ADAM ARIYORUM
ADAM ARIYORUM
Meşhur hikayedir çoğumuz biliriz.
Ünlü düşünür Diyojen, elinde fener ile gündüz vakti Atina sokaklarında dolaşırmış.
“Üstat elinde fener ile gündüz gözü ile ne ararsın böyle? diye sormuşlar;
Cevap muhteşem:
“ADAM ARIYORUM!!!”
Demek ki o günlerde de günümüzdeki gibi memlekette “ADAM” bulmak çok zormuş.
Geçtiğimiz günlerde bir işim nedeniyle Antalya’ya gittim.
Meraklıyım ya orada bir pazarı da ziyaret ettim. Amacım fiyatlara şöyle bir bakmaktı.
Sebze ve meyve fiyatları yaşadığım şehire göre yaklaşık yüzde yirmi daha ucuzdu.
Eeee tabi nakliyesi var, aracısı var. O kadarda olacak dimi yaaa(!)
Kavunun kilosu 7 TL yazıyordu. İçine bakmadım ama dıştan gayet te güzel görünüyordu.
Dolaşırken kavunu elimde taşımak zor olacağından canımın da çekmesine rağmen alamadım. Canım da çekmişti aslında. Neyse yol üzerinde geçerken alırım diye kendimi teskin ettim.
İşim bitti, Balıkesir’e dönmek üzere Antalya’dan ayrıldım. Akhisar’dan geçerken yol kenarında derme çatma barakalarda kavun, üzüm
yaprağı vs. satanlar var. İstanbul-İzmir yolundan geçenler iyi bilir.
Şahsen bu tür yerlerde kendi ürünlerini satan insanlarla konuşmayı da, onları dinlemeyi de severim.
Neyse, bir barakanın önünde durdum. Arabanın durduğunu gören yaşlıca bir teyze barakanın yanındaki oturduğu evinin önünden koşturarak yanımıza geldi.
Teyze, yetmişli yaşlardaydı. Biraz hoş beş ettikten sonra,
-Teyzem kavun kaç lira?
Diye sordum.
-Kilosu 15 TL dedi.
Şaşırdım.
-Ne yaptın teyze 15 TL olur mu? Antalya’da 7 TL dedim.
Teyzem sinirlendi.
-Erdoğan’a sor onun yüzünden dedi.
Ekledi.
-Mazot, gübre dünya para. Mazot ve gübre haddinden fazla arttı ama bir kilo kavun da 15 TL olmaz be teyzem.
Bak sen burada vergi de vermiyorsun ama pazarcı vergi verdiği halde kavunun kilosuna 7 TL diyor. Üretici olarak sen böyle yüksek fiyat istersen pazar veya marketteki fiyatları düşünmek bile istemiyorum" dedim.
Bir kavun yaklaşık 3 kilo falan gelse, 3 * 15= 45 TL eder ki bu da asgari ücretlinin bir saatte alacağı paraya denk gelir.
Hani insaf, nerede vicdan.
Dün eşim ile çarşıda gezerken bir dükkanda,
“Kapatıyoruz o yüzden fiyatlar yarıya indi” diye bir etiket gördük.
Eşim’e istersen bir bakalım dedim. Uyanığız ya yarı fiyatına elbise alacağız.
Girdik içeriye birkaç elbiseye baktık, sonra fiyatını sorduk.
Allah'tan ki indirimde, yoksa asla alamazmışız.
Mübarek insan, normal fiyatı en fazla 200 TL olacak bir parçaya 300 TL dedikten sonra da “Etiket fiyatı 600 tl. kapatıyorum diye 300’e vereceğim” dedi.
La havle çekip ayrıldık mağazadan.
Önce fiyatı yukarıya çek sonra çek yarıya düşür ne ala.
Geçenlerde tesadüfen bulunduğum bir kuyumcuya vatandaşın biri geldi bir bilezik uzattı
-Satmak istiyorum, ne kadara alırsınız” dedi.
Kuyumcu evirdi çevirdi
-Bu bilezik yeni hiç kullanmamışsınız galiba. diye sorunca adam,
-Evet geçen gün aldım fakat dün bir arkadaş aradı benden borç para istedi bende param yok ama bir bileziğimiz var dedim o da sat parasını gönder ben aynı gramda bilezik alırım sana dedi ondan satıyorum”
deyince kuyumcu arkadaş
-Yahu delimisin kardeşim bu zamanda bu yapılır mı? dedi.
Adam çıkıp gittikten sonra da -Adama bak ya enayi midir nedir, bu zamanda altın borç veriyor. diye arkasından atıp tuttu.
Yani borç verme, iş görme, iyilik etmenin adı olmuş enayilik.
Evet, özellikle dolar üzerinden yapılan oyunlarla ülkedeki birçok ürünün fiyatı arttı ama ben yaşadığımız sıkıntıların ekonomik boyutunun yanında ahlâkî boyutunun daha fazla olduğunu düşünüyorum.
Özellikle yukarıda arz ettiğim üç olay sadece küçük birer örnek.
Dolar arttı diye, pazarda bir aralar maydanoz 5 liraya, marul 15 liraya kadar çıkmamıştı mı?
Hadi fiyat artışını bir nebze anladık diyelim. Maydanozların demeti yarı yarıya azalmadı mı? Üç tel maydonoza 5 lira istenmedi mi?
Buda mı dolardan diye insanın sorası geliyor.
Şekere yüzde 300 zam geldi, şekerden yapılan ürünlere yüzde 500 zam yapıldı.
Demir’in fiyatı 3 kat artarken ev fiyatları 5 kat artı.
Adam kapatıyoruz indirim var diyor fiyatı normalin de üzerinde.
10 Lira istenen bir mala 7 Lira olur mu? diyorsunuz “Kurtarmaz ama neyse” deyip veriyorlar.
Pazarlık etmeseniz 3 lira fazla ödeyeceksiniz.
Yani yaklaşık yüzde 40 daha fazla…
"Kör tuttuğunu öper" derler ya zaman öyle oldu dostlar.
Herkes fırsatçı olmuş, fırsatı bulunca tokadı basıyor.
Herkes karşısındakini kandırma, çarpma, dolandırma peşinde.
İnsanlar kısa yoldan zengin olma adına her türlü pisliği yapar hale geldi.
Bir malı satarken, kusurları gizlemek adına olmadık yeminler ediyorlar.
Ev sahipleri, kiraları aşırı yüksek tutarak dar gelirliye zulmediyor.
Sermaye sahipleri, çalışanlarını sömürerek, üç kuruşa çalıştırıp kanını emiyor.
Yanımda çalışan 30 kişi sayesinde karnım doyuyor demiyor da, yanımda çalışan 30 kişinin karnını doyuruyorum diye hava atıyor.
Öyle bir zaman oldu ki özü, sözü doğru, vefa ve ahlâk sahibi insan bulmak çok zorlaştı.
İlla ki güzel insanlarımız da var ama sanırım artık çoğumuz bozulduk.
Zamanında aramıza sokulan bozuk elmaları ayrıştırmayınca, kasadaki bütün elmaları bozduk.
Birbirimize baka baka bozulduk.
Adımız Müslüman ama yaptıklarımız ne Müslümanlığa sığar ne de insanlığa.
Hükümet, hayat pahalılığından önce bozulan ahlâkımıza çare bulmak lazım.
Ekonomiden önce bizleri düzeltmeli.
İşin kötüsü de herkesin bu ahlâkî, bozulmadan şikayet etmesine rağmen kendisini düzletmeye gayret etmemesi.
Peygamber Efendimiz
"Kıyamet gününde mümin kulun (amel) terazisinde güzel ahlaktan daha ağır gelecek bir şey yoktur. Allah, söz ve fiilleri çirkin kimselere öfkelenir"
buyurmuş ve müslümanları güzel ahlâklı olmaya davet etmiştir.
Allah bizleri ıslah etsin, verdiği öğütleri alan kullardan eylesin.
Sağlıcakla..
Mesut BALYEMEZ
mesutb44@gmail.com
Ekleme
Tarihi: 26 Haziran 2022 - Pazar
ADAM ARIYORUM
ADAM ARIYORUM
Meşhur hikayedir çoğumuz biliriz.
Ünlü düşünür Diyojen, elinde fener ile gündüz vakti Atina sokaklarında dolaşırmış.
“Üstat elinde fener ile gündüz gözü ile ne ararsın böyle? diye sormuşlar;
Cevap muhteşem:
“ADAM ARIYORUM!!!”
Demek ki o günlerde de günümüzdeki gibi memlekette “ADAM” bulmak çok zormuş.
Geçtiğimiz günlerde bir işim nedeniyle Antalya’ya gittim.
Meraklıyım ya orada bir pazarı da ziyaret ettim. Amacım fiyatlara şöyle bir bakmaktı.
Sebze ve meyve fiyatları yaşadığım şehire göre yaklaşık yüzde yirmi daha ucuzdu.
Eeee tabi nakliyesi var, aracısı var. O kadarda olacak dimi yaaa(!)
Kavunun kilosu 7 TL yazıyordu. İçine bakmadım ama dıştan gayet te güzel görünüyordu.
Dolaşırken kavunu elimde taşımak zor olacağından canımın da çekmesine rağmen alamadım. Canım da çekmişti aslında. Neyse yol üzerinde geçerken alırım diye kendimi teskin ettim.
İşim bitti, Balıkesir’e dönmek üzere Antalya’dan ayrıldım. Akhisar’dan geçerken yol kenarında derme çatma barakalarda kavun, üzüm
yaprağı vs. satanlar var. İstanbul-İzmir yolundan geçenler iyi bilir.
Şahsen bu tür yerlerde kendi ürünlerini satan insanlarla konuşmayı da, onları dinlemeyi de severim.
Neyse, bir barakanın önünde durdum. Arabanın durduğunu gören yaşlıca bir teyze barakanın yanındaki oturduğu evinin önünden koşturarak yanımıza geldi.
Teyze, yetmişli yaşlardaydı. Biraz hoş beş ettikten sonra,
-Teyzem kavun kaç lira?
Diye sordum.
-Kilosu 15 TL dedi.
Şaşırdım.
-Ne yaptın teyze 15 TL olur mu? Antalya’da 7 TL dedim.
Teyzem sinirlendi.
-Erdoğan’a sor onun yüzünden dedi.
Ekledi.
-Mazot, gübre dünya para. Mazot ve gübre haddinden fazla arttı ama bir kilo kavun da 15 TL olmaz be teyzem.
Bak sen burada vergi de vermiyorsun ama pazarcı vergi verdiği halde kavunun kilosuna 7 TL diyor. Üretici olarak sen böyle yüksek fiyat istersen pazar veya marketteki fiyatları düşünmek bile istemiyorum" dedim.
Bir kavun yaklaşık 3 kilo falan gelse, 3 * 15= 45 TL eder ki bu da asgari ücretlinin bir saatte alacağı paraya denk gelir.
Hani insaf, nerede vicdan.
Dün eşim ile çarşıda gezerken bir dükkanda,
“Kapatıyoruz o yüzden fiyatlar yarıya indi” diye bir etiket gördük.
Eşim’e istersen bir bakalım dedim. Uyanığız ya yarı fiyatına elbise alacağız.
Girdik içeriye birkaç elbiseye baktık, sonra fiyatını sorduk.
Allah'tan ki indirimde, yoksa asla alamazmışız.
Mübarek insan, normal fiyatı en fazla 200 TL olacak bir parçaya 300 TL dedikten sonra da “Etiket fiyatı 600 tl. kapatıyorum diye 300’e vereceğim” dedi.
La havle çekip ayrıldık mağazadan.
Önce fiyatı yukarıya çek sonra çek yarıya düşür ne ala.
Geçenlerde tesadüfen bulunduğum bir kuyumcuya vatandaşın biri geldi bir bilezik uzattı
-Satmak istiyorum, ne kadara alırsınız” dedi.
Kuyumcu evirdi çevirdi
-Bu bilezik yeni hiç kullanmamışsınız galiba. diye sorunca adam,
-Evet geçen gün aldım fakat dün bir arkadaş aradı benden borç para istedi bende param yok ama bir bileziğimiz var dedim o da sat parasını gönder ben aynı gramda bilezik alırım sana dedi ondan satıyorum”
deyince kuyumcu arkadaş
-Yahu delimisin kardeşim bu zamanda bu yapılır mı? dedi.
Adam çıkıp gittikten sonra da -Adama bak ya enayi midir nedir, bu zamanda altın borç veriyor. diye arkasından atıp tuttu.
Yani borç verme, iş görme, iyilik etmenin adı olmuş enayilik.
Evet, özellikle dolar üzerinden yapılan oyunlarla ülkedeki birçok ürünün fiyatı arttı ama ben yaşadığımız sıkıntıların ekonomik boyutunun yanında ahlâkî boyutunun daha fazla olduğunu düşünüyorum.
Özellikle yukarıda arz ettiğim üç olay sadece küçük birer örnek.
Dolar arttı diye, pazarda bir aralar maydanoz 5 liraya, marul 15 liraya kadar çıkmamıştı mı?
Hadi fiyat artışını bir nebze anladık diyelim. Maydanozların demeti yarı yarıya azalmadı mı? Üç tel maydonoza 5 lira istenmedi mi?
Buda mı dolardan diye insanın sorası geliyor.
Şekere yüzde 300 zam geldi, şekerden yapılan ürünlere yüzde 500 zam yapıldı.
Demir’in fiyatı 3 kat artarken ev fiyatları 5 kat artı.
Adam kapatıyoruz indirim var diyor fiyatı normalin de üzerinde.
10 Lira istenen bir mala 7 Lira olur mu? diyorsunuz “Kurtarmaz ama neyse” deyip veriyorlar.
Pazarlık etmeseniz 3 lira fazla ödeyeceksiniz.
Yani yaklaşık yüzde 40 daha fazla…
"Kör tuttuğunu öper" derler ya zaman öyle oldu dostlar.
Herkes fırsatçı olmuş, fırsatı bulunca tokadı basıyor.
Herkes karşısındakini kandırma, çarpma, dolandırma peşinde.
İnsanlar kısa yoldan zengin olma adına her türlü pisliği yapar hale geldi.
Bir malı satarken, kusurları gizlemek adına olmadık yeminler ediyorlar.
Ev sahipleri, kiraları aşırı yüksek tutarak dar gelirliye zulmediyor.
Sermaye sahipleri, çalışanlarını sömürerek, üç kuruşa çalıştırıp kanını emiyor.
Yanımda çalışan 30 kişi sayesinde karnım doyuyor demiyor da, yanımda çalışan 30 kişinin karnını doyuruyorum diye hava atıyor.
Öyle bir zaman oldu ki özü, sözü doğru, vefa ve ahlâk sahibi insan bulmak çok zorlaştı.
İlla ki güzel insanlarımız da var ama sanırım artık çoğumuz bozulduk.
Zamanında aramıza sokulan bozuk elmaları ayrıştırmayınca, kasadaki bütün elmaları bozduk.
Birbirimize baka baka bozulduk.
Adımız Müslüman ama yaptıklarımız ne Müslümanlığa sığar ne de insanlığa.
Hükümet, hayat pahalılığından önce bozulan ahlâkımıza çare bulmak lazım.
Ekonomiden önce bizleri düzeltmeli.
İşin kötüsü de herkesin bu ahlâkî, bozulmadan şikayet etmesine rağmen kendisini düzletmeye gayret etmemesi.
Peygamber Efendimiz
"Kıyamet gününde mümin kulun (amel) terazisinde güzel ahlaktan daha ağır gelecek bir şey yoktur. Allah, söz ve fiilleri çirkin kimselere öfkelenir"
buyurmuş ve müslümanları güzel ahlâklı olmaya davet etmiştir.
Allah bizleri ıslah etsin, verdiği öğütleri alan kullardan eylesin.
Sağlıcakla..
Mesut BALYEMEZ
mesutb44@gmail.com
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.