İSLAM BİLİM ADAMLARI
İSLAM BİLİM ADAMLARI
Bediüzzaman Said Nursi 38
“Benden sual ediyorsun: "Neden senin Kur'ân'dan yazdığın Sözlerde bir kuvvet, bir tesir var ki, müfessirlerin (Kur’ân-ı Kerimi tefsir eden, yorumlayan kimselerin) ve âriflerin (bilgide ileri olanların) sözlerinde nadiren bulunur? Bazan bir satırda bir sahife kadar kuvvet var; bir sahifede bir kitap
kadar tesir bulunuyor."
Elcevap (güzel bir cevaptır): Şeref, i'câz-ı Kur'ân'a (Kur’ân’ın mu’cizeliğine) ait olduğundan ve bana ait olmadığından, bilâpervâ (pervasız, korkusuz) derim:
Ekseriyet itibarıyla (çoğunluk bakımından) öyledir. Çünkü, yazılan Sözler tasavvur (bir şeyin zihinde oluşan ilk bilgisi, düşünce ve tasarımı) değil, tasdiktir (doğrulamak; zihnin bir şey hakkında delillere dayanarak hüküm vermektir). Teslim değil, imandır. Marifet (bilgi) değil, şehadettir (şahidlik, tanıklıktır), şuhuddur (görme, şahid olmadır). Taklit değil, tahkiktir (doğruluğunu araştırma). İltizam (taraftarlık) değil,
iz'andır (şüphesiz anlama ve inanma). Tasavvuf (beden ve ruhun eğitilmesiyle bazı mânevî mertebelerin katedilmesini sağlayan yol) değil, hakikattir (gerçek, asıl, esastır). Dâvâ (iddia)
değil, dâvâ (iddia) içinde burhandır (sarsılmaz güçlü delil, kanıttır) …” Mektubat 530.
Haşir meydanındaki dirilmenin keyfiyeti de Sekizinci Risale, Dördüncü Nükte’de anlatılmaktadır. Biz burada sorulara kapı aralayıp, cevaplarını kaynağına havale ile yetinelim.
“Beş altı suali tazammun eden (içine alan) birinci sualinizde, "Meydan-ı haşre (öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanılacak olan meydan) cem' (bir araya gelme, toplanma) ve keyfiyet (durum, nitelik) nasıl; ve üryan (çıplak) mı olacak?
Ve dostlarla görüşmek için ve Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmı (Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)) şefaat (günahlarımızın bağışlanması için, peygamberlerin ve Allah katında makbul kişilerin, Allah’ın izniyle aracılık yapması) için nasıl bulacağız?
Hadsiz (sayısız) insanlarla birtek zât nasıl görüşecek? Ehl-i Cennet ve Cehennemin (cennet ve cehennemde olanların) libasları (elbiseleri) nasıl olacak? Ve bize kim yol gösterecek?" diyorsunuz.” Mektubat 546.
Yirmi Dokuzuncu Mektup “Kur'ân'a ait ve Kur'ân'ın esrârı bilinmiyor ve müfessirler hakikatını anlamamışlar" düşüncelerini açıklığa kavuşturmaktadır.
Sûrelerin başlarındaki huruf-u mukattaa İlâhî bir şifre olduğu ve has kuluna, onlarla bazı işaret-i gaybiye (herkesin fark edemediği gizli işaret) verdiği detaylı bir şekilde anlatılmaktadır.
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
02.08.2023
Ekleme
Tarihi: 02 Ağustos 2023 - Çarşamba
İSLAM BİLİM ADAMLARI
İSLAM BİLİM ADAMLARI
Bediüzzaman Said Nursi 38
“Benden sual ediyorsun: "Neden senin Kur'ân'dan yazdığın Sözlerde bir kuvvet, bir tesir var ki, müfessirlerin (Kur’ân-ı Kerimi tefsir eden, yorumlayan kimselerin) ve âriflerin (bilgide ileri olanların) sözlerinde nadiren bulunur? Bazan bir satırda bir sahife kadar kuvvet var; bir sahifede bir kitap
kadar tesir bulunuyor."
Elcevap (güzel bir cevaptır): Şeref, i'câz-ı Kur'ân'a (Kur’ân’ın mu’cizeliğine) ait olduğundan ve bana ait olmadığından, bilâpervâ (pervasız, korkusuz) derim:
Ekseriyet itibarıyla (çoğunluk bakımından) öyledir. Çünkü, yazılan Sözler tasavvur (bir şeyin zihinde oluşan ilk bilgisi, düşünce ve tasarımı) değil, tasdiktir (doğrulamak; zihnin bir şey hakkında delillere dayanarak hüküm vermektir). Teslim değil, imandır. Marifet (bilgi) değil, şehadettir (şahidlik, tanıklıktır), şuhuddur (görme, şahid olmadır). Taklit değil, tahkiktir (doğruluğunu araştırma). İltizam (taraftarlık) değil,
iz'andır (şüphesiz anlama ve inanma). Tasavvuf (beden ve ruhun eğitilmesiyle bazı mânevî mertebelerin katedilmesini sağlayan yol) değil, hakikattir (gerçek, asıl, esastır). Dâvâ (iddia)
değil, dâvâ (iddia) içinde burhandır (sarsılmaz güçlü delil, kanıttır) …” Mektubat 530.
Haşir meydanındaki dirilmenin keyfiyeti de Sekizinci Risale, Dördüncü Nükte’de anlatılmaktadır. Biz burada sorulara kapı aralayıp, cevaplarını kaynağına havale ile yetinelim.
“Beş altı suali tazammun eden (içine alan) birinci sualinizde, "Meydan-ı haşre (öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanılacak olan meydan) cem' (bir araya gelme, toplanma) ve keyfiyet (durum, nitelik) nasıl; ve üryan (çıplak) mı olacak?
Ve dostlarla görüşmek için ve Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmı (Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)) şefaat (günahlarımızın bağışlanması için, peygamberlerin ve Allah katında makbul kişilerin, Allah’ın izniyle aracılık yapması) için nasıl bulacağız?
Hadsiz (sayısız) insanlarla birtek zât nasıl görüşecek? Ehl-i Cennet ve Cehennemin (cennet ve cehennemde olanların) libasları (elbiseleri) nasıl olacak? Ve bize kim yol gösterecek?" diyorsunuz.” Mektubat 546.
Yirmi Dokuzuncu Mektup “Kur'ân'a ait ve Kur'ân'ın esrârı bilinmiyor ve müfessirler hakikatını anlamamışlar" düşüncelerini açıklığa kavuşturmaktadır.
Sûrelerin başlarındaki huruf-u mukattaa İlâhî bir şifre olduğu ve has kuluna, onlarla bazı işaret-i gaybiye (herkesin fark edemediği gizli işaret) verdiği detaylı bir şekilde anlatılmaktadır.
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
02.08.2023
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.