Türkiye-AB ilişkilerinde normalleşme kapısı aralanabilir mi?

BÜROKRASİ (AA) - Anadolu Ajansı | 25.01.2021 - 15:19, Güncelleme: 27.10.2022 - 05:59
 

Türkiye-AB ilişkilerinde normalleşme kapısı aralanabilir mi?

Kongre baskını sonrasında ABD’yi bekleyen belirsizlikleri fark eden AB yetkilileri Ankara’dan gelen olumlu diplomatik çağrılara yanıt verme fırsatını değerlendirmeye başlamış görünüyorlar.
<p>Donald Trump d&ouml;neminde ABD&rsquo;nin dış politikasına damga vuran &ouml;ng&ouml;r&uuml;lemezlik hali sadece T&uuml;rkiye-ABD ilişkilerine zarar vermedi, ABD&rsquo;nin Avrupa Birliği (AB) ile olan ilişkileri de son derece tatsız bir d&ouml;nemden ge&ccedil;ti. Elbette bu transatlantik ilişkilerdeki ilk kriz değildi. 2003&rsquo;te de Bush y&ouml;netiminin tek taraflı politikaları Washington ve Br&uuml;ksel&rsquo;in arasını a&ccedil;mış, Robert Kagan&rsquo;ın da bahsettiği gibi transatlantik ortaklar olarak Avrupa ve ABD birbirlerini Kabil ve Bağdat arasında bir yerlerde kaybetmişti.</p> <p>&nbsp;</p> <p>O d&ouml;nem &ldquo;iki Batı&rdquo; dediğimiz tabiri duymaya başlamıştık. Buna g&ouml;re Batı&rsquo;nın k&uuml;resel politikadaki siyasi birliği ABD tarafından bozulmuş, Avrupa da isteyerek veya istemeyerek kendi k&uuml;resel rol&uuml;n&uuml; inşa etmeye başlamıştı. AB-ABD krizi, Trump&rsquo;ın şahsına m&uuml;nhasır eylem ve s&ouml;ylemleriyle daha da derinleşti- bu t&uuml;r bir &ldquo;iki Batı&rdquo; tabirinin &ouml;n&uuml;n&uuml; a&ccedil;madı. Aslında bu farklılık olduk&ccedil;a ilgin&ccedil;, zira Trump 2016&rsquo;da ABD&rsquo;de iktidara gelip Trumpizmin ilk dış politika &ouml;rneklerini verdiğinde Avrupalılar, AB&rsquo;nin &ldquo;k&uuml;resel stratejisini&rdquo; ilan etmekle yani Avrupa&rsquo;nın k&uuml;resel bir akt&ouml;r olduğu iddiasını ortaya atmakla meşguld&uuml;ler. &Uuml;stelik AB kendi tecr&uuml;beleri ışığında &ccedil;ıkarları s&ouml;z konusu olduğunda Washington&rsquo;la olan ilişkilerinde &ouml;zerkliği yani stratejik otonomisini elinde tutmak istiyordu. T&uuml;m bunlara rağmen Trump ABD&rsquo;si karşısında AB, Batılı bir alternatif d&uuml;ş&uuml;nce, hareket zemini &ccedil;ıkarmakta &ccedil;ok zorlandı. &Ouml;ncelikle Trump y&ouml;netiminin Br&uuml;ksel karşıtı uygulayageldiği politikaların AB&rsquo;nin hem askeri hem de siyasi olarak otonom hareket etme kabiliyetini kısıtladığını kabul etmemiz gerekiyor. &Ouml;rneğin, AB&rsquo;nin ABD&rsquo;ye rağmen 2015 N&uuml;kleer Anlaşmasını korumak i&ccedil;in devreye sokmuş olduğu İran&rsquo;a y&ouml;nelik yaptırmaları aşma mekanizmaları (INSTEX dahil olmak &uuml;zere) başarısızlıkla sonu&ccedil;landı. Nitekim Br&uuml;ksel İran&rsquo;la ticaretini s&uuml;rd&uuml;rmek adına Washington menşeli yaptırımları aşmak i&ccedil;in devreye soktuğu INSTEX&rsquo;i sadece bir kere o da Tahran&rsquo;a y&ouml;nelik ila&ccedil; sevkiyatı i&ccedil;in kullanılabildi. İkinci olarak İngiltere&rsquo;nin askeri ve siyasi olarak AB&rsquo;den kopuşu, yani Brexit, Br&uuml;ksel&rsquo;i zaten zorlandığı yumuşak ve sert g&uuml;venlik sorunlarıyla baş etme s&uuml;recinde yalnız başına bıraktı. &Uuml;&ccedil;&uuml;nc&uuml; olarak AB, 27 AB &uuml;lkesini s&ouml;zde değil &ouml;zde aynı dış politika ve g&uuml;venlik g&uuml;ndeminde birleştirmekte &ccedil;ok zorlandı. AB b&uuml;rokrasisi pazarlıkların alanını AB kriterleri &uuml;zerinden daralttık&ccedil;a 27 &uuml;lke arasında ciddi ayrımlar ve g&ouml;r&uuml;ş farklılıkları su y&uuml;z&uuml;ne &ccedil;ıktı. Nitekim AB ge&ccedil;tiğimiz yıllarda ortak g&uuml;venlik ve dış politika alanında doğru d&uuml;zg&uuml;n, sorunları &ccedil;&ouml;zmekte yeterli bir politika &uuml;retmekte başarısız oldu. Ne İran n&uuml;kleer krizinde ne Akdeniz politikasında ne Karabağ meselesinde ne de Israil-Filistin meselesinde AB etkili bir akt&ouml;r olarak ortaya &ccedil;ıktı.</p> <p>&nbsp;</p> <p>&Ouml;zetle, Maastricht Anlaşması&rsquo;ndan bu yana ortak bir dış politika geliştirmek isteyen Br&uuml;ksel, kurumsal olarak aldığı t&uuml;m kararlara rağmen yalpalayıp durdu ve stratejik &ouml;zerkliğinin, ABD&rsquo;den bağımsız dış politika &ccedil;izgisinin altını dolduramadı. Bu y&uuml;zden Br&uuml;ksel&rsquo;deki ruh hali, ABD&rsquo;de daha makul, AB&rsquo;nin isteklerini g&ouml;rmezden gelmeyecek bir y&ouml;netimin olması arzusunu yansıtıyor. 3 Kasım 2020 tarihli ABD Başkanlık se&ccedil;iminde Joe Biden&rsquo;ın se&ccedil;imleri kazanması da bu nedenle AB i&ccedil;in &ouml;nemli bir fırsat olarak algılandı. Ancak 6 Ocak Kongre baskını Biden y&ouml;netiminin &ouml;n&uuml;ndeki sorunları ve ABD&rsquo;deki ayrışmayı a&ccedil;ık hale getirdiği i&ccedil;in ABD&rsquo;nin k&uuml;resel liderliğe geri d&ouml;neceği s&ouml;z&uuml;ne ne kadar g&uuml;venilebileceği bilinmiyor. Sonu&ccedil;ta AB dış politika uyumunu sağlayamayan ancak t&uuml;m yumurtalarını da ABD sepetine koymak istemeyen Br&uuml;ksel&rsquo;in yedek planlara ihtiyacı var. Bu noktada T&uuml;rkiye ile ilişkilerin normalleşmesinin getireceği avantajlar tartışılmaya başlandı bile.</p> <h3>T&uuml;rkiye-AB ilişkilerinde yeni bir sayfa m&uuml;mk&uuml;n m&uuml;?</h3> <p>T&uuml;rkiye-AB ilişkilerinin inişli &ccedil;ıkışlı olmakla beraber ilerleyen bir ritmi vardır. Ancak son yıllarda AB-T&uuml;rkiye ilişkilerinin bazı AB &uuml;yesi &uuml;lkeler tarafından rehin alınmaya &ccedil;alışıldığını g&ouml;r&uuml;yoruz. G&uuml;ney Kıbrıs Rum Y&ouml;netimi (GKRY) ve Yunanistan&rsquo;ın T&uuml;rkiye&rsquo;ye y&ouml;nelik kara propagandası aslında T&uuml;rkiye karşıtı siyaset &uuml;zerinden G&uuml;ney Lefkoşa ve Atina&rsquo;nın Akdeniz ve Ege&rsquo;de maksimalist taleplerine alan a&ccedil;mayı hedefliyor. Bu propaganda pop&uuml;list nedenlerle zaman zaman Macron Fransası ve Avusturya tarafından da desteklendi. Ancak Ankara&rsquo;yı saldırgan bir politika izlemekle su&ccedil;layarak Atina ve GKRY&rsquo;nin maksimalist iddialarını Birlik politikası haline getirme &ccedil;abası, son d&ouml;nemde ger&ccedil;ekleşen irili ufaklı AB zirve ve toplantılılarının g&ouml;sterdiği &uuml;zere başarıya ulaşmadı. Bu noktada Birliğin muğlak bir form&uuml;l bulduğunu s&ouml;yleyebiliriz. Bir yandan T&uuml;rkiye&rsquo;nin ve dolayısıyla Kuzey Kıbrıs T&uuml;rk Cumhuriyeti&rsquo;nin (KKTC) Akdeniz&rsquo;deki meşru haklarına daha olumlu bakan Macaristan, İspanya, İtalya, Malta ve en &ouml;nemlisi AB D&ouml;nem Başkanı Almanya gibi akt&ouml;rler AB&rsquo;nin T&uuml;rkiye&rsquo;ye karşı yaptırım uygulamasına m&uuml;saade etmeyeceklerini AB &Uuml;yesi G&uuml;ney Avrupa &Uuml;lkeleri Zirvesi&rsquo;nden (Med 7) 10-11 Aralık AB Liderler Zirvesi&rsquo;ne kadar ge&ccedil;en s&uuml;rede farklı zeminlerde g&ouml;sterdiler. Diğer yandan AB T&uuml;rkiye&rsquo;nin meşru haklarının Yunanistan, GKRY gibi akt&ouml;rler tarafından konu edilmesinin &ouml;n&uuml;ne ge&ccedil;erek, Br&uuml;ksel-Ankara ilişkilerinde yeni bir beyaz sayfa a&ccedil;ılmasını sağlayacak nihai adımı atmaktan &ccedil;ekindi ve bir t&uuml;r &ldquo;&ouml;teleme&rdquo; siyasetini benimsedi. Nitekim Aralık&rsquo;ta d&uuml;zenlenen AB Liderler Zirvesi&rsquo;nde de T&uuml;rkiye&rsquo;ye y&ouml;nelik olası bir yaptırım uygulanma fikrinin Mart ayı Birlik zirvesinde yeniden ele alınacağı s&ouml;ylendi.</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;</p> <p>Bu kısırd&ouml;ng&uuml;y&uuml; kıracak adımın T&uuml;rkiye&rsquo;den geldiğini s&ouml;ylemeliyiz. Transatlantik ilişkilerde olumlu bir beklenti i&ccedil;ine giren ancak 6 Ocak Kongre baskını sonrasında ABD&rsquo;yi bekleyen belirsizlikleri fark eden AB yetkilileri Ankara&rsquo;dan gelen olumlu diplomatik &ccedil;ağrılara yanıt verme fırsatını değerlendirmeye başlamış g&ouml;r&uuml;n&uuml;yorlar. En azından AB &uuml;yesi pek &ccedil;ok &uuml;lkenin T&uuml;rkiye&rsquo;ye y&ouml;nelik s&ouml;ylemlerindeki değişiklik bize AB-T&uuml;rkiye ilişkilerinde Ankara&rsquo;nın a&ccedil;tığı diplomasi hattının &ccedil;alışabileceğini g&ouml;steriyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron&rsquo;un T&uuml;rkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan&rsquo;a yazdığı ve ikili ilişkilerin gelişmesini &ouml;nerdiği son mektubu bu değişimin habercisi.</p> <p>Bu olumlu işaretlerin gelmesinin ABD&rsquo;deki belirsiz siyasi ortam ve T&uuml;rkiye&rsquo;nin diplomasi kapılarını a&ccedil;ması dışında da bir sebebi var. Ankara karşıtlığını merkeze alan politikalar, bu politikaları g&uuml;den akt&ouml;rlere bir kazan&ccedil; getirmedi. Hatta sahanın radikalleşmesi riski, &ouml;zellikle iktisadi ve pandemi kaynaklı sorunlarla boğuşan Fransız halkından alınacak siyasi olur olasılığını Macron a&ccedil;ısından iyice daralttı. Bu arada, Ankara&rsquo;nın Yunanistan&rsquo;ın son zamanlarındaki provokasyonlarına itibar etmeyip, Ege ve Akdeniz&rsquo;deki haklarına halel gelmeyecek bir şekilde &ccedil;oklu diplomasi hamlelerine &ouml;ncelik vermesi de AB i&ccedil;indeki Ankara karşıtlarının elini boşa &ccedil;ıkardı. Son g&uuml;nlerde AB&rsquo;den T&uuml;rkiye&rsquo;ye y&ouml;nelik gelen sıcak mesajların gerisinde Cumhurbaşkanımız Erdoğan&rsquo;ın da ifade ettiği gibi, &lsquo;&lsquo;Ankara&rsquo;nın Doğu Akdeniz&rsquo;den Karabağ&rsquo;a kritik meselelerde ortaya koyduğu g&uuml;&ccedil;l&uuml; irade ile kararlılığının t&uuml;m d&uuml;nyaya g&ouml;sterilmesi yatıyor.&rsquo;&rsquo; Kısaca, AB&rsquo;yi T&uuml;rkiye ile yeniden diyaloğa iten en &ouml;nemli fakt&ouml;r, Ankara&rsquo;nın b&uuml;y&uuml;k bir kararlılıkla g&ouml;zettiği saha-masa dengesi oldu.</p> <p>Değişen atmosferin farkında olan Almanya&rsquo;nın AB i&ccedil;erisinde &ouml;n alarak T&uuml;rkiye&rsquo;nin Yunanistan dahil olmak &uuml;zere AB &uuml;yelerine y&ouml;nelik diplomasi &ccedil;ağrılarına Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas&rsquo;ı Ankara&rsquo;ya g&ouml;ndererek yanıt vermesi olduk&ccedil;a &ouml;nemli. Bu adım, tamamıyla beyaz bir sayfa a&ccedil;ılması i&ccedil;in yeterli olmasa da Cumhurbaşkanı Erdoğan&rsquo;ın &ccedil;eşitli vesilelerle ifade ettiği gibi &ldquo;T&uuml;rkiyesiz Avrupa, Avrupasız da T&uuml;rkiye olamayacağı&rdquo; inancına verilen bir destektir. Keza 21 Ocak tarihinde Dışişleri Bakanı Mevl&uuml;t &Ccedil;avuşoğlu&rsquo;nun Br&uuml;ksel ziyareti &ouml;ncesinde AB Y&uuml;ksek Temsilcisi Josep Borrell, AB-T&uuml;rkiye ilişkilerinin ge&ccedil;en yaza nazaran daha iyi bir durumda olduğunu a&ccedil;ıkladı. Ocak ayı sonunda AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen&rsquo;in T&uuml;rkiye gelmesi beklenirken, 25 Ocak&rsquo;ta da Yunanistan ile istikşafı g&ouml;r&uuml;şmelerin yeniden başlama kararın alınmış olması Ankara ile Br&uuml;ksel arasındaki diplomasi kanalının yeniden hareketlilik kazandığını g&ouml;stermekte.</p> <p>Ancak bu diplomasi trafiğinin &ouml;tesinde T&uuml;rkiye-AB ilişkilerinde yeni d&ouml;nemin başlaması i&ccedil;in Ankara&rsquo;nın beklentileri son derece a&ccedil;ık: G&uuml;mr&uuml;k Birliği&rsquo;nin reform edilmesi, vize serbestiyetinin tanınması, m&uuml;lteci anlaşmasının gerekliliklerinin yerine getirilmesi ve Ankara&rsquo;nın Doğu Akdeniz meselelerinin g&ouml;r&uuml;ş&uuml;lmesi i&ccedil;in kapsayıcı bir konferans toplanması &ouml;nerisinin değerlendirilmesi.</p> <h3>AB&rsquo;nin bir başarı hikayesine ihtiyacı var</h3> <p>Bu aşamada kimse iki taraf arasında kemikleşmiş sorunların bir &ccedil;ırpıda &ccedil;&ouml;z&uuml;lmesi beklemiyor. Bu ger&ccedil;eğe rağmen AB&rsquo;nin T&uuml;rkiye&rsquo;nin kendi g&uuml;venliği a&ccedil;ısından vazge&ccedil;ilmez olduğu ger&ccedil;eğini nihayet idrak etmiş olmasını diliyoruz. Şu bir ger&ccedil;ek ki, ortak dış politika konusunda aralarında uyum yakalayamayan AB &uuml;yelerinin Yunanistan ve destek&ccedil;ilerinin T&uuml;rkiye karşıtı politikalarına şimdilik ge&ccedil;it vermemesi &uuml;mitvar olmamıza sebep oluyor ve bizleri Ankara&rsquo;nın Br&uuml;ksel ile yeni bir diyalog hattı kurma girişiminde doğal olarak cesaretlendiriyor. Tabii AB i&ccedil;inde başta Yunanistan olmak &uuml;zere bu hattı sabote etmek isteyen bir grup &uuml;lke olduğu da biliniyor. Nitekim, istikşafı g&ouml;r&uuml;şmelerin i&ccedil;eriği &uuml;zerinden Atina&rsquo;nın şimdiden T&uuml;rkiye&rsquo;nin sabrını zorlamak istediği bir ger&ccedil;ek. Ancak sahada artık eli olduk&ccedil;a sağlam olan Ankara kararlı bir bi&ccedil;imde AB ile eşit egemenlik &ccedil;er&ccedil;evesinde yeni bir diyalog kurmak i&ccedil;in &ccedil;oktan harekete ge&ccedil;ti. Umalım ki, stratejik otonomi konusunda hayalleri hep ertelenen Br&uuml;ksel de bu yeni aralanan fırsat penceresini değerlendirebilsin ve en azından b&ouml;lgesel politikalar d&uuml;zeyinde etkili ve olumlu sonu&ccedil; &uuml;retebilen bir s&uuml;re&ccedil; başlasın. ABD&rsquo;deki belirsizlik s&uuml;rd&uuml;k&ccedil;e bu t&uuml;r bir başarı hikayesi &uuml;zerinden kendi varlığını ilan etmeye AB&rsquo;nin T&uuml;rkiye&rsquo;den daha fazla ihtiyacı var.</p>
Kongre baskını sonrasında ABD’yi bekleyen belirsizlikleri fark eden AB yetkilileri Ankara’dan gelen olumlu diplomatik çağrılara yanıt verme fırsatını değerlendirmeye başlamış görünüyorlar.
<p>Donald Trump d&ouml;neminde ABD&rsquo;nin dış politikasına damga vuran &ouml;ng&ouml;r&uuml;lemezlik hali sadece T&uuml;rkiye-ABD ilişkilerine zarar vermedi, ABD&rsquo;nin Avrupa Birliği (AB) ile olan ilişkileri de son derece tatsız bir d&ouml;nemden ge&ccedil;ti. Elbette bu transatlantik ilişkilerdeki ilk kriz değildi. 2003&rsquo;te de Bush y&ouml;netiminin tek taraflı politikaları Washington ve Br&uuml;ksel&rsquo;in arasını a&ccedil;mış, Robert Kagan&rsquo;ın da bahsettiği gibi transatlantik ortaklar olarak Avrupa ve ABD birbirlerini Kabil ve Bağdat arasında bir yerlerde kaybetmişti.</p> <p>&nbsp;</p> <p>O d&ouml;nem &ldquo;iki Batı&rdquo; dediğimiz tabiri duymaya başlamıştık. Buna g&ouml;re Batı&rsquo;nın k&uuml;resel politikadaki siyasi birliği ABD tarafından bozulmuş, Avrupa da isteyerek veya istemeyerek kendi k&uuml;resel rol&uuml;n&uuml; inşa etmeye başlamıştı. AB-ABD krizi, Trump&rsquo;ın şahsına m&uuml;nhasır eylem ve s&ouml;ylemleriyle daha da derinleşti- bu t&uuml;r bir &ldquo;iki Batı&rdquo; tabirinin &ouml;n&uuml;n&uuml; a&ccedil;madı. Aslında bu farklılık olduk&ccedil;a ilgin&ccedil;, zira Trump 2016&rsquo;da ABD&rsquo;de iktidara gelip Trumpizmin ilk dış politika &ouml;rneklerini verdiğinde Avrupalılar, AB&rsquo;nin &ldquo;k&uuml;resel stratejisini&rdquo; ilan etmekle yani Avrupa&rsquo;nın k&uuml;resel bir akt&ouml;r olduğu iddiasını ortaya atmakla meşguld&uuml;ler. &Uuml;stelik AB kendi tecr&uuml;beleri ışığında &ccedil;ıkarları s&ouml;z konusu olduğunda Washington&rsquo;la olan ilişkilerinde &ouml;zerkliği yani stratejik otonomisini elinde tutmak istiyordu. T&uuml;m bunlara rağmen Trump ABD&rsquo;si karşısında AB, Batılı bir alternatif d&uuml;ş&uuml;nce, hareket zemini &ccedil;ıkarmakta &ccedil;ok zorlandı. &Ouml;ncelikle Trump y&ouml;netiminin Br&uuml;ksel karşıtı uygulayageldiği politikaların AB&rsquo;nin hem askeri hem de siyasi olarak otonom hareket etme kabiliyetini kısıtladığını kabul etmemiz gerekiyor. &Ouml;rneğin, AB&rsquo;nin ABD&rsquo;ye rağmen 2015 N&uuml;kleer Anlaşmasını korumak i&ccedil;in devreye sokmuş olduğu İran&rsquo;a y&ouml;nelik yaptırmaları aşma mekanizmaları (INSTEX dahil olmak &uuml;zere) başarısızlıkla sonu&ccedil;landı. Nitekim Br&uuml;ksel İran&rsquo;la ticaretini s&uuml;rd&uuml;rmek adına Washington menşeli yaptırımları aşmak i&ccedil;in devreye soktuğu INSTEX&rsquo;i sadece bir kere o da Tahran&rsquo;a y&ouml;nelik ila&ccedil; sevkiyatı i&ccedil;in kullanılabildi. İkinci olarak İngiltere&rsquo;nin askeri ve siyasi olarak AB&rsquo;den kopuşu, yani Brexit, Br&uuml;ksel&rsquo;i zaten zorlandığı yumuşak ve sert g&uuml;venlik sorunlarıyla baş etme s&uuml;recinde yalnız başına bıraktı. &Uuml;&ccedil;&uuml;nc&uuml; olarak AB, 27 AB &uuml;lkesini s&ouml;zde değil &ouml;zde aynı dış politika ve g&uuml;venlik g&uuml;ndeminde birleştirmekte &ccedil;ok zorlandı. AB b&uuml;rokrasisi pazarlıkların alanını AB kriterleri &uuml;zerinden daralttık&ccedil;a 27 &uuml;lke arasında ciddi ayrımlar ve g&ouml;r&uuml;ş farklılıkları su y&uuml;z&uuml;ne &ccedil;ıktı. Nitekim AB ge&ccedil;tiğimiz yıllarda ortak g&uuml;venlik ve dış politika alanında doğru d&uuml;zg&uuml;n, sorunları &ccedil;&ouml;zmekte yeterli bir politika &uuml;retmekte başarısız oldu. Ne İran n&uuml;kleer krizinde ne Akdeniz politikasında ne Karabağ meselesinde ne de Israil-Filistin meselesinde AB etkili bir akt&ouml;r olarak ortaya &ccedil;ıktı.</p> <p>&nbsp;</p> <p>&Ouml;zetle, Maastricht Anlaşması&rsquo;ndan bu yana ortak bir dış politika geliştirmek isteyen Br&uuml;ksel, kurumsal olarak aldığı t&uuml;m kararlara rağmen yalpalayıp durdu ve stratejik &ouml;zerkliğinin, ABD&rsquo;den bağımsız dış politika &ccedil;izgisinin altını dolduramadı. Bu y&uuml;zden Br&uuml;ksel&rsquo;deki ruh hali, ABD&rsquo;de daha makul, AB&rsquo;nin isteklerini g&ouml;rmezden gelmeyecek bir y&ouml;netimin olması arzusunu yansıtıyor. 3 Kasım 2020 tarihli ABD Başkanlık se&ccedil;iminde Joe Biden&rsquo;ın se&ccedil;imleri kazanması da bu nedenle AB i&ccedil;in &ouml;nemli bir fırsat olarak algılandı. Ancak 6 Ocak Kongre baskını Biden y&ouml;netiminin &ouml;n&uuml;ndeki sorunları ve ABD&rsquo;deki ayrışmayı a&ccedil;ık hale getirdiği i&ccedil;in ABD&rsquo;nin k&uuml;resel liderliğe geri d&ouml;neceği s&ouml;z&uuml;ne ne kadar g&uuml;venilebileceği bilinmiyor. Sonu&ccedil;ta AB dış politika uyumunu sağlayamayan ancak t&uuml;m yumurtalarını da ABD sepetine koymak istemeyen Br&uuml;ksel&rsquo;in yedek planlara ihtiyacı var. Bu noktada T&uuml;rkiye ile ilişkilerin normalleşmesinin getireceği avantajlar tartışılmaya başlandı bile.</p> <h3>T&uuml;rkiye-AB ilişkilerinde yeni bir sayfa m&uuml;mk&uuml;n m&uuml;?</h3> <p>T&uuml;rkiye-AB ilişkilerinin inişli &ccedil;ıkışlı olmakla beraber ilerleyen bir ritmi vardır. Ancak son yıllarda AB-T&uuml;rkiye ilişkilerinin bazı AB &uuml;yesi &uuml;lkeler tarafından rehin alınmaya &ccedil;alışıldığını g&ouml;r&uuml;yoruz. G&uuml;ney Kıbrıs Rum Y&ouml;netimi (GKRY) ve Yunanistan&rsquo;ın T&uuml;rkiye&rsquo;ye y&ouml;nelik kara propagandası aslında T&uuml;rkiye karşıtı siyaset &uuml;zerinden G&uuml;ney Lefkoşa ve Atina&rsquo;nın Akdeniz ve Ege&rsquo;de maksimalist taleplerine alan a&ccedil;mayı hedefliyor. Bu propaganda pop&uuml;list nedenlerle zaman zaman Macron Fransası ve Avusturya tarafından da desteklendi. Ancak Ankara&rsquo;yı saldırgan bir politika izlemekle su&ccedil;layarak Atina ve GKRY&rsquo;nin maksimalist iddialarını Birlik politikası haline getirme &ccedil;abası, son d&ouml;nemde ger&ccedil;ekleşen irili ufaklı AB zirve ve toplantılılarının g&ouml;sterdiği &uuml;zere başarıya ulaşmadı. Bu noktada Birliğin muğlak bir form&uuml;l bulduğunu s&ouml;yleyebiliriz. Bir yandan T&uuml;rkiye&rsquo;nin ve dolayısıyla Kuzey Kıbrıs T&uuml;rk Cumhuriyeti&rsquo;nin (KKTC) Akdeniz&rsquo;deki meşru haklarına daha olumlu bakan Macaristan, İspanya, İtalya, Malta ve en &ouml;nemlisi AB D&ouml;nem Başkanı Almanya gibi akt&ouml;rler AB&rsquo;nin T&uuml;rkiye&rsquo;ye karşı yaptırım uygulamasına m&uuml;saade etmeyeceklerini AB &Uuml;yesi G&uuml;ney Avrupa &Uuml;lkeleri Zirvesi&rsquo;nden (Med 7) 10-11 Aralık AB Liderler Zirvesi&rsquo;ne kadar ge&ccedil;en s&uuml;rede farklı zeminlerde g&ouml;sterdiler. Diğer yandan AB T&uuml;rkiye&rsquo;nin meşru haklarının Yunanistan, GKRY gibi akt&ouml;rler tarafından konu edilmesinin &ouml;n&uuml;ne ge&ccedil;erek, Br&uuml;ksel-Ankara ilişkilerinde yeni bir beyaz sayfa a&ccedil;ılmasını sağlayacak nihai adımı atmaktan &ccedil;ekindi ve bir t&uuml;r &ldquo;&ouml;teleme&rdquo; siyasetini benimsedi. Nitekim Aralık&rsquo;ta d&uuml;zenlenen AB Liderler Zirvesi&rsquo;nde de T&uuml;rkiye&rsquo;ye y&ouml;nelik olası bir yaptırım uygulanma fikrinin Mart ayı Birlik zirvesinde yeniden ele alınacağı s&ouml;ylendi.</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;</p> <p>Bu kısırd&ouml;ng&uuml;y&uuml; kıracak adımın T&uuml;rkiye&rsquo;den geldiğini s&ouml;ylemeliyiz. Transatlantik ilişkilerde olumlu bir beklenti i&ccedil;ine giren ancak 6 Ocak Kongre baskını sonrasında ABD&rsquo;yi bekleyen belirsizlikleri fark eden AB yetkilileri Ankara&rsquo;dan gelen olumlu diplomatik &ccedil;ağrılara yanıt verme fırsatını değerlendirmeye başlamış g&ouml;r&uuml;n&uuml;yorlar. En azından AB &uuml;yesi pek &ccedil;ok &uuml;lkenin T&uuml;rkiye&rsquo;ye y&ouml;nelik s&ouml;ylemlerindeki değişiklik bize AB-T&uuml;rkiye ilişkilerinde Ankara&rsquo;nın a&ccedil;tığı diplomasi hattının &ccedil;alışabileceğini g&ouml;steriyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron&rsquo;un T&uuml;rkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan&rsquo;a yazdığı ve ikili ilişkilerin gelişmesini &ouml;nerdiği son mektubu bu değişimin habercisi.</p> <p>Bu olumlu işaretlerin gelmesinin ABD&rsquo;deki belirsiz siyasi ortam ve T&uuml;rkiye&rsquo;nin diplomasi kapılarını a&ccedil;ması dışında da bir sebebi var. Ankara karşıtlığını merkeze alan politikalar, bu politikaları g&uuml;den akt&ouml;rlere bir kazan&ccedil; getirmedi. Hatta sahanın radikalleşmesi riski, &ouml;zellikle iktisadi ve pandemi kaynaklı sorunlarla boğuşan Fransız halkından alınacak siyasi olur olasılığını Macron a&ccedil;ısından iyice daralttı. Bu arada, Ankara&rsquo;nın Yunanistan&rsquo;ın son zamanlarındaki provokasyonlarına itibar etmeyip, Ege ve Akdeniz&rsquo;deki haklarına halel gelmeyecek bir şekilde &ccedil;oklu diplomasi hamlelerine &ouml;ncelik vermesi de AB i&ccedil;indeki Ankara karşıtlarının elini boşa &ccedil;ıkardı. Son g&uuml;nlerde AB&rsquo;den T&uuml;rkiye&rsquo;ye y&ouml;nelik gelen sıcak mesajların gerisinde Cumhurbaşkanımız Erdoğan&rsquo;ın da ifade ettiği gibi, &lsquo;&lsquo;Ankara&rsquo;nın Doğu Akdeniz&rsquo;den Karabağ&rsquo;a kritik meselelerde ortaya koyduğu g&uuml;&ccedil;l&uuml; irade ile kararlılığının t&uuml;m d&uuml;nyaya g&ouml;sterilmesi yatıyor.&rsquo;&rsquo; Kısaca, AB&rsquo;yi T&uuml;rkiye ile yeniden diyaloğa iten en &ouml;nemli fakt&ouml;r, Ankara&rsquo;nın b&uuml;y&uuml;k bir kararlılıkla g&ouml;zettiği saha-masa dengesi oldu.</p> <p>Değişen atmosferin farkında olan Almanya&rsquo;nın AB i&ccedil;erisinde &ouml;n alarak T&uuml;rkiye&rsquo;nin Yunanistan dahil olmak &uuml;zere AB &uuml;yelerine y&ouml;nelik diplomasi &ccedil;ağrılarına Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas&rsquo;ı Ankara&rsquo;ya g&ouml;ndererek yanıt vermesi olduk&ccedil;a &ouml;nemli. Bu adım, tamamıyla beyaz bir sayfa a&ccedil;ılması i&ccedil;in yeterli olmasa da Cumhurbaşkanı Erdoğan&rsquo;ın &ccedil;eşitli vesilelerle ifade ettiği gibi &ldquo;T&uuml;rkiyesiz Avrupa, Avrupasız da T&uuml;rkiye olamayacağı&rdquo; inancına verilen bir destektir. Keza 21 Ocak tarihinde Dışişleri Bakanı Mevl&uuml;t &Ccedil;avuşoğlu&rsquo;nun Br&uuml;ksel ziyareti &ouml;ncesinde AB Y&uuml;ksek Temsilcisi Josep Borrell, AB-T&uuml;rkiye ilişkilerinin ge&ccedil;en yaza nazaran daha iyi bir durumda olduğunu a&ccedil;ıkladı. Ocak ayı sonunda AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen&rsquo;in T&uuml;rkiye gelmesi beklenirken, 25 Ocak&rsquo;ta da Yunanistan ile istikşafı g&ouml;r&uuml;şmelerin yeniden başlama kararın alınmış olması Ankara ile Br&uuml;ksel arasındaki diplomasi kanalının yeniden hareketlilik kazandığını g&ouml;stermekte.</p> <p>Ancak bu diplomasi trafiğinin &ouml;tesinde T&uuml;rkiye-AB ilişkilerinde yeni d&ouml;nemin başlaması i&ccedil;in Ankara&rsquo;nın beklentileri son derece a&ccedil;ık: G&uuml;mr&uuml;k Birliği&rsquo;nin reform edilmesi, vize serbestiyetinin tanınması, m&uuml;lteci anlaşmasının gerekliliklerinin yerine getirilmesi ve Ankara&rsquo;nın Doğu Akdeniz meselelerinin g&ouml;r&uuml;ş&uuml;lmesi i&ccedil;in kapsayıcı bir konferans toplanması &ouml;nerisinin değerlendirilmesi.</p> <h3>AB&rsquo;nin bir başarı hikayesine ihtiyacı var</h3> <p>Bu aşamada kimse iki taraf arasında kemikleşmiş sorunların bir &ccedil;ırpıda &ccedil;&ouml;z&uuml;lmesi beklemiyor. Bu ger&ccedil;eğe rağmen AB&rsquo;nin T&uuml;rkiye&rsquo;nin kendi g&uuml;venliği a&ccedil;ısından vazge&ccedil;ilmez olduğu ger&ccedil;eğini nihayet idrak etmiş olmasını diliyoruz. Şu bir ger&ccedil;ek ki, ortak dış politika konusunda aralarında uyum yakalayamayan AB &uuml;yelerinin Yunanistan ve destek&ccedil;ilerinin T&uuml;rkiye karşıtı politikalarına şimdilik ge&ccedil;it vermemesi &uuml;mitvar olmamıza sebep oluyor ve bizleri Ankara&rsquo;nın Br&uuml;ksel ile yeni bir diyalog hattı kurma girişiminde doğal olarak cesaretlendiriyor. Tabii AB i&ccedil;inde başta Yunanistan olmak &uuml;zere bu hattı sabote etmek isteyen bir grup &uuml;lke olduğu da biliniyor. Nitekim, istikşafı g&ouml;r&uuml;şmelerin i&ccedil;eriği &uuml;zerinden Atina&rsquo;nın şimdiden T&uuml;rkiye&rsquo;nin sabrını zorlamak istediği bir ger&ccedil;ek. Ancak sahada artık eli olduk&ccedil;a sağlam olan Ankara kararlı bir bi&ccedil;imde AB ile eşit egemenlik &ccedil;er&ccedil;evesinde yeni bir diyalog kurmak i&ccedil;in &ccedil;oktan harekete ge&ccedil;ti. Umalım ki, stratejik otonomi konusunda hayalleri hep ertelenen Br&uuml;ksel de bu yeni aralanan fırsat penceresini değerlendirebilsin ve en azından b&ouml;lgesel politikalar d&uuml;zeyinde etkili ve olumlu sonu&ccedil; &uuml;retebilen bir s&uuml;re&ccedil; başlasın. ABD&rsquo;deki belirsizlik s&uuml;rd&uuml;k&ccedil;e bu t&uuml;r bir başarı hikayesi &uuml;zerinden kendi varlığını ilan etmeye AB&rsquo;nin T&uuml;rkiye&rsquo;den daha fazla ihtiyacı var.</p>
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.