Burhan Bozgeyik
Köşe Yazarı
Burhan Bozgeyik
 

Risale-i Nur Camiası

Risale-i Nur Camiası Rİsale-İ Nur, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin telif etmiş olduğu eserlere verilen isim. Kur’an-ı Kerim’i okumasını öğrenmenin dahi yasaklandığı bir devrede telif edilmiş. Müellif-i Muhterem’i defalarca hapsedilmiş, defalarca zehirlenmiş ve ömrünün sonuna kadar da seyahat hürriyeti de elinden alınmış ve ev hapsine mahkûm edilmiş. Böylece çileli bir ömür sürdükten sonra 23 Mart 1960’ta Urfa’da vefat etmiş. Vefatından sonra Urfa’daki mezarı 27 Mayıs darbesini yapılanlarca açılmış ve mübarek naaşı meçhul bir yere götürülüp defnedilmiş. Yani Kur’an-ı Kerim’in nurlu tefsirlerinden birinin sahibi mezarında bile rahat bırakılmamış. Ülkemizde bu değerli eserleri okuyan bir camia var. Rejim onlara “Nurcu” demiş. Bütün “cı”, “cu” ekli yakıştırmalar gibi şahsen ben bu rejim yakıştırmasını da sevmiyorum. Müslüman, cı, cu olmaz. Müslüman Müslüman’dır. Bu eserleri okuyanlara çok çok o şanlı ümmet-i Muhammed ailesinin mensupları denir ve tarif için de “Risale-i Nur Camiası” denilebilir. Bu camiayı en yakından, en iyi bilenlerden biriyim. Çocukluğumda tanıştım ve Risale-i Nur eserlerinden çok istifade ettim. Üniversite yıllarında o camianın evlerinde (medreselerinde, dershanelerinde) kaldım. Hepimiz üniversite talebesiydik. Mesela benim Fatih Sarıgüzel’de kaldığım evdeki arkadaşlarım şunlardı: Hüseyin Özdemir (Tıp Fak.), Muharrem Ekmen (Tıp Fak), Zeki Şimşek (İktisat Fak.), Ali Kılıç (Kimya Fak.) bendeniz de Edebiyat Fakültesi’nde okuyordum. Bu mekândaki yaşayışımız şöyleydi: Beş vakit namazı aksatmaksızın vaktinde, cemaatle kılıyorduk. Takvayı esas alıyorduk. Yani haramlardan azamî ölçülerde kaçınmaya çalışıyorduk. 1975-1979 yılları arasında bu Risale-i Nur medreselerinde kaldım. O sırada camia ülkemizin en fazla müntesibi olan bir camia idi. Bediüzzaman Hazretlerinin bütün talebeleri bir arada idi. Hepsiyle de tanışıyordum. Düğün yemeğimize hemen hepsi iştirak etmişti. Sonraları köprülerin altından çok sular aktı. Ayrılıklar baş gösterdi. Bunları anlatmak uzun sürer. Hem lüzumu da yok. Risale-i Nur Camiası görünüşe göre kırk küsur gruba ayrılmış durumda. Hepsinin de temel düşünceleri aynı: İnsanların imanının kurtulmasına vesile olmak. Zira Risale-i Nur külliyatı Kur’an-ı Azimüşşân’ın imana taalluk eden âyetlerini tefsir etmiş. En başta Rabbimizi (C.C.) esması, sıfatları ve ef’aliyle tanıtmış. Peygamber Efendimizin (A.S.M.) Sünnet-i Seniyye’sine sarılmak gerektiğini nazarlara sunmuş ve Peygamber Efendimizin mucizelerini nakletmiş. Âhirete imanı ve öldükten sonra dirilmenin olacağını ayet-i kerimelere dayanarak izah etmiş. Müminler arasında kardeşliğin tesis edilmesinin ehemmiyeti üzerinde durmuş. “Rabbimiz bir, Peygamberimiz bir, kıblemiz bir, kitabımız bir, dinimiz bir, vatanımız bir…” demiş. Şimdi şu soru akla gelebilir: Böyle ulvî hakikatlerin bulunduğu eserleri okuyanlar niçin ayrılığa düşmüşler? Bu camianın bazı müntesipleri niçin diğer camia mensubu kardeşlerini küstürecek davranışlar sergilemişler? İşte cevabı için yüzlerce sayfa yazı gerektirecek sorular. Ancak bu camiayı yakından tanıyan biri olarak şunu söylemek isterim: Âlem-i İslâm’daki ve yurdumuzdaki bütün İslâmî camialara yapıldığı gibi, bu camianın içerisine de zındıka komitesinin parmakları, çaşıtları girmiş. Biz bunları deşifre edince başımıza gelmedik iş kalmadı. “Yahu şu Millî Görüş camiası ile ne alıp veremediğiniz var?” dedik, “Ehl-i tariki niçin dışlıyorsunuz?” dedik. “Şu ayrılık tohumunu ekenleri iyi tanıyın!” dedik. “Geliniz hep birlikte özümüze dönelim. Yani Kur’an-ı Kerim’e ve hadis-i şeriflere sarılalım. Fıkıh bilgisi edinelim. Şeriat-ı Garray-ı Muhammediye prizine bağlanıp enerjimizi oradan almamız gerekirken fişi prizden çekenlerden uzak duralım!” dedik. Dedik de başımıza neler geldi… Sonunda Rabbim bize istikameti nasip etti. Bundan dolayı Rabbimize hadsiz şükürler olsun. Sözün özü şu: Risale-i Nur Camiası güzel insanlar topluluğudur. Her İslâmî camiada olduğu gibi, pirincin içerisindeki beyaz taşlar misali keşfedilmesi zor karıştırıcılar bu camia içerisine de girmiş ve o muhteşem eserlere bile parmak karıştırmışlardır. Yaklaşık 50 yıldır bu camiayı tanıyan biri olarak o güzel insanlara şu çağrıda bulunmak benim hakkım: Kardeşler geliniz birlik olalım. Bütün Müslüman kardeşlerimizle, bütün İslâmî camia ile kucaklaşalım. Risale-i Nurları da Bediüzzaman Hazretlerinin telif etmiş olduğu aslî şekliyle neşredelim ve böylece hem Ruh-u Nebi’yi (A.S.M.), hem Kur’an’ın hizmetkârı o Müellif-i Muhterem’in ruhunu şad edelim, olmaz mı? Burhan Bozgeyik
Ekleme Tarihi: 11 Mart 2022 - Cuma

Risale-i Nur Camiası

Risale-i Nur Camiası Rİsale-İ Nur, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin telif etmiş olduğu eserlere verilen isim. Kur’an-ı Kerim’i okumasını öğrenmenin dahi yasaklandığı bir devrede telif edilmiş. Müellif-i Muhterem’i defalarca hapsedilmiş, defalarca zehirlenmiş ve ömrünün sonuna kadar da seyahat hürriyeti de elinden alınmış ve ev hapsine mahkûm edilmiş. Böylece çileli bir ömür sürdükten sonra 23 Mart 1960’ta Urfa’da vefat etmiş. Vefatından sonra Urfa’daki mezarı 27 Mayıs darbesini yapılanlarca açılmış ve mübarek naaşı meçhul bir yere götürülüp defnedilmiş. Yani Kur’an-ı Kerim’in nurlu tefsirlerinden birinin sahibi mezarında bile rahat bırakılmamış. Ülkemizde bu değerli eserleri okuyan bir camia var. Rejim onlara “Nurcu” demiş. Bütün “cı”, “cu” ekli yakıştırmalar gibi şahsen ben bu rejim yakıştırmasını da sevmiyorum. Müslüman, cı, cu olmaz. Müslüman Müslüman’dır. Bu eserleri okuyanlara çok çok o şanlı ümmet-i Muhammed ailesinin mensupları denir ve tarif için de “Risale-i Nur Camiası” denilebilir. Bu camiayı en yakından, en iyi bilenlerden biriyim. Çocukluğumda tanıştım ve Risale-i Nur eserlerinden çok istifade ettim. Üniversite yıllarında o camianın evlerinde (medreselerinde, dershanelerinde) kaldım. Hepimiz üniversite talebesiydik. Mesela benim Fatih Sarıgüzel’de kaldığım evdeki arkadaşlarım şunlardı: Hüseyin Özdemir (Tıp Fak.), Muharrem Ekmen (Tıp Fak), Zeki Şimşek (İktisat Fak.), Ali Kılıç (Kimya Fak.) bendeniz de Edebiyat Fakültesi’nde okuyordum. Bu mekândaki yaşayışımız şöyleydi: Beş vakit namazı aksatmaksızın vaktinde, cemaatle kılıyorduk. Takvayı esas alıyorduk. Yani haramlardan azamî ölçülerde kaçınmaya çalışıyorduk. 1975-1979 yılları arasında bu Risale-i Nur medreselerinde kaldım. O sırada camia ülkemizin en fazla müntesibi olan bir camia idi. Bediüzzaman Hazretlerinin bütün talebeleri bir arada idi. Hepsiyle de tanışıyordum. Düğün yemeğimize hemen hepsi iştirak etmişti. Sonraları köprülerin altından çok sular aktı. Ayrılıklar baş gösterdi. Bunları anlatmak uzun sürer. Hem lüzumu da yok. Risale-i Nur Camiası görünüşe göre kırk küsur gruba ayrılmış durumda. Hepsinin de temel düşünceleri aynı: İnsanların imanının kurtulmasına vesile olmak. Zira Risale-i Nur külliyatı Kur’an-ı Azimüşşân’ın imana taalluk eden âyetlerini tefsir etmiş. En başta Rabbimizi (C.C.) esması, sıfatları ve ef’aliyle tanıtmış. Peygamber Efendimizin (A.S.M.) Sünnet-i Seniyye’sine sarılmak gerektiğini nazarlara sunmuş ve Peygamber Efendimizin mucizelerini nakletmiş. Âhirete imanı ve öldükten sonra dirilmenin olacağını ayet-i kerimelere dayanarak izah etmiş. Müminler arasında kardeşliğin tesis edilmesinin ehemmiyeti üzerinde durmuş. “Rabbimiz bir, Peygamberimiz bir, kıblemiz bir, kitabımız bir, dinimiz bir, vatanımız bir…” demiş. Şimdi şu soru akla gelebilir: Böyle ulvî hakikatlerin bulunduğu eserleri okuyanlar niçin ayrılığa düşmüşler? Bu camianın bazı müntesipleri niçin diğer camia mensubu kardeşlerini küstürecek davranışlar sergilemişler? İşte cevabı için yüzlerce sayfa yazı gerektirecek sorular. Ancak bu camiayı yakından tanıyan biri olarak şunu söylemek isterim: Âlem-i İslâm’daki ve yurdumuzdaki bütün İslâmî camialara yapıldığı gibi, bu camianın içerisine de zındıka komitesinin parmakları, çaşıtları girmiş. Biz bunları deşifre edince başımıza gelmedik iş kalmadı. “Yahu şu Millî Görüş camiası ile ne alıp veremediğiniz var?” dedik, “Ehl-i tariki niçin dışlıyorsunuz?” dedik. “Şu ayrılık tohumunu ekenleri iyi tanıyın!” dedik. “Geliniz hep birlikte özümüze dönelim. Yani Kur’an-ı Kerim’e ve hadis-i şeriflere sarılalım. Fıkıh bilgisi edinelim. Şeriat-ı Garray-ı Muhammediye prizine bağlanıp enerjimizi oradan almamız gerekirken fişi prizden çekenlerden uzak duralım!” dedik. Dedik de başımıza neler geldi… Sonunda Rabbim bize istikameti nasip etti. Bundan dolayı Rabbimize hadsiz şükürler olsun. Sözün özü şu: Risale-i Nur Camiası güzel insanlar topluluğudur. Her İslâmî camiada olduğu gibi, pirincin içerisindeki beyaz taşlar misali keşfedilmesi zor karıştırıcılar bu camia içerisine de girmiş ve o muhteşem eserlere bile parmak karıştırmışlardır. Yaklaşık 50 yıldır bu camiayı tanıyan biri olarak o güzel insanlara şu çağrıda bulunmak benim hakkım: Kardeşler geliniz birlik olalım. Bütün Müslüman kardeşlerimizle, bütün İslâmî camia ile kucaklaşalım. Risale-i Nurları da Bediüzzaman Hazretlerinin telif etmiş olduğu aslî şekliyle neşredelim ve böylece hem Ruh-u Nebi’yi (A.S.M.), hem Kur’an’ın hizmetkârı o Müellif-i Muhterem’in ruhunu şad edelim, olmaz mı? Burhan Bozgeyik
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.