Türkiye-Almanya ilişkilerini anlamak: Meydan okumalarla dolu işbirliği

BÜROKRASİ (AA) - Anadolu Ajansı | 03.02.2020 - 13:30, Güncelleme: 27.10.2022 - 05:59
 

Türkiye-Almanya ilişkilerini anlamak: Meydan okumalarla dolu işbirliği

Küresel ekonomi ve uluslararası siyasetin radikal değişimden geçtiği bu dönemde Türkiye ile Almanya’nın ikili ilişkileri, Ankara-Berlin hattının ötesinde bölgesel ve küresel meselelerin çözümü açısında önemli bir potansiyele sahip.
<p>21. y&uuml;zyılın ilk &ccedil;eyreğinin sonlarına doğru yaklaşırken k&uuml;resel sistem aynı anda birka&ccedil; farklı değişim ve d&ouml;n&uuml;ş&uuml;m s&uuml;recinden ge&ccedil;mektedir. Bir yandan, k&uuml;resel ekonominin ağırlığı Batı&rsquo;dan Doğu&rsquo;ya doğru kaymakta, Asya &uuml;lkelerinin d&uuml;nya gelirindeki payı artmaktadır. İ&ccedil;inde bulunduğumuz 2020 yılında Asya &uuml;lkelerinin gayrisafi milli hasılaları toplamının d&uuml;nyanın geri kalan b&uuml;t&uuml;n ekonomilerinden daha fazla olması beklenmektedir.</p> <p>Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine g&ouml;re Asya Pasifik &uuml;lkeleri ge&ccedil;tiğimiz yıl d&uuml;nya ekonomisinin y&uuml;zde 47&rsquo;sine hakimken Batı ekonomileri olarak adlandırabileceğimiz Avrupa ve Kuzey Amerika ekonomilerinin toplamı y&uuml;zde 38&rsquo;de kalmıştır. &Uuml;stelik k&uuml;resel ekonominin Asya&rsquo;ya kayması ve Batı ekonomilerinin k&uuml;resel yarışta geride kalma eğiliminin &ouml;n&uuml;m&uuml;zdeki yıllarda da devam etmesi beklenmektedir.</p> <p>Bunun yanısıra, k&uuml;resel ekonomideki ağırlık kaymasının etkisiyle k&uuml;resel siyasette de baş d&ouml;nd&uuml;r&uuml;c&uuml; bir değişim s&uuml;reci yaşanmaktadır. 1990&rsquo;ların tekkutuplu sistemi yerini &ldquo;belirsizliklerle dolu &ccedil;okkutupluluğa&rdquo; bırakmaktadır. Vladimir Putin liderliğindeki Rusya, sadece yakın &ccedil;evresindeki eski Sovyet &uuml;lkelerinde değil, aynı zamanda Orta Doğu&rsquo;dan Balkanlar&rsquo;a kadar farklı b&ouml;lgelerde de gerek askeri gerekse ekonomik etkisini daha &ccedil;ok hissettirmektedir. &Ccedil;in ise &ldquo;Kemer ve Yol&rdquo; adını verdiği politikayla uzak coğrafyalarda bile ekonomi ağırlıklı yumuşak g&uuml;c&uuml;n&uuml; her g&uuml;n daha fazla g&ouml;stermektedir.</p> <p>ABD her ne kadar askeri olarak hala en g&uuml;&ccedil;l&uuml; &uuml;lke olsa da, artık rakipsiz bir k&uuml;resel &ldquo;hegemon&rdquo; değildir. Batı-sonrası olarak adlandırılan &ldquo;yeni d&uuml;nya d&uuml;zeni&rdquo;nde ABD Başkanı Donald Trump&rsquo;ın a&ccedil;ıkladığı İsrail-Filistin sorununun &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml;ne y&ouml;nelik Orta Doğu planı pek &ccedil;ok b&ouml;lge &uuml;lkesi tarafından ciddiye alınmazken, Libya ve Suriye krizlerinin &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml; i&ccedil;in Washington y&ouml;netiminden beklentiler minimum d&uuml;zeydedir.</p> <p>Rusya ise, &ouml;zellikle son yıllarda Orta Doğu sorunlarında giderek daha etkili bir akt&ouml;r konumuna y&uuml;kselmiştir. &Ouml;te yandan, 2003&rsquo;teki ABD&rsquo;nin Irak&rsquo;ı işgali ve 2014&rsquo;te Rusya&rsquo;nın Kırım&rsquo;ı ilhakı &ouml;rneklerinde g&ouml;r&uuml;ld&uuml;ğ&uuml; &uuml;zere hem Washington&rsquo;un hem de Moskova&rsquo;nın uluslararası hukuka aykırı politikaları k&uuml;resel sistemin geleceğini istikrarsızlığa s&uuml;r&uuml;klemektedir. B&uuml;y&uuml;k g&uuml;&ccedil;ler, yeni k&uuml;resel belirsizlik d&ouml;neminde de uluslararası hukuka aykırı davranmaya devam etmektedir.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Ayrıca, k&uuml;resel sistemdeki tehditler ve riskler de değişmektedir. Eskinin klasik askeri ve devlet odaklı tehditleri yerini &ccedil;ok farklı tehditlere bırakmıştır. İklim değişikliği, koronavir&uuml;s &ouml;rneğinde olduğu gibi salgın hastalıklar, gelir dağılımı u&ccedil;urumu, pop&uuml;list siyasi eğilim, aşırı milliyet&ccedil;ilik ve yabancı d&uuml;şmanlığı insanlığın &ouml;n&uuml;ndeki başlıca meydan okumalardır.</p> <p>Hem k&uuml;resel ekonominin hem de uluslararası siyasetin radikal değişimden ge&ccedil;tiği b&ouml;yle bir d&ouml;nemde iki orta b&uuml;y&uuml;kl&uuml;kte devlet olan T&uuml;rkiye ve Almanya&rsquo;nın ikili ilişkileri, sadece Ankara-Berlin hattındaki etkileşimi etkilememekte aynı zamanda b&ouml;lgesel ve k&uuml;resel meselelerin &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml;nde de &ouml;nemli bir rol oynama potansiyeline sahip olmaktadır. Ancak bu potansiyel, aynı zamanda i&ccedil;inde pek &ccedil;ok zorlukları da barındırmaktadır.</p> <p>Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Almanya Başbakanı Angela Merkel ge&ccedil;tiğimiz g&uuml;nlerde beş g&uuml;n arayla iki kez y&uuml;zy&uuml;ze g&ouml;r&uuml;şt&uuml;. T&uuml;rkiye Cumhurbaşkanı 19 Ocak&rsquo;ta Berlin&rsquo;de yapılan Libya Konferansı&rsquo;na katıldı, ardından Almanya Başbakanı g&uuml;n&uuml;birlik resmi bir ziyaret i&ccedil;in 24 Ocak&rsquo;ta İstanbul&rsquo;a geldi. İki &uuml;lke arasındaki son d&ouml;nemdeki yoğun diplomatik temasları nasıl yorumlayabiliriz?</p> <p>Aslında Merkel&rsquo;in 24 Ocak ziyaretinin i&ccedil;eriği, Berlin perspektifinden Ankara&rsquo;yla ilişkilerin kapsadığı boyutlar hakkında fikir vermektedir: İş d&uuml;nyasıyla g&ouml;r&uuml;şme, T&uuml;rk Cumhurbaşkanı&rsquo;yla birlikte T&uuml;rk-Alman &Uuml;niversitesi kamp&uuml;s&uuml;n&uuml;n a&ccedil;ılış t&ouml;renine katılma, ikili resmi g&ouml;r&uuml;şmeler ve STK&rsquo;larla bir araya gelme. Tek bir g&uuml;ne sığdırılan yoğun diplomasi trafiği; ekonomiden eğitime, demokrasi ve insan haklarından, Libya ve Suriye gibi b&ouml;lgesel konulara ve ikili siyasi ilişkilere kadar uzanan geniş bir etkileşim spektrumunu yansıtmaktadır.</p> <p>T&uuml;rkiye-Almanya ilişkileri meydan okumalarla dolu bir işbirliği s&uuml;recinden ge&ccedil;mektedir. Ge&ccedil;tiğimiz yıllarda kriz boyutlarına ulaşan gerilimli d&ouml;nemler yaşanmıştır. Farklı siyasi &ouml;ncelikler ve farklı &ldquo;demokrasi&rdquo; anlayışları iki &uuml;lke arasında ciddi sorunlara yol a&ccedil;mıştır. Ne var ki iki &uuml;lke arasında farklı alanlarda o kadar yoğun bir karşılıklı bağımlılık yaşanmaktadır ki, yaşanan krizleri iki taraf da bir an &ouml;nce &ccedil;&ouml;zmeye &ccedil;alışmakta, &ldquo;sessiz diplomasi&rdquo;yle kısa s&uuml;re i&ccedil;inde tekrar normalleşme yaşanmaktadır.</p> <p>Ekonomik ilişkiler a&ccedil;ısından bakacak olursak, Almanya, T&uuml;rkiye&rsquo;nin birinci ticaret ortağıdır. T&uuml;rkiye ise Almanya&rsquo;nın en b&uuml;y&uuml;k 17. ticaret ortağıdır. T&uuml;rkiye t&uuml;m ihracatının yaklaşık y&uuml;zde 10&rsquo;unu Almanya&rsquo;ya yapmaktadır. Benzer şekilde, ithalatının da y&uuml;zde 9&rsquo;unu bu &uuml;lkeden ger&ccedil;ekleştirmektedir. Her ne kadar, Alman ticaretinde T&uuml;rkiye 17. sırada olsa da, Almanya, T&uuml;rkiye&rsquo;yle pek &ccedil;ok AB &uuml;yesi &uuml;lkeden daha fazla ekonomik ilişki ger&ccedil;ekleştirmektedir. Dolayısıyla, iki &uuml;lke arasında en yoğun ilişki alanlarından biri kuşkusuz ekonomidir. Bu bağlamda, Merkel&rsquo;in İstanbul&rsquo;daki ilk ziyaretini sabahın erken saatlerinde iş d&uuml;nyası temsilcilerine ayırması anlamlıdır.</p> <p>Geldiğimiz noktada b&ouml;lgesel siyasette de iki &uuml;lke birbirleriyle işbirliği yapmaya &ccedil;alışmaktadır. Burada iki konu ikili ilişkilerin ana g&uuml;ndem maddesidir: İlki Suriyeli sığınmacılar meselesi, ikincisi ise Libya ve Suriye i&ccedil; savaşlarıdır. Almanya, her ne kadar en fazla Suriyeli sığınmacı kabul eden Avrupa Birliği (AB) &uuml;lkesi olsa da toplam rakam 500 bin civarındadır. T&uuml;rkiye ise 2011&rsquo;de Suriye i&ccedil; savaşının başlamasından bu yana 3 milyon 600 bin Suriyeliyi kabul etmiştir.</p> <p>Almanya&rsquo;nın temel g&uuml;ndem maddelerinden biri Suriyeli m&uuml;ltecilerin Avrupa sınırlarına dayanmaması ve T&uuml;rkiye başta olmak &uuml;zere g&ouml;&ccedil; ettikleri &uuml;lkelerde kalmasıdır. 2015&rsquo;te bir milyonu aşan sığınmacının AB sınırlarına dayanması, hem Almanya hem de t&uuml;m Avrupa i&ccedil;in &ldquo;travma&rdquo; etkisi yaratmıştır. Benzer bir sığınmacı akınının ger&ccedil;ekleşmesi, Berlin y&ouml;netiminin en b&uuml;y&uuml;k korkulardan biridir.</p> <p>Sığınmacı dalgası bir yandan, Almanya&rsquo;da aşırı sağ ve pop&uuml;list Almanya i&ccedil;in Alternatif (AfD) partisini girdiği her se&ccedil;imde daha da b&uuml;y&uuml;k bir siyasi g&uuml;&ccedil; haline getirirken, bir yandan da AB &uuml;ye &uuml;lkeleri arasındaki ilişkilerde krizler doğurmuştur. Macaristan &ouml;rneğinde g&ouml;r&uuml;ld&uuml;ğ&uuml; gibi sığınmacılara kapılarını tamamen kapatmak isteyen AB &uuml;lkelerinin sayısı hi&ccedil; de az değildir. &Ouml;te yandan, Britanya&rsquo;nın AB&rsquo;den ayrılma kararında da Orta Doğu&rsquo;dan gelen g&ouml;&ccedil; dalgasının hi&ccedil; de azımsanmayacak etkisi vardır. Dolayısıyla Berlin h&uuml;k&uuml;meti, hem Almanya&rsquo;nın siyasi d&uuml;zenini ve istikrarını korumak hem de AB&rsquo;deki Avrupa ş&uuml;phecisi eğilimleri sınırlayabilmek i&ccedil;in sığınmacıların T&uuml;rkiye&rsquo;de kalmasını ve Avrupa&rsquo;ya g&ouml;&ccedil; etmelerinin engellenmesini ama&ccedil;lamaktadır.</p> <p>Ancak anlaşılan o ki T&uuml;rkiye&rsquo;den yasadışı yollarla Yunan adalarına ge&ccedil;en her bir sığınmacının geri iade edilerek, onun yerine T&uuml;rkiye&rsquo;deki ge&ccedil;ici koruma altındaki bir Suriyeli sığınmacının bir AB &uuml;lkesine yerleştirilmesini i&ccedil;eren 18 Mart 2016 tarihli AB-T&uuml;rkiye mutabakatının uygulanmasıyla ilgili bazı sorunlar mevcuttur. Birleşmiş Milletler M&uuml;lteciler Y&uuml;ksek Komiserliği&rsquo;nin rakamlarına g&ouml;re 2016&rsquo;da T&uuml;rkiye&rsquo;de Ege adalarına yasadışı yollarla ge&ccedil;en m&uuml;lteci sayısı yaklaşık 173 bin 500 iken, mutabakat imzalandıktan sonra 2017&rsquo;de bu rakam 30 bine d&uuml;şm&uuml;ş, 2018&rsquo;de 32 bin 500&rsquo;e doğru ufak bir y&uuml;kseliş ger&ccedil;ekleştirirken 2019&rsquo;da bu rakam ikiye katlanarak yaklaşık 60 bine &ccedil;ıkmıştır.</p> <p>Alman basınındaki bazı yorumlara g&ouml;re Merkel&rsquo;in ziyaretinin asıl nedeni mutabakatı yeniden diriltmek ve T&uuml;rkiye&rsquo;den Yunan adalarına yasadışı g&ouml;&ccedil; oranlarını d&uuml;ş&uuml;rmektir. Almanya Başbakanı, T&uuml;rkiye&rsquo;nin sığınmacı politikalarını bu bağlamda hayati &ouml;nemde g&ouml;rmektedir. Bu nedenle, Merkel, İdlib&rsquo;deki sığınmacılara barınma imkanları sağlanması konusunda yardım yapacakları sinyalini vermiştir. &Ouml;te yandan, Merkel&rsquo;in İstanbul ziyaretinde T&uuml;rkiye&rsquo;deki sahil g&uuml;venlik ekiplerine eğitim verilmesi konusunda yardım edebileceklerini belirtmesi, g&ouml;&ccedil;menlerin sınırlandırılmasında T&uuml;rkiye&rsquo;den beklentilerini yansıtmaktadır.</p> <p>G&uuml;n&uuml;n sonunda, T&uuml;rkiye-Almanya ilişkileri &ldquo;jeopolitik&rdquo; konulara sıkışmış durumdadır. Berlin, T&uuml;rkiye&rsquo;yi g&ouml;&ccedil;&uuml;n sınırlanmasında tampon &uuml;lke olarak algılamaktadır. T&uuml;rkiye&rsquo;nin b&ouml;lgesel ve k&uuml;resel siyasetteki konumu, hala Batı&rsquo;yla onu &ldquo;tehdit eden akt&ouml;rler&rdquo; arasında bir duvar oluşturma rol&uuml;ne indirgenmektedir. Soğuk Savaş d&ouml;neminde sosyalizmin Batı&rsquo;ya yayılmasını engelleyeceği d&uuml;ş&uuml;n&uuml;len T&uuml;rkiye algılamasının yerini, bug&uuml;n yeni sığınmacı akınlarını engellemesi ve 3 milyon 600 bin Suriyeli m&uuml;lteciyi barındırmaya devam etmesi beklenen algılama almıştır. D&uuml;nya değişse de, değişmeyen tek şey Batı&rsquo;nın algıladığı &ldquo;tehditler&rdquo; ve T&uuml;rkiye&rsquo;nin Batı&rsquo;yı koruyan tampon &uuml;lke rol&uuml;d&uuml;r. Edward Said&rsquo;in analiz ettiği Batı&rsquo;nın Şarkiyat&ccedil;ılık anlayışı, farklı versiyonlarda T&uuml;rk-Alman ve T&uuml;rk-Avrupa ilişkilerinde devam etmektedir. Mevcut zamanın ruhunda, bir yandan &ldquo;&ouml;teki&rdquo; olarak g&ouml;r&uuml;len, ama yine de işbirliğinin zorunlu olduğu d&uuml;ş&uuml;n&uuml;len bir &uuml;lkedir T&uuml;rkiye.</p> <p>&quot;Jeopolitik&quot;in &ouml;tesine ge&ccedil;ilemeyince 2020&rsquo;nin ikinci yarısında AB d&ouml;nem başkanlığını devralacak olan Almanya&rsquo;yla T&uuml;rkiye arasındaki resmi m&uuml;zakerelerin g&uuml;ndem maddesi T&uuml;rkiye&rsquo;nin olası AB &uuml;yeliği olamamıştır. İki taraf da m&uuml;zakereleri ilerletmek konusunda aşama katetmek ve yeni başlıklarda m&uuml;zakerelere başlamak konusunda istekli olmamıştır. Her ne kadar Merkel, g&uuml;mr&uuml;k birliğinin g&uuml;ncellenmesi konusunda istekli olduklarından bahsetse de Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi&rsquo;nin ikna edilmesinin &ouml;nemini ima etmesi bu s&uuml;recin de AB i&ccedil;inde ne kadar zorlu olduğunu g&ouml;stermektedir. Dolayısıyla, gelinen noktada T&uuml;rk-Alman ilişkileri ortaklıktan ziyade &ldquo;jeopolitik tehditlere karşı konjonkt&uuml;rel işbirliği&rdquo; olarak nitelendirilebilir. Tehditler değiştik&ccedil;e işbirliğinin i&ccedil;eriği ve akt&ouml;rleri de değişmektedir.</p> <p>Bunun yanında, b&ouml;lgesel sorunlar olan Libya ve Suriye i&ccedil; savaşlarının &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml;nde de iki &uuml;lke son yıllarda &ccedil;abalarını ortaklaştırmaya &ccedil;alışmaktadır. Suriye konusunda T&uuml;rkiye-Rusya-Almanya-Fransa d&ouml;rtl&uuml; zirvesi ve ardından Libya&rsquo;yla ilgili olarak Berlin&rsquo;de d&uuml;zenlenen zirveye T&uuml;rkiye&rsquo;nin de davet edilmesi &ouml;nemlidir. Bu girişimlerin mevcut sorunları kalıcı olarak &ccedil;&ouml;zmede ne kadar etkili olacağı tartışılır olmakla birlikte, uzun vadede b&uuml;y&uuml;k g&uuml;&ccedil;lerin askeri m&uuml;dahalelerinden daha anlamlı oldukları aşikardır.</p> <p>Sonu&ccedil; olarak, d&uuml;nya değişirken ve tehditler farklılaşırken orta b&uuml;y&uuml;kl&uuml;kte iki devlet olan T&uuml;rkiye ve Almanya&rsquo;nın etkileşimlerini arttırması anlamlıdır. İlişkilerin &ldquo;jeopolitik işbirliği&rdquo; d&uuml;zeyini aşıp kalıcı bir ortaklığa ve g&uuml;venlik topluluğuna d&ouml;n&uuml;şmesi şu anki zamanın ruhu nedeniyle m&uuml;mk&uuml;n g&ouml;z&uuml;kmese de, farklılıklar i&ccedil;inde bile farklı diyalog kanallarının kurulabileceğini g&ouml;stermesi a&ccedil;ısından &ouml;nemlidir.</p> <p>[Prof. Dr. Birg&uuml;l Demirtaş, T&uuml;rk-Alman &Uuml;niversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fak&uuml;ltesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler B&ouml;l&uuml;m&uuml; &ouml;ğretim &uuml;yesidir.]</p>
Küresel ekonomi ve uluslararası siyasetin radikal değişimden geçtiği bu dönemde Türkiye ile Almanya’nın ikili ilişkileri, Ankara-Berlin hattının ötesinde bölgesel ve küresel meselelerin çözümü açısında önemli bir potansiyele sahip.
<p>21. y&uuml;zyılın ilk &ccedil;eyreğinin sonlarına doğru yaklaşırken k&uuml;resel sistem aynı anda birka&ccedil; farklı değişim ve d&ouml;n&uuml;ş&uuml;m s&uuml;recinden ge&ccedil;mektedir. Bir yandan, k&uuml;resel ekonominin ağırlığı Batı&rsquo;dan Doğu&rsquo;ya doğru kaymakta, Asya &uuml;lkelerinin d&uuml;nya gelirindeki payı artmaktadır. İ&ccedil;inde bulunduğumuz 2020 yılında Asya &uuml;lkelerinin gayrisafi milli hasılaları toplamının d&uuml;nyanın geri kalan b&uuml;t&uuml;n ekonomilerinden daha fazla olması beklenmektedir.</p> <p>Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine g&ouml;re Asya Pasifik &uuml;lkeleri ge&ccedil;tiğimiz yıl d&uuml;nya ekonomisinin y&uuml;zde 47&rsquo;sine hakimken Batı ekonomileri olarak adlandırabileceğimiz Avrupa ve Kuzey Amerika ekonomilerinin toplamı y&uuml;zde 38&rsquo;de kalmıştır. &Uuml;stelik k&uuml;resel ekonominin Asya&rsquo;ya kayması ve Batı ekonomilerinin k&uuml;resel yarışta geride kalma eğiliminin &ouml;n&uuml;m&uuml;zdeki yıllarda da devam etmesi beklenmektedir.</p> <p>Bunun yanısıra, k&uuml;resel ekonomideki ağırlık kaymasının etkisiyle k&uuml;resel siyasette de baş d&ouml;nd&uuml;r&uuml;c&uuml; bir değişim s&uuml;reci yaşanmaktadır. 1990&rsquo;ların tekkutuplu sistemi yerini &ldquo;belirsizliklerle dolu &ccedil;okkutupluluğa&rdquo; bırakmaktadır. Vladimir Putin liderliğindeki Rusya, sadece yakın &ccedil;evresindeki eski Sovyet &uuml;lkelerinde değil, aynı zamanda Orta Doğu&rsquo;dan Balkanlar&rsquo;a kadar farklı b&ouml;lgelerde de gerek askeri gerekse ekonomik etkisini daha &ccedil;ok hissettirmektedir. &Ccedil;in ise &ldquo;Kemer ve Yol&rdquo; adını verdiği politikayla uzak coğrafyalarda bile ekonomi ağırlıklı yumuşak g&uuml;c&uuml;n&uuml; her g&uuml;n daha fazla g&ouml;stermektedir.</p> <p>ABD her ne kadar askeri olarak hala en g&uuml;&ccedil;l&uuml; &uuml;lke olsa da, artık rakipsiz bir k&uuml;resel &ldquo;hegemon&rdquo; değildir. Batı-sonrası olarak adlandırılan &ldquo;yeni d&uuml;nya d&uuml;zeni&rdquo;nde ABD Başkanı Donald Trump&rsquo;ın a&ccedil;ıkladığı İsrail-Filistin sorununun &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml;ne y&ouml;nelik Orta Doğu planı pek &ccedil;ok b&ouml;lge &uuml;lkesi tarafından ciddiye alınmazken, Libya ve Suriye krizlerinin &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml; i&ccedil;in Washington y&ouml;netiminden beklentiler minimum d&uuml;zeydedir.</p> <p>Rusya ise, &ouml;zellikle son yıllarda Orta Doğu sorunlarında giderek daha etkili bir akt&ouml;r konumuna y&uuml;kselmiştir. &Ouml;te yandan, 2003&rsquo;teki ABD&rsquo;nin Irak&rsquo;ı işgali ve 2014&rsquo;te Rusya&rsquo;nın Kırım&rsquo;ı ilhakı &ouml;rneklerinde g&ouml;r&uuml;ld&uuml;ğ&uuml; &uuml;zere hem Washington&rsquo;un hem de Moskova&rsquo;nın uluslararası hukuka aykırı politikaları k&uuml;resel sistemin geleceğini istikrarsızlığa s&uuml;r&uuml;klemektedir. B&uuml;y&uuml;k g&uuml;&ccedil;ler, yeni k&uuml;resel belirsizlik d&ouml;neminde de uluslararası hukuka aykırı davranmaya devam etmektedir.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Ayrıca, k&uuml;resel sistemdeki tehditler ve riskler de değişmektedir. Eskinin klasik askeri ve devlet odaklı tehditleri yerini &ccedil;ok farklı tehditlere bırakmıştır. İklim değişikliği, koronavir&uuml;s &ouml;rneğinde olduğu gibi salgın hastalıklar, gelir dağılımı u&ccedil;urumu, pop&uuml;list siyasi eğilim, aşırı milliyet&ccedil;ilik ve yabancı d&uuml;şmanlığı insanlığın &ouml;n&uuml;ndeki başlıca meydan okumalardır.</p> <p>Hem k&uuml;resel ekonominin hem de uluslararası siyasetin radikal değişimden ge&ccedil;tiği b&ouml;yle bir d&ouml;nemde iki orta b&uuml;y&uuml;kl&uuml;kte devlet olan T&uuml;rkiye ve Almanya&rsquo;nın ikili ilişkileri, sadece Ankara-Berlin hattındaki etkileşimi etkilememekte aynı zamanda b&ouml;lgesel ve k&uuml;resel meselelerin &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml;nde de &ouml;nemli bir rol oynama potansiyeline sahip olmaktadır. Ancak bu potansiyel, aynı zamanda i&ccedil;inde pek &ccedil;ok zorlukları da barındırmaktadır.</p> <p>Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Almanya Başbakanı Angela Merkel ge&ccedil;tiğimiz g&uuml;nlerde beş g&uuml;n arayla iki kez y&uuml;zy&uuml;ze g&ouml;r&uuml;şt&uuml;. T&uuml;rkiye Cumhurbaşkanı 19 Ocak&rsquo;ta Berlin&rsquo;de yapılan Libya Konferansı&rsquo;na katıldı, ardından Almanya Başbakanı g&uuml;n&uuml;birlik resmi bir ziyaret i&ccedil;in 24 Ocak&rsquo;ta İstanbul&rsquo;a geldi. İki &uuml;lke arasındaki son d&ouml;nemdeki yoğun diplomatik temasları nasıl yorumlayabiliriz?</p> <p>Aslında Merkel&rsquo;in 24 Ocak ziyaretinin i&ccedil;eriği, Berlin perspektifinden Ankara&rsquo;yla ilişkilerin kapsadığı boyutlar hakkında fikir vermektedir: İş d&uuml;nyasıyla g&ouml;r&uuml;şme, T&uuml;rk Cumhurbaşkanı&rsquo;yla birlikte T&uuml;rk-Alman &Uuml;niversitesi kamp&uuml;s&uuml;n&uuml;n a&ccedil;ılış t&ouml;renine katılma, ikili resmi g&ouml;r&uuml;şmeler ve STK&rsquo;larla bir araya gelme. Tek bir g&uuml;ne sığdırılan yoğun diplomasi trafiği; ekonomiden eğitime, demokrasi ve insan haklarından, Libya ve Suriye gibi b&ouml;lgesel konulara ve ikili siyasi ilişkilere kadar uzanan geniş bir etkileşim spektrumunu yansıtmaktadır.</p> <p>T&uuml;rkiye-Almanya ilişkileri meydan okumalarla dolu bir işbirliği s&uuml;recinden ge&ccedil;mektedir. Ge&ccedil;tiğimiz yıllarda kriz boyutlarına ulaşan gerilimli d&ouml;nemler yaşanmıştır. Farklı siyasi &ouml;ncelikler ve farklı &ldquo;demokrasi&rdquo; anlayışları iki &uuml;lke arasında ciddi sorunlara yol a&ccedil;mıştır. Ne var ki iki &uuml;lke arasında farklı alanlarda o kadar yoğun bir karşılıklı bağımlılık yaşanmaktadır ki, yaşanan krizleri iki taraf da bir an &ouml;nce &ccedil;&ouml;zmeye &ccedil;alışmakta, &ldquo;sessiz diplomasi&rdquo;yle kısa s&uuml;re i&ccedil;inde tekrar normalleşme yaşanmaktadır.</p> <p>Ekonomik ilişkiler a&ccedil;ısından bakacak olursak, Almanya, T&uuml;rkiye&rsquo;nin birinci ticaret ortağıdır. T&uuml;rkiye ise Almanya&rsquo;nın en b&uuml;y&uuml;k 17. ticaret ortağıdır. T&uuml;rkiye t&uuml;m ihracatının yaklaşık y&uuml;zde 10&rsquo;unu Almanya&rsquo;ya yapmaktadır. Benzer şekilde, ithalatının da y&uuml;zde 9&rsquo;unu bu &uuml;lkeden ger&ccedil;ekleştirmektedir. Her ne kadar, Alman ticaretinde T&uuml;rkiye 17. sırada olsa da, Almanya, T&uuml;rkiye&rsquo;yle pek &ccedil;ok AB &uuml;yesi &uuml;lkeden daha fazla ekonomik ilişki ger&ccedil;ekleştirmektedir. Dolayısıyla, iki &uuml;lke arasında en yoğun ilişki alanlarından biri kuşkusuz ekonomidir. Bu bağlamda, Merkel&rsquo;in İstanbul&rsquo;daki ilk ziyaretini sabahın erken saatlerinde iş d&uuml;nyası temsilcilerine ayırması anlamlıdır.</p> <p>Geldiğimiz noktada b&ouml;lgesel siyasette de iki &uuml;lke birbirleriyle işbirliği yapmaya &ccedil;alışmaktadır. Burada iki konu ikili ilişkilerin ana g&uuml;ndem maddesidir: İlki Suriyeli sığınmacılar meselesi, ikincisi ise Libya ve Suriye i&ccedil; savaşlarıdır. Almanya, her ne kadar en fazla Suriyeli sığınmacı kabul eden Avrupa Birliği (AB) &uuml;lkesi olsa da toplam rakam 500 bin civarındadır. T&uuml;rkiye ise 2011&rsquo;de Suriye i&ccedil; savaşının başlamasından bu yana 3 milyon 600 bin Suriyeliyi kabul etmiştir.</p> <p>Almanya&rsquo;nın temel g&uuml;ndem maddelerinden biri Suriyeli m&uuml;ltecilerin Avrupa sınırlarına dayanmaması ve T&uuml;rkiye başta olmak &uuml;zere g&ouml;&ccedil; ettikleri &uuml;lkelerde kalmasıdır. 2015&rsquo;te bir milyonu aşan sığınmacının AB sınırlarına dayanması, hem Almanya hem de t&uuml;m Avrupa i&ccedil;in &ldquo;travma&rdquo; etkisi yaratmıştır. Benzer bir sığınmacı akınının ger&ccedil;ekleşmesi, Berlin y&ouml;netiminin en b&uuml;y&uuml;k korkulardan biridir.</p> <p>Sığınmacı dalgası bir yandan, Almanya&rsquo;da aşırı sağ ve pop&uuml;list Almanya i&ccedil;in Alternatif (AfD) partisini girdiği her se&ccedil;imde daha da b&uuml;y&uuml;k bir siyasi g&uuml;&ccedil; haline getirirken, bir yandan da AB &uuml;ye &uuml;lkeleri arasındaki ilişkilerde krizler doğurmuştur. Macaristan &ouml;rneğinde g&ouml;r&uuml;ld&uuml;ğ&uuml; gibi sığınmacılara kapılarını tamamen kapatmak isteyen AB &uuml;lkelerinin sayısı hi&ccedil; de az değildir. &Ouml;te yandan, Britanya&rsquo;nın AB&rsquo;den ayrılma kararında da Orta Doğu&rsquo;dan gelen g&ouml;&ccedil; dalgasının hi&ccedil; de azımsanmayacak etkisi vardır. Dolayısıyla Berlin h&uuml;k&uuml;meti, hem Almanya&rsquo;nın siyasi d&uuml;zenini ve istikrarını korumak hem de AB&rsquo;deki Avrupa ş&uuml;phecisi eğilimleri sınırlayabilmek i&ccedil;in sığınmacıların T&uuml;rkiye&rsquo;de kalmasını ve Avrupa&rsquo;ya g&ouml;&ccedil; etmelerinin engellenmesini ama&ccedil;lamaktadır.</p> <p>Ancak anlaşılan o ki T&uuml;rkiye&rsquo;den yasadışı yollarla Yunan adalarına ge&ccedil;en her bir sığınmacının geri iade edilerek, onun yerine T&uuml;rkiye&rsquo;deki ge&ccedil;ici koruma altındaki bir Suriyeli sığınmacının bir AB &uuml;lkesine yerleştirilmesini i&ccedil;eren 18 Mart 2016 tarihli AB-T&uuml;rkiye mutabakatının uygulanmasıyla ilgili bazı sorunlar mevcuttur. Birleşmiş Milletler M&uuml;lteciler Y&uuml;ksek Komiserliği&rsquo;nin rakamlarına g&ouml;re 2016&rsquo;da T&uuml;rkiye&rsquo;de Ege adalarına yasadışı yollarla ge&ccedil;en m&uuml;lteci sayısı yaklaşık 173 bin 500 iken, mutabakat imzalandıktan sonra 2017&rsquo;de bu rakam 30 bine d&uuml;şm&uuml;ş, 2018&rsquo;de 32 bin 500&rsquo;e doğru ufak bir y&uuml;kseliş ger&ccedil;ekleştirirken 2019&rsquo;da bu rakam ikiye katlanarak yaklaşık 60 bine &ccedil;ıkmıştır.</p> <p>Alman basınındaki bazı yorumlara g&ouml;re Merkel&rsquo;in ziyaretinin asıl nedeni mutabakatı yeniden diriltmek ve T&uuml;rkiye&rsquo;den Yunan adalarına yasadışı g&ouml;&ccedil; oranlarını d&uuml;ş&uuml;rmektir. Almanya Başbakanı, T&uuml;rkiye&rsquo;nin sığınmacı politikalarını bu bağlamda hayati &ouml;nemde g&ouml;rmektedir. Bu nedenle, Merkel, İdlib&rsquo;deki sığınmacılara barınma imkanları sağlanması konusunda yardım yapacakları sinyalini vermiştir. &Ouml;te yandan, Merkel&rsquo;in İstanbul ziyaretinde T&uuml;rkiye&rsquo;deki sahil g&uuml;venlik ekiplerine eğitim verilmesi konusunda yardım edebileceklerini belirtmesi, g&ouml;&ccedil;menlerin sınırlandırılmasında T&uuml;rkiye&rsquo;den beklentilerini yansıtmaktadır.</p> <p>G&uuml;n&uuml;n sonunda, T&uuml;rkiye-Almanya ilişkileri &ldquo;jeopolitik&rdquo; konulara sıkışmış durumdadır. Berlin, T&uuml;rkiye&rsquo;yi g&ouml;&ccedil;&uuml;n sınırlanmasında tampon &uuml;lke olarak algılamaktadır. T&uuml;rkiye&rsquo;nin b&ouml;lgesel ve k&uuml;resel siyasetteki konumu, hala Batı&rsquo;yla onu &ldquo;tehdit eden akt&ouml;rler&rdquo; arasında bir duvar oluşturma rol&uuml;ne indirgenmektedir. Soğuk Savaş d&ouml;neminde sosyalizmin Batı&rsquo;ya yayılmasını engelleyeceği d&uuml;ş&uuml;n&uuml;len T&uuml;rkiye algılamasının yerini, bug&uuml;n yeni sığınmacı akınlarını engellemesi ve 3 milyon 600 bin Suriyeli m&uuml;lteciyi barındırmaya devam etmesi beklenen algılama almıştır. D&uuml;nya değişse de, değişmeyen tek şey Batı&rsquo;nın algıladığı &ldquo;tehditler&rdquo; ve T&uuml;rkiye&rsquo;nin Batı&rsquo;yı koruyan tampon &uuml;lke rol&uuml;d&uuml;r. Edward Said&rsquo;in analiz ettiği Batı&rsquo;nın Şarkiyat&ccedil;ılık anlayışı, farklı versiyonlarda T&uuml;rk-Alman ve T&uuml;rk-Avrupa ilişkilerinde devam etmektedir. Mevcut zamanın ruhunda, bir yandan &ldquo;&ouml;teki&rdquo; olarak g&ouml;r&uuml;len, ama yine de işbirliğinin zorunlu olduğu d&uuml;ş&uuml;n&uuml;len bir &uuml;lkedir T&uuml;rkiye.</p> <p>&quot;Jeopolitik&quot;in &ouml;tesine ge&ccedil;ilemeyince 2020&rsquo;nin ikinci yarısında AB d&ouml;nem başkanlığını devralacak olan Almanya&rsquo;yla T&uuml;rkiye arasındaki resmi m&uuml;zakerelerin g&uuml;ndem maddesi T&uuml;rkiye&rsquo;nin olası AB &uuml;yeliği olamamıştır. İki taraf da m&uuml;zakereleri ilerletmek konusunda aşama katetmek ve yeni başlıklarda m&uuml;zakerelere başlamak konusunda istekli olmamıştır. Her ne kadar Merkel, g&uuml;mr&uuml;k birliğinin g&uuml;ncellenmesi konusunda istekli olduklarından bahsetse de Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi&rsquo;nin ikna edilmesinin &ouml;nemini ima etmesi bu s&uuml;recin de AB i&ccedil;inde ne kadar zorlu olduğunu g&ouml;stermektedir. Dolayısıyla, gelinen noktada T&uuml;rk-Alman ilişkileri ortaklıktan ziyade &ldquo;jeopolitik tehditlere karşı konjonkt&uuml;rel işbirliği&rdquo; olarak nitelendirilebilir. Tehditler değiştik&ccedil;e işbirliğinin i&ccedil;eriği ve akt&ouml;rleri de değişmektedir.</p> <p>Bunun yanında, b&ouml;lgesel sorunlar olan Libya ve Suriye i&ccedil; savaşlarının &ccedil;&ouml;z&uuml;m&uuml;nde de iki &uuml;lke son yıllarda &ccedil;abalarını ortaklaştırmaya &ccedil;alışmaktadır. Suriye konusunda T&uuml;rkiye-Rusya-Almanya-Fransa d&ouml;rtl&uuml; zirvesi ve ardından Libya&rsquo;yla ilgili olarak Berlin&rsquo;de d&uuml;zenlenen zirveye T&uuml;rkiye&rsquo;nin de davet edilmesi &ouml;nemlidir. Bu girişimlerin mevcut sorunları kalıcı olarak &ccedil;&ouml;zmede ne kadar etkili olacağı tartışılır olmakla birlikte, uzun vadede b&uuml;y&uuml;k g&uuml;&ccedil;lerin askeri m&uuml;dahalelerinden daha anlamlı oldukları aşikardır.</p> <p>Sonu&ccedil; olarak, d&uuml;nya değişirken ve tehditler farklılaşırken orta b&uuml;y&uuml;kl&uuml;kte iki devlet olan T&uuml;rkiye ve Almanya&rsquo;nın etkileşimlerini arttırması anlamlıdır. İlişkilerin &ldquo;jeopolitik işbirliği&rdquo; d&uuml;zeyini aşıp kalıcı bir ortaklığa ve g&uuml;venlik topluluğuna d&ouml;n&uuml;şmesi şu anki zamanın ruhu nedeniyle m&uuml;mk&uuml;n g&ouml;z&uuml;kmese de, farklılıklar i&ccedil;inde bile farklı diyalog kanallarının kurulabileceğini g&ouml;stermesi a&ccedil;ısından &ouml;nemlidir.</p> <p>[Prof. Dr. Birg&uuml;l Demirtaş, T&uuml;rk-Alman &Uuml;niversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fak&uuml;ltesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler B&ouml;l&uuml;m&uuml; &ouml;ğretim &uuml;yesidir.]</p>
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.