Türkiye’nin gerçek kurucu ilkeleri
Türkiye’nin gerçek kurucu ilkeleri
Ülkemizin kurucu ilkeleri konusunda hiç yüzü kızarmadan gerçeğe aykırı açıklamalar yapan sahtekârlar bulunmaktadır.
Çoğunlukla materyalist inanca sahip ve faşist düşünce anlayışından gelen bu kişiler, insanların aklı ile âdeta alay ederek kendi çürük fikirlerini halkımıza dayatmak istemektedirler.
Eğer gerçekten “kurucu ilkeler” adı altında Cumhuriyetimizin temellerine sahip çıkmak istiyor isek sahtekârlıkta doktora yapmış kişilere değil; belgelere ve tarihi olaylara bakmak gereklidir. Zira hakikat değişmez ve değiştirilemez.
Cumhuriyetimizin temelleri öncelikle Osmanlı Meclis-i Mebusanında atılmıştır. Burada kabul edilen Misak-ı Milli, toplumumuzun kurucu ilkelerinin başında gelmektedir.
Fakat İngilizler ve ortağı Batılı devletler, bundan rahatsız olarak İstanbul’daki meclisi dağıtmış ve bir kısım milletvekillerini Malta’ya sürgüne göndermişlerdir.
23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da bir Cuma günü Kur’an ve hadis hatimleri ile birlikte dualarla açılan meclis üyelerini; İstanbul’dan kaçarak gelen ve sürgüne gönderilenlerin yerine seçilmiş mebuslar teşkil ediyordu.
Meclis Başkanı ve Temsil Heyeti üyeleri bütün açıklamalarında Misak-ı Milli ile beraber “İstanbul’da esir tutulan Halife’nin kurtulmasını” öncelikli olarak dile getirmişlerdir. İşte bu iki madde kurucu ilkelerimizin başında yer almıştır.
Kurucu değerlerimizin diğer önemli bir parçası da Osmanlı meclisinden alınan “Kanuni Esasi” yani anayasa idi. Bütün bu gerçekler hâlâ muhafaza edilen evraklar ile resmi ve gayri resmi tarih kitaplarında yerini almış olup sahtekâr tarihçilerin gözlerine sokulacak cinstendir.
Buna rağmen bazı kişilerin çıkıp CHP’nin altı ilkesini “kurucu değerler” olarak halkımıza benimsetmeye çalışması akıl almaz bir cüret ve saygısızlıktır. Bu dayatma sağduyu sahibi hiçbir insan tarafından kabul edilemez.
1980 darbecileri, özellikle 1960 faşist Anayasasında mevcut askeri vesayet maddelerini tekrarlayarak daha da ağır bir şekilde ortaya koymuştu.
Maksat özgürlükleri boğmak idi. Olur ki halk gerçekten yönetimde söz sahibi olur endişesi ile ne kadar faşist ve baskıcı maddeler var ise hepsi bulup buluşturulup şu anda yürürlükteki 1982 anayasasına dâhil etmişlerdir.
Ne kadar düzeltme yapılırsa yapılsın mevcut anayasanın bir partinin yani CHP’nin altı ilkesini esas alması özgürlüğü ve insanlığın temel değerlerini öne almış kişiler tarafından kabul edilemez.
Sonuçta askeri bir darbe dayatılmış ve zorla kabul ettirilmiştir. Bu ilkeler 1936 yılında anayasaya geçirilmiş olup gerçek kurucu değerlerimiz ayaklar altına alınmıştır.
Örneğin Halife, Türkiye’den kovulmuş Misak-ı Milli sınırları Lozan’da delik deşik edilmiş kurucu anayasamızın ikinci maddesi olan “Türkiye Cumhuriyetinin dini İslam’dır” maddesi, 1928 yılında ortadan kaldırılmıştır.
Milli Mücadelenin gerçek kahramanları çeşitli entrikalarla ya öldürülmüş ya da ülke dışına çıkmak zorunda kalmıştı.
Meclis’in içinde öldürülerek şehit edilen generalimiz dahi vardı. Çünkü CHP yöneticileri muhalif bütün partileri kapatıyor yöneticilerini de “ihtimaldir ki bazı kelleler kesilecektir” sözleri ile tehdit ediyordu.
Nitekim Büyük Millet Meclisinin en önemli fırkaları olan İkinci Gurup, Türkiye Komünist Partisi, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Fırka gibi partiler; bir bahane ile tasfiye edilmişti.
Yöneticileri ise “Sürgün edilen 150’likler” listesinde olduğu gibi yurt dışına çıkmaya zorlanmıştı. Ülkede kalan muhalif yöneticilerin ise peşine hafiyeler takılıp evden dışarı çıkmasına dahi müsaade edilmemiştir.
Çeşitli aralıklar ile yapılan milletvekili ve yerel seçimler ise tamamen CHP yöneticilerinin uygun gördüğü kişiler arasından yapılıyordu.
Zaten tek partinin iktidarda olduğu ve muhalif partilerin ortadan kaldırıldığı bu seçimlerin demokratik usullere göre yapıldığını kimse iddia etmemektedir.
Darbeci askerler sayesinde gerekli gereksiz bir çok madde anayasaya doldurulmuş öyle ki halihazır anayasamız bir kitapçık hacmine ulaşmıştır.
Fakat bir 4. Madde vardı ki evlere şenliktir. Bu madde der ki; Anayasa’nın ilk 3 maddesi değiştirilemez hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Haşa! Kur’an ayetlerine benzetmeye çalışmışlar.
Eğer gerçekten “kurucu ilkeler” adı altında Cumhuriyetimizin temellerine sahip çıkmak isteniyor ise Cumhuriyetimiz kurulduğundaki “kanuni esasi” esas alınmalı ”Türkiye Cumhuriyetinin dini İslam’dır maddesi yeniden anayasamızda yer almalıdır.
Unutmamak gerekir ki milletimiz bu kurucu ilkeler ve anayasa ile emperyalist devletleri, Yunanistan’ı ve Ermenistan’ı mağlup etmiştir. Aynı ruh ve cesareti muhafaza etmek bu vatan evlatlarının boynuna borçtur, vesselam…
Dr. Vehbi Kara
Ekleme
Tarihi: 20 Ocak 2022 - Perşembe
Türkiye’nin gerçek kurucu ilkeleri
Türkiye’nin gerçek kurucu ilkeleri
Ülkemizin kurucu ilkeleri konusunda hiç yüzü kızarmadan gerçeğe aykırı açıklamalar yapan sahtekârlar bulunmaktadır.
Çoğunlukla materyalist inanca sahip ve faşist düşünce anlayışından gelen bu kişiler, insanların aklı ile âdeta alay ederek kendi çürük fikirlerini halkımıza dayatmak istemektedirler.
Eğer gerçekten “kurucu ilkeler” adı altında Cumhuriyetimizin temellerine sahip çıkmak istiyor isek sahtekârlıkta doktora yapmış kişilere değil; belgelere ve tarihi olaylara bakmak gereklidir. Zira hakikat değişmez ve değiştirilemez.
Cumhuriyetimizin temelleri öncelikle Osmanlı Meclis-i Mebusanında atılmıştır. Burada kabul edilen Misak-ı Milli, toplumumuzun kurucu ilkelerinin başında gelmektedir.
Fakat İngilizler ve ortağı Batılı devletler, bundan rahatsız olarak İstanbul’daki meclisi dağıtmış ve bir kısım milletvekillerini Malta’ya sürgüne göndermişlerdir.
23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da bir Cuma günü Kur’an ve hadis hatimleri ile birlikte dualarla açılan meclis üyelerini; İstanbul’dan kaçarak gelen ve sürgüne gönderilenlerin yerine seçilmiş mebuslar teşkil ediyordu.
Meclis Başkanı ve Temsil Heyeti üyeleri bütün açıklamalarında Misak-ı Milli ile beraber “İstanbul’da esir tutulan Halife’nin kurtulmasını” öncelikli olarak dile getirmişlerdir. İşte bu iki madde kurucu ilkelerimizin başında yer almıştır.
Kurucu değerlerimizin diğer önemli bir parçası da Osmanlı meclisinden alınan “Kanuni Esasi” yani anayasa idi. Bütün bu gerçekler hâlâ muhafaza edilen evraklar ile resmi ve gayri resmi tarih kitaplarında yerini almış olup sahtekâr tarihçilerin gözlerine sokulacak cinstendir.
Buna rağmen bazı kişilerin çıkıp CHP’nin altı ilkesini “kurucu değerler” olarak halkımıza benimsetmeye çalışması akıl almaz bir cüret ve saygısızlıktır. Bu dayatma sağduyu sahibi hiçbir insan tarafından kabul edilemez.
1980 darbecileri, özellikle 1960 faşist Anayasasında mevcut askeri vesayet maddelerini tekrarlayarak daha da ağır bir şekilde ortaya koymuştu.
Maksat özgürlükleri boğmak idi. Olur ki halk gerçekten yönetimde söz sahibi olur endişesi ile ne kadar faşist ve baskıcı maddeler var ise hepsi bulup buluşturulup şu anda yürürlükteki 1982 anayasasına dâhil etmişlerdir.
Ne kadar düzeltme yapılırsa yapılsın mevcut anayasanın bir partinin yani CHP’nin altı ilkesini esas alması özgürlüğü ve insanlığın temel değerlerini öne almış kişiler tarafından kabul edilemez.
Sonuçta askeri bir darbe dayatılmış ve zorla kabul ettirilmiştir. Bu ilkeler 1936 yılında anayasaya geçirilmiş olup gerçek kurucu değerlerimiz ayaklar altına alınmıştır.
Örneğin Halife, Türkiye’den kovulmuş Misak-ı Milli sınırları Lozan’da delik deşik edilmiş kurucu anayasamızın ikinci maddesi olan “Türkiye Cumhuriyetinin dini İslam’dır” maddesi, 1928 yılında ortadan kaldırılmıştır.
Milli Mücadelenin gerçek kahramanları çeşitli entrikalarla ya öldürülmüş ya da ülke dışına çıkmak zorunda kalmıştı.
Meclis’in içinde öldürülerek şehit edilen generalimiz dahi vardı. Çünkü CHP yöneticileri muhalif bütün partileri kapatıyor yöneticilerini de “ihtimaldir ki bazı kelleler kesilecektir” sözleri ile tehdit ediyordu.
Nitekim Büyük Millet Meclisinin en önemli fırkaları olan İkinci Gurup, Türkiye Komünist Partisi, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Fırka gibi partiler; bir bahane ile tasfiye edilmişti.
Yöneticileri ise “Sürgün edilen 150’likler” listesinde olduğu gibi yurt dışına çıkmaya zorlanmıştı. Ülkede kalan muhalif yöneticilerin ise peşine hafiyeler takılıp evden dışarı çıkmasına dahi müsaade edilmemiştir.
Çeşitli aralıklar ile yapılan milletvekili ve yerel seçimler ise tamamen CHP yöneticilerinin uygun gördüğü kişiler arasından yapılıyordu.
Zaten tek partinin iktidarda olduğu ve muhalif partilerin ortadan kaldırıldığı bu seçimlerin demokratik usullere göre yapıldığını kimse iddia etmemektedir.
Darbeci askerler sayesinde gerekli gereksiz bir çok madde anayasaya doldurulmuş öyle ki halihazır anayasamız bir kitapçık hacmine ulaşmıştır.
Fakat bir 4. Madde vardı ki evlere şenliktir. Bu madde der ki; Anayasa’nın ilk 3 maddesi değiştirilemez hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Haşa! Kur’an ayetlerine benzetmeye çalışmışlar.
Eğer gerçekten “kurucu ilkeler” adı altında Cumhuriyetimizin temellerine sahip çıkmak isteniyor ise Cumhuriyetimiz kurulduğundaki “kanuni esasi” esas alınmalı ”Türkiye Cumhuriyetinin dini İslam’dır maddesi yeniden anayasamızda yer almalıdır.
Unutmamak gerekir ki milletimiz bu kurucu ilkeler ve anayasa ile emperyalist devletleri, Yunanistan’ı ve Ermenistan’ı mağlup etmiştir. Aynı ruh ve cesareti muhafaza etmek bu vatan evlatlarının boynuna borçtur, vesselam…
Dr. Vehbi Kara
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.