TYB İZMİR ŞUBESİNDE “ORTA ÇAĞ’DA DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU’YLA SURİYE’NİN TARİHİ” ELE ALINDI.
TYB İZMİR ŞUBESİNDE “ORTA ÇAĞ’DA DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU’YLA SURİYE’NİN TARİHİ” ELE ALINDI.
Etkinlik konuşması Mahir Adıbeş’in açılış konuşmasıyla başladı. Konuşmacı Mehmet Fatih Bekirhan da tarihimizin ve coğrafyamızın bir bütün olduğu bölgeler üzerine yaptığı söyleşide özet olarak şu bilgileri paylaştı: “ Suriye topraklarında ilk defa bağımsız olarak Türk hâkimiyetinin başlaması M.S. 868 tarihine kadar uzanır. Mısır’da hâkimiyeti elde ederek devlet kuran Tolunoğlu Ahmet, Suriye ve Filistin topraklarında Türk hâkimiyetini başlatır. Bu tarihten önce Suriye, Abbasilere bağlı Türk komutan Amakor tarafından yönetilmekteydi.
906 yılında Mısır’da Cufoğlu Tuğaç tarafından kurulan ikinci Türk devleti İhşidiler döneminde de Suriye ve Filistin havalisi Türk hâkimiyetinde kalır. 1054’de bölgeye gelen Karahanlı hükümdarı Tamgaç’ın oğlu Hanoğlu Harun, Halep bölgesini ele geçirir. Bizans İmparatoru Romen Diyojen 1068’de Hanoğlu Harun’un üzerine sefer düzenler. Harun da İmparatorun Halep yakınındaki karargâhına baskın düzenleyerek bozguna uğratır.
Ardından Kurlu adlı bir Türkmen Beyi 4 bin çadır Türkmen’le Filistin havalisine gelerek Remle şehri ve civarına yerleşirler. Selçuklu Alp Aslan adına bölgede hâkimiyet kuran Kurlu Bey, 1070 yılında Suriye-Filistin Selçuklu Devletini kurarak Taberiye Gölü çevresini ve Numan Kalesini ele geçirir. Kurlu Bey buradaki faaliyetlerini bir süre sonra Selçuklu komutanı Atsız’ın yanına gelmesiyle, birlikte yürütürler. Kurlu Bey’in bir yıl sonra ölmesiyle devletin idaresi Atsız’a kalır. Buradaki Türkmenler kısa süre sonra bölgeye saldırılar düzenlemeye başlayacak olan Haçlılarla mücadeleye girişirler.
Suriye-Filistin Selçuklu Devleti’nin Atabeylerinden olan komutan Tuğtekin, 1104’de Şam’da “Böriler Beyliği” olarak bilinen hâkimiyetini kurar. Selçuklulara bağlı olan Tuğtekin Bey, bir süredir Haçlılarla mücadele ediyordu. Şam merkezli kurduğu Beylik, uzun sürecek savaşların merkezinde ve Haçlılara karşı cephenin en önünde yer alır. Başından itibaren Haçlı kuvvetleriyle savaşan Tuğtekin, yönetimini sağlam temellere oturtarak süratle Haçlılar üzerine gider.
Selahaddin Eyyubi Mısır’da üçüncü defa Türk hâkimiyetini 1171’de başlatarak Suriye ve Filistin’in bir bölümünü ele geçirir. Kökeni hakkında üzerinde en fazla durulan ve adeta paylaşılamayan tarihi şahsiyetlerin başında gelen Selahaddin Eyyubi’ye duyulan ilgi, Kudüs’ü yeniden fethetmesiyle alakalıdır. Kudüs’ü bir asra yakın elinde bulunduran Haçlılardan alınması Müslümanlar tarafından büyük coşku ve sevinç gözyaşlarıyla karşılanır.
1138’de dünyaya gelen Selahaddin, Selçukluların Tikrit Beyi Necmettin Eyüp’ün oğludur. Amcası Şirkuh, Zengi Atabeyliği’nde, diğer amcası Necmettin de Şam’da hüküm süren Tuğteginler Atabeyliği’nde görev alır. Amcası Şirkuh’a bağlı kuvvetler Oğuzlardan oluşmaktaydı ve Selahaddin’de bu askeri birlikte yetişir. Şirkuh, Nurettin Zengi’nin emriyle 1169’da Mısır’ı Fatimilerden alır. Selahaddin’in de içinde olduğu Mısır seferi hakkında dönemin Arap tarihçisi İbn Attar; “Mısır’da saltanatın Fatımiler’den sonra Türklerin eline geçtiğini” yazar. İlk dönem kaynağındaki bu ifadeler, Selahaddin’in kökeni hakkında yeterli bilgi vermektedir.
Selahaddin Eyyubi’nin 1183’de Halep’i ele geçirmesiyle Haçlıların ikmal yolları ve harekât alanları büyük ölçüde daralınca Kudüs fethinin de başlangıcı sayılır. Bu hadise Araplar arasında büyük memnuniyetle karşılanır. Aynı dönemde yaşayan Arap şair İbn Senail Mülk sevincini şu mısralarla ifade eder: “ Arap milleti Türklerin devletiyle yükseldi. Ehl-i Salibin (Haçlıların) davası Eyüpoğlu tarafından perişan edildi…”.
Selahaddin Eyyubi’nin Gazze şeridini Haçlılardan alarak Mısır’a geldiği sırada yanına gelen Arap şairlerden Saadet, zaferi şu mısralarla kutlamış ve Selahaddin’den ödül almıştır: “Selahaddin öyle bir yiğittir ki, süvari ve piyadeleriyle Gazze’nin üzerine yürüdüğünde, Türklerden oluşan ordusuyla onları bozguna uğrattı. Türkler Nubeliler gibi ahmak ve aşağı olmadıkları gibi, Kıpti de değildirler.”
Eyyubilerin kâtiplerinden İmad İsfahani Selahaddin’in huzuruna gelen elçiler hakkında kayıt tutarken şunları yazmıştır: “annesi tarafından kardeşinin oğlu olan Rukneddin Tuğrul bin Aslan bin Tuğrul bin Muhammed bin Melikşah’ın elçisi Sultanın katına geldi.” Bu ifadelerden, Selahaddin’in Selçuklu hanedanlığı mensubu olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Zira bahse konu dönemde ve öncesinde Türkler arasında önemli görevlere getirileceklerin mutlaka Hanedanlık mensubu olmasına dikkat edilmekteydi. Selahaddin’in babası da Selçuk soyundan geldiği için Valilik-Beylik görevlerinde bulunmuştur. Vali aynı zamanda bölgesindeki askeri birliklerin komutanı olduğundan Selçuklular özellikle bu görevlere Türkmen Beylerini atıyordular.
Ayrıca Sultan Selahaddin’in kardeşlerinin adları da; Şemsuddevle Turanşah, Seyfülislam Tuğtekin ve Tâcülmülük Börü (Bozkurt)’dür. İsimlerin önüne İslami bir lakap almak o zamanlar Selçukluların geleneğiydi. Dolayısıyla Turanşah’ın lakabı Şemsu’d-devle (Devlet güneşi), Tuğtekin’in lakabı Seyfü’l-İslam (İslam’ın kılıcı), Börü’nün lakabı ise Tacü’l-Müluk’dur (mülkün ve ülkelerin tacı). Şu halde asıl isimleri: Turanşah, Tuğtekin ve Börü’dür. Annesi Emine Hatun Selçuklu hanedanlığından Tokuş’un kızıdır. “Hatun” unvanı tarihte sadece Türk hükümdar sülalesinden olanlara veriliyordu. Türkçeye de çevrilen Selahaddin dönemi yazarlarından Usame bin Munkız’ın “Kitabu’l İtibar” adlı eserinde de Türk kökenli olduğu anlaşılmaktadır.
Mısır’da dördüncü kez Türk hâkimiyetinin başlaması ve Suriye-Filistin topraklarının da “ed-Devletü’t Türkiyye” resmi adını kullanan Memluklular tarafından yönetilmesi 1250 tarihine denk gelir. İlk Memluk Sultanı, Kıpçak Türkü ve gerçek adı bilinmeyen “Şecerüddür” adlı bir hanımdır. Şecerüddür Sultan, Komutan Aybek’le evlenerek başa geçer. 1395’de Memluk Sultanı Berkuk, Türkçeyi resmi dil ilan eder. Memluklu Devleti 1517 yılında sona erer.
Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Orta çağı hakkında önemli kitaplar yazan İzmir TYB Şubesi üyesi Mehmet Fatih Bekirhan, Malazgirt Zaferi sonrası Anadolu’nun doğusunda kurulan; Artuklu, Saltuklu, Mengücekli, Yınallı, Kızıl Aslan ve Sökmenli devletlerinden de kısaca bahsettikten sonra konuşmasını tamamladı.
Haber: Bülent Ertekin