"VATAN-İ ASLİMİZ" CENNET Mİ, DÜNYA MI?
"VATAN-İ ASLİMİZ" CENNET Mİ, DÜNYA MI?
En'am suresinin 165. ayetindeki “halife” den maksat Hz. Adem mi, yoksa bütün insanlar mıdır diye ilmi ihtilaf beni de düşündürdü. Alimlerin büyük çoğunluğuna göre, burada söz konusu edilen “halife” den maksatmaksat, Hz. Adem'dir. Ancak bir kısım tefsircilere göreyse maksat insanlık neslidir.( İbni Kesir).
Buna rağmen bütün insanlara hitaben "Sizi dünyada halifeler yapmış olan O’dur.”(Enam, 6/165) ve “O nesneler mi üstün yoksa, çaresiz kalıp kendisine yalvaran insanın duasını kabul edip sıkıntısını gideren ve sizi dünyada halifeler yapan Allah mı?”(Neml, 27/62) mealindeki ayetlerde de insanlık hilafetinden söz edilmektedir.
Demek ki Hz. Âdem (as)'ın "yeryüzünde halife" kılınması bütün insanlığın şahsı manevisi namıyladır. Ayetler arasında bir tenakuz değil "telif/Tevfik" vardır.
Ayette yer alan “cailun/CEALE” kelimesi, yaratmak manasına geldiği gibi, kılmak, yapmak manasına da gelir. (Beyzavî, Şevkânî). Mesela, İmam Taberi ve Razî, bu ikinci manayı tercih etmişlerdir. Şayet bu ikinci manaya göre meal verilirse, manası; “Yeryüzünde bir halife kılacağım.” demek olur ki bu, Hz. Adem (as)’ın yeryüzünde yaratıldığını göstermez.
Hz. Âdem (as)’ın göklerde(mecaz), cennette yaratıldığını söyleyen bir kısım alimler olmakla beraber (İbnu’l-Cevzî), alimlerin büyük çoğunluğuna göre, Hz. Âdem, önce yeryüzünde yaratılmış, daha sonra cennete yerleştirilmiştir. "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım." mealindeki ayetin açık ifadesi bu görüşü desteklemektedir.
“Bir vakit Rabbin, meleklere 'Ben topraktan bir beşer yaratacağım.'"(Sad, 38/71) mealindeki ayetin açık ifadesi bu görüşü desteklemektedir.
İbn Abbas’ın da belirttiği gibi, “Âdem” kelimesinin manası, yeryüzü unsurlarından yoğrulmuş varlık demektir. Demek ki, Hz. Âdem (as)’in ismi, kendisinin nereli olduğunu gösteren bir kimliği hükmündedir.
Bu ismin -med dahil- ebced değeri olan 46 sayısı da, onun temel yapısını teşkil eden kromozomlarının (23+23) 46 adet olduğunu da bize göstermektedir.
Bunlardan anlaşılıyor ki, söz konusu ayeti, meallerde geçtiği gibi “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım." şeklinde anlamanın hakikate aykırı bir yönü yoktur.
Gelelim insanın yeryüzünün halifesi olma meselesine: Hilafet, “birisini temsil etmek, onun yetkilerini kullanmak” demektir. Allah kelamı Kur'an'da, “yeryüzünde her ne varsa hepsinin insan için yaratıldığı" beyan edilmekte değil midir(Bakara, 2/29)? İnsan, yeryüzünde Allah’ın halifesi olduğuna göre, bu nimetlerde O’nun rızasına uygun olarak tasarruf etmek durumundadır.
Hz. Âdem bir peygamber ve ilk halife olarak bu manayı yaşamış ve yeryüzünün hakkıyla halifesi olmuştur. Ancak, hilafet ona mahsus değildir, bütün insan nevine şamildir. Şu var ki, Allah’ın mülkünde O’nun rızası hilafına icraat yapanlar “halife” değil, emanete hıyanet eden “asi” birer kuldurlar.( İşaretül İ'caz, Said Nursi)
“Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”(Zariyat, 51/56) mealindeki ayet-i kerimenin de bildirdiği gibi, iman, ibadet ve marifet görevini yapan kişiler, yaratılış gayelerine uygun bir ömür sürmüş olurlar. ( Sözler, Said Nursi, 3. Söz) Aksini yapanlar, yaratılış gayelerine ters düşerler; hilafet de bu cümledendir. Böyle kimseler hilafete de aykırı hareket etmiş olmakla bu şereften mahrum kalırlar.
İnsandan önce yeryeryüzü milyonlarca bitki ve hayvan türleriyle lebaleb doldurulmuştu. Bütün bu varlıkların kendilerine mahsus tespihlerini temsil eden melekler zâten vardı. Ancak, bu bitki ve hayvanlara kumandanlık yapacak, onları sevk ve idare edecek, onlar üzerinde Allah namına tasarrufta bulunacak bir varlık henüz ortada yoktu. (3. Söz)
Melekler; “hamd, tespih ve tekbir” görevlerini hakkıyla yerine getiriyorlardı, ancak bu onların arza halife olmaları ve yeryüzündeki canlılarda tasarrufta bulunmaları için yeterli değildi. Mahlukatın tespihlerini temsil etmek başka, bu varlıklar üzerinde icraatta bulunmak daha başka idi. Bunu melekler yapamazlardı. İnsandan önce yaratılan canlılar içinde de bu görevi yapacak bir varlık yoktu.
İşte, Cenâb-ı Hak bu varlığı yaratmayı irade buyurmuş ve bunu meleklerine de bildirmişti.Bu hadise Kur’an-ı Kerimde şöyle haber verilir:
"Hani Rabbin, meleklere 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.' demişti. Melekler, 'Ya Rabbi sen yeryüzünde kargaşalık çıkaracak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor, takdis ediyoruz.' dediler. Allah meleklere 'Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.' dedi." (Bakara, 2/30)
Hilafetin meleklere değil de insana verilmesinin birçok hikmeti vardır. Bunlardan birkaçını şöyle sıralayabiliriz: Her melek vazifeli olduğu sahada iş görür. Müekkel olduğu varlığın yahut varlıkların tesbihatını temsil eder. İnsan ise, ibadet ve tespihin bütün çeşitlerini yapabildiği gibi, bütün varlık âlemini de tefekkür edebiliyor.
İnsan “bütün esmâya” mazhardır. Bu yönüyle de melekleri geride bırakıyor. Cebrail (as) ile Azrail’in (as.) mazhar oldukları isimler farklıdır, görevleri de farklıdır. Ama insan, iman hakikatlerini ve İslam’ın güzelliklerini başkalarına ulaştırmakta Hz. Cebrail’in sahasına bir derece girdiği gibi, nice canlara kıymakla da Azrail’in görevini taklit edebiliyor.
Kâinatın meyvesi olan insan bütün bir âleme muhtaç olmakla, onlarda tecelli eden isimlere de muhtaç olmuş oluyor. Rızka muhtaç olduğundan, kendisinde “Rezzak” ismi tecelli ettiği gibi, şifaya muhtaç olmasıyla da “Şâfi” ismine ayna oluyor. Melekler ne yerler ve içerler, ne de hastalanırlar. Dolayısıyla, onlarda ne Rezzak ismi tecelli eder, ne de Şâfi ismi.
Ayrıca insana cüzi irade verildiği için de meleklerden üstün olmuştur. Meleklerin iradeleri sadece hayra çalışır; şerri irade edemezler. “Şerri irade etmek” kötü bir sıfat ise de iradenin hem hayrı hem şerri dileme yetkisine sahip olması, bu sıfat yönünden, insanı meleklerden daha üstün kılar.
Mehmet Nuri Bingöl
Ekleme
Tarihi: 14 Temmuz 2022 - Perşembe
"VATAN-İ ASLİMİZ" CENNET Mİ, DÜNYA MI?
"VATAN-İ ASLİMİZ" CENNET Mİ, DÜNYA MI?
En'am suresinin 165. ayetindeki “halife” den maksat Hz. Adem mi, yoksa bütün insanlar mıdır diye ilmi ihtilaf beni de düşündürdü. Alimlerin büyük çoğunluğuna göre, burada söz konusu edilen “halife” den maksatmaksat, Hz. Adem'dir. Ancak bir kısım tefsircilere göreyse maksat insanlık neslidir.( İbni Kesir).
Buna rağmen bütün insanlara hitaben "Sizi dünyada halifeler yapmış olan O’dur.”(Enam, 6/165) ve “O nesneler mi üstün yoksa, çaresiz kalıp kendisine yalvaran insanın duasını kabul edip sıkıntısını gideren ve sizi dünyada halifeler yapan Allah mı?”(Neml, 27/62) mealindeki ayetlerde de insanlık hilafetinden söz edilmektedir.
Demek ki Hz. Âdem (as)'ın "yeryüzünde halife" kılınması bütün insanlığın şahsı manevisi namıyladır. Ayetler arasında bir tenakuz değil "telif/Tevfik" vardır.
Ayette yer alan “cailun/CEALE” kelimesi, yaratmak manasına geldiği gibi, kılmak, yapmak manasına da gelir. (Beyzavî, Şevkânî). Mesela, İmam Taberi ve Razî, bu ikinci manayı tercih etmişlerdir. Şayet bu ikinci manaya göre meal verilirse, manası; “Yeryüzünde bir halife kılacağım.” demek olur ki bu, Hz. Adem (as)’ın yeryüzünde yaratıldığını göstermez.
Hz. Âdem (as)’ın göklerde(mecaz), cennette yaratıldığını söyleyen bir kısım alimler olmakla beraber (İbnu’l-Cevzî), alimlerin büyük çoğunluğuna göre, Hz. Âdem, önce yeryüzünde yaratılmış, daha sonra cennete yerleştirilmiştir. "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım." mealindeki ayetin açık ifadesi bu görüşü desteklemektedir.
“Bir vakit Rabbin, meleklere 'Ben topraktan bir beşer yaratacağım.'"(Sad, 38/71) mealindeki ayetin açık ifadesi bu görüşü desteklemektedir.
İbn Abbas’ın da belirttiği gibi, “Âdem” kelimesinin manası, yeryüzü unsurlarından yoğrulmuş varlık demektir. Demek ki, Hz. Âdem (as)’in ismi, kendisinin nereli olduğunu gösteren bir kimliği hükmündedir.
Bu ismin -med dahil- ebced değeri olan 46 sayısı da, onun temel yapısını teşkil eden kromozomlarının (23+23) 46 adet olduğunu da bize göstermektedir.
Bunlardan anlaşılıyor ki, söz konusu ayeti, meallerde geçtiği gibi “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım." şeklinde anlamanın hakikate aykırı bir yönü yoktur.
Gelelim insanın yeryüzünün halifesi olma meselesine: Hilafet, “birisini temsil etmek, onun yetkilerini kullanmak” demektir. Allah kelamı Kur'an'da, “yeryüzünde her ne varsa hepsinin insan için yaratıldığı" beyan edilmekte değil midir(Bakara, 2/29)? İnsan, yeryüzünde Allah’ın halifesi olduğuna göre, bu nimetlerde O’nun rızasına uygun olarak tasarruf etmek durumundadır.
Hz. Âdem bir peygamber ve ilk halife olarak bu manayı yaşamış ve yeryüzünün hakkıyla halifesi olmuştur. Ancak, hilafet ona mahsus değildir, bütün insan nevine şamildir. Şu var ki, Allah’ın mülkünde O’nun rızası hilafına icraat yapanlar “halife” değil, emanete hıyanet eden “asi” birer kuldurlar.( İşaretül İ'caz, Said Nursi)
“Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”(Zariyat, 51/56) mealindeki ayet-i kerimenin de bildirdiği gibi, iman, ibadet ve marifet görevini yapan kişiler, yaratılış gayelerine uygun bir ömür sürmüş olurlar. ( Sözler, Said Nursi, 3. Söz) Aksini yapanlar, yaratılış gayelerine ters düşerler; hilafet de bu cümledendir. Böyle kimseler hilafete de aykırı hareket etmiş olmakla bu şereften mahrum kalırlar.
İnsandan önce yeryeryüzü milyonlarca bitki ve hayvan türleriyle lebaleb doldurulmuştu. Bütün bu varlıkların kendilerine mahsus tespihlerini temsil eden melekler zâten vardı. Ancak, bu bitki ve hayvanlara kumandanlık yapacak, onları sevk ve idare edecek, onlar üzerinde Allah namına tasarrufta bulunacak bir varlık henüz ortada yoktu. (3. Söz)
Melekler; “hamd, tespih ve tekbir” görevlerini hakkıyla yerine getiriyorlardı, ancak bu onların arza halife olmaları ve yeryüzündeki canlılarda tasarrufta bulunmaları için yeterli değildi. Mahlukatın tespihlerini temsil etmek başka, bu varlıklar üzerinde icraatta bulunmak daha başka idi. Bunu melekler yapamazlardı. İnsandan önce yaratılan canlılar içinde de bu görevi yapacak bir varlık yoktu.
İşte, Cenâb-ı Hak bu varlığı yaratmayı irade buyurmuş ve bunu meleklerine de bildirmişti.Bu hadise Kur’an-ı Kerimde şöyle haber verilir:
"Hani Rabbin, meleklere 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.' demişti. Melekler, 'Ya Rabbi sen yeryüzünde kargaşalık çıkaracak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor, takdis ediyoruz.' dediler. Allah meleklere 'Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.' dedi." (Bakara, 2/30)
Hilafetin meleklere değil de insana verilmesinin birçok hikmeti vardır. Bunlardan birkaçını şöyle sıralayabiliriz: Her melek vazifeli olduğu sahada iş görür. Müekkel olduğu varlığın yahut varlıkların tesbihatını temsil eder. İnsan ise, ibadet ve tespihin bütün çeşitlerini yapabildiği gibi, bütün varlık âlemini de tefekkür edebiliyor.
İnsan “bütün esmâya” mazhardır. Bu yönüyle de melekleri geride bırakıyor. Cebrail (as) ile Azrail’in (as.) mazhar oldukları isimler farklıdır, görevleri de farklıdır. Ama insan, iman hakikatlerini ve İslam’ın güzelliklerini başkalarına ulaştırmakta Hz. Cebrail’in sahasına bir derece girdiği gibi, nice canlara kıymakla da Azrail’in görevini taklit edebiliyor.
Kâinatın meyvesi olan insan bütün bir âleme muhtaç olmakla, onlarda tecelli eden isimlere de muhtaç olmuş oluyor. Rızka muhtaç olduğundan, kendisinde “Rezzak” ismi tecelli ettiği gibi, şifaya muhtaç olmasıyla da “Şâfi” ismine ayna oluyor. Melekler ne yerler ve içerler, ne de hastalanırlar. Dolayısıyla, onlarda ne Rezzak ismi tecelli eder, ne de Şâfi ismi.
Ayrıca insana cüzi irade verildiği için de meleklerden üstün olmuştur. Meleklerin iradeleri sadece hayra çalışır; şerri irade edemezler. “Şerri irade etmek” kötü bir sıfat ise de iradenin hem hayrı hem şerri dileme yetkisine sahip olması, bu sıfat yönünden, insanı meleklerden daha üstün kılar.
Mehmet Nuri Bingöl
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.