BERATIMIZ, BERATIMIZ OLSUN
<p><strong>Doç. Dr. Ömer MENEKŞE</strong></p>
<p>Önümüzdeki Salı gününü Çarşamba’ya bağlayan gece <strong>Berat kandili</strong>dir.</p>
<p>Berat kelimesi, Arapça’dan Türkçe’ye geçmiş ve Türkçeleşmiş bir kelimedir. Kişinin bir yükümlülükten kurtulması, beraat etmesi demektir. Ve bizler Allah’ın rahmetine, mağfiretine mazhar olunmayı ümit ettiğimiz için bu geceyi berat gecesi olarak isimlendirmişiz.</p>
<p>Bu gece, değişik adlarla da anılmakta…</p>
<p>Bu geceye, bereketli ve feyizli bir gece olması sebebiyle <strong>‘Mübârek’;</strong> kulların Allah’ın affı ve bağışlaması ile günah yükünden kurtulacağı ümidiyle ‘<strong>Berâet’</strong>; kulların ihsana kavuşmaları nedeniyle <strong>‘Rahmet’,</strong> geceyi iyi değerlendiren kulların seçilerek salih kullar arasına alınması sebebiyle <strong>‘Berâe veya Sakk’</strong> adı da verilmekte…</p>
<p>Fazîletine binâen bu geceye <strong>“Leyle-i Mübâreke”</strong> deniyor. Yani Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin, af ve mağfiretinin yoğun olarak tecellî ettiği gece buyruluyor.</p>
<p><strong>“Leyle-i Berâe”</strong> buyruluyor. Yani kurtuluş berâtını, kurtuluş belgesini alma gecesi.</p>
<p><strong>“Leyle-i Sakk”</strong> buyruluyor. Vesika, senet, belge gecesi.</p>
<p><strong>“Leyle-i Rahmet”</strong> deniliyor.</p>
<p>Berat gecesi; tevbe etme, Cenab-ı Hakk’ın rahmetini ve mağfiretini dileme, onun inayeti ile kurtuluşa erme zamanıdır. Bu gece; nefsimizin bitip tükenmek bilmeyen arzu ve heveslerini terk edip Rabbimizin istediği gibi bir kul olmaya söz verme vaktidir.</p>
<p>Allah’ın izniyle bela ve musibetlerden kurtuluş beratı alacağımız böyle bir geceye bizleri ulaştıran Rabbimize sonsuz hamd ü senalar olsun. Hz. Âdem’den son peygamber, örnek hayatı ile insanlığa imanın ve ihsanın yollarını öğreten efendimiz aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm’a kadar kutlu yolun bütün rehberlerine, bütün peygamberlere salat ve selam olsun.</p>
<p>İnsanlık; tarih boyunca nice zor ve sıkıntılı dönemlerden geçti. Kimi zaman savaşlar, kimi zaman yokluklar, kimi zaman afetler, kimi zaman da kuraklıklar insanoğlunun yakasını bir türlü bırakmadı. Kolera, verem, tifo, influenza, aids, sars gibi nice bulaşıcı hastalıklarla yüz binlerce insan hayatını kaybetti.</p>
<p>Bu acıların yaşanmasında elbette ilahi takdirin yanı sıra insanoğlunun Allah’ın kainata koyduğu ilkeleri göz ardı etmesinin, hevâ ve heveslerinin, zaaflarının, tutku ve ihtiraslarının da önemli bir payı vardır. Havanın, suyun ve toprağın kirletilmesi; fıtrata uygun, temiz ve helâl olan şeylerden uzaklaşılması, hastalıkların yaygınlaşmasına zemin hazırlamaktadır. Cenab-ı Hak tarafından belirlenen sınırların çiğnenmesi, insanlığı felâkete sürüklemektedir.</p>
<p>Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:</p>
<p><em> “Başınıza gelen her musibet, kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.” </em>(Şûra, 42/30)</p>
<p> “<em>Karada ve denizde ortaya çıkan bütün fesadın, bozgunun sebebi insanın kendi elleriyle yapıp ettiklerindendir.</em>” (Rûm, 30/41)</p>
<p>Bugün de doğusuyla-batısıyla, kuzeyiyle-güneyiyle insanlık, tarihin hiçbir döneminde olmayan yeni bir dünya ile karşı karşıya bulunmakta. Üç ay gibi kısa bir zaman önce <strong>Çin</strong>’in <strong>Wuhan</strong> şehrinde ortaya çıkan bir virüs adeta bütün insanlığı teslim aldı, hayat durma derecesine vardı. Ülkeler sınırlarını kapattı, ulaşım asgari düzeye indi. Ticari hayat yavaşladı. Eğitime hatta toplu ibadet hayatına ara verildi. Belki de tarihte ilk defa <em>Kâbe</em> kapandı, tavaf durdu, sa’y durdu, Medine kapandı, <em>Mescid-i Aksa</em> kapandı. Bütün camiler kapılarını ibadet eden insanlara kapatmak durumunda kaldı. Caddeler, sokaklar, şehirler boşaldı. İnsanlar evlerine kapandı.</p>
<p>Evet, bugün karşı karşıya kaldığımız bu küresel salgın, bütün insanlığı büyük bir endişe ve korkuya ve çaresizliğe sevk etmiş durumda…Üstelik, bilim, teknoloji ve iletişim devrimlerinin gerçekleştiği, bütün dünyayı yok edecek kimyasal silahların üretilebildiği bir dünyada gerçekleşiyor tüm bu olup bitenler…Tıbbın ve ilaç sanayiinin zirve yaptığı, ölümsüzlüğün çaresinin araştırıldığı, uzayda hayat alanlarının arandığı bir dünyada gerçekleşiyor. Ve Kibrin, azgınlığın, şımarıklığın kol gezdiği böyle bir zaman diliminde ancak bir mikroskopla görülebilen bir virüs bütün insanlığın hayatını adeta teslim almış hâlde...</p>
<p>Millet olarak biz de sabır ve kararlılıkla bu virüsle çetin bir mücadele veriyoruz. Şüphesiz bu süreçte Sağlık Bakanlığı, sağlık çalışanları, doktorlar, sağlık otoriteleri üstlerine düşen vazifeleri hakkıyla ifa ediyor, gece-gündüz demeden canla başla hizmet ediyorlar. Allah o kardeşlerimizin hepsinden razı olsun. Onlara da dua edelim. Temizliğe nasıl riayet edeceğimizi, karantina şartlarına nasıl uymamız gerektiğini bütün yönleriyle bize anlatıyorlar.</p>
<p>Bu süreçte hayatını kaybeden tüm kardeşlerimize Cenab-ı Hak rahmet eylesin. Yakınlarına sabr-ı cemil ihsan eylesin. Hastalarımıza Şafi ism-i celili ile şifalar ihsan eylesin. Rahman ve rahîm olan Rabbimiz içinde bulunduğumuz sıkıntıdan da bir an önce kurtulmayı bizlere nasip eylesin.</p>
<p>Şüphesiz bu sıkıntılar içerisinde kutlu bir geceye ulaşıyoruz. Berat gecesinde belki her zaman olduğu gibi coşku içinde camilerimize koşamayacağız, tüm dünyayı etkileyen salgın nedeniyle, dinimizin insan sağlığını ve can güvenliğini korumaya yönelik emirleri gereği camilerimizde hep birlikte namaza durarak el açıp yalvaran müminler olamayacağız. Ancak şu var ki her birimiz ailelerimizle birlikte evlerimizi mescide çevirme, üç ayların manevi atmosferini itikaf evlerine dönüştürdüğümüz evlerimizde yaşayabilme imkanına sahibiz. Bu itibarla Berat gecesini fırsat bilerek kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla tek yürek olup Rabbimize yönelelim, O’na kulluğumuzu arz edelim. Bu vesile ile unuttuğumuz ya da ihmal ettiğimiz sorumlulukları, bilerek ya da bilmeden işlediğimiz hataları, üzerimizdeki kul ve kamu haklarını yeniden gözden geçirelim. Hırpalanmış şu gönül dünyamızı dua, ibadet ve tefekkür ile taçlandıralım.</p>
<p>Unutmayalım ki; en büyük sermayemiz Rabbimizin bize bahşettiği ömürdür. Zira her anımız, her vaktimiz çok kıymetlidir.</p>
<p>Rabbimiz bizleri bu dünyaya kendisine kulluk etmemiz, rızasına uygun bir hayat yaşamamız için göndermiştir. İtaat ve ibadetle, salih amel ve güzel ahlakla örülmüş bir hayat sürelim diye bize bu ömrü bahşetmiştir.</p>
<p><em> “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”</em> (Zâriyat, 51/56) ayeti de bizlere bu gerçeği haber vermektedir.</p>
<p>Şaban ayının 15. Gecesi Berat gecesi; bize aynı zaman da Ramazan-ı Şerîf’e son 15 günün kaldığını haber vermektedir. Rahmet iklimi mübarek Ramazan ayının müjdecisi olan bu gece; bizlere varlığımızı yeniden gözden geçirme, muhasebe ve tefekkür imkânı kazandıran bir fırsat gecesidir. Bu gece iç dünyamıza dönerek geride kalan ömrümüzün muhasebesini ve bereketli bir geleceğin planlarını yapalım. Attığımız yanlış adımlardan, Allah’ın sınırlarını aşarak verdiğimiz hatalı kararlardan ve vazgeçelim, hata ve günahlarımızdan tövbe edelim, her türlü bela ve musibetten O’na sığınıp beratımızı isteyelim.</p>
<p>Hz. Nuh (a.s) ‘ın;</p>
<p><em>“Dedim ki; Rabbinizden bağışlanmanızı dileyin; O, çok bağışlayıcıdır. (Dileyin ki) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin. Mallar ve oğullar vererek sizi desteklesin, size bahçeler versin ve sizin için ırmaklar akıtsın.”</em> (Nuh, 71/10-12) sözüne uyarak tevbe ve istiğfarımızı arttıralım.</p>
<p>Yüce Allah bizlere türlü nimetler bahşetmiştir. Rızık, Rezzâk olan yüce Allah’tandır. Berat gecesi ise; maddi ve manevi rızık isteyenleri Cenab-ı Hakk’ın rızıklandırdığı bir gecedir.</p>
<p>Nitekim Peygamberimiz Şâban ayının yarısına denk gelen bu gecede Allah'a çok ibadet edilmesini, gündüzünde ise oruç tutulmasını tavsiye etmiş ve şöyle buyurmuştur.</p>
<p> “<em>Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibadete kalkın. Ve o gecenin gündüzünde (on beşinci günde) oruç tutun. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teâlâ dünyaya en yakın göğe inerek (rahmet nazarı ile bakarak) fecir oluncaya kadar, ‘Benden mağfiret dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım! Belâya dûçar olan yok mu, ona afiyet vereyim! Şöyle olan yok mu? Böyle olan yok mu?’ buyurur.”</em> (İbn Mâce, “İkâmetü’s-salavât”, 191)</p>
<p>İşte Berat gecesi; rabbimizin kullarına afiyet ihsan ettiği bir gecedir. Nerede ve hangi durumda olursak olalım; dertlerimize deva, sıkıntılarımıza çare, hastalıklarımıza şifa verecek olan Allah’tır. Zira her şey ancak O’nun takdiriyle olur.</p>
<p>Berat gecesi ellerin duaya, gönüllerin semaya açıldığı gecedir. Rabbimize yönelip mağfiret iklimine girmenin adıdır Berat.</p>
<p>Öyleyse, başta aziz milletimiz ve ümmet-i Muhammed olmak üzere bütün insanlığın afiyete kavuşması için Berat gecesini fırsat bilerek Rabbimize dua ve niyazda bulunalım.</p>
<p>Yüce Rabbimiz En’am Suresi 42 ve 43. ayeti kerimelerde şöyle buyuruyor:</p>
<p>“<em>Andolsun ki senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik. Ardından, belki yalvarıp yakarırlar diye onları darlık ve hastalıklara uğrattık. Hiç olmazsa verdiğimiz bu musibetler başlarına geldiğinde boyun eğip yalvarsalardı! Fakat kalpleri iyice katılaştı; şeytan da onlara yaptıklarını şirin gösterdi.</em>”</p>
<p>Elbette el açıp en büyük ilticagahımıza yönelmek, O’na dua edip yalvarmak önemlidir.</p>
<p>Yine Rabbimiz şöyle buyuruyor:</p>
<p><em> “Kullarım beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.”</em> (Bakara, 2/186)</p>
<p>Bu ayet-i kerimeye gönülden bağlanan her mü’min fiilî duasını yaptıktan, yani üzerine düşen sorumlulukları yerine getirdikten sonra, Rabbine niyazda bulunur, O’na içten ve samimi bir şekilde dua eder. Zira dua; her durumda, imanımızı ve tevekkülümüzü arttıran, hayatımıza umut ve direnme gücü katan eşsiz bir nimettir.</p>
<p>el-Mücîb olan, yani dualara icabet eden Rabbimiz, bütün dualarımızı işiten, dileklerimize ve ihtiyaçlarımıza karşılık verendir.</p>
<p>Mevla’dan duamız;</p>
<p>Ülkemizi, İslam âlemini ve bütün insanlığı bu illetten tez zamanda kurtarmasıdır. </p>
<p>Rabbimizden niyazımız Peygamberimizin buyurduğu gibi,</p>
<p><em>“Allah’ım, sen bize Receb’i ve Şaban’ı mübarek kıl ve bizleri Ramazan-ı Şerif’e kavuştur.” </em>(Taberânî, el-Mu’cemu’l-evsat, IV, 189.)</p>
<p><strong>Ya Mucib</strong></p>
<p>Arza hacet yok / Halim sana ayandır…</p>
<p> Dile gerek yok / Sessizliğim sana beyandır…</p>
<p> </p>
<p>Söze gerek yok / Susuşum sana kelamdır…</p>
<p>Kelama ihtiyaç yok / Ahım sana figandır… (Senai Demirci)</p>
<p> </p>
<p> </p>
<p> </p>
<p> </p>
<p> </p>
Ekleme
Tarihi: 04 Nisan 2020 - Cumartesi
BERATIMIZ, BERATIMIZ OLSUN
<p><strong>Doç. Dr. Ömer MENEKŞE</strong></p>
<p>Önümüzdeki Salı gününü Çarşamba’ya bağlayan gece <strong>Berat kandili</strong>dir.</p>
<p>Berat kelimesi, Arapça’dan Türkçe’ye geçmiş ve Türkçeleşmiş bir kelimedir. Kişinin bir yükümlülükten kurtulması, beraat etmesi demektir. Ve bizler Allah’ın rahmetine, mağfiretine mazhar olunmayı ümit ettiğimiz için bu geceyi berat gecesi olarak isimlendirmişiz.</p>
<p>Bu gece, değişik adlarla da anılmakta…</p>
<p>Bu geceye, bereketli ve feyizli bir gece olması sebebiyle <strong>‘Mübârek’;</strong> kulların Allah’ın affı ve bağışlaması ile günah yükünden kurtulacağı ümidiyle ‘<strong>Berâet’</strong>; kulların ihsana kavuşmaları nedeniyle <strong>‘Rahmet’,</strong> geceyi iyi değerlendiren kulların seçilerek salih kullar arasına alınması sebebiyle <strong>‘Berâe veya Sakk’</strong> adı da verilmekte…</p>
<p>Fazîletine binâen bu geceye <strong>“Leyle-i Mübâreke”</strong> deniyor. Yani Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin, af ve mağfiretinin yoğun olarak tecellî ettiği gece buyruluyor.</p>
<p><strong>“Leyle-i Berâe”</strong> buyruluyor. Yani kurtuluş berâtını, kurtuluş belgesini alma gecesi.</p>
<p><strong>“Leyle-i Sakk”</strong> buyruluyor. Vesika, senet, belge gecesi.</p>
<p><strong>“Leyle-i Rahmet”</strong> deniliyor.</p>
<p>Berat gecesi; tevbe etme, Cenab-ı Hakk’ın rahmetini ve mağfiretini dileme, onun inayeti ile kurtuluşa erme zamanıdır. Bu gece; nefsimizin bitip tükenmek bilmeyen arzu ve heveslerini terk edip Rabbimizin istediği gibi bir kul olmaya söz verme vaktidir.</p>
<p>Allah’ın izniyle bela ve musibetlerden kurtuluş beratı alacağımız böyle bir geceye bizleri ulaştıran Rabbimize sonsuz hamd ü senalar olsun. Hz. Âdem’den son peygamber, örnek hayatı ile insanlığa imanın ve ihsanın yollarını öğreten efendimiz aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm’a kadar kutlu yolun bütün rehberlerine, bütün peygamberlere salat ve selam olsun.</p>
<p>İnsanlık; tarih boyunca nice zor ve sıkıntılı dönemlerden geçti. Kimi zaman savaşlar, kimi zaman yokluklar, kimi zaman afetler, kimi zaman da kuraklıklar insanoğlunun yakasını bir türlü bırakmadı. Kolera, verem, tifo, influenza, aids, sars gibi nice bulaşıcı hastalıklarla yüz binlerce insan hayatını kaybetti.</p>
<p>Bu acıların yaşanmasında elbette ilahi takdirin yanı sıra insanoğlunun Allah’ın kainata koyduğu ilkeleri göz ardı etmesinin, hevâ ve heveslerinin, zaaflarının, tutku ve ihtiraslarının da önemli bir payı vardır. Havanın, suyun ve toprağın kirletilmesi; fıtrata uygun, temiz ve helâl olan şeylerden uzaklaşılması, hastalıkların yaygınlaşmasına zemin hazırlamaktadır. Cenab-ı Hak tarafından belirlenen sınırların çiğnenmesi, insanlığı felâkete sürüklemektedir.</p>
<p>Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:</p>
<p><em> “Başınıza gelen her musibet, kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.” </em>(Şûra, 42/30)</p>
<p> “<em>Karada ve denizde ortaya çıkan bütün fesadın, bozgunun sebebi insanın kendi elleriyle yapıp ettiklerindendir.</em>” (Rûm, 30/41)</p>
<p>Bugün de doğusuyla-batısıyla, kuzeyiyle-güneyiyle insanlık, tarihin hiçbir döneminde olmayan yeni bir dünya ile karşı karşıya bulunmakta. Üç ay gibi kısa bir zaman önce <strong>Çin</strong>’in <strong>Wuhan</strong> şehrinde ortaya çıkan bir virüs adeta bütün insanlığı teslim aldı, hayat durma derecesine vardı. Ülkeler sınırlarını kapattı, ulaşım asgari düzeye indi. Ticari hayat yavaşladı. Eğitime hatta toplu ibadet hayatına ara verildi. Belki de tarihte ilk defa <em>Kâbe</em> kapandı, tavaf durdu, sa’y durdu, Medine kapandı, <em>Mescid-i Aksa</em> kapandı. Bütün camiler kapılarını ibadet eden insanlara kapatmak durumunda kaldı. Caddeler, sokaklar, şehirler boşaldı. İnsanlar evlerine kapandı.</p>
<p>Evet, bugün karşı karşıya kaldığımız bu küresel salgın, bütün insanlığı büyük bir endişe ve korkuya ve çaresizliğe sevk etmiş durumda…Üstelik, bilim, teknoloji ve iletişim devrimlerinin gerçekleştiği, bütün dünyayı yok edecek kimyasal silahların üretilebildiği bir dünyada gerçekleşiyor tüm bu olup bitenler…Tıbbın ve ilaç sanayiinin zirve yaptığı, ölümsüzlüğün çaresinin araştırıldığı, uzayda hayat alanlarının arandığı bir dünyada gerçekleşiyor. Ve Kibrin, azgınlığın, şımarıklığın kol gezdiği böyle bir zaman diliminde ancak bir mikroskopla görülebilen bir virüs bütün insanlığın hayatını adeta teslim almış hâlde...</p>
<p>Millet olarak biz de sabır ve kararlılıkla bu virüsle çetin bir mücadele veriyoruz. Şüphesiz bu süreçte Sağlık Bakanlığı, sağlık çalışanları, doktorlar, sağlık otoriteleri üstlerine düşen vazifeleri hakkıyla ifa ediyor, gece-gündüz demeden canla başla hizmet ediyorlar. Allah o kardeşlerimizin hepsinden razı olsun. Onlara da dua edelim. Temizliğe nasıl riayet edeceğimizi, karantina şartlarına nasıl uymamız gerektiğini bütün yönleriyle bize anlatıyorlar.</p>
<p>Bu süreçte hayatını kaybeden tüm kardeşlerimize Cenab-ı Hak rahmet eylesin. Yakınlarına sabr-ı cemil ihsan eylesin. Hastalarımıza Şafi ism-i celili ile şifalar ihsan eylesin. Rahman ve rahîm olan Rabbimiz içinde bulunduğumuz sıkıntıdan da bir an önce kurtulmayı bizlere nasip eylesin.</p>
<p>Şüphesiz bu sıkıntılar içerisinde kutlu bir geceye ulaşıyoruz. Berat gecesinde belki her zaman olduğu gibi coşku içinde camilerimize koşamayacağız, tüm dünyayı etkileyen salgın nedeniyle, dinimizin insan sağlığını ve can güvenliğini korumaya yönelik emirleri gereği camilerimizde hep birlikte namaza durarak el açıp yalvaran müminler olamayacağız. Ancak şu var ki her birimiz ailelerimizle birlikte evlerimizi mescide çevirme, üç ayların manevi atmosferini itikaf evlerine dönüştürdüğümüz evlerimizde yaşayabilme imkanına sahibiz. Bu itibarla Berat gecesini fırsat bilerek kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla tek yürek olup Rabbimize yönelelim, O’na kulluğumuzu arz edelim. Bu vesile ile unuttuğumuz ya da ihmal ettiğimiz sorumlulukları, bilerek ya da bilmeden işlediğimiz hataları, üzerimizdeki kul ve kamu haklarını yeniden gözden geçirelim. Hırpalanmış şu gönül dünyamızı dua, ibadet ve tefekkür ile taçlandıralım.</p>
<p>Unutmayalım ki; en büyük sermayemiz Rabbimizin bize bahşettiği ömürdür. Zira her anımız, her vaktimiz çok kıymetlidir.</p>
<p>Rabbimiz bizleri bu dünyaya kendisine kulluk etmemiz, rızasına uygun bir hayat yaşamamız için göndermiştir. İtaat ve ibadetle, salih amel ve güzel ahlakla örülmüş bir hayat sürelim diye bize bu ömrü bahşetmiştir.</p>
<p><em> “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”</em> (Zâriyat, 51/56) ayeti de bizlere bu gerçeği haber vermektedir.</p>
<p>Şaban ayının 15. Gecesi Berat gecesi; bize aynı zaman da Ramazan-ı Şerîf’e son 15 günün kaldığını haber vermektedir. Rahmet iklimi mübarek Ramazan ayının müjdecisi olan bu gece; bizlere varlığımızı yeniden gözden geçirme, muhasebe ve tefekkür imkânı kazandıran bir fırsat gecesidir. Bu gece iç dünyamıza dönerek geride kalan ömrümüzün muhasebesini ve bereketli bir geleceğin planlarını yapalım. Attığımız yanlış adımlardan, Allah’ın sınırlarını aşarak verdiğimiz hatalı kararlardan ve vazgeçelim, hata ve günahlarımızdan tövbe edelim, her türlü bela ve musibetten O’na sığınıp beratımızı isteyelim.</p>
<p>Hz. Nuh (a.s) ‘ın;</p>
<p><em>“Dedim ki; Rabbinizden bağışlanmanızı dileyin; O, çok bağışlayıcıdır. (Dileyin ki) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin. Mallar ve oğullar vererek sizi desteklesin, size bahçeler versin ve sizin için ırmaklar akıtsın.”</em> (Nuh, 71/10-12) sözüne uyarak tevbe ve istiğfarımızı arttıralım.</p>
<p>Yüce Allah bizlere türlü nimetler bahşetmiştir. Rızık, Rezzâk olan yüce Allah’tandır. Berat gecesi ise; maddi ve manevi rızık isteyenleri Cenab-ı Hakk’ın rızıklandırdığı bir gecedir.</p>
<p>Nitekim Peygamberimiz Şâban ayının yarısına denk gelen bu gecede Allah'a çok ibadet edilmesini, gündüzünde ise oruç tutulmasını tavsiye etmiş ve şöyle buyurmuştur.</p>
<p> “<em>Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibadete kalkın. Ve o gecenin gündüzünde (on beşinci günde) oruç tutun. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teâlâ dünyaya en yakın göğe inerek (rahmet nazarı ile bakarak) fecir oluncaya kadar, ‘Benden mağfiret dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım! Belâya dûçar olan yok mu, ona afiyet vereyim! Şöyle olan yok mu? Böyle olan yok mu?’ buyurur.”</em> (İbn Mâce, “İkâmetü’s-salavât”, 191)</p>
<p>İşte Berat gecesi; rabbimizin kullarına afiyet ihsan ettiği bir gecedir. Nerede ve hangi durumda olursak olalım; dertlerimize deva, sıkıntılarımıza çare, hastalıklarımıza şifa verecek olan Allah’tır. Zira her şey ancak O’nun takdiriyle olur.</p>
<p>Berat gecesi ellerin duaya, gönüllerin semaya açıldığı gecedir. Rabbimize yönelip mağfiret iklimine girmenin adıdır Berat.</p>
<p>Öyleyse, başta aziz milletimiz ve ümmet-i Muhammed olmak üzere bütün insanlığın afiyete kavuşması için Berat gecesini fırsat bilerek Rabbimize dua ve niyazda bulunalım.</p>
<p>Yüce Rabbimiz En’am Suresi 42 ve 43. ayeti kerimelerde şöyle buyuruyor:</p>
<p>“<em>Andolsun ki senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik. Ardından, belki yalvarıp yakarırlar diye onları darlık ve hastalıklara uğrattık. Hiç olmazsa verdiğimiz bu musibetler başlarına geldiğinde boyun eğip yalvarsalardı! Fakat kalpleri iyice katılaştı; şeytan da onlara yaptıklarını şirin gösterdi.</em>”</p>
<p>Elbette el açıp en büyük ilticagahımıza yönelmek, O’na dua edip yalvarmak önemlidir.</p>
<p>Yine Rabbimiz şöyle buyuruyor:</p>
<p><em> “Kullarım beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.”</em> (Bakara, 2/186)</p>
<p>Bu ayet-i kerimeye gönülden bağlanan her mü’min fiilî duasını yaptıktan, yani üzerine düşen sorumlulukları yerine getirdikten sonra, Rabbine niyazda bulunur, O’na içten ve samimi bir şekilde dua eder. Zira dua; her durumda, imanımızı ve tevekkülümüzü arttıran, hayatımıza umut ve direnme gücü katan eşsiz bir nimettir.</p>
<p>el-Mücîb olan, yani dualara icabet eden Rabbimiz, bütün dualarımızı işiten, dileklerimize ve ihtiyaçlarımıza karşılık verendir.</p>
<p>Mevla’dan duamız;</p>
<p>Ülkemizi, İslam âlemini ve bütün insanlığı bu illetten tez zamanda kurtarmasıdır. </p>
<p>Rabbimizden niyazımız Peygamberimizin buyurduğu gibi,</p>
<p><em>“Allah’ım, sen bize Receb’i ve Şaban’ı mübarek kıl ve bizleri Ramazan-ı Şerif’e kavuştur.” </em>(Taberânî, el-Mu’cemu’l-evsat, IV, 189.)</p>
<p><strong>Ya Mucib</strong></p>
<p>Arza hacet yok / Halim sana ayandır…</p>
<p> Dile gerek yok / Sessizliğim sana beyandır…</p>
<p> </p>
<p>Söze gerek yok / Susuşum sana kelamdır…</p>
<p>Kelama ihtiyaç yok / Ahım sana figandır… (Senai Demirci)</p>
<p> </p>
<p> </p>
<p> </p>
<p> </p>
<p> </p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.