Tarikatların Güzelliği
<p>Yunus Suresi 62. Ayette Allah’ın dostları yani evliyalar için “Bilin ki; Allah’ın dostları için ne bir korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar” buyrulmaktadır. İşte saygı duyulması gerekirken devamlı surette aşağılanan ve hakaret edilen evliyalar ve tarikat erbabına bu haksızlık neden yapılıyor bunun üzerinde durmak istiyorum.</p>
<p>Tarikat ve tasavvuf; insanlığın erişebildiği ulvi ve yüksek bir makamlara verilen isimdir. Tarikatların gayesi, iman hakikatlerinin inkişaf etmesi ile Hazreti Muhammed Aleyhissalatü Vesselamın (a.s.m.) Miraç’ta gittiği yolun gölgesinde kalp ayağıyla bir yükseliştir. </p>
<p>Tekke ve zaviyelerin kapatılması ve uydurma nedenlerle birçok tarikat şeyhinin idam edilmesi yüzünden tarikatlar görünmez olmaktan çıkmış kendilerini gizlemek zorunda kalmışlardır. Bu nedenle meydanı boş bulan bir çok sahte şeyh ortaya çıkmış tarikatın zikir ve tefekkür gibi çok güzel usullerini suistimal ederek bambaşka bir yapıya dönüştürmüşlerdir.</p>
<p>Burada kusur tarikatlarda değil onu yasaklayıp yer altına itenlerdedir. Bu ayıp öylesine büyüktür ki ülkemiz dışında her yerde serbestçe tarikatlara ve tekkelere gidip gelme serbest iken; bu aziz vatanda yasaktır. Bir de utanmadan bu din ve vicdan özgürlüğüne aykırı durumu savunup “bu ülke şeyhler tarikatlar ülkesi değildir” diyerek nasıl bir yasakçı zihniyete sahip olduğunu gösterirler.</p>
<p>Tarikatlar ve tekkeler yasaklanmakla kalmamış çok nadide sanat eserleri ile dolu bu mekanlar adeta yağmalanmıştır. Balkan ülkelerine gittiğinizde Hıristiyanlar, tekkelere dokunmazken ülkemizde hoyratça ve acımasızca tekkeler yıkılıp; ahırlara dönüştürülmüştür. Necip Fazıl’ın dediği gibi “öz yurdunda garipsin,öz vatanında parya”</p>
<p>500 yıllık Ayasofya Camisini kapatıp puthaneye çeviren insanlar, tekkeleri kapatmış çok mu? Elbette kendilerine layık olanı yapacaklar. Cennet ucuz olmadığı gibi cehennem de lüzumsuz değildir elbette... </p>
<p>Peki, vatanımızda bu kadar hoyrat ve vahşi şekilde uygulanan din ve vicdan özgürlüğüne aykırı uygulamalar orta yerde dururken; ne diye durup dururken tarikatlara saldırırlar? Kendi akıllarına sığıştıramadıkları bazı adet ve uygulamaları suç gibi gösterip tarikat ehline ağza alınmayacak derecede kaba sözlerle hakaret edenlerde hiç utanma, ar ve edep yok mudur?</p>
<p>Cevabını vereyim. Bu din düşmanları Batılı ülkelere köle oldukları için kendimize ait ne varsa düşman kesilmişlerdir. Çoğunluğu Sabetaycı ve mason olan bu Batı uşakları; Müslüman görüntüsü ile dolaşırken Müslümanlara asla nefes aldırmama gayreti içindedirler.</p>
<p>Tarikatlar, iman hakikatlerini zikir ve tefekkürle ders verdikleri ve İslam’ın hakkaniyetine bir delil oldukları halde, neden din dışı gösteriliyor? Bunun da sebepleri vardır.</p>
<p>Bazı doğru yoldan sapmış ehli sünnetin dışında kalmış insanlar, kendileri mahrum kaldıkları o güzel nurlardan istifade edemediği gibi başkalarının mahrumiyetine sebep olmuşlar tarikatları inkar yoluna gitmişlerdir.</p>
<p>Bir kısım siyasetçiler ve kendilerine destek bulamadıkları zaman tarikat ehli içinde gördükleri bazı suistimalleri ve hataları bahane ederek, o büyük hazineyi kapatmaya çalışmışlardır. Tekkeleri kapattıkları ve tahrip ettikleri yetmiyormuş gibi kendi evinde bahçesinde yaptığı zikir ve tesbihe dahi engel olmaya çalışan kaba ve hoyrat inkılap yobazları vardır.</p>
<p>Dünyada kusursuz ve her ciheti hayırlı olan meslek ve meşrep çok az bulunur. İllaki bazı kusurlar ve kötüye kullanmalar olacaktır. Çünkü ehil olmayanlar bir işe girseler, elbette suiistimal ederler. </p>
<p>Fakat Cenâb-ı Hak, âhirette yapılan fiillerin muhasebesinde adaletini; iyilik ve kötülüklerin ölçüleri ile gösterecektir. Hasenat yani iyilikler ağır gelse mükâfatlandırır, kabul eder; seyyiat yani kötülükler çok gelse cezalandırır, reddeder. Hasenat ve seyyiâtın muvazenesi kemiyete bakmaz, keyfiyete bakar. Bazı olur, bir tek iyilik bin kötülüğe üstün gelir kişiyi affettirir.</p>
<p>Madem İlâhi adalet böyle hükmeder ve hakikat dahi bunu hak görür o halde tarikatların iyiliklerine bakmalıdır. Eğer suistimallerine göre iyilikleri fazla ise aleyhinde olmak yanlıştır. Örnek olarak ülkemizde namaz kılan insanlara bir bakalım. Dinin direği olan ve her beş vakitte kılınması lazım olan namazı en çok kılıp dikkat edenler tarikata mensup insanlardır.</p>
<p>Tarikat, yani Sünnet-i Seniyye dairesinde tarikatin iyilikleri, kötülüklerine üstün gelmesinin en büyük delili; din düşmanlarının ağır hücumu esnasında dahi dinini ve imanını terk etmemeleridir. Dam edilirken dahi kelime-i şehadetle sonsuz aleme uçup gitmişlerdir.</p>
<p>Tarikata mensup olan bir zat; bilim ve fenlerle meşgul olmuş insanlardan daha çok imanını muhafaza etmektedir. Büyük günahlara girse dahi dinden çıkmaz günahkar bir Müslüman olarak kalır. Kolaylıkla zındıkaya sokulmaz. Halbuki tarikatta hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir âlim zat da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi zordur.</p>
<p>Önemli bir hususu da yeri gelmişken ifade etmek gerekir. İslâm dairesinden haricine çıkmış bir kısım meşreplerin haksız olarak tarikat namını almış olmaları gerçek tarikat ehlini suçlamada delil olamaz. Yakın zamanda fuhşiyatı teşvik eden bir ahlaksız kişi televizyonda ve medyada şeyh veya tarikat yöneticisi gibi görünmesi yüzünden tarikatlara çamur atmak vicdansızlıktır. </p>
<p>Tarikatın dinî, uhrevî ve ruhanî çok mühim ve ulvî neticelerinden sarf-ı nazar etsek dahi sadece İslâm alemi içindeki kudsî bir rabıta olan uhuvvet ve kardeşliğin gelişmesinde büyük rolü olmuştur. Anadoluya göçlerle gelen milyonlarca insan tarikatlar sayesinde İslam’a ısınmış ve Müslüman olmuşlardır. Beyazıd-ı Bestami, Mevlana Celalettin-i Rumi ve Yunus Emre gibi tarikat büyükleri binlerce Rum’un Müslüman olmasına vesile olmuştur.</p>
<p>Hıristiyanların İslam’ı ortadan kaldırmak üzere tertip ettikleri haçlı seferlerine karşı en önemli kalelerden bir tanesi tarikatlar ve tekkeler olmuştur.</p>
<p>Eğer halifeliğin merkezi olan İstanbul, beş yüz elli sene bütün Hıristiyan aleminin saldırısı karşısında muhafaza olmuş ise İstanbul’da belki beş yüz yerde fışkıran tevhit nuru olan o büyük camilerin arkalarındaki tekkelerde “Allah, Allah” diyenlerin kuvvet-i imaniyeleri ve marifet-i İlâhiyeden gelen bir muhabbet-i ruhaniye ile cûş u huruşlarıdır. </p>
<p>Kısaca tarikatın güzelliklerinden bir parça bahsedelim ki İslami gruplara, tarikat ve cemaatlere düşman olanların sesi kesilsin tekrar edepsizlik yapmasınlar.</p>
<p>Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur'un çok yerlerinde, Tarikat ve Tasavvufu izah edip müdafaa etmiştir. Hiçbir zaman, Tarikat ve Tasavvufun aleyhinde söz söylememiştir. Tarikat ve Tasavvufun kendisini ve özünü değil, sonradan içine girmiş bazı arıza ve hataları tenkit etmiştir. </p>
<p>Tenkit ettiği hususlar, Tarikat ve Tasavvuf erbabının bazı aşırılık ve hatalarıdır. Bu hususları Telvihat-ı Tisa adlı risalesinde, sekiz varta (tehlike) şeklinde özetlemiştir. Birinci kısımda (telvihte) şöyle der: </p>
<p>"Tasavvuf, tarîkat, velayet, seyr ü sülûk namları altında şirin, nuranî, neş'eli, ruhanî bir hakikat-ı kudsiye vardır ki; o hakikat-ı kudsiyeyi ilân eden, ders veren, tavsif eden binler cild kitab ehl-i zevk ve keşfin muhakkikleri yazmışlar, o hakikatı ümmete ve bize söylemişler… Biz, o muhit denizinden birkaç katre hükmünde birkaç reşhalarını şu zamanın bazı ilcaatına binaen göstereceğiz.<br />
Sual: Tarîkat nedir?<br />
Elcevap: Tarîkatın gaye-i maksadı, mârifet ve inkişaf-ı hakaik-i îmaniye olarak, Mi'raç-ı Ahmedî'nin (asm) gölgesinde ve sayesi altında kalb ayağıyla bir seyr ü sülûk-u ruhanî neticesinde, zevkî, halî ve bir derece şuhudî hakaik-i îmaniye ve Kur'aniyeye mazhariyet; "tarîkat", "tasavvuf" namıyla ulvî bir sırr-ı insanî ve bir kemâl-i beşerîdir”.</p>
<p>Evet, insan yaratılmış her şeyin küçük bir numunesi olduğundan, insanın kalbi de binlerce âlemin adeta manevi bir haritasıdır. İnsanın kafasındaki dimağı, hadsiz telsiz telgraf ve telefonların santral denilen merkezi gibi, kâinatın bir nevi merkez-i manevîsi olduğunu gösteren hadsiz fenler ve beşeri ilimler vardır. İnsanın mahiyetindeki kalbi dahi, kâinatın mazharı, medarı, çekirdeği olduğunu; hadd ve hesaba gelmeyen ehl-i velayetin yazdıkları milyonlarla nuranî kitaplar göstermektedirler.</p>
<p>İşte mâdem kalb ve dimağ-ı insanî bu merkezdedir; çekirdek haletinde büyük bir ağacın cihazlarını içine alır ve ebedî, uhrevî, haşmetli bir makinenin âletleri ve çarkları içinde bulunur. Elbette ve her halde o kalbin yaratıcısı olan Allah, o kalbi işlettirmesini ve bilkuvve tavırdan bilfiil vaziyetine çıkarmasını ve inkişafını ve hareketini irade etmiş ki, öyle yapmış. Mâdem irade etmiş, elbette o kalb dahi akıl gibi işleyecektir. Ve kalbi işlettirmek için en büyük vasıta, velayet mertebelerinde İlahi zikir ile tarîkat yolunda iman hakikatlerine yönelmek olacaktır.</p>
<p>Bediüzzaman’ın "zaman tarikat zamanı değildir" demesinden, tarikatı inkâr ya da tahkir ettiği anlaşılmamalıdır. Zira Tarikat, sağlam, iman sahibi ve farzları ifa eden ehli takva Müslümanların velayet derecesine çıkmasını temin eden bir yoldur. Bu yüzden Tarikatın en mühim şahı ve piri olan İmam Rabbani Hazretleri, "imanı tahkiki olmayan ve farzlarda kusuru olanlar tarikat seyahatinde gidemezler" diye hüküm vermiştir. Demek tarikatın başlangıcı olan; sağlam iman ve farzların ifası olmasa, tarikatta gitmek doğru ve esaslı olmuyor. Günümüzde dinsizlik alıp başını gittiğinden imanlı insanların sayısı azalmış tarikat yolu ikinci üçüncü dereceye düşmüştür. İşte Bediüzzaman’ın sözünü bu manada ele alıp değerlendirmeliyiz.</p>
<p>Günümüzdeki insanların çoğunluğu, tahkiki iman sahibi değildir. Örneğin ülkemizde farz namazları kılanların sayısı 20 civarındadır. Böyle bir toplumsal yapıda öncelikli görev sağlam bir imanı vermek ve akabinde diğer farz ve sünnetleri ifa etmesini temin etmektir. Yoksa Allah’ın varlığından şüphe duyan adamlara, tarikat dersi vermek pek fayda vermez. Bu toplumsal gerçeği iyi okuduğumuz zaman "zaman tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır" diye biz de hüküm verebiliriz, vesselam…</p>
<p> Dr. Vehbi KARA</p>
Ekleme
Tarihi: 20 Şubat 2021 - Cumartesi
Tarikatların Güzelliği
<p>Yunus Suresi 62. Ayette Allah’ın dostları yani evliyalar için “Bilin ki; Allah’ın dostları için ne bir korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar” buyrulmaktadır. İşte saygı duyulması gerekirken devamlı surette aşağılanan ve hakaret edilen evliyalar ve tarikat erbabına bu haksızlık neden yapılıyor bunun üzerinde durmak istiyorum.</p>
<p>Tarikat ve tasavvuf; insanlığın erişebildiği ulvi ve yüksek bir makamlara verilen isimdir. Tarikatların gayesi, iman hakikatlerinin inkişaf etmesi ile Hazreti Muhammed Aleyhissalatü Vesselamın (a.s.m.) Miraç’ta gittiği yolun gölgesinde kalp ayağıyla bir yükseliştir. </p>
<p>Tekke ve zaviyelerin kapatılması ve uydurma nedenlerle birçok tarikat şeyhinin idam edilmesi yüzünden tarikatlar görünmez olmaktan çıkmış kendilerini gizlemek zorunda kalmışlardır. Bu nedenle meydanı boş bulan bir çok sahte şeyh ortaya çıkmış tarikatın zikir ve tefekkür gibi çok güzel usullerini suistimal ederek bambaşka bir yapıya dönüştürmüşlerdir.</p>
<p>Burada kusur tarikatlarda değil onu yasaklayıp yer altına itenlerdedir. Bu ayıp öylesine büyüktür ki ülkemiz dışında her yerde serbestçe tarikatlara ve tekkelere gidip gelme serbest iken; bu aziz vatanda yasaktır. Bir de utanmadan bu din ve vicdan özgürlüğüne aykırı durumu savunup “bu ülke şeyhler tarikatlar ülkesi değildir” diyerek nasıl bir yasakçı zihniyete sahip olduğunu gösterirler.</p>
<p>Tarikatlar ve tekkeler yasaklanmakla kalmamış çok nadide sanat eserleri ile dolu bu mekanlar adeta yağmalanmıştır. Balkan ülkelerine gittiğinizde Hıristiyanlar, tekkelere dokunmazken ülkemizde hoyratça ve acımasızca tekkeler yıkılıp; ahırlara dönüştürülmüştür. Necip Fazıl’ın dediği gibi “öz yurdunda garipsin,öz vatanında parya”</p>
<p>500 yıllık Ayasofya Camisini kapatıp puthaneye çeviren insanlar, tekkeleri kapatmış çok mu? Elbette kendilerine layık olanı yapacaklar. Cennet ucuz olmadığı gibi cehennem de lüzumsuz değildir elbette... </p>
<p>Peki, vatanımızda bu kadar hoyrat ve vahşi şekilde uygulanan din ve vicdan özgürlüğüne aykırı uygulamalar orta yerde dururken; ne diye durup dururken tarikatlara saldırırlar? Kendi akıllarına sığıştıramadıkları bazı adet ve uygulamaları suç gibi gösterip tarikat ehline ağza alınmayacak derecede kaba sözlerle hakaret edenlerde hiç utanma, ar ve edep yok mudur?</p>
<p>Cevabını vereyim. Bu din düşmanları Batılı ülkelere köle oldukları için kendimize ait ne varsa düşman kesilmişlerdir. Çoğunluğu Sabetaycı ve mason olan bu Batı uşakları; Müslüman görüntüsü ile dolaşırken Müslümanlara asla nefes aldırmama gayreti içindedirler.</p>
<p>Tarikatlar, iman hakikatlerini zikir ve tefekkürle ders verdikleri ve İslam’ın hakkaniyetine bir delil oldukları halde, neden din dışı gösteriliyor? Bunun da sebepleri vardır.</p>
<p>Bazı doğru yoldan sapmış ehli sünnetin dışında kalmış insanlar, kendileri mahrum kaldıkları o güzel nurlardan istifade edemediği gibi başkalarının mahrumiyetine sebep olmuşlar tarikatları inkar yoluna gitmişlerdir.</p>
<p>Bir kısım siyasetçiler ve kendilerine destek bulamadıkları zaman tarikat ehli içinde gördükleri bazı suistimalleri ve hataları bahane ederek, o büyük hazineyi kapatmaya çalışmışlardır. Tekkeleri kapattıkları ve tahrip ettikleri yetmiyormuş gibi kendi evinde bahçesinde yaptığı zikir ve tesbihe dahi engel olmaya çalışan kaba ve hoyrat inkılap yobazları vardır.</p>
<p>Dünyada kusursuz ve her ciheti hayırlı olan meslek ve meşrep çok az bulunur. İllaki bazı kusurlar ve kötüye kullanmalar olacaktır. Çünkü ehil olmayanlar bir işe girseler, elbette suiistimal ederler. </p>
<p>Fakat Cenâb-ı Hak, âhirette yapılan fiillerin muhasebesinde adaletini; iyilik ve kötülüklerin ölçüleri ile gösterecektir. Hasenat yani iyilikler ağır gelse mükâfatlandırır, kabul eder; seyyiat yani kötülükler çok gelse cezalandırır, reddeder. Hasenat ve seyyiâtın muvazenesi kemiyete bakmaz, keyfiyete bakar. Bazı olur, bir tek iyilik bin kötülüğe üstün gelir kişiyi affettirir.</p>
<p>Madem İlâhi adalet böyle hükmeder ve hakikat dahi bunu hak görür o halde tarikatların iyiliklerine bakmalıdır. Eğer suistimallerine göre iyilikleri fazla ise aleyhinde olmak yanlıştır. Örnek olarak ülkemizde namaz kılan insanlara bir bakalım. Dinin direği olan ve her beş vakitte kılınması lazım olan namazı en çok kılıp dikkat edenler tarikata mensup insanlardır.</p>
<p>Tarikat, yani Sünnet-i Seniyye dairesinde tarikatin iyilikleri, kötülüklerine üstün gelmesinin en büyük delili; din düşmanlarının ağır hücumu esnasında dahi dinini ve imanını terk etmemeleridir. Dam edilirken dahi kelime-i şehadetle sonsuz aleme uçup gitmişlerdir.</p>
<p>Tarikata mensup olan bir zat; bilim ve fenlerle meşgul olmuş insanlardan daha çok imanını muhafaza etmektedir. Büyük günahlara girse dahi dinden çıkmaz günahkar bir Müslüman olarak kalır. Kolaylıkla zındıkaya sokulmaz. Halbuki tarikatta hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir âlim zat da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi zordur.</p>
<p>Önemli bir hususu da yeri gelmişken ifade etmek gerekir. İslâm dairesinden haricine çıkmış bir kısım meşreplerin haksız olarak tarikat namını almış olmaları gerçek tarikat ehlini suçlamada delil olamaz. Yakın zamanda fuhşiyatı teşvik eden bir ahlaksız kişi televizyonda ve medyada şeyh veya tarikat yöneticisi gibi görünmesi yüzünden tarikatlara çamur atmak vicdansızlıktır. </p>
<p>Tarikatın dinî, uhrevî ve ruhanî çok mühim ve ulvî neticelerinden sarf-ı nazar etsek dahi sadece İslâm alemi içindeki kudsî bir rabıta olan uhuvvet ve kardeşliğin gelişmesinde büyük rolü olmuştur. Anadoluya göçlerle gelen milyonlarca insan tarikatlar sayesinde İslam’a ısınmış ve Müslüman olmuşlardır. Beyazıd-ı Bestami, Mevlana Celalettin-i Rumi ve Yunus Emre gibi tarikat büyükleri binlerce Rum’un Müslüman olmasına vesile olmuştur.</p>
<p>Hıristiyanların İslam’ı ortadan kaldırmak üzere tertip ettikleri haçlı seferlerine karşı en önemli kalelerden bir tanesi tarikatlar ve tekkeler olmuştur.</p>
<p>Eğer halifeliğin merkezi olan İstanbul, beş yüz elli sene bütün Hıristiyan aleminin saldırısı karşısında muhafaza olmuş ise İstanbul’da belki beş yüz yerde fışkıran tevhit nuru olan o büyük camilerin arkalarındaki tekkelerde “Allah, Allah” diyenlerin kuvvet-i imaniyeleri ve marifet-i İlâhiyeden gelen bir muhabbet-i ruhaniye ile cûş u huruşlarıdır. </p>
<p>Kısaca tarikatın güzelliklerinden bir parça bahsedelim ki İslami gruplara, tarikat ve cemaatlere düşman olanların sesi kesilsin tekrar edepsizlik yapmasınlar.</p>
<p>Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur'un çok yerlerinde, Tarikat ve Tasavvufu izah edip müdafaa etmiştir. Hiçbir zaman, Tarikat ve Tasavvufun aleyhinde söz söylememiştir. Tarikat ve Tasavvufun kendisini ve özünü değil, sonradan içine girmiş bazı arıza ve hataları tenkit etmiştir. </p>
<p>Tenkit ettiği hususlar, Tarikat ve Tasavvuf erbabının bazı aşırılık ve hatalarıdır. Bu hususları Telvihat-ı Tisa adlı risalesinde, sekiz varta (tehlike) şeklinde özetlemiştir. Birinci kısımda (telvihte) şöyle der: </p>
<p>"Tasavvuf, tarîkat, velayet, seyr ü sülûk namları altında şirin, nuranî, neş'eli, ruhanî bir hakikat-ı kudsiye vardır ki; o hakikat-ı kudsiyeyi ilân eden, ders veren, tavsif eden binler cild kitab ehl-i zevk ve keşfin muhakkikleri yazmışlar, o hakikatı ümmete ve bize söylemişler… Biz, o muhit denizinden birkaç katre hükmünde birkaç reşhalarını şu zamanın bazı ilcaatına binaen göstereceğiz.<br />
Sual: Tarîkat nedir?<br />
Elcevap: Tarîkatın gaye-i maksadı, mârifet ve inkişaf-ı hakaik-i îmaniye olarak, Mi'raç-ı Ahmedî'nin (asm) gölgesinde ve sayesi altında kalb ayağıyla bir seyr ü sülûk-u ruhanî neticesinde, zevkî, halî ve bir derece şuhudî hakaik-i îmaniye ve Kur'aniyeye mazhariyet; "tarîkat", "tasavvuf" namıyla ulvî bir sırr-ı insanî ve bir kemâl-i beşerîdir”.</p>
<p>Evet, insan yaratılmış her şeyin küçük bir numunesi olduğundan, insanın kalbi de binlerce âlemin adeta manevi bir haritasıdır. İnsanın kafasındaki dimağı, hadsiz telsiz telgraf ve telefonların santral denilen merkezi gibi, kâinatın bir nevi merkez-i manevîsi olduğunu gösteren hadsiz fenler ve beşeri ilimler vardır. İnsanın mahiyetindeki kalbi dahi, kâinatın mazharı, medarı, çekirdeği olduğunu; hadd ve hesaba gelmeyen ehl-i velayetin yazdıkları milyonlarla nuranî kitaplar göstermektedirler.</p>
<p>İşte mâdem kalb ve dimağ-ı insanî bu merkezdedir; çekirdek haletinde büyük bir ağacın cihazlarını içine alır ve ebedî, uhrevî, haşmetli bir makinenin âletleri ve çarkları içinde bulunur. Elbette ve her halde o kalbin yaratıcısı olan Allah, o kalbi işlettirmesini ve bilkuvve tavırdan bilfiil vaziyetine çıkarmasını ve inkişafını ve hareketini irade etmiş ki, öyle yapmış. Mâdem irade etmiş, elbette o kalb dahi akıl gibi işleyecektir. Ve kalbi işlettirmek için en büyük vasıta, velayet mertebelerinde İlahi zikir ile tarîkat yolunda iman hakikatlerine yönelmek olacaktır.</p>
<p>Bediüzzaman’ın "zaman tarikat zamanı değildir" demesinden, tarikatı inkâr ya da tahkir ettiği anlaşılmamalıdır. Zira Tarikat, sağlam, iman sahibi ve farzları ifa eden ehli takva Müslümanların velayet derecesine çıkmasını temin eden bir yoldur. Bu yüzden Tarikatın en mühim şahı ve piri olan İmam Rabbani Hazretleri, "imanı tahkiki olmayan ve farzlarda kusuru olanlar tarikat seyahatinde gidemezler" diye hüküm vermiştir. Demek tarikatın başlangıcı olan; sağlam iman ve farzların ifası olmasa, tarikatta gitmek doğru ve esaslı olmuyor. Günümüzde dinsizlik alıp başını gittiğinden imanlı insanların sayısı azalmış tarikat yolu ikinci üçüncü dereceye düşmüştür. İşte Bediüzzaman’ın sözünü bu manada ele alıp değerlendirmeliyiz.</p>
<p>Günümüzdeki insanların çoğunluğu, tahkiki iman sahibi değildir. Örneğin ülkemizde farz namazları kılanların sayısı 20 civarındadır. Böyle bir toplumsal yapıda öncelikli görev sağlam bir imanı vermek ve akabinde diğer farz ve sünnetleri ifa etmesini temin etmektir. Yoksa Allah’ın varlığından şüphe duyan adamlara, tarikat dersi vermek pek fayda vermez. Bu toplumsal gerçeği iyi okuduğumuz zaman "zaman tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır" diye biz de hüküm verebiliriz, vesselam…</p>
<p> Dr. Vehbi KARA</p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.