SEYİS’İN İBRETLİK CEVABI
<p>Vaktiyle bir profesör konuşma yapmak için konferans salonundan içeri girer. Salona girdiğinde ön sırada oturan seyis dışında başka hiç kimse yoktur. Bir müddet beklemiş belki gelen giden olur diye. Hiç kimse gelmeyince ne yapacağını düşünmeye başlamış. Acaba konferansını yapması mı uygun olur. Yoksa zaten bir kişi var yapmaya gerek yok mu diye kendi kendine düşünürken seyise dönmüş ve ona sormuş: “Burada sizden başka kimse yok. Konferansa iştirak eden bir tek kişi sizsiniz. Size göre konuşmalı mıyım, yoksa konuşmamalı mıyım?</p>
<p>Seyis cevap vermiş:</p>
<p>“Hocam! Ben basit bir insanım, bu konulardan çok fazla anlamam. Fakat ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine de onu beslerdim.”</p>
<p>Seyis’in bu sözlerinden pek etkilenen profesör konferansa başlamış. Yaklaşık iki saatin üzerinde konuşmuş, durmuş. Konferanstan sonra kendini mutlu hissetmiş. Dinleyicisinin de aktardıklarını fevkalâde beğendiğini düşünerek, “konuşmayı nasıl buldunuz?” diye sormuş seyise.</p>
<p>Seyis bunun üzerine profesöre ders niteliğinde şu ibretlik cevabı vermiş:</p>
<p>“Hocam! Sana daha önce basit bir adam olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim. Yine de eğer ahıra gelip biri dışında bütün atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim ama elimdeki bütün yemi verip hayvanı çatlatmazdım.”</p>
<p>Bu hikâye bize çok şey anlatıyor. Bir çok bilgiye sahip olsan da, karşındaki kişilerin alabileceği, anlayabileceği kadar onlara aktarmamız gerektiğini vurguluyor. Birde hiçbir zaman kimseyi küçümsemeden, o kişinin de bir şeyler öğrenmesinin hakkı olduğu düşünülerek hareket edilmelidir. Hayatta her zaman karşımıza istediğimiz arzuladığımız ortamlar çıkmayabilir. Beklemediğimiz durumlarla karşılaşabileceğimizi de düşünerek bir B planımız da hazır olmalıdır. İnsan bilgi ve beceri yönüyle ne kadar kendini üstün görse de karşısında ki kişilerle her daim istişareye açık olmalıdır. Bir başkasından da öğrenebileceği şeylerin olduğu bilinci içinde olmalıdır. Seyis ile profesör arasında geçen bu diyalog bir hikâye olarak anlatılsa da, gerçekten yaşanmış olsa da bir değeri var. Zira hayatta bizlere anlatılmaya çalışılan bir çok olayın perde arkasında bize verdiği bir takım dersler vardır. Bu dersleri doğru şekilde anlayıp kavramalı ve hayatımıza bu yönden bir çeki düzen vermeliyiz. Bazen anlatılır ve şöyle denir. Hayat sürekli hata yapıp o hatayı düzelterek yoluna devam edecek kadar uzun değil. Bazen başkalarının hatalarından da dersler çıkartabilmeliyiz. Hata işlemek herkesin en doğal yapabileceği bir şeydir. Önemli olan o hatalardan ders çıkartıp tekrar ettirmemeye gayret etmektir. </p>
<p>İnsanoğlu her zaman kendi yaptıklarının daha doğru olduğunu zanneder. Onun içinde kolay kolay yanlışa düşmediğini kendince düşünür. Erdemli ve vakur insanlar ise hata yapabileceğini düşünerek sürekli istişare içinde olurlar. En az hata ile yollarına devam etmeye gayret ederler. Seyis ile profesör arasında cereyan eden bu olay ile şunu anlıyoruz. Karşındaki kişiden ne kadar üstünde olsan, ondan da öğrenebileceğin, alabileceğin, faydalanabileceğin bir şeyler mutlaka vardır. Yine bütün bildiklerini bir çırpıda aktarman da doğru değildir. Karşıda kinin heybesinin alacağı kadar doldurmak, heybeyi taşırmamak gerekir. </p>
<p>Olayın sonunda anlıyoruz ki profesör seyise değil, seyis profesöre iyi bir hayat dersi vermiştir. </p>
<p> Önder GÜZELARSLAN</p>
Ekleme
Tarihi: 01 Nisan 2021 - Perşembe
SEYİS’İN İBRETLİK CEVABI
<p>Vaktiyle bir profesör konuşma yapmak için konferans salonundan içeri girer. Salona girdiğinde ön sırada oturan seyis dışında başka hiç kimse yoktur. Bir müddet beklemiş belki gelen giden olur diye. Hiç kimse gelmeyince ne yapacağını düşünmeye başlamış. Acaba konferansını yapması mı uygun olur. Yoksa zaten bir kişi var yapmaya gerek yok mu diye kendi kendine düşünürken seyise dönmüş ve ona sormuş: “Burada sizden başka kimse yok. Konferansa iştirak eden bir tek kişi sizsiniz. Size göre konuşmalı mıyım, yoksa konuşmamalı mıyım?</p>
<p>Seyis cevap vermiş:</p>
<p>“Hocam! Ben basit bir insanım, bu konulardan çok fazla anlamam. Fakat ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine de onu beslerdim.”</p>
<p>Seyis’in bu sözlerinden pek etkilenen profesör konferansa başlamış. Yaklaşık iki saatin üzerinde konuşmuş, durmuş. Konferanstan sonra kendini mutlu hissetmiş. Dinleyicisinin de aktardıklarını fevkalâde beğendiğini düşünerek, “konuşmayı nasıl buldunuz?” diye sormuş seyise.</p>
<p>Seyis bunun üzerine profesöre ders niteliğinde şu ibretlik cevabı vermiş:</p>
<p>“Hocam! Sana daha önce basit bir adam olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim. Yine de eğer ahıra gelip biri dışında bütün atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim ama elimdeki bütün yemi verip hayvanı çatlatmazdım.”</p>
<p>Bu hikâye bize çok şey anlatıyor. Bir çok bilgiye sahip olsan da, karşındaki kişilerin alabileceği, anlayabileceği kadar onlara aktarmamız gerektiğini vurguluyor. Birde hiçbir zaman kimseyi küçümsemeden, o kişinin de bir şeyler öğrenmesinin hakkı olduğu düşünülerek hareket edilmelidir. Hayatta her zaman karşımıza istediğimiz arzuladığımız ortamlar çıkmayabilir. Beklemediğimiz durumlarla karşılaşabileceğimizi de düşünerek bir B planımız da hazır olmalıdır. İnsan bilgi ve beceri yönüyle ne kadar kendini üstün görse de karşısında ki kişilerle her daim istişareye açık olmalıdır. Bir başkasından da öğrenebileceği şeylerin olduğu bilinci içinde olmalıdır. Seyis ile profesör arasında geçen bu diyalog bir hikâye olarak anlatılsa da, gerçekten yaşanmış olsa da bir değeri var. Zira hayatta bizlere anlatılmaya çalışılan bir çok olayın perde arkasında bize verdiği bir takım dersler vardır. Bu dersleri doğru şekilde anlayıp kavramalı ve hayatımıza bu yönden bir çeki düzen vermeliyiz. Bazen anlatılır ve şöyle denir. Hayat sürekli hata yapıp o hatayı düzelterek yoluna devam edecek kadar uzun değil. Bazen başkalarının hatalarından da dersler çıkartabilmeliyiz. Hata işlemek herkesin en doğal yapabileceği bir şeydir. Önemli olan o hatalardan ders çıkartıp tekrar ettirmemeye gayret etmektir. </p>
<p>İnsanoğlu her zaman kendi yaptıklarının daha doğru olduğunu zanneder. Onun içinde kolay kolay yanlışa düşmediğini kendince düşünür. Erdemli ve vakur insanlar ise hata yapabileceğini düşünerek sürekli istişare içinde olurlar. En az hata ile yollarına devam etmeye gayret ederler. Seyis ile profesör arasında cereyan eden bu olay ile şunu anlıyoruz. Karşındaki kişiden ne kadar üstünde olsan, ondan da öğrenebileceğin, alabileceğin, faydalanabileceğin bir şeyler mutlaka vardır. Yine bütün bildiklerini bir çırpıda aktarman da doğru değildir. Karşıda kinin heybesinin alacağı kadar doldurmak, heybeyi taşırmamak gerekir. </p>
<p>Olayın sonunda anlıyoruz ki profesör seyise değil, seyis profesöre iyi bir hayat dersi vermiştir. </p>
<p> Önder GÜZELARSLAN</p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.