Şehrin göbeğinde zırhlı birliklerin ne işi var?
Şehrin göbeğinde zırhlı birliklerin ne işi var?
Türkiye’de iki tanesi başarılı, iki tanesi yarı başarılı ve iki tanesi de başarısız olmak üzere tam 6 defa askeri darbe yapılmıştır.
27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 darbeleri başarılı olmuş 12 Mart 1971 ve 28 Şubat 1997 darbeleri ise ancak hükümetin istifa ettirilmesi suretiyle tam olmasa da kısmen başarılı olmuştur.
1962 ve 1963 yılında üst üste yapılan Talat Aydemir darbesi ve 15 Temmuz 2016 darbesi ise başarısız kalmıştır. İşte zırhlı birliklerin şehir merkezlerinin dışına taşınmasının en önemli nedeni bu kadar çok darbe yapılmaması içindir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin yerleşik yapısı; dışarıdan gelecek tehditlere göre kurulmamıştır. “Yurtta sus, cihanda sus” prensibine uygun olarak tek partili faşist rejimin korunması maksadı ile halktan gelebilecek tehditlere göre yapılandırılmıştır.
Eğer dış tehdit değerlendirmesine göre yapılmış olsaydı; kara birliklerimizin Sovyet veya Rus tehdidine karşı sınıra yakın Doğu illerimizde ve deniz kuvvetlerimizin ise Yunanistan’a karşı Adalar Denizi kıyılarında uygun yerlere kurulması beklenirdi.
“Tencereyi pislettiniz” diyerek halkın seçtiği yöneticileri deviren bir cunta liderleri, askeri kışlaların şehir merkezlerinde bulunmasından istifade ederek “tereyağından kıl çeker gibi” kolaylıkla darbe yapabilmektedirler.
Zırhlı birlik komutanlıkları, hâlâ askeri darbe için en kritik yerler olup başkentimizin ve önemli şehirlerin göbeğinde yer almaktadır.
Tehdit değerlendirmesi yapılırken sıcak çatışmalardan uzak bölgelerdeki askeri birliklerin karargâh olarak seçilmesi; yönetim anlayışının darbeci ve faşist bir yapıda olduğunun en açık göstergesidir. Namlular dışa doğru çevrili olmayıp bilakis içeriye dönük durumdadır.
Askeri kışlalar, vatandaşlarımızın olası bir sivil insiyatif kullanmasına engel olacak şekilde başkent Ankara, İstanbul ve İzmir gibi şehirlerin merkezinde kurulmuştur. Ordumuzun en yüksek komutanlığı Genelkurmay Başkanlığı olup Cumhuriyetimizin kurulduğu günden bu zamana kadar Ankara’da bulunmaktadır.
Diğer kuvvet komutanlıkları ve 2. Ordu Komutanlığı da Meclis yani parlamento binasının bulunduğu bu şehirdedir.
Dünya’nın belki hiçbir yerinde olmayan absürt bir duruma da işte başkentimizde şahit olmaktayız. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı denize hiçbir kıyısı olmayan Ankara’da bulunmakta olup bir Allah’ın kulu “böyle bir şey olur mu?” diyememektedir.
Bir ordu komutanlığı İstanbul’da, bir diğeri ise İzmir’dedir. Askeri darbeler esnasında cunta liderlerinin tehdit olarak gördüğü siviller ve bürokratlar, işte ordu komutanlığı karargahlarının olduğu bu binalarda bulunan hapishanelerinde işkence görmüşlerdir.
Başbakan Adnan Menderes ve milletvekillerinin işkence görerek idam edilme ile sonlanacak acılar çektiği Yassıada, nasıl ki “Demokrasi ve Özgürlükler Adası” olmuştur; benzer şekilde masum insanlarımızın işkence gördüğü bu karargah binaları da “müze” şekline dönüştürülerek halkımızın ziyaretine açılmalıdır.
Zırhlı birliklerin bulunduğu askeri kışlaların şehirlerimizin göbeğinde bulunması aynı deniz kuvvetlerinin tuhaflığına benzemektedir. Normalde sınır bölgelerine yakın yerlerde askeri maksatlara uygun olarak konuşlanması beklenir.
Fakat düşmanlarımızın alay konusu olarak bu absürt durumun hâlâ devam etmesi çok düşündürücüdür. Askeri bürokratlarla birlikte sivil yöneticilerin de bu demokratik ülkelerde benzeri görülmeyen mantıksız yapıyı değiştirmesi gereklidir.
15 Temmuz 2016 darbesinden sonra harp okullarının kapatılıp Milli Savunma Üniversitesine bağlanması isabetli bir yaklaşımdır.
Fakat bu okullarda hâlâ demokratik ve sivil yönetim ilkeleri, öğrencilere benimsetilememektedir. Bilakis hâlâ ilkokul müsamerelerine benzeyen tiyatro gösterileri yapılmaktadır.
Hatta askeri okulların eğitim müfredatında CHP’nin tek partili baskı yönetimi övülerek; öğrencilere zorla benimsetilmeye çalışılmaktadır. Eğitimciler ve devleti yönetenler şu hususu çok iyi bilmelidir.
Meclis kürsüsünde “ihtimaldir ki bazı kelleler kesilecektir” sözünü övülecek şekilde anlatırsanız askeri okullardan ve üniversitelerden yetişen öğrenciler ya “devrimci” ya da “darbeci” olurlar.
Her 8-10 yılda bir askeri darbe olmasını istemiyor isek benzer şekildeki faşist sloganları eğitim müfredatından çıkarmak zorundayız.
Sonuç olarak askeri kışlaların şehir merkezlerinden çıkarılıp komutanların halkımız ile yakından kaynaşabileceği Anadolu köy ve kasabalarına çıkarılması gereklidir.
Elbette askeri görev yapısına uygun bir şekilde coğrafya dersinin öğrettiği asgari şartlara da uyumlu olmak şarttır. Çünkü özellikle ABD’nin başka ülkelerde darbe yapmak için ülkesine alıp eğittiği ve sonradan general olması için desteklediği darbeci cuntalardan korunmak istiyor isek; böylesine kolay caydırıcı tedbirleri almamız gereklidir.
Şimdi düşünün bakalım: Bir Genelkurmay Başkanı darbe yapmak istiyor. Fakat zırhlı birlikler tehdit değerlendirmesine uygun bir şekilde sınır bölgelerine yakın yerlerde olsun.
Bu birlikleri darbe yapmak için Ankara, İstanbul ve İzmir gibi şehir merkezlerine sevk etmek için kaç gün geçer. Hangi birlik komutanı bu darbeci generali dinleyip anayasal suç olan “yönetimi silahlı güç kullanarak değiştirmeye” çalışır?
Hain 15 Temmuz darbesi üzerinden tam 6 yıl geçti. Askeri darbe yapılmasını önleyecek tedbirlerin çok azı alındı. Özellikle askeri okul müfredatları hala faşist devrimci ve darbeci sloganlar ile dolu durumdadır. Zırhlı birliklerin şehir merkezlerinden alınması kadar bu husus da çok önemlidir, vesselam…
Dr. Vehbi Kara
Ekleme
Tarihi: 23 Nisan 2022 - Cumartesi
Şehrin göbeğinde zırhlı birliklerin ne işi var?
Şehrin göbeğinde zırhlı birliklerin ne işi var?
Türkiye’de iki tanesi başarılı, iki tanesi yarı başarılı ve iki tanesi de başarısız olmak üzere tam 6 defa askeri darbe yapılmıştır.
27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 darbeleri başarılı olmuş 12 Mart 1971 ve 28 Şubat 1997 darbeleri ise ancak hükümetin istifa ettirilmesi suretiyle tam olmasa da kısmen başarılı olmuştur.
1962 ve 1963 yılında üst üste yapılan Talat Aydemir darbesi ve 15 Temmuz 2016 darbesi ise başarısız kalmıştır. İşte zırhlı birliklerin şehir merkezlerinin dışına taşınmasının en önemli nedeni bu kadar çok darbe yapılmaması içindir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin yerleşik yapısı; dışarıdan gelecek tehditlere göre kurulmamıştır. “Yurtta sus, cihanda sus” prensibine uygun olarak tek partili faşist rejimin korunması maksadı ile halktan gelebilecek tehditlere göre yapılandırılmıştır.
Eğer dış tehdit değerlendirmesine göre yapılmış olsaydı; kara birliklerimizin Sovyet veya Rus tehdidine karşı sınıra yakın Doğu illerimizde ve deniz kuvvetlerimizin ise Yunanistan’a karşı Adalar Denizi kıyılarında uygun yerlere kurulması beklenirdi.
“Tencereyi pislettiniz” diyerek halkın seçtiği yöneticileri deviren bir cunta liderleri, askeri kışlaların şehir merkezlerinde bulunmasından istifade ederek “tereyağından kıl çeker gibi” kolaylıkla darbe yapabilmektedirler.
Zırhlı birlik komutanlıkları, hâlâ askeri darbe için en kritik yerler olup başkentimizin ve önemli şehirlerin göbeğinde yer almaktadır.
Tehdit değerlendirmesi yapılırken sıcak çatışmalardan uzak bölgelerdeki askeri birliklerin karargâh olarak seçilmesi; yönetim anlayışının darbeci ve faşist bir yapıda olduğunun en açık göstergesidir. Namlular dışa doğru çevrili olmayıp bilakis içeriye dönük durumdadır.
Askeri kışlalar, vatandaşlarımızın olası bir sivil insiyatif kullanmasına engel olacak şekilde başkent Ankara, İstanbul ve İzmir gibi şehirlerin merkezinde kurulmuştur. Ordumuzun en yüksek komutanlığı Genelkurmay Başkanlığı olup Cumhuriyetimizin kurulduğu günden bu zamana kadar Ankara’da bulunmaktadır.
Diğer kuvvet komutanlıkları ve 2. Ordu Komutanlığı da Meclis yani parlamento binasının bulunduğu bu şehirdedir.
Dünya’nın belki hiçbir yerinde olmayan absürt bir duruma da işte başkentimizde şahit olmaktayız. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı denize hiçbir kıyısı olmayan Ankara’da bulunmakta olup bir Allah’ın kulu “böyle bir şey olur mu?” diyememektedir.
Bir ordu komutanlığı İstanbul’da, bir diğeri ise İzmir’dedir. Askeri darbeler esnasında cunta liderlerinin tehdit olarak gördüğü siviller ve bürokratlar, işte ordu komutanlığı karargahlarının olduğu bu binalarda bulunan hapishanelerinde işkence görmüşlerdir.
Başbakan Adnan Menderes ve milletvekillerinin işkence görerek idam edilme ile sonlanacak acılar çektiği Yassıada, nasıl ki “Demokrasi ve Özgürlükler Adası” olmuştur; benzer şekilde masum insanlarımızın işkence gördüğü bu karargah binaları da “müze” şekline dönüştürülerek halkımızın ziyaretine açılmalıdır.
Zırhlı birliklerin bulunduğu askeri kışlaların şehirlerimizin göbeğinde bulunması aynı deniz kuvvetlerinin tuhaflığına benzemektedir. Normalde sınır bölgelerine yakın yerlerde askeri maksatlara uygun olarak konuşlanması beklenir.
Fakat düşmanlarımızın alay konusu olarak bu absürt durumun hâlâ devam etmesi çok düşündürücüdür. Askeri bürokratlarla birlikte sivil yöneticilerin de bu demokratik ülkelerde benzeri görülmeyen mantıksız yapıyı değiştirmesi gereklidir.
15 Temmuz 2016 darbesinden sonra harp okullarının kapatılıp Milli Savunma Üniversitesine bağlanması isabetli bir yaklaşımdır.
Fakat bu okullarda hâlâ demokratik ve sivil yönetim ilkeleri, öğrencilere benimsetilememektedir. Bilakis hâlâ ilkokul müsamerelerine benzeyen tiyatro gösterileri yapılmaktadır.
Hatta askeri okulların eğitim müfredatında CHP’nin tek partili baskı yönetimi övülerek; öğrencilere zorla benimsetilmeye çalışılmaktadır. Eğitimciler ve devleti yönetenler şu hususu çok iyi bilmelidir.
Meclis kürsüsünde “ihtimaldir ki bazı kelleler kesilecektir” sözünü övülecek şekilde anlatırsanız askeri okullardan ve üniversitelerden yetişen öğrenciler ya “devrimci” ya da “darbeci” olurlar.
Her 8-10 yılda bir askeri darbe olmasını istemiyor isek benzer şekildeki faşist sloganları eğitim müfredatından çıkarmak zorundayız.
Sonuç olarak askeri kışlaların şehir merkezlerinden çıkarılıp komutanların halkımız ile yakından kaynaşabileceği Anadolu köy ve kasabalarına çıkarılması gereklidir.
Elbette askeri görev yapısına uygun bir şekilde coğrafya dersinin öğrettiği asgari şartlara da uyumlu olmak şarttır. Çünkü özellikle ABD’nin başka ülkelerde darbe yapmak için ülkesine alıp eğittiği ve sonradan general olması için desteklediği darbeci cuntalardan korunmak istiyor isek; böylesine kolay caydırıcı tedbirleri almamız gereklidir.
Şimdi düşünün bakalım: Bir Genelkurmay Başkanı darbe yapmak istiyor. Fakat zırhlı birlikler tehdit değerlendirmesine uygun bir şekilde sınır bölgelerine yakın yerlerde olsun.
Bu birlikleri darbe yapmak için Ankara, İstanbul ve İzmir gibi şehir merkezlerine sevk etmek için kaç gün geçer. Hangi birlik komutanı bu darbeci generali dinleyip anayasal suç olan “yönetimi silahlı güç kullanarak değiştirmeye” çalışır?
Hain 15 Temmuz darbesi üzerinden tam 6 yıl geçti. Askeri darbe yapılmasını önleyecek tedbirlerin çok azı alındı. Özellikle askeri okul müfredatları hala faşist devrimci ve darbeci sloganlar ile dolu durumdadır. Zırhlı birliklerin şehir merkezlerinden alınması kadar bu husus da çok önemlidir, vesselam…
Dr. Vehbi Kara
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.