl adım adım, par&ccedil;a par&ccedil;a, santim santim, metre metre işgal ettiğini, gasbettiğini g&ouml;rd&uuml;k. Cumhurbaşkanımız Birleşmiş Milletler&#39;de bir harita g&ouml;stermişti biliyorsunuz, 47&#39;den bug&uuml;ne kadar Filistin topraklarının nasıl yok edildiğini, İsrail tarafından işgal edildiğini&hellip; O harita hala yerinde duruyor. Maalesef eğer bu ilhak politikası uygulanırsa, ilhak kararı uygulanırsa bir beşinci harita daha gelecek onların yanına, 4 harita vardı ve 5&#39;inci haritada adeta artık Filistin ortadan kalkacak. Dolayısıyla buna m&uuml;saade edemeyiz Orta Doğu&#39;nun barışı i&ccedil;in, huzuru i&ccedil;in&hellip; İsrail burada aynı Kud&uuml;s&#39;te olduğu gibi yine ateşle oynuyor, tahrik edici, yıkıcı bir politikanın peşinde. Bundan derhal vazge&ccedil;mesi gerekiyor. İsrail &uuml;zerinde etkisi olan, yetkisi olan b&uuml;t&uuml;n &uuml;lkelerin de başta Amerika Birleşik Devletleri olmak &uuml;zere bu konuda a&ccedil;ık ve net bir tavır alması gerekiyor.</p> <p>Siz Arap d&uuml;nyasının tavrını yeterli g&ouml;r&uuml;yor musunuz?</p> <p>Yeterli g&ouml;rm&uuml;yorum, &ouml;zellikle Arap Ligi&#39;nin tavrını yetersiz g&ouml;r&uuml;yorum, İslam İşbirliği Teşkilatı i&ccedil;erisinde bu konuda &ccedil;ok net tavır sergileyen &uuml;lkeler var ama onun tavrının da yeterli olduğunu s&ouml;yleyemeyiz. Daha fazla ses &ccedil;ıkartılması gerekiyor. &Ouml;zellikle Arap Birliği&#39;nin, yani ikide bir T&uuml;rkiye aleyhine kararlar &ccedil;ıkartmak yerine &ouml;ncelikle bu meseleler &uuml;zerine odaklanması gerekiyor.</p> <p>T&uuml;rkiye&#39;nin dış politikası, &ouml;zellikle b&ouml;lgesel politikalarına baktığımızda son d&ouml;nemde son derece proaktif bir politika g&uuml;tt&uuml;ğ&uuml;n&uuml;z&uuml; g&ouml;r&uuml;yoruz b&ouml;lgede. Yani Libya&#39;dan Yemen&#39;e kadar, Suriye&#39;ye, Mısır&#39;a kadar b&ouml;lge politikalarınız olduk&ccedil;a etkili ve hemen hemen her noktada T&uuml;rkiye&#39;nin bir varlığını g&ouml;r&uuml;yoruz. Balkanlarda zaten tarihsel bir etkimiz var. Şimdi bu politikaları değerlendirdiğimizde, ben &ouml;zellikle Arap d&uuml;nyasını yakından takip ettiğim i&ccedil;in biliyorum, bunu bazı Arap liderler de siz de biliyorsunuz g&uuml;ndeme getiriyorlar, T&uuml;rkiye&#39;nin dış politikasının &ouml;zellikle b&ouml;lgesel politikasının İhvan ve Neo Osmanlıcılık &uuml;zerine tesis edildiği ve merkezinin bu olduğuna dair bir s&ouml;ylem tutturuyorlar. Bizim b&ouml;yle mi ger&ccedil;ekten politikamız. T&uuml;rkiye&rsquo;nin b&ouml;lgesel politikalarının temel kriterleri nedir? Biz İhvan &uuml;zerine mi gidiyoruz, Neo Osmanlıcılık mı bizim hedefimiz, yeni bir Osmanlı etkisi mi oluşturmaya &ccedil;alışıyoruz, nedir bizim dış politika kriterlerimiz?</p> <p>Bunlar T&uuml;rkiye&#39;nin aktif dış politikasını g&ouml;lgelemek amacıyla ortaya atılmış birtakım asılsız iddialardan ibarettir. Somut olarak bunun hi&ccedil;bir yerde bir &ouml;rneğini g&ouml;steremezler. T&uuml;rkiye Mısır&#39;da H&uuml;sn&uuml; M&uuml;barek devrildikten sonra orada kim meşru olarak devletin başında idiyse onunla iş tutmuştur, Tunus&#39;ta se&ccedil;imle kim iş başına gelmişse onlarla iş tutmuştur, Libya&#39;da siyasi istikrarı sağlamak i&ccedil;in hi&ccedil;bir siyasi taraf arasında &lsquo;Bu İhvancıdır, bu batıcıdır, bu milliyet&ccedil;idir&#39; gibi ayrımlar yapmadan meşru olan akt&ouml;rlerin tamamı ile &ccedil;alışma gayreti i&ccedil;erisinde olmuştur. Aynı &ouml;rneği K&ouml;rfez &uuml;lkeleri i&ccedil;in verebiliriz, Irak i&ccedil;in verebiliriz ve başka &uuml;lkeler i&ccedil;in verebiliriz. Suriye&#39;de savaş başladığında T&uuml;rkiye, tırnak i&ccedil;inde, yani M&uuml;sl&uuml;man Kardeşleri mi destekledi? Suriye halkını destekledi orada. Esed rejimi hi&ccedil;bir ayrım yapmadan S&uuml;nnisi ile K&uuml;rt&#39;&uuml;yle Arap&#39;ıyla T&uuml;rkmen&#39;i ile karşı &ccedil;ıkan kim varsa onlara saldırdı ve T&uuml;rkiye de o zulme uğrayan herkese kapılarını a&ccedil;tı, herhangi bir ayrım yapmadı. Fakat son d&ouml;nemde &ouml;zellikle uluslararası liberal s&ouml;ylemin bir &ouml;c&uuml; haline getirdiği işte İslam, İslamcılık, İslami hareketler, İslami partiler, M&uuml;sl&uuml;man Kardeşler gibi s&ouml;ylemler elverişli bir enstr&uuml;man olarak her yerde kullanılıyor.</p> <p>Mesela bunun son &ouml;rneğini John Bolton&rsquo;ın yazdığı kitapta da g&ouml;rd&uuml;k. Yani bizim kendisi ile yaptığımız pek &ccedil;ok g&ouml;r&uuml;şmede buradaki g&ouml;r&uuml;şmelerde, Washington&#39;daki, New York&#39;taki g&ouml;r&uuml;şmelerde, telefon konuşmalarımızda bir defa bile bu konuları g&uuml;ndeme getirmeyen Bolton, gidip bu kitabı yazdığında Sayın Cumhurbaşkanımıza &#39;O radikal bir İslamcıdır&#39; gibi bir iftira atıyor. Bunu niye yapıyor, ger&ccedil;ek olduğu i&ccedil;in değil, bu elverişli bir enstr&uuml;man olduğu i&ccedil;in, &ccedil;ok işe yarar bir arg&uuml;man olduğu i&ccedil;in. &#39;Bunu dediğinizde artık başka bir şey s&ouml;ylemenize gerek kalmaz&#39; varsayımı ile hareket edildiği i&ccedil;in.</p> <p>Peki bu t&uuml;r s&ouml;ylemler neden kullanılıyor? Ne istiyor T&uuml;rkiye, b&ouml;lge &uuml;lkeleri i&ccedil;in sizin gelecek tasavvurunuz nedir, neden bu kadar proaktifsiniz b&ouml;lgede?</p> <p>Kendi halkına zul&uuml;m etmeyen bir rejimle T&uuml;rkiye&#39;nin bir sorunu olmaz ama bir rejim kalkıp kendi halkını bombalıyorsa, kimyasal silahlar kullanıyorsa o rejimin kimliği, etnik mezhebi, siyasi kimliği ne olursa olsun T&uuml;rkiye buna karşı durur, bu da en temel insani, ahlaki ve siyasi g&ouml;revimizdir bizim. B&ouml;lgede biz, bakın ş&ouml;yle s&ouml;yleyeyim, İslam d&uuml;nyası aslında fakir bir d&uuml;nya olmak zorunda değil. D&uuml;nyanın doğal zenginliklerinin &ccedil;ok &ouml;nemli bir kısmı &ouml;zellikle Orta Doğu coğrafyasında yer alıyor. Fakat g&uuml;&ccedil;l&uuml; bir liderlik, akıllı ve basiretli bir siyasi vizyon, birlik ve beraberlik olmadığı i&ccedil;in İslam d&uuml;nyasında savaşlar, &ccedil;atışmalar, krizler, zayıf devletler, k&ouml;t&uuml; y&ouml;netimler almış başını gitmiş durumda. Biz nasıl bir zamanlar b&uuml;t&uuml;n İslam d&uuml;nyası b&uuml;t&uuml;n d&uuml;nyaya ışık tutan bir k&uuml;lt&uuml;r medeniyet havzası idiyse yani Bağdat&#39;ından Basra&#39;sına, Semerkand&#39;ından İskenderiye&#39;sine, Kahire&#39;sinden Bosna&#39;sına kadar hepsini katarak s&ouml;yl&uuml;yorum, 21&#39;inci y&uuml;zyılda da İslam d&uuml;nyasının bu vasıflarını yeniden kuşanmasının m&uuml;mk&uuml;n olduğuna inanıyoruz. İlimde, k&uuml;lt&uuml;rde, sanatta, eğitimde, bilimde, teknolojide, altyapıda, dış politikada, g&uuml;venlikte ve diğer b&uuml;t&uuml;n alanlarda İslam &uuml;lkeleri &ccedil;ok daha iyi bir noktada bulunabilirler. Buralardaki barış, d&uuml;nya barışına ve huzuruna katkı sağlar, buradaki &ccedil;atışmalar &uuml;zerinden kendi milli menfaatlerini ilerletmeye &ccedil;alışanlar, eninde sonunda b&uuml;t&uuml;n d&uuml;nyayı ateşe verdiklerinin farkında değiller. Yani g&uuml;venliğin bu kadar i&ccedil; i&ccedil;e ge&ccedil;tiği bir d&uuml;nyada, ben hep şunu s&ouml;yl&uuml;yorum; hepimiz g&uuml;vende olmadan hi&ccedil;birimiz g&uuml;vende değiliz. Bencil bir şekilde ben sadece kendi g&uuml;venliğimi d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;ğ&uuml;mde, başkalarının g&uuml;venliğini tehlikeye attığımda nihai olarak kendi g&uuml;venliğimi de tehlikeye atmış olurum. Yani kendimiz i&ccedil;in istediğimizi başkası i&ccedil;in de istemiyorsak zaten samimi, tutarlı, d&uuml;r&uuml;st bir dış politika izleyemezsiniz.</p> <p>Biz nasıl T&uuml;rkiye i&ccedil;in kalkınmayı, adaleti, adil paylaşımı, g&uuml;venliği, huzuru istiyorsak, komşu &uuml;lkeler ve b&ouml;lge &uuml;lkeleri i&ccedil;in de aynı şeyi istiyoruz. Dolayısıyla bizim başkasının toprağında g&ouml;z&uuml;m&uuml;z yok, başkasının i&ccedil; işlerine karışmak gibi bir niyetimiz yok. Ama başka &uuml;lkelerden beklentimiz de T&uuml;rkiye&#39;nin i&ccedil; işlerine karışmasınlar, T&uuml;rkiye&#39;nin i&ccedil;ini karıştırmak i&ccedil;in birtakım &ccedil;ocuk&ccedil;a planların i&ccedil;erisine girmesinler. Bazı K&ouml;rfez &uuml;lkelerinin T&uuml;rkiye aleyhine yaptığı kara propaganda faaliyetlerinin inanın halk nezdinde hi&ccedil;bir karşılığı yok, tam tersine halkı onlardan daha fazla uzaklaştıran bir tutum i&ccedil;erisinde olduklarını artık onların da g&ouml;rmesi gerekiyor.</p> <p>Adil paylaşım konusuna değindiniz. Sayın Cumhurbaşkanı ge&ccedil;tiğimiz g&uuml;nlerde Kovid-19&#39;dan sonra d&uuml;nyada artık hi&ccedil;bir şeyin eskisi gibi olmayacağını s&ouml;yledi, doğrusu bunu bazı &ccedil;evrelerden de duyuyoruz. Yani ne değişecek ger&ccedil;ekten, bize ne &ouml;ğretti Kovid-19? Yoksul &uuml;lkeler, geri kalmış &uuml;lkeler, zengin &uuml;lkeler arasındaki u&ccedil;urumu daha &ccedil;ok net bir şekilde g&ouml;rm&uuml;ş olduk. Aslında herkesi eşitleyen bir s&uuml;re&ccedil;le karşı karşıya kaldı insanlık. Siz nasıl bir perspektif g&ouml;r&uuml;yorsunuz gelecekle ilgili, Kovid-19 bize nasıl yeni bir d&uuml;nya sunmuş olacak?</p> <p>&Ouml;ncelikle Kovid-19, mevcut d&uuml;nya d&uuml;zeninin ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha ortaya &ccedil;ıkarttı. Tarihte yakın d&ouml;nemde bir&ccedil;ok savaşlar yaşandı, b&ouml;lgesel savaşlar, başka şeyler, ama herhalde k&uuml;reselleşmenin bir ger&ccedil;ek haline geldiği bu ge&ccedil;tiğimiz 30-40 yıl i&ccedil;erisinde ilk defa herkesin aynı anda aynı şeyi yaşadığı bir d&ouml;nemden ge&ccedil;tik. K&uuml;resel bir an yaşadık, hala da yaşamaya devam ediyoruz. Japonya&#39;sından Amerika&#39;sına, İtalya&#39;sından T&uuml;rkiye&#39;sine, Almanya&#39;sından Irak&#39;ına kadar hepimiz bu aynı anı aynı anda yaşadık, bu &ccedil;ok nadir g&ouml;r&uuml;len bir şeydir. &Uuml;&ccedil;&uuml;nc&uuml; olarak da k&uuml;resel sistemin testinin pozitif &ccedil;ıktığını g&ouml;rd&uuml;k. Aslında k&uuml;resel sistemin kendisi bu vir&uuml;se yakalandı, bu kadar etkisiz olması, bu vir&uuml;s karşısında &ccedil;&ouml;z&uuml;m &uuml;retememesi, bu kadar insanın &ouml;lmesi, vir&uuml;s&uuml;n bu kadar hızlı yayılması, ekonominin durması ve bundan sonra toparlamaya ilişkin projeksiyonların da uzun vadeli olması bu sistemin ne kadar kırılgan olduğunu g&ouml;steriyor.</p> <p>&#39;K&uuml;resel liberal d&uuml;zen&#39; deniyor, ben hep ona şey diyorum; ya bu d&uuml;zen ne k&uuml;resel ne liberal ne de aslında bir d&uuml;zen. Yani k&uuml;resel değil &ccedil;&uuml;nk&uuml; tek taraflı, hakimin, g&uuml;&ccedil;l&uuml; olanın s&ouml;z&uuml;n&uuml;n ge&ccedil;tiği bir d&uuml;zen. Liberal falan değil. Yani liberal diye paketlenen birtakım değerler yahut s&ouml;ylemler var, yani serbest piyasa şartları, ekonomisi vesaire deniyor ama kapitalizmin her zaman tekelciliğe doğru evrilmek istediğini herkes bilir, iktisat okuyan herkes bunu bilir. Kapitalist, tekel olmak ister, serbest, adil piyasa şartları i&ccedil;erisinde rekabet etmek falan istemez. Nitekim bunun i&ccedil;in de antitr&ouml;st yasaları &ccedil;ıkmıştır. Şirketler b&uuml;y&uuml;m&uuml;şt&uuml;r, b&uuml;y&uuml;m&uuml;şt&uuml;r devasa yapılar haline gelmiştir. Bunlar artık devletin bile kontrol edemediği b&uuml;y&uuml;kl&uuml;ğe ulaştığında devlet buralara m&uuml;dahale etmiştir, &#39;Hayır, bu artık t&uuml;ketici hakkını da kişi haklarını da ortadan kaldıran bir yapıya d&ouml;n&uuml;ş&uuml;yor&#39; diye. Dolayısıyla b&ouml;yle bir liberal d&uuml;zenden de bahsetmiyoruz, d&uuml;zen de değil. D&uuml;zen &uuml;retmiyor tam tersine bir d&uuml;zensizlik, kaos, adaletsizlik &uuml;retmeye devam ediyor.</p> <p>Şimdi b&uuml;t&uuml;n bu ger&ccedil;ekler ışığında &ouml;n&uuml;m&uuml;ze yeni birtakım fırsatlar da &ccedil;ıktı. T&uuml;rkiye bu s&uuml;reci en iyi y&ouml;neten &uuml;lkelerden birisi oldu hem vaka sayısı itibarıyla hem &ouml;l&uuml;mler itibarıyla... Sağlık altyapımızın g&uuml;&ccedil;l&uuml; olmasının getirdiği avantajları bu d&ouml;nemde g&ouml;rd&uuml;k. Sayın Cumhurbaşkanımızın &#39;Bunlar benim hayalimdir&#39; dediği şehir hastanelerinin bu s&uuml;re&ccedil;te ne kadar kritik bir rol oynadığını hep birlikte g&ouml;rd&uuml;k. Sağlık &ccedil;alışanlarımızın, 1 milyon 100 bin civarındaki sağlık ordumuzun ne kadar &ouml;zveriyle &ccedil;alıştığını g&ouml;rd&uuml;k. Ama şimdi bundan sonra yapılacak &ccedil;ok &ouml;nemli şeyler de var. Mesela biyog&uuml;venlik konusu artık T&uuml;rkiye&#39;nin milli g&uuml;venliğinin &ouml;nemli başlıklarından biri haline gelmiştir, siber g&uuml;venlik yine ulusal g&uuml;venliğimizin &ouml;nemli başlıklarından birisi haline gelmiştir. Bu konularda &ccedil;ok &ouml;nemli &ccedil;alışmalar yapılıyor, bunlar daha da artacak. Sayın Cumhurbaşkanımız bu konuda gerekli talimatları da verdi, ilgili birimlerimiz bu konularda &ccedil;alışmalarına da başladılar. İleriye d&ouml;n&uuml;k olarak T&uuml;rkiye &ouml;zellikle tedarik zincirini muhafaza etmek suretiyle hem kendi i&ccedil;indeki yani T&uuml;rkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına hem de b&ouml;lgedeki insanlara yardım ulaştırarak b&uuml;nyesinin ne kadar sağlam olduğunu g&ouml;sterdi ama bunu daha da fazla g&uuml;&ccedil;lendirmek i&ccedil;in adımlar atmaya devam edeceğiz. Ben bu s&uuml;re&ccedil;ten T&uuml;rkiye&#39;nin hızlı bir şekilde &ccedil;ıkacağına inanıyorum ve diğer d&uuml;nya ekonomileri toparlamaya &ccedil;alışırken T&uuml;rkiye&#39;nin &ccedil;ok hızlı bir şekilde yol alacağını d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorum. Bunlar tabii bize birtakım fırsatlar getiriyor. Bu temel altyapı yatırımları konusunda, stratejik &ouml;nemi olan alanlarda aldığımız mesafe noktasında ileriye d&ouml;n&uuml;k daha pozitif, daha aydınlık, daha umut verici bir tablonun olduğunu s&ouml;yleyebilirim.</p> <p>Şimdi T&uuml;rkiye sosyal medyayı artık d&uuml;nyada en &ccedil;ok kullanan &uuml;lkelerden bir tanesi. Ama sosyal medyanın T&uuml;rkiye&#39;de maalesef daha &ccedil;ok son d&ouml;nemlerde kadına y&ouml;nelik şiddet, hakaret, yalan, k&uuml;f&uuml;r ve benzeri k&ouml;t&uuml; ama&ccedil;lar i&ccedil;in kullanıldığını g&ouml;rd&uuml;k. Bir sosyal medya d&uuml;zenlemesi gerektiğini g&ouml;r&uuml;yoruz. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı bir talimat verdi bir &ccedil;alışma yapılıyor bu d&uuml;zenlemenin i&ccedil;eriğiyle ilgili bize neler s&ouml;yleyebilirsiniz? Sosyal medyayı T&uuml;rkiye&#39;de kapatacak mısınız? &Ccedil;&uuml;nk&uuml; o t&uuml;r bir algı da var, h&uuml;k&uuml;metinizin sosyal medyayı T&uuml;rkiye&#39;de yasaklayacağına dair şeyler de konuşuluyor. B&ouml;yle bir planınız mı var yoksa bu d&uuml;zenleme neyi kapsayacak?</p> <p>Sosyal medyanın kapatılması diye bir plan, bir g&ouml;r&uuml;ş yok ama sosyal medyanın d&uuml;zenlenmesi gerektiği konusunda artık bir konsens&uuml;s oluştu, bir ittifak oluştu. Neden? Ben ger&ccedil;ek hayatta size hakaret ediyorsam, k&uuml;f&uuml;r ediyorsam, iftira ediyorsam, kişilik haklarınızı ihlal ediyorsam, mahrem bilgilerinizi ortaya &ccedil;ıkartıyorsam yahut ter&ouml;r propagandası yapıyorsam, bu nasıl ger&ccedil;ek hayatta su&ccedil;sa sanal d&uuml;nyada da su&ccedil; olmak durumundadır. Yani analogda su&ccedil; olan dijitalde de su&ccedil;tur, temel ilke budur. Fakat internet d&uuml;nyası &ccedil;ok hızlı geliştiği ve reg&uuml;le edilmesi &ccedil;ok zor bir alan olduğu i&ccedil;in bununla ilgili uluslararası bir m&uuml;ktesebat da oluşmuş değil. Farklı &uuml;lkelerin bu konuda farklı uygulamaları var. Mesela Almanya &ouml;rneğine baktığınızda bu konuda en sıkı tedbirleri almaya &ccedil;alışan, hukuki anlamda &ccedil;alışma yapan &uuml;lkelerden birisi olarak onların ge&ccedil;tiğimiz &ouml;zellikle 4-5 yıl i&ccedil;erisinde bir&ccedil;ok yasa girişimi oldu, bunların bir kısmını birka&ccedil; aşamada uyguladılar ve hep bu ilkeden hareket ettiler, ger&ccedil;ek hayatta su&ccedil; olan sanal d&uuml;nyada da su&ccedil;tur. Peki bunu nasıl reg&uuml;le edeceksiniz, nasıl takip edeceksiniz? Birisi sosyal medyayı k&ouml;t&uuml; ama&ccedil;larla kullandığında, kişilik haklarını ihlal ettiğinde, su&ccedil; teşkil eden bir eylemde bulunduğunda ne yapacaksınız? Sizin gidip bu şirketlere, yani platformları y&ouml;neten şirketlere başvurmaktan başka şansınız yok. Mahkeme kararı bile &ccedil;ıkartsanız onu uygulayacak olan bu şirkettir, o platformdur, o sosyal medya mecralarıdır. Dolayısıyla burada şirketlere b&uuml;y&uuml;k bir sorumluluk d&uuml;ş&uuml;yor. Hatırlayın Amerika&#39;da bile işte Facebook&#39;la ilgili bir&ccedil;ok konular g&uuml;ndeme geldi. &#39;Se&ccedil;im d&ouml;neminde bilgileri alıp bunları bir tarafın lehine kullandırttınız mı?&#39; &Ccedil;ok ciddi bir su&ccedil;lama, &ccedil;ok ciddi bir iddia bu, değil mi? Başka bir&ccedil;ok alanda benzer uygulamalar, benzer davalar a&ccedil;ıldı. Bunlarla ilgili b&uuml;y&uuml;k cezalar verildi. Neden yapılıyor bu? &Ccedil;&uuml;nk&uuml; kişi haklarını ihlal eden, su&ccedil; teşkil eden bir eylem o mecra &uuml;zerinden ger&ccedil;ekleştiriliyorsa su&ccedil;u işleyen kişi kadar tedbir almıyorsa mecranın sahibi de sorumludur. Temel ilke bu. Dolayısıyla bu tasarı tabii ki meclisin uhdesinde, &ccedil;alışılıyor. Cumhurbaşkanımız bir &ccedil;ağrı yaptı bununla ilgili, hem Cumhurbaşkanı hem de AK Parti&#39;nin Genel Başkanı olarak tabii. Kendi grubuna da bir &ccedil;ağrı yaptı, Meclis&#39;e de bir &ccedil;ağrı yaptı: &quot;Gelin bununla ilgili bir d&uuml;zenleme yapalım. Sosyal mecra kişilik haklarının ihlal edildiği, ter&ouml;r propagandasının yapıldığı, yalanın, iftiranın kol gezdiği bir yer olmaktan &ccedil;ıksın. İnsanların medeni, erdemli, doğru bilgiye dayanan iletişim yapabileceği bir mecra olarak kullanılsın.&quot;</p> <p>Muhalif seslerin susturulması gibi bir...</p> <p>Hayır b&ouml;yle bir şey değil. Yani ger&ccedil;ek hayatta da muhalif sesler var, muhalefet &ccedil;ıkıyor muhalefetini yapıyor. Sanal d&uuml;nyada da olabilir ama bunu yalana başvurmadan, iftiraya başvurmadan, ter&ouml;r propagandası yapmadan ger&ccedil;ekleştirmek esastır. Dolayısıyla burada bu d&uuml;zenlemenin iki &ouml;nemli ayağı var, sosyal medyanın diyeyim iki tane &ouml;nemli ayağı var. Bir tanesi i&ccedil;eriklerle ilgili konu. Şimdi birisi işte bir yalan, iftira veya benzeri bir şey ortaya attığında i&ccedil;erikle ilgili bir sorun ortaya &ccedil;ıkıyor. Sizin kişisel, kişi haklarınıza bir saldırı var, siz bunu kaldırılmasını istiyorsunuz. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; herkes g&ouml;r&uuml;yor bunu. Siz ne yapıyorsunuz? O şirkete başvuruyorsunuz, netice almanız ne kadar s&uuml;rer, alır mısınız, alamaz mısınız belirsiz. Mahkemeye gidiyorsunuz, mahkemeden karar alıyorsunuz, bu i&ccedil;eriğin kaldırılmasını talep ediyorsunuz. O dahi herhangi bir muhatap olmayınca uygulanması m&uuml;mk&uuml;n olmayan bir karar olarak kalıyor. Sonra mağdur olan y&uuml;z binlerce insan var. Bir muhatap bulamıyorlar. Dolayısıyla o şirketlerin mutlaka faaliyet g&ouml;sterdikleri &uuml;lkelerde bir ofis a&ccedil;ması, yani bir muhatap olması gerekiyor. Şu ana kadar bu şirketler, bir, iki tanesi hari&ccedil; ofis a&ccedil;mayı reddettiler T&uuml;rkiye&#39;de. Bu da bizi meselenin ikinci boyutuna getiriyor. O da ticari kısmı. Vergi &ouml;demiyorlar. Bunlar son tahlilde ticari birer kuruluş. Bizim girip kullandığımız sosyal paylaşım mecraları birer ticari kuruluş. Para kazanıyorlar ama vergi &ouml;demiyorlar. Şimdi aynı ger&ccedil;ek d&uuml;nyada olduğu gibi siz bir malın vergisini ka&ccedil;ırdığınızda nasıl bunun bir m&uuml;eyyidesi varsa sanal alemde de kazandığınız paranın vergisini &ouml;demiyorsanız bu bir su&ccedil;tur. Bundan dolayı da bu şirketler yıllarca, ben kendim bile g&ouml;r&uuml;şt&uuml;m bunların bir&ccedil;ok kurum başkanlarıyla heyetleriyle ge&ccedil;tiğimiz yıllarda, &#39;Gelin burada ofis a&ccedil;ın, temsilcilik a&ccedil;ın, verginizi &ouml;deyin, bu i&ccedil;erikle ilgili konularda da bir muhatap oluşsun ve bu sorunları hukuki olarak şeffaf bir şekilde &ccedil;&ouml;zmenin yollarını arayalım.&#39; Ama bug&uuml;ne kadar bunu reddettiler. Şimdi yeni d&uuml;zenlemeyle bu iki ayağı, yani ticari kısmıyla kişilik haklarının korunmasını hedefleyen i&ccedil;erikle ilgili d&uuml;zenlemeleri ihtiva edecek bir yasa tasarısı hazırlanıyor diye biliyorum. Nihai olarak tabii ki bu Meclisin uhdesinde. B&ouml;yle bir d&uuml;zenlemenin herkesin faydasına olacağını d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorum. Muhalif seslerin susturulması, oradaki renkliliğin ortadan kaldırılması, kişilerin g&ouml;r&uuml;şlerini ifade edememesi gibi bir şey s&ouml;z konusu değil. Orada meşru kurallar &ccedil;er&ccedil;evesinde insanlar fikirlerini, g&ouml;r&uuml;şlerini &ouml;zg&uuml;rce ifade edebilirler. Bunun &ouml;n&uuml;nde herhangi bir engel s&ouml;z konusu değil. Ama dediğim gibi su&ccedil; teşkil eden, kişilik haklarını ihlal eden, mahremiyeti ortadan kaldıran, ter&ouml;r propagandası yapan, doğrudan su&ccedil;a teşvik eden paylaşımlar, propagandalar yapıldığı zaman bunlara karşı da tedbir alınmasından daha doğal bir şey olamaz.</p> <p>Siz h&uuml;k&uuml;met olarak aslında T&uuml;rkiye&#39;de sosyal medyayı destekliyor musunuz? Yani bu anlamıyla bir sosyal medyayı destekliyor musunuz?</p> <p>Bir iletişim mecrası olarak elbette g&ouml;z ardı edemeyeceğimiz bir ger&ccedil;ekliktir sosyal medya, hepimizin kullandığı, faydalandığı... Ama zannediyorum &ouml;zellikle son d&ouml;nemde sosyal medyada &ccedil;irkinleşen &uuml;slup, tarz, dil, paylaşımlar herkesi rahatsız ediyor. Ama şunu da s&ouml;yleyeyim, bu meseleyi sadece kanun &ccedil;ıkartarak da &ccedil;&ouml;zemeyiz. Bir toplumsal bilin&ccedil;lenmenin de olması gerekiyor. Toplum olarak bizim bu t&uuml;r su&ccedil; teşkil eden, y&uuml;z kızartıcı, ahlak kurallarına aykırı, kişi haklarını ve mahremiyetini ortadan kaldıran hesaplara, paylaşımlara karşı ortak bir tavır i&ccedil;erisinde olmamız gerekiyor. Kanunlara başvurmadan &ouml;nce m&uuml;eyyideye başvurmadan &ouml;nce vicdani m&uuml;eyyidenin devreye girmesi gerekiyor. Herkesin o kişileri, o paylaşımları ayıplaması gerekiyor. Bu mecradan &ccedil;ıkartması gerekiyor. Bu bir kadına d&ouml;n&uuml;k saldırı olabilir, bu bir &ccedil;ocuk istismarı olabilir, cinsellikle ilgili bir su&ccedil; olabilir, başka bir şey olabilir. Bu konuda vicdani kontrol ve d&uuml;zenlemenin en az kanuni d&uuml;zenleme kadar &ouml;nemli olduğunu akıldan &ccedil;ıkarmamız gerekiyor.</p> <p>Aslında kendi T&uuml;rk toplumsal yapımız, geleneklerimiz, k&uuml;lt&uuml;r&uuml;m&uuml;ze baktığımızda sosyal medyanın buna hi&ccedil; uygun olmadığını g&ouml;r&uuml;yoruz. Yani insanlar bir kadına hakaret edebiliyor, k&uuml;fredebiliyor, onun kadınlığına, ailesine hakaret edebiliyorlar. Bu normalde toplumumuzun dinamiklerinde olan bir şey değil. Biraz sosyal medyanın da insanları, toplumları değiştirdiğini, bozduğunu g&ouml;r&uuml;yorum. Bilmiyorum, katılıyor musunuz?</p> <p>Sosyal medya insanların sahte kimlikler, sahte maskeler arkasından konuşmasına imkan sağlayan bir mecra. Bundan cesaret alan bazı kişilerin bu mecrayı kirlettiğini maalesef g&ouml;rd&uuml;k, g&ouml;r&uuml;yoruz. Belki benim &#39;Vicdani m&uuml;eyyide, vicdani kontrol, vicdani d&uuml;zenleme&#39; dediğim şey biraz bununla ilgili. Ne s&ouml;yl&uuml;yorsanız d&uuml;r&uuml;st&ccedil;e, ahlaklı bir şekilde, seviyeli bir şekilde s&ouml;yleyin. Birtakım sahte kimliklerin, bot hesapların, sahte hesapların arkasına sığınarak değil, kimseniz, ne iseniz o şekilde &ccedil;ıkıp s&ouml;yleyeceğiniz s&ouml;z&uuml; s&ouml;yleyin. Bu cesareti olmayanlar da bu mecrayı kirletmesinler.</p> <p>Efendim son sorumuz Ayasofya ile ilgili. Malum Ayasofya ile ilgili şu an Danıştayda bir s&uuml;re&ccedil; var. Ancak tabii bir taraftan Amerika Birleşik Devletleri&#39;nden bir a&ccedil;ıklama geldi, bir taraftan Yunanistan&#39;dan Ayasofya ile ilgili a&ccedil;ıklama geldi. Siz bu a&ccedil;ıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? &Ouml;n&uuml;m&uuml;zdeki g&uuml;nlerde biz ne g&ouml;receğiz Ayasofya ile ilgili?</p> <p>Şimdi Ayasofya&#39;nın camiye &ccedil;evrilmesi meselesi uzun yıllardır g&uuml;ndemimizde olan, toplumsal talebi ve karşılığı olan bir mesele. Bunu &quot;Camiye &ccedil;evrilirse Ayasofya&#39;nın d&uuml;nya mirası kimliği ortadan kalkar&quot; şeklinde eleştirenler var. Bahsettiğiniz &uuml;lkelerin bir kısmı bu y&ouml;nde eleştiriler ya da a&ccedil;ıklamalar yaptılar. Fakat bu bize hi&ccedil; de &ouml;yle g&ouml;r&uuml;nm&uuml;yor. Bizim b&uuml;t&uuml;n selatin camilerimiz, İstanbul&#39;da &ouml;rneğin Sultanahmet Camisi olsun, Fatih Camisi olsun, S&uuml;leymaniye olsun, diğer camilerimiz olsun, hem ibadete hem ziyarete a&ccedil;ık mekanlardır. Turistler de giderler, belli saatlerde belli kurallar &ccedil;er&ccedil;evesinde buraları ziyaret edebilirler. Yabancıların yahut yerli turistlerin bu t&uuml;r mekanları ziyaret etmesi i&ccedil;in illa buraların m&uuml;ze olması gerekmiyor. Notre Dame &ouml;rneği de var mesela Paris&#39;te. Hem kilisedir hem m&uuml;zedir. Ayin zamanı insanlar giderler orada ayin yaparlar Hristiyanlar. Normal zamanda da turistler giderler ziyaret ederler. Sacre Coeur Kilisesi vardır yine Paris&#39;te. Bunun &ouml;n&uuml;nde bir engel yok. Ayasofya&#39;nın da ibadete a&ccedil;ılması yerli yahut yabancı turistlerin orayı ziyaret etmesine mani değil. Dolayısıyla d&uuml;nya mirasından bir şey kaybetmesi s&ouml;z konusu değil. Buranın tarihi tabii kilise olarak başlamış, cami olarak devam etmiş, sonra da m&uuml;ze olarak devam etmiş. Bu &uuml;&ccedil; kimlik, Ayasofya&#39;nın 3 hayatı i&ccedil;inde herhalde onun asli kimliğine en uzak olan m&uuml;ze stat&uuml;s&uuml;. Yani bir mabet olarak kurulmuş, daha sonra camiye &ccedil;evrilmiş ve 500 yıldan fazla bu şekilde devam etmiş. Cumhuriyetin ilk yıllarında da biliyorsunuz Ayasofya bir cami olarak, yani 34&#39;e kadar, 23&#39;ten 34&#39;e kadar, hatta 20&#39;yi esas alırsanız Meclisin kuruluşundan, zaten cami olarak faaliyet g&ouml;stermiş. Dolayısıyla buranın ibadete a&ccedil;ılması Ayasofya&#39;nın tarihi d&uuml;nya mirası kimliğinden bir şey eksiltmez. Daha fazla insan oraya gidebilir, ziyaret edebilir. Nasıl atalarımız oradaki Hristiyan ikonalarını muhafaza ettiyse bundan sonra da onlar muhafaza edilir. Ziyaret&ccedil;ilerin gene ziyaretine a&ccedil;ılır. Bununla ilgili &ccedil;alışmalar yapılır. Bunlar birbirini nakzeden durumlar değil.</p> <p>Peki ama mesela şimdi Avrupa&#39;dan bakış olarak değerlendirdiğinizde ise aslı kilise olan bir yerin tekrardan camiye &ccedil;evrilmesi, T&uuml;rk h&uuml;k&uuml;metinin dinlere karşı m&uuml;samaha g&ouml;stermemesi gibi bir algı oluşturuyor. Sizin diğer dinlere karşı, oysa mesela h&uuml;k&uuml;metinizin, biliyoruz işte Akdamar kilisesinin a&ccedil;ılması, S&uuml;mela Manastırının yeniden faaliyete ge&ccedil;irilmesi konusunda (İbrahim Kalın araya giriyor - İstanbul&#39;da Demir Kilise&#39;nin a&ccedil;ılması) &ccedil;alışmalarınız var. Bu noktada gelecek olan eleştirileri T&uuml;rkiye kaldırabilecek mi?</p> <p>Ge&ccedil;en Cumhurbaşkanımız bir &ouml;nemli beyanatta bulundu bu konuyla ilgili, &#39;Belki vatandaşlarımız bilmeyebilir ama bug&uuml;n T&uuml;rkiye&#39;de 400&#39;den fazla kilise ve havra aktif olarak faaliyet g&ouml;steriyor.&#39; dedi. T&uuml;rkiye Cumhuriyeti Devleti&#39;nin yahut milletinin, toplumun gayrim&uuml;slim azınlıklara d&ouml;n&uuml;k b&ouml;yle bir baskıcı, yok sayıcı, inkar edici bir tavrı olsaydı herhalde k&uuml;&ccedil;&uuml;k ama canlı bir gayrim&uuml;slim cemaatimiz Hristiyan ve Yahudi cemaatimiz olmazdı bug&uuml;n T&uuml;rkiye&#39;de. O kadar kilise, havra faaliyet g&ouml;steriyorsa bunu hem devlet b&ouml;yle kabul ettiği hem toplumuz barış&ccedil;ıl bir şekilde b&ouml;yle kabul ettiği i&ccedil;indir. Onlar da bizim toplumumuzun bir par&ccedil;asıdır. Bu toplumdan y&uuml;zlerce yıldır par&ccedil;ası olmuş insanlardır. Biz onlarla birlikte yaşıyoruz İstanbul&#39;unda da Mardin&#39;inde de birlikte yaşamaya da devam edeceğiz. Bizim başkalarının tavassutuna, m&uuml;dahalesine ihtiyacımız yok. Ben T&uuml;rkiye Cumhuriyeti&#39;nin Hristiyan vatandaşıyla da Musevi vatandaşıyla da eşit vatandaş olarak konuşurum, meselelerimizi ele alırım, ihtiya&ccedil;ları varsa bunların karşılanması i&ccedil;in elimizden geleni yaparız. Başkalarının aracılığına bizim ihtiyacımız yok. Cumhurbaşkanımız bu konuda son yıllarda en b&uuml;y&uuml;k vizyoner liderliği ortaya koymuş bir liderdir. Bunu bana değil Hıristiyan ve Musevi cemaatinin temsilcilerine sorun, onlar size anlatacaktır. Yani bu cemaatlerin dini ihtiya&ccedil;larının karşılanması, mabetlerin a&ccedil;ılması, korunması, dini meclislerinin yani Saint Sinot&#39;ta ve diğer din adamı ihtiya&ccedil;larının karşılanması noktasında vatandaşlık verilmesi, ge&ccedil;mişe dair m&uuml;sadere edilmiş, yani el konulmuş taşınmazlarının iade edilmesi ve diğer b&uuml;t&uuml;n konularda herhalde T&uuml;rkiye&#39;nin son 10-15 yılda aldığı mesafe ger&ccedil;ekten gurur verici bir tablodur. Dini &ccedil;oğulculuğa, barış ve istikrara katkı sağlayan adımlar atılmıştır, tarihi nitelikte adımlar atılmıştır. Ve baktığınız zaman bu konularda bizim gayrim&uuml;slim cemaatimizin hem devletin politikalarından hem uygulamalardan memnun olduğunu ama dışarıdan bu t&uuml;r m&uuml;dahalelerden de namemnun olduklarını rahatlıkla s&ouml;yleyebiliriz.</p>
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, "Sosyal medyanın kapatılması diye bir plan, bir görüş yok ama sosyal medyanın düzenlenmesi gerektiği konusunda artık bir konsensüs oluştu, bir ittifak oluştu." dedi.
<p>Cumhurbaşkanlığı S&ouml;zc&uuml;s&uuml; B&uuml;y&uuml;kel&ccedil;i İbrahim Kalın, sosyal medyayla ilgili d&uuml;zenleme hazırlığı ve Ayasofya&#39;nın ibadete a&ccedil;ılması tartışmalarına ilişkin Anadolu Ajansının (AA) sorularını yanıtladı.</p> <div class="col-12 videoembed" style="box-sizing: border-box; position: relative; width: 791px; min-height: 1px; padding: 0px; flex: 0 0 100; max-width: 100; color: rgb(33, 37, 41); font-family: -apple-system, BlinkMacSystemFont, &quot;Segoe UI&quot;, Roboto, &quot;Helvetica Neue&quot;, Arial, sans-serif, &quot;Apple Color Emoji&quot;, &quot;Segoe UI Emoji&quot;, &quot;Segoe UI Symbol&quot;, &quot;Noto Color Emoji&quot;; font-size: 16px; margin-bottom: 10px !important;">&nbsp;</div> <p><br /> Sosyal medyanın kapatılması şeklinde bir g&ouml;r&uuml;ş olmadığını belirten Cumhurbaşkanlığı S&ouml;zc&uuml;s&uuml; İbrahim Kalın, ancak sosyal medyanın d&uuml;zenlenmesi gerektiğine y&ouml;nelik bir ittifak oluştuğunu s&ouml;yledi. Bunun muhalif seslerin susturulması anlamına gelmeyeceğini vurgulayan Kalın, Ayasofya&#39;nın ibadete a&ccedil;ılmasının d&uuml;nya mirası kimliğinden bir şey eksiltmeyeceğini dile getirdi.</p> <p>Cumhurbaşkanlığı S&ouml;zc&uuml;s&uuml; Kalın&#39;a y&ouml;neltilen sorular ve bu sorulara verdiği cevaplar ş&ouml;yle:&nbsp;</p> <p>Suriye 2011&#39;den beri bir i&ccedil; savaş i&ccedil;erisinde. Bir&ccedil;ok şey yaşandı, bir&ccedil;ok dramlar yaşandı ama en son geldiğimiz noktada T&uuml;rkiye ile Rusya arasında bir mutabakat imzalandı Suriye&#39;nin kuzeyinde&hellip; Bu mutabakatlar nasıl gidiyor? Şu an ortak devriyeler devam ediyor, bir sorun var mı?</p> <p>Şu anda Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Putin&#39;le 5 Mart&#39;ta yaptığı İdlib ateşkesi &ccedil;er&ccedil;evesinde ortak devriyeler devam ediyor. Ateşkes b&uuml;y&uuml;k oranda uygulanıyor fakat zaman zaman rejimin ihlallerinin olduğunu da g&ouml;r&uuml;yoruz. Şimdi en son bildiğiniz gibi BM İnsan Hakları Komisyonunun da bir raporu yayınlandı, &#39;Rejim İdlib&#39;deki sivillere saldırmak suretiyle savaş su&ccedil;u işlemiştir&#39; diye. Bu zaten bizim baştan beri s&ouml;ylediğimiz bir konuydu. Yani sivilleri cezalandırmak suretiyle rejim orada mevzi elde etmeye &ccedil;alıştı. Bunun i&ccedil;in &ccedil;ok acımasızca, hunharca varil bombaları kullandılar, kimyasal silahlar kullandılar ve başka t&uuml;r toplu mezarlar, toplu &ouml;ld&uuml;rmeler yaşandı, b&uuml;y&uuml;k bir insanlık dramı yaşandı orada. Sorun b&uuml;t&uuml;n&uuml; ile &ccedil;&ouml;z&uuml;lm&uuml;ş değil ama kısmen kontrol altına alınmış durumda. &Ouml;zellikle İdlib&#39;de kısmi bir s&uuml;kunetin hakim olduğunu s&ouml;yleyebiliriz fakat bizim beklentimiz ve &ccedil;ağrımız ge&ccedil;enlerde Sayın Cumhurbaşkanımız, Astana &Uuml;&ccedil;l&uuml; Zirvesi&#39;nde de bunu yine dile getirdi, İdlib b&ouml;lgesinin bir g&uuml;venli b&ouml;lge ilan edilmesi, kelimenin tam manasıyla bir g&uuml;venli b&ouml;lge ilan edilmesi ve bu şekilde muamele g&ouml;rmesi. Aksi halde İdlib&#39;e sıkışmış olan 3-3,5 milyon insanı orada uzun vadede tutmanız m&uuml;mk&uuml;n değil. Zaten Suriye&#39;nin başka b&ouml;lgelerinden ka&ccedil;ıp gelmiş yani yerlerinden edilmiş insanlar oraya sıkışmışlar, ki normalde İdlib&#39;in n&uuml;fusu 1 milyon civarındadır, yani şu anda oraya onun 3-3,5 katı insan sıkışmış durumda ve bu insanların gidebileceği başka bir yer yok, sadece T&uuml;rkiye var. Bu, problemin bir ayağı tabii.</p> <p>&Ouml;b&uuml;r tarafta ter&ouml;r &ouml;rg&uuml;t&uuml;n&uuml;n Suriye&#39;deki uzantısı olan PYD ve YPG&#39;nin ter&ouml;rist faaliyetleri de orada devam ediyor. Biliyorsunuz bazen Afrin&#39;de, bazen Tel Rıfat&#39;ta, bazen Fırat&#39;ın doğusunda ve &ccedil;eşitli ter&ouml;rist eylemler ger&ccedil;ekleştiriyorlar, sivillere saldırıyorlar. Bunlara tabii bizim m&uuml;saade etmemiz m&uuml;mk&uuml;n değil. Bunlara karşı m&uuml;cadelemiz de kararlı bir şekilde devam edecek. Fırat&#39;ın doğusunda da hakimiyeti sağlamak, s&uuml;kuneti sağlamak i&ccedil;in askerlerimiz orada yoğun bir faaliyet g&ouml;steriyorlar. Bu &ccedil;alışmalar da aynen devam edecek herhangi bir fasıla olmadan. Fakat nihai olarak Suriye meselesinin &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml; i&ccedil;in Birleşmiş Milletler 2254 sayılı kararı &ccedil;er&ccedil;evesinde de bir ge&ccedil;iş h&uuml;k&uuml;metinin kurulması, se&ccedil;imlerin yapılması ve Suriye&#39;de herkesi temsil eden meşru bir siyasi yapının inşa edilmesi gerekiyor. Bunun Esed rejimi tarafından yapılamayacağı a&ccedil;ık bir şekilde ortada.</p> <p>Esed rejimi ile ilgili olarak ge&ccedil;tiğimiz g&uuml;nlerde bir iddia ortaya atıldı Esed&#39;in koltuğu bırakacağı, bir &uuml;lkeye sığınacağına dair. Bu iddialarla ilgili g&ouml;r&uuml;ş&uuml;n&uuml;z nedir?</p> <p>Bunlar birer iddia, daha sonra yalanlandı &ccedil;eşitli başka makamlar tarafından. Rus basınında bu t&uuml;r şeyler &ccedil;ıktı, sonra onlar &#39;b&ouml;yle bir şey yok&#39; dediler.</p> <p>Siz yeni bir s&uuml;re&ccedil; bekliyor musunuz?</p> <p>Suriye&#39;de yapılması gereken, Birleşmiş Milletler 2254 sayılı kararı &ccedil;er&ccedil;evesi siyasi s&uuml;recin ilerletilmesi, Anayasa Komisyonunun &ccedil;alışmalarını tamamlaması, ki bir sonraki toplantı ağustos ayında yapılacak, ve oradan &ccedil;ıkacak neticenin herkes tarafından bağlayıcı olması &ouml;nemli. Anayasa Komisyonu &ccedil;alışmalarının da yıllarca s&uuml;rmemesi gerekiyor. Yani bunun bir takviminin olması lazım, bir nihai tarihinin olması lazım. Rejim şu ana kadar Anayasa Komisyonu &ccedil;alışmalarını sabote etmek i&ccedil;in elinden geleni yaptı &ccedil;&uuml;nk&uuml; oradan &ccedil;ıkacak bağlayıcı bir metnin kendi lehine olmayacağını biliyor veya &ouml;yle d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yor. Bundan dolayı da Anayasa Komisyonu &ccedil;alışmaları &ccedil;ok yavaş ilerliyor. Halbuki bu &ccedil;alışmaların bir an &ouml;nce tamamlanması ve Suriye&#39;de siyasi s&uuml;reci ilerletecek bir anayasal zeminin oluşturulması gerekiyor, &ccedil;atışmaların durdurulması gerekiyor, m&uuml;ltecilerin tabii ki g&uuml;venli, onurlu bir şekilde evlerine d&ouml;nmesi gerekiyor. Dolayısıyla Suriye meselesinin aslında b&uuml;t&uuml;n ana başlıkları olduğu gibi duruyor yani salgından dolayı bir 3-4 ay dikkatler başka yerlere y&ouml;neldi ama Suriye meselesinde temel konular maalesef &ccedil;&ouml;z&uuml;ms&uuml;z bir şekilde durmaya devam ediyor.</p> <p>İsrail- Filistin meselesi... Burada Netanyahu&#39;nun, b&uuml;y&uuml;k bir iştahla Batı Şeria&#39;nın bir kısmının ilhak edilmesiyle ilgili bir planı var. Buna zaten Trump &ouml;n ayak olmuştu, o yol a&ccedil;mıştı. Bu ilhak, iki devletli &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml; yok edebilecek bir noktaya doğru gidiyor &ccedil;&uuml;nk&uuml; Filistin tarafının da &ccedil;ok keskin bir duruş sergilediğini g&ouml;r&uuml;yoruz. İlhak planı ile ilgili T&uuml;rkiye&#39;nin duruşu nedir? Bununla bağlantılı olarak daha &ouml;nce Kud&uuml;s&#39;&uuml;n başkent olarak tanınması konusunda T&uuml;rkiye &ccedil;ok &ouml;nemli bir hamle yapmıştı, İstanbul&#39;da İslam İşbirliği Teşkilatı &uuml;yelerini toplamıştınız. Daha sonra BM&#39;de Kud&uuml;s&#39;&uuml;n tek taraflı başkent ilan edilmesinin bir anlam ifade etmeyeceğine y&ouml;nelik bir karar &ccedil;ıkartmıştınız. Yeni d&ouml;nemde bu ilhaka karşı T&uuml;rkiye&#39;nin herhangi bir planı var mı yoksa mevcut planları mı destekleyeceksiniz?&nbsp;</p> <p>&Ouml;ncelikle İsrail&#39;in bu ilhak planı gayrimeşrudur, hukuka aykırıdır, yeni bir işgal ve gasp hareketidir. Bunu kesin bir şekilde reddediyoruz ve b&uuml;t&uuml;n uluslararası toplumu da bu ilhak planını reddetmeye davet ediyoruz. Nasıl Kud&uuml;s konusunda uluslararası toplum b&uuml;y&uuml;k bir birlik ve dayanışma g&ouml;sterdiyse aynı dayanışmanın şimdi bu ilhak planına karşı da g&ouml;sterilmesi gerekiyor. Başta Arap &uuml;lkeleri ve Arap Ligi olmak &uuml;zere İslam İşbirliği Teşkilatı, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Ortadoğu D&ouml;rtl&uuml;s&uuml; ve diğer ilgili b&uuml;t&uuml;n kurumların bu konuda &ccedil;ok a&ccedil;ık ve net bir tutum sergilemesi gerekiyor. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; işgal ve ilhak politikaları bug&uuml;ne kadar Filistin meselesini daha i&ccedil;inden &ccedil;ıkılmaz hale getirdi, her t&uuml;r barış, iki devletli &ccedil;&ouml;z&uuml;m, siyasi istikrar, toplumsal huzur imkanlarını ortadan kaldırdı. Bu ilhak planı bu krizi daha da derinleştirir. Zaten Netanyahu iki devletli &ccedil;&ouml;z&uuml;me inanmadığını baştan beri ifade eden bir siyaset&ccedil;i. Hatta İsrail siyaseti i&ccedil;inde Likud&#39;un ana &ccedil;izgisi haline getirmiş durumda bunu. Şimdi buna &ouml;ncelikle iki devletli &ccedil;&ouml;z&uuml;me inandığını s&ouml;yleyen Amerika Birleşik Devletleri&#39;ndeki &ccedil;eşitli &ccedil;evrelerin, kongre &uuml;yelerinin, &ccedil;eşitli Musevi topluluklarının g&uuml;r bir sesle itiraz etmesi gerekiyor. Vatikan&#39;ın karşı &ccedil;ıkması gerekiyor. O topraklar aynı zamanda orada yaşayan Hristiyanları da ilgilendiriyor, Vatikan&#39;ı da ilgilendiriyor, Arap &uuml;lkelerini doğrudan ilgilendiriyor, onların daha fazla ses &ccedil;ıkartması gerekiyor.</p> <p>T&uuml;rkiye olarak bu konuda Cumhurbaşkanımızın pek &ccedil;ok Arap lideri ile Batılı liderle telefon g&ouml;r&uuml;şmeleri oldu ilk bu karar a&ccedil;ıklandığı zaman. Cumhurbaşkanımız bunu net bir şekilde reddettiğimizi Sayın Trump&#39;a da Sayın Putin&#39;e de Mahmud Abbas&#39;a da &Uuml;rd&uuml;n Kralı&#39;na da ve g&ouml;r&uuml;şt&uuml;ğ&uuml; bir&ccedil;ok lidere, Sayın Merkel&#39;e ve diğerlerine a&ccedil;ık ve net bir şekilde ifade etti. Bu konudaki tavrımız bizim son derece net. Bu yeni bir gasp ve işgal politikasıdır, hamlesidir, oyunudur, bu oyuna hi&ccedil; kimsenin gelmemesi gerekiyor.</p> <p>Tabii İsrail&#39;i durduracak olan şey uluslararası toplumun, Birleşmiş Milletler&#39;in, Ortadoğu D&ouml;rtl&uuml;s&uuml;n&uuml;n, Avrupa Birliği&#39;nin daha etkin, daha dirayetli, daha g&uuml;&ccedil;l&uuml; bir şekilde tavır almasıdır. Yani bu hukuksuzluğu, bu kanunsuzluğu, hatta bu haydutluğu g&ouml;z ardı edersek yarın Orta Doğu&#39;da başka felaketlerin kapısını aralamış oluruz. Bug&uuml;ne kadar İsrail&#39;in 1947&#39;den beri Filistin topraklarını nasıl adım adım, par&ccedil;a par&ccedil;a, santim santim, metre metre işgal ettiğini, gasbettiğini g&ouml;rd&uuml;k. Cumhurbaşkanımız Birleşmiş Milletler&#39;de bir harita g&ouml;stermişti biliyorsunuz, 47&#39;den bug&uuml;ne kadar Filistin topraklarının nasıl yok edildiğini, İsrail tarafından işgal edildiğini&hellip; O harita hala yerinde duruyor. Maalesef eğer bu ilhak politikası uygulanırsa, ilhak kararı uygulanırsa bir beşinci harita daha gelecek onların yanına, 4 harita vardı ve 5&#39;inci haritada adeta artık Filistin ortadan kalkacak. Dolayısıyla buna m&uuml;saade edemeyiz Orta Doğu&#39;nun barışı i&ccedil;in, huzuru i&ccedil;in&hellip; İsrail burada aynı Kud&uuml;s&#39;te olduğu gibi yine ateşle oynuyor, tahrik edici, yıkıcı bir politikanın peşinde. Bundan derhal vazge&ccedil;mesi gerekiyor. İsrail &uuml;zerinde etkisi olan, yetkisi olan b&uuml;t&uuml;n &uuml;lkelerin de başta Amerika Birleşik Devletleri olmak &uuml;zere bu konuda a&ccedil;ık ve net bir tavır alması gerekiyor.</p> <p>Siz Arap d&uuml;nyasının tavrını yeterli g&ouml;r&uuml;yor musunuz?</p> <p>Yeterli g&ouml;rm&uuml;yorum, &ouml;zellikle Arap Ligi&#39;nin tavrını yetersiz g&ouml;r&uuml;yorum, İslam İşbirliği Teşkilatı i&ccedil;erisinde bu konuda &ccedil;ok net tavır sergileyen &uuml;lkeler var ama onun tavrının da yeterli olduğunu s&ouml;yleyemeyiz. Daha fazla ses &ccedil;ıkartılması gerekiyor. &Ouml;zellikle Arap Birliği&#39;nin, yani ikide bir T&uuml;rkiye aleyhine kararlar &ccedil;ıkartmak yerine &ouml;ncelikle bu meseleler &uuml;zerine odaklanması gerekiyor.</p> <p>T&uuml;rkiye&#39;nin dış politikası, &ouml;zellikle b&ouml;lgesel politikalarına baktığımızda son d&ouml;nemde son derece proaktif bir politika g&uuml;tt&uuml;ğ&uuml;n&uuml;z&uuml; g&ouml;r&uuml;yoruz b&ouml;lgede. Yani Libya&#39;dan Yemen&#39;e kadar, Suriye&#39;ye, Mısır&#39;a kadar b&ouml;lge politikalarınız olduk&ccedil;a etkili ve hemen hemen her noktada T&uuml;rkiye&#39;nin bir varlığını g&ouml;r&uuml;yoruz. Balkanlarda zaten tarihsel bir etkimiz var. Şimdi bu politikaları değerlendirdiğimizde, ben &ouml;zellikle Arap d&uuml;nyasını yakından takip ettiğim i&ccedil;in biliyorum, bunu bazı Arap liderler de siz de biliyorsunuz g&uuml;ndeme getiriyorlar, T&uuml;rkiye&#39;nin dış politikasının &ouml;zellikle b&ouml;lgesel politikasının İhvan ve Neo Osmanlıcılık &uuml;zerine tesis edildiği ve merkezinin bu olduğuna dair bir s&ouml;ylem tutturuyorlar. Bizim b&ouml;yle mi ger&ccedil;ekten politikamız. T&uuml;rkiye&rsquo;nin b&ouml;lgesel politikalarının temel kriterleri nedir? Biz İhvan &uuml;zerine mi gidiyoruz, Neo Osmanlıcılık mı bizim hedefimiz, yeni bir Osmanlı etkisi mi oluşturmaya &ccedil;alışıyoruz, nedir bizim dış politika kriterlerimiz?</p> <p>Bunlar T&uuml;rkiye&#39;nin aktif dış politikasını g&ouml;lgelemek amacıyla ortaya atılmış birtakım asılsız iddialardan ibarettir. Somut olarak bunun hi&ccedil;bir yerde bir &ouml;rneğini g&ouml;steremezler. T&uuml;rkiye Mısır&#39;da H&uuml;sn&uuml; M&uuml;barek devrildikten sonra orada kim meşru olarak devletin başında idiyse onunla iş tutmuştur, Tunus&#39;ta se&ccedil;imle kim iş başına gelmişse onlarla iş tutmuştur, Libya&#39;da siyasi istikrarı sağlamak i&ccedil;in hi&ccedil;bir siyasi taraf arasında &lsquo;Bu İhvancıdır, bu batıcıdır, bu milliyet&ccedil;idir&#39; gibi ayrımlar yapmadan meşru olan akt&ouml;rlerin tamamı ile &ccedil;alışma gayreti i&ccedil;erisinde olmuştur. Aynı &ouml;rneği K&ouml;rfez &uuml;lkeleri i&ccedil;in verebiliriz, Irak i&ccedil;in verebiliriz ve başka &uuml;lkeler i&ccedil;in verebiliriz. Suriye&#39;de savaş başladığında T&uuml;rkiye, tırnak i&ccedil;inde, yani M&uuml;sl&uuml;man Kardeşleri mi destekledi? Suriye halkını destekledi orada. Esed rejimi hi&ccedil;bir ayrım yapmadan S&uuml;nnisi ile K&uuml;rt&#39;&uuml;yle Arap&#39;ıyla T&uuml;rkmen&#39;i ile karşı &ccedil;ıkan kim varsa onlara saldırdı ve T&uuml;rkiye de o zulme uğrayan herkese kapılarını a&ccedil;tı, herhangi bir ayrım yapmadı. Fakat son d&ouml;nemde &ouml;zellikle uluslararası liberal s&ouml;ylemin bir &ouml;c&uuml; haline getirdiği işte İslam, İslamcılık, İslami hareketler, İslami partiler, M&uuml;sl&uuml;man Kardeşler gibi s&ouml;ylemler elverişli bir enstr&uuml;man olarak her yerde kullanılıyor.</p> <p>Mesela bunun son &ouml;rneğini John Bolton&rsquo;ın yazdığı kitapta da g&ouml;rd&uuml;k. Yani bizim kendisi ile yaptığımız pek &ccedil;ok g&ouml;r&uuml;şmede buradaki g&ouml;r&uuml;şmelerde, Washington&#39;daki, New York&#39;taki g&ouml;r&uuml;şmelerde, telefon konuşmalarımızda bir defa bile bu konuları g&uuml;ndeme getirmeyen Bolton, gidip bu kitabı yazdığında Sayın Cumhurbaşkanımıza &#39;O radikal bir İslamcıdır&#39; gibi bir iftira atıyor. Bunu niye yapıyor, ger&ccedil;ek olduğu i&ccedil;in değil, bu elverişli bir enstr&uuml;man olduğu i&ccedil;in, &ccedil;ok işe yarar bir arg&uuml;man olduğu i&ccedil;in. &#39;Bunu dediğinizde artık başka bir şey s&ouml;ylemenize gerek kalmaz&#39; varsayımı ile hareket edildiği i&ccedil;in.</p> <p>Peki bu t&uuml;r s&ouml;ylemler neden kullanılıyor? Ne istiyor T&uuml;rkiye, b&ouml;lge &uuml;lkeleri i&ccedil;in sizin gelecek tasavvurunuz nedir, neden bu kadar proaktifsiniz b&ouml;lgede?</p> <p>Kendi halkına zul&uuml;m etmeyen bir rejimle T&uuml;rkiye&#39;nin bir sorunu olmaz ama bir rejim kalkıp kendi halkını bombalıyorsa, kimyasal silahlar kullanıyorsa o rejimin kimliği, etnik mezhebi, siyasi kimliği ne olursa olsun T&uuml;rkiye buna karşı durur, bu da en temel insani, ahlaki ve siyasi g&ouml;revimizdir bizim. B&ouml;lgede biz, bakın ş&ouml;yle s&ouml;yleyeyim, İslam d&uuml;nyası aslında fakir bir d&uuml;nya olmak zorunda değil. D&uuml;nyanın doğal zenginliklerinin &ccedil;ok &ouml;nemli bir kısmı &ouml;zellikle Orta Doğu coğrafyasında yer alıyor. Fakat g&uuml;&ccedil;l&uuml; bir liderlik, akıllı ve basiretli bir siyasi vizyon, birlik ve beraberlik olmadığı i&ccedil;in İslam d&uuml;nyasında savaşlar, &ccedil;atışmalar, krizler, zayıf devletler, k&ouml;t&uuml; y&ouml;netimler almış başını gitmiş durumda. Biz nasıl bir zamanlar b&uuml;t&uuml;n İslam d&uuml;nyası b&uuml;t&uuml;n d&uuml;nyaya ışık tutan bir k&uuml;lt&uuml;r medeniyet havzası idiyse yani Bağdat&#39;ından Basra&#39;sına, Semerkand&#39;ından İskenderiye&#39;sine, Kahire&#39;sinden Bosna&#39;sına kadar hepsini katarak s&ouml;yl&uuml;yorum, 21&#39;inci y&uuml;zyılda da İslam d&uuml;nyasının bu vasıflarını yeniden kuşanmasının m&uuml;mk&uuml;n olduğuna inanıyoruz. İlimde, k&uuml;lt&uuml;rde, sanatta, eğitimde, bilimde, teknolojide, altyapıda, dış politikada, g&uuml;venlikte ve diğer b&uuml;t&uuml;n alanlarda İslam &uuml;lkeleri &ccedil;ok daha iyi bir noktada bulunabilirler. Buralardaki barış, d&uuml;nya barışına ve huzuruna katkı sağlar, buradaki &ccedil;atışmalar &uuml;zerinden kendi milli menfaatlerini ilerletmeye &ccedil;alışanlar, eninde sonunda b&uuml;t&uuml;n d&uuml;nyayı ateşe verdiklerinin farkında değiller. Yani g&uuml;venliğin bu kadar i&ccedil; i&ccedil;e ge&ccedil;tiği bir d&uuml;nyada, ben hep şunu s&ouml;yl&uuml;yorum; hepimiz g&uuml;vende olmadan hi&ccedil;birimiz g&uuml;vende değiliz. Bencil bir şekilde ben sadece kendi g&uuml;venliğimi d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;ğ&uuml;mde, başkalarının g&uuml;venliğini tehlikeye attığımda nihai olarak kendi g&uuml;venliğimi de tehlikeye atmış olurum. Yani kendimiz i&ccedil;in istediğimizi başkası i&ccedil;in de istemiyorsak zaten samimi, tutarlı, d&uuml;r&uuml;st bir dış politika izleyemezsiniz.</p> <p>Biz nasıl T&uuml;rkiye i&ccedil;in kalkınmayı, adaleti, adil paylaşımı, g&uuml;venliği, huzuru istiyorsak, komşu &uuml;lkeler ve b&ouml;lge &uuml;lkeleri i&ccedil;in de aynı şeyi istiyoruz. Dolayısıyla bizim başkasının toprağında g&ouml;z&uuml;m&uuml;z yok, başkasının i&ccedil; işlerine karışmak gibi bir niyetimiz yok. Ama başka &uuml;lkelerden beklentimiz de T&uuml;rkiye&#39;nin i&ccedil; işlerine karışmasınlar, T&uuml;rkiye&#39;nin i&ccedil;ini karıştırmak i&ccedil;in birtakım &ccedil;ocuk&ccedil;a planların i&ccedil;erisine girmesinler. Bazı K&ouml;rfez &uuml;lkelerinin T&uuml;rkiye aleyhine yaptığı kara propaganda faaliyetlerinin inanın halk nezdinde hi&ccedil;bir karşılığı yok, tam tersine halkı onlardan daha fazla uzaklaştıran bir tutum i&ccedil;erisinde olduklarını artık onların da g&ouml;rmesi gerekiyor.</p> <p>Adil paylaşım konusuna değindiniz. Sayın Cumhurbaşkanı ge&ccedil;tiğimiz g&uuml;nlerde Kovid-19&#39;dan sonra d&uuml;nyada artık hi&ccedil;bir şeyin eskisi gibi olmayacağını s&ouml;yledi, doğrusu bunu bazı &ccedil;evrelerden de duyuyoruz. Yani ne değişecek ger&ccedil;ekten, bize ne &ouml;ğretti Kovid-19? Yoksul &uuml;lkeler, geri kalmış &uuml;lkeler, zengin &uuml;lkeler arasındaki u&ccedil;urumu daha &ccedil;ok net bir şekilde g&ouml;rm&uuml;ş olduk. Aslında herkesi eşitleyen bir s&uuml;re&ccedil;le karşı karşıya kaldı insanlık. Siz nasıl bir perspektif g&ouml;r&uuml;yorsunuz gelecekle ilgili, Kovid-19 bize nasıl yeni bir d&uuml;nya sunmuş olacak?</p> <p>&Ouml;ncelikle Kovid-19, mevcut d&uuml;nya d&uuml;zeninin ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha ortaya &ccedil;ıkarttı. Tarihte yakın d&ouml;nemde bir&ccedil;ok savaşlar yaşandı, b&ouml;lgesel savaşlar, başka şeyler, ama herhalde k&uuml;reselleşmenin bir ger&ccedil;ek haline geldiği bu ge&ccedil;tiğimiz 30-40 yıl i&ccedil;erisinde ilk defa herkesin aynı anda aynı şeyi yaşadığı bir d&ouml;nemden ge&ccedil;tik. K&uuml;resel bir an yaşadık, hala da yaşamaya devam ediyoruz. Japonya&#39;sından Amerika&#39;sına, İtalya&#39;sından T&uuml;rkiye&#39;sine, Almanya&#39;sından Irak&#39;ına kadar hepimiz bu aynı anı aynı anda yaşadık, bu &ccedil;ok nadir g&ouml;r&uuml;len bir şeydir. &Uuml;&ccedil;&uuml;nc&uuml; olarak da k&uuml;resel sistemin testinin pozitif &ccedil;ıktığını g&ouml;rd&uuml;k. Aslında k&uuml;resel sistemin kendisi bu vir&uuml;se yakalandı, bu kadar etkisiz olması, bu vir&uuml;s karşısında &ccedil;&ouml;z&uuml;m &uuml;retememesi, bu kadar insanın &ouml;lmesi, vir&uuml;s&uuml;n bu kadar hızlı yayılması, ekonominin durması ve bundan sonra toparlamaya ilişkin projeksiyonların da uzun vadeli olması bu sistemin ne kadar kırılgan olduğunu g&ouml;steriyor.</p> <p>&#39;K&uuml;resel liberal d&uuml;zen&#39; deniyor, ben hep ona şey diyorum; ya bu d&uuml;zen ne k&uuml;resel ne liberal ne de aslında bir d&uuml;zen. Yani k&uuml;resel değil &ccedil;&uuml;nk&uuml; tek taraflı, hakimin, g&uuml;&ccedil;l&uuml; olanın s&ouml;z&uuml;n&uuml;n ge&ccedil;tiği bir d&uuml;zen. Liberal falan değil. Yani liberal diye paketlenen birtakım değerler yahut s&ouml;ylemler var, yani serbest piyasa şartları, ekonomisi vesaire deniyor ama kapitalizmin her zaman tekelciliğe doğru evrilmek istediğini herkes bilir, iktisat okuyan herkes bunu bilir. Kapitalist, tekel olmak ister, serbest, adil piyasa şartları i&ccedil;erisinde rekabet etmek falan istemez. Nitekim bunun i&ccedil;in de antitr&ouml;st yasaları &ccedil;ıkmıştır. Şirketler b&uuml;y&uuml;m&uuml;şt&uuml;r, b&uuml;y&uuml;m&uuml;şt&uuml;r devasa yapılar haline gelmiştir. Bunlar artık devletin bile kontrol edemediği b&uuml;y&uuml;kl&uuml;ğe ulaştığında devlet buralara m&uuml;dahale etmiştir, &#39;Hayır, bu artık t&uuml;ketici hakkını da kişi haklarını da ortadan kaldıran bir yapıya d&ouml;n&uuml;ş&uuml;yor&#39; diye. Dolayısıyla b&ouml;yle bir liberal d&uuml;zenden de bahsetmiyoruz, d&uuml;zen de değil. D&uuml;zen &uuml;retmiyor tam tersine bir d&uuml;zensizlik, kaos, adaletsizlik &uuml;retmeye devam ediyor.</p> <p>Şimdi b&uuml;t&uuml;n bu ger&ccedil;ekler ışığında &ouml;n&uuml;m&uuml;ze yeni birtakım fırsatlar da &ccedil;ıktı. T&uuml;rkiye bu s&uuml;reci en iyi y&ouml;neten &uuml;lkelerden birisi oldu hem vaka sayısı itibarıyla hem &ouml;l&uuml;mler itibarıyla... Sağlık altyapımızın g&uuml;&ccedil;l&uuml; olmasının getirdiği avantajları bu d&ouml;nemde g&ouml;rd&uuml;k. Sayın Cumhurbaşkanımızın &#39;Bunlar benim hayalimdir&#39; dediği şehir hastanelerinin bu s&uuml;re&ccedil;te ne kadar kritik bir rol oynadığını hep birlikte g&ouml;rd&uuml;k. Sağlık &ccedil;alışanlarımızın, 1 milyon 100 bin civarındaki sağlık ordumuzun ne kadar &ouml;zveriyle &ccedil;alıştığını g&ouml;rd&uuml;k. Ama şimdi bundan sonra yapılacak &ccedil;ok &ouml;nemli şeyler de var. Mesela biyog&uuml;venlik konusu artık T&uuml;rkiye&#39;nin milli g&uuml;venliğinin &ouml;nemli başlıklarından biri haline gelmiştir, siber g&uuml;venlik yine ulusal g&uuml;venliğimizin &ouml;nemli başlıklarından birisi haline gelmiştir. Bu konularda &ccedil;ok &ouml;nemli &ccedil;alışmalar yapılıyor, bunlar daha da artacak. Sayın Cumhurbaşkanımız bu konuda gerekli talimatları da verdi, ilgili birimlerimiz bu konularda &ccedil;alışmalarına da başladılar. İleriye d&ouml;n&uuml;k olarak T&uuml;rkiye &ouml;zellikle tedarik zincirini muhafaza etmek suretiyle hem kendi i&ccedil;indeki yani T&uuml;rkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına hem de b&ouml;lgedeki insanlara yardım ulaştırarak b&uuml;nyesinin ne kadar sağlam olduğunu g&ouml;sterdi ama bunu daha da fazla g&uuml;&ccedil;lendirmek i&ccedil;in adımlar atmaya devam edeceğiz. Ben bu s&uuml;re&ccedil;ten T&uuml;rkiye&#39;nin hızlı bir şekilde &ccedil;ıkacağına inanıyorum ve diğer d&uuml;nya ekonomileri toparlamaya &ccedil;alışırken T&uuml;rkiye&#39;nin &ccedil;ok hızlı bir şekilde yol alacağını d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorum. Bunlar tabii bize birtakım fırsatlar getiriyor. Bu temel altyapı yatırımları konusunda, stratejik &ouml;nemi olan alanlarda aldığımız mesafe noktasında ileriye d&ouml;n&uuml;k daha pozitif, daha aydınlık, daha umut verici bir tablonun olduğunu s&ouml;yleyebilirim.</p> <p>Şimdi T&uuml;rkiye sosyal medyayı artık d&uuml;nyada en &ccedil;ok kullanan &uuml;lkelerden bir tanesi. Ama sosyal medyanın T&uuml;rkiye&#39;de maalesef daha &ccedil;ok son d&ouml;nemlerde kadına y&ouml;nelik şiddet, hakaret, yalan, k&uuml;f&uuml;r ve benzeri k&ouml;t&uuml; ama&ccedil;lar i&ccedil;in kullanıldığını g&ouml;rd&uuml;k. Bir sosyal medya d&uuml;zenlemesi gerektiğini g&ouml;r&uuml;yoruz. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı bir talimat verdi bir &ccedil;alışma yapılıyor bu d&uuml;zenlemenin i&ccedil;eriğiyle ilgili bize neler s&ouml;yleyebilirsiniz? Sosyal medyayı T&uuml;rkiye&#39;de kapatacak mısınız? &Ccedil;&uuml;nk&uuml; o t&uuml;r bir algı da var, h&uuml;k&uuml;metinizin sosyal medyayı T&uuml;rkiye&#39;de yasaklayacağına dair şeyler de konuşuluyor. B&ouml;yle bir planınız mı var yoksa bu d&uuml;zenleme neyi kapsayacak?</p> <p>Sosyal medyanın kapatılması diye bir plan, bir g&ouml;r&uuml;ş yok ama sosyal medyanın d&uuml;zenlenmesi gerektiği konusunda artık bir konsens&uuml;s oluştu, bir ittifak oluştu. Neden? Ben ger&ccedil;ek hayatta size hakaret ediyorsam, k&uuml;f&uuml;r ediyorsam, iftira ediyorsam, kişilik haklarınızı ihlal ediyorsam, mahrem bilgilerinizi ortaya &ccedil;ıkartıyorsam yahut ter&ouml;r propagandası yapıyorsam, bu nasıl ger&ccedil;ek hayatta su&ccedil;sa sanal d&uuml;nyada da su&ccedil; olmak durumundadır. Yani analogda su&ccedil; olan dijitalde de su&ccedil;tur, temel ilke budur. Fakat internet d&uuml;nyası &ccedil;ok hızlı geliştiği ve reg&uuml;le edilmesi &ccedil;ok zor bir alan olduğu i&ccedil;in bununla ilgili uluslararası bir m&uuml;ktesebat da oluşmuş değil. Farklı &uuml;lkelerin bu konuda farklı uygulamaları var. Mesela Almanya &ouml;rneğine baktığınızda bu konuda en sıkı tedbirleri almaya &ccedil;alışan, hukuki anlamda &ccedil;alışma yapan &uuml;lkelerden birisi olarak onların ge&ccedil;tiğimiz &ouml;zellikle 4-5 yıl i&ccedil;erisinde bir&ccedil;ok yasa girişimi oldu, bunların bir kısmını birka&ccedil; aşamada uyguladılar ve hep bu ilkeden hareket ettiler, ger&ccedil;ek hayatta su&ccedil; olan sanal d&uuml;nyada da su&ccedil;tur. Peki bunu nasıl reg&uuml;le edeceksiniz, nasıl takip edeceksiniz? Birisi sosyal medyayı k&ouml;t&uuml; ama&ccedil;larla kullandığında, kişilik haklarını ihlal ettiğinde, su&ccedil; teşkil eden bir eylemde bulunduğunda ne yapacaksınız? Sizin gidip bu şirketlere, yani platformları y&ouml;neten şirketlere başvurmaktan başka şansınız yok. Mahkeme kararı bile &ccedil;ıkartsanız onu uygulayacak olan bu şirkettir, o platformdur, o sosyal medya mecralarıdır. Dolayısıyla burada şirketlere b&uuml;y&uuml;k bir sorumluluk d&uuml;ş&uuml;yor. Hatırlayın Amerika&#39;da bile işte Facebook&#39;la ilgili bir&ccedil;ok konular g&uuml;ndeme geldi. &#39;Se&ccedil;im d&ouml;neminde bilgileri alıp bunları bir tarafın lehine kullandırttınız mı?&#39; &Ccedil;ok ciddi bir su&ccedil;lama, &ccedil;ok ciddi bir iddia bu, değil mi? Başka bir&ccedil;ok alanda benzer uygulamalar, benzer davalar a&ccedil;ıldı. Bunlarla ilgili b&uuml;y&uuml;k cezalar verildi. Neden yapılıyor bu? &Ccedil;&uuml;nk&uuml; kişi haklarını ihlal eden, su&ccedil; teşkil eden bir eylem o mecra &uuml;zerinden ger&ccedil;ekleştiriliyorsa su&ccedil;u işleyen kişi kadar tedbir almıyorsa mecranın sahibi de sorumludur. Temel ilke bu. Dolayısıyla bu tasarı tabii ki meclisin uhdesinde, &ccedil;alışılıyor. Cumhurbaşkanımız bir &ccedil;ağrı yaptı bununla ilgili, hem Cumhurbaşkanı hem de AK Parti&#39;nin Genel Başkanı olarak tabii. Kendi grubuna da bir &ccedil;ağrı yaptı, Meclis&#39;e de bir &ccedil;ağrı yaptı: &quot;Gelin bununla ilgili bir d&uuml;zenleme yapalım. Sosyal mecra kişilik haklarının ihlal edildiği, ter&ouml;r propagandasının yapıldığı, yalanın, iftiranın kol gezdiği bir yer olmaktan &ccedil;ıksın. İnsanların medeni, erdemli, doğru bilgiye dayanan iletişim yapabileceği bir mecra olarak kullanılsın.&quot;</p> <p>Muhalif seslerin susturulması gibi bir...</p> <p>Hayır b&ouml;yle bir şey değil. Yani ger&ccedil;ek hayatta da muhalif sesler var, muhalefet &ccedil;ıkıyor muhalefetini yapıyor. Sanal d&uuml;nyada da olabilir ama bunu yalana başvurmadan, iftiraya başvurmadan, ter&ouml;r propagandası yapmadan ger&ccedil;ekleştirmek esastır. Dolayısıyla burada bu d&uuml;zenlemenin iki &ouml;nemli ayağı var, sosyal medyanın diyeyim iki tane &ouml;nemli ayağı var. Bir tanesi i&ccedil;eriklerle ilgili konu. Şimdi birisi işte bir yalan, iftira veya benzeri bir şey ortaya attığında i&ccedil;erikle ilgili bir sorun ortaya &ccedil;ıkıyor. Sizin kişisel, kişi haklarınıza bir saldırı var, siz bunu kaldırılmasını istiyorsunuz. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; herkes g&ouml;r&uuml;yor bunu. Siz ne yapıyorsunuz? O şirkete başvuruyorsunuz, netice almanız ne kadar s&uuml;rer, alır mısınız, alamaz mısınız belirsiz. Mahkemeye gidiyorsunuz, mahkemeden karar alıyorsunuz, bu i&ccedil;eriğin kaldırılmasını talep ediyorsunuz. O dahi herhangi bir muhatap olmayınca uygulanması m&uuml;mk&uuml;n olmayan bir karar olarak kalıyor. Sonra mağdur olan y&uuml;z binlerce insan var. Bir muhatap bulamıyorlar. Dolayısıyla o şirketlerin mutlaka faaliyet g&ouml;sterdikleri &uuml;lkelerde bir ofis a&ccedil;ması, yani bir muhatap olması gerekiyor. Şu ana kadar bu şirketler, bir, iki tanesi hari&ccedil; ofis a&ccedil;mayı reddettiler T&uuml;rkiye&#39;de. Bu da bizi meselenin ikinci boyutuna getiriyor. O da ticari kısmı. Vergi &ouml;demiyorlar. Bunlar son tahlilde ticari birer kuruluş. Bizim girip kullandığımız sosyal paylaşım mecraları birer ticari kuruluş. Para kazanıyorlar ama vergi &ouml;demiyorlar. Şimdi aynı ger&ccedil;ek d&uuml;nyada olduğu gibi siz bir malın vergisini ka&ccedil;ırdığınızda nasıl bunun bir m&uuml;eyyidesi varsa sanal alemde de kazandığınız paranın vergisini &ouml;demiyorsanız bu bir su&ccedil;tur. Bundan dolayı da bu şirketler yıllarca, ben kendim bile g&ouml;r&uuml;şt&uuml;m bunların bir&ccedil;ok kurum başkanlarıyla heyetleriyle ge&ccedil;tiğimiz yıllarda, &#39;Gelin burada ofis a&ccedil;ın, temsilcilik a&ccedil;ın, verginizi &ouml;deyin, bu i&ccedil;erikle ilgili konularda da bir muhatap oluşsun ve bu sorunları hukuki olarak şeffaf bir şekilde &ccedil;&ouml;zmenin yollarını arayalım.&#39; Ama bug&uuml;ne kadar bunu reddettiler. Şimdi yeni d&uuml;zenlemeyle bu iki ayağı, yani ticari kısmıyla kişilik haklarının korunmasını hedefleyen i&ccedil;erikle ilgili d&uuml;zenlemeleri ihtiva edecek bir yasa tasarısı hazırlanıyor diye biliyorum. Nihai olarak tabii ki bu Meclisin uhdesinde. B&ouml;yle bir d&uuml;zenlemenin herkesin faydasına olacağını d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorum. Muhalif seslerin susturulması, oradaki renkliliğin ortadan kaldırılması, kişilerin g&ouml;r&uuml;şlerini ifade edememesi gibi bir şey s&ouml;z konusu değil. Orada meşru kurallar &ccedil;er&ccedil;evesinde insanlar fikirlerini, g&ouml;r&uuml;şlerini &ouml;zg&uuml;rce ifade edebilirler. Bunun &ouml;n&uuml;nde herhangi bir engel s&ouml;z konusu değil. Ama dediğim gibi su&ccedil; teşkil eden, kişilik haklarını ihlal eden, mahremiyeti ortadan kaldıran, ter&ouml;r propagandası yapan, doğrudan su&ccedil;a teşvik eden paylaşımlar, propagandalar yapıldığı zaman bunlara karşı da tedbir alınmasından daha doğal bir şey olamaz.</p> <p>Siz h&uuml;k&uuml;met olarak aslında T&uuml;rkiye&#39;de sosyal medyayı destekliyor musunuz? Yani bu anlamıyla bir sosyal medyayı destekliyor musunuz?</p> <p>Bir iletişim mecrası olarak elbette g&ouml;z ardı edemeyeceğimiz bir ger&ccedil;ekliktir sosyal medya, hepimizin kullandığı, faydalandığı... Ama zannediyorum &ouml;zellikle son d&ouml;nemde sosyal medyada &ccedil;irkinleşen &uuml;slup, tarz, dil, paylaşımlar herkesi rahatsız ediyor. Ama şunu da s&ouml;yleyeyim, bu meseleyi sadece kanun &ccedil;ıkartarak da &ccedil;&ouml;zemeyiz. Bir toplumsal bilin&ccedil;lenmenin de olması gerekiyor. Toplum olarak bizim bu t&uuml;r su&ccedil; teşkil eden, y&uuml;z kızartıcı, ahlak kurallarına aykırı, kişi haklarını ve mahremiyetini ortadan kaldıran hesaplara, paylaşımlara karşı ortak bir tavır i&ccedil;erisinde olmamız gerekiyor. Kanunlara başvurmadan &ouml;nce m&uuml;eyyideye başvurmadan &ouml;nce vicdani m&uuml;eyyidenin devreye girmesi gerekiyor. Herkesin o kişileri, o paylaşımları ayıplaması gerekiyor. Bu mecradan &ccedil;ıkartması gerekiyor. Bu bir kadına d&ouml;n&uuml;k saldırı olabilir, bu bir &ccedil;ocuk istismarı olabilir, cinsellikle ilgili bir su&ccedil; olabilir, başka bir şey olabilir. Bu konuda vicdani kontrol ve d&uuml;zenlemenin en az kanuni d&uuml;zenleme kadar &ouml;nemli olduğunu akıldan &ccedil;ıkarmamız gerekiyor.</p> <p>Aslında kendi T&uuml;rk toplumsal yapımız, geleneklerimiz, k&uuml;lt&uuml;r&uuml;m&uuml;ze baktığımızda sosyal medyanın buna hi&ccedil; uygun olmadığını g&ouml;r&uuml;yoruz. Yani insanlar bir kadına hakaret edebiliyor, k&uuml;fredebiliyor, onun kadınlığına, ailesine hakaret edebiliyorlar. Bu normalde toplumumuzun dinamiklerinde olan bir şey değil. Biraz sosyal medyanın da insanları, toplumları değiştirdiğini, bozduğunu g&ouml;r&uuml;yorum. Bilmiyorum, katılıyor musunuz?</p> <p>Sosyal medya insanların sahte kimlikler, sahte maskeler arkasından konuşmasına imkan sağlayan bir mecra. Bundan cesaret alan bazı kişilerin bu mecrayı kirlettiğini maalesef g&ouml;rd&uuml;k, g&ouml;r&uuml;yoruz. Belki benim &#39;Vicdani m&uuml;eyyide, vicdani kontrol, vicdani d&uuml;zenleme&#39; dediğim şey biraz bununla ilgili. Ne s&ouml;yl&uuml;yorsanız d&uuml;r&uuml;st&ccedil;e, ahlaklı bir şekilde, seviyeli bir şekilde s&ouml;yleyin. Birtakım sahte kimliklerin, bot hesapların, sahte hesapların arkasına sığınarak değil, kimseniz, ne iseniz o şekilde &ccedil;ıkıp s&ouml;yleyeceğiniz s&ouml;z&uuml; s&ouml;yleyin. Bu cesareti olmayanlar da bu mecrayı kirletmesinler.</p> <p>Efendim son sorumuz Ayasofya ile ilgili. Malum Ayasofya ile ilgili şu an Danıştayda bir s&uuml;re&ccedil; var. Ancak tabii bir taraftan Amerika Birleşik Devletleri&#39;nden bir a&ccedil;ıklama geldi, bir taraftan Yunanistan&#39;dan Ayasofya ile ilgili a&ccedil;ıklama geldi. Siz bu a&ccedil;ıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? &Ouml;n&uuml;m&uuml;zdeki g&uuml;nlerde biz ne g&ouml;receğiz Ayasofya ile ilgili?</p> <p>Şimdi Ayasofya&#39;nın camiye &ccedil;evrilmesi meselesi uzun yıllardır g&uuml;ndemimizde olan, toplumsal talebi ve karşılığı olan bir mesele. Bunu &quot;Camiye &ccedil;evrilirse Ayasofya&#39;nın d&uuml;nya mirası kimliği ortadan kalkar&quot; şeklinde eleştirenler var. Bahsettiğiniz &uuml;lkelerin bir kısmı bu y&ouml;nde eleştiriler ya da a&ccedil;ıklamalar yaptılar. Fakat bu bize hi&ccedil; de &ouml;yle g&ouml;r&uuml;nm&uuml;yor. Bizim b&uuml;t&uuml;n selatin camilerimiz, İstanbul&#39;da &ouml;rneğin Sultanahmet Camisi olsun, Fatih Camisi olsun, S&uuml;leymaniye olsun, diğer camilerimiz olsun, hem ibadete hem ziyarete a&ccedil;ık mekanlardır. Turistler de giderler, belli saatlerde belli kurallar &ccedil;er&ccedil;evesinde buraları ziyaret edebilirler. Yabancıların yahut yerli turistlerin bu t&uuml;r mekanları ziyaret etmesi i&ccedil;in illa buraların m&uuml;ze olması gerekmiyor. Notre Dame &ouml;rneği de var mesela Paris&#39;te. Hem kilisedir hem m&uuml;zedir. Ayin zamanı insanlar giderler orada ayin yaparlar Hristiyanlar. Normal zamanda da turistler giderler ziyaret ederler. Sacre Coeur Kilisesi vardır yine Paris&#39;te. Bunun &ouml;n&uuml;nde bir engel yok. Ayasofya&#39;nın da ibadete a&ccedil;ılması yerli yahut yabancı turistlerin orayı ziyaret etmesine mani değil. Dolayısıyla d&uuml;nya mirasından bir şey kaybetmesi s&ouml;z konusu değil. Buranın tarihi tabii kilise olarak başlamış, cami olarak devam etmiş, sonra da m&uuml;ze olarak devam etmiş. Bu &uuml;&ccedil; kimlik, Ayasofya&#39;nın 3 hayatı i&ccedil;inde herhalde onun asli kimliğine en uzak olan m&uuml;ze stat&uuml;s&uuml;. Yani bir mabet olarak kurulmuş, daha sonra camiye &ccedil;evrilmiş ve 500 yıldan fazla bu şekilde devam etmiş. Cumhuriyetin ilk yıllarında da biliyorsunuz Ayasofya bir cami olarak, yani 34&#39;e kadar, 23&#39;ten 34&#39;e kadar, hatta 20&#39;yi esas alırsanız Meclisin kuruluşundan, zaten cami olarak faaliyet g&ouml;stermiş. Dolayısıyla buranın ibadete a&ccedil;ılması Ayasofya&#39;nın tarihi d&uuml;nya mirası kimliğinden bir şey eksiltmez. Daha fazla insan oraya gidebilir, ziyaret edebilir. Nasıl atalarımız oradaki Hristiyan ikonalarını muhafaza ettiyse bundan sonra da onlar muhafaza edilir. Ziyaret&ccedil;ilerin gene ziyaretine a&ccedil;ılır. Bununla ilgili &ccedil;alışmalar yapılır. Bunlar birbirini nakzeden durumlar değil.</p> <p>Peki ama mesela şimdi Avrupa&#39;dan bakış olarak değerlendirdiğinizde ise aslı kilise olan bir yerin tekrardan camiye &ccedil;evrilmesi, T&uuml;rk h&uuml;k&uuml;metinin dinlere karşı m&uuml;samaha g&ouml;stermemesi gibi bir algı oluşturuyor. Sizin diğer dinlere karşı, oysa mesela h&uuml;k&uuml;metinizin, biliyoruz işte Akdamar kilisesinin a&ccedil;ılması, S&uuml;mela Manastırının yeniden faaliyete ge&ccedil;irilmesi konusunda (İbrahim Kalın araya giriyor - İstanbul&#39;da Demir Kilise&#39;nin a&ccedil;ılması) &ccedil;alışmalarınız var. Bu noktada gelecek olan eleştirileri T&uuml;rkiye kaldırabilecek mi?</p> <p>Ge&ccedil;en Cumhurbaşkanımız bir &ouml;nemli beyanatta bulundu bu konuyla ilgili, &#39;Belki vatandaşlarımız bilmeyebilir ama bug&uuml;n T&uuml;rkiye&#39;de 400&#39;den fazla kilise ve havra aktif olarak faaliyet g&ouml;steriyor.&#39; dedi. T&uuml;rkiye Cumhuriyeti Devleti&#39;nin yahut milletinin, toplumun gayrim&uuml;slim azınlıklara d&ouml;n&uuml;k b&ouml;yle bir baskıcı, yok sayıcı, inkar edici bir tavrı olsaydı herhalde k&uuml;&ccedil;&uuml;k ama canlı bir gayrim&uuml;slim cemaatimiz Hristiyan ve Yahudi cemaatimiz olmazdı bug&uuml;n T&uuml;rkiye&#39;de. O kadar kilise, havra faaliyet g&ouml;steriyorsa bunu hem devlet b&ouml;yle kabul ettiği hem toplumuz barış&ccedil;ıl bir şekilde b&ouml;yle kabul ettiği i&ccedil;indir. Onlar da bizim toplumumuzun bir par&ccedil;asıdır. Bu toplumdan y&uuml;zlerce yıldır par&ccedil;ası olmuş insanlardır. Biz onlarla birlikte yaşıyoruz İstanbul&#39;unda da Mardin&#39;inde de birlikte yaşamaya da devam edeceğiz. Bizim başkalarının tavassutuna, m&uuml;dahalesine ihtiyacımız yok. Ben T&uuml;rkiye Cumhuriyeti&#39;nin Hristiyan vatandaşıyla da Musevi vatandaşıyla da eşit vatandaş olarak konuşurum, meselelerimizi ele alırım, ihtiya&ccedil;ları varsa bunların karşılanması i&ccedil;in elimizden geleni yaparız. Başkalarının aracılığına bizim ihtiyacımız yok. Cumhurbaşkanımız bu konuda son yıllarda en b&uuml;y&uuml;k vizyoner liderliği ortaya koymuş bir liderdir. Bunu bana değil Hıristiyan ve Musevi cemaatinin temsilcilerine sorun, onlar size anlatacaktır. Yani bu cemaatlerin dini ihtiya&ccedil;larının karşılanması, mabetlerin a&ccedil;ılması, korunması, dini meclislerinin yani Saint Sinot&#39;ta ve diğer din adamı ihtiya&ccedil;larının karşılanması noktasında vatandaşlık verilmesi, ge&ccedil;mişe dair m&uuml;sadere edilmiş, yani el konulmuş taşınmazlarının iade edilmesi ve diğer b&uuml;t&uuml;n konularda herhalde T&uuml;rkiye&#39;nin son 10-15 yılda aldığı mesafe ger&ccedil;ekten gurur verici bir tablodur. Dini &ccedil;oğulculuğa, barış ve istikrara katkı sağlayan adımlar atılmıştır, tarihi nitelikte adımlar atılmıştır. Ve baktığınız zaman bu konularda bizim gayrim&uuml;slim cemaatimizin hem devletin politikalarından hem uygulamalardan memnun olduğunu ama dışarıdan bu t&uuml;r m&uuml;dahalelerden de namemnun olduklarını rahatlıkla s&ouml;yleyebiliriz.</p>
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.