Güne günümüze bir bakış, bizim istediğimiz…
Güne günümüze bir bakış, bizim istediğimiz…
Her sabah güneş doğduğunda ve sabah güneşin ilk ışıkları ile ortalık aydınlığında dünyadaki her nesne nasibini alır ve canlanır. Aynı canlanma da insanlarda da yani sende, bende ruhumuzda ve nebatatta da olur.
Deriz ki, Güneş bugün de senin için doğsun. Her gün hatta her dakika verilen bir nimet, bir fırsat olduğunu bilmeliyiz. Pandemide pozitif olanlar iyi bilir ki alınan her rahat nefesin hatta her sabah ağrısız, sızısız, rahat bir nefes alma ile güneşin doğuşunu görüp şükretmenin bizim için iyi bir neden olsa gerek.
Bunlar insan(lık) için şimdilerde gerisinde kaldı. Nedeni ilk olarak “insan” Arapça kök anlamı: İsyan eden, eksik olan unutan anlamında. Anlamına ne kadar uygun olduğu, buna karşılık ne güzel davrandığımızı ve bizi çok iyi tanımlamasının çok güzel bir çıkarımı değil mi? Düne kadar -gerçi bugünün tarihe baksak 2022 pandemi bitimi neredeyse 1 yıl geçmiş olsa da- her şey sanki hiç olmadı ve bunlar hiç yaşanmadı… Sebebi sanki ilahi bir zuhur; her iyi olan bizden, her kötü olan başka bir el tarafından gerçekleştirilmekte. Bu bahane her şeyi unutturdu. Şûrâ Suresi - 30:
Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. Her zaman birilerini suçlama biz isyan eden (insan) varlıkların bir türlü kendi gerçeği ile yüzleşememesi mi acaba?
Doğaya şekil veren hem yapıcı hem yıkıcı özelliğiyle devamlı kendini düzeltmeye çalışan insanlık acaba bunu nasıl düzeltti? Ya da düzeltemedi de kaldığı yerden devam mı ediyor?
Kendiliğinden düzeltilmiş desek her halde mantıklı olmaz. Ya birileri düzeltiyor, ya birileri yıkıyor. Keşke bu oran hep düzeltenler sayısının fazla olması ile sonuçlansaydı. Şimdi bu bakış açısını geçmişten alarak bugünkü Türkiye üzerinden dönecek, yorumlayacak olursak:
Biz her 5 yılda aslında kendimizi güncelliyoruz. Güncellemeyi de hep seçimlerdeki ilerlemeye ya da bir umuda bağlıyoruz. Geçmişte iyi olanlar tez vakitte unutulup giderken hep son olandan ve akılda kalan kötü olanlardan yola çıkıyoruz. Tabi bunu, geniş bir topluluğun tepkisine göre karar verip olumlu –olumsuz kabullere göre oluşturuyoruz. Ama Türkiye kendi içinde tam birleştiremediği kurumsallaşmaları, kurallar bütünlüğünü, eğitim, kültürel değerleri… gibi kavramları tam uyum sağlayamadığı ve özümseyemediği noktasında hep nakıs kalıyor.
Peki biz ne yapacağız. Hep eleştiri hep şikayet... Burada istenen maalesef tam çözüm olmasa gerek. 85 milyon kozmopolitlik bir demografide birleştiğimiz tek ülkü.
Tek millet, tek bayrak, tek dil, derken bu slogan bile artık istenen noktadan uzaklaşmış ve aynı kıblede aynı inançta olması umut edilen yerde bile değiliz; fırka fırka oluşumuzu ya eğitimli olanların bunu tam anlatamıyor oluşu ya da onları anlayacak kitlenin olmayışı mı herhalde.
Bir eğitimci olarak Nahl suresi 93. Ayette: "Allah, dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah, hak edeni saptırır, hak edeni de doğru yola iletir. Siz, yaptığınız her şeyden sorumlu tutulacaksınız."
Bunları bildiğimiz halde acaba güneş bizim için ne zaman doğacak? Bunu ne şu tarafa ne bu tarafa suçlamadan, yüklemeden ne zaman bütünlük sağlayacağız? Bence Türk milleti tek vücut oluşu, düşman tehdidi ve bir musibet oluşumlarda birleşiyor (Allah’ım hiç vermese keşke).
Deprem sonrası gördüğümüzde tek vücut oluyoruz, sınır ötesi harekette tek vücut oluyor ve dahası birçok olay ve örnekler de görüp hatta tek vücut olduğumuz andıklarımızla… İnşallah tez zamanda yaşlısından gencine, çocuğundan canlı çevresine kadar bir bolluk bir bereket bir huzur gelir de tüm bunlar geride kalır.
Özetle Nahl suresi 32.
"Onlar ki, tertemiz bir hayat yaşarlarken melekler gelip incitmeden canlarını alırlar; bir taraftan da kendilerini, Selam olsun size! Yaptığınız güzel amellere karşılık girin cennete!” diye müjdelerler.
Böyle zarar vermeyen kişiye Müslüman derler. Şimdi böyle Müslüman’ı herhalde nerede diyeceğiz.
Gözümüzden kaçan ama bildiğimiz ikindi namazını bekleyen emekli yaşlılarımızın mutlu şekilde bir duruşu, görünümünü hepimizin kabul ettiğidir.
İşte gerçek Müslüman diyeceğim kişi artık bu huzura bu mutluluğa ulaşan, çevresindekine zarar vermeyen hırslardan arınmış ve sadece kendiyle uğraşan kendi nakıslarını düzeltmeye çalışan kişilerdir.
Kurtuluşun reçetesi mi bilmem ama her günün doğuşuna şükredip her günün sabahında kendine kattığı ile meşgul olan(lar)… diyelim.
Sözü Mevlana’nın dediği ile keselim. Dün dünle birlikte geçip gitti cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım vesselam!
Ali ÇİÇEN
Ekleme
Tarihi: 11 Mayıs 2023 - Perşembe
Güne günümüze bir bakış, bizim istediğimiz…
Güne günümüze bir bakış, bizim istediğimiz…
Her sabah güneş doğduğunda ve sabah güneşin ilk ışıkları ile ortalık aydınlığında dünyadaki her nesne nasibini alır ve canlanır. Aynı canlanma da insanlarda da yani sende, bende ruhumuzda ve nebatatta da olur.
Deriz ki, Güneş bugün de senin için doğsun. Her gün hatta her dakika verilen bir nimet, bir fırsat olduğunu bilmeliyiz. Pandemide pozitif olanlar iyi bilir ki alınan her rahat nefesin hatta her sabah ağrısız, sızısız, rahat bir nefes alma ile güneşin doğuşunu görüp şükretmenin bizim için iyi bir neden olsa gerek.
Bunlar insan(lık) için şimdilerde gerisinde kaldı. Nedeni ilk olarak “insan” Arapça kök anlamı: İsyan eden, eksik olan unutan anlamında. Anlamına ne kadar uygun olduğu, buna karşılık ne güzel davrandığımızı ve bizi çok iyi tanımlamasının çok güzel bir çıkarımı değil mi? Düne kadar -gerçi bugünün tarihe baksak 2022 pandemi bitimi neredeyse 1 yıl geçmiş olsa da- her şey sanki hiç olmadı ve bunlar hiç yaşanmadı… Sebebi sanki ilahi bir zuhur; her iyi olan bizden, her kötü olan başka bir el tarafından gerçekleştirilmekte. Bu bahane her şeyi unutturdu. Şûrâ Suresi - 30:
Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. Her zaman birilerini suçlama biz isyan eden (insan) varlıkların bir türlü kendi gerçeği ile yüzleşememesi mi acaba?
Doğaya şekil veren hem yapıcı hem yıkıcı özelliğiyle devamlı kendini düzeltmeye çalışan insanlık acaba bunu nasıl düzeltti? Ya da düzeltemedi de kaldığı yerden devam mı ediyor?
Kendiliğinden düzeltilmiş desek her halde mantıklı olmaz. Ya birileri düzeltiyor, ya birileri yıkıyor. Keşke bu oran hep düzeltenler sayısının fazla olması ile sonuçlansaydı. Şimdi bu bakış açısını geçmişten alarak bugünkü Türkiye üzerinden dönecek, yorumlayacak olursak:
Biz her 5 yılda aslında kendimizi güncelliyoruz. Güncellemeyi de hep seçimlerdeki ilerlemeye ya da bir umuda bağlıyoruz. Geçmişte iyi olanlar tez vakitte unutulup giderken hep son olandan ve akılda kalan kötü olanlardan yola çıkıyoruz. Tabi bunu, geniş bir topluluğun tepkisine göre karar verip olumlu –olumsuz kabullere göre oluşturuyoruz. Ama Türkiye kendi içinde tam birleştiremediği kurumsallaşmaları, kurallar bütünlüğünü, eğitim, kültürel değerleri… gibi kavramları tam uyum sağlayamadığı ve özümseyemediği noktasında hep nakıs kalıyor.
Peki biz ne yapacağız. Hep eleştiri hep şikayet... Burada istenen maalesef tam çözüm olmasa gerek. 85 milyon kozmopolitlik bir demografide birleştiğimiz tek ülkü.
Tek millet, tek bayrak, tek dil, derken bu slogan bile artık istenen noktadan uzaklaşmış ve aynı kıblede aynı inançta olması umut edilen yerde bile değiliz; fırka fırka oluşumuzu ya eğitimli olanların bunu tam anlatamıyor oluşu ya da onları anlayacak kitlenin olmayışı mı herhalde.
Bir eğitimci olarak Nahl suresi 93. Ayette: "Allah, dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah, hak edeni saptırır, hak edeni de doğru yola iletir. Siz, yaptığınız her şeyden sorumlu tutulacaksınız."
Bunları bildiğimiz halde acaba güneş bizim için ne zaman doğacak? Bunu ne şu tarafa ne bu tarafa suçlamadan, yüklemeden ne zaman bütünlük sağlayacağız? Bence Türk milleti tek vücut oluşu, düşman tehdidi ve bir musibet oluşumlarda birleşiyor (Allah’ım hiç vermese keşke).
Deprem sonrası gördüğümüzde tek vücut oluyoruz, sınır ötesi harekette tek vücut oluyor ve dahası birçok olay ve örnekler de görüp hatta tek vücut olduğumuz andıklarımızla… İnşallah tez zamanda yaşlısından gencine, çocuğundan canlı çevresine kadar bir bolluk bir bereket bir huzur gelir de tüm bunlar geride kalır.
Özetle Nahl suresi 32.
"Onlar ki, tertemiz bir hayat yaşarlarken melekler gelip incitmeden canlarını alırlar; bir taraftan da kendilerini, Selam olsun size! Yaptığınız güzel amellere karşılık girin cennete!” diye müjdelerler.
Böyle zarar vermeyen kişiye Müslüman derler. Şimdi böyle Müslüman’ı herhalde nerede diyeceğiz.
Gözümüzden kaçan ama bildiğimiz ikindi namazını bekleyen emekli yaşlılarımızın mutlu şekilde bir duruşu, görünümünü hepimizin kabul ettiğidir.
İşte gerçek Müslüman diyeceğim kişi artık bu huzura bu mutluluğa ulaşan, çevresindekine zarar vermeyen hırslardan arınmış ve sadece kendiyle uğraşan kendi nakıslarını düzeltmeye çalışan kişilerdir.
Kurtuluşun reçetesi mi bilmem ama her günün doğuşuna şükredip her günün sabahında kendine kattığı ile meşgul olan(lar)… diyelim.
Sözü Mevlana’nın dediği ile keselim. Dün dünle birlikte geçip gitti cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım vesselam!
Ali ÇİÇEN
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.