İSLÂM BİLİM ADAMLARI MİMAR SİNAN 9
İSLÂM BİLİM ADAMLARI
MİMAR SİNAN 9
MİNARELER
Minarelerin fonksiyona kavuşturulması Sinan tarafından sağlanmıştır. Tek minareli uygulamalarda genellikle girişin sağındaki köşe, iki minareli uygulamalarda ise her iki köşe kullanılmıştır.
İstanbul Beyazıt (1505), Üsküdar Mihrimah Sultan (1547) ve Şehzade (1544-1548) camileri ana cephe köşelerindeki minarelerle klasik denkleme bağlı örneklerdir.
Oldukça erken bir tarihte Edirne Üç Şerefeli’de (851/1447) başlayan dörtlü uygulama minarelerin yerlerini ana kütle ve avlu köşeleri olarak belirlemiştir ki bu formül Süleymaniye’de tekrarlanır.
Yine dörtlü uygulama olmakla birlikte Edirne Selimiye’de ana mekânın köşelerine yerleştirilen minareler, bu defa merkezî şemayı vurgulamak üzere ana kubbeyi çeviren unsurlar olarak dikkati çekmektedir. Burada üç girişli minare merdiven uygulaması da Mimar Sinan’a mahsustur. Burada adeta üç ağızlı vida uygulaması görülmektedir.
SİNAN OKULUNUN TALEBELERİ
Sinan’ın bu okul uygulamasında önemli mimarlar yetişmiştir. Bunlardan Dâvud Ağa ve Sedefkâr Mehmed Ağa ismi bilinenlerden sadece ikisidir.
Özetle mimaride yeni çözümler, buluşlar, her şeyin ötesinde oranların ortaya konuşu Sinan’la birlikte klasik denilebilecek yeni boyutlara ulaşmış, bu kimlik, Osmanlı düzeninin hâkim ve hükümran olduğu bölgelerin sanat faaliyetleri üzerinde günümüze kadar uzanan izler bırakmıştır.
Sinan okulunun güçlü izleyicisi Sedefkâr Mehmed Ağa’nın Sultan Ahmed örneği (1609-1617) ilk ve tek deneme olarak altı minareyle karşımıza çıkar.
Sinan uygulamalarında minarelerin sayısı kadar bu kulelerin ana kütleyle olan boyut ilişkisi üzerinde özenle durulduğundan, yapıların şehrin silüetine katkıları ayrıca önem kazanır.
Osmanlı ve hatta Selçuklu kubbelerinde kasnağın her zaman mâkul bir yükseklikte tutulduğu, kubbe ile ana kütle arasında daha olumlu bir geçiş sağlandığı görülmektedir.
Osmanlı inşaat teknolojisinin entellektüel potasında oluşan Sinan estetiği, kendinden önceki bazı mimari alışkanlıkları ayıklarken bazı gelenekleri yeniden işleyerek pekiştirmiş ve yerleştirmiştir.
Sinan okulunun Osmanlı mimarisine esas olan en önemli buluşu kubbe-mekân ilişkilerini en ideal biçimde formüle etmek olmuştur. Bu İslâm ülkelerinde bir türlü çıkış yolu bulamayan yöresel denemeler sadece Sinan estetiğinde en akılcı çözüme ulaşmıştır.
Sinan Okulunda bu bağlamda başka mimarlar tarafından daha önce kullanılmış olan bütün unsurlar yepyeni bir uyum içinde hayat bulmuştur.
Araştırmalar Sinan’ın bu ortamda tek başına kalmak olmadığı, kendi ayarında iş yapabilen, onun kadar güçlü başka mimarların da yetişmesine gayret gösterdiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
17.06.2022
Ekleme
Tarihi: 14 Haziran 2022 - Salı
İSLÂM BİLİM ADAMLARI MİMAR SİNAN 9
İSLÂM BİLİM ADAMLARI
MİMAR SİNAN 9
MİNARELER
Minarelerin fonksiyona kavuşturulması Sinan tarafından sağlanmıştır. Tek minareli uygulamalarda genellikle girişin sağındaki köşe, iki minareli uygulamalarda ise her iki köşe kullanılmıştır.
İstanbul Beyazıt (1505), Üsküdar Mihrimah Sultan (1547) ve Şehzade (1544-1548) camileri ana cephe köşelerindeki minarelerle klasik denkleme bağlı örneklerdir.
Oldukça erken bir tarihte Edirne Üç Şerefeli’de (851/1447) başlayan dörtlü uygulama minarelerin yerlerini ana kütle ve avlu köşeleri olarak belirlemiştir ki bu formül Süleymaniye’de tekrarlanır.
Yine dörtlü uygulama olmakla birlikte Edirne Selimiye’de ana mekânın köşelerine yerleştirilen minareler, bu defa merkezî şemayı vurgulamak üzere ana kubbeyi çeviren unsurlar olarak dikkati çekmektedir. Burada üç girişli minare merdiven uygulaması da Mimar Sinan’a mahsustur. Burada adeta üç ağızlı vida uygulaması görülmektedir.
SİNAN OKULUNUN TALEBELERİ
Sinan’ın bu okul uygulamasında önemli mimarlar yetişmiştir. Bunlardan Dâvud Ağa ve Sedefkâr Mehmed Ağa ismi bilinenlerden sadece ikisidir.
Özetle mimaride yeni çözümler, buluşlar, her şeyin ötesinde oranların ortaya konuşu Sinan’la birlikte klasik denilebilecek yeni boyutlara ulaşmış, bu kimlik, Osmanlı düzeninin hâkim ve hükümran olduğu bölgelerin sanat faaliyetleri üzerinde günümüze kadar uzanan izler bırakmıştır.
Sinan okulunun güçlü izleyicisi Sedefkâr Mehmed Ağa’nın Sultan Ahmed örneği (1609-1617) ilk ve tek deneme olarak altı minareyle karşımıza çıkar.
Sinan uygulamalarında minarelerin sayısı kadar bu kulelerin ana kütleyle olan boyut ilişkisi üzerinde özenle durulduğundan, yapıların şehrin silüetine katkıları ayrıca önem kazanır.
Osmanlı ve hatta Selçuklu kubbelerinde kasnağın her zaman mâkul bir yükseklikte tutulduğu, kubbe ile ana kütle arasında daha olumlu bir geçiş sağlandığı görülmektedir.
Osmanlı inşaat teknolojisinin entellektüel potasında oluşan Sinan estetiği, kendinden önceki bazı mimari alışkanlıkları ayıklarken bazı gelenekleri yeniden işleyerek pekiştirmiş ve yerleştirmiştir.
Sinan okulunun Osmanlı mimarisine esas olan en önemli buluşu kubbe-mekân ilişkilerini en ideal biçimde formüle etmek olmuştur. Bu İslâm ülkelerinde bir türlü çıkış yolu bulamayan yöresel denemeler sadece Sinan estetiğinde en akılcı çözüme ulaşmıştır.
Sinan Okulunda bu bağlamda başka mimarlar tarafından daha önce kullanılmış olan bütün unsurlar yepyeni bir uyum içinde hayat bulmuştur.
Araştırmalar Sinan’ın bu ortamda tek başına kalmak olmadığı, kendi ayarında iş yapabilen, onun kadar güçlü başka mimarların da yetişmesine gayret gösterdiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
17.06.2022
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.