Büyük Okyanusta zaman
Büyük Okyanusta zaman
Bu hafta sonu yazısında denizcilerin yaşadığı ilginç hallerden bahsedeceğim. Dünyadaki hiçbir meslekte böylesine farklı bir durum yoktur ve yaşanmaz. Zaman kavramı büyük denizlerde biraz farklı işler. İşte biz Türklerin Büyük Okyanus dediği Pasific böyle bir denizdir.
Yeryüzünün dörtte üçü denizlerle kaplıdır. Büyük Okyanus ise neredeyse yer küresinin yarısına karşılık gelir. Portekizli büyük denizci Macellan, Güney Amerika kıtasının ucunda bulunan ve “Macellan Boğazı” adı verilen geçidi geçtikten sonra bu denize “Pasifico” adını vermişti. “Durgun ve sakin deniz” anlamına gelen Pasific aslında hiç de öyle değildir.
Büyük okyanusun bir veya birkaç bölgesinde muhakkak doğuluların “tayfun” veya batılıların “hurricane” adını verdikleri şiddetli fırtınalar vardır. Fakat Güney Amerika kıyıları genellikle sakindir.
Bir ucundan bir ucuna uçakla bir günde uçmak mümkün olsa da gemi ile seyahat etmek yaklaşık bir ay sürmektedir. İster uçakla ister gemi ile yolculuk yapın bu okyanusun ortasında “Gün Değiştirme Çizgisi (İnternational Date Line)” denilen bir noktadan geçmek zorunda kalırsınız. İşte o zaman farklı bir zaman uygulaması gerekecektir.
Dünyada pek az kişinin yaşayabildiği ilginç bu olayı anlatayım. Zira okuyucularımın bir miktar kafası karışacak olsa da Allah’ın kudretini düşünmek ve zaman kavramı ile ilgili bir tefekkür denizine gitmeye vesile olacaktır.
Bu ilginç deniz yolculuğunu birisinde güverte birinci zabiti olarak diğerinde ise gemi kaptanı olarak iki defa yapmıştım. Her ikisinde de aynı yönde seyahat etmiştim.
Bu yolculuk sonunda bir gün daha az yaşamak zorunda kalmıştım. “Ne demek daha az yaşamak?” Biraz açayım zira tuhaf ve anlaşılması zor bir durumdur.
“Bir gün az yaşamak” demek diğer insanlara göre geçirmiş olduğum zaman aynı olsa da güneşin doğuşunu ve batışını bir defa az görmek demektir.
Namazlarımızı Güneş’in pozisyonuna göre kıldığımız için bir gün boyunca toplamda da iki defa seyahat ettiğim için iki gün daha az namaz kılmak anlamına da gelmektedir. Toplamda 10 vakit daha az namaz kılmış oluyordum.
“İyi de; kılamadığın bu namazların kazası olmaz mı?” Diye düşünebilirsiniz. Fakat mümkün olmadı. “Nasıl oluyor bu iş?” Sorusuna cevap vermek için yolculuklarımıza bir bakalım.
Zira bu namazları kılmak için namazın farzlarından olan “vakit” konusu elimizi kolumuzu bağlamaktadır. Hangi gün ve vaktin namazını kaza olarak kılacağız? İşte bu sorunun cevabını bulamadım.
Kendime göre bir çözümü şöyle buldum. Mübarek gün ve gecelerde fazladan kaza namazı kılarak bu eksiğimi telafi etmeye çalıştım. Rabbim kabul buyurur, inşallah…
Aslında gün değiştirme çizgisi Cuma gününe denk gelseydi iş daha farklı ve zor bir şekil alırdı. Cuma namazı terk mi edilecekti veya bu çizgiyi doğuya doğru kat ettiğimiz takdirde iki defa mı kılacaktık?
Çünkü çalıştığım bazı gemilerde mescidimiz vardı ve Cuma namazlarını gemideyken de kılıyorduk. Neyse ben daha fazla kafanızı karıştırmayayım. Başka günlere denk geldi de; en azından böyle bir meselemiz olmadı.
Gün değiştirme çizgisinden ilk geçiş seferimiz şöyle olmuştu:.
Ticaret gemileri ile sefere çıktığımın ikinci yılıydı. 2. Kaptan olarak atandığım bir gemiye, İstanbul Boğazı geçişinde katılmıştım. Gemimiz, Panama Kanalını geçerek sırası ile Kosta Rika, El Salvador ve Guatemala’ya gidecekti. İstanbul’dan “Vira Bismillah” diyerek sefere çıkmıştık.
Akdeniz ve Atlas Okyanusunu 15 günde geçerek Panama’ya geldik. Burada meşhur Panama Kanalı’na girip 3 doktan (havuzdan) geçerek deniz seviyesinden yaklaşık 100 feet (30 metre) yükseklikte suni bir göl olan “Gatun Gölüne” çıktık. Yarım günlük bir kanal geçişinden sonra yine 3 adet havuza girerek bu sefer Pasifik sularına indik.
Yükümüzü planlanan limanlara tahliye ettikten sonra, boş olarak Kanada’nın Vancouver limanına hareket ettik. Buradan yüklediğimiz sülfür yükünü Malezya’ya götürecektik.
İşte anlatacağım ilginç yolculuk da böylece başlamış oldu.
Denizde zaman karadakinden farklıdır. Eğer batıya doğru gidiyorsanız günler uzamaya, doğuya doğru gidiyorsanız kısalmaya başlar. Her 15 derecede bir (900 deniz mili mesafede), saatlerinizi 1 saat ileriye veya geriye almak zorundasınızdır.
Aksi takdirde yerel saat adını verdiğimiz bölgenin kullandığı saatten farklı bir saati kullanmak zorunda kalırsınız ki, bu durum işlerinizi bir hayli güçleştirecektir. Bu nedenle batıya giderken iki günde bir defa saatlerimizi geri alıyorduk. Yolculuğumuz süresince bir günümüz ortalama 24,5 saat sürüyordu.
Bütün insanlar bir günü 24 saat olarak yaşıyorken bizim yarım saat fazla geçirmemiz tuhaf bir durum meydana getiriyordu. Fazladan yaşadığımız bu saatlerin bir telafisi olmalıydı ve Kanada’dan ayrıldıktan bir hafta sonra bunun bedelini almış olduk.
179 Derece Batı Boylamının sonuna gelmiştik. Haritalarda “Gün Değiştirme Çizgisi” adı verilen 180 Derece Boylamı yazıyordu ki, bu boylamı geçerken gemi jurnaline bir gün ilave etmek zorunda kalmıştık.
Seyir defterinde günlerden “Salı” yazmasına ve ertesi gün “Çarşamba” olmasına rağmen bir gün sonrasını yani “Perşembe” gününü yazmıştık. Seyir defterinin o gününde Salı ve Perşembe birlikte yazıyordu.
Anlaşılan her gün fazladan yaşadığımız yarım saatlerin bir bedelini bu noktada almış oluyorduk. Sonunda Çarşamba gününü hiç yaşamadan yolumuza devam ettik.
Malezya’da gemiden ayrılarak İstanbul’a döndüm. Jules Verne’in “80 Günde Devri Âlem” romanına nazire yaparcasına 77 gün sonra evime geri gelmiştim. Gerçi roman kahramanları hep doğuya doğru ilerlemiş ve bir gün daha fazla yaşamışlardı.
Lakin dünyayı turladığınız takdirde günlerde değişiklik oluyordu. Evime döndüğümde takvime göre 78 gün geçtiğini görüyordum. Jules Verne’in romanında yolculuk 81 gün sürmüştü fakat takvimlere göre 80 gün geçmişti. Biz ise Macellan’ın rotasında gitmiş yani dünyayı batıya doğru kat etmiştik.
Macellan ve denizci arkadaşları gibi bir gün az yaşamıştım. Hâlbuki roman kahramanları ise bir gün fazla yaşamışlardı. Eğer dünyayı bir defa enlemesine turlayıp kat ederseniz siz de bu durumu yaşarsınız.
Üstelik gemide çalıştığım için maaşımı da 78 gün olarak almıştım. Kısaca söylemek gerekirse bir gün daha az yaşamış ve çalışmadığım halde fazladan 1 gün ilave edilmişti.
İşte bu yolculuğumun diğer seferlerden farklı olmasına bu “Gün Değiştirme Çizgisi” neden olmuştu. Bu çizgiden geçen her yolcu, takvimini 1 gün öncesine veya sonrasına almak zorunda kalır.
Ben “böyle bir şey yapmayacağım” diyemezsiniz, zira bulunduğunuz ülkenin tarih ve zamanına uymak zorundasınızdır. Aksi takdirde her şey karışacaktır.
Evet, dünyanın yuvarlak olduğunu böylece test etmiş oldum. Gerçekten de yuvarlakmış!
Eğer İstanbul’a döndüğümde yaşadığım gün sayısı İstanbul’dakiler ile aynı olsaydı “dünya yuvarlaktır” denilemezdi. Zira dünyayı enine doğru batı istikametinde bir defa dolaşan bir insanın 1 gün daha az yaşaması gereklidir.
“Formula 1” yarışlarına benzetecek olursak, dünya bize bir tur bindirmiş oldu. Bu sayede bir gün daha az yaşamış, güneşin doğuş ve batışını bir gün eksik görmüştük.
Macellan, bizden farklı olarak Güney Amerika’nın güneyine inmiş, kendi adı verilen boğazdan geçerek Endonezya sahillerine kadar gelmişti. Bu meşhur Portekizli kaptanın burada talihi yaver gitmemiş, yerliler ile girmiş olduğu çatışmada hayatını kaybetmişti.
Fakat Mecellan’ın yardımcısı Elcano ve denizci arkadaşları seferlerini tamamladılar ve batıya doğru yelken açmışken bu sefer doğudan ülkelerine dönmüşlerdi.
Bugün hâlâ Macellan’ın gittiği yoldan batıya doğru ilerleyen gemiler var. Zira Panama Kanalı belirli bir büyüklükten sonraki gemilere hizmet veremiyor. “Panamax” adı verilen gemiler de, işte bu kanaldan geçebilecek bir tonaja sahip gemilere verilen isimdir.
Bu ilginç olayı iki defa yaşadım yani dünya bana iki tur bindirdi. Bu defa gemi kaptanı olarak bir daha dünyayı batıdan doğuya doğru kat ettim. Hatta bu seferi ise hem bir yazı dizisi hem de kitap olarak yayınladım.
“Altı Ayda Altı Kıta” isimli bu kitabı okuyup benimle birlikte bu seyahate iştirak edebilirsiniz. Eğer bir zaman gelir bu sefer doğuya doğru 2 defa dünyayı kat edersem, ben de Dünya’ya iki tur bindireceğim ve böylece eşitlenmiş olacağız.
Malumatfuruş isimli bir internet sitesi bu yazılarımı okumuş olmalı ki; yazıya eleştiriler getirmiş. Şöyle diyor:.
“Denizde zaman karadakinden farklı değildir. Karada da olsa denizde de olsa aynı enlem üzerinde doğuya da batıya da gitseniz gece-gündüz süresi aynıdır. “Aynı enlem üzerindeki bütün noktalarda gündüz süreleri her zaman birbirine eşittir”, “Macellan’ın rotasını tam olarak izlememişler. Panama boğazından geçip gitmişler. Macellan ise Macellan Boğazını geçerek gitmişti”. “Aslında bir gün eksik çalışmadı. Yolculuk süresince saatlerini geriye alarak yaptıkları fazla mesaiyi birleştirerek ilave bir gün ücreti ödenmiştir”.
İkinci ve üçüncü eleştirileri doğru olsa da ilk eleştirisi hatalıdır. Dünya üzerinde enlem ve boylama göre gündüz ve gece süreleri değişmektedir. Evet, yaşadığımız süre aynıdır.
Fakat bir gün eksik kalmıştır. Bunun nedenini de batıya doğru yolculuk nedeni ile izah etmeye çalışmıştım. Zaten bu yazının maksatlarından bir tanesi zaman kavramını bir parça izah edip insanları düşünmeye zorlamaktır.
Evet, bu ilginç yolculuktan bir tefekkür dersi çıkarılabilir. İşte saniyede 30 km. hızla hareket eden ve top mermisinden en az 60 kat daha hızlı hareket eden bir dünyada yaşıyoruz.
Dünyamızın kendi ekseni etrafındaki dönüş hızı ise ekvatorda yaklaşık 20 kilometre civarındadır. Ses hızı 20 derece sıcaklıkta saniyede yaklaşık 0.343 kilometre’dir. Düşünecek olursak, muazzam bir sürattir bu.
Keza bir top mermisinden de 55 kez daha hızlı bir şekilde Güneş çevresinde hareket ediyoruz. Fakat gelin görün ki, dünya üzerinde yaşayan insanların ne başı dönüyor, ne de okyanuslar, denizler uzaya savruluyor. Çok hassa bir denge ve muntazam bir gemi üzerinde uzayda yolculuk yapıyoruz.
Bu geminin kazan dairesi yoktur. Lakin çekirdek ve manto adı verilen cehennem gibi erimiş metallerden oluşan bir yapısı vardır. Bazen insanları uyandırmak için lavların dehşet saçarak yeryüzüne çıktığını görüyoruz.
Dünyanın büyüklüğüne göre incecik bir tabaka olan yeryüzü kabuğunun insanların yaşayabileceği şekilde korunması, hiç de tesadüfle izah edilecek bir durum değildir. Allah’ın takdiri ve iradesi ile hareket ettiğini anlamak için zeki olmaya gerek yoktur.
Cenab-ı Allah’ın kudret ve tasarrufunda bulunan zeminimiz gemilerin hareket ettiği deniz üstünde değil ama binlerce derece sıcaklıktaki erimiş sıvı metal denizlerinin üzerindedir.
Eskilerin “esir” adını verdikleri şimdilerde ise “karanlık madde” ismiyle zikredilen uzay denizinde yüzmektedir.
Yukarıda ilginç gelebilecek bir yolculuğu anlatarak bu yolculuktan binlerce kat daha fazla ilginç ve mucizevi olaylara sahne olan dünyanın seyahatine dikkat çekmek isterim.
Dünyanın kendisine çizilmiş olan rotasında nasıl bir seyahat ettiğini Kur’an ayetlerine bakarak düşünebiliriz:.
Yasin Suresi 38-43. Ayet mealleri: “Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir. Ay'a gelince, ona menziller tayin ettik.
Nihayet o eski hurma salkımının çöpü gibi (yay haline) dönmüştür. Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler. Onlar için bir delil de bizim, onların neslini dolu bir gemide taşımamızdır.
Yine kendileri için onun gibi binecek şeyler yaratmamızdır. Eğer dilesek onları boğarız da o zaman ne onların feryadına yetişen bulunur, ne de onlar kurtarılır.”
vesselam…
Dr. Vehbi Kara
Ekleme
Tarihi: 24 Temmuz 2022 - Pazar
Büyük Okyanusta zaman
Büyük Okyanusta zaman
Bu hafta sonu yazısında denizcilerin yaşadığı ilginç hallerden bahsedeceğim. Dünyadaki hiçbir meslekte böylesine farklı bir durum yoktur ve yaşanmaz. Zaman kavramı büyük denizlerde biraz farklı işler. İşte biz Türklerin Büyük Okyanus dediği Pasific böyle bir denizdir.
Yeryüzünün dörtte üçü denizlerle kaplıdır. Büyük Okyanus ise neredeyse yer küresinin yarısına karşılık gelir. Portekizli büyük denizci Macellan, Güney Amerika kıtasının ucunda bulunan ve “Macellan Boğazı” adı verilen geçidi geçtikten sonra bu denize “Pasifico” adını vermişti. “Durgun ve sakin deniz” anlamına gelen Pasific aslında hiç de öyle değildir.
Büyük okyanusun bir veya birkaç bölgesinde muhakkak doğuluların “tayfun” veya batılıların “hurricane” adını verdikleri şiddetli fırtınalar vardır. Fakat Güney Amerika kıyıları genellikle sakindir.
Bir ucundan bir ucuna uçakla bir günde uçmak mümkün olsa da gemi ile seyahat etmek yaklaşık bir ay sürmektedir. İster uçakla ister gemi ile yolculuk yapın bu okyanusun ortasında “Gün Değiştirme Çizgisi (İnternational Date Line)” denilen bir noktadan geçmek zorunda kalırsınız. İşte o zaman farklı bir zaman uygulaması gerekecektir.
Dünyada pek az kişinin yaşayabildiği ilginç bu olayı anlatayım. Zira okuyucularımın bir miktar kafası karışacak olsa da Allah’ın kudretini düşünmek ve zaman kavramı ile ilgili bir tefekkür denizine gitmeye vesile olacaktır.
Bu ilginç deniz yolculuğunu birisinde güverte birinci zabiti olarak diğerinde ise gemi kaptanı olarak iki defa yapmıştım. Her ikisinde de aynı yönde seyahat etmiştim.
Bu yolculuk sonunda bir gün daha az yaşamak zorunda kalmıştım. “Ne demek daha az yaşamak?” Biraz açayım zira tuhaf ve anlaşılması zor bir durumdur.
“Bir gün az yaşamak” demek diğer insanlara göre geçirmiş olduğum zaman aynı olsa da güneşin doğuşunu ve batışını bir defa az görmek demektir.
Namazlarımızı Güneş’in pozisyonuna göre kıldığımız için bir gün boyunca toplamda da iki defa seyahat ettiğim için iki gün daha az namaz kılmak anlamına da gelmektedir. Toplamda 10 vakit daha az namaz kılmış oluyordum.
“İyi de; kılamadığın bu namazların kazası olmaz mı?” Diye düşünebilirsiniz. Fakat mümkün olmadı. “Nasıl oluyor bu iş?” Sorusuna cevap vermek için yolculuklarımıza bir bakalım.
Zira bu namazları kılmak için namazın farzlarından olan “vakit” konusu elimizi kolumuzu bağlamaktadır. Hangi gün ve vaktin namazını kaza olarak kılacağız? İşte bu sorunun cevabını bulamadım.
Kendime göre bir çözümü şöyle buldum. Mübarek gün ve gecelerde fazladan kaza namazı kılarak bu eksiğimi telafi etmeye çalıştım. Rabbim kabul buyurur, inşallah…
Aslında gün değiştirme çizgisi Cuma gününe denk gelseydi iş daha farklı ve zor bir şekil alırdı. Cuma namazı terk mi edilecekti veya bu çizgiyi doğuya doğru kat ettiğimiz takdirde iki defa mı kılacaktık?
Çünkü çalıştığım bazı gemilerde mescidimiz vardı ve Cuma namazlarını gemideyken de kılıyorduk. Neyse ben daha fazla kafanızı karıştırmayayım. Başka günlere denk geldi de; en azından böyle bir meselemiz olmadı.
Gün değiştirme çizgisinden ilk geçiş seferimiz şöyle olmuştu:.
Ticaret gemileri ile sefere çıktığımın ikinci yılıydı. 2. Kaptan olarak atandığım bir gemiye, İstanbul Boğazı geçişinde katılmıştım. Gemimiz, Panama Kanalını geçerek sırası ile Kosta Rika, El Salvador ve Guatemala’ya gidecekti. İstanbul’dan “Vira Bismillah” diyerek sefere çıkmıştık.
Akdeniz ve Atlas Okyanusunu 15 günde geçerek Panama’ya geldik. Burada meşhur Panama Kanalı’na girip 3 doktan (havuzdan) geçerek deniz seviyesinden yaklaşık 100 feet (30 metre) yükseklikte suni bir göl olan “Gatun Gölüne” çıktık. Yarım günlük bir kanal geçişinden sonra yine 3 adet havuza girerek bu sefer Pasifik sularına indik.
Yükümüzü planlanan limanlara tahliye ettikten sonra, boş olarak Kanada’nın Vancouver limanına hareket ettik. Buradan yüklediğimiz sülfür yükünü Malezya’ya götürecektik.
İşte anlatacağım ilginç yolculuk da böylece başlamış oldu.
Denizde zaman karadakinden farklıdır. Eğer batıya doğru gidiyorsanız günler uzamaya, doğuya doğru gidiyorsanız kısalmaya başlar. Her 15 derecede bir (900 deniz mili mesafede), saatlerinizi 1 saat ileriye veya geriye almak zorundasınızdır.
Aksi takdirde yerel saat adını verdiğimiz bölgenin kullandığı saatten farklı bir saati kullanmak zorunda kalırsınız ki, bu durum işlerinizi bir hayli güçleştirecektir. Bu nedenle batıya giderken iki günde bir defa saatlerimizi geri alıyorduk. Yolculuğumuz süresince bir günümüz ortalama 24,5 saat sürüyordu.
Bütün insanlar bir günü 24 saat olarak yaşıyorken bizim yarım saat fazla geçirmemiz tuhaf bir durum meydana getiriyordu. Fazladan yaşadığımız bu saatlerin bir telafisi olmalıydı ve Kanada’dan ayrıldıktan bir hafta sonra bunun bedelini almış olduk.
179 Derece Batı Boylamının sonuna gelmiştik. Haritalarda “Gün Değiştirme Çizgisi” adı verilen 180 Derece Boylamı yazıyordu ki, bu boylamı geçerken gemi jurnaline bir gün ilave etmek zorunda kalmıştık.
Seyir defterinde günlerden “Salı” yazmasına ve ertesi gün “Çarşamba” olmasına rağmen bir gün sonrasını yani “Perşembe” gününü yazmıştık. Seyir defterinin o gününde Salı ve Perşembe birlikte yazıyordu.
Anlaşılan her gün fazladan yaşadığımız yarım saatlerin bir bedelini bu noktada almış oluyorduk. Sonunda Çarşamba gününü hiç yaşamadan yolumuza devam ettik.
Malezya’da gemiden ayrılarak İstanbul’a döndüm. Jules Verne’in “80 Günde Devri Âlem” romanına nazire yaparcasına 77 gün sonra evime geri gelmiştim. Gerçi roman kahramanları hep doğuya doğru ilerlemiş ve bir gün daha fazla yaşamışlardı.
Lakin dünyayı turladığınız takdirde günlerde değişiklik oluyordu. Evime döndüğümde takvime göre 78 gün geçtiğini görüyordum. Jules Verne’in romanında yolculuk 81 gün sürmüştü fakat takvimlere göre 80 gün geçmişti. Biz ise Macellan’ın rotasında gitmiş yani dünyayı batıya doğru kat etmiştik.
Macellan ve denizci arkadaşları gibi bir gün az yaşamıştım. Hâlbuki roman kahramanları ise bir gün fazla yaşamışlardı. Eğer dünyayı bir defa enlemesine turlayıp kat ederseniz siz de bu durumu yaşarsınız.
Üstelik gemide çalıştığım için maaşımı da 78 gün olarak almıştım. Kısaca söylemek gerekirse bir gün daha az yaşamış ve çalışmadığım halde fazladan 1 gün ilave edilmişti.
İşte bu yolculuğumun diğer seferlerden farklı olmasına bu “Gün Değiştirme Çizgisi” neden olmuştu. Bu çizgiden geçen her yolcu, takvimini 1 gün öncesine veya sonrasına almak zorunda kalır.
Ben “böyle bir şey yapmayacağım” diyemezsiniz, zira bulunduğunuz ülkenin tarih ve zamanına uymak zorundasınızdır. Aksi takdirde her şey karışacaktır.
Evet, dünyanın yuvarlak olduğunu böylece test etmiş oldum. Gerçekten de yuvarlakmış!
Eğer İstanbul’a döndüğümde yaşadığım gün sayısı İstanbul’dakiler ile aynı olsaydı “dünya yuvarlaktır” denilemezdi. Zira dünyayı enine doğru batı istikametinde bir defa dolaşan bir insanın 1 gün daha az yaşaması gereklidir.
“Formula 1” yarışlarına benzetecek olursak, dünya bize bir tur bindirmiş oldu. Bu sayede bir gün daha az yaşamış, güneşin doğuş ve batışını bir gün eksik görmüştük.
Macellan, bizden farklı olarak Güney Amerika’nın güneyine inmiş, kendi adı verilen boğazdan geçerek Endonezya sahillerine kadar gelmişti. Bu meşhur Portekizli kaptanın burada talihi yaver gitmemiş, yerliler ile girmiş olduğu çatışmada hayatını kaybetmişti.
Fakat Mecellan’ın yardımcısı Elcano ve denizci arkadaşları seferlerini tamamladılar ve batıya doğru yelken açmışken bu sefer doğudan ülkelerine dönmüşlerdi.
Bugün hâlâ Macellan’ın gittiği yoldan batıya doğru ilerleyen gemiler var. Zira Panama Kanalı belirli bir büyüklükten sonraki gemilere hizmet veremiyor. “Panamax” adı verilen gemiler de, işte bu kanaldan geçebilecek bir tonaja sahip gemilere verilen isimdir.
Bu ilginç olayı iki defa yaşadım yani dünya bana iki tur bindirdi. Bu defa gemi kaptanı olarak bir daha dünyayı batıdan doğuya doğru kat ettim. Hatta bu seferi ise hem bir yazı dizisi hem de kitap olarak yayınladım.
“Altı Ayda Altı Kıta” isimli bu kitabı okuyup benimle birlikte bu seyahate iştirak edebilirsiniz. Eğer bir zaman gelir bu sefer doğuya doğru 2 defa dünyayı kat edersem, ben de Dünya’ya iki tur bindireceğim ve böylece eşitlenmiş olacağız.
Malumatfuruş isimli bir internet sitesi bu yazılarımı okumuş olmalı ki; yazıya eleştiriler getirmiş. Şöyle diyor:.
“Denizde zaman karadakinden farklı değildir. Karada da olsa denizde de olsa aynı enlem üzerinde doğuya da batıya da gitseniz gece-gündüz süresi aynıdır. “Aynı enlem üzerindeki bütün noktalarda gündüz süreleri her zaman birbirine eşittir”, “Macellan’ın rotasını tam olarak izlememişler. Panama boğazından geçip gitmişler. Macellan ise Macellan Boğazını geçerek gitmişti”. “Aslında bir gün eksik çalışmadı. Yolculuk süresince saatlerini geriye alarak yaptıkları fazla mesaiyi birleştirerek ilave bir gün ücreti ödenmiştir”.
İkinci ve üçüncü eleştirileri doğru olsa da ilk eleştirisi hatalıdır. Dünya üzerinde enlem ve boylama göre gündüz ve gece süreleri değişmektedir. Evet, yaşadığımız süre aynıdır.
Fakat bir gün eksik kalmıştır. Bunun nedenini de batıya doğru yolculuk nedeni ile izah etmeye çalışmıştım. Zaten bu yazının maksatlarından bir tanesi zaman kavramını bir parça izah edip insanları düşünmeye zorlamaktır.
Evet, bu ilginç yolculuktan bir tefekkür dersi çıkarılabilir. İşte saniyede 30 km. hızla hareket eden ve top mermisinden en az 60 kat daha hızlı hareket eden bir dünyada yaşıyoruz.
Dünyamızın kendi ekseni etrafındaki dönüş hızı ise ekvatorda yaklaşık 20 kilometre civarındadır. Ses hızı 20 derece sıcaklıkta saniyede yaklaşık 0.343 kilometre’dir. Düşünecek olursak, muazzam bir sürattir bu.
Keza bir top mermisinden de 55 kez daha hızlı bir şekilde Güneş çevresinde hareket ediyoruz. Fakat gelin görün ki, dünya üzerinde yaşayan insanların ne başı dönüyor, ne de okyanuslar, denizler uzaya savruluyor. Çok hassa bir denge ve muntazam bir gemi üzerinde uzayda yolculuk yapıyoruz.
Bu geminin kazan dairesi yoktur. Lakin çekirdek ve manto adı verilen cehennem gibi erimiş metallerden oluşan bir yapısı vardır. Bazen insanları uyandırmak için lavların dehşet saçarak yeryüzüne çıktığını görüyoruz.
Dünyanın büyüklüğüne göre incecik bir tabaka olan yeryüzü kabuğunun insanların yaşayabileceği şekilde korunması, hiç de tesadüfle izah edilecek bir durum değildir. Allah’ın takdiri ve iradesi ile hareket ettiğini anlamak için zeki olmaya gerek yoktur.
Cenab-ı Allah’ın kudret ve tasarrufunda bulunan zeminimiz gemilerin hareket ettiği deniz üstünde değil ama binlerce derece sıcaklıktaki erimiş sıvı metal denizlerinin üzerindedir.
Eskilerin “esir” adını verdikleri şimdilerde ise “karanlık madde” ismiyle zikredilen uzay denizinde yüzmektedir.
Yukarıda ilginç gelebilecek bir yolculuğu anlatarak bu yolculuktan binlerce kat daha fazla ilginç ve mucizevi olaylara sahne olan dünyanın seyahatine dikkat çekmek isterim.
Dünyanın kendisine çizilmiş olan rotasında nasıl bir seyahat ettiğini Kur’an ayetlerine bakarak düşünebiliriz:.
Yasin Suresi 38-43. Ayet mealleri: “Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir. Ay'a gelince, ona menziller tayin ettik.
Nihayet o eski hurma salkımının çöpü gibi (yay haline) dönmüştür. Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler. Onlar için bir delil de bizim, onların neslini dolu bir gemide taşımamızdır.
Yine kendileri için onun gibi binecek şeyler yaratmamızdır. Eğer dilesek onları boğarız da o zaman ne onların feryadına yetişen bulunur, ne de onlar kurtarılır.”
vesselam…
Dr. Vehbi Kara
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.