Gürcistan’da Müslümanların asimile edilmesi
Gürcistan’da Müslümanların asimile edilmesi
Bu haftaki denizcilik hatıralarım insanın tüylerini ürpertecek kadar acı ve dehşetlidir. İnşallah Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ilgili devlet yöneticileri konuya el atıp gerekli düzenlemeleri yaparlar. Aksi takdirde bin yıldan beri Müslüman yurdu olan Gürcistan ve özellikle de Başkenti Batum olan Acaristan Özerk Cumhuriyeti pek yakın bir zamanda tamamen Hıristiyan memleketi olacaktır.
Türkiye’nin hariciye teşkilatı Sabetay Tarikatı mensuplarının adeta çiftliği haline dönüşmüştür. Her ne kadar vatanperver ve inançlı dışişleri bakanları bulunsa da aşiret yapılanmasına benzeyen bu bakanlık mensuplarının halkımızın dini ve milli yapısına uygun vasıfta olmaları mümkün olamamıştır.
Halen Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Mevlüt Çavuşoğlu, hiçbir hariciye bakanına nasip olmayacak derecede güçlü bir şekilde ülke menfaatlerimizi savunan açık sözlü bir hükümet yetkilisidir. Öyle zannediyorum ki bu makalede yayınlamış olduğum hatıralar ve acı gerçekler gerekli tedbirleri alması için yeterli olacaktır. Aksi takdirde Türkiye, Müslüman kardeşlerimizin karşı karşıya kaldığı çok büyük problemlerin mesuliyetini sırtına almış olacaktır.
Meselenin özü Gürcistan Müslümanlarının çeşitli baskı yöntemleri ile asimile edilmesidir. Binlerce Müslüman Acara halkı Hıristiyan yapılmıştır. Halen bu asimilasyon uygulamaları acımasız bir şekilde devam etmektedir.
Öncelikle kendi yaşadığım acı hatıraları dile getireyim. Sonrasında da bunun nasıl mümkün olduğunu değerli araştırmacı Naciye Saraç hanımefendinin çalışmalarından yararlanarak ifade etmeye çalışayım.
Gemilerde süvari yani gemi kaptanı da diğer kaptanlar gibi seyir vardiyası tutar. Her gün sabah ve akşam saat 8 ile 12 arasında köprüstünde gemi kaptanını görmek mümkündür. 4. Kaptan küçük gemilerde bulunmaz. Fakat büyük gemilerde ve özellikle çok sık manevra yapılan konteyner gemilerinin çoğunda bulunur. İşte ben de gemi kaptanı iken 4. Kaptanla beraber Hint Okyanusunda seyir vardiyası tutuyordum. Bir defasında inanılması güç bir durumla karşılaştım.
Birçok gemide olduğu gibi kırlangıç dediğimiz köprüüstündeki iskele tarafta 4. Kaptan’la dini konularda sohbet ediyordum. Konu namaza gelmişti ve aslında “namazın bir çeşit dua” olduğunu ifade etmiştim. Örnek olarak subhaneke duasından başlayarak Fatiha suresi ve son olarak da ettehiyyatü duasının kısa bir mealini anlatmaya çalışıyordum.
Subhaneke duasının önce orijinal halini okurken yarısına geldiğimde birden gece vardiyasında gözcü olarak bulunan Gürcistan’lı gemici duanın son kısmını okumaya başladı. Telaffuzu gayet güzeldi. Fakat kendisinin Hıristiyan olduğunu biliyordum. Elbette çok şaşırmıştım. Sordum: “Yahu sen Hıristiyan değil miydin?” Gemicinin cevabı ise adeta başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi oldu: Bana “Ben Hıristiyan oldum” dedi. Bundan sonrasını kulağa hoş gelmese de halk lisanı ile anlatmaya çalışayım.
“Oğlum sen manyak mısın” dedim. “Hiç insan dinini bırakıp Hıristiyan olur mu?” diye sordum. Bana diğer bir gemicinin de aynı şekilde Hıristiyan olduğunu söyledi. Gerçekten de gemimizde 8 Gürcü vardı ve 6 tanesi Hıristiyan 2 tanesi Müslüman ismi taşıyordu.
Hayretim iyice artmıştı ve “Peki, annen baban da senin gibi Hıristiyan oldu mu?” diye sorduğumda “Hayır, onlar Müslüman kalmaya devam ediyorlar” diye cevap verdi.
Kafam öylesine karışmıştı ki ilk defa “mürted” yani dinden çıkmış bir insan ile karşılaşıyordum. Derhal Hıristiyan olmuş arkadaşını da köprüüstüne çağırmasını söyledim. Kısa bir süre içinde diğer gemici de köprüüstüne gelmişti. Maalesef diğer gemicide kendisini doğruladı.
Bu sefer “Yahu siz manyak mısınız? İnsan futbol takımı değiştirir gibi din değiştirir mi?” diye bu sefer ikisini de soru yağmuruna tutmaya başladım. Her iki gemici de başlarını önüne eğmişti. Bir tanesi yutkunarak şunu söyledi “Bizim büyük büyük dedelerimiz Hıristiyanmış”
“Ulan benim eski dedelerimde Şaman imiş. Hak geldi batıl zail oldu. Şimdi ben de Müslümanlığı bırakıp şaman mı olacağım” diye kızgın bir şekilde her iki gemiciye bağırmıştım. Öylesine kötü bir durumdaydım ki daha fazla köprüüstünde kalamadım ve gemi komutasını 4. Kaptana bırakarak kamarama inmek zorunda kalmıştım.
Ertesi gün Müslüman olan Gürcü gemicileri kaptanın ofisine çağırdım. Biri makine da diğeri ise güvertede görev yapıyordu. Bana bazı kişiler Hıristiyan olsa da kendilerinin Müslüman kalmaya devam edeceklerini söylediler. İnanılması zor anlar yaşıyordum ve hemen sordum:
“Bu arkadaşlarınıza baskı yapıldı mı?” Hemen inkar ettiler; “Hayır kendi istek ve arzuları ile Hıristiyan oldular” dediler. O zaman “Tabii, misyonerler para veriyorlar değil mi?” diye sorunca bunu da inkâr ettiler.
Bu Müslüman Gürcü gemiciler benim sorularımdan çok korkmuşlardı. Neticede ekmek parası için bir Türk şirketinde çalışıyorlardı. Gemi kaptanının meseleyi soruşturduğu takdirde ülkelerine döndüklerinde bu durumdan zararlı çıkacakları endişesine kapılmışlardı. Ben de daha fazla ısrar etmeden her ikisine de görevlerinin başına dönmelerini söyleyerek ofisten gönderdim.
Hayatım boyunca hiç yaşamadığım duyguları yaşıyordum. Allah hiç kimseye böyle bir durumu yaşatmasın. Geceler boyunca uykum kaçmış bu zorla din değiştirme meselesine kafam takılmıştı. Pazar günü bütün Gürcü gemicileri ofisime çağırdım. Hepsine güzel bir iki söz söyleyerek denizcilikle ilgili konuşmaya başladım. Gemiye gelecek misafirler için ayrılan ikram içeceklerinden verdim.
Sonrasında da Gürcistan’da insanların din değiştirmeye zorlanıp zorlanmadığını sordum. Konunun nereye geleceğini bilen Gürcü denizciler belli ki hazırlık yapmışlar; tek bir cümle ile cevap vermeye başlamışlardı. Önce Müslüman Gürcü konuşmaya başladı. “Süvari Bey. Gürcistan din özgürlüğüne önem veren bir ülkedir. Kimseye başka dine geçmesi için baskı yapılmaz”
Diğer Gürcü gemiciler de papağan gibi aynı nakaratı söylediler. Belli ki; benim bu sorularım kendilerini çok rahatsız etmişti. Meselenin büyümemesi için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlardı. Çaresiz hepsini istirahat günü olduğu için dinlenme salonlarına göndermek zorunda kaldım. Fakat kamara ve ofisimde perişan bir vaziyette kalmıştım. Türkiye’ye dönünce ülkeyi ayağa kaldırıp hükümetten hesap soracaktım. Bin yıldır İslam bayraktarı olan ve hayatını Müslümanların özgürce yaşamasına adamış Türklerin böylesine acı ve dehşetli bir asimilasyona sessiz kalmasını, ilgililere söyleyip çareler arayacaktım. Zira Bosna Hersek’te yaşanan Müslüman soy kırım ve asimilasyonu, burnumuzun dibinde hemen sınırımızın karşısında tekrar cereyan ediyordu.
Fakat bunların hiç birisini yapamadım. Çünkü gemimiz kısa bir süre sonra Hint Okyanusunda dehşetli Muson fırtınalarına tutuldu. Koca gemi ortasından çatlamış su almaya başlamıştı. Çok geçmeden ikiye ayrılarak battı. Gemi kaptanı olarak ikinci bir faciaya daha şahit olmuştum. Bereket, bütün denizciler sağ salim kurtulmuştu. Aylarca Hindistan’da kalmış mahkemeler ve sigortacılarla uğraşmıştım. 2010 Yılında Türkiye’ye geldiğimde birkaç makalede bu Hıristiyanlaştırma sürecini yazmış daha fazla hiçbir şey yapamamıştım. Demek ki; zamanı bugüneymiş.
Yeni Akit gazetesi köşe yazarlarından Hüseyin Öztürk Bey’in Gürcistan ile ilgili makaleleri yayınlanınca içimdeki acı ve hüsran yeniden alevlendi. Meselenin iyice içine girerek gerçeklerle yüzleşmeye başladım. Evet, ne yazık ki; Gürcistan, Batılı devletlerin oyuncağı ve maskarası olmuştu. Hıristiyan misyonerler dünyanın en önemli kavşak noktalarından bir tanesi olan Gürcistan’ı bin yıllık İslam geçmişinden kopararak halkını din değiştirmeye zorluyorlardı.
Öyle ki; Gürcistan Demokratik Cumhuriyetinin bayrağında 1918 ile 2004 yılına kadar hiçbir haç ve Hıristiyan işareti bulunmaz iken 18 yıl önce 5 tane haçı yerleştirivermişlerdi. Sonrasında da Gürcistan’a bağlı bir Özerk Cumhuriyet olan ve özerkliği Kars Antlaşması gereği Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüğü altında bulunan Acaristan’da, Müslüman asimilasyonu çok hızlı bir şekilde devam etmektedir.
1920’li yıllardan beri Müslümanlara karşı uygulanan dini baskılar; Erdoğan hükümetleri döneminde de azalmamıştır. Dünyanın her yerinde Müslümanların hamisi ve koruyucusu olan Türkiye, ne yazık ki Gürcistan’da meydana gelen dehşetli olaylar karşısında sesini çıkaramamaktadır.
30 yıldan beri Hıristiyanlaştırma faaliyetlerinde artış hiç azalmamıştır. 400.000 civarında nüfusu olan ve yaklaşık bu nüfusun 70’i Müslüman olan Acaristan’da halkın dini görevlerini yerine getirmede pek çok sorunu vardır. Gürcistan yönetimi, misyonerlik faaliyetleri kapsamında Müslüman halka; atalarının asıl olarak Hıristiyan olduğu, Gürcistan'da Yunanlılar ve Rumların yüzyıllardır Gürcüler ile birlikte sorunsuz yaşamalarının arkasında Ortodoks birliğinin bulunduğu, Hıristiyanlığı seçmeleri halinde istedikleri bir Avrupa ülkesine gidebilecekleri vaat etmektedir. Müslümanlıktan vazgeçmeleri karşılığında iş garantileri verilmekte, hatta kişi başına 3.000 Dolar teklif edilmektedir. Sovyetlerin 70 yıllık dinsiz yönetimi sonrasında çaresiz kalan Gürcistanlı Müslümanlar, şimdi de Batılı misyoner teşkilatlarının tehditi altında hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Gürcistan sınırları içindeki Müslüman Abaza ve Osetlerin bulunduğu bölgeler; Rusya işgaline uğramıştır. Burada da Gürcistan yönetimine benzer bir şekilde Müslümanlar hedef alınarak asimilasyona tabi tutulmaktadırlar. Fakat Türkiye ile Gürcistan’ın arasında Acaristan bölgesi yani Batum’un başkent olduğu topraklarda garantörlük anlaşması bulunduğu için Türkiye’nin Kıbrıs’ta olduğu gibi müdahale hakkı bulunmaktadır.
Çünkü Acara Özerk Cumhuriyeti toprakları, doğrudan Gürcistan merkezi yönetime bağlanmak istenmektedir. "Büyük Gürcistan" planını gerçekleştirme çerçevesinde, Acara halkını asimile etmek için önce Acara bölgesinin bayrağına 5 haçlı Gürcistan bayrağı konulmuştur.
İslam, Acaristan’da, 16. ve 17. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’nin Kafkasya’da genişlemesi ile birlikte yayılmaya başlamıştır. İslamiyet, Osmanlı Devleti’yle kaynaşan Acaralı yerel beyler ve elitler arasında gelişmiştir. Osmanlı dönemi boyunca Gürcü ulusal kimlik duygusu ise oldukça zayıf kalmıştı. Acaralılar kendilerini öncelikle Müslüman olarak görmüşlerdir. Ruslar ise kendi yönetimi altındaki tüm Müslümanlara “Tatarlar” ismini vermiş İslam kimliklerini bu şekilde muhafaza etmişlerdir.
Osmanlıların geri çekilmesinden uzun bir süre sonra dahi onların İslam mirası; Acaristan’da yaşamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın sonrasına kadar, eğitim hala medreselerde verilmekteydi. Türkiye’den gelen imam ve hocalar; Acaralılar için örnek modeller olarak kalmıştı.
Birinci Dünya Savaşı boyunca, çoğu Acaralılar, Türklerle birlikte Rus İmparatorluğu’na karşı savaştı. Bu durum, Acaralıları sınırdışı etmeye çalışan, fakat çok hızlı bir şekilde, bu gibi bir politikanın ortaya çıkardığı düşmanlıklardan çekinen Ruslar için büyük bir sorundu. Öte yandan, 1920'li yıllarda Gürcistan'ın ve dolayısı ile Acaristan’ın Rus yönetimi altına girmesiyle birlikte bölgedeki Müslümanlara karşı büyük bir baskı başlamıştır.
Örneğin ibadet yapmak yasaklanmış camiler çeşitli sebepler ile kapatılmıştır. Sarp sınırına giden Acaristan'lı Müslümanların Türkiye'den okunan ezanı dinlemeleri veya dinlerken tekrar etmeleri, yüksek sesle dua okumaları yasaklanmıştır. Bölgede imam ve hoca olarak bilinen dini önderler, Rusya'ya çalışmaya gönderilerek, bölgeden uzaklaştırılmıştır.
Savaş yıllarında Müslümanlığı yok etmek için bölgeye birçok Ortodoks rahip gönderilmişti. Rahipler, Rus askerlerinin desteğiyle çeşitli yerlerde kiliseler yaptırdı ve yeni doğan çocukları bu kiliselerde vaftiz ederek Hıristiyan bir nesil meydana getirmeye çalıştılar. Bu arada Müslüman adet ve ibadetlerinin bozulması için yeni seküler davranışlar zorla dayatılmaya başlandı. Öyle ki; bu çalışmalar uzun vadede sonuç vermiş bugün Acaristan'da Kurban veya Ramazan Bayramı’nda misafirlere şarap ikram edilmeye, bir çok yerde domuz eti yenilmeye başlanmıştır.
Çarlık Rusyasının yıkılışından sonra, Acaristan’ın Sovyetler Birliği içindeki tek dini Müslüman belirliliği, Moskova tarafından da, Gürcistan içinde Acara bölgesine gerçek bir özerklik verme için bir kriter olarak kullanılmıştır. Ancak Acaralıların İslami özellikleri nedeniyle sağlanan bu özerklik, baştanbaşa tüm Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi, bölgedeki İslam’a karşı bir yok etme politikasına öncülük etmiştir.
Sovyetler Birliği dağılır dağıldıktan sonra tüm cumhuriyetler, dini bir uyanış yaşamış ve ulusal kimlik ile dini hisler arasındaki bağlantılar yeniden tanımlanmıştır. Gürcistan’da Zviyad Gamsahurdiya, Kilise’ye dayanarak, yeni bir Devlet ve yeni bir vatandaşlık oluşturmaya karar vermiş entelektüeller, yakınlarda yeniden açılan Türk sınırından kaynaklanan, faal bir İslam’ın gelişmesine ilişkin endişelerini dile getirmişlerdir.
İşadamlarının ve Türk rehberlerin geri dönüşü, Osmanlıların ve Osmanlı döneminin bir geri dönüşü olarak görülmüş Batum’daki Batılı medyanın uyarısı üzerine, Gürcü yetkililer, Gürcü Kilisesi’nin yardımıyla Acaristan’ı Hıristiyanlığa döndürme politikasını tekrar uygulamaya başlamışlardır.
Misyonerlik çalışmaları sayesinde Hıristiyanlığın normalliğe geri dönüş olduğuna inanan bazı Acaralı gençlere rastlanmaktadır. İşte ticaret gemisinde yaşadığım acı verici olaylar bunun sadece bir delilidir. Acaralı gençler arasında hala Müslümanlık asimile edilmeye devam etmektedişr.
SSCB’nin dağılmasının ardından, Hıristiyanlığa döndürme süreci Gamsahurdiya ve Şevardnadze döneminde devam etmiştir. Ortodoks Kilisesi ve Tiflis’teki yetkililerden destek alan, Saakaşvili iktidarı da göreve geldikten sonra benzer politikaları devam ettirmiştir.
Yeni yönetim, Acara Özerk Cumhuriyetinin bir Hıristiyan toprağı olduğu imajını uyandıracak için yeni düzenlemelere gitmiştir. Bu yeni düzenlemelerin en dikkat çekici olanı, Artvin-Hopa-Sarp Hudut Kapısı'ndan Gürcistan’a giriş yaptıktan sonra Batum'a kadar olan karayolu üzerinde 10 kilometrelik mesafelerle krom nikelden yapılmış haç işaretleri konulmuştur.
Bu yeni düzenlemeler, Acaristan’daki Müslüman halk üzerinde artış gösteren Tiflis kaynaklı dini baskıların, dini ibadetlerin sınırlandırılması, bölgeye Abhazyalı Gürcü muhacirler yerleştirilerek, halk arasında görüş ayrılıkları meydana getirilmesi, Hıristiyanlık propagandasının desteklenmesi gibi Acaristan halkını huzursuz edici uygulamalar tarzında devam etmektedir. 1990’lı yıllardan bu yana Acaristan'ın eski bir Hıristiyan bölgesi olduğu ve Acaristan’da Hıristiyanlığın tarihsel geçmişi gibi konulara yer veren “Acaristan'da Hıristiyanlık”, “İncil”, “İsa Dünyanın Tek Umududur” gibi Gürcü dilinde bastırılan kitaplar, özellikle Müslümanların yoğun olduğu bölgelerde ücretsiz olarak dağıtılmaya devam etmektedir.
Ayrıca, Acaristan'da 1993-1994 öğretim yılında ilk defa müfredata ilk ve orta dereceli okullarda Hıristiyanlığın öğretilmesi amacıyla din dersleri konulmuş Acaristan’ın Keda Bölgesi’nde bulunan Sirabidzeebi Köyü’nde de Ocak 2006’da çocuklara Hıristiyanlık eğitimi vermeyi amaçlayan bir okul açılmıştır. Bunun dışında Kvaştat, Vayo ve Zvare Köylerinde de okul açılması planlanmaktadır. Bölgede, Tiflis'ten çeşitli kiliselerden bölgeye gönderilen din görevlileri de misyonerlik faaliyetleri yürütülmekte çeşitli köylere giden papazlar, köylerdeki Müslümanlara para vererek, boyunlarına haç takıp, günahlarından arındıklarını belirterek, cennete gideceklerini vaat etmektedirler.
Halkın ekonomik sıkıntısı nedeniyle maddi menfaat karşılığı Hıristiyanlığı kabul etmelerini sağlayan papazlar, bazı vatandaşları Tiflis'e götürüp televizyon programlarında “Kendilerinin Müslüman olduğunu ama çocuklarının Hıristiyan olmasında bir problem olmadığını” söylemelerini sağlamaktadırlar. Gürcistan genelinde yayın yapan televizyonlar, Hıristiyanlığı seçenlerin katıldığı dini törenleri sürekli yayınlayarak Hıristiyanlık propagandasına devam ediyorlar.
Diğer taraftan, Kilisenin Hıristiyanlık propagandaları çerçevesinde toplu vaftiz törenleri gerçekleştirilerek, halkın din değiştirmesi sağlanmakta papazlar ayrıca köylerdeki Ortodokslara verdikleri maddi destek karşılığı kilise kurmalarını talep etmektedirler. Örneğin, Batum'un güney doğusunda yer alan ve tamamı Müslümanlardan oluşan Hulo ve Keda köylerinde, Ekim 2004 tarihinde kiliseler açılmış Müslüman isimleri taşıyanların adları Hıristiyan isimleri ile değiştirilmiştir. Bu çerçevede sadece Temmuz 2006’da Batum’un Kobuleti ilçesinde gerçekleştirilen vaftiz töreninde yaklaşık 300 kişinin Hıristiyanlık dinini kabul ettiği iddia edilmektedir.
İslam dini eğitimi verilmesinin yasak olduğu, Hıristiyanlık eğitiminin ilkokuldan itibaren ders olarak okutulmaya başlandığı Acaristan Özerk Cumhuriyeti'nde, özellikle gençler arasında “Hıristiyan olmak, modern olmak” gibi lanse edilmeye ve bir moda akımı halinde benimsetilmeye çalışılmaktadır. Halk arasında, “Gürcistan ile Acaristan Özerk Cumhuriyeti arasında inanç açısından büyük bir fark kalmadığı, Acaralıların Müslümanlaştırılmış Gürcüler oldukları ve şimdi esas dinlerine döndükleri, bu nedenle özerkliğe ihtiyaç kalmadığı, otonom statünün sona erdirilmesi gerektiği” yönünde propaganda faaliyetlerinin de yürütüldüğü biliniyor. Bu kapsamda, 2004 içerisinde üç Maçahel köyünün çeşitli vaat ve psikolojik baskılarla Hıristiyanlaştırıldığı basına da yansımıştır.
Acaristan’lı yöneticiler özellikle Ramazan ayında bölgede vaaz vermek ve namaz kıldırmak için gelecek hocalara izin verilmemektedir. Acaralı Müslümanlar, inançları üzerinde kurulan psikolojik baskılar neticesinde, ibadetlerini özgürce yerine getirememekte ve Müslüman kimliklerini özgürce ifade edememektedir.
Acaristan’da yaşayan Müslümanlar, bu tür olayların ilk defa yaşanmadığını, Abaşidze döneminde Hıristiyanlaştırma faaliyetlerinin gizli yürütüldüğünü, Saakaşvili darbesinden sonra ABD’nin mali desteği ile bunların açıktan yapıldığını, Osmanlı mirası olan bu toprakların, haçlı bayrakları ve kiliselerle donatıldığını söylemektedirler.
Gürcistan Merkezi Hükümeti, Acaristan Özerk Cumhuriyeti Müslümanlarının dini faaliyetlerini sınırlama, Acaristan'a Abhazyalı Gürcü muhacirleri yerleştirme, Müslümanlara yönelik Hıristiyanlık propagandasına göz yumma gibi toplumu huzursuz edici uygulamalara zemin hazırlayıcı faaliyetlerde de bulunmaktadır.
Acara Özerk Cumhuriyeti’nde Kızıl Haç'a bağlı olarak faaliyet gösteren “Sınır Tanımayan Doktorlar ve Eczacılar”, komünist dönemde dinden uzaklaşmış Abhazyalı Gürcü göçmenlere yönelik yoğun Hıristiyanlık propagandası sürdürürken propagandanın etkisinde kalan Abhazyalı Gürcü göçmenler; Acaralı Müslümanlarla sık sık dini tartışmalara girmektedir.
Batum'da yaşayan Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında da Gürcistan yönetimi tarafından ayırım yapılmaktadır. Dağlık bölgelerde bulunan Müslüman köylerine mescit açılmasına izin verilmemekte bu çerçevede Batum'da bulunan Türk camisinden bile ezan okunması yasaklanmaya çalışılmaktadır.
Acara'da Müslüman kimliğini göz ardı eden ve Gürcü Hıristiyan yaşantısını benimseyen kişiler, yönetimde yer almaktadır. Müslümanlara resmi kurumlarda iş imkanı sağlanmamakta Ortodoks Hristiyanlığa geçen Müslümanlara, kamu sektöründe iş bulmaları hususunda yardımcı olunmaktadır. Bu nedenle, Müslümanlar kimliklerini gizlemek zorunda kalmaktadırlar.
Acara'daki cami ve medreselere atanan kişilerin özellikle Müslüman halkın sempati duymadığı ve İslamiyet konusunda herhangi bir bilgisi bulunmayan kişilerden seçildiği hususu da dillendirilmektedir. Acara’da Müslüman halka İslamiyet’i anlatacak herhangi bir kurumun olmaması çok önemli bir sorundur.
Acaristan’da Hıristiyanlığın yayılmasında ısrarlı bir tutum izleyen Gürcistan yönetimi, son dönemde bölgeye yaptığı yatırımları artırarak Acaristan halkından gelebilecek tepkileri de bertaraf etmeye çalışıyor. Ancak sürekli olarak Gürcü yönetiminin Hıristiyanlık propagandasına maruz kalan Acaristan halkına Türkiye’nin gerekli desteği vermesi şarttır.
Türkiye’nin Kars Antlaşması gereğince Acaristan Özerk Bölgesi için garantörlük sıfatı bulunduğu Gürcistan ynetimine bildirilmeli ve ayağını denk alması gerektiği dile getirilmelidir. Aksi takdirde benim yaşadığım gibi dehşetli ve üzücü çok daha vahim olayları yaşayabiliriz, vesselam…
Dr. Vehbi Kara
Ekleme
Tarihi: 06 Haziran 2022 - Pazartesi
Gürcistan’da Müslümanların asimile edilmesi
Gürcistan’da Müslümanların asimile edilmesi
Bu haftaki denizcilik hatıralarım insanın tüylerini ürpertecek kadar acı ve dehşetlidir. İnşallah Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ilgili devlet yöneticileri konuya el atıp gerekli düzenlemeleri yaparlar. Aksi takdirde bin yıldan beri Müslüman yurdu olan Gürcistan ve özellikle de Başkenti Batum olan Acaristan Özerk Cumhuriyeti pek yakın bir zamanda tamamen Hıristiyan memleketi olacaktır.
Türkiye’nin hariciye teşkilatı Sabetay Tarikatı mensuplarının adeta çiftliği haline dönüşmüştür. Her ne kadar vatanperver ve inançlı dışişleri bakanları bulunsa da aşiret yapılanmasına benzeyen bu bakanlık mensuplarının halkımızın dini ve milli yapısına uygun vasıfta olmaları mümkün olamamıştır.
Halen Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Mevlüt Çavuşoğlu, hiçbir hariciye bakanına nasip olmayacak derecede güçlü bir şekilde ülke menfaatlerimizi savunan açık sözlü bir hükümet yetkilisidir. Öyle zannediyorum ki bu makalede yayınlamış olduğum hatıralar ve acı gerçekler gerekli tedbirleri alması için yeterli olacaktır. Aksi takdirde Türkiye, Müslüman kardeşlerimizin karşı karşıya kaldığı çok büyük problemlerin mesuliyetini sırtına almış olacaktır.
Meselenin özü Gürcistan Müslümanlarının çeşitli baskı yöntemleri ile asimile edilmesidir. Binlerce Müslüman Acara halkı Hıristiyan yapılmıştır. Halen bu asimilasyon uygulamaları acımasız bir şekilde devam etmektedir.
Öncelikle kendi yaşadığım acı hatıraları dile getireyim. Sonrasında da bunun nasıl mümkün olduğunu değerli araştırmacı Naciye Saraç hanımefendinin çalışmalarından yararlanarak ifade etmeye çalışayım.
Gemilerde süvari yani gemi kaptanı da diğer kaptanlar gibi seyir vardiyası tutar. Her gün sabah ve akşam saat 8 ile 12 arasında köprüstünde gemi kaptanını görmek mümkündür. 4. Kaptan küçük gemilerde bulunmaz. Fakat büyük gemilerde ve özellikle çok sık manevra yapılan konteyner gemilerinin çoğunda bulunur. İşte ben de gemi kaptanı iken 4. Kaptanla beraber Hint Okyanusunda seyir vardiyası tutuyordum. Bir defasında inanılması güç bir durumla karşılaştım.
Birçok gemide olduğu gibi kırlangıç dediğimiz köprüüstündeki iskele tarafta 4. Kaptan’la dini konularda sohbet ediyordum. Konu namaza gelmişti ve aslında “namazın bir çeşit dua” olduğunu ifade etmiştim. Örnek olarak subhaneke duasından başlayarak Fatiha suresi ve son olarak da ettehiyyatü duasının kısa bir mealini anlatmaya çalışıyordum.
Subhaneke duasının önce orijinal halini okurken yarısına geldiğimde birden gece vardiyasında gözcü olarak bulunan Gürcistan’lı gemici duanın son kısmını okumaya başladı. Telaffuzu gayet güzeldi. Fakat kendisinin Hıristiyan olduğunu biliyordum. Elbette çok şaşırmıştım. Sordum: “Yahu sen Hıristiyan değil miydin?” Gemicinin cevabı ise adeta başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi oldu: Bana “Ben Hıristiyan oldum” dedi. Bundan sonrasını kulağa hoş gelmese de halk lisanı ile anlatmaya çalışayım.
“Oğlum sen manyak mısın” dedim. “Hiç insan dinini bırakıp Hıristiyan olur mu?” diye sordum. Bana diğer bir gemicinin de aynı şekilde Hıristiyan olduğunu söyledi. Gerçekten de gemimizde 8 Gürcü vardı ve 6 tanesi Hıristiyan 2 tanesi Müslüman ismi taşıyordu.
Hayretim iyice artmıştı ve “Peki, annen baban da senin gibi Hıristiyan oldu mu?” diye sorduğumda “Hayır, onlar Müslüman kalmaya devam ediyorlar” diye cevap verdi.
Kafam öylesine karışmıştı ki ilk defa “mürted” yani dinden çıkmış bir insan ile karşılaşıyordum. Derhal Hıristiyan olmuş arkadaşını da köprüüstüne çağırmasını söyledim. Kısa bir süre içinde diğer gemici de köprüüstüne gelmişti. Maalesef diğer gemicide kendisini doğruladı.
Bu sefer “Yahu siz manyak mısınız? İnsan futbol takımı değiştirir gibi din değiştirir mi?” diye bu sefer ikisini de soru yağmuruna tutmaya başladım. Her iki gemici de başlarını önüne eğmişti. Bir tanesi yutkunarak şunu söyledi “Bizim büyük büyük dedelerimiz Hıristiyanmış”
“Ulan benim eski dedelerimde Şaman imiş. Hak geldi batıl zail oldu. Şimdi ben de Müslümanlığı bırakıp şaman mı olacağım” diye kızgın bir şekilde her iki gemiciye bağırmıştım. Öylesine kötü bir durumdaydım ki daha fazla köprüüstünde kalamadım ve gemi komutasını 4. Kaptana bırakarak kamarama inmek zorunda kalmıştım.
Ertesi gün Müslüman olan Gürcü gemicileri kaptanın ofisine çağırdım. Biri makine da diğeri ise güvertede görev yapıyordu. Bana bazı kişiler Hıristiyan olsa da kendilerinin Müslüman kalmaya devam edeceklerini söylediler. İnanılması zor anlar yaşıyordum ve hemen sordum:
“Bu arkadaşlarınıza baskı yapıldı mı?” Hemen inkar ettiler; “Hayır kendi istek ve arzuları ile Hıristiyan oldular” dediler. O zaman “Tabii, misyonerler para veriyorlar değil mi?” diye sorunca bunu da inkâr ettiler.
Bu Müslüman Gürcü gemiciler benim sorularımdan çok korkmuşlardı. Neticede ekmek parası için bir Türk şirketinde çalışıyorlardı. Gemi kaptanının meseleyi soruşturduğu takdirde ülkelerine döndüklerinde bu durumdan zararlı çıkacakları endişesine kapılmışlardı. Ben de daha fazla ısrar etmeden her ikisine de görevlerinin başına dönmelerini söyleyerek ofisten gönderdim.
Hayatım boyunca hiç yaşamadığım duyguları yaşıyordum. Allah hiç kimseye böyle bir durumu yaşatmasın. Geceler boyunca uykum kaçmış bu zorla din değiştirme meselesine kafam takılmıştı. Pazar günü bütün Gürcü gemicileri ofisime çağırdım. Hepsine güzel bir iki söz söyleyerek denizcilikle ilgili konuşmaya başladım. Gemiye gelecek misafirler için ayrılan ikram içeceklerinden verdim.
Sonrasında da Gürcistan’da insanların din değiştirmeye zorlanıp zorlanmadığını sordum. Konunun nereye geleceğini bilen Gürcü denizciler belli ki hazırlık yapmışlar; tek bir cümle ile cevap vermeye başlamışlardı. Önce Müslüman Gürcü konuşmaya başladı. “Süvari Bey. Gürcistan din özgürlüğüne önem veren bir ülkedir. Kimseye başka dine geçmesi için baskı yapılmaz”
Diğer Gürcü gemiciler de papağan gibi aynı nakaratı söylediler. Belli ki; benim bu sorularım kendilerini çok rahatsız etmişti. Meselenin büyümemesi için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlardı. Çaresiz hepsini istirahat günü olduğu için dinlenme salonlarına göndermek zorunda kaldım. Fakat kamara ve ofisimde perişan bir vaziyette kalmıştım. Türkiye’ye dönünce ülkeyi ayağa kaldırıp hükümetten hesap soracaktım. Bin yıldır İslam bayraktarı olan ve hayatını Müslümanların özgürce yaşamasına adamış Türklerin böylesine acı ve dehşetli bir asimilasyona sessiz kalmasını, ilgililere söyleyip çareler arayacaktım. Zira Bosna Hersek’te yaşanan Müslüman soy kırım ve asimilasyonu, burnumuzun dibinde hemen sınırımızın karşısında tekrar cereyan ediyordu.
Fakat bunların hiç birisini yapamadım. Çünkü gemimiz kısa bir süre sonra Hint Okyanusunda dehşetli Muson fırtınalarına tutuldu. Koca gemi ortasından çatlamış su almaya başlamıştı. Çok geçmeden ikiye ayrılarak battı. Gemi kaptanı olarak ikinci bir faciaya daha şahit olmuştum. Bereket, bütün denizciler sağ salim kurtulmuştu. Aylarca Hindistan’da kalmış mahkemeler ve sigortacılarla uğraşmıştım. 2010 Yılında Türkiye’ye geldiğimde birkaç makalede bu Hıristiyanlaştırma sürecini yazmış daha fazla hiçbir şey yapamamıştım. Demek ki; zamanı bugüneymiş.
Yeni Akit gazetesi köşe yazarlarından Hüseyin Öztürk Bey’in Gürcistan ile ilgili makaleleri yayınlanınca içimdeki acı ve hüsran yeniden alevlendi. Meselenin iyice içine girerek gerçeklerle yüzleşmeye başladım. Evet, ne yazık ki; Gürcistan, Batılı devletlerin oyuncağı ve maskarası olmuştu. Hıristiyan misyonerler dünyanın en önemli kavşak noktalarından bir tanesi olan Gürcistan’ı bin yıllık İslam geçmişinden kopararak halkını din değiştirmeye zorluyorlardı.
Öyle ki; Gürcistan Demokratik Cumhuriyetinin bayrağında 1918 ile 2004 yılına kadar hiçbir haç ve Hıristiyan işareti bulunmaz iken 18 yıl önce 5 tane haçı yerleştirivermişlerdi. Sonrasında da Gürcistan’a bağlı bir Özerk Cumhuriyet olan ve özerkliği Kars Antlaşması gereği Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüğü altında bulunan Acaristan’da, Müslüman asimilasyonu çok hızlı bir şekilde devam etmektedir.
1920’li yıllardan beri Müslümanlara karşı uygulanan dini baskılar; Erdoğan hükümetleri döneminde de azalmamıştır. Dünyanın her yerinde Müslümanların hamisi ve koruyucusu olan Türkiye, ne yazık ki Gürcistan’da meydana gelen dehşetli olaylar karşısında sesini çıkaramamaktadır.
30 yıldan beri Hıristiyanlaştırma faaliyetlerinde artış hiç azalmamıştır. 400.000 civarında nüfusu olan ve yaklaşık bu nüfusun 70’i Müslüman olan Acaristan’da halkın dini görevlerini yerine getirmede pek çok sorunu vardır. Gürcistan yönetimi, misyonerlik faaliyetleri kapsamında Müslüman halka; atalarının asıl olarak Hıristiyan olduğu, Gürcistan'da Yunanlılar ve Rumların yüzyıllardır Gürcüler ile birlikte sorunsuz yaşamalarının arkasında Ortodoks birliğinin bulunduğu, Hıristiyanlığı seçmeleri halinde istedikleri bir Avrupa ülkesine gidebilecekleri vaat etmektedir. Müslümanlıktan vazgeçmeleri karşılığında iş garantileri verilmekte, hatta kişi başına 3.000 Dolar teklif edilmektedir. Sovyetlerin 70 yıllık dinsiz yönetimi sonrasında çaresiz kalan Gürcistanlı Müslümanlar, şimdi de Batılı misyoner teşkilatlarının tehditi altında hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Gürcistan sınırları içindeki Müslüman Abaza ve Osetlerin bulunduğu bölgeler; Rusya işgaline uğramıştır. Burada da Gürcistan yönetimine benzer bir şekilde Müslümanlar hedef alınarak asimilasyona tabi tutulmaktadırlar. Fakat Türkiye ile Gürcistan’ın arasında Acaristan bölgesi yani Batum’un başkent olduğu topraklarda garantörlük anlaşması bulunduğu için Türkiye’nin Kıbrıs’ta olduğu gibi müdahale hakkı bulunmaktadır.
Çünkü Acara Özerk Cumhuriyeti toprakları, doğrudan Gürcistan merkezi yönetime bağlanmak istenmektedir. "Büyük Gürcistan" planını gerçekleştirme çerçevesinde, Acara halkını asimile etmek için önce Acara bölgesinin bayrağına 5 haçlı Gürcistan bayrağı konulmuştur.
İslam, Acaristan’da, 16. ve 17. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’nin Kafkasya’da genişlemesi ile birlikte yayılmaya başlamıştır. İslamiyet, Osmanlı Devleti’yle kaynaşan Acaralı yerel beyler ve elitler arasında gelişmiştir. Osmanlı dönemi boyunca Gürcü ulusal kimlik duygusu ise oldukça zayıf kalmıştı. Acaralılar kendilerini öncelikle Müslüman olarak görmüşlerdir. Ruslar ise kendi yönetimi altındaki tüm Müslümanlara “Tatarlar” ismini vermiş İslam kimliklerini bu şekilde muhafaza etmişlerdir.
Osmanlıların geri çekilmesinden uzun bir süre sonra dahi onların İslam mirası; Acaristan’da yaşamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın sonrasına kadar, eğitim hala medreselerde verilmekteydi. Türkiye’den gelen imam ve hocalar; Acaralılar için örnek modeller olarak kalmıştı.
Birinci Dünya Savaşı boyunca, çoğu Acaralılar, Türklerle birlikte Rus İmparatorluğu’na karşı savaştı. Bu durum, Acaralıları sınırdışı etmeye çalışan, fakat çok hızlı bir şekilde, bu gibi bir politikanın ortaya çıkardığı düşmanlıklardan çekinen Ruslar için büyük bir sorundu. Öte yandan, 1920'li yıllarda Gürcistan'ın ve dolayısı ile Acaristan’ın Rus yönetimi altına girmesiyle birlikte bölgedeki Müslümanlara karşı büyük bir baskı başlamıştır.
Örneğin ibadet yapmak yasaklanmış camiler çeşitli sebepler ile kapatılmıştır. Sarp sınırına giden Acaristan'lı Müslümanların Türkiye'den okunan ezanı dinlemeleri veya dinlerken tekrar etmeleri, yüksek sesle dua okumaları yasaklanmıştır. Bölgede imam ve hoca olarak bilinen dini önderler, Rusya'ya çalışmaya gönderilerek, bölgeden uzaklaştırılmıştır.
Savaş yıllarında Müslümanlığı yok etmek için bölgeye birçok Ortodoks rahip gönderilmişti. Rahipler, Rus askerlerinin desteğiyle çeşitli yerlerde kiliseler yaptırdı ve yeni doğan çocukları bu kiliselerde vaftiz ederek Hıristiyan bir nesil meydana getirmeye çalıştılar. Bu arada Müslüman adet ve ibadetlerinin bozulması için yeni seküler davranışlar zorla dayatılmaya başlandı. Öyle ki; bu çalışmalar uzun vadede sonuç vermiş bugün Acaristan'da Kurban veya Ramazan Bayramı’nda misafirlere şarap ikram edilmeye, bir çok yerde domuz eti yenilmeye başlanmıştır.
Çarlık Rusyasının yıkılışından sonra, Acaristan’ın Sovyetler Birliği içindeki tek dini Müslüman belirliliği, Moskova tarafından da, Gürcistan içinde Acara bölgesine gerçek bir özerklik verme için bir kriter olarak kullanılmıştır. Ancak Acaralıların İslami özellikleri nedeniyle sağlanan bu özerklik, baştanbaşa tüm Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi, bölgedeki İslam’a karşı bir yok etme politikasına öncülük etmiştir.
Sovyetler Birliği dağılır dağıldıktan sonra tüm cumhuriyetler, dini bir uyanış yaşamış ve ulusal kimlik ile dini hisler arasındaki bağlantılar yeniden tanımlanmıştır. Gürcistan’da Zviyad Gamsahurdiya, Kilise’ye dayanarak, yeni bir Devlet ve yeni bir vatandaşlık oluşturmaya karar vermiş entelektüeller, yakınlarda yeniden açılan Türk sınırından kaynaklanan, faal bir İslam’ın gelişmesine ilişkin endişelerini dile getirmişlerdir.
İşadamlarının ve Türk rehberlerin geri dönüşü, Osmanlıların ve Osmanlı döneminin bir geri dönüşü olarak görülmüş Batum’daki Batılı medyanın uyarısı üzerine, Gürcü yetkililer, Gürcü Kilisesi’nin yardımıyla Acaristan’ı Hıristiyanlığa döndürme politikasını tekrar uygulamaya başlamışlardır.
Misyonerlik çalışmaları sayesinde Hıristiyanlığın normalliğe geri dönüş olduğuna inanan bazı Acaralı gençlere rastlanmaktadır. İşte ticaret gemisinde yaşadığım acı verici olaylar bunun sadece bir delilidir. Acaralı gençler arasında hala Müslümanlık asimile edilmeye devam etmektedişr.
SSCB’nin dağılmasının ardından, Hıristiyanlığa döndürme süreci Gamsahurdiya ve Şevardnadze döneminde devam etmiştir. Ortodoks Kilisesi ve Tiflis’teki yetkililerden destek alan, Saakaşvili iktidarı da göreve geldikten sonra benzer politikaları devam ettirmiştir.
Yeni yönetim, Acara Özerk Cumhuriyetinin bir Hıristiyan toprağı olduğu imajını uyandıracak için yeni düzenlemelere gitmiştir. Bu yeni düzenlemelerin en dikkat çekici olanı, Artvin-Hopa-Sarp Hudut Kapısı'ndan Gürcistan’a giriş yaptıktan sonra Batum'a kadar olan karayolu üzerinde 10 kilometrelik mesafelerle krom nikelden yapılmış haç işaretleri konulmuştur.
Bu yeni düzenlemeler, Acaristan’daki Müslüman halk üzerinde artış gösteren Tiflis kaynaklı dini baskıların, dini ibadetlerin sınırlandırılması, bölgeye Abhazyalı Gürcü muhacirler yerleştirilerek, halk arasında görüş ayrılıkları meydana getirilmesi, Hıristiyanlık propagandasının desteklenmesi gibi Acaristan halkını huzursuz edici uygulamalar tarzında devam etmektedir. 1990’lı yıllardan bu yana Acaristan'ın eski bir Hıristiyan bölgesi olduğu ve Acaristan’da Hıristiyanlığın tarihsel geçmişi gibi konulara yer veren “Acaristan'da Hıristiyanlık”, “İncil”, “İsa Dünyanın Tek Umududur” gibi Gürcü dilinde bastırılan kitaplar, özellikle Müslümanların yoğun olduğu bölgelerde ücretsiz olarak dağıtılmaya devam etmektedir.
Ayrıca, Acaristan'da 1993-1994 öğretim yılında ilk defa müfredata ilk ve orta dereceli okullarda Hıristiyanlığın öğretilmesi amacıyla din dersleri konulmuş Acaristan’ın Keda Bölgesi’nde bulunan Sirabidzeebi Köyü’nde de Ocak 2006’da çocuklara Hıristiyanlık eğitimi vermeyi amaçlayan bir okul açılmıştır. Bunun dışında Kvaştat, Vayo ve Zvare Köylerinde de okul açılması planlanmaktadır. Bölgede, Tiflis'ten çeşitli kiliselerden bölgeye gönderilen din görevlileri de misyonerlik faaliyetleri yürütülmekte çeşitli köylere giden papazlar, köylerdeki Müslümanlara para vererek, boyunlarına haç takıp, günahlarından arındıklarını belirterek, cennete gideceklerini vaat etmektedirler.
Halkın ekonomik sıkıntısı nedeniyle maddi menfaat karşılığı Hıristiyanlığı kabul etmelerini sağlayan papazlar, bazı vatandaşları Tiflis'e götürüp televizyon programlarında “Kendilerinin Müslüman olduğunu ama çocuklarının Hıristiyan olmasında bir problem olmadığını” söylemelerini sağlamaktadırlar. Gürcistan genelinde yayın yapan televizyonlar, Hıristiyanlığı seçenlerin katıldığı dini törenleri sürekli yayınlayarak Hıristiyanlık propagandasına devam ediyorlar.
Diğer taraftan, Kilisenin Hıristiyanlık propagandaları çerçevesinde toplu vaftiz törenleri gerçekleştirilerek, halkın din değiştirmesi sağlanmakta papazlar ayrıca köylerdeki Ortodokslara verdikleri maddi destek karşılığı kilise kurmalarını talep etmektedirler. Örneğin, Batum'un güney doğusunda yer alan ve tamamı Müslümanlardan oluşan Hulo ve Keda köylerinde, Ekim 2004 tarihinde kiliseler açılmış Müslüman isimleri taşıyanların adları Hıristiyan isimleri ile değiştirilmiştir. Bu çerçevede sadece Temmuz 2006’da Batum’un Kobuleti ilçesinde gerçekleştirilen vaftiz töreninde yaklaşık 300 kişinin Hıristiyanlık dinini kabul ettiği iddia edilmektedir.
İslam dini eğitimi verilmesinin yasak olduğu, Hıristiyanlık eğitiminin ilkokuldan itibaren ders olarak okutulmaya başlandığı Acaristan Özerk Cumhuriyeti'nde, özellikle gençler arasında “Hıristiyan olmak, modern olmak” gibi lanse edilmeye ve bir moda akımı halinde benimsetilmeye çalışılmaktadır. Halk arasında, “Gürcistan ile Acaristan Özerk Cumhuriyeti arasında inanç açısından büyük bir fark kalmadığı, Acaralıların Müslümanlaştırılmış Gürcüler oldukları ve şimdi esas dinlerine döndükleri, bu nedenle özerkliğe ihtiyaç kalmadığı, otonom statünün sona erdirilmesi gerektiği” yönünde propaganda faaliyetlerinin de yürütüldüğü biliniyor. Bu kapsamda, 2004 içerisinde üç Maçahel köyünün çeşitli vaat ve psikolojik baskılarla Hıristiyanlaştırıldığı basına da yansımıştır.
Acaristan’lı yöneticiler özellikle Ramazan ayında bölgede vaaz vermek ve namaz kıldırmak için gelecek hocalara izin verilmemektedir. Acaralı Müslümanlar, inançları üzerinde kurulan psikolojik baskılar neticesinde, ibadetlerini özgürce yerine getirememekte ve Müslüman kimliklerini özgürce ifade edememektedir.
Acaristan’da yaşayan Müslümanlar, bu tür olayların ilk defa yaşanmadığını, Abaşidze döneminde Hıristiyanlaştırma faaliyetlerinin gizli yürütüldüğünü, Saakaşvili darbesinden sonra ABD’nin mali desteği ile bunların açıktan yapıldığını, Osmanlı mirası olan bu toprakların, haçlı bayrakları ve kiliselerle donatıldığını söylemektedirler.
Gürcistan Merkezi Hükümeti, Acaristan Özerk Cumhuriyeti Müslümanlarının dini faaliyetlerini sınırlama, Acaristan'a Abhazyalı Gürcü muhacirleri yerleştirme, Müslümanlara yönelik Hıristiyanlık propagandasına göz yumma gibi toplumu huzursuz edici uygulamalara zemin hazırlayıcı faaliyetlerde de bulunmaktadır.
Acara Özerk Cumhuriyeti’nde Kızıl Haç'a bağlı olarak faaliyet gösteren “Sınır Tanımayan Doktorlar ve Eczacılar”, komünist dönemde dinden uzaklaşmış Abhazyalı Gürcü göçmenlere yönelik yoğun Hıristiyanlık propagandası sürdürürken propagandanın etkisinde kalan Abhazyalı Gürcü göçmenler; Acaralı Müslümanlarla sık sık dini tartışmalara girmektedir.
Batum'da yaşayan Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında da Gürcistan yönetimi tarafından ayırım yapılmaktadır. Dağlık bölgelerde bulunan Müslüman köylerine mescit açılmasına izin verilmemekte bu çerçevede Batum'da bulunan Türk camisinden bile ezan okunması yasaklanmaya çalışılmaktadır.
Acara'da Müslüman kimliğini göz ardı eden ve Gürcü Hıristiyan yaşantısını benimseyen kişiler, yönetimde yer almaktadır. Müslümanlara resmi kurumlarda iş imkanı sağlanmamakta Ortodoks Hristiyanlığa geçen Müslümanlara, kamu sektöründe iş bulmaları hususunda yardımcı olunmaktadır. Bu nedenle, Müslümanlar kimliklerini gizlemek zorunda kalmaktadırlar.
Acara'daki cami ve medreselere atanan kişilerin özellikle Müslüman halkın sempati duymadığı ve İslamiyet konusunda herhangi bir bilgisi bulunmayan kişilerden seçildiği hususu da dillendirilmektedir. Acara’da Müslüman halka İslamiyet’i anlatacak herhangi bir kurumun olmaması çok önemli bir sorundur.
Acaristan’da Hıristiyanlığın yayılmasında ısrarlı bir tutum izleyen Gürcistan yönetimi, son dönemde bölgeye yaptığı yatırımları artırarak Acaristan halkından gelebilecek tepkileri de bertaraf etmeye çalışıyor. Ancak sürekli olarak Gürcü yönetiminin Hıristiyanlık propagandasına maruz kalan Acaristan halkına Türkiye’nin gerekli desteği vermesi şarttır.
Türkiye’nin Kars Antlaşması gereğince Acaristan Özerk Bölgesi için garantörlük sıfatı bulunduğu Gürcistan ynetimine bildirilmeli ve ayağını denk alması gerektiği dile getirilmelidir. Aksi takdirde benim yaşadığım gibi dehşetli ve üzücü çok daha vahim olayları yaşayabiliriz, vesselam…
Dr. Vehbi Kara
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.