Kıbrıs Elden Gidiyor
Kıbrıs Elden Gidiyor
Kıbrıs Halkı uzunca yıllardır ciddi bir inanç ve kültür kaybı yaşamaktadır. Şehit kanları ile sulanmış bu topraklar devletimizin ihmali ve bazı dinsiz bürokratlar nedeni ile yavaş yavaş elimizden çıkmaktadır.
En son yaşadığımız olay şok ediciydi. Mübarek ramazan ayında Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesi, kuran kurslarının, laikliğe aykırı olduğu gerekçesiyle, kapatılmasına karar vermişti. Bu kışkırtıcı ve saygısızca tutumun elbette nedenleri vardır. Bu konu ve Kıbrıs’ın geleceği üzerinde durmaya çalışacağız.
Kıbrıs Rum kesiminde, tüm kurumlar ve okullarında, Hıristiyanlık eğitimi yapılmaktadır. Avrupa Birliği ve Batılı değerler buna karşı çıkmamaktadır. Fakat Türk tarafında tam aksine din ve vicdan özgürlüğü ayaklar altına alınmaya çalışılmaktadır. Kıbrıs’ımızın elden çıkması için şer güçler ellerinden gelen her türlü gayreti göstermektedirler.
Kıbrıs Türk Kesimi, uzun yıllardan beri inanç ve milli değerlerimizden kopararak, özellikle İngiliz siyaseti ve kültürünün de etkinliğiyle, Batılıların kölesi haline getirilmeye çalışılmaktadır. Bu konuda dış ve iç ihanet şebekeleri, uzunca bir mesafe kaydetmişlerdir.
Rum kesimi, militan Hıristiyanlık çalışmalarını yoğun bir halde, ciddi bir baskı olarak güneyde sürdürürken, bizimkilerin inançsız ve kültüründen kopmuş bir sürü toplumu haline getirme politikası son hızla devam etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) bu çirkin ve dinsiz tavır karşısında nihayet bir cevap verme cesaretini göstermiştir. İnsanın ciğerlerini dağlayan durum üzerinde ciddiyetle durulması ve acil tedbirlerin alınması gereklidir.
Kıbrıs Türk Yönetimi ve devletimiz; birlikte üretecekleri projelerle, bu tehlikeli kayıplara son vermek için, bir an önce yasal ve kültürel bazda, çok ciddi tedbirleri, vakit kaybetmeden almalıdır. Aksi halde, yakın gelecekte karşılaşacağımız çok ciddi kayıplar olacaktır.
Özellikle Doğu Akdeniz’deki menfaatlerimiz Kıbrıs ile çok yakından alakalıdır. Kıbrıs’ın elden çıkması demek Doğu Akdeniz’in kaybı demektir. Bunu asla unutmamak gerekiyor.
Burada yapılması gereken en önemli işlerden bir tanesi Kıbrıs Türk halkının manevi yapısını güçlendirmek olmalıdır. Bu konuda Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinden yararlanmak gerekmektedir. Zira Nursi, bütün hayatını imanın güçlenmesine adamıştır. Kur’an’ın ezeli mesajlarını ve Hazreti Muhammed Aleyhissalatü Vesselam’ın sevgisini yaymak için elinden gelen her türlü çabayı sarf etmiştir.
Eserleri olan Risale-i Nur Külliyatı Türkçe olup her vatandaşımızın okuması gereken önemli bir müracaat kitabıdır. Bu eserlerde iman esasları çok güzel örneklerle izah edilmektedir. Allah’a ve ahiret gününe iman ile birlikte peygamberlere, kutsal kitaplara, meleklere ve kadere inanmanın önemi vurgulanmaktadır.
Bu eserler sayesinde milyonlarca Türk ve sayısız Müslüman imanını güçlendirmiştir. Aynı şekilde Kıbrıs Türk halkının da faydalanacağına şüphe yoktur.
Kıbrıs’ımız ve ülkemizin yöneticileri ile halkımız, el birliğiyle Kıbrıs’ı manevi olarak güçlendirmeye çalışmamız gerekiyor.
Şükürler olsun ki Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanlığı seçimini az bir farkla da olsa Ersin Tatar kazandı. Yoksa “Rumlara toprak vermemiz gerek” diyen Mustafa Akıncı seçimi kazansaydı Türkiye’nin coğrafi olarak “yumuşak karnı” yani en zayıf bölgesi olan Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’i tamamen kaybedebilirdik.
Şimdi muhasebe yapmak zamanıdır. Osmanlı zamanında binlerce şehit vererek aldığımız ve Lozan’da İngilizlere verdiğimiz, nihayet 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ile ancak bir bölümünü kurtarabildiğimiz bu topraklarda hiç güzel gelişmeler olmuyor. Ada halkı her geçen gün Türkiye’den uzaklaşıp Yunanistan’a yakın hale geliyor veya getirilmeye çalışılıyor.
Avrupa hayranı ve Türkiye’ye soğuk olan bir nüfus; toplumun yarısını meydana getiriyor. İslam’dan uzak, Hıristiyanlığa yakın bir yapı her geçen gün güçlenerek Kıbrıs’ı eline geçirmeye çalışıyor. İşte bu can yakıcı sorunun cevabını vermek gerekiyor.
Ticaret gemisi ile Türk kesimine ve Rum tarafındaki Larnaka limanına gitmişliğim vardır. Gördüğüm kadarıyla meselenin toplumsal yönünden ziyade siyasi ve dini tarafına bakmaya çalışacağım.
Kıbrıs Barış Harekatından sonra Kıbrıs’ta anayasa yapılması için Prof. Dr. Mümtaz Soysal görevlendirilmişti. Özellikle başörtüsü düşmanlığı ile tanıdığımız bu zat İslam dini ile oldukça mesafeliydi.
Ne yazık ki Kıbrıs halkının unutulmaz lideri Rauf Denktaş’ın danışmanı da oldu. Rauf Denktaş ne kadar dindar ve vatanperver bir insan ise Soysal da o kadar kendi toplumunu küçük gören bir kişiydi. Sosyalist olduğunu söyleyen dini değerlere bir materyalist hatta ateist kadar cephe almış kişiydi.
Mümtaz Soysal’ın belki de gizli bir görevi vardı. Çünkü o yıllarda 65 milyonluk bir Türkiye’de bula bula böylesine bir kişiyi Kıbrıs’ta görevlendirmek akla ziyan bir iştir.
Fakat Türkiye’yi yöneten derin güçler kendilerine göre çok yetenekli bir kişiyi bulmuşlardı Sonuçta yıllar boyu süren bir çaba sonucunda Kıbrıs'taki Türklerin dinden uzak yetişmesi için harika bir sistem kurmuştu. Hem de Türkiye’nin katkılarıyla…
Mümtaz Soysal'ın görünüşte görevi anayasa yapmaktı. Fakat asıl işi dine mesafeli, materyalist ve Batı toplumuna angaje olmuş seküler bir Kıbrıs halkı için çabalıyordu. Soysal ve yakın çalışma arkadaşları harekattan sonraki ikinci ve üçüncü kuşak neslin bu şekilde yetişmesi için ellerinden gelen ne varsa yapmaktan çekinmemiştir.
İşte eski Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı gibi Türkiye’ye açıkça meydan okuyan nesiller ortaya çıkmış oldu. Öyle ki Soysal ve ekibi Kıbrıs'ta öyle bir hukuk, eğitim ve sosyal sistem kurdu ki; adada yetişenler yeni jenerasyon dinden ve İslam ahlakından mahrum kalmıştı.
Rum zumlu yüzünden Kıbrıs'ta dindarlaşan toplum çok kısa bir zaman içinde materyalist ve Avrupa hayranı olup çıktı. Çoluk çocuk demeden katliam yapan Rumlar Türk toplumunun efendisi olmaya başladılar. Öyle ki şu anda Soysal'ın kurduğu sistemde yetişen Kıbrıs Türkleri İslam'dan, Müslüman hayat tarzından nefret etmeye başlamıştır. Rumların dahi yapamadığı İslam düşmanlığını yapan kişiler türemiştir.
Buna karşılık Rum kesiminde Rum gençler dinlerine ve Yunan kültürüne bağlı yetiştirilmektedir. Devlet bu konuda kilise ile birlikte olağanüstü bir çaba göstermektedir. Halbuki Türk kesiminde ne camilerde, ne de okullarda din ve Kur'ân dersi verilememektedir.
Çünkü Kur’an öğrenmek, öğretmek, hafız yetiştirmek “laikliğe aykırı “ bir davranış olarak görülmektedir. İşin acı tarafı Kuran ve din eğitimine “bütün gücümüzle karşı koyacağız”, “asla izin vermeyeceğiz” diyecek kadar azgınlaşmış guruplarla karşı karşıya kalmış durumdayız. Hatta kimi vatandaşlar cesaret edip ezanı yasaklamak için dava bile açmışlardır.
Türkiye’deki genç nesil bilmez ama biz bu durumu 28 Şubat 1997 yılında yaşadığımız olaylardan dolayı çok iyi biliyoruz. Silahlı kuvvetlerin yönetimini eline geçirmiş ABD’den destek alan faşist bir yapı FETÖ örgütünün desteği ile aynı edepsizlikleri yapmıştı. “Gözün üstünde kaşın var” bahanesi gibi on bine yakın askeri ordudan atmayı başarmışlardı.
Hızını alamayıp kamu kurumlarına yöneldiler. Ne kadar başörtülü memur var ise hepsini işinden attılar. Zaten bu ahlaksızca saldırıya karşı geldiği için Ak parti iktidara geldi. Çünkü bu faşist darbeciler ve onlarla işbirliği yapan siyasetçiler halkımıza bıkkınlık vermişti.
Perşembenin gelişi Çarşambadan belli olur demişler. Anavatanda yapılan çabalar mücahit bir toplum olan Kıbrıs halkını işte bu hale getirmiştir. Sonuç ortada olup teşhis koymak için meseleyi eğip bükmeye gerek yoktur. Şimdi çözüm zamanıdır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Başbakanı Ersan Saner, "Kıbrıs Türk halkının bir 53 yıl daha masada harcayacak zamanı yok." diyerek Cenevre'deki masaya Türkiye ile birlikte yeni bir model getirilmesi gerektiğini söylemiştir. Gerçekten de Kıbrıs’ta milli çözümler üretmek zamanı gelmiş hatta geçmektedir.
Kıbrıs konusunda Nisan ayı sonunda Cenevre'de yapılacak 5ülke ve BM temsilcilerine bu mesajımızı iletmek zorundayız. 53 Yıldır federasyon tezinin görüşülmüş ve 6 ana başlıkta yapılan temaslarda herhangi bir konuda anlaşmaya varılamamıştır.
Kıbrıs’ın garantörü ve anavatanı Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte Rumlarla iki egemen ve eşit devletin kurulabileceği yeni bir model bir gerekliliktir, gerçektir. Kıbrıs Türk halkının bir 53 yıl daha masada harcayacak zamanı yoktur.
Zaten Cenevre'deki görüşmelerde federasyon anlamında herhangi bir çözüme ulaşılması yönünde bir beklenti yoktur. Batılılar milli ve manevi değerlerimizi tahrip ederek Kıbrıs’ın elimizden çıkması için ellerinden gelen her gayreti göstermektedirler. Artık uyanmak gerekiyor.
Son cumhurbaşkanı seçimlerinde, Kıbrıs Türk halkı iki egemen eşit devlet ile görüşmelere devam edilmesi konusunda iradesini ortaya koymuş ve Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ı Cumhurbaşkanı seçmiştir.
KKTC'de Anayasa Mahkemesinin Kur'an kurslarıyla ilgili aldığı karara farklı açılardan bakmak gerekiyor. Anayasa Mahkemesine açılan dava; Din İşleri Başkanlığında çalışanların üye olduğu ilgili sendikanın, Din İşleri Komisyonunun hafızlık eğitimi düzenleme yetkisi olup olmadığına dairdir.
Dine düşman bazı grupların, özellikle dava sonucunda laikliğe herhangi bir vurgu yapılmamasına rağmen, laiklikle alakalı herhangi bir sıkıntı olmamasına rağmen, davayı savunan avukat tarafından yapılan çarpıtıcı bir açıklamadan sonra olaylar çok kötü bir noktaya gelmiştir.
Davayı açan sendika görevlilerinin terfiler sırasında haksızlığa uğradığı iddiasının mahkeme tarafından doğru bulunduğunu ve yasal düzenleme yapılması gerektiği kararının çıktığı halde Anayasa Mahkemesi alakasız bir şekilde Kur’an kurslarını yasaklama kararı almıştır.
KKTC hükümeti bu oyunun farkında olup yasal düzenlemeler yapmak için gerekli çalışmaları başlatmıştır fakat çok geç kalınmaktadır. Her şeyden önce mücahit bir halktan meydana gelen KKTC Müslüman bir ülkedir. Kur'an kurslarını kapatmaya kimsenin gücü yetmez. Burada yapılacak işlem basittir.
İlgili sendikanın hafızlık kursunu Din İşleri Başkanlığının açma yetkisinin iptali yönünde Anayasa Mahkemesine başvurmuştur. Hafızlık kursu açma yetkisini yeniden düzenlenince mesele kalmayacaktır.
Türkiye'nin garantörlük hakkını kullanarak 1974'te Ada'ya yaptığı müdahale ile Kıbrıs'ta akan kana karşı çözüm sağlanmıştır. Fakat Kıbrıs'taki soruna bugüne kadar siyasi çözüm bulunamamıştır. Çünkü Rumların kendilerini Ada'nın tek hakimi olarak görerek, Kıbrıs Türkleri ile bir şey paylaşmak istememektedir.
Sözün sonunda çözüme gelerek yazımı sonlandırayım. Kıbrıs’ta yapmadığımız, yaptırmadığımız din eğitimini vermek zorundayız. Çünkü vatan sevgisi dinden kaynaklanan bir duygudur. Dinsiz adamın hamiyetli olması milletini sevmesi düşünülemez. Hele hele her türlü güzel ahlakın kaynağı olan Hazreti Muhammed (asm) sevgisi olmadan hiçbir yere varmak mümkün değildir.
Bu güne kadar teşvik edilen kumarhane, bar, pavyon ve içkili yerler yerine İslam ahlakının öğretildiği eğitim kurumları açmak gerekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığına ilave bütçeler vererek cami, İlahiyat fakültesi ve imam hatip okulları gibi dini eğitim veren okulların teşvik edilmesi şarttır.
Belki de hepsinden önemlisi sivil toplum örgütlerinin konuya el atarak her geçen gün Haçlıların tuzağına düşerek dinsizleşen Kıbrıs Türk Halkına dini eserleri ulaştırması gereklidir. Özellikle iman konusunda en önemli kaynaklardan bir tanesi olan Risale-i Nur Külliyatına Kıbrıs’ta çok ihtiyaç vardır. vesselam…
Dr. Vehbi KARA
Samsung Galaxy akıllı telefonumdan gönderildi.
Ekleme
Tarihi: 01 Mayıs 2021 - Cumartesi
Kıbrıs Elden Gidiyor
Kıbrıs Elden Gidiyor
Kıbrıs Halkı uzunca yıllardır ciddi bir inanç ve kültür kaybı yaşamaktadır. Şehit kanları ile sulanmış bu topraklar devletimizin ihmali ve bazı dinsiz bürokratlar nedeni ile yavaş yavaş elimizden çıkmaktadır.
En son yaşadığımız olay şok ediciydi. Mübarek ramazan ayında Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesi, kuran kurslarının, laikliğe aykırı olduğu gerekçesiyle, kapatılmasına karar vermişti. Bu kışkırtıcı ve saygısızca tutumun elbette nedenleri vardır. Bu konu ve Kıbrıs’ın geleceği üzerinde durmaya çalışacağız.
Kıbrıs Rum kesiminde, tüm kurumlar ve okullarında, Hıristiyanlık eğitimi yapılmaktadır. Avrupa Birliği ve Batılı değerler buna karşı çıkmamaktadır. Fakat Türk tarafında tam aksine din ve vicdan özgürlüğü ayaklar altına alınmaya çalışılmaktadır. Kıbrıs’ımızın elden çıkması için şer güçler ellerinden gelen her türlü gayreti göstermektedirler.
Kıbrıs Türk Kesimi, uzun yıllardan beri inanç ve milli değerlerimizden kopararak, özellikle İngiliz siyaseti ve kültürünün de etkinliğiyle, Batılıların kölesi haline getirilmeye çalışılmaktadır. Bu konuda dış ve iç ihanet şebekeleri, uzunca bir mesafe kaydetmişlerdir.
Rum kesimi, militan Hıristiyanlık çalışmalarını yoğun bir halde, ciddi bir baskı olarak güneyde sürdürürken, bizimkilerin inançsız ve kültüründen kopmuş bir sürü toplumu haline getirme politikası son hızla devam etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) bu çirkin ve dinsiz tavır karşısında nihayet bir cevap verme cesaretini göstermiştir. İnsanın ciğerlerini dağlayan durum üzerinde ciddiyetle durulması ve acil tedbirlerin alınması gereklidir.
Kıbrıs Türk Yönetimi ve devletimiz; birlikte üretecekleri projelerle, bu tehlikeli kayıplara son vermek için, bir an önce yasal ve kültürel bazda, çok ciddi tedbirleri, vakit kaybetmeden almalıdır. Aksi halde, yakın gelecekte karşılaşacağımız çok ciddi kayıplar olacaktır.
Özellikle Doğu Akdeniz’deki menfaatlerimiz Kıbrıs ile çok yakından alakalıdır. Kıbrıs’ın elden çıkması demek Doğu Akdeniz’in kaybı demektir. Bunu asla unutmamak gerekiyor.
Burada yapılması gereken en önemli işlerden bir tanesi Kıbrıs Türk halkının manevi yapısını güçlendirmek olmalıdır. Bu konuda Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinden yararlanmak gerekmektedir. Zira Nursi, bütün hayatını imanın güçlenmesine adamıştır. Kur’an’ın ezeli mesajlarını ve Hazreti Muhammed Aleyhissalatü Vesselam’ın sevgisini yaymak için elinden gelen her türlü çabayı sarf etmiştir.
Eserleri olan Risale-i Nur Külliyatı Türkçe olup her vatandaşımızın okuması gereken önemli bir müracaat kitabıdır. Bu eserlerde iman esasları çok güzel örneklerle izah edilmektedir. Allah’a ve ahiret gününe iman ile birlikte peygamberlere, kutsal kitaplara, meleklere ve kadere inanmanın önemi vurgulanmaktadır.
Bu eserler sayesinde milyonlarca Türk ve sayısız Müslüman imanını güçlendirmiştir. Aynı şekilde Kıbrıs Türk halkının da faydalanacağına şüphe yoktur.
Kıbrıs’ımız ve ülkemizin yöneticileri ile halkımız, el birliğiyle Kıbrıs’ı manevi olarak güçlendirmeye çalışmamız gerekiyor.
Şükürler olsun ki Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanlığı seçimini az bir farkla da olsa Ersin Tatar kazandı. Yoksa “Rumlara toprak vermemiz gerek” diyen Mustafa Akıncı seçimi kazansaydı Türkiye’nin coğrafi olarak “yumuşak karnı” yani en zayıf bölgesi olan Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’i tamamen kaybedebilirdik.
Şimdi muhasebe yapmak zamanıdır. Osmanlı zamanında binlerce şehit vererek aldığımız ve Lozan’da İngilizlere verdiğimiz, nihayet 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ile ancak bir bölümünü kurtarabildiğimiz bu topraklarda hiç güzel gelişmeler olmuyor. Ada halkı her geçen gün Türkiye’den uzaklaşıp Yunanistan’a yakın hale geliyor veya getirilmeye çalışılıyor.
Avrupa hayranı ve Türkiye’ye soğuk olan bir nüfus; toplumun yarısını meydana getiriyor. İslam’dan uzak, Hıristiyanlığa yakın bir yapı her geçen gün güçlenerek Kıbrıs’ı eline geçirmeye çalışıyor. İşte bu can yakıcı sorunun cevabını vermek gerekiyor.
Ticaret gemisi ile Türk kesimine ve Rum tarafındaki Larnaka limanına gitmişliğim vardır. Gördüğüm kadarıyla meselenin toplumsal yönünden ziyade siyasi ve dini tarafına bakmaya çalışacağım.
Kıbrıs Barış Harekatından sonra Kıbrıs’ta anayasa yapılması için Prof. Dr. Mümtaz Soysal görevlendirilmişti. Özellikle başörtüsü düşmanlığı ile tanıdığımız bu zat İslam dini ile oldukça mesafeliydi.
Ne yazık ki Kıbrıs halkının unutulmaz lideri Rauf Denktaş’ın danışmanı da oldu. Rauf Denktaş ne kadar dindar ve vatanperver bir insan ise Soysal da o kadar kendi toplumunu küçük gören bir kişiydi. Sosyalist olduğunu söyleyen dini değerlere bir materyalist hatta ateist kadar cephe almış kişiydi.
Mümtaz Soysal’ın belki de gizli bir görevi vardı. Çünkü o yıllarda 65 milyonluk bir Türkiye’de bula bula böylesine bir kişiyi Kıbrıs’ta görevlendirmek akla ziyan bir iştir.
Fakat Türkiye’yi yöneten derin güçler kendilerine göre çok yetenekli bir kişiyi bulmuşlardı Sonuçta yıllar boyu süren bir çaba sonucunda Kıbrıs'taki Türklerin dinden uzak yetişmesi için harika bir sistem kurmuştu. Hem de Türkiye’nin katkılarıyla…
Mümtaz Soysal'ın görünüşte görevi anayasa yapmaktı. Fakat asıl işi dine mesafeli, materyalist ve Batı toplumuna angaje olmuş seküler bir Kıbrıs halkı için çabalıyordu. Soysal ve yakın çalışma arkadaşları harekattan sonraki ikinci ve üçüncü kuşak neslin bu şekilde yetişmesi için ellerinden gelen ne varsa yapmaktan çekinmemiştir.
İşte eski Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı gibi Türkiye’ye açıkça meydan okuyan nesiller ortaya çıkmış oldu. Öyle ki Soysal ve ekibi Kıbrıs'ta öyle bir hukuk, eğitim ve sosyal sistem kurdu ki; adada yetişenler yeni jenerasyon dinden ve İslam ahlakından mahrum kalmıştı.
Rum zumlu yüzünden Kıbrıs'ta dindarlaşan toplum çok kısa bir zaman içinde materyalist ve Avrupa hayranı olup çıktı. Çoluk çocuk demeden katliam yapan Rumlar Türk toplumunun efendisi olmaya başladılar. Öyle ki şu anda Soysal'ın kurduğu sistemde yetişen Kıbrıs Türkleri İslam'dan, Müslüman hayat tarzından nefret etmeye başlamıştır. Rumların dahi yapamadığı İslam düşmanlığını yapan kişiler türemiştir.
Buna karşılık Rum kesiminde Rum gençler dinlerine ve Yunan kültürüne bağlı yetiştirilmektedir. Devlet bu konuda kilise ile birlikte olağanüstü bir çaba göstermektedir. Halbuki Türk kesiminde ne camilerde, ne de okullarda din ve Kur'ân dersi verilememektedir.
Çünkü Kur’an öğrenmek, öğretmek, hafız yetiştirmek “laikliğe aykırı “ bir davranış olarak görülmektedir. İşin acı tarafı Kuran ve din eğitimine “bütün gücümüzle karşı koyacağız”, “asla izin vermeyeceğiz” diyecek kadar azgınlaşmış guruplarla karşı karşıya kalmış durumdayız. Hatta kimi vatandaşlar cesaret edip ezanı yasaklamak için dava bile açmışlardır.
Türkiye’deki genç nesil bilmez ama biz bu durumu 28 Şubat 1997 yılında yaşadığımız olaylardan dolayı çok iyi biliyoruz. Silahlı kuvvetlerin yönetimini eline geçirmiş ABD’den destek alan faşist bir yapı FETÖ örgütünün desteği ile aynı edepsizlikleri yapmıştı. “Gözün üstünde kaşın var” bahanesi gibi on bine yakın askeri ordudan atmayı başarmışlardı.
Hızını alamayıp kamu kurumlarına yöneldiler. Ne kadar başörtülü memur var ise hepsini işinden attılar. Zaten bu ahlaksızca saldırıya karşı geldiği için Ak parti iktidara geldi. Çünkü bu faşist darbeciler ve onlarla işbirliği yapan siyasetçiler halkımıza bıkkınlık vermişti.
Perşembenin gelişi Çarşambadan belli olur demişler. Anavatanda yapılan çabalar mücahit bir toplum olan Kıbrıs halkını işte bu hale getirmiştir. Sonuç ortada olup teşhis koymak için meseleyi eğip bükmeye gerek yoktur. Şimdi çözüm zamanıdır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Başbakanı Ersan Saner, "Kıbrıs Türk halkının bir 53 yıl daha masada harcayacak zamanı yok." diyerek Cenevre'deki masaya Türkiye ile birlikte yeni bir model getirilmesi gerektiğini söylemiştir. Gerçekten de Kıbrıs’ta milli çözümler üretmek zamanı gelmiş hatta geçmektedir.
Kıbrıs konusunda Nisan ayı sonunda Cenevre'de yapılacak 5ülke ve BM temsilcilerine bu mesajımızı iletmek zorundayız. 53 Yıldır federasyon tezinin görüşülmüş ve 6 ana başlıkta yapılan temaslarda herhangi bir konuda anlaşmaya varılamamıştır.
Kıbrıs’ın garantörü ve anavatanı Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte Rumlarla iki egemen ve eşit devletin kurulabileceği yeni bir model bir gerekliliktir, gerçektir. Kıbrıs Türk halkının bir 53 yıl daha masada harcayacak zamanı yoktur.
Zaten Cenevre'deki görüşmelerde federasyon anlamında herhangi bir çözüme ulaşılması yönünde bir beklenti yoktur. Batılılar milli ve manevi değerlerimizi tahrip ederek Kıbrıs’ın elimizden çıkması için ellerinden gelen her gayreti göstermektedirler. Artık uyanmak gerekiyor.
Son cumhurbaşkanı seçimlerinde, Kıbrıs Türk halkı iki egemen eşit devlet ile görüşmelere devam edilmesi konusunda iradesini ortaya koymuş ve Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ı Cumhurbaşkanı seçmiştir.
KKTC'de Anayasa Mahkemesinin Kur'an kurslarıyla ilgili aldığı karara farklı açılardan bakmak gerekiyor. Anayasa Mahkemesine açılan dava; Din İşleri Başkanlığında çalışanların üye olduğu ilgili sendikanın, Din İşleri Komisyonunun hafızlık eğitimi düzenleme yetkisi olup olmadığına dairdir.
Dine düşman bazı grupların, özellikle dava sonucunda laikliğe herhangi bir vurgu yapılmamasına rağmen, laiklikle alakalı herhangi bir sıkıntı olmamasına rağmen, davayı savunan avukat tarafından yapılan çarpıtıcı bir açıklamadan sonra olaylar çok kötü bir noktaya gelmiştir.
Davayı açan sendika görevlilerinin terfiler sırasında haksızlığa uğradığı iddiasının mahkeme tarafından doğru bulunduğunu ve yasal düzenleme yapılması gerektiği kararının çıktığı halde Anayasa Mahkemesi alakasız bir şekilde Kur’an kurslarını yasaklama kararı almıştır.
KKTC hükümeti bu oyunun farkında olup yasal düzenlemeler yapmak için gerekli çalışmaları başlatmıştır fakat çok geç kalınmaktadır. Her şeyden önce mücahit bir halktan meydana gelen KKTC Müslüman bir ülkedir. Kur'an kurslarını kapatmaya kimsenin gücü yetmez. Burada yapılacak işlem basittir.
İlgili sendikanın hafızlık kursunu Din İşleri Başkanlığının açma yetkisinin iptali yönünde Anayasa Mahkemesine başvurmuştur. Hafızlık kursu açma yetkisini yeniden düzenlenince mesele kalmayacaktır.
Türkiye'nin garantörlük hakkını kullanarak 1974'te Ada'ya yaptığı müdahale ile Kıbrıs'ta akan kana karşı çözüm sağlanmıştır. Fakat Kıbrıs'taki soruna bugüne kadar siyasi çözüm bulunamamıştır. Çünkü Rumların kendilerini Ada'nın tek hakimi olarak görerek, Kıbrıs Türkleri ile bir şey paylaşmak istememektedir.
Sözün sonunda çözüme gelerek yazımı sonlandırayım. Kıbrıs’ta yapmadığımız, yaptırmadığımız din eğitimini vermek zorundayız. Çünkü vatan sevgisi dinden kaynaklanan bir duygudur. Dinsiz adamın hamiyetli olması milletini sevmesi düşünülemez. Hele hele her türlü güzel ahlakın kaynağı olan Hazreti Muhammed (asm) sevgisi olmadan hiçbir yere varmak mümkün değildir.
Bu güne kadar teşvik edilen kumarhane, bar, pavyon ve içkili yerler yerine İslam ahlakının öğretildiği eğitim kurumları açmak gerekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığına ilave bütçeler vererek cami, İlahiyat fakültesi ve imam hatip okulları gibi dini eğitim veren okulların teşvik edilmesi şarttır.
Belki de hepsinden önemlisi sivil toplum örgütlerinin konuya el atarak her geçen gün Haçlıların tuzağına düşerek dinsizleşen Kıbrıs Türk Halkına dini eserleri ulaştırması gereklidir. Özellikle iman konusunda en önemli kaynaklardan bir tanesi olan Risale-i Nur Külliyatına Kıbrıs’ta çok ihtiyaç vardır. vesselam…
Dr. Vehbi KARA
Samsung Galaxy akıllı telefonumdan gönderildi.
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.