MİSAFİR KALEM
Köşe Yazarı
MİSAFİR KALEM
 

DERİN UYKULAR

DERİN UYKULAR Sanki yıllarca uykuda kalmışım, Ashab-ı Kehf gibi, birden uyanmışım da her şey değişmiş, çağ bile.  "Sen neden, kimden kaçtın da bunca zaman derin uykulara daldın?" diye soruyorum kendime. Her günüm bir yıl gibi geçmişçesine derin izler bırakırken kalbimde, "Değdi mi bu kadar uykuya?" diye sormadan edemiyorum. Ashab-ı Kehf'in mücadelesini sen ne kadar yaşadın da kaçmayı hak ettin sorusu gelir ardından. Onlar kadar dinin için mücadele ettin mi? Peki onlar kadar imanın var mı ki senin? Ama onlar tek değillerdi senin gibi. Gerçi sen de tek sayılmazsın. Senden öte senden ziyade kaç benlik daha taşıyorsun bu topraktan olma beden de. Taşıdığın her sıfatla yeni bir sen oluyorsun. Bazen “EVLAT" vasfınla sorumluluğunun altında eziliyorsun, "Yeterince evlatlık yapabildim mi?" sorusu ve "Acaba?" lar arasında gelgitler yaşarken buluyorsun kendini. Evlatlık sıfatının hakkını verememenin endişesi sararken ruhunu, bir bakmışsın, nefes alasın diye “ANNE" sıfatın devreye girmiş ve kendini bir anda kıyıya vurmuş Yûnus gibi hissediyorsun. Şöyle bir sendeledikten sonra yavrucuğunun karşısında - ama ona hiç sezdirmeden- yapman gerekeni yaparsın. İstemiyorsun, tabii ki can parçan acılarını hissetmesin, devrik bir evlat olarak görmesin anneciğini. Her ne kadar evlat olarak vazifeni yerine getirdiğini düşünsen de yine "Az mı yaptım, daha fazla mı olmalıydı?" diye içini kemiren düşüncelerden kurtulamıyorsun. Tıpkı Yûnus gibi, belki de kaçmak istiyorsun, sorumluluklarından da Rabb'in seni Kehf Ashabı gibi derin uykulara daldırıyor. Oysa sende bir sağa bir sola dönüp duruyordun uykunda. Yoksa “KARDEŞ" oldun da Yûsuf gibi, kuyulara mı atıldın? Kıskançlık mıydı seni kuyuya attıran, sevgisizlik miydi? Atılırken dipsiz bir kuyuya hem de can parçaların tarafından dönüp baktın mı hiç geriye? Sana da gaipten bir ses fısıldadı mı “Lâ tahzen innellahe me'ane/üzülme Allah bizimle"... Bir nefes alarak daldığın derin kuyudan, ağır ağır vererek soluğunu Rabbinin senin için gönderdiği kafilenin sucusunun dilinden müjde olursun. Satılırsın ucuz bir pahaya, varıp gidersin bir saraya. Başına geleceklerden bihaber, bitmek bilmez imtihanlarla sınanırsın. Günahkâr olarak yaşamaktansa zindanda şerefli bir kul olarak yaşamayı tercih edersin. İman ve sabırla çıktığın yolda “SULTAN" olursun koca bir diyara... Düşler miydi gerçeğin, yoksa uyanışın mı? Pişmanlıkların mıydı seni kazançlı eden, yoksa fedakârlıkların mı? Beynini kemiren ve ruhunu saran hesaplaşmalarının girdabından sıyırıp açtın mı kollarını yeni umutlara, ufuklara... Çabalamadan olmaz, bilirsin. Bilirsin ve bildiğine de inanırsın ki her zorluk beraberinde muhakkak ki en az iki kolaylıkla gelir.  Yaşamanın can sıkıntısından farksız olduğu anlar olur ki işte o anlar... Can sıkıntısıyla kalsa iyi; bunalımların, depresyonların, streslerin ardı arkası kesilmez. Ölmekten başka isteğin olmaz ama ölmeye de cesaretin yoktur. Ölmek istedikçe daha çok ömür eklenir yaşam takvimine sanki. Her günü bir ömür gibi geçirirsin ama yaşayarak değil ölmeden ölerek. Ancak zorlukla gelen kolaylıkları görebilirsen tüm bu darlıklardan kurtulabilirsin. Hayatının bir anlamı olduğunu, bir amaca göre yaratıldığını, bu amaca götürecek rehberinin olduğunu ve onun doğrultusunda yoluna ışık tutarsan en güzele ulaşacağını bilmenin haklı gururunu taşıyorsan kurtuluşa erdin demektir.  Hayat; giriş, gelişme ve sonuçtan oluşan bir kompozisyona benzer. İyi bir kompozisyonun dereceyi hak etmesi gibi hayata en güzel kıvamla başlanmalı ve bu kıvam bozulmadan yaşanmalı. Sonra verilen emanet hakkıyla teslim edilip gidilmeli. Acısıyla tatlısıyla yaşadığımız hayatın kendisi önemli olmakla birlikte, sonuç hepsinden daha güzel olmalıdır.  Kalpler ancak Allah'ın zikriyle mutmain olur, vesselam.. Sema KOCA 3 Haziran 2021
Ekleme Tarihi: 14 Ekim 2021 - Perşembe

DERİN UYKULAR

DERİN UYKULAR Sanki yıllarca uykuda kalmışım, Ashab-ı Kehf gibi, birden uyanmışım da her şey değişmiş, çağ bile.  "Sen neden, kimden kaçtın da bunca zaman derin uykulara daldın?" diye soruyorum kendime. Her günüm bir yıl gibi geçmişçesine derin izler bırakırken kalbimde, "Değdi mi bu kadar uykuya?" diye sormadan edemiyorum. Ashab-ı Kehf'in mücadelesini sen ne kadar yaşadın da kaçmayı hak ettin sorusu gelir ardından. Onlar kadar dinin için mücadele ettin mi? Peki onlar kadar imanın var mı ki senin? Ama onlar tek değillerdi senin gibi. Gerçi sen de tek sayılmazsın. Senden öte senden ziyade kaç benlik daha taşıyorsun bu topraktan olma beden de. Taşıdığın her sıfatla yeni bir sen oluyorsun. Bazen “EVLAT" vasfınla sorumluluğunun altında eziliyorsun, "Yeterince evlatlık yapabildim mi?" sorusu ve "Acaba?" lar arasında gelgitler yaşarken buluyorsun kendini. Evlatlık sıfatının hakkını verememenin endişesi sararken ruhunu, bir bakmışsın, nefes alasın diye “ANNE" sıfatın devreye girmiş ve kendini bir anda kıyıya vurmuş Yûnus gibi hissediyorsun. Şöyle bir sendeledikten sonra yavrucuğunun karşısında - ama ona hiç sezdirmeden- yapman gerekeni yaparsın. İstemiyorsun, tabii ki can parçan acılarını hissetmesin, devrik bir evlat olarak görmesin anneciğini. Her ne kadar evlat olarak vazifeni yerine getirdiğini düşünsen de yine "Az mı yaptım, daha fazla mı olmalıydı?" diye içini kemiren düşüncelerden kurtulamıyorsun. Tıpkı Yûnus gibi, belki de kaçmak istiyorsun, sorumluluklarından da Rabb'in seni Kehf Ashabı gibi derin uykulara daldırıyor. Oysa sende bir sağa bir sola dönüp duruyordun uykunda. Yoksa “KARDEŞ" oldun da Yûsuf gibi, kuyulara mı atıldın? Kıskançlık mıydı seni kuyuya attıran, sevgisizlik miydi? Atılırken dipsiz bir kuyuya hem de can parçaların tarafından dönüp baktın mı hiç geriye? Sana da gaipten bir ses fısıldadı mı “Lâ tahzen innellahe me'ane/üzülme Allah bizimle"... Bir nefes alarak daldığın derin kuyudan, ağır ağır vererek soluğunu Rabbinin senin için gönderdiği kafilenin sucusunun dilinden müjde olursun. Satılırsın ucuz bir pahaya, varıp gidersin bir saraya. Başına geleceklerden bihaber, bitmek bilmez imtihanlarla sınanırsın. Günahkâr olarak yaşamaktansa zindanda şerefli bir kul olarak yaşamayı tercih edersin. İman ve sabırla çıktığın yolda “SULTAN" olursun koca bir diyara... Düşler miydi gerçeğin, yoksa uyanışın mı? Pişmanlıkların mıydı seni kazançlı eden, yoksa fedakârlıkların mı? Beynini kemiren ve ruhunu saran hesaplaşmalarının girdabından sıyırıp açtın mı kollarını yeni umutlara, ufuklara... Çabalamadan olmaz, bilirsin. Bilirsin ve bildiğine de inanırsın ki her zorluk beraberinde muhakkak ki en az iki kolaylıkla gelir.  Yaşamanın can sıkıntısından farksız olduğu anlar olur ki işte o anlar... Can sıkıntısıyla kalsa iyi; bunalımların, depresyonların, streslerin ardı arkası kesilmez. Ölmekten başka isteğin olmaz ama ölmeye de cesaretin yoktur. Ölmek istedikçe daha çok ömür eklenir yaşam takvimine sanki. Her günü bir ömür gibi geçirirsin ama yaşayarak değil ölmeden ölerek. Ancak zorlukla gelen kolaylıkları görebilirsen tüm bu darlıklardan kurtulabilirsin. Hayatının bir anlamı olduğunu, bir amaca göre yaratıldığını, bu amaca götürecek rehberinin olduğunu ve onun doğrultusunda yoluna ışık tutarsan en güzele ulaşacağını bilmenin haklı gururunu taşıyorsan kurtuluşa erdin demektir.  Hayat; giriş, gelişme ve sonuçtan oluşan bir kompozisyona benzer. İyi bir kompozisyonun dereceyi hak etmesi gibi hayata en güzel kıvamla başlanmalı ve bu kıvam bozulmadan yaşanmalı. Sonra verilen emanet hakkıyla teslim edilip gidilmeli. Acısıyla tatlısıyla yaşadığımız hayatın kendisi önemli olmakla birlikte, sonuç hepsinden daha güzel olmalıdır.  Kalpler ancak Allah'ın zikriyle mutmain olur, vesselam.. Sema KOCA 3 Haziran 2021
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.