“Yetimleri nikah çağına gelene kadar deneyin; onlarda RÜŞT / olgunlaşma görürseniz mallarını kendilerine verin, büyüyeceklerde geri alacaklar diye onları israf ederek ve tez elden yemeyin. Zengin olan, iffetli olmaya çalışsın. Yoksul olan uygun bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine verdiğimiz zaman, yanlarında şahit bulundurun. Hesap sormak için Allah yeter.” Nisa/6
Ayette geçen evliliğin gerçekleşmesi 3 koşulla sunuluyor.
1. Nikah çağına gelmek. (Büluğ Çağı)
2. Testten geçirmek.
3. Rüşt olmaktır.
Büluğ; sözlükte “ulaşmak” anlamına gelir. Terim olarak çocuğun cinsi ve dünyevi ergenlik dönemine ulaşmasını ifade eder. Bir anlamda vücudun biyolojik olarak üreme fonksiyonlarına ulaşmasıdır.
Daha sonra onları deneyin, testten geçirin der. Bugün yerli yersiz nerdeyse birçok şey ve iş için insanlar test, sınav, denemeden geçirilip, ehil olup olmadığına sonuçları itibariyle karar verilirken evlilik gibi bireyi ve toplumu doğrudan ve ciddi bir şekilde etkileyecek bir müessese için böyle bir liyakat aranmaz. Bitmedi; rüşt olunması istenir adaylardan. Nedir rüşt olma hali; doğru yolu bulma, akıllı davranma, akıl ve ruh bakımından olgunlaşma iyilikleri elde edebilecek olgunlukta olma; malını korumak için gerekli tedbirleri alan ve saçıp savurmaktan korunan kimsenin vasfı anlamında bir İslam hukuk terimidir.
Bu vasfa sahip olana reşid denir. Reşidin zıddı sefihtir. Sefih; aklı başında ve temyiz gücü tam olmasına rağmen, malı üzerinde akıl ve mantık dışı tasarruflarda bulunan kimselerdir. (Mecelle, mad. 946-947'de bu şekilde geçer.) (Mecelle 1868-1876 yılları arasında Ahmet Cevdet Paşa tarafındaki komisyon tarafından derlenen İslami Özel Medeni Hukuktur. Osmanlı’da yarım yüzyıl şer-i mahkemelerde hukukî dayanak olarak kullanılmıştır.)
Benzeri çerçevede “ akıl sahibi” anlamına “Akil” kelimesi de kullanılır. Ancak “ Rüşd” daha dini bir muhtevaya sahiptir. Mesela İslam’ın ilk 4 halifesinden bahsedilirken “Reşid Halifeler” ifadesi kullanılır ki bu “Akil Halifeler” demek değildir.
Anlaşılıyor ki Kur’an evlilik çağı olarak kişilere büluğ ile; fiziksel gelişim ile beraber rüşdün de kazanılmasını zorunlu tutuyor. Ancak rüşdünü kazanmış birey; mal, mülk, paranın tasavvurunu yapabilecek veya kurduğu evlilik müessesinin sorumluluğunu alabilecektir.
Bu durumda bu mukaddes kitabın uygulayıcı ve eşsiz örneği Allah Resulü’nün Hz. Aİşe ile evlilik yaşının 9-12 olduğu düşünülmesi kendi içinde otomatik olarak çürüyor zaten. Kaldı ki şart olarak sunulan miras, para, mülkiyet gibi şeyleri yönetebilmesi, tasavvurunu yapabilmesi, bir eş, bir anne veya baba olabilmesi 9 veya 12 yaşındaki bir çocuk için düşünülebilir mi?
Hz. Aişe’nin Allah resulü ile evlendiğinde 9-12 yaşındaydı iftiralarının 2. kanıtı; Kütübî Sitte’de geçen bu konuyla ilgili tüm rivayetlerde Ablası esmanın Hz. Aişe’den 10 yaş büyük olduğudur. Hicrin 73. Yılında ve 100 yaşında ölmüştür. Esma, Mekke’den Medine’ye göçleri sırasında 27 yaşındadır. Ve Hz. Aişe’den 10 yaş büyük olduğuna göre Hz. Aişe Hicret Zamanında 17 yaşındadır. Nikah ve izdivaç hicretten bir süre sonra gerçekleştiği için asgari 18-19 yaşındadır. Başka bir şekli ile yine tüm tarihi verilerde Esma, Nübüvetten 15 yıl önce doğmuş, Hz. Aişe 10 yıl küçük olduğuna göre Hz. Aişe, peygamberlikten 5 yıl önce doğmuştur. Hicret sırasında Hz. Aişe 18, evlendiğinde 19-20 yaş aralığındadır. Bugün dünya genelinde de 18 yaş rüşd çağı olarak kabul edilmektedir.
Diğer bir kanıtı sunalım. Yine tüm Kütübî Sitte hadislerinde Hz. Aişe’nin resulden önce “Cubeyir Bin Mut”im ile nişanlı olduğunu, babası Ebubekir’in İslamı seçtikten ve resulün yanında yer aldıktan sonra bu nişandan vazgeçtiğini bildirir. Yani resul ile nikahından önce rüştünü varmış olan bir genç kızdır zaten.
Diğer bir kanıta geçelim. O dönemde Arap kültüründe sünnet edilen erkek çocukları Daru’n- Nedve’de sünnetten sonra isim konulur. Erkekliğe adım atmış oldukları kabul edilir ve bunun ilanı yapılırdı. Yahudilerde de dini bir olaydır bu çünkü Tevratta geçer. Kızlarda ise etek giydirilir, ay başı haline geldiği ilan edilirdi. Büluğ çağına girdiğinin ilanıdır bu. Fakat yine kültür gereği ilandan sonraki yıllar başlangıç kabul edilir, yaş bu olaydan sonra başlatılırdı. Yani ay başı ilanından sonraki yıllar yaş için baz alınırdı. Birçok kabilede bu böyleydi. İlandan 3 yıl sonrasına o kız 3 yaşında, 5 yıl sonrasında 5 yaşında denilirdi. Sonuç olarak ay başı olalı 3 yıl, 5 yıl oldu anlamına geliyordu. Kütübî Sitte’de “Allah Resulü benimle evlendiğinde 9 yaşındaydım.” diye geçer. Yani bu nerden baksanız 12 + 9’dur ki bu da bu da 20-21 yaş aralığına tekabül eder. Kısacası Hz. Aişe Allah Resulü Hz. Muhammet ile evlendiğinde en az 18, en fazla 21 yaşındadır. Şimdiye kadar hadis diye atfedilen şeylerle yüzleşmiş, Kur’an- a getirmiş olsaydık resule atılan iftiraları da ayıklamış olurduk. Oryantalistlere sözde bizim kaynaklarımızla bizler malzeme vermiş oluyoruz.
Hz. Hatice ile 25 yaş gibi en delikanlı yaşında ve Hatice 40 yaşında 2 eşi ölmüş, çocuklu bir dul hanım iken evlenmiş, ölümüne kadar da kimse ile evlenmemiştir. Evlilik yaşamında Hz. Aişe’yi bakire olarak almış, diğer hanımları dul, çocuklu ve çok çocuklu hanımlar olmuştur. Hz. Aişe ile 55 yaşında iken evlenmiş, 63 yaşında vefat ettiğine göre sadece 8 yıl evli kalmıştır. Neden 55 yaşında bir insan 20 yaşında bir genç kızla evlenir sorusuna gelince, özellikle fitne odaklarının algı oluşturmak maksatlı kullandıkları sihirli kelimeler olan “özel ve kişisel tercih” burada haklı olarak yerine almıştır. İki yetişkin akıl, ahlak, iffet, erdem sahibi insanın özelde verdiği bir karardır. Saygıyı sonuna kadar hakkeden...
Matematiği, aklı, izanı, merhameti, insafı önünüze koyun; bu evlilik çetelesinden şehvet düşkünlüğü mü yoksa şefkat düşkünlüğü mü çıkar? Allah Resulü kimsenin almayacağı yükü üzerine almıştır. Şimdi; gerçekler ışığında Resulün yaptığı evlilikleri önümüze koyup, çocuklu, çok çocuklu dul hanımları nikah altına almadaki samimiyetimizi kadınlı erkekli hep beraber görelim. Gayri ümmetin hanımları da çocukları da zayi durumda. Bu da konunun başka bir dramatik tarafı.
Merkezinde ahlak, merhamet, adalet olan dinin eşsiz örneğine farkında olarak veya olmayarak acımasız, Kur’an’sız, muhakemesiz atılan iftiralara kaynak ve dayanak oluşturmuşuz.
Kendilerini siyasi, hukuki meşrulaştıran ve konumlandıran sapık odakların Allah Resulü üzerinden iftira argümanları ile dinde de konumlanma, çaba ve ahlaksızlığının karşısında olmalıyız. Yüce Allah’ın dini insanı güzel ahlak üzerine inşa ederken her türlü çirkinlik kötülük ve ahlaksızlığı men eder. Bu konuda mümine uyarı misyonunu yükler. Mümin hodbin bir düşünceyle yaşam süremez. Hakkı haykırmak zorundadır.
“Onlar işledikleri kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. And olsun yaptıkları ne kötüdür. Maide Suresi/79.