“Sivil toplum”, ülkemizde 1983’ten bu yana en çok kullanılan kavramlardan bir tanesi olmasına rağmen, ne yazık ki, en az anlaşılanı olmuştur. Çünkü Sabetay Yahudileri özgürlüklerin halk tarafından anlaşılmasına ve yaşanmasına asla müsaade etmiyordu. Devletin Silahlı Kuvvetler başta olmak üzere bütün karar alıcı mekanizmasını ele geçirmişler hala da bu yapıyı korumaktadırlar.
Sabetay Yahudilerinin en güçlü olduğu yer üniversitelerdir. Hürriyet ve özgürlükleri yok sayıp hatta alaya alarak boğulmasında medya ile birlikte ortak hareket eden akademisyenler; büyük rol sahibidirler. Akıl almaz bir biçimde devam eden askeri vesayet uygulamaları ve darbeler hep bu otoriter anlayıştan kaynaklanmaktadır.
Fakat tarihin kırılma noktalarından bir tanesi 15 Temmuz 2016 tarihinde meydana geldi ve ülkemiz askeri vesayetin elinden kurtuldu. Artık sivil toplum ve devlet kurulması adına önemli değişikliklerin yapılma sırası gelmişti.
Nitekim son 3 yılda Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) sessiz bir devrim yaşanmaktadır. Genelkurmay Başkanlığının, Milli Savunma Bakanlığına (MSB) bağlanması bunlardan sadece bir tanesidir. Ne yazık ki hala gerçekleştirilemeyen önemli yapısal değişiklikler de var. Fakat belirli bir sıra halinde her geçen gün olumlu değişikliklerin yapılması bu konuda hükümete ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a olan güvenimizi arttırmaktadır.
Nelerin yapılıp nelerin yapılmadığına geçmeden önce şu hususu hatırlatmak isterim. Ordudan resen emekli edildikten hemen sonra TSK’da yapılması gereken yapısal değişiklikler ile ilgili yazılar neşrettim. Hatta gazeteciliğe ilk bu makalelerimle başladım diyebilirim. En önemli yapısal değişiklik talebim Genelkurmay Başkanlığının MSB’ye bağlanması gerektiğiydi. Çünkü mevcut yapısı ile devlet içinde devlet olan TSK, hükümetten bağımsız hareket ediyor kafasına estikçe ABD’den onay alarak her 8-10 yılda bir darbe yapıyordu. Darbeci faşist gelenekleri ile dünyanın en disiplinsiz ordusu olup çıkan TSK’ya çeki düzen verilmesi şarttı.
Darbe yapmalarını bir kenara bırakalım faşist generaller işi o kadar ileri götürmüşlerdi ki halkın seçtiği Cumhurbaşkanı ve Başbakanlara Milli Güvenlik Kurulu ve Yüksek Askeri Şura (YAŞ) gibi toplantılarda küfür dahi edebiliyorlardı. Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür yani insanlar çabuk unuturlar; yapılan disiplinsizlikleri tekrar etmekte yarar vardır.
TSK’daki en büyük disiplinsizlik şüphesiz Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay’ın Irak harekatına karşı yaptığı disiplinsizliktir. TSK’nın görev tanımında yazılan en önemli vazife “ordunun her an harbe hazır bulunmasıdır”. Bu açık hükme aykırı olarak; ordumuzun baş komutanı olan Cumhurbaşkanı’nın vermiş olduğu harekat emri, yerine getirilmemişti.
Cumhurbaşkanı Özal’ın Aralık 1990 tarihinde vermiş olduğu müttefik ülkelerle birlikte Irak’a girme emri, Torumtay tarafından çeşitli atraksiyonlarla engellenmişti. Savaş tarihinde belki de ilk defa bir komutan askeri harekattan kaçıyordu. Ne tarafından bakarsanız tam bir rezalet durum yaşanıyordu.
Eğer ordumuz harbe hazır değilse görevini yerine getirmemiş bir Genelkurmay Başkanı ile karşı karşıya kalmıştık. Yok ordu harbe hazır ise Cumhurbaşkanının emrini dinlemeyen disiplinsiz bir komutan ile karşı karşıya kalmıştık.
Ne acıdır ki; bu büyük skandal doğru dürüst hiçbir kimse tarafından analiz edilip incelenmemişti. Bırakın yazmayı eleştiri dahi olmadı. Sabetay Yahudilerinin ellerinde olan medya; Torumtay’ın büyük rezaletini görmemiş bilakis alkışlamıştı. O tarihlerde Deniz Kuvvetlerinde Üsteğmen olarak görev yapıyordum. Savaştan kaçan bir general gördüğüm için giydiğim üniformadan utanmaya başlamıştım.
“Yiğit 40 yıl yaşar fırsat bir gün düşer” bir Türk atasözüdür. Savaş durumu söz konusu olduğu zaman işin ucunda ölüm olsa bile her şerefli Türk askeri gibi savaşmak zorunda olduğumuzu biliyordum. Fakat her girdiği kurumu yangın yerine çeviren ve koca Osmanlı’nın yıkımına sebep olan Sabetay Yahudileri; TSK’da çok güçlü idiler. Torumtay’ı kınamak yerine Irak savaşına girmediği için bütün komutanlar vardı.
Fakat olan oldu ve Torumtay emekliliğini isteyerek bir şekilde Irak harekatına engel oldu. Misak-ı milli sınırları içindeki Musul ve Kerkük’ü kurtarmak engellenmişti. Şu anda ise hala PKK terör örgütünün yuvası haline gelmiş olan Kuzey Irak, ülkemize terörist göndermeye devamediyor. Pençe 1-2-3 harekatları ile aradan 30 yıl geçtikten sonra ancak ordumuzu sokabildik. Lakin “bade harabil Basra…”
Deniz Kuvvetleri de disiplinsizliğin ayyuka çıktığı bir yerdi. Kuvvet Komutanı Güven Erkaya, Başbakanlık Konutunda verilen yemekte “burada rakı yok mu?” diyecek kadar küstahlaşmış bir kişi idi. Öyle ki Deniz Kuvvetlerinde içki içmediğimiz için benim gibi nice subay fişlenmiş komutanlarla karşı karşıya getirilmiştik. Hatta bu rakıcı amiraller öylesine ileri gitmişti ki Kara Kuvvetleri Komutanı alkollü içki içmediği için kendisi ile alay edip aşağılayan Genel Kurmay Başkanları dahi çıkmıştı.
Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil’in ifadesine göre bir MGK toplantısı esnasında; Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu, Kara Kuvvetleri Komutanı Hilmi Özkök’ün alkollü içki yerine kola içtiğini görünce garsonu çağırarak “Oğlum şuradan şarap getir, Hilmi de doğru dürüst içki içsin” dediği gazete sütunlarına kadar yansımıştı. Bu konuda ne yazık ki hiçbir yalanlama ve tekzip gelmemişti.
TSK’daki rezaletlerin özellikle de 28 Şubat 1997’deki iğrençliklerin haddi hesabı yoktu. Osman Özbek gibi bir general; Başbakan’a ve bir ülke kralına açıkça küfrettikten sonra 28 Şubat yargısına bile sokulmadan tümgeneralliğe terfi ettirildiğini biliyoruz. Bu kişinin paşa paşa ortalıkta gezip; caka satmasını, Rahmetli Erbakan’ın yolundan gittiğini söyleyenler içlerine sindirebilmişti. Darbecilerin zulümlerine maruz kalmış nice vatan evladına yapılanlardan dolayı maalesef kimse kılını dahi kıpırdatmamış zalim zulmünde mazlum ise zilletinde kalmıştı.
Aynı dönemde Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Saner, İçişleri Bakanına hakaret edebilmişti. Bir kadın olan Meral Akşener, yine bir kadın olan Başbakan Tansu Çiller’e bu seviyesizliği şikayet etmişti. Çiller, Cumhurbaşkanı Demirel’e durumu iletmesine rağmen sonuç alamamıştı. Zira darbecilerle işbirliği yapan Demirel, bu iğrenç olayı sümenaltı etmiş yargıdan ve cezalandırmadan kaçırmıştı.
İşte TSK’nın dünyanın disiplinsiz ordularından birisi olduğunu anlatmak için saymış olduğum bu örnekler yeterlidir sanırım. Türk tarihinde Genç Osman vakasından beri böylesine iğrenç olaylar olmamıştı.
Fakat bir gün gelmiş her şey tersine dönmüştü. ABD’den emir alarak darbe yapan generaller bu defasında 15 Temmuz 2016 tarihinde halktan büyük bir tokat yemişti. Artık geçmişten gelen disiplinsiz ve çirkin davranışları tekrarlama imkanı kalmamıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, FETÖ örgütünün darbe yapacağını benim gibi gazetecilerin ihbarıyla sezmiş ve çeşitli önlemler almıştı. Nitekim darbe günü halkın sokağa dökülmesi ve tankları birer birer ele geçirmesi sayesinde büyük bir facia önlenmişti. Bundan sonra Torumtay gibi emirlere itaatsizlik eden general kalmamıştı.
Günümüzde ordu komutanları korgeneraller arasından seçilebiliyor. Her emre itaat eden bir askeri yapı ile karşı karşıyayız. Bu durumu kabullenemeyen generaller emirlere itiraz etmek yerine emeklilik dilekçesi verip ayrılıyorlar.
İşte Erdoğan, askeri vesayetten kurtulmak adına büyük yapısal değişiklikleri gerçekleştirme imkânı bulmuştur. Elbette 15 Temmuz darbesinin başarısız kalması kadar Cumhurbaşkanlığı sisteminin de “sivil toplum ve devlet” kurulması açısından önemi büyüktür.
Şimdi askeri vesayetin kaldırılması adına yapılan faydalı icraatlara bakalım. Elbette bunlardan başka da olumlu adımlar vardır. Lakin ilk bakışta göze çarpan hususlar şunlardır:
1. Genelkurmay Başkanlığı MSB’ye bağlanarak sivilleşme adına önemli bir adım atıldığı gibi NATO ülkeleri karşısındaki faşist bir yönetim utancından kurtulmuş olduk. Genelkurmay Başkanının görevi ve sorumluluğu “Cumhurbaşkanı namına Silahlı Kuvvetler’in komutanı olan Genelkurmay Başkanı, savaşta başkomutanlık görevlerini Cumhurbaşkanı namına yerine getirecektir. Genelkurmay Başkanı, Silahlı Kuvvetlerin savaşa hazırlanmasında personel, istihbarat, harekat, teşkilat ve eğitim hizmetlerine ait ilke ve öncelikler ile ana programları hazırlayarak MSB’nin onayına sunacak; personel hizmetleri ise özel kanunlarına ve Cumhurbaşkanlığı kararnamesine göre yürütülecek” şeklinde belirtilmiştir.
2. Jandarma Genel Komutanlığı doğrudan İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır. En önemli ikinci değişiklik budur. Çünkü askerlerin yurt dışında düzenli ordulara karşı harekat yapması esastır. Buna göre eğitim alırlar. Jandarma ise iç güvenlik teşkilatı olup yurtiçinde teröristlerle mücadele etmek üzere eğitim almaktadır. Halihazırda ülke sınırları içinde “Kıran operasyonları” sadece Jandarma birliklerince yürütülmekte Pençe operasyonları ise ülke dışında askeri kara ve hava unsurları ile gerçekleştirilmektedir. Bu durum uzun yıllardan beri Batı ülkeleri tarafından bize yöneltilen “orantısız güç kullanımı” adı altındaki şikâyetleri önleyecektir.
3. Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları, MSB’ye bağlandı. Bu kanuna aykırı olmayan ve diğer kanunlarla Genelkurmay Başkanlığına verilen görev ve yetkilere ilişkin hükümler saklı bırakıldı.
4. Cumhurbaşkanı gerekli gördüğünde Kuvvet Komutanları ile bağlılarından doğrudan bilgi alabileceği ve bunlara doğrudan emir verebileceği, verilen emrin herhangi bir makamdan onay alınmaksızın derhal yerine getirileceği de karara bağlandı. 15 Temmuz 2016 gecesinde bizzat Başbakan’ın emrine itaat etmeyen onay isteyen generallere rastlanılmıştı. Artık verilen emir herhangi bir makamdan onay alınmaksızın yerine getirilecektir. Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanları MSB’ye ayrı ayrı bağlı ve sorumlu olacak; Genelkurmay Başkanlığı ile kuvvet komutanlıklarının teşkilat yapısı Milli Savunma Bakanlığı kadro ve kuruluşunda gösterilecektir.
5. Yüksek Askeri Şura’nın (YAŞ) yapısı değişmiştir. Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Adalet Bakanı, Dışişleri Bakanı ve İçişleri Bakanı da YAŞ üyesi olmuştur. Daha önce Başbakan başkanlığında toplanan YAŞ’a sivil olarak sadece Milli Savunma Bakanı katılıyordu. Şimdi ise Cumhurbaşkanı yardımcısının yanı sıra 3 bakan daha eklenmiş oldu. Şûra’nın sekretarya işlemleri ise Genelkurmay Başkanlığından alınarak MSB’ye devredildi. YAŞ ve atama kararları, ordunun eskiden beri gelen teamül ve geleneklerinden ziyade sivil toplum esaslarına göre yapılması sağlanmıştır.
6. Harp Akademileri, askeri liseler ve astsubay hazırlama okulları kapatıldı. KHK Askeri okullarda okuyan öğrencilerin durumu hakkında da çeşitli düzenlemeler yapıldı. Buna göre, harp okulları, fakülte ve yüksekokullar ile jandarma dahil astsubay meslek yüksekokullarında öğrenimine devam eden öğrenciler, Yükseköğretim Kurulu’nca üniversite sınavının yapıldığı tarihte aldıkları yerleştirme puanları dikkate alınarak durumlarına uygun fakülte ve yüksekokullara naklen kaydedildiler.
7. TSK’daki orgeneral ve oramiral sayısının 15’ten 7’ye düşürüldü. Son olarak Suriye sınırında görevli birliklere komuta eden bazı generallerin emeklilik talebinde bulunmaları önemlidir. Yeni bir Torumtay faciası yaşanmaması adına disiplin kurallarına azami itaat edilmesi istenmektedir. Generallerden bir tanesi “Göreve karşı tepki olmaz. Sonuçta biz askeriz. Bu görevlerde kendimizi ispatlamışızdır. Sanki terörle mücadeleden kaçıyormuşuz gibi bir izlenim vermek yanlıştır” diyerek emeklilik talebinin sınır ve savaş ortamıyla ilgili olmadığını vurgulamış oldu.
8. Son YAŞ toplantısından sonra TSK’daki orgeneral ve oramiral sayısının 15’ten 7’ye düşmesi, ileride yapılacak yapılanma ile de alakalıdır. Süresi dolan orgeneraller emekli olurken, kıdemi uygun olan korgenerallerden hiçbirinin orgeneralliğe terfi ettirilmemesi, yeni yapılanmada orgeneral sayısının azaltılacağını göstermektedir. Orgeneral sayısının önümüzdeki yıllarda 3-4 ile sınırlandırılması, ordu karargahlarının kaldırılması veya sadece planlama-harekât merkezine dönüştürülmesi öngörülmektedir.
9. TSK’nın; komuta kademe sayısı ve bürokrasisi azaltılmış, daha hızlı karar alabilen ve hareket edebilen kolordulara dayandırılması, 1990’larda bir iki sınır tümeni hariç tümenlerin lağvedilerek tugayların çoğaltılmasının bir sonucu olarak, kolorduların tugaylardan oluşan bir yapıya kavuşturulması amaçlanmıştır. TSK’nın, ABD modeli bir yapılanmayla, aktif birliklerin doğrudan kuvvet komutanlıklarına veya yine ABD gibi yeni oluşturulacak kuvvet merkezlerinin komutanlıklarına bağlanabileceği değerlendirilmektedir.
10. Kurmaylık sisteminin değiştirilmesi için çalışma başlatılmıştır. FETÖ darbe girişiminin ardından TSK’da görevli kurmay subayların yüzde 59'u ihraç edilmiştir.. Silahlı kuvvetlerdeki1894 kurmay subaydan 1119'unun ihraç edilmesinin ardından kurmay subaylık sisteminde değişikliğe gidilme zorunluluğu vardı. TSK'daki kurmay subayların yüzde 59'unun silahlı kuvvetlerle bağı kesilirken en fazla ihraç edilen kurmay; Kara Kuvvetleri Komutanlığından oldu. İlişiği kesilen kurmay subayların yüzde 55'i Kara Kuvvetleri Komutanlığı, yüzde 26'sı Hava Kuvvetleri Komutanlığı, yüzde 19'u Deniz Kuvvetleri Komutanlığı mensubuydu. Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki 921 kurmay subayın 617'si ihraç edilirken, komutanlıkta ihraç edilen kurmay subay oranı yüzde 67 oldu. Hava Kuvvetleri Komutanlığında ise 545 kurmay subaydan 295'i ihraç edildi. Hava Kuvvetleri Komutanlığındaki kurmay subayların ihraç oranı yüzde 55 olarak belirlendi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığında ihraç edilen kurmay subay oranı yüzde 48 oldu. Deniz Kuvvetlerinde görev yapan 428 kurmay subaydan 207'sinin kuvvet komutanlığıyla bağı kesildi. Demek ki FETÖ örgütü Harp Akademilerini ele geçirmişti.
11. Milli Savunma Üniversitesince yapılan çalışmalar ile tayin terfi sistemi çok daha objektif kriterlere bağlanmaktadır. Yeni düzenlemeyle kurmaylık eğitimleri için Kara, Hava, Deniz Harp Enstitüleri görevlendirilecektir. Yeni sistemle kurmaylık uygulaması tabana yayılarak, kademeli ve performans odaklı olması hedeflenmektedir. Yeni kurmaylık sisteminin iki kademeden oluşacak ilki Karargah Subaylığı Eğitimi, diğerini Komuta ve Kurmay Eğitiminin oluşturması sağlanacaktır. Karargah Subaylığı Eğitimine TSK'da 6. yılını bitirmiş ve 23. hizmet yılını aşmamış subayların başvurabilmesi hedeflenmiştir. Bu eğitimi başarıyla tamamlayan subaylara bir yıl kıdem ile Komuta ve Kurmay Eğitimi Giriş Sınavı'na katılma hakkı tanınacaktır. Bu sınavı başaranlar daha sonra komuta ve kurmay eğitimini alacak. Eğitimlerini başarıyla tamamlayanlar kurmay olmaya hak kazanırken bu subaylara yüksek lisans diploması ve bir yıl kıdem verilecektir. TBMM FETÖ'nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu raporunda, kurmaylık sınavı sorularının önceden kendilerine verilmesiyle FETÖ mensuplarının hızla üst rütbelere tırmandıkları anlaşılmıştır. Emir subaylığı, özel kalem müdürlüğü, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanlığı gibi stratejik görevlerde yer almaya başladıkları, TSK'nın üst yönetiminde örgüt mensuplarına yer açmak maksadıyla 2008 yılından itibaren soruşturma ve davalar açıldığı, böylelikle örgütten olmayan albay ve general kadrosundaki kişilerin tasfiyesinin sağlandığının anlaşıldığı belirtilmişti.
12. Müsteşarlıktan başkanlığa dönüştürülerek Cumhurbaşkanlığı’na bağlanan Savunma Sanayi Başkanlığı yurt dışı ve taşra teşkilatı kurmaya yetkili olacaktır. Başkanlığın en üst amiri olan başkan, Cumhurbaşkanı’na karşı sorumludur.
13. Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Devlet Denetleme Kurulu (DDK) Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne göre, DDK; TSK’yı da denetleyecektir. Buna göre DDK, yargı organları dışında tüm kamu kurum ve kuruluşları ile bunların bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve kuruluşlarında, kamuya yararlı derneklerde, vakıflarda, Genelkurmay Başkanlığı, kuvvet komutanlıkları, Milli Savunma Üniversitesi ile her türlü askeri okul, birlik ve birimlerde denetleme yapacaktır.
Bu maddeler sivil toplum ve devlet açısından önemlidir. Lakin yeterli değildir. 25 yıldan beri çeşitli örnekler vererek izah ettiğimiz üzere başka değişikliklerin de yapılması gereklidir. İlk etapta aklımıza gelen hususlar şunlardır:
1. Mükellef (yükümlü) askerlik sistemi hala devam etmektedir. Modern ordularda tamamen ortadan kaldırılan bu sistem bizde 6 aya kadar düşürülmüştür. Bir geçiş dönemi olması açısından kabul edilebilir fakat tamamen elektronik ve bilgisayarlarla kumanda edilen geleceğin ordularında insansız silah araçları yer alacaktır. Yükümlü askerler yerine tamamen profesyonel askerlerden meydana gelmiş bir ordu şarttır.
2. Terfi tayin sisteminde bekleme süreleri yerine; yapılan görevlerdeki başarı esas alınmalıdır. Halihazırda risk almayan, silik, sadece verilen emirleri yapan terfi sistemi; kaliteli subayları yutmaktadır. Bunun yerine çalışkan, azimli, gerektiğinde risk alan gözü pek askerlere ihtiyaç vardır. Bir çok ülke ordusunda olduğu gibi rütbesiz asker olarak adım atan birisinin general olabilmesine yol açabilecek terfi sistemine ihtiyaç vardır.
3. Askerlerin eğitiminde; özgürlükler, sivil toplum ve devlet esasları öğretilmelidir. Kendisini halkın seçtiği yöneticilerden üstün gören faşist gelenek ve yapılardan kurtulması için çok emek ve çaba gösterilmesi şarttır. Bu maksatla Milli Savunma Üniversitesi bünyesinde askeri vesayetin zararlarının anlatılması ve darbelerden dolayı ülkemizin içine düştüğü sosyal ve ekonomik krizler bütün askerlere iyice belletilmelidir. Meclis kürsüsünden söylenen “ihtimaldir ki bazı kelleler kesilecektir” anlayışı yerine hürriyetin erdemi ve çoğulcu sistemin faziletleri anlatılmalıdır.
4. Atalarımızın bize emanet ettiği bu aziz vatan topraklarını korumak üzere geçmişimizden aldığımız manevi kahramanlık esasları üzerinde yoğunlaşmak gereklidir. Ne yazık ki uzun yıllar boyunca ceddimiz atamız olan Osmanlı devleti, çok kötü olarak anlatılmış halkımızın kahraman ataları ile övünmesi gerekirken utanç duyması istenmiştir. Bu hususta Sabetaycı eğiticilerin rolü büyüktür. Moiz Cohen (Munis Tekinalp) yerine vatanperver insanlarımız referans alınmalıdır.
5. Meclisin önemi ve seçilmiş insanların atanmış insanlara göre üstün olduğu bütün askeri birliklerde ders olarak okutulmalıdır. Ayrıca bir askerin ölümden korkmaması gerektiği bunun içinde dini inançlarının güçlü olması istenmelidir. Allah’tan korkmayan dinsiz-imansız insanların orduya alınmaması bunun yerine ibadetlerini düzenli olarak yerine getiren güzel ahlaklı insanlar tercih edilmelidir.
6. Ordumuz NATO’nun sayıca ikinci büyük ordusu olup en kısa zamanda küçültülerek daha mobilize ve süratli hareket eden bir yapıya dönüşmesi gereklidir. Çünkü büyük ordu büyük masraf demektir. Batı Avrupa ülkeleri fukara oldukları için ordularını küçültmemişlerdir. Bilakis güçlü bir ordu için serbest piyasa ekonomisi ilkelerine bağlı güçlü sivil toplum ve sanayi meydana getirmek için bunu yapmaktadırlar. Devletçilikten uzaklaşarak özel sektörün dinamizminden istifade etmek şarttır. Bu maksatla Mısır ordusuna benzer şekilde dallanıp budaklanmış ve halkın üzerine yük olan yapılardan en kısa zamanda kurtulmak gereklidir. Orduevleri ve dinlenme tesisleri özel sektöre devredilerek hem kaliteli hizmet hem de ülkemize vergi geliri kazandırılmalıdır.
7. Uyuşturucu ve içki salgını bütün dünyada en ciddi problemlerin başında gelmektedir. Bu yüzden ülkemizde de bu dehşetli hastalıktan kurtulabilmek için çok ciddi çalışmalar yapmaktadır. Fakat TSK içinde alkollü içki tüketimi son derece yaygındır. Sicil belgelerinde alkol tüketimi maddesi tam zıddına olarak uygulanmaktadır. Mesela ben hiç içki içmediğim halde en düşük sicil notunu bu madde yüzünden alıyordum. Hatta bazı komutanların sırf içki içmediğim için saygısızca saldırılarına maruz kalmıştım. Bu konuda ciddi çaba gösterilmeli ve alkollü içki ve uyuşturucu belasından ordumuzu kurtarmak gereklidir.
8. Askeri garnizonlarda ibadet etmek isteyen askerler için çok sayıda cami ve mescit inşası gereklidir. Bu konuda bırakın yenisini yaptırmayı yıkılmış camilerin yeniden inşası bile yapılamamaktadır. Tuzla ve Heybeliada Deniz Harp Okulu camileri için 25 yıldır emek veriyorum. Hala sonuç alabilmiş değilim. Cami düşmanlığı çok ciddi bir sosyal problemdir. Allah korusun Rabbimizin gazabını celp edebilir.
9. Cinsiyetsiz toplum için bir takım örgütlerce büyük çaba sarf edilmektedir. Bu maksatla erkek ve kadından başka bir üçüncü cinsiyet meydana getirmek maksadıyla çirkin tezgahlar kurulmuştur. Lut kavmine benzer şekilde eşcinsellik yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Ordumuzda ise yıllardan beri sakal ve bıyık yasağı bulunmaktadır. Bu anlamsız yasak en geri kalmış toplumlarda dahi yoktur. Bu yasağı bir an önce kaldırarak erkek gibi görünen askerler yetiştirilmelidir.
10. Askerlik sert ve şiddet içeren bir meslektir. Bu meslekte kadınların başarılı olmasına imkan ve ihtimal yoktur. Çünkü şefkatli ve naif olmayı gerektiren kadınların askerliğe özendirilmesi son derece hatalıdır. Ev hanımlığı gibi ülkemizin bekası açısından çok önemli bir meslek dururken silah kullanan kadınlar çok ciddi bir tezat meydana getirmektedir.
11. Ordudan haksız fesih yolu ile resen emekli edilen binlerce askerin hakları hala verilmemiştir. YAŞ kararları ile ayrılan askerlere sadece sosyal güvenlik hakları iade edilmiştir. Darbeci generallerin yargılanarak hüküm giyme nedenlerinden bir tanesi dindar askerlerin tasfiye edilerek FETÖ ve faşist darbecilerin önünü açmak olduğu mahkeme kararlarına ve Meclis araştırma komisyonu raporlarına yansımıştır. İş kanunumuzun tek taraflı haksız fesih kararı uyarınca mağdur edilen askerlerin tazminatları bir an önce verilmelidir. Bu konuda kamu denetçiliği Kurumunun tavsiyelerine uyularak gerekli yasal düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır.
12. Yine 28 Şubat döneminde zorunlu emekli edilmiş dindar askerlerin öğretmenliği düşünülmelidir. Unutulmamalıdır ki komutanların yasal olmayan başörtüsü gibi acımasız emirlerine karşı koymak her babayiğidin haddi değildir. Ordumuzun bu değerli insanlarından danışman ve eğitici olarak istifade edilmemesi büyük bir kayıptır.
Bu saydıklarımız maddelerden başka bir çok konuda ciddi çalışmalara ihtiyaç vardır. Erdoğan ve Ak Parti hükümetinden beklentimiz atılan adımları yeterli görmeyip günün ihtiyaçlarına uygun değişiklikleri gerçekleştirmesidir. İki günü bir olan ziyandadır buyurmuş Hazreti Peygamber aleyhissalatü vesselam. Her yeni gün güzel bir adımın başlangıcı olmalıdır, vesselam…
Not: Yazının uzunluğunun farkındayım. Fakat bu konuda çalışma yapanların istifade etmesi için derli toplu makalelere ihtiyaç vardır. Ayrıca haftada üç gün yazım yayınlanabiliyor. Gündemi kaçırmamak için bazı yazıları bir defada bitirmek icap ediyor. Bu nedenle uzun ve sıkıcı yazılarımdan dolayı okuyucularımın affımı talep ediyorum…
Sivil Toplum ve Devlet
“Sivil toplum”, ülkemizde 1983’ten bu yana en çok kullanılan kavramlardan bir tanesi olmasına rağmen, ne yazık ki, en az anlaşılanı olmuştur. Çünkü Sabetay Yahudileri özgürlüklerin halk tarafından anlaşılmasına ve yaşanmasına asla müsaade etmiyordu. Devletin Silahlı Kuvvetler başta olmak üzere bütün karar alıcı mekanizmasını ele geçirmişler hala da bu yapıyı korumaktadırlar.
Sabetay Yahudilerinin en güçlü olduğu yer üniversitelerdir. Hürriyet ve özgürlükleri yok sayıp hatta alaya alarak boğulmasında medya ile birlikte ortak hareket eden akademisyenler; büyük rol sahibidirler. Akıl almaz bir biçimde devam eden askeri vesayet uygulamaları ve darbeler hep bu otoriter anlayıştan kaynaklanmaktadır.
Fakat tarihin kırılma noktalarından bir tanesi 15 Temmuz 2016 tarihinde meydana geldi ve ülkemiz askeri vesayetin elinden kurtuldu. Artık sivil toplum ve devlet kurulması adına önemli değişikliklerin yapılma sırası gelmişti.
Nitekim son 3 yılda Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) sessiz bir devrim yaşanmaktadır. Genelkurmay Başkanlığının, Milli Savunma Bakanlığına (MSB) bağlanması bunlardan sadece bir tanesidir. Ne yazık ki hala gerçekleştirilemeyen önemli yapısal değişiklikler de var. Fakat belirli bir sıra halinde her geçen gün olumlu değişikliklerin yapılması bu konuda hükümete ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a olan güvenimizi arttırmaktadır.
Nelerin yapılıp nelerin yapılmadığına geçmeden önce şu hususu hatırlatmak isterim. Ordudan resen emekli edildikten hemen sonra TSK’da yapılması gereken yapısal değişiklikler ile ilgili yazılar neşrettim. Hatta gazeteciliğe ilk bu makalelerimle başladım diyebilirim. En önemli yapısal değişiklik talebim Genelkurmay Başkanlığının MSB’ye bağlanması gerektiğiydi. Çünkü mevcut yapısı ile devlet içinde devlet olan TSK, hükümetten bağımsız hareket ediyor kafasına estikçe ABD’den onay alarak her 8-10 yılda bir darbe yapıyordu. Darbeci faşist gelenekleri ile dünyanın en disiplinsiz ordusu olup çıkan TSK’ya çeki düzen verilmesi şarttı.
Darbe yapmalarını bir kenara bırakalım faşist generaller işi o kadar ileri götürmüşlerdi ki halkın seçtiği Cumhurbaşkanı ve Başbakanlara Milli Güvenlik Kurulu ve Yüksek Askeri Şura (YAŞ) gibi toplantılarda küfür dahi edebiliyorlardı. Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür yani insanlar çabuk unuturlar; yapılan disiplinsizlikleri tekrar etmekte yarar vardır.
TSK’daki en büyük disiplinsizlik şüphesiz Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay’ın Irak harekatına karşı yaptığı disiplinsizliktir. TSK’nın görev tanımında yazılan en önemli vazife “ordunun her an harbe hazır bulunmasıdır”. Bu açık hükme aykırı olarak; ordumuzun baş komutanı olan Cumhurbaşkanı’nın vermiş olduğu harekat emri, yerine getirilmemişti.
Cumhurbaşkanı Özal’ın Aralık 1990 tarihinde vermiş olduğu müttefik ülkelerle birlikte Irak’a girme emri, Torumtay tarafından çeşitli atraksiyonlarla engellenmişti. Savaş tarihinde belki de ilk defa bir komutan askeri harekattan kaçıyordu. Ne tarafından bakarsanız tam bir rezalet durum yaşanıyordu.
Eğer ordumuz harbe hazır değilse görevini yerine getirmemiş bir Genelkurmay Başkanı ile karşı karşıya kalmıştık. Yok ordu harbe hazır ise Cumhurbaşkanının emrini dinlemeyen disiplinsiz bir komutan ile karşı karşıya kalmıştık.
Ne acıdır ki; bu büyük skandal doğru dürüst hiçbir kimse tarafından analiz edilip incelenmemişti. Bırakın yazmayı eleştiri dahi olmadı. Sabetay Yahudilerinin ellerinde olan medya; Torumtay’ın büyük rezaletini görmemiş bilakis alkışlamıştı. O tarihlerde Deniz Kuvvetlerinde Üsteğmen olarak görev yapıyordum. Savaştan kaçan bir general gördüğüm için giydiğim üniformadan utanmaya başlamıştım.
“Yiğit 40 yıl yaşar fırsat bir gün düşer” bir Türk atasözüdür. Savaş durumu söz konusu olduğu zaman işin ucunda ölüm olsa bile her şerefli Türk askeri gibi savaşmak zorunda olduğumuzu biliyordum. Fakat her girdiği kurumu yangın yerine çeviren ve koca Osmanlı’nın yıkımına sebep olan Sabetay Yahudileri; TSK’da çok güçlü idiler. Torumtay’ı kınamak yerine Irak savaşına girmediği için bütün komutanlar vardı.
Fakat olan oldu ve Torumtay emekliliğini isteyerek bir şekilde Irak harekatına engel oldu. Misak-ı milli sınırları içindeki Musul ve Kerkük’ü kurtarmak engellenmişti. Şu anda ise hala PKK terör örgütünün yuvası haline gelmiş olan Kuzey Irak, ülkemize terörist göndermeye devamediyor. Pençe 1-2-3 harekatları ile aradan 30 yıl geçtikten sonra ancak ordumuzu sokabildik. Lakin “bade harabil Basra…”
Deniz Kuvvetleri de disiplinsizliğin ayyuka çıktığı bir yerdi. Kuvvet Komutanı Güven Erkaya, Başbakanlık Konutunda verilen yemekte “burada rakı yok mu?” diyecek kadar küstahlaşmış bir kişi idi. Öyle ki Deniz Kuvvetlerinde içki içmediğimiz için benim gibi nice subay fişlenmiş komutanlarla karşı karşıya getirilmiştik. Hatta bu rakıcı amiraller öylesine ileri gitmişti ki Kara Kuvvetleri Komutanı alkollü içki içmediği için kendisi ile alay edip aşağılayan Genel Kurmay Başkanları dahi çıkmıştı.
Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil’in ifadesine göre bir MGK toplantısı esnasında; Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu, Kara Kuvvetleri Komutanı Hilmi Özkök’ün alkollü içki yerine kola içtiğini görünce garsonu çağırarak “Oğlum şuradan şarap getir, Hilmi de doğru dürüst içki içsin” dediği gazete sütunlarına kadar yansımıştı. Bu konuda ne yazık ki hiçbir yalanlama ve tekzip gelmemişti.
TSK’daki rezaletlerin özellikle de 28 Şubat 1997’deki iğrençliklerin haddi hesabı yoktu. Osman Özbek gibi bir general; Başbakan’a ve bir ülke kralına açıkça küfrettikten sonra 28 Şubat yargısına bile sokulmadan tümgeneralliğe terfi ettirildiğini biliyoruz. Bu kişinin paşa paşa ortalıkta gezip; caka satmasını, Rahmetli Erbakan’ın yolundan gittiğini söyleyenler içlerine sindirebilmişti. Darbecilerin zulümlerine maruz kalmış nice vatan evladına yapılanlardan dolayı maalesef kimse kılını dahi kıpırdatmamış zalim zulmünde mazlum ise zilletinde kalmıştı.
Aynı dönemde Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Saner, İçişleri Bakanına hakaret edebilmişti. Bir kadın olan Meral Akşener, yine bir kadın olan Başbakan Tansu Çiller’e bu seviyesizliği şikayet etmişti. Çiller, Cumhurbaşkanı Demirel’e durumu iletmesine rağmen sonuç alamamıştı. Zira darbecilerle işbirliği yapan Demirel, bu iğrenç olayı sümenaltı etmiş yargıdan ve cezalandırmadan kaçırmıştı.
İşte TSK’nın dünyanın disiplinsiz ordularından birisi olduğunu anlatmak için saymış olduğum bu örnekler yeterlidir sanırım. Türk tarihinde Genç Osman vakasından beri böylesine iğrenç olaylar olmamıştı.
Fakat bir gün gelmiş her şey tersine dönmüştü. ABD’den emir alarak darbe yapan generaller bu defasında 15 Temmuz 2016 tarihinde halktan büyük bir tokat yemişti. Artık geçmişten gelen disiplinsiz ve çirkin davranışları tekrarlama imkanı kalmamıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, FETÖ örgütünün darbe yapacağını benim gibi gazetecilerin ihbarıyla sezmiş ve çeşitli önlemler almıştı. Nitekim darbe günü halkın sokağa dökülmesi ve tankları birer birer ele geçirmesi sayesinde büyük bir facia önlenmişti. Bundan sonra Torumtay gibi emirlere itaatsizlik eden general kalmamıştı.
Günümüzde ordu komutanları korgeneraller arasından seçilebiliyor. Her emre itaat eden bir askeri yapı ile karşı karşıyayız. Bu durumu kabullenemeyen generaller emirlere itiraz etmek yerine emeklilik dilekçesi verip ayrılıyorlar.
İşte Erdoğan, askeri vesayetten kurtulmak adına büyük yapısal değişiklikleri gerçekleştirme imkânı bulmuştur. Elbette 15 Temmuz darbesinin başarısız kalması kadar Cumhurbaşkanlığı sisteminin de “sivil toplum ve devlet” kurulması açısından önemi büyüktür.
Şimdi askeri vesayetin kaldırılması adına yapılan faydalı icraatlara bakalım. Elbette bunlardan başka da olumlu adımlar vardır. Lakin ilk bakışta göze çarpan hususlar şunlardır:
1. Genelkurmay Başkanlığı MSB’ye bağlanarak sivilleşme adına önemli bir adım atıldığı gibi NATO ülkeleri karşısındaki faşist bir yönetim utancından kurtulmuş olduk. Genelkurmay Başkanının görevi ve sorumluluğu “Cumhurbaşkanı namına Silahlı Kuvvetler’in komutanı olan Genelkurmay Başkanı, savaşta başkomutanlık görevlerini Cumhurbaşkanı namına yerine getirecektir. Genelkurmay Başkanı, Silahlı Kuvvetlerin savaşa hazırlanmasında personel, istihbarat, harekat, teşkilat ve eğitim hizmetlerine ait ilke ve öncelikler ile ana programları hazırlayarak MSB’nin onayına sunacak; personel hizmetleri ise özel kanunlarına ve Cumhurbaşkanlığı kararnamesine göre yürütülecek” şeklinde belirtilmiştir.
2. Jandarma Genel Komutanlığı doğrudan İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır. En önemli ikinci değişiklik budur. Çünkü askerlerin yurt dışında düzenli ordulara karşı harekat yapması esastır. Buna göre eğitim alırlar. Jandarma ise iç güvenlik teşkilatı olup yurtiçinde teröristlerle mücadele etmek üzere eğitim almaktadır. Halihazırda ülke sınırları içinde “Kıran operasyonları” sadece Jandarma birliklerince yürütülmekte Pençe operasyonları ise ülke dışında askeri kara ve hava unsurları ile gerçekleştirilmektedir. Bu durum uzun yıllardan beri Batı ülkeleri tarafından bize yöneltilen “orantısız güç kullanımı” adı altındaki şikâyetleri önleyecektir.
3. Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları, MSB’ye bağlandı. Bu kanuna aykırı olmayan ve diğer kanunlarla Genelkurmay Başkanlığına verilen görev ve yetkilere ilişkin hükümler saklı bırakıldı.
4. Cumhurbaşkanı gerekli gördüğünde Kuvvet Komutanları ile bağlılarından doğrudan bilgi alabileceği ve bunlara doğrudan emir verebileceği, verilen emrin herhangi bir makamdan onay alınmaksızın derhal yerine getirileceği de karara bağlandı. 15 Temmuz 2016 gecesinde bizzat Başbakan’ın emrine itaat etmeyen onay isteyen generallere rastlanılmıştı. Artık verilen emir herhangi bir makamdan onay alınmaksızın yerine getirilecektir. Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanları MSB’ye ayrı ayrı bağlı ve sorumlu olacak; Genelkurmay Başkanlığı ile kuvvet komutanlıklarının teşkilat yapısı Milli Savunma Bakanlığı kadro ve kuruluşunda gösterilecektir.
5. Yüksek Askeri Şura’nın (YAŞ) yapısı değişmiştir. Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Adalet Bakanı, Dışişleri Bakanı ve İçişleri Bakanı da YAŞ üyesi olmuştur. Daha önce Başbakan başkanlığında toplanan YAŞ’a sivil olarak sadece Milli Savunma Bakanı katılıyordu. Şimdi ise Cumhurbaşkanı yardımcısının yanı sıra 3 bakan daha eklenmiş oldu. Şûra’nın sekretarya işlemleri ise Genelkurmay Başkanlığından alınarak MSB’ye devredildi. YAŞ ve atama kararları, ordunun eskiden beri gelen teamül ve geleneklerinden ziyade sivil toplum esaslarına göre yapılması sağlanmıştır.
6. Harp Akademileri, askeri liseler ve astsubay hazırlama okulları kapatıldı. KHK Askeri okullarda okuyan öğrencilerin durumu hakkında da çeşitli düzenlemeler yapıldı. Buna göre, harp okulları, fakülte ve yüksekokullar ile jandarma dahil astsubay meslek yüksekokullarında öğrenimine devam eden öğrenciler, Yükseköğretim Kurulu’nca üniversite sınavının yapıldığı tarihte aldıkları yerleştirme puanları dikkate alınarak durumlarına uygun fakülte ve yüksekokullara naklen kaydedildiler.
7. TSK’daki orgeneral ve oramiral sayısının 15’ten 7’ye düşürüldü. Son olarak Suriye sınırında görevli birliklere komuta eden bazı generallerin emeklilik talebinde bulunmaları önemlidir. Yeni bir Torumtay faciası yaşanmaması adına disiplin kurallarına azami itaat edilmesi istenmektedir. Generallerden bir tanesi “Göreve karşı tepki olmaz. Sonuçta biz askeriz. Bu görevlerde kendimizi ispatlamışızdır. Sanki terörle mücadeleden kaçıyormuşuz gibi bir izlenim vermek yanlıştır” diyerek emeklilik talebinin sınır ve savaş ortamıyla ilgili olmadığını vurgulamış oldu.
8. Son YAŞ toplantısından sonra TSK’daki orgeneral ve oramiral sayısının 15’ten 7’ye düşmesi, ileride yapılacak yapılanma ile de alakalıdır. Süresi dolan orgeneraller emekli olurken, kıdemi uygun olan korgenerallerden hiçbirinin orgeneralliğe terfi ettirilmemesi, yeni yapılanmada orgeneral sayısının azaltılacağını göstermektedir. Orgeneral sayısının önümüzdeki yıllarda 3-4 ile sınırlandırılması, ordu karargahlarının kaldırılması veya sadece planlama-harekât merkezine dönüştürülmesi öngörülmektedir.
9. TSK’nın; komuta kademe sayısı ve bürokrasisi azaltılmış, daha hızlı karar alabilen ve hareket edebilen kolordulara dayandırılması, 1990’larda bir iki sınır tümeni hariç tümenlerin lağvedilerek tugayların çoğaltılmasının bir sonucu olarak, kolorduların tugaylardan oluşan bir yapıya kavuşturulması amaçlanmıştır. TSK’nın, ABD modeli bir yapılanmayla, aktif birliklerin doğrudan kuvvet komutanlıklarına veya yine ABD gibi yeni oluşturulacak kuvvet merkezlerinin komutanlıklarına bağlanabileceği değerlendirilmektedir.
10. Kurmaylık sisteminin değiştirilmesi için çalışma başlatılmıştır. FETÖ darbe girişiminin ardından TSK’da görevli kurmay subayların yüzde 59'u ihraç edilmiştir.. Silahlı kuvvetlerdeki1894 kurmay subaydan 1119'unun ihraç edilmesinin ardından kurmay subaylık sisteminde değişikliğe gidilme zorunluluğu vardı. TSK'daki kurmay subayların yüzde 59'unun silahlı kuvvetlerle bağı kesilirken en fazla ihraç edilen kurmay; Kara Kuvvetleri Komutanlığından oldu. İlişiği kesilen kurmay subayların yüzde 55'i Kara Kuvvetleri Komutanlığı, yüzde 26'sı Hava Kuvvetleri Komutanlığı, yüzde 19'u Deniz Kuvvetleri Komutanlığı mensubuydu. Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki 921 kurmay subayın 617'si ihraç edilirken, komutanlıkta ihraç edilen kurmay subay oranı yüzde 67 oldu. Hava Kuvvetleri Komutanlığında ise 545 kurmay subaydan 295'i ihraç edildi. Hava Kuvvetleri Komutanlığındaki kurmay subayların ihraç oranı yüzde 55 olarak belirlendi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığında ihraç edilen kurmay subay oranı yüzde 48 oldu. Deniz Kuvvetlerinde görev yapan 428 kurmay subaydan 207'sinin kuvvet komutanlığıyla bağı kesildi. Demek ki FETÖ örgütü Harp Akademilerini ele geçirmişti.
11. Milli Savunma Üniversitesince yapılan çalışmalar ile tayin terfi sistemi çok daha objektif kriterlere bağlanmaktadır. Yeni düzenlemeyle kurmaylık eğitimleri için Kara, Hava, Deniz Harp Enstitüleri görevlendirilecektir. Yeni sistemle kurmaylık uygulaması tabana yayılarak, kademeli ve performans odaklı olması hedeflenmektedir. Yeni kurmaylık sisteminin iki kademeden oluşacak ilki Karargah Subaylığı Eğitimi, diğerini Komuta ve Kurmay Eğitiminin oluşturması sağlanacaktır. Karargah Subaylığı Eğitimine TSK'da 6. yılını bitirmiş ve 23. hizmet yılını aşmamış subayların başvurabilmesi hedeflenmiştir. Bu eğitimi başarıyla tamamlayan subaylara bir yıl kıdem ile Komuta ve Kurmay Eğitimi Giriş Sınavı'na katılma hakkı tanınacaktır. Bu sınavı başaranlar daha sonra komuta ve kurmay eğitimini alacak. Eğitimlerini başarıyla tamamlayanlar kurmay olmaya hak kazanırken bu subaylara yüksek lisans diploması ve bir yıl kıdem verilecektir. TBMM FETÖ'nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu raporunda, kurmaylık sınavı sorularının önceden kendilerine verilmesiyle FETÖ mensuplarının hızla üst rütbelere tırmandıkları anlaşılmıştır. Emir subaylığı, özel kalem müdürlüğü, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanlığı gibi stratejik görevlerde yer almaya başladıkları, TSK'nın üst yönetiminde örgüt mensuplarına yer açmak maksadıyla 2008 yılından itibaren soruşturma ve davalar açıldığı, böylelikle örgütten olmayan albay ve general kadrosundaki kişilerin tasfiyesinin sağlandığının anlaşıldığı belirtilmişti.
12. Müsteşarlıktan başkanlığa dönüştürülerek Cumhurbaşkanlığı’na bağlanan Savunma Sanayi Başkanlığı yurt dışı ve taşra teşkilatı kurmaya yetkili olacaktır. Başkanlığın en üst amiri olan başkan, Cumhurbaşkanı’na karşı sorumludur.
13. Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Devlet Denetleme Kurulu (DDK) Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne göre, DDK; TSK’yı da denetleyecektir. Buna göre DDK, yargı organları dışında tüm kamu kurum ve kuruluşları ile bunların bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve kuruluşlarında, kamuya yararlı derneklerde, vakıflarda, Genelkurmay Başkanlığı, kuvvet komutanlıkları, Milli Savunma Üniversitesi ile her türlü askeri okul, birlik ve birimlerde denetleme yapacaktır.
Bu maddeler sivil toplum ve devlet açısından önemlidir. Lakin yeterli değildir. 25 yıldan beri çeşitli örnekler vererek izah ettiğimiz üzere başka değişikliklerin de yapılması gereklidir. İlk etapta aklımıza gelen hususlar şunlardır:
1. Mükellef (yükümlü) askerlik sistemi hala devam etmektedir. Modern ordularda tamamen ortadan kaldırılan bu sistem bizde 6 aya kadar düşürülmüştür. Bir geçiş dönemi olması açısından kabul edilebilir fakat tamamen elektronik ve bilgisayarlarla kumanda edilen geleceğin ordularında insansız silah araçları yer alacaktır. Yükümlü askerler yerine tamamen profesyonel askerlerden meydana gelmiş bir ordu şarttır.
2. Terfi tayin sisteminde bekleme süreleri yerine; yapılan görevlerdeki başarı esas alınmalıdır. Halihazırda risk almayan, silik, sadece verilen emirleri yapan terfi sistemi; kaliteli subayları yutmaktadır. Bunun yerine çalışkan, azimli, gerektiğinde risk alan gözü pek askerlere ihtiyaç vardır. Bir çok ülke ordusunda olduğu gibi rütbesiz asker olarak adım atan birisinin general olabilmesine yol açabilecek terfi sistemine ihtiyaç vardır.
3. Askerlerin eğitiminde; özgürlükler, sivil toplum ve devlet esasları öğretilmelidir. Kendisini halkın seçtiği yöneticilerden üstün gören faşist gelenek ve yapılardan kurtulması için çok emek ve çaba gösterilmesi şarttır. Bu maksatla Milli Savunma Üniversitesi bünyesinde askeri vesayetin zararlarının anlatılması ve darbelerden dolayı ülkemizin içine düştüğü sosyal ve ekonomik krizler bütün askerlere iyice belletilmelidir. Meclis kürsüsünden söylenen “ihtimaldir ki bazı kelleler kesilecektir” anlayışı yerine hürriyetin erdemi ve çoğulcu sistemin faziletleri anlatılmalıdır.
4. Atalarımızın bize emanet ettiği bu aziz vatan topraklarını korumak üzere geçmişimizden aldığımız manevi kahramanlık esasları üzerinde yoğunlaşmak gereklidir. Ne yazık ki uzun yıllar boyunca ceddimiz atamız olan Osmanlı devleti, çok kötü olarak anlatılmış halkımızın kahraman ataları ile övünmesi gerekirken utanç duyması istenmiştir. Bu hususta Sabetaycı eğiticilerin rolü büyüktür. Moiz Cohen (Munis Tekinalp) yerine vatanperver insanlarımız referans alınmalıdır.
5. Meclisin önemi ve seçilmiş insanların atanmış insanlara göre üstün olduğu bütün askeri birliklerde ders olarak okutulmalıdır. Ayrıca bir askerin ölümden korkmaması gerektiği bunun içinde dini inançlarının güçlü olması istenmelidir. Allah’tan korkmayan dinsiz-imansız insanların orduya alınmaması bunun yerine ibadetlerini düzenli olarak yerine getiren güzel ahlaklı insanlar tercih edilmelidir.
6. Ordumuz NATO’nun sayıca ikinci büyük ordusu olup en kısa zamanda küçültülerek daha mobilize ve süratli hareket eden bir yapıya dönüşmesi gereklidir. Çünkü büyük ordu büyük masraf demektir. Batı Avrupa ülkeleri fukara oldukları için ordularını küçültmemişlerdir. Bilakis güçlü bir ordu için serbest piyasa ekonomisi ilkelerine bağlı güçlü sivil toplum ve sanayi meydana getirmek için bunu yapmaktadırlar. Devletçilikten uzaklaşarak özel sektörün dinamizminden istifade etmek şarttır. Bu maksatla Mısır ordusuna benzer şekilde dallanıp budaklanmış ve halkın üzerine yük olan yapılardan en kısa zamanda kurtulmak gereklidir. Orduevleri ve dinlenme tesisleri özel sektöre devredilerek hem kaliteli hizmet hem de ülkemize vergi geliri kazandırılmalıdır.
7. Uyuşturucu ve içki salgını bütün dünyada en ciddi problemlerin başında gelmektedir. Bu yüzden ülkemizde de bu dehşetli hastalıktan kurtulabilmek için çok ciddi çalışmalar yapmaktadır. Fakat TSK içinde alkollü içki tüketimi son derece yaygındır. Sicil belgelerinde alkol tüketimi maddesi tam zıddına olarak uygulanmaktadır. Mesela ben hiç içki içmediğim halde en düşük sicil notunu bu madde yüzünden alıyordum. Hatta bazı komutanların sırf içki içmediğim için saygısızca saldırılarına maruz kalmıştım. Bu konuda ciddi çaba gösterilmeli ve alkollü içki ve uyuşturucu belasından ordumuzu kurtarmak gereklidir.
8. Askeri garnizonlarda ibadet etmek isteyen askerler için çok sayıda cami ve mescit inşası gereklidir. Bu konuda bırakın yenisini yaptırmayı yıkılmış camilerin yeniden inşası bile yapılamamaktadır. Tuzla ve Heybeliada Deniz Harp Okulu camileri için 25 yıldır emek veriyorum. Hala sonuç alabilmiş değilim. Cami düşmanlığı çok ciddi bir sosyal problemdir. Allah korusun Rabbimizin gazabını celp edebilir.
9. Cinsiyetsiz toplum için bir takım örgütlerce büyük çaba sarf edilmektedir. Bu maksatla erkek ve kadından başka bir üçüncü cinsiyet meydana getirmek maksadıyla çirkin tezgahlar kurulmuştur. Lut kavmine benzer şekilde eşcinsellik yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Ordumuzda ise yıllardan beri sakal ve bıyık yasağı bulunmaktadır. Bu anlamsız yasak en geri kalmış toplumlarda dahi yoktur. Bu yasağı bir an önce kaldırarak erkek gibi görünen askerler yetiştirilmelidir.
10. Askerlik sert ve şiddet içeren bir meslektir. Bu meslekte kadınların başarılı olmasına imkan ve ihtimal yoktur. Çünkü şefkatli ve naif olmayı gerektiren kadınların askerliğe özendirilmesi son derece hatalıdır. Ev hanımlığı gibi ülkemizin bekası açısından çok önemli bir meslek dururken silah kullanan kadınlar çok ciddi bir tezat meydana getirmektedir.
11. Ordudan haksız fesih yolu ile resen emekli edilen binlerce askerin hakları hala verilmemiştir. YAŞ kararları ile ayrılan askerlere sadece sosyal güvenlik hakları iade edilmiştir. Darbeci generallerin yargılanarak hüküm giyme nedenlerinden bir tanesi dindar askerlerin tasfiye edilerek FETÖ ve faşist darbecilerin önünü açmak olduğu mahkeme kararlarına ve Meclis araştırma komisyonu raporlarına yansımıştır. İş kanunumuzun tek taraflı haksız fesih kararı uyarınca mağdur edilen askerlerin tazminatları bir an önce verilmelidir. Bu konuda kamu denetçiliği Kurumunun tavsiyelerine uyularak gerekli yasal düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır.
12. Yine 28 Şubat döneminde zorunlu emekli edilmiş dindar askerlerin öğretmenliği düşünülmelidir. Unutulmamalıdır ki komutanların yasal olmayan başörtüsü gibi acımasız emirlerine karşı koymak her babayiğidin haddi değildir. Ordumuzun bu değerli insanlarından danışman ve eğitici olarak istifade edilmemesi büyük bir kayıptır.
Bu saydıklarımız maddelerden başka bir çok konuda ciddi çalışmalara ihtiyaç vardır. Erdoğan ve Ak Parti hükümetinden beklentimiz atılan adımları yeterli görmeyip günün ihtiyaçlarına uygun değişiklikleri gerçekleştirmesidir. İki günü bir olan ziyandadır buyurmuş Hazreti Peygamber aleyhissalatü vesselam. Her yeni gün güzel bir adımın başlangıcı olmalıdır, vesselam…
Not: Yazının uzunluğunun farkındayım. Fakat bu konuda çalışma yapanların istifade etmesi için derli toplu makalelere ihtiyaç vardır. Ayrıca haftada üç gün yazım yayınlanabiliyor. Gündemi kaçırmamak için bazı yazıları bir defada bitirmek icap ediyor. Bu nedenle uzun ve sıkıcı yazılarımdan dolayı okuyucularımın affımı talep ediyorum…
Ekleme
Tarihi: 04 Eylül 2024 - Çarşamba
Sivil Toplum ve Devlet
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.