Dr. Vehbi KARA
Köşe Yazarı
Dr. Vehbi KARA
 

HELÂL DAİREDE YAŞAMAK VE FAİZ

HELÂL DAİREDE YAŞAMAK VE FAİZ Yaşadığımız bu asır, helâl ile haramın çok fazla birbirine karıştığı âdeta bir tezgâhta birlikte satıldığı bir zaman dilimi haline gelmiştir. İslam dininin yasakladığı işleri yapmamak emrettiklerini yapmak güçleşmiştir. Bununla birlikte imkansız da değildir. Bu dönemde insanın baş başa kaldığı en büyük bela ise imansızlıktır. Zannedildiği gibi, faiz yememek ve içki içmemek gibi emir ve yasaklar değildir. Son birkaç haftadan beri dile getirdiğim gibi Müslümanlar, Allah’ın açık bir şekilde yasakladığı bu işlerden sakınmak için türlü türlü helâl yollar geliştirmişlerdir. Örneğin faiz yasağına karşı karzı hasen yani borç vermek hâlâ yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Ayrıca 47 yıldan beri katılım bankaları gibi faizli işlem yapmanın yasal olarak suç sayıldığı müesseseler kurulmuş; kâr ve zarar ortaklığına dayalı işlemler kolayca yapılabilir hale gelmiştir. Katılım bankaları konusunda “çamur at izi kalsın” şeklinde kara propaganda yapan kişilerin asıl amacı “helal dairede yaşamanın imkânsız olduğu” yalanını her yere yaymaktır. Bu maksatla her türlü desise ve iftirayı kolaylıkla yapabilmektedirler. Bunların bir kısmını dile getirerek helâl dairede kalarak yaşamanın mümkün olduğunu önceki yazılarımda dile getirmiştim. Çok fazla sual edildiği için katılım bankaları ile ilgili çok önemli bir konuyu tekrarlamak istiyorum. O da şudur: Faize karşı çok başarılı bir şekilde finans hizmeti yapan katılım bankaları için şu iftirayı bıkıp usanmadan devamlı surette dile getiriyorlar. “Bu kurumlar da aynı bankalar gibi mevcut faize yakın bir şekilde kar payı veriyorlar. Demek ki; yasal olarak suç ise de bunlar kanun tanımayıp faizle işlem yaparak halkı ve devleti aldatıyorlar” diyorlar. İşte bu şekilde iftira atan kişilere İslam’ın 15 asırdan beri uygulanan hükümleri ile cevap vermeye çalışalım. Konunun kolaylıkla anlaşılması için bir işadamını örnek vererek izah edeceğiz:. Farzı muhal olarak bir işadamı arkadaşınız var. Size bir iş kurmak istediğini ve bu iş için katılım sermayesinin belirli bir oranında kâr payı vaat ediyor. Diyor ki; eğer bana şu kadar para verirsen ben bu parayı daha önce yaptığım gibi falanca mala yatırıp ticaret yapacağım. Geçen sefer şu kadar kâr elde ettim. Sana da bunun yarısını kar payı olarak vereceğim. Siz de bu kişiye güvenerek anlaşma yapıyorsunuz. Belirlediğiniz süre sonunda size bu kişi kâr payı veriyor. Bu şekilde bazen piyasa altında bazen üstünde bu ticaret üzerinden para kazanıyorsunuz. Fakat bir de bakıyorsunuz ki; kâr payı vereceğini söyleyen kişi sizi aldatmış yasa dışı işler yapmış veya bankaya giderek faiz almış. Bu haram ve kirli parayı da size “kâr payı” adı altında vermiş. Şimdi bu öyküyü İslami hükümler içerisinde değerlendirerek katılım bankaları ile benzerlik kurmaya çalışalım: Öncelikle helâl bir şekilde ticaret anlaşması yapıp bunu kayıt altına aldığınız için dini açıdan bir mesuliyetiniz yoktur. Mahşer gününde bütün gerçekler ortaya döküldüğünde “anlaşma hükümlerimizi çiğneyerek bana yalan söyledi” diyerek yapılan bu gayri İslami işten mesul tutulamazsınız. Fakat anlaşmaya uymayan ve haram yollara tevessül eden kişi, yaptıklarından mesul olur. Bütün günahı da yüklenmiş olur. İşte bu örnekten yola çıkarak biz de diyelim ki; işlem yaptığımız katılım bankası bize kâr payı olarak vaat ettiği parayı “faiz” ile kazanmış olsun. İşte bu durumda örnekte verdiğimiz durum söz konusudur. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre ayrıca maddi bir suç da işlenmiştir. Faiz ile işlem yapması yasak olan kurum; anlaşma hükümlerine uymayarak faizle işlem yaptığı için hem bu dünyada hem de ruz-i mahşerde mesul ve günahkar olmuştur. Siz ise helâl dairede iş yapmak için bir anlaşma yaptığınız ve yükümlülüklerinizi yerine getirdiğiniz için hiçbir günah işlememiş olursunuz. Bu örneği ilkokul çocuklarına anlatacak seviyede anlatmamın sebebi; yazıma defalarca yorum yapan bazı kişilerin “katılım bankaları faizle işlem yapıyor” iftirasını atmış olmaları yüzündendir. Biz İslami hükümlere göre anlaşma yapmış olduğumuz için Allah katında mesuliyetimiz bulunmamaktadır. Başlarına gelecekler için maddi ve manevi kanunları ayaklar altına alıp çiğneyenler düşünsün. Bize ne! Evet, bu zamanda yaşamak güçtür. Lâkin zannedildiği gibi “muamelat” yani gündelik işler konusunda değil; imansızlık noktasında dehşetli bir devirde yaşıyoruz. Bir İslam alimi, bu devri anlatırken şöyle demiş: “Herkesin, İmân mukabilinde, bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlarla müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer İmân vesikasını sağlam elde etmezse; kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk tâunuyla çoklar o dâvâsını kaybediyor. Hattâ bir ehl-i keşif ve tahkik, bir yerde kırk vefiyattan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekeratta müşahede etmiş; ötekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği dâvânın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?” İşte faizle alâkalı olarak yazdığım makaleler aslında “helâl dairede yaşamanın” zor dahi olsa bu devirde de mümkün olduğunu ifade etmek içindir. Bu konuda en önemli husus israf batağına girmemek ve ailemizle birlikte en büyük zenginliğin “kanaat” olduğunu bilmekten geçer. Bu zamanda iktisat etmeyip israf eden kişiler; aşağılanmaya zillete, manen dilenciliğe ve sefalete düşmeye namzettir. Çünkü israfa neden olan para, çok pahalıdır. Karşılığında bazen haysiyet, namus rüşvet alınır. Bazen “faiz yasağı” gibi dini mukaddesler çiğnenir. Sonra karşılığında menhus bir para veriliyor. Demek, manevî büyük bir zarar fakat çok pis bir mal alınır, vesselam… Dr. Vehbi Kara
Ekleme Tarihi: 13 Ağustos 2022 - Cumartesi

HELÂL DAİREDE YAŞAMAK VE FAİZ

HELÂL DAİREDE YAŞAMAK VE FAİZ Yaşadığımız bu asır, helâl ile haramın çok fazla birbirine karıştığı âdeta bir tezgâhta birlikte satıldığı bir zaman dilimi haline gelmiştir. İslam dininin yasakladığı işleri yapmamak emrettiklerini yapmak güçleşmiştir. Bununla birlikte imkansız da değildir. Bu dönemde insanın baş başa kaldığı en büyük bela ise imansızlıktır. Zannedildiği gibi, faiz yememek ve içki içmemek gibi emir ve yasaklar değildir. Son birkaç haftadan beri dile getirdiğim gibi Müslümanlar, Allah’ın açık bir şekilde yasakladığı bu işlerden sakınmak için türlü türlü helâl yollar geliştirmişlerdir. Örneğin faiz yasağına karşı karzı hasen yani borç vermek hâlâ yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Ayrıca 47 yıldan beri katılım bankaları gibi faizli işlem yapmanın yasal olarak suç sayıldığı müesseseler kurulmuş; kâr ve zarar ortaklığına dayalı işlemler kolayca yapılabilir hale gelmiştir. Katılım bankaları konusunda “çamur at izi kalsın” şeklinde kara propaganda yapan kişilerin asıl amacı “helal dairede yaşamanın imkânsız olduğu” yalanını her yere yaymaktır. Bu maksatla her türlü desise ve iftirayı kolaylıkla yapabilmektedirler. Bunların bir kısmını dile getirerek helâl dairede kalarak yaşamanın mümkün olduğunu önceki yazılarımda dile getirmiştim. Çok fazla sual edildiği için katılım bankaları ile ilgili çok önemli bir konuyu tekrarlamak istiyorum. O da şudur: Faize karşı çok başarılı bir şekilde finans hizmeti yapan katılım bankaları için şu iftirayı bıkıp usanmadan devamlı surette dile getiriyorlar. “Bu kurumlar da aynı bankalar gibi mevcut faize yakın bir şekilde kar payı veriyorlar. Demek ki; yasal olarak suç ise de bunlar kanun tanımayıp faizle işlem yaparak halkı ve devleti aldatıyorlar” diyorlar. İşte bu şekilde iftira atan kişilere İslam’ın 15 asırdan beri uygulanan hükümleri ile cevap vermeye çalışalım. Konunun kolaylıkla anlaşılması için bir işadamını örnek vererek izah edeceğiz:. Farzı muhal olarak bir işadamı arkadaşınız var. Size bir iş kurmak istediğini ve bu iş için katılım sermayesinin belirli bir oranında kâr payı vaat ediyor. Diyor ki; eğer bana şu kadar para verirsen ben bu parayı daha önce yaptığım gibi falanca mala yatırıp ticaret yapacağım. Geçen sefer şu kadar kâr elde ettim. Sana da bunun yarısını kar payı olarak vereceğim. Siz de bu kişiye güvenerek anlaşma yapıyorsunuz. Belirlediğiniz süre sonunda size bu kişi kâr payı veriyor. Bu şekilde bazen piyasa altında bazen üstünde bu ticaret üzerinden para kazanıyorsunuz. Fakat bir de bakıyorsunuz ki; kâr payı vereceğini söyleyen kişi sizi aldatmış yasa dışı işler yapmış veya bankaya giderek faiz almış. Bu haram ve kirli parayı da size “kâr payı” adı altında vermiş. Şimdi bu öyküyü İslami hükümler içerisinde değerlendirerek katılım bankaları ile benzerlik kurmaya çalışalım: Öncelikle helâl bir şekilde ticaret anlaşması yapıp bunu kayıt altına aldığınız için dini açıdan bir mesuliyetiniz yoktur. Mahşer gününde bütün gerçekler ortaya döküldüğünde “anlaşma hükümlerimizi çiğneyerek bana yalan söyledi” diyerek yapılan bu gayri İslami işten mesul tutulamazsınız. Fakat anlaşmaya uymayan ve haram yollara tevessül eden kişi, yaptıklarından mesul olur. Bütün günahı da yüklenmiş olur. İşte bu örnekten yola çıkarak biz de diyelim ki; işlem yaptığımız katılım bankası bize kâr payı olarak vaat ettiği parayı “faiz” ile kazanmış olsun. İşte bu durumda örnekte verdiğimiz durum söz konusudur. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre ayrıca maddi bir suç da işlenmiştir. Faiz ile işlem yapması yasak olan kurum; anlaşma hükümlerine uymayarak faizle işlem yaptığı için hem bu dünyada hem de ruz-i mahşerde mesul ve günahkar olmuştur. Siz ise helâl dairede iş yapmak için bir anlaşma yaptığınız ve yükümlülüklerinizi yerine getirdiğiniz için hiçbir günah işlememiş olursunuz. Bu örneği ilkokul çocuklarına anlatacak seviyede anlatmamın sebebi; yazıma defalarca yorum yapan bazı kişilerin “katılım bankaları faizle işlem yapıyor” iftirasını atmış olmaları yüzündendir. Biz İslami hükümlere göre anlaşma yapmış olduğumuz için Allah katında mesuliyetimiz bulunmamaktadır. Başlarına gelecekler için maddi ve manevi kanunları ayaklar altına alıp çiğneyenler düşünsün. Bize ne! Evet, bu zamanda yaşamak güçtür. Lâkin zannedildiği gibi “muamelat” yani gündelik işler konusunda değil; imansızlık noktasında dehşetli bir devirde yaşıyoruz. Bir İslam alimi, bu devri anlatırken şöyle demiş: “Herkesin, İmân mukabilinde, bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlarla müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer İmân vesikasını sağlam elde etmezse; kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk tâunuyla çoklar o dâvâsını kaybediyor. Hattâ bir ehl-i keşif ve tahkik, bir yerde kırk vefiyattan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekeratta müşahede etmiş; ötekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği dâvânın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?” İşte faizle alâkalı olarak yazdığım makaleler aslında “helâl dairede yaşamanın” zor dahi olsa bu devirde de mümkün olduğunu ifade etmek içindir. Bu konuda en önemli husus israf batağına girmemek ve ailemizle birlikte en büyük zenginliğin “kanaat” olduğunu bilmekten geçer. Bu zamanda iktisat etmeyip israf eden kişiler; aşağılanmaya zillete, manen dilenciliğe ve sefalete düşmeye namzettir. Çünkü israfa neden olan para, çok pahalıdır. Karşılığında bazen haysiyet, namus rüşvet alınır. Bazen “faiz yasağı” gibi dini mukaddesler çiğnenir. Sonra karşılığında menhus bir para veriliyor. Demek, manevî büyük bir zarar fakat çok pis bir mal alınır, vesselam… Dr. Vehbi Kara
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.