BATI'NIN
BATI'NIN MANEVİ AJANLARINA...
Bazen çok şey yazmak istersiniz, istersiniz istemesine de onu ifade edecek kelimeleri ya bulamaz, ya da...
Evet , biliyorum hiç hoş olmasa da makalemizde bu başlığı kullanmak zorunda kaldık. İktidara geldiği günden bu güne kadar yeniden yükseliş ve diriliş hamlesini başlatan Türkiye‘nin asli unsurlarından uzaklaşması için çaba sarf eden yığınla BATI'NIN MANEVİ AJANLARI var.
Atilla İlhan’ın dediği gibi
“Türkiye’nin her daim 7′ lik bir hain kadrosu mevcuttur.”
Bu rakam ülkenin seksen küsur milyonluk nüfusu baz alındığında hiç de azımsanacak bir sayı değildir.
Atilla İlhan başka yerde de böyleleri için şöyle diyor "Türk aydın'ı dediğimiz kişi batının manevi ajanıdır şimdi bir kısım Aydınlar haysiyetten önce banka hesabına dikkat ediyor." der.
Son günlerde yaşadığımız o kadar acı, ibretlik, toplumsal dejenerasyon ve-ya dezanformasyon haberler ve ders alınması gereken o kadar çok olaylar ile karşılaşıyoruz ki...
"Bu mu bizim insanımız..."
"Yok yahuuu, böyle bir şey olamaz..."
"Biz nerede hata yaptık"
gibi vs vs cümleleri sard ederiz. Oysa düşünürsek vardır bir yerlerde bir hata, bir haram, bir...
Öyle değil mi?
Yapılan tüm hayırlı ve güzel icraatların; hangi partiden, hangi kimlik ile yaptığı önemli değildir. Yeter ki içinde vatan, millet, bayrak ve insanlık adına yapılıyor olsun. Yapılan tüm bu güzel icraatlara "Allah razı olsun" demek hepimizin bir insanlık vazifesi değil midir?
Maalesef yaşadığımız olaylar ve ülkenin önde gelen siyaset, ticaret, sanat ve medya dünyasından tanıdığımız medyatik insanların söz ve fiillerine baktığımızda hiçte öyle olmadığına şahit oluyoruz.
Aşağıda İstanbul Kurtköy'den Ahmet Dağıstanlı abimin gönderdiği bir yazı olan Ömer Seyfettin'in 'Piç' adlı kitabından güzel, bir o kadar da ilginç bir öyküyü paylaşmak istiyorum.
Ömer Seyfettin, “Piç” adlı öyküsünde Batıcılara yönelik en ağır eleştirisini yapar.
“Türklüğü hakir görüp bütün varlıklarıyla Avrupalılaşan”
insanlar için; teşhisini koymak zorunda kalmıştır.
Daha fazla uzatmadan makaleye geçelim mi?
⬛Ömer Seyfettin, asker bir yazardır.
İstiklal Savaşı'nda bir çok cephede savaşmıştır..
Filistin Cephesinde olan bir hatırasında bakın neler söylüyor..
"Alman'ların yenilmesiyle savaş bitmiş, mütareke imzalanmıştı.
Filistin'den çekiliyorduk.
Bir kaç arkadaş subayla, karşı tarafın da subaylarıyla, çekilme işlerini görüşmek için gittik.
Karşı tarafta, Fransız üniformalı biri sık sık bana bakıyor, gözünü benden ayırmıyordu.
Ben buna bir anlam veremiyordum.
Fransız subay yerinden kalkıp bana doğru geldi ve;
-Nasılsın Ömer Seyfettin?' Dedi.
-Beni nerden tanıyorsun? Ben bir yüzbaşıyım. Öyle tanınacak kadar üst düzey bir kumandan değilim.' Dedim.
-Ömer, biz seninle İstanbul'da Askeri Lise'de beraber okuduk, ben falancayım deyince, hayretler içerisinde baktım, hatırladım..
Hep dini eleştiren, Osmanlı'yı kötüleyen, vatan, bayrak sevgisi olmayan bir öğrenci idi ama, yine de Fransız subay olması normal değildi..
-Peki nasıl böyle oldun?'
Dedim.
-Ne zaman bir savaş olsa, Türkler galip gelse içimde üzüntü oluyordu..
Tükler kaybetse, zarar görse içimde bir sevinç oluyordu.
Çoğu zaman kendimi ayıplıyor, neden böyleyim? diyordum..
-Bir gün anneme ısrarla sebebini sordum.
-Dayanamayacağım, anlatacağım.' Dedi.
-İstanbul Hastanesinde Fransız bir doktor vardı. Hastaneye gidip gelirken birlikte oldum ve sen o Fransız doktorun oğlusun.
Babanın bundan haberi olmadı, şimdi de sen öğrendin.' Dedi..
Zaten babam zannettiğim adam çoktan ölmüştü.
O hastaneye gittim,
-Şu tarihte burada çalışmış, şimdi Fransa'ya dönmüş olan, şu isimde doktorun adresi var mı? Dedim, adresi verdiler, Fransa'ya gittim, babamı buldum, olanları, annemin sözlerini anlattım..
-Anneni gerçekten sevmiştim.' Dedi ve
-Beni kabul edip nüfusuna yazdırdı, Fransız okullarında eğitimimi tamamladım ve gördüğün gibi bir Fransız subayı olarak karşındayım.' Dedi.
Şimdi..
Ben, Türk milletini, bayrağını, vatanını, eleştirilenleri gördükçe, acaba onlar da,
"Piç" mi? diyorum..
(Ömer Seyfettin)
Aradan yıllar geçmiş olsa dahi Ömer Seyfettin 'in bu hikayesini günümüz şartlarında değerlendirdiğimizde acaba hâlâ bu ifadeye lâyık olanlar var mı demeden edemiyoruz.
Aklımıza Neyzen Tevfik'in yere göğe sığmayan o meşhur sözü yine, yeni, yeniden geliyor.
"Geldikleri gibi gitmediler; kimi itini bıraktı, kimi bitini. Kimi de piçini bıraktı!.. Yoksa bu kadar şerefsizin bizden olması mümkün değil!"
Selâm ve dua ile
Bülent Ertekin
Ekleme
Tarihi: 29 Haziran 2022 - Çarşamba
BATI'NIN
BATI'NIN MANEVİ AJANLARINA...
Bazen çok şey yazmak istersiniz, istersiniz istemesine de onu ifade edecek kelimeleri ya bulamaz, ya da...
Evet , biliyorum hiç hoş olmasa da makalemizde bu başlığı kullanmak zorunda kaldık. İktidara geldiği günden bu güne kadar yeniden yükseliş ve diriliş hamlesini başlatan Türkiye‘nin asli unsurlarından uzaklaşması için çaba sarf eden yığınla BATI'NIN MANEVİ AJANLARI var.
Atilla İlhan’ın dediği gibi
“Türkiye’nin her daim 7′ lik bir hain kadrosu mevcuttur.”
Bu rakam ülkenin seksen küsur milyonluk nüfusu baz alındığında hiç de azımsanacak bir sayı değildir.
Atilla İlhan başka yerde de böyleleri için şöyle diyor "Türk aydın'ı dediğimiz kişi batının manevi ajanıdır şimdi bir kısım Aydınlar haysiyetten önce banka hesabına dikkat ediyor." der.
Son günlerde yaşadığımız o kadar acı, ibretlik, toplumsal dejenerasyon ve-ya dezanformasyon haberler ve ders alınması gereken o kadar çok olaylar ile karşılaşıyoruz ki...
"Bu mu bizim insanımız..."
"Yok yahuuu, böyle bir şey olamaz..."
"Biz nerede hata yaptık"
gibi vs vs cümleleri sard ederiz. Oysa düşünürsek vardır bir yerlerde bir hata, bir haram, bir...
Öyle değil mi?
Yapılan tüm hayırlı ve güzel icraatların; hangi partiden, hangi kimlik ile yaptığı önemli değildir. Yeter ki içinde vatan, millet, bayrak ve insanlık adına yapılıyor olsun. Yapılan tüm bu güzel icraatlara "Allah razı olsun" demek hepimizin bir insanlık vazifesi değil midir?
Maalesef yaşadığımız olaylar ve ülkenin önde gelen siyaset, ticaret, sanat ve medya dünyasından tanıdığımız medyatik insanların söz ve fiillerine baktığımızda hiçte öyle olmadığına şahit oluyoruz.
Aşağıda İstanbul Kurtköy'den Ahmet Dağıstanlı abimin gönderdiği bir yazı olan Ömer Seyfettin'in 'Piç' adlı kitabından güzel, bir o kadar da ilginç bir öyküyü paylaşmak istiyorum.
Ömer Seyfettin, “Piç” adlı öyküsünde Batıcılara yönelik en ağır eleştirisini yapar.
“Türklüğü hakir görüp bütün varlıklarıyla Avrupalılaşan”
insanlar için; teşhisini koymak zorunda kalmıştır.
Daha fazla uzatmadan makaleye geçelim mi?
⬛Ömer Seyfettin, asker bir yazardır.
İstiklal Savaşı'nda bir çok cephede savaşmıştır..
Filistin Cephesinde olan bir hatırasında bakın neler söylüyor..
"Alman'ların yenilmesiyle savaş bitmiş, mütareke imzalanmıştı.
Filistin'den çekiliyorduk.
Bir kaç arkadaş subayla, karşı tarafın da subaylarıyla, çekilme işlerini görüşmek için gittik.
Karşı tarafta, Fransız üniformalı biri sık sık bana bakıyor, gözünü benden ayırmıyordu.
Ben buna bir anlam veremiyordum.
Fransız subay yerinden kalkıp bana doğru geldi ve;
-Nasılsın Ömer Seyfettin?' Dedi.
-Beni nerden tanıyorsun? Ben bir yüzbaşıyım. Öyle tanınacak kadar üst düzey bir kumandan değilim.' Dedim.
-Ömer, biz seninle İstanbul'da Askeri Lise'de beraber okuduk, ben falancayım deyince, hayretler içerisinde baktım, hatırladım..
Hep dini eleştiren, Osmanlı'yı kötüleyen, vatan, bayrak sevgisi olmayan bir öğrenci idi ama, yine de Fransız subay olması normal değildi..
-Peki nasıl böyle oldun?'
Dedim.
-Ne zaman bir savaş olsa, Türkler galip gelse içimde üzüntü oluyordu..
Tükler kaybetse, zarar görse içimde bir sevinç oluyordu.
Çoğu zaman kendimi ayıplıyor, neden böyleyim? diyordum..
-Bir gün anneme ısrarla sebebini sordum.
-Dayanamayacağım, anlatacağım.' Dedi.
-İstanbul Hastanesinde Fransız bir doktor vardı. Hastaneye gidip gelirken birlikte oldum ve sen o Fransız doktorun oğlusun.
Babanın bundan haberi olmadı, şimdi de sen öğrendin.' Dedi..
Zaten babam zannettiğim adam çoktan ölmüştü.
O hastaneye gittim,
-Şu tarihte burada çalışmış, şimdi Fransa'ya dönmüş olan, şu isimde doktorun adresi var mı? Dedim, adresi verdiler, Fransa'ya gittim, babamı buldum, olanları, annemin sözlerini anlattım..
-Anneni gerçekten sevmiştim.' Dedi ve
-Beni kabul edip nüfusuna yazdırdı, Fransız okullarında eğitimimi tamamladım ve gördüğün gibi bir Fransız subayı olarak karşındayım.' Dedi.
Şimdi..
Ben, Türk milletini, bayrağını, vatanını, eleştirilenleri gördükçe, acaba onlar da,
"Piç" mi? diyorum..
(Ömer Seyfettin)
Aradan yıllar geçmiş olsa dahi Ömer Seyfettin 'in bu hikayesini günümüz şartlarında değerlendirdiğimizde acaba hâlâ bu ifadeye lâyık olanlar var mı demeden edemiyoruz.
Aklımıza Neyzen Tevfik'in yere göğe sığmayan o meşhur sözü yine, yeni, yeniden geliyor.
"Geldikleri gibi gitmediler; kimi itini bıraktı, kimi bitini. Kimi de piçini bıraktı!.. Yoksa bu kadar şerefsizin bizden olması mümkün değil!"
Selâm ve dua ile
Bülent Ertekin
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.