Konya Merkez Zafer de, her gün yüzlerce insanın etrafından gelip geçtiği halde bilmediği bir Allah dostu; Bey hekim Ekmelüddin hz. Nasibi olanlar, davet edilenler ziyaret ediyor sadece..
Tarihî kayıtlarda, “Tabiblerin meliki ve hekimlerin reisi” olarak anılan mübarek, aslen Nahcıvan’lıdır. Selçuklu Sarayı’nın başhekimidir, aynı zamanda Mevlana hz’nin hekimi ve can dostudur.
Fıkıh, tefsir, tasavvuf, hadis, anatomi, fizyoloji, bitkisel tedaviler, mizaçlar, diyet gibi dünyevi ve uhrevi birçok ilmi vardır. İbadetlerine, zikire düşkün ve Allah (cc) aşkı ile yanan, merhametli bir alimdir. Çok sayıda talebe yetiştirmiştir.
Rüya yolu ile Efendimiz s.a.v den öğrendiği Tıbbi Nebevi metodlarını hastalara uygulamıştır. Yaşadığı dönemde birçok hastalık karşısında keramet göstermiş, hastalıkların şifasına vesile olmuştur. İnsanların gözlerine bakarak teşhis yapacak kadar eşsiz bir hissiyata ve yeteneğe sahiptir.
Hz Mevlâna, Ekmeleddin Ta-bib hz’ni bir mektubunda şöyle över: “Hekimlerin büyüğü, hayat cevherinin en arınmışı, belanın ve zehirlerin panzehiri, akıl ağaçlarının meyvesi, hoyrat kişilerin meydana getirmek istedikleri kötülüklerin söküp atıcısı, marifet deryasının cevheri…”
Yine Eflâkî’nin nakillerinden; Hz Mevlânâ’nın, kıyamet günü dünyanın bütün tabiplerinin onun yüzü suyu hürmetine bağışlanacağını söylediği rivayet edilmektedir.
Bazen hastaları mübarek eli ile sıvazlayarak, Kuran okuyarak tedavi eden Bey hekim hz’nin akli melekelerini kaybetmiş hastalara da şifa vesilesi olduğu kaynaklarda yer alır.
Konya'ya gelmeden önce Kayseri'de bir süre ikamet eden Ekmelüddin Tabib hz, buradaki Gevher Nesibe Darüşşifası ve Tıp Medresesinde başhekim olarak bulunmuştur. Medresede öğrencilere teorik olarak; felsefe, usul, fıkıh, hadis, tefsir, Arapça ve Farsça, anatomi, fizyoloji, astronomi dersleri verilmiş, Ebû Bekir er-Râzî ve İbn Sînâ’nın eserlerinin yanında devrin en önemli tıp kitaplarıyla eski Yunan ve Roma kaynakları, özellikle de Hipokrat ve Galen’in Arapça’ya tercüme edilmiş eserleriyle onlara karşı yazılmış olan reddiyeler okutulmuştur. Klinik eğitim ise Şifâiyye’de hasta başında yapılmıştır.
(Dünyanın birçok yerinde, ortaçağ döneminde akıl hastalarına işkence uygulanırken, burada hastalar; hoşgörü ve korumacı bir yaklaşım içerisinde, Medresedeki özel odalarda güzel koku, Kuran tilaveti, kuş sesi, su sesi ile musiki dinletilerek tedavi edilmişlerdir ve toplumdan dışlanmamışlardır.
Tıp medresesini bitiren öğrencilere sınav yapılıp tez hazırlatılarak, Beyhekim hz'nin oluruyla Selçuklu ülkesinin sınırları dâhilindeki topraklarda tabiblik yapabileceğine dair bir uzmanlık belgesi verilirdi. Yeterli başarıyı gösteremeyen hekimler tabib olarak atanamazlar ve tekrar uzmanlık tezi hazırlamak zorunda kalırlardı.)
Beyhekim hz’nin; “Kabrimizi ziyaret edenlerin vücudunda hastalık kalmasın” diye duası vardır. Rabbimiz bu duadan hisse alabilmeyi cümlemize nasip etsin. Günümüzde kerametleri hala devam eden mübareğin, türbesini rüyasında görüp gelen nice hastalar vardır.
Selçuklu eserlerinden eşsiz bir işçiliğe sahip olan Beyhekim Cami içinde, imam odasında yeşil örtülerle bezenmiş sandukası yer alır. Son derece huzurlu ve mütevazi bu mekanda ihlasla çekilen salavatlar, okunan Fatihalar, edilen dualar; maddi manevi sıkıntılarımıza ve hastalıklarımıza şifa ve rahmet ola… Aminn.
Muhabbetle.