Yıkık Merdivenli Ev!...
<p>Kimi insanlar için kullanılan bir tabir vardır. “İsmiyle müsemma!” Bu ifade, Selvi ablayı anlatıyor adeta. Bir selvi kadar narin, bir selvi kadar ince, bir selvi kadar şefkatli, bir selvi kadar güzeldir Selvi abla…</p>
<p>Henüz on yedi yaşındayken gelin olarak çıkar baba evinden. Ve tabi ki gelin arabasıyla değil, tren ile götürülür yeni yuvasına…</p>
<p>Bir yanı engin kaya parçalarından oluşan iki dağın birleştiği, gece kurt ve çakal ulumalarının yankılandığı derin bir vadinin, şafakta keklik zikirleriyle inlediği, birçok kuş türünün vadideki kovuklarda soluklandığı… Kekik kokusunun sadece yöre sakinlerine değil, yaşlı söğüt ve iğde ağaçlarına da nefes aldırdığı Selvi’nin yeni evinin bulunduğu köyü, Fırat’ın serin ve mavi suları selamlamaktadır…</p>
<p>Önceleri hayvancılıkla geçimini sağlayan ailesi, sonraki yıllarda kayısıcılığa yönelir. Yöre halkı, tarihten günümüze, ziyaret ettiği toprakları bereketlendiren Fırat’ın bereketli sularıyla nasiplenen kayısı üretimiyle geçimlerini temin ettikleri gibi; ülke ekonomisine de katkı sunmaktadırlar.</p>
<p>Baba ocağının hasreti kor bir ateş gibi yakar yüreğini Selvi’nin. Adettendir, yöredeki gelinler, dini bayramlarda baba evlerine gönderilirler. Selvi’de anne ve baba özlemini gidereceği için, dini bayramları iple çeker…</p>
<p>Yıllar çabucak geçer, çoluk çocuğa karışır Selvi. Yakalandığı amansız bir hastalık nedeniyle, yılda bir kez gidebildiği baba evine artık gidemez olur. Bir yandan hastalık, diğer yandan yirmi beş yıllık baba evi hasreti… Hastalığı yenme noktasında irade sahibidir, gayretlidir, her şeyden öte inançlıdır; Rabbine sığınır.</p>
<p>İnancı ve mücadelesinin karşılığını alır Selvi. Kısmen de olsa iyileşir. Yıllardır mahkûm olduğu divandan kurtulmuştur. Yürüyebiliyor, torunlarıyla birlikte evlerinin çevresinde dolaşabiliyor artık. Bir gün oğlu Ahmet’e: “Oğlum! Beni babamın evine götürür müsün?” der. Ahmet: “Tabi ki. Ne zaman istersen anneciğim” dediği an, Selvi: “Peki, bu hafta sonu gidelim o zaman” dedikten sonra çocukluğuna kadar gidecek olan yolculuğun çıkış hazırlıklarına başlanır…</p>
<p>Gün ışığıyla birlikte, yıllar önce tren ile geldiği yuvasından bu kez araç ile baba evine doğru başlar yolculuk. Sevinci, heyecanı, mutluluğu ve yüreğinden yüzüne yansıyan o masumiyeti görülmeye değerdir. Gökyüzünde süzülen kuşlar bile eşlik eder kendilerine…</p>
<p>Baba evine yaklaştıkça sevinç ve heyecanın yerini hüzün kaplamaya başlar. Köyün merasına vardıklarında aracı durdurur, yıllardır özlemini çektiği topraklara atar adımlarını. Ahmet, annesinin durumu izlemekle yetinir. Selvi, ağır adımlarla uzaklaşırken araçtan, doya doya teneffüs eder havayı. Teneffüs ettiği havada anne ve baba kokusunu da almıştır. Meranın bir zamanlar şırıl şırıl akan çeşmeleri kurumuş, ekilip biçilen o bereketli toprağı çoraklaşmıştır. Meraya yakın babasına ait bahçedeki elma ağaçları da yoktur artık. Oturduğu yerde koklarken bir avuç toprağı, gözlerinden inci misali dökülen gözyaşları ıslatır avuçlarını…</p>
<p>Bir süre sonra araca döner. Aracın camlarını açmasını ve yavaş gitmesini ister oğlundan. Köyün girişine vardıklarında karşılaştığı manzara ve sessizlik, Selvi’nin hüznüne hüzün katmıştır. Yıkılmış evler, dalları yollara sarkmış iğde ağaçları, kurumuş ve devrilmiş ceviz, kavak ve söğüt ağaçları… Tüm bu olumsuzluklara direnen ve hâlâ musluğundan su akıtan köy çeşmesi… Sessizliği bozan tek şey ise bu yaşanmışlıkları dile getirmek istercesine çırpınan kuşlar ve cıvıltıları…</p>
<p>Terk edilmişlik, kimsesizlik ve yalnızlık, baba evinin giriş kapısına köprü olan merdiveni de küstürmüş, yıllarca ev sakinlerini ve misafirlerini sırtında taşıyan merdiven yıkılmıştır. Sevinci, mutluluğu, hüznü, acıyı bir arada yaşar, karmakarışık duygular içerisindedir Selvi. Büyük bir umut ile geldiği baba evine çıkamaz, baba evinin kapısından geri dönmek zorunda kalır.</p>
<p>Selvi’nin gelin olarak çıktığı baba evinin bulunduğu köyde, birbirlerine nazire edercesine öten horozlar, çitlerinden salıverildiklerinde annelerini emmek için zıplayan kuzu ve oğlaklar, mis kokulu yemeklerin pişirildiği ocaklar ve bu ocaklardan tüten dumanlar yoktur artık. Düşlediği manzarayla karşılaşamamış olsa da özlem duyduğu duyguları tatması, Selvi’nin bu serüvendeki kazancı olmuştur.</p>
<p>Her şey değişmiştir, yer zaman ve mekân... Hatta insan… Değişmeyen tek şey, Selvi’nin baba evinde geçirdiği çocukluğu ve hatıraları…</p>
<p>Bir toplumun geçmişi, o toplumu geleceğe ulaştıracak köprüdür. İnsanın ve insanlığın israf edildiği günümüzde, tarihimizi, kültürümüzü ve geleceğimizi israf etmeyelim…</p>
<p>Muhabbetle kalın efendin…</p>
Ekleme
Tarihi: 10 Ekim 2019 - Perşembe
Yıkık Merdivenli Ev!...
<p>Kimi insanlar için kullanılan bir tabir vardır. “İsmiyle müsemma!” Bu ifade, Selvi ablayı anlatıyor adeta. Bir selvi kadar narin, bir selvi kadar ince, bir selvi kadar şefkatli, bir selvi kadar güzeldir Selvi abla…</p>
<p>Henüz on yedi yaşındayken gelin olarak çıkar baba evinden. Ve tabi ki gelin arabasıyla değil, tren ile götürülür yeni yuvasına…</p>
<p>Bir yanı engin kaya parçalarından oluşan iki dağın birleştiği, gece kurt ve çakal ulumalarının yankılandığı derin bir vadinin, şafakta keklik zikirleriyle inlediği, birçok kuş türünün vadideki kovuklarda soluklandığı… Kekik kokusunun sadece yöre sakinlerine değil, yaşlı söğüt ve iğde ağaçlarına da nefes aldırdığı Selvi’nin yeni evinin bulunduğu köyü, Fırat’ın serin ve mavi suları selamlamaktadır…</p>
<p>Önceleri hayvancılıkla geçimini sağlayan ailesi, sonraki yıllarda kayısıcılığa yönelir. Yöre halkı, tarihten günümüze, ziyaret ettiği toprakları bereketlendiren Fırat’ın bereketli sularıyla nasiplenen kayısı üretimiyle geçimlerini temin ettikleri gibi; ülke ekonomisine de katkı sunmaktadırlar.</p>
<p>Baba ocağının hasreti kor bir ateş gibi yakar yüreğini Selvi’nin. Adettendir, yöredeki gelinler, dini bayramlarda baba evlerine gönderilirler. Selvi’de anne ve baba özlemini gidereceği için, dini bayramları iple çeker…</p>
<p>Yıllar çabucak geçer, çoluk çocuğa karışır Selvi. Yakalandığı amansız bir hastalık nedeniyle, yılda bir kez gidebildiği baba evine artık gidemez olur. Bir yandan hastalık, diğer yandan yirmi beş yıllık baba evi hasreti… Hastalığı yenme noktasında irade sahibidir, gayretlidir, her şeyden öte inançlıdır; Rabbine sığınır.</p>
<p>İnancı ve mücadelesinin karşılığını alır Selvi. Kısmen de olsa iyileşir. Yıllardır mahkûm olduğu divandan kurtulmuştur. Yürüyebiliyor, torunlarıyla birlikte evlerinin çevresinde dolaşabiliyor artık. Bir gün oğlu Ahmet’e: “Oğlum! Beni babamın evine götürür müsün?” der. Ahmet: “Tabi ki. Ne zaman istersen anneciğim” dediği an, Selvi: “Peki, bu hafta sonu gidelim o zaman” dedikten sonra çocukluğuna kadar gidecek olan yolculuğun çıkış hazırlıklarına başlanır…</p>
<p>Gün ışığıyla birlikte, yıllar önce tren ile geldiği yuvasından bu kez araç ile baba evine doğru başlar yolculuk. Sevinci, heyecanı, mutluluğu ve yüreğinden yüzüne yansıyan o masumiyeti görülmeye değerdir. Gökyüzünde süzülen kuşlar bile eşlik eder kendilerine…</p>
<p>Baba evine yaklaştıkça sevinç ve heyecanın yerini hüzün kaplamaya başlar. Köyün merasına vardıklarında aracı durdurur, yıllardır özlemini çektiği topraklara atar adımlarını. Ahmet, annesinin durumu izlemekle yetinir. Selvi, ağır adımlarla uzaklaşırken araçtan, doya doya teneffüs eder havayı. Teneffüs ettiği havada anne ve baba kokusunu da almıştır. Meranın bir zamanlar şırıl şırıl akan çeşmeleri kurumuş, ekilip biçilen o bereketli toprağı çoraklaşmıştır. Meraya yakın babasına ait bahçedeki elma ağaçları da yoktur artık. Oturduğu yerde koklarken bir avuç toprağı, gözlerinden inci misali dökülen gözyaşları ıslatır avuçlarını…</p>
<p>Bir süre sonra araca döner. Aracın camlarını açmasını ve yavaş gitmesini ister oğlundan. Köyün girişine vardıklarında karşılaştığı manzara ve sessizlik, Selvi’nin hüznüne hüzün katmıştır. Yıkılmış evler, dalları yollara sarkmış iğde ağaçları, kurumuş ve devrilmiş ceviz, kavak ve söğüt ağaçları… Tüm bu olumsuzluklara direnen ve hâlâ musluğundan su akıtan köy çeşmesi… Sessizliği bozan tek şey ise bu yaşanmışlıkları dile getirmek istercesine çırpınan kuşlar ve cıvıltıları…</p>
<p>Terk edilmişlik, kimsesizlik ve yalnızlık, baba evinin giriş kapısına köprü olan merdiveni de küstürmüş, yıllarca ev sakinlerini ve misafirlerini sırtında taşıyan merdiven yıkılmıştır. Sevinci, mutluluğu, hüznü, acıyı bir arada yaşar, karmakarışık duygular içerisindedir Selvi. Büyük bir umut ile geldiği baba evine çıkamaz, baba evinin kapısından geri dönmek zorunda kalır.</p>
<p>Selvi’nin gelin olarak çıktığı baba evinin bulunduğu köyde, birbirlerine nazire edercesine öten horozlar, çitlerinden salıverildiklerinde annelerini emmek için zıplayan kuzu ve oğlaklar, mis kokulu yemeklerin pişirildiği ocaklar ve bu ocaklardan tüten dumanlar yoktur artık. Düşlediği manzarayla karşılaşamamış olsa da özlem duyduğu duyguları tatması, Selvi’nin bu serüvendeki kazancı olmuştur.</p>
<p>Her şey değişmiştir, yer zaman ve mekân... Hatta insan… Değişmeyen tek şey, Selvi’nin baba evinde geçirdiği çocukluğu ve hatıraları…</p>
<p>Bir toplumun geçmişi, o toplumu geleceğe ulaştıracak köprüdür. İnsanın ve insanlığın israf edildiği günümüzde, tarihimizi, kültürümüzü ve geleceğimizi israf etmeyelim…</p>
<p>Muhabbetle kalın efendin…</p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.