Siz! Hayat süren leşler! Sizi kim diriltecek?(N.F.K.)
Siz! Hayat süren leşler! Sizi kim diriltecek?(N.F.K.)
Duymayanlar! Görmeyenler! Konuşmayanlar! Düşünmeyenler!
Geleceği karanlığa gömüp etrafındakilere hayatı yaşanmaz kılanlar!
Bütün dünyayı açık hava tımarhanesine çevirenler!
Aklına ilahlaştırıp, şehvetinin ve dünyanın kölesi olanlar!
Aklını kullanmayıp sorumluluktan kurtulacağını sananlar!
Sözüm egolarının esiri olup hak hukuk demeden her istediğini yapan, evlerini yangın yerine çevirip evde eşkıya olan, verilen emanetleri hunharca harcayıp kıymetini bilmeyen, eşlerini ve evlatlarını çantada keklik olarak görüp haklarını vermeyen, mallarının tek sahibi olduğunu düşünüp infak etmeyen, hayatının sonlu olduğunu unutup ölmeyecekmiş gibi yaşayanlaradır.
Sözüm makam ve mevki peşinde koşarken benliğini yitiren, mazlumların haklarını koruması gerekirken gözetmeyen, haksızlıklar karşısında dik durması gerekirken eğilen, kaybetme korkusuna kapılmaması gerekirken kaybeden, zalimin karşısında susmaması gerekirken dilsiz şeytan olanlaradır...
Halbuki alemlere rahmet olan Allah Resulü “Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.” buyurmamış mıydı?.
İnanılan gibi yaşamamanın doğal sonucu, yaşanılan gibi inanmaktır. Bir yerlerde büyük bir eksiklik vardır. İnandığı gibi yaşamamın verdiği sıkıntıyla bedenlerinde hapis olan hastalıklı ruhlar, dünyayı herkese yaptıkları gibi kendilerine de zindan etmektedirler.
Hayata matematik gözü ile bakan insanların kurdukları yuvalarda ne huzur ne de bereket kalmıştır. Ne baba evladına, ne karı kocaya, ne akraba akrabaya, ne de komşu komşuya güvenmekte, saymakta, sevmektedir.
Üç maymun oynamanın hakim olduğu, duymak/görmek/anlamak istemeyen bir toplum bunalımdan kurtulamaz. “Düşün ve Başar” ninnileriyle uyutulan, başarının makam, para ve şan ile ölçüldüğü, suçluların cezasını görmediği, tartışma sonucunda soluğun mahkemelerde alındığı, mutsuz ailelere bakılarak evliliklerin ertelendiği bir toplumda refahtan söz edilemez.
Rabbim çaresi olmayan hiç bir hastalık yaratmamıştır. Vahyolunan ilk emrin “Oku!”, ikinci emrin “Yaz!” olmasını doğurması, kaleme yemin ile başlaması; insanları okumaya ve yazmaya itmelidir. Kitaba ve kaleme dost olanların bu gidişata “Dur!” demesini, acil önlemler almasını gerekli kılmalıdır.
Düşünce yapısı nasıl olursa olsun fark etmez. Bizler; açık hava tımarhanesine dönen bu dünyayı beraber kullanıyoruz. İdeolojilerinin peşinde koşan, koşarken de bir çok kalpler kıran onca insanlar mutlu olamamışlar, mutlu edememişler ve hep yıkıcı olmuşlardır.
Vicdanlarının öldürüldüğü toplumun zavallı çocukları olan bizler, bu zavallılığı ve zilleti kaldırmak zorundayız. Bu gidişata “Dur!” diyecek olan bizler de, tıpkı Allah Resulü gibi yüce Yaratana sığınmalı, O’na tevekkül etmeli ve O’ndan yardım beklemeliyiz. Sorumluluğunun farkında olan, imanının tadını almak isteyen müminlere şüphesiz daha fazla iş düşmektedir. Aksi taktirde Resulullah (a.s.)’ın şu dehşet hatırlatması ile karşı karşıya kalırız;
“Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz, ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azap gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz ama duanız kabul edilmez.”
Cenab-ı Hak bu durumu Rum suresinde anlayanlar ve akledenler için şöyle buyurmuştur;
“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah dönüş yapsınlar diye işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.”
Amerika’nın tekrar keşfedilmesine gerek yoktur. Mutluluğun ve huzurun yolu bellidir. İnandığımız gibi yaşamak, emredildiğimiz gibi dosdoğru olmaktır.
Ves-Selam
Aile Danışmanı: Asiye Türkan
www.ailedanismani.de
info@asiyeturkan.com
Ekleme
Tarihi: 18 Eylül 2021 - Cumartesi
Siz! Hayat süren leşler! Sizi kim diriltecek?(N.F.K.)
Siz! Hayat süren leşler! Sizi kim diriltecek?(N.F.K.)
Duymayanlar! Görmeyenler! Konuşmayanlar! Düşünmeyenler!
Geleceği karanlığa gömüp etrafındakilere hayatı yaşanmaz kılanlar!
Bütün dünyayı açık hava tımarhanesine çevirenler!
Aklına ilahlaştırıp, şehvetinin ve dünyanın kölesi olanlar!
Aklını kullanmayıp sorumluluktan kurtulacağını sananlar!
Sözüm egolarının esiri olup hak hukuk demeden her istediğini yapan, evlerini yangın yerine çevirip evde eşkıya olan, verilen emanetleri hunharca harcayıp kıymetini bilmeyen, eşlerini ve evlatlarını çantada keklik olarak görüp haklarını vermeyen, mallarının tek sahibi olduğunu düşünüp infak etmeyen, hayatının sonlu olduğunu unutup ölmeyecekmiş gibi yaşayanlaradır.
Sözüm makam ve mevki peşinde koşarken benliğini yitiren, mazlumların haklarını koruması gerekirken gözetmeyen, haksızlıklar karşısında dik durması gerekirken eğilen, kaybetme korkusuna kapılmaması gerekirken kaybeden, zalimin karşısında susmaması gerekirken dilsiz şeytan olanlaradır...
Halbuki alemlere rahmet olan Allah Resulü “Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.” buyurmamış mıydı?.
İnanılan gibi yaşamamanın doğal sonucu, yaşanılan gibi inanmaktır. Bir yerlerde büyük bir eksiklik vardır. İnandığı gibi yaşamamın verdiği sıkıntıyla bedenlerinde hapis olan hastalıklı ruhlar, dünyayı herkese yaptıkları gibi kendilerine de zindan etmektedirler.
Hayata matematik gözü ile bakan insanların kurdukları yuvalarda ne huzur ne de bereket kalmıştır. Ne baba evladına, ne karı kocaya, ne akraba akrabaya, ne de komşu komşuya güvenmekte, saymakta, sevmektedir.
Üç maymun oynamanın hakim olduğu, duymak/görmek/anlamak istemeyen bir toplum bunalımdan kurtulamaz. “Düşün ve Başar” ninnileriyle uyutulan, başarının makam, para ve şan ile ölçüldüğü, suçluların cezasını görmediği, tartışma sonucunda soluğun mahkemelerde alındığı, mutsuz ailelere bakılarak evliliklerin ertelendiği bir toplumda refahtan söz edilemez.
Rabbim çaresi olmayan hiç bir hastalık yaratmamıştır. Vahyolunan ilk emrin “Oku!”, ikinci emrin “Yaz!” olmasını doğurması, kaleme yemin ile başlaması; insanları okumaya ve yazmaya itmelidir. Kitaba ve kaleme dost olanların bu gidişata “Dur!” demesini, acil önlemler almasını gerekli kılmalıdır.
Düşünce yapısı nasıl olursa olsun fark etmez. Bizler; açık hava tımarhanesine dönen bu dünyayı beraber kullanıyoruz. İdeolojilerinin peşinde koşan, koşarken de bir çok kalpler kıran onca insanlar mutlu olamamışlar, mutlu edememişler ve hep yıkıcı olmuşlardır.
Vicdanlarının öldürüldüğü toplumun zavallı çocukları olan bizler, bu zavallılığı ve zilleti kaldırmak zorundayız. Bu gidişata “Dur!” diyecek olan bizler de, tıpkı Allah Resulü gibi yüce Yaratana sığınmalı, O’na tevekkül etmeli ve O’ndan yardım beklemeliyiz. Sorumluluğunun farkında olan, imanının tadını almak isteyen müminlere şüphesiz daha fazla iş düşmektedir. Aksi taktirde Resulullah (a.s.)’ın şu dehşet hatırlatması ile karşı karşıya kalırız;
“Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz, ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azap gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz ama duanız kabul edilmez.”
Cenab-ı Hak bu durumu Rum suresinde anlayanlar ve akledenler için şöyle buyurmuştur;
“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah dönüş yapsınlar diye işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.”
Amerika’nın tekrar keşfedilmesine gerek yoktur. Mutluluğun ve huzurun yolu bellidir. İnandığımız gibi yaşamak, emredildiğimiz gibi dosdoğru olmaktır.
Ves-Selam
Aile Danışmanı: Asiye Türkan
www.ailedanismani.de
info@asiyeturkan.com
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.