Türkiye Aile Meclisi TMK 20.Yıl BASIN AÇIKLAMASI
Türkiye Aile Meclisi TMK 20.Yıl BASIN AÇIKLAMASI
Türkiye Aile Meclisi Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Şemsettin KIRIŞ: "Fıtrata hukuka inancımıza aykırı FEMİNİZM ve CEDAW dayatması yasalar ıslah edilmeli."
Türkiye Aile Meclisi ve bildirimizi destekleyen sivil toplum kuruluşları olarak 8 Aralık 2021 tarihi itibariyle 743 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun yürürlükten kaldırılışının 20. Yıldönümü münasebetiyle kamuoyuna aşağıdaki hususları paylaşmayı bir görev bilmekteyiz.
17 Şubat 1926 tarihinde çıkartılıp 8 Aralık 2001 tarihinde yürürlükten kaldırılan 743 sayılı Türk Medeni Kanunu, Türk ailesini 75 yıllık bir süre içerisinde iki binli yıllara kadar taşıyabilmiştir.
Bu kanun zamanın şartlarına göre yenilendi tezi bilimsel verilerle desteklenmiş bir savunma değildir. Bu kanunun yürürlükten kaldırılması sonrasında Türk ailesi, kurulabilirlik ve sürdürülebilirlik yönüyle büyük darbe almıştır.
Bu kanun, uluslararası Cedaw sözleşmesine uymayan yanları olduğu için kaldırılmıştır.
Boşanma oranlarındaki ciddi artış, evlenme yaşı ortalamasının tırmanışı, doğurganlık oranındaki keskin düşüş, yalnız yaşayanlardaki artış, şiddet ve cinayet olaylarındaki artış, “hayatta kalma” yarışmalarındaki artış bu kanunun ilgasından sonradır.
Bu bildirimizde, öncelikle 743 sayılı kanunun uluslararası sözleşmelere uymayan yanlarını dile getirmek istiyoruz:.
1. Eski medeni kanuna göre ailenin bir reisi vardı. “Koca, birliğin reisidir” denilerek ailenin reisliği erkeğe verilmişti. Yeni medeni kanunda “beraberce yönetirler” kaydı getirilmiştir.
Aile reisliğinin tek bir tarafa verilmediği için birlikte yönetirler ifadesi pratik hayatta nasıl bir yansıma bulmuştur? “Beraberce yönetirler” kaydını daha iyi anlamak için bazı örneklerden yola çıkarak sesli bir düşünme yapalım. “Beraberce yönetirler” demek, mesela okullarda müdürler olmayacak, öğretmen, öğrenci ve veliler okulu beraberce yetecekler demek gibidir.
Resmi dairelerde müdürler olmayacak, memurlar beraberce yönetecekler demek gibidir. Mahallede muhtar olmayacak, mahalle sakinleri birlikte yönetecekler demek gibidir.
Yeni medeni kanun “beraberce yönetirler” demek suretiyle partnerlik hukukunu kabul etmiş, aileyi sahipsiz bırakmıştır.
Yeni medeni kanun hazırlayıcıları “75 yıl Türk ailesini erkek yönetti, bundan sonra da bir 75 yıl da kadın yönetecek” deseydi aile bu kadar sahipsiz kalmazdı.
Âilenin şöyle ya da böyle bir sahibi olurdu. “Beraberce yönetirler” demenin pratikteki sonucunu ifade etmek için “hiç yönetemezler” demek daha uygundur. Yıkılan yuvalardaki göz korkutucu artış, âilenin yönetilemediğini göstermeye kâfi bir delil değil midir?
2. Eski Medenî Kanun en fazla bir sene nafaka verilebileceği hükmünü getiriyordu. (144. Madde) 4721 sayılı yeni medeni kanun bu durumu değiştirdi, süresiz nafaka getirdi.
Bu durum erkek ve kadın açısından toplumsal kutuplaşmaya sebep olmuştur. Kutuplaşmalar toplumu şiddet sarmalına sürüklemektedir. Yargıya intikal etmiş konularda medya, muhâkeme işini yürütmede yargının partneri imiş gibi çalışmaktadır. Şiddet ve cinayet haberlerinin yaylım ateşi gibi beyinlere kazınması da içtimâî dengeleri sallamaktadır.
Tüm cinayetler konusunda en sağlam veriler Türkiye İstatistik Kurumu’nun verileridir. Kadın cinayetleri dâhil tüm cinayetleri anlamada medyadaki çarpıtmaları değil, TÜİK verilerini esas alarak üzerinde düşünmek gerekir.
TÜİK’in ölüm ve ölüm nedeni istatistikleri bizlere tüm cinayetler hakkında bilgi sunmaktadır. TÜİK, öldüreni değil, öldürüleni dikkate alan bir veri havuzu oluşturmuştur.
Ölüm nedeni istatistiklerinde “Ölüm nedenlerinin cinsiyete göre dağılımı” tablosu vardır. Bu tabloda “Cinayet, saldırı” olarak isimlendirilmiş bir “ölüm nedeni” ifade edilmiştir.
2016 yılında cinayet ve saldırı ile ölen 1436 kişinin 1180’i erkek, 256’sı kadın olarak tespit edilmiştir. 2017 yılı kayıtları 2018 ilan edilirken bir revizyona tabi tutulmuştur.
Revize edilmiş verilere göre 2017 yılında cinayet ve saldırı ile ölen 1453 kişinin 1180’i erkek, 273’ü kadındır. Revize edilmiş verilere göre 2018 yılında cinayet ve saldırı ile ölen 1139 kişinin 942’si erkek, 197’si kadındır. 2019 yılında cinayet ve saldırı ile ölen 810 kişinin 629’u erkek, 181’i kadın olarak tespit edilmiştir. 2017 ve 2018 verileri bir sonraki yılda revizyon geçirmiştir.
2020 yılı verileri henüz ilan edilmemiştir. İlan edildiği takdirde 2019 verileri de revizyon geçirebilir. Çünkü ölüm nedeni bilinmeyenler ile ilgili veriler değişebilmektedir.
2016’da tüm cinayetlerin yaklaşık 82’si erkek, 18’si kadındır. 2017’de tüm cinayetlerin yaklaşık 81’si erkek, 19’u kadındır. 2019 yılı tüm cinayetlerin yaklaşık 78’si erkek, 22’si kadındır. 2016’dan 2019’a kadar geçen 4 yılda kadın cinayetlerinin 18’den 22’ye çıktığı söylenebilir.
Verilere hangi açıdan bakarsanız bakın cinayet ve saldırı sonucu ölen erkeklerin sayısı kadınlara göre 4 kat daha fazladır. Kadın olsun erkek olsun bütün cinayetlere engel olmak için çabalamak gerekir.
Bir insanı öldürmenin tüm insanlığı öldürmek kadar büyük bir vebal, ebedî cehennemlik olduğu ve 'KISAS'ta sizin için Hayat vardır' hakikatine ağırlık verilmelidir.
12 Eylül darbe sürecinde çıkartılan büyükşehir yasaları köylerde insan bırakmamıştır. İnsan sayısının belirli bir oranın altına düşmesi kırsal alanda sosyal kontrolü imkânsız hale getirdiğinden kırsal alanlar özellikle genç kızlar için güvenli alanlar olmaktan çıkmıştır. Ensest ve istismar vakalarının arttığı yerlerin nüfus oranlarının düşük olduğu yerler olması boşuna değildir.
Kırsalda nüfus popülasyonunu desteklemeyen yasalar yüzünden cinayet çözme ve mağduriyetlerle mücadele iddialı DNA programcılığına büyük alan açılmıştır.
Bu programlar toplumda güven diye bir şey bırakmadığından ortalama ilk evlenme yaşı fırlamıştır. 2020 yılında erkeklerde 27,9 iken kadınlarda 25,1 oldu. Tek kişilik hane halkı oranında ciddi artışlar düzenli olarak gerçekleşti. Bu oran 2020 yılında 17, 9’dur. 2020 yılında doğum yapan annelerin ortalama yaşı 29,0 olmuştur.
Bu hızla giderse Türkiye’de Yalnızlar Bakanlığı’nın kurulacağı günler yakındır.
Kadının erkekten erkeğin kadından bağımsızlaşmasını özendiren her söylem, “insan kaynaklarımızı sürdürebilirlik” nokta-i nazarından problemlidir.
Şiddet ve cinayet haberlerinin çarpıcı bir biçimde sunumunda son yıllarda büyük artış olmuştur. Bu sunumların asıl hedefi Türkiye’nin uluslararası sözleşmelere bağlılığının zorunlu olduğu fikrini pekiştirmektir.
Cedaw sözleşmesinin ana vurgusu kadına şiddeti önleme değil, kadına şiddetle mücadelede ülkelerin kendilerini uluslararası denetime açmasıdır. Herhangi bir ülke kadına şiddetle mücadelede iç dinamikleriyle başa çıkabilir.
Örneğin şiddeti artiran içki kumar fuhuş zina teşhirciliğin sapkinlığın ve toplumsal cinsiyet maskesiyle escinsellik faaliyetlerinin yasaklanması gibi.
“Toplumsal bağımsızlık” iç hukuk ve adalet düzeninin olduğu bir ülkede mağduriyetlerle ilgili konularda uluslararası kuruluşlara hesap verme zorunluluğunun olmamasıdır.
Mağduriyetlere karşı eğitim ve caydırıcı özelliği de bulunan bağımsız hukuk ile mücadele etmek gerekir. Yargıya intikal etmiş konularda medyanın yargı sürecine doğrudan müdahil olarak çalıştığı bir ülkede bağımsız yargıdan söz edilemez.
743 sayılı kanun, uluslararası sözleşmelere uymayan yanları olduğu için kaldırılmıştır. Küresel ölçekte insan mühendisliğinin yapıldığı yılları yaşıyoruz. İnsana standart getiriliyor, bunun farkında olmak gerekir.
Geleneksel renk taşıyan aile dâhil tüm değerlerin hayatta kalması kolay olmayacaktır. Bugün aile için ne yaptık sorusunu her gün sormak gerekir.
Çünkü aile için yapılan her şey Allah için yapılan şeyler mesabesindedir. 7Aralık2021
Doç. Dr. Şemsettin KIRIŞ
Türkiye Aile Meclisi Genel Başkan Yardımcısı
t.me/BASINaciklamasi
https://m.facebook.com/groups/ailehaklari/permalink/1217166892138836/
Kastamonu, Basın Toplantisini bugün 7/12/2021 Memur-sen/Eğitimbirr Salonunda Saat:11
Ankara, 8Aralık Saat:11 Sıhhiye İlkiz sokak 28/6
Açıklama; Hukukçu Mehmet Yaman Türkiye Aile Meclisi Genel Başkan Yardımcısı
İstanbul, 10 Aralık Saat:10 Eyüp Edirnekapı Demirkapı Durağı, Vakıfbank üstü kat.5