Deniz Harp Okulunda Ramazan
Deniz Harp Okulunda Ramazan
İhanet bildirisine imza atan amirallerin önemli bir kısmını tanıyorum. Bir kısmı ile donanmada birlikte görev yapmışlığımız vardır. Askeri vesayet ve darbe özlemi içindeki bu insanları tanımak için makalelerimden ve “Bahriye’de 15 Yıl” isimli kitabımdan istifade edebilirsiniz.
12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 döneminde bu bildiriye benzer çok demeçlere şahit olmuş birisi olarak yaşamış olduğum hatıraları elimden geldikçe ve dilim döndükçe yazmaya çalışıyorum. Allah ömür verirse devam edeceğim. Zira ülkemizin en önemli kurumlarından birisi olan Deniz Kuvvetlerimizi tanımak ve sorunlarına çözüm bulmak gerekiyor.
Deniz Kuvvetlerimizin kaderi amirallere bırakılmayacak kadar önemlidir. Çünkü bu amiraller özellikle darbe dönemlerinde özenle yetiştirilmişlerdir. Üstelik hürriyet, din ve vicdan özgürlüğünden habersizdirler. Faşist ve inançsız bir askeri eğitime maruz kalmışlardır. İşte benim yazmış olduğum hususlar denizde bir katre nevinden olup sadece genel bir kanaat vermek içindir.
Hazır mübarek ramazan ayı gelmiş iken askeri okulda nasıl oruç tutabildik bunlara değinmek istiyorum. Askeri okul yaşamı ve idarecilerin empoze etmeye çalıştığı düşünce ve değerler bilinirse; 104 amiralin imza atmış olduğu bu ihanet bildirisinin daha iyi anlaşılacağına inanıyorum.
Deniz Harp Okulundaki ilk öğrencilik yılımı ve 1983 yılındaki ramazan ayını unutmak mümkün değildir. Bu mübarek ayda oruç tutmak Türk öğrencilere yasaklanmış yabancı öğrencilere ise serbest bırakılmıştı.
Heybeliada’da yaşadığımız bu ramazanın iftar yemekleri benim gibi 15-20 kişi için çok farklıydı. Çünkü yasağa rağmen oruç tutuyor ve askeri okul idaresine resmen kafa tutuyorduk. Üstelik daha birinci sınıf öğrencisiydik.
İftar yemekleri hiçbir yerde bu kadar lezzetli değildi. Aradan 38 yıl geçtiği halde tadı hala damağımda durmaktadır. Bu kadar lezzetli olmasının sebebi sanırım doğru bir amaç için yaptığımız mücadele idi.
Değerli Hocam Niyazi Beki anlatmıştı; arpa ekmeği ile oruç açtığını ve bu ekmeğin ne kadar lezzetli olduğunu ancak ramazan ayında fark etmişti. İşte bende bir ramazanda gerçek lezzet ve iştahı tanıma fırsatı buldum.
Yemeklerdeki lezzet deyince insanın aklına bir ziyafet sofrası gelir. Lakin o büyük ziyafet sofralarında gerçek lezzet fark edilmez. Ancak ramazan gibi ibadetler sayesinde insan, gerçek iştahı ve lezzeti fark edebilir. İşte bunun delili o ramazanda doğru dürüst yemek bile yememiştik.
Birkaç bisküvi ve çay ile oruç açıyorduk. Bahriye Mektebine o yıl girmiştik ve ne yazık ki okul idaresi Kenan Evren’in diktatörlüğünde her türlü dini emirleri yasaklayabilme cesareti gösteriyordu.
O yılki komutan önceki yılda olduğu gibi oruç tutmayı yasak etmişti. Yıllarca hiç ara vermeden oruç tutmuş biri olarak bu durumu çok tuhaf ve acımasız olarak karşılamıştım. Ama ne olursa olsun orucumu tutmaya da kararlıydım. Zorla yedirip engel olacak değillerdi ya?
İlginçtir benim gibi bazı sınıf arkadaşımda aynı kararı vermiş “ne pahasına olursa olsun” oruç tutmaya devam etme kararı almıştı. O yıllardaki “irtica furyası” son hızla devam ediyor darbeci Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Evren; her akşam televizyona çıkıp gericiler yüzünden ülkemizin içine düştüğü durumu; ahmakça delillerle anlatıyordu.
Özellikle askeri okullarda okuyan dindar öğrenciler en tehlikeli vatandaşlardı ve asla göz açtırılmamalıydı. Bu dönemde binlerce askeri okul öğrencisi okuldan atılmıştı. Şimdi FETÖ örgütünün neden bu kadar semirip büyüdüğünü bir parça anlayabilirsiniz. Namaz kılma, oruç tutma gibi İslam’ın en önemli ibadetleri yasaklanmıştı.
FETÖ örgütü durumu fırsata çevirmeyi bilmiş namaz kılmayı ve oruç tutmayı yasaklamıştı. Bu kararı alırken askeri okullardaki amansız din düşmanlığını bahane ediyordu. İslam’da yeri olmayan Feto talimatları uygulanıyor namaz kılmak yerine “ima ile namaz” adı altında büyük günahlar işleniyordu. Çünkü namaz dinin direğiydi ve asla terk edilmesi mümkün değildi.
Eğer FETÖ nasıl bu kadar semirtilip büyüdü sorusuna cevap arıyorsanız bunun sebebi olarak askeri idarenin dini emirlere karşı getirdiği yasakları düşünmek gerekiyor. Keza başörtüsü yasağına karşı koymak yerine faşistlerin yasaklarına boyun eğip başlarını açan kadınların bir kısmı bu dehşetli örgütün tuzağına düşüyordu.
Biz yine Deniz Harp Okulundaki yasaklara karşı giriştiğimiz mücadeleye geri dönelim. 1983 yılında bu okulda çok ilginç bir yıl yaşanıyordu. Tuhaflık şuydu ki yabancı öğrencilerin oruç tutmasına engel olunmuyordu.
Özellikle Libya’lı öğrenciler afiyetle oruç açıyor kimse bunlara bir şey söylemiyordu. Resmen çifte standart uygulanıyor Türk öğrencilere ise geleneklere aykırı bir şekilde engel olunuyordu.
Ramazanın ilk günü komutanlarımız çok sert tedbirler almış oruç tutan Türk öğrenciler iftar yapmasın diye yemekhanede önlem almışlardı. Birkaç öğrenciyle birlikte Libya’lıların arasına karışarak yemekhaneye girmeye çalışmış fakat enselenmiştik.
Yemekhaneden adeta kovarcasına uzaklaştırılmış iyi bir de fırça yemiştik. Biz yine de seviniyorduk zira öğrenci numaralarımızı kaydedip kimlik kartlarımıza el koymadıkları için mutluyduk. Çünkü böyle bir durumda hafta sonu izinsiz kalma veya oda hapsi cezası ile cezalandırılma söz konusuydu.
Ramazan ayında yaşadığımız bu olayları ve sonrasında gelişen darbecilerin acımasız işlerini sonraki yazımıza bırakalım, vesselam…
Dr. Vehbi KARA
İhanet bildirisine imza atan amirallerin önemli bir kısmını tanıyorum. Bir kısmı ile donanmada birlikte görev yapmışlığımız vardır. Askeri vesayet ve darbe özlemi içindeki bu insanları tanımak için makalelerimden ve “Bahriye’de 15 Yıl” isimli kitabımdan istifade edebilirsiniz.
12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 döneminde bu bildiriye benzer çok demeçlere şahit olmuş birisi olarak yaşamış olduğum hatıraları elimden geldikçe ve dilim döndükçe yazmaya çalışıyorum. Allah ömür verirse devam edeceğim. Zira ülkemizin en önemli kurumlarından birisi olan Deniz Kuvvetlerimizi tanımak ve sorunlarına çözüm bulmak gerekiyor.
Deniz Kuvvetlerimizin kaderi amirallere bırakılmayacak kadar önemlidir. Çünkü bu amiraller özellikle darbe dönemlerinde özenle yetiştirilmişlerdir. Üstelik hürriyet, din ve vicdan özgürlüğünden habersizdirler. Faşist ve inançsız bir askeri eğitime maruz kalmışlardır. İşte benim yazmış olduğum hususlar denizde bir katre nevinden olup sadece genel bir kanaat vermek içindir.
Hazır mübarek ramazan ayı gelmiş iken askeri okulda nasıl oruç tutabildik bunlara değinmek istiyorum. Askeri okul yaşamı ve idarecilerin empoze etmeye çalıştığı düşünce ve değerler bilinirse; 104 amiralin imza atmış olduğu bu ihanet bildirisinin daha iyi anlaşılacağına inanıyorum.
Deniz Harp Okulundaki ilk öğrencilik yılımı ve 1983 yılındaki ramazan ayını unutmak mümkün değildir. Bu mübarek ayda oruç tutmak Türk öğrencilere yasaklanmış yabancı öğrencilere ise serbest bırakılmıştı.
Heybeliada’da yaşadığımız bu ramazanın iftar yemekleri benim gibi 15-20 kişi için çok farklıydı. Çünkü yasağa rağmen oruç tutuyor ve askeri okul idaresine resmen kafa tutuyorduk. Üstelik daha birinci sınıf öğrencisiydik.
İftar yemekleri hiçbir yerde bu kadar lezzetli değildi. Aradan 38 yıl geçtiği halde tadı hala damağımda durmaktadır. Bu kadar lezzetli olmasının sebebi sanırım doğru bir amaç için yaptığımız mücadele idi.
Değerli Hocam Niyazi Beki anlatmıştı; arpa ekmeği ile oruç açtığını ve bu ekmeğin ne kadar lezzetli olduğunu ancak ramazan ayında fark etmişti. İşte bende bir ramazanda gerçek lezzet ve iştahı tanıma fırsatı buldum.
Yemeklerdeki lezzet deyince insanın aklına bir ziyafet sofrası gelir. Lakin o büyük ziyafet sofralarında gerçek lezzet fark edilmez. Ancak ramazan gibi ibadetler sayesinde insan, gerçek iştahı ve lezzeti fark edebilir. İşte bunun delili o ramazanda doğru dürüst yemek bile yememiştik.
Birkaç bisküvi ve çay ile oruç açıyorduk. Bahriye Mektebine o yıl girmiştik ve ne yazık ki okul idaresi Kenan Evren’in diktatörlüğünde her türlü dini emirleri yasaklayabilme cesareti gösteriyordu.
O yılki komutan önceki yılda olduğu gibi oruç tutmayı yasak etmişti. Yıllarca hiç ara vermeden oruç tutmuş biri olarak bu durumu çok tuhaf ve acımasız olarak karşılamıştım. Ama ne olursa olsun orucumu tutmaya da kararlıydım. Zorla yedirip engel olacak değillerdi ya?
İlginçtir benim gibi bazı sınıf arkadaşımda aynı kararı vermiş “ne pahasına olursa olsun” oruç tutmaya devam etme kararı almıştı. O yıllardaki “irtica furyası” son hızla devam ediyor darbeci Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Evren; her akşam televizyona çıkıp gericiler yüzünden ülkemizin içine düştüğü durumu; ahmakça delillerle anlatıyordu.
Özellikle askeri okullarda okuyan dindar öğrenciler en tehlikeli vatandaşlardı ve asla göz açtırılmamalıydı. Bu dönemde binlerce askeri okul öğrencisi okuldan atılmıştı. Şimdi FETÖ örgütünün neden bu kadar semirip büyüdüğünü bir parça anlayabilirsiniz. Namaz kılma, oruç tutma gibi İslam’ın en önemli ibadetleri yasaklanmıştı.
FETÖ örgütü durumu fırsata çevirmeyi bilmiş namaz kılmayı ve oruç tutmayı yasaklamıştı. Bu kararı alırken askeri okullardaki amansız din düşmanlığını bahane ediyordu. İslam’da yeri olmayan Feto talimatları uygulanıyor namaz kılmak yerine “ima ile namaz” adı altında büyük günahlar işleniyordu. Çünkü namaz dinin direğiydi ve asla terk edilmesi mümkün değildi.
Eğer FETÖ nasıl bu kadar semirtilip büyüdü sorusuna cevap arıyorsanız bunun sebebi olarak askeri idarenin dini emirlere karşı getirdiği yasakları düşünmek gerekiyor. Keza başörtüsü yasağına karşı koymak yerine faşistlerin yasaklarına boyun eğip başlarını açan kadınların bir kısmı bu dehşetli örgütün tuzağına düşüyordu.
Biz yine Deniz Harp Okulundaki yasaklara karşı giriştiğimiz mücadeleye geri dönelim. 1983 yılında bu okulda çok ilginç bir yıl yaşanıyordu. Tuhaflık şuydu ki yabancı öğrencilerin oruç tutmasına engel olunmuyordu.
Özellikle Libya’lı öğrenciler afiyetle oruç açıyor kimse bunlara bir şey söylemiyordu. Resmen çifte standart uygulanıyor Türk öğrencilere ise geleneklere aykırı bir şekilde engel olunuyordu.
Ramazanın ilk günü komutanlarımız çok sert tedbirler almış oruç tutan Türk öğrenciler iftar yapmasın diye yemekhanede önlem almışlardı. Birkaç öğrenciyle birlikte Libya’lıların arasına karışarak yemekhaneye girmeye çalışmış fakat enselenmiştik.
Yemekhaneden adeta kovarcasına uzaklaştırılmış iyi bir de fırça yemiştik. Biz yine de seviniyorduk zira öğrenci numaralarımızı kaydedip kimlik kartlarımıza el koymadıkları için mutluyduk. Çünkü böyle bir durumda hafta sonu izinsiz kalma veya oda hapsi cezası ile cezalandırılma söz konusuydu.
Ramazan ayında yaşadığımız bu olayları ve sonrasında gelişen darbecilerin acımasız işlerini sonraki yazımıza bırakalım, vesselam…
Dr. Vehbi KARA
Ekleme
Tarihi: 20 Nisan 2021 - Salı
Deniz Harp Okulunda Ramazan
Deniz Harp Okulunda Ramazan
İhanet bildirisine imza atan amirallerin önemli bir kısmını tanıyorum. Bir kısmı ile donanmada birlikte görev yapmışlığımız vardır. Askeri vesayet ve darbe özlemi içindeki bu insanları tanımak için makalelerimden ve “Bahriye’de 15 Yıl” isimli kitabımdan istifade edebilirsiniz.
12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 döneminde bu bildiriye benzer çok demeçlere şahit olmuş birisi olarak yaşamış olduğum hatıraları elimden geldikçe ve dilim döndükçe yazmaya çalışıyorum. Allah ömür verirse devam edeceğim. Zira ülkemizin en önemli kurumlarından birisi olan Deniz Kuvvetlerimizi tanımak ve sorunlarına çözüm bulmak gerekiyor.
Deniz Kuvvetlerimizin kaderi amirallere bırakılmayacak kadar önemlidir. Çünkü bu amiraller özellikle darbe dönemlerinde özenle yetiştirilmişlerdir. Üstelik hürriyet, din ve vicdan özgürlüğünden habersizdirler. Faşist ve inançsız bir askeri eğitime maruz kalmışlardır. İşte benim yazmış olduğum hususlar denizde bir katre nevinden olup sadece genel bir kanaat vermek içindir.
Hazır mübarek ramazan ayı gelmiş iken askeri okulda nasıl oruç tutabildik bunlara değinmek istiyorum. Askeri okul yaşamı ve idarecilerin empoze etmeye çalıştığı düşünce ve değerler bilinirse; 104 amiralin imza atmış olduğu bu ihanet bildirisinin daha iyi anlaşılacağına inanıyorum.
Deniz Harp Okulundaki ilk öğrencilik yılımı ve 1983 yılındaki ramazan ayını unutmak mümkün değildir. Bu mübarek ayda oruç tutmak Türk öğrencilere yasaklanmış yabancı öğrencilere ise serbest bırakılmıştı.
Heybeliada’da yaşadığımız bu ramazanın iftar yemekleri benim gibi 15-20 kişi için çok farklıydı. Çünkü yasağa rağmen oruç tutuyor ve askeri okul idaresine resmen kafa tutuyorduk. Üstelik daha birinci sınıf öğrencisiydik.
İftar yemekleri hiçbir yerde bu kadar lezzetli değildi. Aradan 38 yıl geçtiği halde tadı hala damağımda durmaktadır. Bu kadar lezzetli olmasının sebebi sanırım doğru bir amaç için yaptığımız mücadele idi.
Değerli Hocam Niyazi Beki anlatmıştı; arpa ekmeği ile oruç açtığını ve bu ekmeğin ne kadar lezzetli olduğunu ancak ramazan ayında fark etmişti. İşte bende bir ramazanda gerçek lezzet ve iştahı tanıma fırsatı buldum.
Yemeklerdeki lezzet deyince insanın aklına bir ziyafet sofrası gelir. Lakin o büyük ziyafet sofralarında gerçek lezzet fark edilmez. Ancak ramazan gibi ibadetler sayesinde insan, gerçek iştahı ve lezzeti fark edebilir. İşte bunun delili o ramazanda doğru dürüst yemek bile yememiştik.
Birkaç bisküvi ve çay ile oruç açıyorduk. Bahriye Mektebine o yıl girmiştik ve ne yazık ki okul idaresi Kenan Evren’in diktatörlüğünde her türlü dini emirleri yasaklayabilme cesareti gösteriyordu.
O yılki komutan önceki yılda olduğu gibi oruç tutmayı yasak etmişti. Yıllarca hiç ara vermeden oruç tutmuş biri olarak bu durumu çok tuhaf ve acımasız olarak karşılamıştım. Ama ne olursa olsun orucumu tutmaya da kararlıydım. Zorla yedirip engel olacak değillerdi ya?
İlginçtir benim gibi bazı sınıf arkadaşımda aynı kararı vermiş “ne pahasına olursa olsun” oruç tutmaya devam etme kararı almıştı. O yıllardaki “irtica furyası” son hızla devam ediyor darbeci Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Evren; her akşam televizyona çıkıp gericiler yüzünden ülkemizin içine düştüğü durumu; ahmakça delillerle anlatıyordu.
Özellikle askeri okullarda okuyan dindar öğrenciler en tehlikeli vatandaşlardı ve asla göz açtırılmamalıydı. Bu dönemde binlerce askeri okul öğrencisi okuldan atılmıştı. Şimdi FETÖ örgütünün neden bu kadar semirip büyüdüğünü bir parça anlayabilirsiniz. Namaz kılma, oruç tutma gibi İslam’ın en önemli ibadetleri yasaklanmıştı.
FETÖ örgütü durumu fırsata çevirmeyi bilmiş namaz kılmayı ve oruç tutmayı yasaklamıştı. Bu kararı alırken askeri okullardaki amansız din düşmanlığını bahane ediyordu. İslam’da yeri olmayan Feto talimatları uygulanıyor namaz kılmak yerine “ima ile namaz” adı altında büyük günahlar işleniyordu. Çünkü namaz dinin direğiydi ve asla terk edilmesi mümkün değildi.
Eğer FETÖ nasıl bu kadar semirtilip büyüdü sorusuna cevap arıyorsanız bunun sebebi olarak askeri idarenin dini emirlere karşı getirdiği yasakları düşünmek gerekiyor. Keza başörtüsü yasağına karşı koymak yerine faşistlerin yasaklarına boyun eğip başlarını açan kadınların bir kısmı bu dehşetli örgütün tuzağına düşüyordu.
Biz yine Deniz Harp Okulundaki yasaklara karşı giriştiğimiz mücadeleye geri dönelim. 1983 yılında bu okulda çok ilginç bir yıl yaşanıyordu. Tuhaflık şuydu ki yabancı öğrencilerin oruç tutmasına engel olunmuyordu.
Özellikle Libya’lı öğrenciler afiyetle oruç açıyor kimse bunlara bir şey söylemiyordu. Resmen çifte standart uygulanıyor Türk öğrencilere ise geleneklere aykırı bir şekilde engel olunuyordu.
Ramazanın ilk günü komutanlarımız çok sert tedbirler almış oruç tutan Türk öğrenciler iftar yapmasın diye yemekhanede önlem almışlardı. Birkaç öğrenciyle birlikte Libya’lıların arasına karışarak yemekhaneye girmeye çalışmış fakat enselenmiştik.
Yemekhaneden adeta kovarcasına uzaklaştırılmış iyi bir de fırça yemiştik. Biz yine de seviniyorduk zira öğrenci numaralarımızı kaydedip kimlik kartlarımıza el koymadıkları için mutluyduk. Çünkü böyle bir durumda hafta sonu izinsiz kalma veya oda hapsi cezası ile cezalandırılma söz konusuydu.
Ramazan ayında yaşadığımız bu olayları ve sonrasında gelişen darbecilerin acımasız işlerini sonraki yazımıza bırakalım, vesselam…
Dr. Vehbi KARA
İhanet bildirisine imza atan amirallerin önemli bir kısmını tanıyorum. Bir kısmı ile donanmada birlikte görev yapmışlığımız vardır. Askeri vesayet ve darbe özlemi içindeki bu insanları tanımak için makalelerimden ve “Bahriye’de 15 Yıl” isimli kitabımdan istifade edebilirsiniz.
12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 döneminde bu bildiriye benzer çok demeçlere şahit olmuş birisi olarak yaşamış olduğum hatıraları elimden geldikçe ve dilim döndükçe yazmaya çalışıyorum. Allah ömür verirse devam edeceğim. Zira ülkemizin en önemli kurumlarından birisi olan Deniz Kuvvetlerimizi tanımak ve sorunlarına çözüm bulmak gerekiyor.
Deniz Kuvvetlerimizin kaderi amirallere bırakılmayacak kadar önemlidir. Çünkü bu amiraller özellikle darbe dönemlerinde özenle yetiştirilmişlerdir. Üstelik hürriyet, din ve vicdan özgürlüğünden habersizdirler. Faşist ve inançsız bir askeri eğitime maruz kalmışlardır. İşte benim yazmış olduğum hususlar denizde bir katre nevinden olup sadece genel bir kanaat vermek içindir.
Hazır mübarek ramazan ayı gelmiş iken askeri okulda nasıl oruç tutabildik bunlara değinmek istiyorum. Askeri okul yaşamı ve idarecilerin empoze etmeye çalıştığı düşünce ve değerler bilinirse; 104 amiralin imza atmış olduğu bu ihanet bildirisinin daha iyi anlaşılacağına inanıyorum.
Deniz Harp Okulundaki ilk öğrencilik yılımı ve 1983 yılındaki ramazan ayını unutmak mümkün değildir. Bu mübarek ayda oruç tutmak Türk öğrencilere yasaklanmış yabancı öğrencilere ise serbest bırakılmıştı.
Heybeliada’da yaşadığımız bu ramazanın iftar yemekleri benim gibi 15-20 kişi için çok farklıydı. Çünkü yasağa rağmen oruç tutuyor ve askeri okul idaresine resmen kafa tutuyorduk. Üstelik daha birinci sınıf öğrencisiydik.
İftar yemekleri hiçbir yerde bu kadar lezzetli değildi. Aradan 38 yıl geçtiği halde tadı hala damağımda durmaktadır. Bu kadar lezzetli olmasının sebebi sanırım doğru bir amaç için yaptığımız mücadele idi.
Değerli Hocam Niyazi Beki anlatmıştı; arpa ekmeği ile oruç açtığını ve bu ekmeğin ne kadar lezzetli olduğunu ancak ramazan ayında fark etmişti. İşte bende bir ramazanda gerçek lezzet ve iştahı tanıma fırsatı buldum.
Yemeklerdeki lezzet deyince insanın aklına bir ziyafet sofrası gelir. Lakin o büyük ziyafet sofralarında gerçek lezzet fark edilmez. Ancak ramazan gibi ibadetler sayesinde insan, gerçek iştahı ve lezzeti fark edebilir. İşte bunun delili o ramazanda doğru dürüst yemek bile yememiştik.
Birkaç bisküvi ve çay ile oruç açıyorduk. Bahriye Mektebine o yıl girmiştik ve ne yazık ki okul idaresi Kenan Evren’in diktatörlüğünde her türlü dini emirleri yasaklayabilme cesareti gösteriyordu.
O yılki komutan önceki yılda olduğu gibi oruç tutmayı yasak etmişti. Yıllarca hiç ara vermeden oruç tutmuş biri olarak bu durumu çok tuhaf ve acımasız olarak karşılamıştım. Ama ne olursa olsun orucumu tutmaya da kararlıydım. Zorla yedirip engel olacak değillerdi ya?
İlginçtir benim gibi bazı sınıf arkadaşımda aynı kararı vermiş “ne pahasına olursa olsun” oruç tutmaya devam etme kararı almıştı. O yıllardaki “irtica furyası” son hızla devam ediyor darbeci Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Evren; her akşam televizyona çıkıp gericiler yüzünden ülkemizin içine düştüğü durumu; ahmakça delillerle anlatıyordu.
Özellikle askeri okullarda okuyan dindar öğrenciler en tehlikeli vatandaşlardı ve asla göz açtırılmamalıydı. Bu dönemde binlerce askeri okul öğrencisi okuldan atılmıştı. Şimdi FETÖ örgütünün neden bu kadar semirip büyüdüğünü bir parça anlayabilirsiniz. Namaz kılma, oruç tutma gibi İslam’ın en önemli ibadetleri yasaklanmıştı.
FETÖ örgütü durumu fırsata çevirmeyi bilmiş namaz kılmayı ve oruç tutmayı yasaklamıştı. Bu kararı alırken askeri okullardaki amansız din düşmanlığını bahane ediyordu. İslam’da yeri olmayan Feto talimatları uygulanıyor namaz kılmak yerine “ima ile namaz” adı altında büyük günahlar işleniyordu. Çünkü namaz dinin direğiydi ve asla terk edilmesi mümkün değildi.
Eğer FETÖ nasıl bu kadar semirtilip büyüdü sorusuna cevap arıyorsanız bunun sebebi olarak askeri idarenin dini emirlere karşı getirdiği yasakları düşünmek gerekiyor. Keza başörtüsü yasağına karşı koymak yerine faşistlerin yasaklarına boyun eğip başlarını açan kadınların bir kısmı bu dehşetli örgütün tuzağına düşüyordu.
Biz yine Deniz Harp Okulundaki yasaklara karşı giriştiğimiz mücadeleye geri dönelim. 1983 yılında bu okulda çok ilginç bir yıl yaşanıyordu. Tuhaflık şuydu ki yabancı öğrencilerin oruç tutmasına engel olunmuyordu.
Özellikle Libya’lı öğrenciler afiyetle oruç açıyor kimse bunlara bir şey söylemiyordu. Resmen çifte standart uygulanıyor Türk öğrencilere ise geleneklere aykırı bir şekilde engel olunuyordu.
Ramazanın ilk günü komutanlarımız çok sert tedbirler almış oruç tutan Türk öğrenciler iftar yapmasın diye yemekhanede önlem almışlardı. Birkaç öğrenciyle birlikte Libya’lıların arasına karışarak yemekhaneye girmeye çalışmış fakat enselenmiştik.
Yemekhaneden adeta kovarcasına uzaklaştırılmış iyi bir de fırça yemiştik. Biz yine de seviniyorduk zira öğrenci numaralarımızı kaydedip kimlik kartlarımıza el koymadıkları için mutluyduk. Çünkü böyle bir durumda hafta sonu izinsiz kalma veya oda hapsi cezası ile cezalandırılma söz konusuydu.
Ramazan ayında yaşadığımız bu olayları ve sonrasında gelişen darbecilerin acımasız işlerini sonraki yazımıza bırakalım, vesselam…
Dr. Vehbi KARA
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.