1930’LU YILLAR UYANDIRILIYOR...!!
<p>Tam 18 yılık bir zifiri karanlığı var bu habis zihniyetin Millet-i İslâm'a bıraktığı.. “Tanrı uludur” nidâlarının sinelere bıraktığı yaraları hâlâ ilk günkü gibi hisseden bağrı yanık Müslüman ümmeti... 18 yılın vahâmetini, vaveylâsını, acısını unutmadı bu millet. Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950’li yıllardan itibaren 18 yıllık vahâmetin sükûna ermiş olmasından dolayı sevinç çığlıklarıyla mutmain olsa da; 18 yılı hatırlanmamacasına mâziye gömmedi, sadece raflara kaldırdı, raflar toz tutmuş idi. Türkçe Ezân, Türkçe Kur’an, Türkçe Tekbir ve Türkçe Hutbe dayatmasının ıstırabını, her Ezân-ı Muhammedî okunduğunda ve sâir ibadetler yapılırken tekrar tekrar yaşadı. Sonra da o karanlık günlerden, bugünkü aydınlık günlere gelişinin ve aslî hâliyle ibâdet edebilmenin huzurunu ve şükrünü yaşadı. </p>
<p> Bizler artık bu karanlık zihniyeti, tarihin tozlu raflarına gömdüğümüzü düşünürken; CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, Mevlânâ Celaleddin-i Rumî’nin Hakk’a yürüyüşünün 747’inci gecesine ithafen düzenlediği Şeb-i Arus töreni adı altında sergilediği etkinlikte okuttuğu Türkçe Kur’an ile bir kez daha derinden irkildik bugünlerde. Zihniyet hâlâ aynı zihniyet! Hiç değişmemiş ve bir kez daha anladık ki bu zihniyet ilelebet değişmeyecek.</p>
<p> Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde, İBB’nin Evrensel Mevlânâ Âşıkları Vakfı (EMAV) ile birlikte düzenlediği törendeki rezalet, naat ve âyinin Türkçeleştirilmesiyle sınırlı kalmadı. Kur’an’ın Türkçe okunmasıyla da tavan yaptı. Mevlânâ’nın naat-ı ve Hüseyin Fahrettin Dede’nin Acemşiran Âyini bedbaht bir hâle getirildi. Semazenler ise meydanda kadın ve erkek karışık olarak oldukça kerîh bir görüntüye meydan verdiler. Yapılan bu tahrifatın Kur’an ve Sünnet ışığı altında yaşayan , gönüllerde sevgi ve hoşgörünün sembolü olarak hatırlanan “Mevlânâ Hazretleri” ve onun yolu olan “Mevlevilik” ile zerre miskal alâkası dahi yoktur. “Kur’an ve Sünnet” ile de zinhar bağdaşmamaktadır. Kur’an-ı Kerim’in ve Naat-ı Şerif’in aslını bozarak yapılan bu zelil davranış, dini değerlerimize karşı yapılan büyük bir saygısızlıktır, ihanettir, cinayettir. Hatırlatılmak istenen ve yapılmaya çalışılan gaye 1930’lu yılların vahşetini uyandırmak olduğu âşikare olsa da bizim de meramımız ve davamız noktasındaki hassasiyetimiz, 1930’lu yıllarda ne ise; bugünde aynı ve asla değişmeyecektir. O karanlık günleri, İslâm aleminin şiârına ve şeâirine yapılan kanlı saldırıları unutmadık, unutturmayacağız. </p>
<p> İBB’nin yaptığı bu rezillik kesinlikle kabul edilemez bir durumdur. Kur’an’ı Kerim’in Türkçeleştirilerek okunması nerede görülmüştür? Kadın erkek karışık âyin icrası nerede görülmüştür? Naat-ı Şerif’i günümüz Türkçesiyle okumak nerede görülmüştür? Âyin-i Şerif’in güftesinin değiştirilerek okunması nerede görülmüştür?” </p>
<p> Mevlevi mukabelesi ney taksimi ile başlayıp, Farsça bir “naat” ve bunun güftesi Farsça olan âyin ile devam eder. Bu esnada semâ edilir, semâda ise sadece erkekler vardır. Âyin tamamlanınca Kur’an ve ardından da geleneksel “gülbang” okunur ve mukabele bir duâ ile sona erer. İBB’nin yaptığı bu seviyesiz adı güya “Şeb-i Arus” olan tören; geleneksel yapılan törenle hiçbir yakınlık göstermemektedir. Geleneklerimizin üzerine oynanan ciddi bir oyun ve ihanettir. Kendi batıl ideolojileriyle, modernite fikirleriyle, batılılaşma ile harmanladıkları zihniyetleriyle, değerlerimize yapılan büyük bir tecavüzdür. “Mevlevi âyini ve “semâ” gösteri veya eğlence kimliğiyle lanse edilecek bir ritüel değil; ibâdet kimliği taşıyan bir âyin, bir ritüel ve bir zikrdir. </p>
<p> Âyini tiyatro gösterisine benzetenler, dini ve milli değerlerimize yapılan bir sabotaj olarak nitelendirenler bangır bangır veryansın ederken; İBB’nin ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun web sayfalarında, bu fütursuzca yapılan davranış; “Görselliği ve estetiğiyle izleyenlerde büyük bir etki uyandıran etkinlik” diye oldukça ciddiyetsiz bir lisânla ifade edildi. Hangi görsellik? Estetik bunun neresinde? 800 yıldır aslını koruyarak günümüze kadar gelmiş olan bir Mevlevi âyininin aslını bozmak ne zamandan beri “görsellik ve estetik” algısıyla zihinlere empoze edilir oldu?.. Lisânla da kalmayıp web sayfalarında bu hasaretin görselini de canlı olarak paylaştılar. Ekrem İmamoğlu paylaştığı görselin üstüne, “Yüzyıllar ötesinden bize ışık tutmaya devam eden Hz. Mevlânâ’yı Hakk’a vuslatının 747. Yılında rahmetle anıyoruz” diyerek not düşmeyi de ihmal etmemiş. “Işık tutmaya devam eden...!” O ışıktaki feraseti idrak edemediğiniz yetmiyor gibi, o ışıktan feyiz alan ümmetin ışığını, sihirli lambanızın içine, algı operasyonunu yerleştirerek söndürmeye çalışıyorsunuz. Ekrem İmamoğlu şunu bilsin ki; bu ülkenin ne karanlıkta kalmaya niyeti vardır ne de o karanlıkları hortlatmaya çalışanlara tahammülü vardır.</p>
<p> Programı icra eden kuruluş olan Evrensel Mevlânâ Âşıkları Vakfı (EMAV) ise ayrı bir garabet konusudur. EMAV’ın çatısı altında bulunan Çağdaş Mevlânâ Âşıklar ı Topluluğu bu mevzuyla alakalı bir açıklamakta bulunmuş ve demiş ki; “ Hz. Mevlânâ döneminde de kadın semazenler vardı. Ama ne yazık ki; erkekler ile birlikte semâ yapamıyorlardı. Şimdi buna engel yok .Hz. Muhammed ve Hz. Mevlânâ ilerici ve reformcuydular. Hep cehaletle savaştılar. Şimdi bunu yadırgamanın anlamı yok. Kadın-erkek bir arada yapılan semâ törenlerimiz tüm dünyada izleniyor. Grubumuz ilâhiler, Atatürk ilâhileri ve Mevlevi ayinleri hazırlayıp icra ediyor.” Tut kelin perçeminden! Şimdi bunun hangi tarafını ele alıp düzeltirsin ki!.. Definelere mâlik dini ve manevi değerlerimizi koruyan hazine sandığımızın içini boşaltma ve parçalamaya teşebbüs değil mi bu!..</p>
<p> Kadınlar Mevleviliğe intisap edebilirler, çileye soyunamazlar. Âyin-i cemlere alınmazlar, kendi aralarında ise bu cemleri yapabilirlerdi. Klasik Türk Müziği sanatçısı Neyzen Ender Doğan ise yaptığı açıklamada, semâ törenlerinin kadın-erkek karışık olmasının hiçbir gelenekte olmadığını vurgulayarak, “Gelenek içerisinde Cumhuriyet sonrasında bazı gruplar olmuştur ama bu gruplar gerek inanç noktasında gerek tasavvufi noktasında gerekse tarikat adabı noktasında ana çizginin uzağında bulunmuştur. Kadın-erkek semâ işi hiç yok, hiçbir zamanda onaylanamaz. Rahmetli Emin Işık hocamıza bu konuyu sorduğumuzda kesinlikle bunun doğru olmadığını söylemişti.” diyerek İBB’nin sahnelediği bu rezil etkinliğe tepkisini koydu. Ve Türkçe ezân döneminden beri böyle bir durumun asla olmadığına da değinerek; “Kur’an’ın Türkçe okunması olayı da tamamen siyasal bir bayrak açmadır. Bilinçli olarak bir fitne hareketinin başlatıldığını düşünüyorum. Bu, tek partili dönemin o menhus zihniyetinin böyle hortlamasına ve tekrar ortaya çıkmasına yönelik bir deneme olarak görüyorum. Ya birileri tarafından destekleniyorlar ya da fütursuzca iş yapıyorlar” ifadelerinde bulundu. </p>
<p> Mevlevilik zaten; geleneksel değerinden esinlenerek yapılan icralardan soyutlanarak, oldukça istismar edilen, amacı dışında kullanılan bir ticari vasıta olarak görülüyordu. Lâkin bu kadarına da şahit olunmamıştı. Adı “Mevlânâ Âşıkları” olan kuruluşun ise düzenlediği etkinliğe ve düşünce yapısına bakılırsa Mevlânâ’ya münhasır bir aşkın asla söz konusu dahi olmadığı ortada. Olsa olsa sadece adi bir sadakatsizlik!</p>
<p> Mevlânâ Hazretleri, farklı dil, din, ırk ve coğrafyadan insana hitap edebilen büyük bir âlim, sadece akla değil ruha da hitap eden, her kesimden insanın sevgisine mazhar olmuş bir din adamı, Kur’an ve sünneti şiir ve hikaye diliyle anlatımından dolayı zihinlerde ve ruhlarda daha kalıcı etki bırakan, sevgiyi ve hoşgörüyü âleme hoş bir edâ ile duyuran bir filozof olduğu için İslâm şiarı ve şeâirlerine karşı yapılan hadsiz saldırıda hedef tutuluyor ne yazık ki!</p>
<p> Ne buyuruyor Hz. Pîr Mevlânâ; “ Ben yaşadıkça Kur’an’ın kölesiyim. Ben, Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) yolunun tozuyum, biri benden bundan başkasını naklederse, ondan da, o sözden de şikayetçiyim.” Uyandırılan bir 1930’lu yıllar varsa bize de düşen kutsal vazife: UYUMAMAK ve UYANIK kalmak ve Hz.Pîr Mevlânâ’nın ŞİKAYETÇİ olduklarından olmamak! Kıvılcıma müdahale edilmezse yangının ateşi dört bir bucağı sarar ve tarumar eder. Çukur birdenbire açılmaz. Önce toprak eşelenir. Çukur açıldıktan sonra, o çukurun kanlı zulümlerle, gözyaşlarıyla dolması ân meselesi olur. Fitne, fesatlık tohumları ekiliyor bu vatan topraklarına! Bize düşen mesuliyet; o zehirli tohumların ekilmesine MÜSADE ETMEMEKTİR ve EKTİRMEMEKTİR ve dahi Hakk’ı Batıl’la karıştırıp, bile bile Hakk’ı GİZLEMEMEK! Tasavvuf üstünden siyaset yapılmasına mahall VERMEMEK!</p>
<p> Zirâ; “Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını “yaşanmaz”laştıranlardır.” (Cemil Meriç) Allah Resûl’ü, “Rabbinize kavuşuncaya kadar sabredin; zirâ her gelen gün, geçmiş günden daha kötü olacaktır” buyuruyor. Birlik, dirlik içinde, el ele, yekvücud bir mahfili gaye edinebilmenin, uyanık kalabilmenin ve uyuyanları uyandırabilmenin duâsıyla...</p>
<p> </p>
<p>Kalın sağlıcakla...</p>
Ekleme
Tarihi: 24 Aralık 2020 - Perşembe
1930’LU YILLAR UYANDIRILIYOR...!!
<p>Tam 18 yılık bir zifiri karanlığı var bu habis zihniyetin Millet-i İslâm'a bıraktığı.. “Tanrı uludur” nidâlarının sinelere bıraktığı yaraları hâlâ ilk günkü gibi hisseden bağrı yanık Müslüman ümmeti... 18 yılın vahâmetini, vaveylâsını, acısını unutmadı bu millet. Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950’li yıllardan itibaren 18 yıllık vahâmetin sükûna ermiş olmasından dolayı sevinç çığlıklarıyla mutmain olsa da; 18 yılı hatırlanmamacasına mâziye gömmedi, sadece raflara kaldırdı, raflar toz tutmuş idi. Türkçe Ezân, Türkçe Kur’an, Türkçe Tekbir ve Türkçe Hutbe dayatmasının ıstırabını, her Ezân-ı Muhammedî okunduğunda ve sâir ibadetler yapılırken tekrar tekrar yaşadı. Sonra da o karanlık günlerden, bugünkü aydınlık günlere gelişinin ve aslî hâliyle ibâdet edebilmenin huzurunu ve şükrünü yaşadı. </p>
<p> Bizler artık bu karanlık zihniyeti, tarihin tozlu raflarına gömdüğümüzü düşünürken; CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, Mevlânâ Celaleddin-i Rumî’nin Hakk’a yürüyüşünün 747’inci gecesine ithafen düzenlediği Şeb-i Arus töreni adı altında sergilediği etkinlikte okuttuğu Türkçe Kur’an ile bir kez daha derinden irkildik bugünlerde. Zihniyet hâlâ aynı zihniyet! Hiç değişmemiş ve bir kez daha anladık ki bu zihniyet ilelebet değişmeyecek.</p>
<p> Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde, İBB’nin Evrensel Mevlânâ Âşıkları Vakfı (EMAV) ile birlikte düzenlediği törendeki rezalet, naat ve âyinin Türkçeleştirilmesiyle sınırlı kalmadı. Kur’an’ın Türkçe okunmasıyla da tavan yaptı. Mevlânâ’nın naat-ı ve Hüseyin Fahrettin Dede’nin Acemşiran Âyini bedbaht bir hâle getirildi. Semazenler ise meydanda kadın ve erkek karışık olarak oldukça kerîh bir görüntüye meydan verdiler. Yapılan bu tahrifatın Kur’an ve Sünnet ışığı altında yaşayan , gönüllerde sevgi ve hoşgörünün sembolü olarak hatırlanan “Mevlânâ Hazretleri” ve onun yolu olan “Mevlevilik” ile zerre miskal alâkası dahi yoktur. “Kur’an ve Sünnet” ile de zinhar bağdaşmamaktadır. Kur’an-ı Kerim’in ve Naat-ı Şerif’in aslını bozarak yapılan bu zelil davranış, dini değerlerimize karşı yapılan büyük bir saygısızlıktır, ihanettir, cinayettir. Hatırlatılmak istenen ve yapılmaya çalışılan gaye 1930’lu yılların vahşetini uyandırmak olduğu âşikare olsa da bizim de meramımız ve davamız noktasındaki hassasiyetimiz, 1930’lu yıllarda ne ise; bugünde aynı ve asla değişmeyecektir. O karanlık günleri, İslâm aleminin şiârına ve şeâirine yapılan kanlı saldırıları unutmadık, unutturmayacağız. </p>
<p> İBB’nin yaptığı bu rezillik kesinlikle kabul edilemez bir durumdur. Kur’an’ı Kerim’in Türkçeleştirilerek okunması nerede görülmüştür? Kadın erkek karışık âyin icrası nerede görülmüştür? Naat-ı Şerif’i günümüz Türkçesiyle okumak nerede görülmüştür? Âyin-i Şerif’in güftesinin değiştirilerek okunması nerede görülmüştür?” </p>
<p> Mevlevi mukabelesi ney taksimi ile başlayıp, Farsça bir “naat” ve bunun güftesi Farsça olan âyin ile devam eder. Bu esnada semâ edilir, semâda ise sadece erkekler vardır. Âyin tamamlanınca Kur’an ve ardından da geleneksel “gülbang” okunur ve mukabele bir duâ ile sona erer. İBB’nin yaptığı bu seviyesiz adı güya “Şeb-i Arus” olan tören; geleneksel yapılan törenle hiçbir yakınlık göstermemektedir. Geleneklerimizin üzerine oynanan ciddi bir oyun ve ihanettir. Kendi batıl ideolojileriyle, modernite fikirleriyle, batılılaşma ile harmanladıkları zihniyetleriyle, değerlerimize yapılan büyük bir tecavüzdür. “Mevlevi âyini ve “semâ” gösteri veya eğlence kimliğiyle lanse edilecek bir ritüel değil; ibâdet kimliği taşıyan bir âyin, bir ritüel ve bir zikrdir. </p>
<p> Âyini tiyatro gösterisine benzetenler, dini ve milli değerlerimize yapılan bir sabotaj olarak nitelendirenler bangır bangır veryansın ederken; İBB’nin ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun web sayfalarında, bu fütursuzca yapılan davranış; “Görselliği ve estetiğiyle izleyenlerde büyük bir etki uyandıran etkinlik” diye oldukça ciddiyetsiz bir lisânla ifade edildi. Hangi görsellik? Estetik bunun neresinde? 800 yıldır aslını koruyarak günümüze kadar gelmiş olan bir Mevlevi âyininin aslını bozmak ne zamandan beri “görsellik ve estetik” algısıyla zihinlere empoze edilir oldu?.. Lisânla da kalmayıp web sayfalarında bu hasaretin görselini de canlı olarak paylaştılar. Ekrem İmamoğlu paylaştığı görselin üstüne, “Yüzyıllar ötesinden bize ışık tutmaya devam eden Hz. Mevlânâ’yı Hakk’a vuslatının 747. Yılında rahmetle anıyoruz” diyerek not düşmeyi de ihmal etmemiş. “Işık tutmaya devam eden...!” O ışıktaki feraseti idrak edemediğiniz yetmiyor gibi, o ışıktan feyiz alan ümmetin ışığını, sihirli lambanızın içine, algı operasyonunu yerleştirerek söndürmeye çalışıyorsunuz. Ekrem İmamoğlu şunu bilsin ki; bu ülkenin ne karanlıkta kalmaya niyeti vardır ne de o karanlıkları hortlatmaya çalışanlara tahammülü vardır.</p>
<p> Programı icra eden kuruluş olan Evrensel Mevlânâ Âşıkları Vakfı (EMAV) ise ayrı bir garabet konusudur. EMAV’ın çatısı altında bulunan Çağdaş Mevlânâ Âşıklar ı Topluluğu bu mevzuyla alakalı bir açıklamakta bulunmuş ve demiş ki; “ Hz. Mevlânâ döneminde de kadın semazenler vardı. Ama ne yazık ki; erkekler ile birlikte semâ yapamıyorlardı. Şimdi buna engel yok .Hz. Muhammed ve Hz. Mevlânâ ilerici ve reformcuydular. Hep cehaletle savaştılar. Şimdi bunu yadırgamanın anlamı yok. Kadın-erkek bir arada yapılan semâ törenlerimiz tüm dünyada izleniyor. Grubumuz ilâhiler, Atatürk ilâhileri ve Mevlevi ayinleri hazırlayıp icra ediyor.” Tut kelin perçeminden! Şimdi bunun hangi tarafını ele alıp düzeltirsin ki!.. Definelere mâlik dini ve manevi değerlerimizi koruyan hazine sandığımızın içini boşaltma ve parçalamaya teşebbüs değil mi bu!..</p>
<p> Kadınlar Mevleviliğe intisap edebilirler, çileye soyunamazlar. Âyin-i cemlere alınmazlar, kendi aralarında ise bu cemleri yapabilirlerdi. Klasik Türk Müziği sanatçısı Neyzen Ender Doğan ise yaptığı açıklamada, semâ törenlerinin kadın-erkek karışık olmasının hiçbir gelenekte olmadığını vurgulayarak, “Gelenek içerisinde Cumhuriyet sonrasında bazı gruplar olmuştur ama bu gruplar gerek inanç noktasında gerek tasavvufi noktasında gerekse tarikat adabı noktasında ana çizginin uzağında bulunmuştur. Kadın-erkek semâ işi hiç yok, hiçbir zamanda onaylanamaz. Rahmetli Emin Işık hocamıza bu konuyu sorduğumuzda kesinlikle bunun doğru olmadığını söylemişti.” diyerek İBB’nin sahnelediği bu rezil etkinliğe tepkisini koydu. Ve Türkçe ezân döneminden beri böyle bir durumun asla olmadığına da değinerek; “Kur’an’ın Türkçe okunması olayı da tamamen siyasal bir bayrak açmadır. Bilinçli olarak bir fitne hareketinin başlatıldığını düşünüyorum. Bu, tek partili dönemin o menhus zihniyetinin böyle hortlamasına ve tekrar ortaya çıkmasına yönelik bir deneme olarak görüyorum. Ya birileri tarafından destekleniyorlar ya da fütursuzca iş yapıyorlar” ifadelerinde bulundu. </p>
<p> Mevlevilik zaten; geleneksel değerinden esinlenerek yapılan icralardan soyutlanarak, oldukça istismar edilen, amacı dışında kullanılan bir ticari vasıta olarak görülüyordu. Lâkin bu kadarına da şahit olunmamıştı. Adı “Mevlânâ Âşıkları” olan kuruluşun ise düzenlediği etkinliğe ve düşünce yapısına bakılırsa Mevlânâ’ya münhasır bir aşkın asla söz konusu dahi olmadığı ortada. Olsa olsa sadece adi bir sadakatsizlik!</p>
<p> Mevlânâ Hazretleri, farklı dil, din, ırk ve coğrafyadan insana hitap edebilen büyük bir âlim, sadece akla değil ruha da hitap eden, her kesimden insanın sevgisine mazhar olmuş bir din adamı, Kur’an ve sünneti şiir ve hikaye diliyle anlatımından dolayı zihinlerde ve ruhlarda daha kalıcı etki bırakan, sevgiyi ve hoşgörüyü âleme hoş bir edâ ile duyuran bir filozof olduğu için İslâm şiarı ve şeâirlerine karşı yapılan hadsiz saldırıda hedef tutuluyor ne yazık ki!</p>
<p> Ne buyuruyor Hz. Pîr Mevlânâ; “ Ben yaşadıkça Kur’an’ın kölesiyim. Ben, Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) yolunun tozuyum, biri benden bundan başkasını naklederse, ondan da, o sözden de şikayetçiyim.” Uyandırılan bir 1930’lu yıllar varsa bize de düşen kutsal vazife: UYUMAMAK ve UYANIK kalmak ve Hz.Pîr Mevlânâ’nın ŞİKAYETÇİ olduklarından olmamak! Kıvılcıma müdahale edilmezse yangının ateşi dört bir bucağı sarar ve tarumar eder. Çukur birdenbire açılmaz. Önce toprak eşelenir. Çukur açıldıktan sonra, o çukurun kanlı zulümlerle, gözyaşlarıyla dolması ân meselesi olur. Fitne, fesatlık tohumları ekiliyor bu vatan topraklarına! Bize düşen mesuliyet; o zehirli tohumların ekilmesine MÜSADE ETMEMEKTİR ve EKTİRMEMEKTİR ve dahi Hakk’ı Batıl’la karıştırıp, bile bile Hakk’ı GİZLEMEMEK! Tasavvuf üstünden siyaset yapılmasına mahall VERMEMEK!</p>
<p> Zirâ; “Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını “yaşanmaz”laştıranlardır.” (Cemil Meriç) Allah Resûl’ü, “Rabbinize kavuşuncaya kadar sabredin; zirâ her gelen gün, geçmiş günden daha kötü olacaktır” buyuruyor. Birlik, dirlik içinde, el ele, yekvücud bir mahfili gaye edinebilmenin, uyanık kalabilmenin ve uyuyanları uyandırabilmenin duâsıyla...</p>
<p> </p>
<p>Kalın sağlıcakla...</p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.