MİSAFİR KALEM
Köşe Yazarı
MİSAFİR KALEM
 

ÜÇ YAŞINDA SIRTINDA ÇANTA!

ÜÇ YAŞINDA SIRTINDA ÇANTA! 20. Millî Eğitim Şûrası 1-3 Aralık 2021 tarihinde Ankara’da birçok önemli başlıkla 7 yıl aradan sonra Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer başkanlığında toplandı. Şûrada önemli kararlar alınmakla birlikte özellikle okul öncesi eğitim başlığında 3-4 yaş için eğitime erişim imkânlarının arttırılması üzerinde duruldu. Aslında Bakan Özer, göreve geldiğinden beri çeşitli vesilelerle okul öncesinde eğitim yaşının düşürülmesi ve okullaşma oranının arttırılması konusundaki düşüncelerini ve planlarını ifade ediyor. Anadolu Ajansı’na verdiği röportajda "5 yaşta okullaşma oranı yüzde 78. Ancak 3 yaş grubunda yüzde 14; 4 yaş grubunda ise yüzde 35'ler seviyesinde." bilgisini verdi. Bu yaş grubunda okullaşma oranlarına ilişkin yeni hedefler koyduklarının altını çizen Özer, "2022 sonuna kadar 3 yaş grubundaki okullaşma oranını yüzde 14'ten yüzde 50'ye, 4 yaştaki okullaşma oranını yüzde 35'ten yüzde 70'lere, 5 yaştaki okullaşma oranını ise yüzde 78'den yüzde 90'ların üzerine çıkarmayı hedefliyoruz." dedi. Tüm bu çalışmalarla Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'nda 5 yaşın zorunlu eğitim kapsamına alınması hedefinin hayata geçirilmesi yolunda gerekli alt yapıyı sağlamayı hedeflediklerini kaydeden Özer, şöyle devam etti: "Bu kapsamda 2023 yılında ise hedefimiz, 4 ve 5 yaşta okul öncesi eğitime erişimi yüzde 100'e çıkarmak. Dolayısıyla 2022 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'nda da yer aldığı şekliyle 5 yaşa anaokullarının zorunlu hale getirilmesi yönündeki hedefimizi gerçekleştirmek için tüm planlarımızı ve bütçe yapılandırmamızı yapıyoruz. Bakan Özer’in kararlılıkla vurguladığı Millî Eğitim Şûrasında da üzerinde durulan okul öncesi hedefi bu. Yani zorunlu eğitim 5 yaşa çekilecek 3-4 yaş grubu için de okullaşma oranı arttırılacak. Bu çalışmalarla sonraki yıllar için zorunlu eğitim yaşının 3 yaşına düşürülmesine yönelik altyapının hazırlandığını tahmin etmek zor değil. Öte yandan Şûra’da bir ilk yaşandı ve bir lise öğrencisinin teknolojik aletlerde öğrencilere vergi indirimi önerisi oybirliğiyle kabul edildi. Böylelikle bir Millî Eğitim Şûrasında ilk kez bir öğrencinin önerisi kabul edilmiş oldu. Öğrencilerin de dikkate alınması sevindirici olmakla beraber okul öncesi çalışmaları ve vergi indirimi önerilerini yan yana koyduğumda ortaya çıkan hazin tabloya bir psikolojik danışman olarak keşke birisi itiraz etseydi dedim. Orada bulunanlardan birisi bile en azından şerh babından bir açıklama yapmış olsaydı Şûra’ya yönelik ümitlerim devam ederdi ama maalesef böyle bir şey olmadı. Yaklaşık iki yıllık uzaktan eğitim sürecinin ardından bu eylül ayından itibaren okullara dönen öğrencilerin ezici çoğunluğunda büyük bir bilgi eksikliği ve ekranın aşırı kullanımı söz konusuyken teknolojiye vergi indiriminin ele alınıp toplumsal bir yara haline gelen ekran aşırı kullanımının ele alınmamasındaki büyük yanlışı fark eden kimse çıkmayacak mı? Ebeveynleri çalıştığı için onlarla çok az vakit geçirebilen çocukların sayısı her geçen gün artıyor olması gerçeğine karşılık devlet olarak çocuğun ebeveyn ile geçirdiği süreyi arttırmaya yönelik politikalar geliştirmek yerine çocukları 3 yaşında eğitim-öğretime dâhil etmeyi çözüm olarak görmenin pedagojik sakıncalarını haykıracak tek bir yetkili çıkmayacak mı? Pedagoji yani çocuk gelişimini inceleyen bilim dalının sayısız çalışmalarıyla kanıtlanmış olan bilimsel gerçekler neden görmezden geliniyor? Ebeveyniyle yeterince zaman geçiremeyen çocukların ilerleyen yaşlarında kültürel, ahlaki, dini ve sosyal açıdan birçok problem yaşadığını bilim adamları ortaya koymuştur. Gerek Aile Bakanlığı gerekse de Milli Eğitim Bakanlığı’mızın ebeveynle geçirilen süreyi arttırmaya yönelik politikalar geliştirmek yerine “sen yeter ki çocuğunu bırak, işe git; biz bakarız” anlamına gelen politikalar geliştirmelerini izah etmek gerçekten mümkün değildir. Aile, toplum ve kültürel açıdan birçok sakınca barındıran mevcut politikalarda ısrarın görebildiğim kadarıyla tek bir nedeni var: Ekonomi. Hayatının henüz 3. yılında annesinden ayrılıp bakıcıya ya da kreşe/anaokuluna verilen çocuk, kapitalist ekonomiye annesinin yanında büyüyen çocuğa göre çok daha fala katkı (!) sağlamış oluyor. Anne çalışacak, bakıcı çalışacak, kreş çalışacak, anne eve dönerken vicdan azabından dolayı çocuğuna pahalı hediye alacak, baba çocuğun evde uslu (!) durması için tablet bilgisayar alacak ve daha birçok zincirleme olay. Peki, bu çocuğu kim terbiye edecek? Bu çocuğa aile sıcaklığı ne zaman hissettirilecek? Pazar günlerine hapsedilen iki saatlik çocuk parkı gezintisiyle mi olacak bu telafi? Dini-ahlaki terbiye ve öz bakım becerilerinin temelleri hayatın ilk 5 yılında atılır. Bu terbiye çocuğun koşulsuz sevdiği ve güvendiği insanlarca güvenli bir ortamda menfaat gütmeyen figürler tarafından verilir. Hal böyleyken en nihayetinde maaş karşılığında çocuğa bakan birinin bir menfaat gütmeksizin bu eğitimi vermesi mümkün müdür? Çocuğun karşılıksız saf anne şefkatine en fazla muhtaç olduğu zamanlarda ücret karşılığı çalışan kreşte, anaokulunda, bakıcıda o anne şefkatini bulabilir misiniz? Anaokulu, anne olursa gerçek manada anaokulu olabilir ancak. Bu da en azından 5 yaşına kadar çocuk ile anneyi ayırmamak üzere geliştirilecek politikalarla mümkündür. Asırlardır aile yapısının güçlü olması vesilesiyle medeniyetini inşa edebilmiş bir milletin evladı olarak devletimizden “anne-baba ile çocukları nasıl daha erken ayırırız?” Sorunun yanıtını değil; “anne-baba ile çocuğu daha fazla nasıl aynı çatı altında tutup sağlıklı zaman geçirmelerinin sağlayabiliriz?” sorusuna cevap aramasını talep ediyorum. Okul öncesi eğitimin öneminin de farkında olarak okul öncesi için en erken yaşın 6 yaş olması gerektiğini düşünüyorum. Zira o yaşta artık gerek dini gerek kültürel gerek cinsiyet gerekse de sosyal kimliğin temelleri atılmıştır ve çocuğun arkadaş ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu temellerin sağlıklı şekilde atılabilmesinin şartı maddi menfaat gütmeyen anne-babanın, saf şefkatiyle güvenli ev ortamında evladıyla ilgilenmesiyle mümkündür. Daha da geç olmadan gerek bireysel manada gerek devlet olarak “ailemize” sahip çıkmalıyız. Aksi takdirde bunun maalesef telafisi mümkün olmayan sonuçları olacaktır. Feyzullah Akdağ
Ekleme Tarihi: 12 Aralık 2021 - Pazar

ÜÇ YAŞINDA SIRTINDA ÇANTA!

ÜÇ YAŞINDA SIRTINDA ÇANTA! 20. Millî Eğitim Şûrası 1-3 Aralık 2021 tarihinde Ankara’da birçok önemli başlıkla 7 yıl aradan sonra Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer başkanlığında toplandı. Şûrada önemli kararlar alınmakla birlikte özellikle okul öncesi eğitim başlığında 3-4 yaş için eğitime erişim imkânlarının arttırılması üzerinde duruldu. Aslında Bakan Özer, göreve geldiğinden beri çeşitli vesilelerle okul öncesinde eğitim yaşının düşürülmesi ve okullaşma oranının arttırılması konusundaki düşüncelerini ve planlarını ifade ediyor. Anadolu Ajansı’na verdiği röportajda "5 yaşta okullaşma oranı yüzde 78. Ancak 3 yaş grubunda yüzde 14; 4 yaş grubunda ise yüzde 35'ler seviyesinde." bilgisini verdi. Bu yaş grubunda okullaşma oranlarına ilişkin yeni hedefler koyduklarının altını çizen Özer, "2022 sonuna kadar 3 yaş grubundaki okullaşma oranını yüzde 14'ten yüzde 50'ye, 4 yaştaki okullaşma oranını yüzde 35'ten yüzde 70'lere, 5 yaştaki okullaşma oranını ise yüzde 78'den yüzde 90'ların üzerine çıkarmayı hedefliyoruz." dedi. Tüm bu çalışmalarla Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'nda 5 yaşın zorunlu eğitim kapsamına alınması hedefinin hayata geçirilmesi yolunda gerekli alt yapıyı sağlamayı hedeflediklerini kaydeden Özer, şöyle devam etti: "Bu kapsamda 2023 yılında ise hedefimiz, 4 ve 5 yaşta okul öncesi eğitime erişimi yüzde 100'e çıkarmak. Dolayısıyla 2022 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'nda da yer aldığı şekliyle 5 yaşa anaokullarının zorunlu hale getirilmesi yönündeki hedefimizi gerçekleştirmek için tüm planlarımızı ve bütçe yapılandırmamızı yapıyoruz. Bakan Özer’in kararlılıkla vurguladığı Millî Eğitim Şûrasında da üzerinde durulan okul öncesi hedefi bu. Yani zorunlu eğitim 5 yaşa çekilecek 3-4 yaş grubu için de okullaşma oranı arttırılacak. Bu çalışmalarla sonraki yıllar için zorunlu eğitim yaşının 3 yaşına düşürülmesine yönelik altyapının hazırlandığını tahmin etmek zor değil. Öte yandan Şûra’da bir ilk yaşandı ve bir lise öğrencisinin teknolojik aletlerde öğrencilere vergi indirimi önerisi oybirliğiyle kabul edildi. Böylelikle bir Millî Eğitim Şûrasında ilk kez bir öğrencinin önerisi kabul edilmiş oldu. Öğrencilerin de dikkate alınması sevindirici olmakla beraber okul öncesi çalışmaları ve vergi indirimi önerilerini yan yana koyduğumda ortaya çıkan hazin tabloya bir psikolojik danışman olarak keşke birisi itiraz etseydi dedim. Orada bulunanlardan birisi bile en azından şerh babından bir açıklama yapmış olsaydı Şûra’ya yönelik ümitlerim devam ederdi ama maalesef böyle bir şey olmadı. Yaklaşık iki yıllık uzaktan eğitim sürecinin ardından bu eylül ayından itibaren okullara dönen öğrencilerin ezici çoğunluğunda büyük bir bilgi eksikliği ve ekranın aşırı kullanımı söz konusuyken teknolojiye vergi indiriminin ele alınıp toplumsal bir yara haline gelen ekran aşırı kullanımının ele alınmamasındaki büyük yanlışı fark eden kimse çıkmayacak mı? Ebeveynleri çalıştığı için onlarla çok az vakit geçirebilen çocukların sayısı her geçen gün artıyor olması gerçeğine karşılık devlet olarak çocuğun ebeveyn ile geçirdiği süreyi arttırmaya yönelik politikalar geliştirmek yerine çocukları 3 yaşında eğitim-öğretime dâhil etmeyi çözüm olarak görmenin pedagojik sakıncalarını haykıracak tek bir yetkili çıkmayacak mı? Pedagoji yani çocuk gelişimini inceleyen bilim dalının sayısız çalışmalarıyla kanıtlanmış olan bilimsel gerçekler neden görmezden geliniyor? Ebeveyniyle yeterince zaman geçiremeyen çocukların ilerleyen yaşlarında kültürel, ahlaki, dini ve sosyal açıdan birçok problem yaşadığını bilim adamları ortaya koymuştur. Gerek Aile Bakanlığı gerekse de Milli Eğitim Bakanlığı’mızın ebeveynle geçirilen süreyi arttırmaya yönelik politikalar geliştirmek yerine “sen yeter ki çocuğunu bırak, işe git; biz bakarız” anlamına gelen politikalar geliştirmelerini izah etmek gerçekten mümkün değildir. Aile, toplum ve kültürel açıdan birçok sakınca barındıran mevcut politikalarda ısrarın görebildiğim kadarıyla tek bir nedeni var: Ekonomi. Hayatının henüz 3. yılında annesinden ayrılıp bakıcıya ya da kreşe/anaokuluna verilen çocuk, kapitalist ekonomiye annesinin yanında büyüyen çocuğa göre çok daha fala katkı (!) sağlamış oluyor. Anne çalışacak, bakıcı çalışacak, kreş çalışacak, anne eve dönerken vicdan azabından dolayı çocuğuna pahalı hediye alacak, baba çocuğun evde uslu (!) durması için tablet bilgisayar alacak ve daha birçok zincirleme olay. Peki, bu çocuğu kim terbiye edecek? Bu çocuğa aile sıcaklığı ne zaman hissettirilecek? Pazar günlerine hapsedilen iki saatlik çocuk parkı gezintisiyle mi olacak bu telafi? Dini-ahlaki terbiye ve öz bakım becerilerinin temelleri hayatın ilk 5 yılında atılır. Bu terbiye çocuğun koşulsuz sevdiği ve güvendiği insanlarca güvenli bir ortamda menfaat gütmeyen figürler tarafından verilir. Hal böyleyken en nihayetinde maaş karşılığında çocuğa bakan birinin bir menfaat gütmeksizin bu eğitimi vermesi mümkün müdür? Çocuğun karşılıksız saf anne şefkatine en fazla muhtaç olduğu zamanlarda ücret karşılığı çalışan kreşte, anaokulunda, bakıcıda o anne şefkatini bulabilir misiniz? Anaokulu, anne olursa gerçek manada anaokulu olabilir ancak. Bu da en azından 5 yaşına kadar çocuk ile anneyi ayırmamak üzere geliştirilecek politikalarla mümkündür. Asırlardır aile yapısının güçlü olması vesilesiyle medeniyetini inşa edebilmiş bir milletin evladı olarak devletimizden “anne-baba ile çocukları nasıl daha erken ayırırız?” Sorunun yanıtını değil; “anne-baba ile çocuğu daha fazla nasıl aynı çatı altında tutup sağlıklı zaman geçirmelerinin sağlayabiliriz?” sorusuna cevap aramasını talep ediyorum. Okul öncesi eğitimin öneminin de farkında olarak okul öncesi için en erken yaşın 6 yaş olması gerektiğini düşünüyorum. Zira o yaşta artık gerek dini gerek kültürel gerek cinsiyet gerekse de sosyal kimliğin temelleri atılmıştır ve çocuğun arkadaş ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu temellerin sağlıklı şekilde atılabilmesinin şartı maddi menfaat gütmeyen anne-babanın, saf şefkatiyle güvenli ev ortamında evladıyla ilgilenmesiyle mümkündür. Daha da geç olmadan gerek bireysel manada gerek devlet olarak “ailemize” sahip çıkmalıyız. Aksi takdirde bunun maalesef telafisi mümkün olmayan sonuçları olacaktır. Feyzullah Akdağ
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.