Haddini Bilmek: “Evet” Alanı, “Hayır” Alanı
Haddini Bilmek: “Evet” Alanı, “Hayır” Alanı
Sınır bir kere çizilir, ömür boyu korunur. Çizdikten sonra ilelebet korumak gerekmektedir.
Sınır demek Evet’le Hayır alanlarını belirlemek demektir. Hangi alana girileceğini belirlemek birey olarak bizlere düşer. Tıpkı ülkelerin sınırları gibi. Nereye nasıl girileceği o alanın sahibinin belirlediği sınırlar, kurallar ile belirlenmeli. İçeri girebilmek için alan sahibinin evet demesi gerekir.
Trafikte araç kullanan her sürücü bilir ki araba bırakıldığı yerde durur. Bu arabanın hayır alanıdır. Sürücü kapısını açar, koltuğa oturur, marşa basar, vitese takar ve gaza basar. Direksiyonla araca yön verir. Kontrol sürücüdedir. Direksiyonla yaptığı hareketler, gaz fren vites mekanizması bireyin nereye ve nasıl gideceğini belirlemesi kendi kontrolünde ilerleyen bir evet mekanizmasıdır.
Bazı yerlerde durmamız gereken yerler bazı yerlerde bizim için ötekinin durması gereken yerler olmalı hayatımızda. Trafik yani yaşam böyledir. Herkesin bireysel özgürlüğünü eline alabilmesi için bu kurallara riayet ederek kendi arabasının sorumluluğunu alması ve diğer araçların sınırlarını bilmesi gerekmektedir.
Hayatımızda en çok zorlandığımız alanlardan bir tanesi “Hayır” demektir. O kadar zorlanırız ki, Hayır dediğimizde dışlanacağımızı, sevilmeyeceğimizi, incitileceğimizi, eleştirileceğimizi düşünürüz. Sonu üzücü olan bu negatif düşünceler bizim kendi alan ihlalimizi doğurur. Bu alan ihlalleri üç şekilde ele karşımıza çıkar: Fiziksel alan, zamansal alan ve kişilik/karakter alan ihalleri..
Dışarıdan bir uyaran geldiğinde bunu bizim sınırlarımız ve duvarlarımızla filtreleyebiliyor olmamız gerekmez mi? Bazı şeyleri içeri almamız bazı şeyleri dışarıda tutmamız gerekmektedir. Bunu başarabildiğimizde birey olarak kendi varlığımızı müstakil olarak ortaya koymamız mümkündür. Müstakil varlığımız ortaya koyamadığımız sürece “Ben, Ben olmadığım sürece” hayattan lezzet alamam demedikçe hayatımız sürekli serzeniş ve mutsuzlukla geçmeye mahkûmdur.
Hayattan lezzet almanın birinci kuralı Allah’ın özel olarak yarattığı kul olduğumuz bilinciyle sınırlarını bilen, özel kul olduğu bilincinde olan birey olmaktır.
Bu mücadeleyi verirken sınırlarımız zorlanacak, canı sıkılanlar olacak, araya mesafe koyanlar olacak; ama yine de vazgeçilmeyecek. Zira mücadele etmeden, haktan ve hakikatten yana arızalara düşmemek şartıyla alanını korumadan, hayattan lezzet almanın başka yolu yoktur. Öteki türlü başkasının istediği insan olarak hayatımızı sürdürür, huzursuz bir atmosferde zehirlenir gideriz.
Bireyin kendi olmak mücadelesi zor olanı tercih etmektir. Kolay olanını tercih edenler çevresinin kendisinin olmasını istediği gibi bir mekanizmada sıkışır kalır. Adeta bir makineye dönüşür. Sınırları belirli, tercihlerini belirleyebilen, iç veya dış alan ihlallerini kontrol edebilen biri yani aslında kendisi yoktur ortada.
Oysa kendi orijinalliğini koruyabilmek, fıtrattan gelen bir iç dinamiktir.
Birey bu dinamiğini dışa vurduğunda, ortaya koyduğunda bu dinamiğini açığa çıkarabildiğinde bütün ruhsal ve varoluşsal mekanizmalarını harekete geçirmiş olacaktır. Bu dinamik harekete geçmediğinde veya harekete geçirmeye güç yetirilemediğinde hayatla kavga etmeye başlanıyor. Psikolojideki kurban rolüne bürünmek veya kurban olacak birilerini bulmak tam olarak burada başlıyor.
Böyle karakterler, İç dinamiğini açığa vuramayan bireyler buluyor, çevresinin de iç dinamiğini kullanmasına imkan, fırsat vermeyeceği atmosferi oluşturuyor. Bunun adı şiddet değilse nedir.
Kendi gördüğü şiddeti yansıtmak konusu… Kendisi gibi olmadığını gördüğü anlarda da ceza veriyor birey. Bu ceza bazen sözel bazen fiziksel ceza olabiliyor. Aslında bundan amaç kendi korkularını yansıtmaktır. Kendisinin hayır diyemediği korkular, dışlanma, sevilmeme, incitilme, eleştirilme, maddi yoksunluk gibi korkuları yansıtır.
Neticede Hayır diyemeyen insanın sınırları çok cılız olur.
Evini arabasını kilitleyen insan kendi varlığını korur. Ötekinin ondan beklediğini, ondan istediğini yapmaya çalışanlar herkesi eleştirmeye başlar. Bu kavgayı sürdürür. Tabiri yerindeyse, çektiği acıyı dışarıdan çıkarır. Kendinin sınırı bilen ötekinin sınırına saygı duyar kuralını açıkça ihlale yeltenir. Yönetemediği mekanizma ile hayatının huzursuzluğunu sürdürür.
Sakin olabilmek ve korkularını yönetebilmek için sevgiye alan açılması elzemdir. Benliğinde saygıyı geliştirebilenler, saygıyla birlikte hayatına sevgiyi alabilenler iç huzuruyla güven verecektir.
Cevâhir Aydın / Küçük Dünyam
Ekleme
Tarihi: 05 Şubat 2022 - Cumartesi
Haddini Bilmek: “Evet” Alanı, “Hayır” Alanı
Haddini Bilmek: “Evet” Alanı, “Hayır” Alanı
Sınır bir kere çizilir, ömür boyu korunur. Çizdikten sonra ilelebet korumak gerekmektedir.
Sınır demek Evet’le Hayır alanlarını belirlemek demektir. Hangi alana girileceğini belirlemek birey olarak bizlere düşer. Tıpkı ülkelerin sınırları gibi. Nereye nasıl girileceği o alanın sahibinin belirlediği sınırlar, kurallar ile belirlenmeli. İçeri girebilmek için alan sahibinin evet demesi gerekir.
Trafikte araç kullanan her sürücü bilir ki araba bırakıldığı yerde durur. Bu arabanın hayır alanıdır. Sürücü kapısını açar, koltuğa oturur, marşa basar, vitese takar ve gaza basar. Direksiyonla araca yön verir. Kontrol sürücüdedir. Direksiyonla yaptığı hareketler, gaz fren vites mekanizması bireyin nereye ve nasıl gideceğini belirlemesi kendi kontrolünde ilerleyen bir evet mekanizmasıdır.
Bazı yerlerde durmamız gereken yerler bazı yerlerde bizim için ötekinin durması gereken yerler olmalı hayatımızda. Trafik yani yaşam böyledir. Herkesin bireysel özgürlüğünü eline alabilmesi için bu kurallara riayet ederek kendi arabasının sorumluluğunu alması ve diğer araçların sınırlarını bilmesi gerekmektedir.
Hayatımızda en çok zorlandığımız alanlardan bir tanesi “Hayır” demektir. O kadar zorlanırız ki, Hayır dediğimizde dışlanacağımızı, sevilmeyeceğimizi, incitileceğimizi, eleştirileceğimizi düşünürüz. Sonu üzücü olan bu negatif düşünceler bizim kendi alan ihlalimizi doğurur. Bu alan ihlalleri üç şekilde ele karşımıza çıkar: Fiziksel alan, zamansal alan ve kişilik/karakter alan ihalleri..
Dışarıdan bir uyaran geldiğinde bunu bizim sınırlarımız ve duvarlarımızla filtreleyebiliyor olmamız gerekmez mi? Bazı şeyleri içeri almamız bazı şeyleri dışarıda tutmamız gerekmektedir. Bunu başarabildiğimizde birey olarak kendi varlığımızı müstakil olarak ortaya koymamız mümkündür. Müstakil varlığımız ortaya koyamadığımız sürece “Ben, Ben olmadığım sürece” hayattan lezzet alamam demedikçe hayatımız sürekli serzeniş ve mutsuzlukla geçmeye mahkûmdur.
Hayattan lezzet almanın birinci kuralı Allah’ın özel olarak yarattığı kul olduğumuz bilinciyle sınırlarını bilen, özel kul olduğu bilincinde olan birey olmaktır.
Bu mücadeleyi verirken sınırlarımız zorlanacak, canı sıkılanlar olacak, araya mesafe koyanlar olacak; ama yine de vazgeçilmeyecek. Zira mücadele etmeden, haktan ve hakikatten yana arızalara düşmemek şartıyla alanını korumadan, hayattan lezzet almanın başka yolu yoktur. Öteki türlü başkasının istediği insan olarak hayatımızı sürdürür, huzursuz bir atmosferde zehirlenir gideriz.
Bireyin kendi olmak mücadelesi zor olanı tercih etmektir. Kolay olanını tercih edenler çevresinin kendisinin olmasını istediği gibi bir mekanizmada sıkışır kalır. Adeta bir makineye dönüşür. Sınırları belirli, tercihlerini belirleyebilen, iç veya dış alan ihlallerini kontrol edebilen biri yani aslında kendisi yoktur ortada.
Oysa kendi orijinalliğini koruyabilmek, fıtrattan gelen bir iç dinamiktir.
Birey bu dinamiğini dışa vurduğunda, ortaya koyduğunda bu dinamiğini açığa çıkarabildiğinde bütün ruhsal ve varoluşsal mekanizmalarını harekete geçirmiş olacaktır. Bu dinamik harekete geçmediğinde veya harekete geçirmeye güç yetirilemediğinde hayatla kavga etmeye başlanıyor. Psikolojideki kurban rolüne bürünmek veya kurban olacak birilerini bulmak tam olarak burada başlıyor.
Böyle karakterler, İç dinamiğini açığa vuramayan bireyler buluyor, çevresinin de iç dinamiğini kullanmasına imkan, fırsat vermeyeceği atmosferi oluşturuyor. Bunun adı şiddet değilse nedir.
Kendi gördüğü şiddeti yansıtmak konusu… Kendisi gibi olmadığını gördüğü anlarda da ceza veriyor birey. Bu ceza bazen sözel bazen fiziksel ceza olabiliyor. Aslında bundan amaç kendi korkularını yansıtmaktır. Kendisinin hayır diyemediği korkular, dışlanma, sevilmeme, incitilme, eleştirilme, maddi yoksunluk gibi korkuları yansıtır.
Neticede Hayır diyemeyen insanın sınırları çok cılız olur.
Evini arabasını kilitleyen insan kendi varlığını korur. Ötekinin ondan beklediğini, ondan istediğini yapmaya çalışanlar herkesi eleştirmeye başlar. Bu kavgayı sürdürür. Tabiri yerindeyse, çektiği acıyı dışarıdan çıkarır. Kendinin sınırı bilen ötekinin sınırına saygı duyar kuralını açıkça ihlale yeltenir. Yönetemediği mekanizma ile hayatının huzursuzluğunu sürdürür.
Sakin olabilmek ve korkularını yönetebilmek için sevgiye alan açılması elzemdir. Benliğinde saygıyı geliştirebilenler, saygıyla birlikte hayatına sevgiyi alabilenler iç huzuruyla güven verecektir.
Cevâhir Aydın / Küçük Dünyam
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.