Gıybet ve Arkadan Konuşma Hakkında
<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">Gıybet yani birisinin arkasından konuşmanın ne kadar kötü bir iş olduğunu herkes söyler. Lakin bir çok insan bu çirkin işi yapmaya da devam eder. Maalesef bu yazıyı yazmamın sebebi çok değerli zannettiğim bir şahsın hiç çekinmeden gıybet etmesine tanıklık etmiş olmamdır. Zira gıybet etmek kadar gıybeti dinlemek de suçtur.<br />
<br />
Zaten günahlarım bana yetiyor bir de bu gıybetten dolayı günahım arttığı için çok üzgünüm. Bu nedenle Bediüzzaman’ın eserlerinden istifade ederek bu konu hakkında makale yazmam gerekti. İnşallah bu yazı sayesinden Rabbimin mağfiretine nail olurum…<br />
<br />
Kuran-ı Kerim, gıybetten bahsetmekte ve altı tarzda bu çok çirkin işin kötülüğünü nazara vermektedir. Kuran’ın nazarında gıybet ne kadar fena bir şey olduğunu tamamıyla gösterdiğinden, başka beyana ihtiyaç kalmamıştır. Evet, Kuran’ın beyanından sonra beyan olamaz; ihtiyaç da yoktur. O halde ayeti ve kelimelerini tek tek inceleyelim:<br />
<br />
İşte “Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” (Hucurât Sûresi, 49:12)” âyetinde altı derece gıybetin fenalığını gösterir. Yani gıybetten altı mertebede şiddetle nefret ettirir. Şu âyet; bilfiil gıybet edenlere müteveccih olduğu vakit, manası şu tarzda olmaktadır:<br />
<br />
Malûmdur, âyetin başındaki hemze, sormak, “âyâ” mânâsındadır. O sormak mânâsı, su gibi, âyetin bütün kelimelerine girer. Her kelimede gizli bir hüküm olduğunu gösterir.<br />
<br />
İşte, birincisi, hemze ile der: Âyâ, sual ve cevap mahalli olan aklınız yok mu ki, bu derece çirkin bir şeyi anlamıyor?<br />
<br />
İkincisi: “Hoşlanır mı?” lâfzıyla der: Âyâ, sevmek ve nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en menfur bir işi sever?<br />
<br />
Üçüncüsü: “Sizden biri” kelimesiyle der: Cemaatten hayatını alan hayat-ı içtimaiye ve medeniyetiniz ne olmuş ki, böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder?<br />
<br />
Dördüncüsü: “etini yemekten” kelâmıyla der: İnsaniyetiniz ne olmuş ki, böyle canavarcasına arkadaşınızı dişle parçalamayı yapıyorsunuz?<br />
<br />
Beşincisi: “kardeşinin” kelimesiyle der: Hiç insanlığınız yok mu ki, böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun manevi şahsiyetini insafsızca dişliyorsunuz? Ve hiç aklınız yok mu ki, kendi âzânızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz?<br />
<br />
Altıncısı: “ölü kardeşinin” kelâmıyla der: Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir halde bir kardeşinize karşı, etini yemek gibi en müstekreh bir işi yapıyorsunuz?<br />
<br />
Demek, şu âyetin ifadesiyle ve kelimelerin ayrı ayrı delâletiyle, gıybetten uzak durmak ile ilgili olarak; akılsızlıktan, kalpsizlikten, insan olma onurundan ve vicdansızlıktan bahsedilmektedir. İşte şu âyet; altı mertebe günahı göstermekle ve belagatiyle altı derece o cürümden nefret ettirmektedir.<br />
<br />
Gıybet, düşmanlık, haset ve inat sahibi insanların en çok istimal ettikleri alçak bir silâhtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silâha tenezzül edip istimal etmez. Nasıl meşhur bir zât demiş:<br />
“Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünkü gıybet, zayıf ve zelil ve aşağıların silâhıdır.”<br />
<br />
Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsaydı ve işitseydi, üzülüp darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı çirkin bir günahtır.<br />
<br />
Gıybet, mahsus birkaç maddede caiz olabilir:<br />
<br />
Birisi: Şekvâ suretinde bir vazifedar adama der, tâ yardım edip o kötülüğü ve kabahati ondan izale etsin ve hakkını ondan alsın.<br />
<br />
Birisi de: Bir adam onunla bir işte çalışmak ister, seninle meşveret eder. Sen de, sırf maslahat için, garazsız olarak, meşveretin hakkını edâ etmek için desen: “Onunla teşrik-i mesai etme. Çünkü zarar göreceksin.”<br />
<br />
Birisi de: Maksadı hakaret ve teşhir etmek değil, belki maksadı tarif ve tanıttırmak için dese: “O topal ve serseri adam filân yere gitti.”<br />
<br />
Birisi de: O gıybet edilen adam fâsık-ı mütecahirdir. Yani fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla, kötülükle iftihar ediyor, zulmüyle lezzet alıyor, sıkılmayarak açık bir surette işliyor.<br />
<br />
İşte bu mahsus maddelerde, garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet caiz olabilir. Yoksa, gıybet, nasıl ateş odunu yer, bitirir; gıybet dahi Salih amelleri yer, bitirir.<br />
<br />
Eğer bir insan hata edip gıybet ettiyse veyahut isteyerek dinledi; o vakit hadiste geçtiği gibi “ “Allah’ım bizi ve gıybetini ettiğimiz zâtı mağfiret et ( Suyûtî, el-Fethu’l-Kebîr, 1:87)” diye dua etmelidir. Daha sonra gıybet edilen adama ne vakit rast gelse, “Hakkını helâl et” demelidir, vesselam…<br />
<br />
Dr. Vehbi KARA</div>
Ekleme
Tarihi: 04 Eylül 2020 - Cuma
Gıybet ve Arkadan Konuşma Hakkında
<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">Gıybet yani birisinin arkasından konuşmanın ne kadar kötü bir iş olduğunu herkes söyler. Lakin bir çok insan bu çirkin işi yapmaya da devam eder. Maalesef bu yazıyı yazmamın sebebi çok değerli zannettiğim bir şahsın hiç çekinmeden gıybet etmesine tanıklık etmiş olmamdır. Zira gıybet etmek kadar gıybeti dinlemek de suçtur.<br />
<br />
Zaten günahlarım bana yetiyor bir de bu gıybetten dolayı günahım arttığı için çok üzgünüm. Bu nedenle Bediüzzaman’ın eserlerinden istifade ederek bu konu hakkında makale yazmam gerekti. İnşallah bu yazı sayesinden Rabbimin mağfiretine nail olurum…<br />
<br />
Kuran-ı Kerim, gıybetten bahsetmekte ve altı tarzda bu çok çirkin işin kötülüğünü nazara vermektedir. Kuran’ın nazarında gıybet ne kadar fena bir şey olduğunu tamamıyla gösterdiğinden, başka beyana ihtiyaç kalmamıştır. Evet, Kuran’ın beyanından sonra beyan olamaz; ihtiyaç da yoktur. O halde ayeti ve kelimelerini tek tek inceleyelim:<br />
<br />
İşte “Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” (Hucurât Sûresi, 49:12)” âyetinde altı derece gıybetin fenalığını gösterir. Yani gıybetten altı mertebede şiddetle nefret ettirir. Şu âyet; bilfiil gıybet edenlere müteveccih olduğu vakit, manası şu tarzda olmaktadır:<br />
<br />
Malûmdur, âyetin başındaki hemze, sormak, “âyâ” mânâsındadır. O sormak mânâsı, su gibi, âyetin bütün kelimelerine girer. Her kelimede gizli bir hüküm olduğunu gösterir.<br />
<br />
İşte, birincisi, hemze ile der: Âyâ, sual ve cevap mahalli olan aklınız yok mu ki, bu derece çirkin bir şeyi anlamıyor?<br />
<br />
İkincisi: “Hoşlanır mı?” lâfzıyla der: Âyâ, sevmek ve nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en menfur bir işi sever?<br />
<br />
Üçüncüsü: “Sizden biri” kelimesiyle der: Cemaatten hayatını alan hayat-ı içtimaiye ve medeniyetiniz ne olmuş ki, böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder?<br />
<br />
Dördüncüsü: “etini yemekten” kelâmıyla der: İnsaniyetiniz ne olmuş ki, böyle canavarcasına arkadaşınızı dişle parçalamayı yapıyorsunuz?<br />
<br />
Beşincisi: “kardeşinin” kelimesiyle der: Hiç insanlığınız yok mu ki, böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun manevi şahsiyetini insafsızca dişliyorsunuz? Ve hiç aklınız yok mu ki, kendi âzânızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz?<br />
<br />
Altıncısı: “ölü kardeşinin” kelâmıyla der: Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir halde bir kardeşinize karşı, etini yemek gibi en müstekreh bir işi yapıyorsunuz?<br />
<br />
Demek, şu âyetin ifadesiyle ve kelimelerin ayrı ayrı delâletiyle, gıybetten uzak durmak ile ilgili olarak; akılsızlıktan, kalpsizlikten, insan olma onurundan ve vicdansızlıktan bahsedilmektedir. İşte şu âyet; altı mertebe günahı göstermekle ve belagatiyle altı derece o cürümden nefret ettirmektedir.<br />
<br />
Gıybet, düşmanlık, haset ve inat sahibi insanların en çok istimal ettikleri alçak bir silâhtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silâha tenezzül edip istimal etmez. Nasıl meşhur bir zât demiş:<br />
“Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünkü gıybet, zayıf ve zelil ve aşağıların silâhıdır.”<br />
<br />
Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsaydı ve işitseydi, üzülüp darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı çirkin bir günahtır.<br />
<br />
Gıybet, mahsus birkaç maddede caiz olabilir:<br />
<br />
Birisi: Şekvâ suretinde bir vazifedar adama der, tâ yardım edip o kötülüğü ve kabahati ondan izale etsin ve hakkını ondan alsın.<br />
<br />
Birisi de: Bir adam onunla bir işte çalışmak ister, seninle meşveret eder. Sen de, sırf maslahat için, garazsız olarak, meşveretin hakkını edâ etmek için desen: “Onunla teşrik-i mesai etme. Çünkü zarar göreceksin.”<br />
<br />
Birisi de: Maksadı hakaret ve teşhir etmek değil, belki maksadı tarif ve tanıttırmak için dese: “O topal ve serseri adam filân yere gitti.”<br />
<br />
Birisi de: O gıybet edilen adam fâsık-ı mütecahirdir. Yani fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla, kötülükle iftihar ediyor, zulmüyle lezzet alıyor, sıkılmayarak açık bir surette işliyor.<br />
<br />
İşte bu mahsus maddelerde, garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet caiz olabilir. Yoksa, gıybet, nasıl ateş odunu yer, bitirir; gıybet dahi Salih amelleri yer, bitirir.<br />
<br />
Eğer bir insan hata edip gıybet ettiyse veyahut isteyerek dinledi; o vakit hadiste geçtiği gibi “ “Allah’ım bizi ve gıybetini ettiğimiz zâtı mağfiret et ( Suyûtî, el-Fethu’l-Kebîr, 1:87)” diye dua etmelidir. Daha sonra gıybet edilen adama ne vakit rast gelse, “Hakkını helâl et” demelidir, vesselam…<br />
<br />
Dr. Vehbi KARA</div>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.