Savaş gemilerinde kurban bayramları
Savaş gemilerinde kurban bayramları
Dini bayramlar, dostlukların pekiştiği küslüklerin sona ermesi gereken önemli günlerdendir. Kurban bayramı bu açıdan çok önemlidir. Müslümanlar arasında dayanışma, kardeşlik ve sevginin pekiştiği çok güzel günlerdir.
Bu mübarek günlerde “hac ibadetini” yapabilen kardeşlerimiz İslam’ın önemli bir şartını yerine getirmiş olur. Bunu yapamayanlar ise kestirmiş oldukları kurbanlar vasıtası ile dostları, komşuları ve akrabaları ile mevcut yakınlıklarını daha da ileri götürmüş olurlar.
Bayram ziyaretleri ve ikramları bu açıdan önemli bir fırsattır. Buna rağmen maalesef bazı insanlar tam tersine hareket ederler.
Denizde çalışan insanlar için ise kurban bayramı buruk ve üzgün geçer. Sevdiklerinden, ailelerinden ve vatanlarından ayrı kalmış yetmedi çok uzak diyarlarda bulunan insanlar, bayramın meydana getirdiği kaynaşma ve sevinçten mahrumdurlar. Bunu gidermeye çalışmak gemi komutanlarının ve kaptanlarının en zor işlerinden bir tanesidir.
Gemilerde çalışma, 24 saat 7 gün esaslı olduğu için bayramların güzelliğini yaşamak oldukça zordur. Eğer gemimiz limanda ise, limanın çalışma durumuna göre gemide de bir mesai programı uygulanır.
Eğer gemi seyirde ise, gemi kaptanı mesaiyi durumun özelliklerine göre değiştirir ve bayram sevincini gurbette iken dahi yaşatmaya çalışır.
Denizciler, Ramazan ve Kurban Bayramlarında gemilerinin Türk limanlarına denk gelmesini çok ister. Zira evine gidemese bile, en azından eş ve dostlarını arayarak bayramını tebrik etme imkânını bulabilir.
Deniz ortasında her ne kadar uydu ile telefon görüşmesi yapmak mümkünse de hem pahalı olması hem de telefonun köprü üstünde olması nedeniyle rahatça konuşamaması yüzünden pek kullanılmaz.
Bayramın ilk günü, gemi Türk veya Müslüman bir ülke limanında ise genellikle çalışma olmaz. Bunu fırsat bilen denizciler gerekli emniyet tedbirlerini alarak bir bayram mesaisi uygulamak imkânını bulabilirler.
Fakat çoğu limanda ikinci günden itibaren çalışmalar başlar. Yurt dışında ise özellikle Müslüman olmayan ülkelerde bayramın geldiğini anlayamayız bile. Ticaret gemilerinde çalışmalar “zaman eşittir para” dayatmasına göre hiç durmadan devam eder.
İçinde olduğumuz bu güzel bayram günlerinde denizci kardeşlerimize dua etmek vesilesi ile yaşadığımız bazı ilginç bayram hikâyelerini anlatmak istiyorum. Bu sefer sadece askeri gemilerde yaşadığım hatıralarımı arz edeyim…
Askeri gemilerde kurban bayramı, bazen tatbikat ve görevler nedeni ile bağlı olduğumuz limanların dışında geçer. Böylesi durumlar bayram sevincini yaşamak açısından üzücü olsa da ana üssümüzün olduğu limanda da nöbet uygulaması nedeni ile evine gidemeyen denizciler de olur.
Gemi ikinci komutanları hakkaniyete uygun nöbet vardiyası yaparak senede sadece iki defa olan dini bayramlarımızı yaşatmaya çalışırlar.
İşte böyle bir kurban bayramında ilginç fakat üzücü bir durum yaşamıştım. Son zamanlarda “kurban kesimi” nedeniyle dini duygulardan uzak bazı insanların saygısızlıklarına benzer ve saygısızca bir örnek olacak davranışla karşılaşmıştık.
İkinci komutanımız, gemi komutanına kurban bayramında alışılageldiği üzere her yıl yaptığımız bir uygulamayı sormuş gemi komutanından çok ters ve olumsuz bir cevap almıştı.
Fakat gemi subaylarının gösterdiği tepki oldukça manidardı. Aradan en az 30 yıl geçmiş olsa da hiç unutamadığım bu olayı arz edeyim.
Kurban bayramında gemi subay ve astsubaylarının maaşlarından kesilen bir miktar para ile “kurbanlık koç” alınırdı. Bunun dini bir anlamı yoktur. Zira sadece şahıslar kurban kesebilir. Gemi adına veya bir tüzel kişilik adına kurban olmaz. Bununla birlikte yaşadığımız bayram gününe uygun bir hareket sayılabilirdi.
Bayramın birinci günü bu kurban baş üstünde demir loçasının bulunduğu yerde kesilir ve gemideki askerlerin gurbette oldukları için yaşadıkları burukluğu gidermek üzere yemeklerde bu kurban eti verilirdi.
İkinci komutan her sene yaptığımız bu uygulamayı komutanın onayını almak üzere öğle yemeğinde usulen sormuştu.
Fakat komutan hiç beklemediğimiz bir tepki göstermişti. Şu anda bazı züppe ve saygısız kişilerin yaptığı gibi “hayvanları kesip katletmeye ne gerek var” demişti. İkinci komutan ve subay arkadaşlarım komutana “ne biçim cevap bu!” diyerek bakarken komutan, şaşkınlığımızı arttıracak bir sual daha sordu.
Gemide namaz kılan alkollü içki içmeyen bir subay olduğum için hedefine beni almıştı ve “Vehbi, bu hayvanları kurban diye katletmeye gerek var mı?” diye sordu. Ben de saygılı bir şekilde “Fakir fukara senede bir iki gün et yiyor komutanım! Buna karşı çıkmamak gerekir” diyerek cevap vermiştim.
Fakat aldığı bu cevaptan hiç hoşlanmayan komutan, tekrar soru üstüne soru sorup kurban kesmenin hatalı bir davranış olduğunu anlatmaya başladı. Üstelik ikmal subayı da riyakârlık yaparak “her yer mezbahaya dönüyor komutanım!” diyerek ortamı iyice germeye çalışıyordu. Yetmedi komutan hedefine beni alarak tekrar sordu. “Vehbi, bu vahşi durum seni rahatsız etmiyor mu?” dedi.
Hayatımda ilk defa böylesine saçma bir soru ile karşılaştığım için oldukça şaşırmıştım. Üstelik yediğimiz öğle yemeği etli bir yemekti. Fakat genellikle etli yemeklerden hoşlanmayan ve et yemeyen bir tip olduğum için oldukça rahat konuşabiliyordum.
Türkiye’de etin çok pahalı olmasından dolayı gelir durumu düşük olan bazı vatandaşların “sadece kurban bayramında protein değeri çok yüksek olan bu gıdayı tüketebildiklerini” söyledim.
Komutan bu ters cevaptan hiç hoşlanmadı. Saygısızca soru sormaya devam etti. Ben ise almış olduğum askeri terbiye nedeni ile daha fazla ters cevap vermek istemediğim için susmak zorunda kalmıştım.
Bir müddet bu çirkin ve saygısız durum devam edince neredeyse bütün subaylar askerlik kurallarına uygun olmayacak şekilde savaş gemisi komutanına sorular sormaya başladılar. “Olur mu böyle şey komutanım! Ne yani hayvan kesiliyor diye balık da yemeyecek miyiz?”bir başka subay “Komutanım! Allah bütün canlıları insanların hizmetine vermiştir, hayvanların etlerini yememek diye bir şey olamaz!” demişlerdi.
Ne ilginçtir ki; bu şekilde konuşan subayların hiç birisi dindar değildi. Hatta bazıları çok aşırı alkollü içki kullanırdı. Komutan ise bu cevaplardan dolayı çok bozulmuştu. Lafı değiştirmeye çalıştı. “Gençler ben şaka yaptıydım zaten. Eşim bayramlarda çok yardım yapar. Fakirleri giydirmeyi ve doyurmayı çok sever!” demeye başladı.
Görmüş olduğu tepkiden dolayı rahatsız olmuş gemi komutanı olarak otoritesinin bozulduğunu düşünmeye başlamıştı.
Bu minval üzere öğle yemeği bitmiş mesaimize dönmüştük. Lakin komutan bana karşı oldukça kızgındı. Bunu hiç çekinmeden belli ediyor hatta yüzüme karşı söylüyordu. Nitekim ertesi sabah gemi komutanı makamına çağırmıştı.
Savaş gemisinde “Silah Elektronik Subayı” olarak çalışıyordum ve bundan başka ek görevim de vardı. “Polis Subayı” adı verilen ve ikinci komutana disiplin işlerinde yardımcı olmak üzere önemli bir görev daha icra ediyordum.
Bu çalışmalarımdan dolayı daha sonra yine ek görev olarak “Harp Filosu Disiplin Subayı” olarak da görev yapacaktım.
Ayrıca her gün gemi mevcutlarını bölüm amirlerinden alıp ikinci komutana liste halinde verirdim. O da komutana arz ederdi.
Savaş gemisi komutanları, idari işlerde subaylar yerine sadece ikinci komutanı muhatap alırdı. Muhtemelen önceki gün yaşanan olaylardan dolayı beni hesaba çekmek istemişti. Beklediğim gibi bir durumla karşılaştım.
Komutan, mevcutlarda yanlışlık olduğunu söyledi. Kendisine durumu izah ederek yanlışlık olmadığını arz ettim. Listeye baktı ve bana hak verdi.
Fakat odasından çıkmadan önce şu ikazı yapmayı da unutmadı: “Vehbi gözlerim üstünde! En ufak bir hata yaparsan seni derhal hapse gönderirim!”
Gemi komutanı odasından “Anlaşıldı komutanım!” diyerek ayrıldım. Gerçekten de komutanımız işi gücü bırakmış benimle uğraşmaya başlamıştı. Ne ilginçtir ki; sonraki komutanlardan da benzeri baskıları görüyordum.
Fakat Allah yardım ediyordu. Ne bu komutanın zamanında ne de başka bir zamanda hiç hapse girmedim. Bununla birlikte görevlerimde çok başarılı olduğum hatta defalarca atış birincilikleri aldığım halde sicil notumu asgari düzeyden veriyorlardı. Alkollü içki içmediğim için tam not almam gerekirken özellikle bu hususta en düşük sicil notunu alıyordum.
Buna benzer çok baskı ve şahsıma karşı saygısız sayılabilecek olayla karşılaştım. Fakat gençliğin ve inatçılığın verdiği bir duygu ile mücadele ediyordum. Yolum doğru inancım tamdı.
Askerlik yetkilerini kötüye kullanan komutanlara karşı “elinizden geleni ardınıza koymayın!” şeklinde tavır gösteriyordum. Sık sık tekrarlanan “bak seni ordudan attırırım!” tehditlerine karşı “ölümüm denizden olsun, neticede geniş bir kabirdir” şeklinde bir tarzım vardı.
Nitekim 28 Şubat 1997 sürecinde eşimin başörtüsü nedeni ile “sakıncalı subay” statüsüne alındım ve Yüksek Askeri Şura kararı ile emekli edildim.
Bundan sonra ticaret gemilerinde vardiya subayı olarak başlayıp gemi kaptanı olarak yıllarca çalıştım. Denizlerde ilginç ve zorlu sayılabilecek birçok hatıralarım oldu. Bunları “Altı Ayda Altı Kıta” ve “Bahriyede 15 Yıl” gibi kitaplarımda ve Pazar günü yazılarımda okuyucularımla paylaşıyorum.
Maksadım denizcilikle ilgili tecrübelerimi genç arkadaşlarıma aktarabilme çabasıdır.
Gayret bizden! Tevfik Allah’tandır, vesselam…
Dr. Vehbi Kara
Ekleme
Tarihi: 12 Temmuz 2022 - Salı
Savaş gemilerinde kurban bayramları
Savaş gemilerinde kurban bayramları
Dini bayramlar, dostlukların pekiştiği küslüklerin sona ermesi gereken önemli günlerdendir. Kurban bayramı bu açıdan çok önemlidir. Müslümanlar arasında dayanışma, kardeşlik ve sevginin pekiştiği çok güzel günlerdir.
Bu mübarek günlerde “hac ibadetini” yapabilen kardeşlerimiz İslam’ın önemli bir şartını yerine getirmiş olur. Bunu yapamayanlar ise kestirmiş oldukları kurbanlar vasıtası ile dostları, komşuları ve akrabaları ile mevcut yakınlıklarını daha da ileri götürmüş olurlar.
Bayram ziyaretleri ve ikramları bu açıdan önemli bir fırsattır. Buna rağmen maalesef bazı insanlar tam tersine hareket ederler.
Denizde çalışan insanlar için ise kurban bayramı buruk ve üzgün geçer. Sevdiklerinden, ailelerinden ve vatanlarından ayrı kalmış yetmedi çok uzak diyarlarda bulunan insanlar, bayramın meydana getirdiği kaynaşma ve sevinçten mahrumdurlar. Bunu gidermeye çalışmak gemi komutanlarının ve kaptanlarının en zor işlerinden bir tanesidir.
Gemilerde çalışma, 24 saat 7 gün esaslı olduğu için bayramların güzelliğini yaşamak oldukça zordur. Eğer gemimiz limanda ise, limanın çalışma durumuna göre gemide de bir mesai programı uygulanır.
Eğer gemi seyirde ise, gemi kaptanı mesaiyi durumun özelliklerine göre değiştirir ve bayram sevincini gurbette iken dahi yaşatmaya çalışır.
Denizciler, Ramazan ve Kurban Bayramlarında gemilerinin Türk limanlarına denk gelmesini çok ister. Zira evine gidemese bile, en azından eş ve dostlarını arayarak bayramını tebrik etme imkânını bulabilir.
Deniz ortasında her ne kadar uydu ile telefon görüşmesi yapmak mümkünse de hem pahalı olması hem de telefonun köprü üstünde olması nedeniyle rahatça konuşamaması yüzünden pek kullanılmaz.
Bayramın ilk günü, gemi Türk veya Müslüman bir ülke limanında ise genellikle çalışma olmaz. Bunu fırsat bilen denizciler gerekli emniyet tedbirlerini alarak bir bayram mesaisi uygulamak imkânını bulabilirler.
Fakat çoğu limanda ikinci günden itibaren çalışmalar başlar. Yurt dışında ise özellikle Müslüman olmayan ülkelerde bayramın geldiğini anlayamayız bile. Ticaret gemilerinde çalışmalar “zaman eşittir para” dayatmasına göre hiç durmadan devam eder.
İçinde olduğumuz bu güzel bayram günlerinde denizci kardeşlerimize dua etmek vesilesi ile yaşadığımız bazı ilginç bayram hikâyelerini anlatmak istiyorum. Bu sefer sadece askeri gemilerde yaşadığım hatıralarımı arz edeyim…
Askeri gemilerde kurban bayramı, bazen tatbikat ve görevler nedeni ile bağlı olduğumuz limanların dışında geçer. Böylesi durumlar bayram sevincini yaşamak açısından üzücü olsa da ana üssümüzün olduğu limanda da nöbet uygulaması nedeni ile evine gidemeyen denizciler de olur.
Gemi ikinci komutanları hakkaniyete uygun nöbet vardiyası yaparak senede sadece iki defa olan dini bayramlarımızı yaşatmaya çalışırlar.
İşte böyle bir kurban bayramında ilginç fakat üzücü bir durum yaşamıştım. Son zamanlarda “kurban kesimi” nedeniyle dini duygulardan uzak bazı insanların saygısızlıklarına benzer ve saygısızca bir örnek olacak davranışla karşılaşmıştık.
İkinci komutanımız, gemi komutanına kurban bayramında alışılageldiği üzere her yıl yaptığımız bir uygulamayı sormuş gemi komutanından çok ters ve olumsuz bir cevap almıştı.
Fakat gemi subaylarının gösterdiği tepki oldukça manidardı. Aradan en az 30 yıl geçmiş olsa da hiç unutamadığım bu olayı arz edeyim.
Kurban bayramında gemi subay ve astsubaylarının maaşlarından kesilen bir miktar para ile “kurbanlık koç” alınırdı. Bunun dini bir anlamı yoktur. Zira sadece şahıslar kurban kesebilir. Gemi adına veya bir tüzel kişilik adına kurban olmaz. Bununla birlikte yaşadığımız bayram gününe uygun bir hareket sayılabilirdi.
Bayramın birinci günü bu kurban baş üstünde demir loçasının bulunduğu yerde kesilir ve gemideki askerlerin gurbette oldukları için yaşadıkları burukluğu gidermek üzere yemeklerde bu kurban eti verilirdi.
İkinci komutan her sene yaptığımız bu uygulamayı komutanın onayını almak üzere öğle yemeğinde usulen sormuştu.
Fakat komutan hiç beklemediğimiz bir tepki göstermişti. Şu anda bazı züppe ve saygısız kişilerin yaptığı gibi “hayvanları kesip katletmeye ne gerek var” demişti. İkinci komutan ve subay arkadaşlarım komutana “ne biçim cevap bu!” diyerek bakarken komutan, şaşkınlığımızı arttıracak bir sual daha sordu.
Gemide namaz kılan alkollü içki içmeyen bir subay olduğum için hedefine beni almıştı ve “Vehbi, bu hayvanları kurban diye katletmeye gerek var mı?” diye sordu. Ben de saygılı bir şekilde “Fakir fukara senede bir iki gün et yiyor komutanım! Buna karşı çıkmamak gerekir” diyerek cevap vermiştim.
Fakat aldığı bu cevaptan hiç hoşlanmayan komutan, tekrar soru üstüne soru sorup kurban kesmenin hatalı bir davranış olduğunu anlatmaya başladı. Üstelik ikmal subayı da riyakârlık yaparak “her yer mezbahaya dönüyor komutanım!” diyerek ortamı iyice germeye çalışıyordu. Yetmedi komutan hedefine beni alarak tekrar sordu. “Vehbi, bu vahşi durum seni rahatsız etmiyor mu?” dedi.
Hayatımda ilk defa böylesine saçma bir soru ile karşılaştığım için oldukça şaşırmıştım. Üstelik yediğimiz öğle yemeği etli bir yemekti. Fakat genellikle etli yemeklerden hoşlanmayan ve et yemeyen bir tip olduğum için oldukça rahat konuşabiliyordum.
Türkiye’de etin çok pahalı olmasından dolayı gelir durumu düşük olan bazı vatandaşların “sadece kurban bayramında protein değeri çok yüksek olan bu gıdayı tüketebildiklerini” söyledim.
Komutan bu ters cevaptan hiç hoşlanmadı. Saygısızca soru sormaya devam etti. Ben ise almış olduğum askeri terbiye nedeni ile daha fazla ters cevap vermek istemediğim için susmak zorunda kalmıştım.
Bir müddet bu çirkin ve saygısız durum devam edince neredeyse bütün subaylar askerlik kurallarına uygun olmayacak şekilde savaş gemisi komutanına sorular sormaya başladılar. “Olur mu böyle şey komutanım! Ne yani hayvan kesiliyor diye balık da yemeyecek miyiz?”bir başka subay “Komutanım! Allah bütün canlıları insanların hizmetine vermiştir, hayvanların etlerini yememek diye bir şey olamaz!” demişlerdi.
Ne ilginçtir ki; bu şekilde konuşan subayların hiç birisi dindar değildi. Hatta bazıları çok aşırı alkollü içki kullanırdı. Komutan ise bu cevaplardan dolayı çok bozulmuştu. Lafı değiştirmeye çalıştı. “Gençler ben şaka yaptıydım zaten. Eşim bayramlarda çok yardım yapar. Fakirleri giydirmeyi ve doyurmayı çok sever!” demeye başladı.
Görmüş olduğu tepkiden dolayı rahatsız olmuş gemi komutanı olarak otoritesinin bozulduğunu düşünmeye başlamıştı.
Bu minval üzere öğle yemeği bitmiş mesaimize dönmüştük. Lakin komutan bana karşı oldukça kızgındı. Bunu hiç çekinmeden belli ediyor hatta yüzüme karşı söylüyordu. Nitekim ertesi sabah gemi komutanı makamına çağırmıştı.
Savaş gemisinde “Silah Elektronik Subayı” olarak çalışıyordum ve bundan başka ek görevim de vardı. “Polis Subayı” adı verilen ve ikinci komutana disiplin işlerinde yardımcı olmak üzere önemli bir görev daha icra ediyordum.
Bu çalışmalarımdan dolayı daha sonra yine ek görev olarak “Harp Filosu Disiplin Subayı” olarak da görev yapacaktım.
Ayrıca her gün gemi mevcutlarını bölüm amirlerinden alıp ikinci komutana liste halinde verirdim. O da komutana arz ederdi.
Savaş gemisi komutanları, idari işlerde subaylar yerine sadece ikinci komutanı muhatap alırdı. Muhtemelen önceki gün yaşanan olaylardan dolayı beni hesaba çekmek istemişti. Beklediğim gibi bir durumla karşılaştım.
Komutan, mevcutlarda yanlışlık olduğunu söyledi. Kendisine durumu izah ederek yanlışlık olmadığını arz ettim. Listeye baktı ve bana hak verdi.
Fakat odasından çıkmadan önce şu ikazı yapmayı da unutmadı: “Vehbi gözlerim üstünde! En ufak bir hata yaparsan seni derhal hapse gönderirim!”
Gemi komutanı odasından “Anlaşıldı komutanım!” diyerek ayrıldım. Gerçekten de komutanımız işi gücü bırakmış benimle uğraşmaya başlamıştı. Ne ilginçtir ki; sonraki komutanlardan da benzeri baskıları görüyordum.
Fakat Allah yardım ediyordu. Ne bu komutanın zamanında ne de başka bir zamanda hiç hapse girmedim. Bununla birlikte görevlerimde çok başarılı olduğum hatta defalarca atış birincilikleri aldığım halde sicil notumu asgari düzeyden veriyorlardı. Alkollü içki içmediğim için tam not almam gerekirken özellikle bu hususta en düşük sicil notunu alıyordum.
Buna benzer çok baskı ve şahsıma karşı saygısız sayılabilecek olayla karşılaştım. Fakat gençliğin ve inatçılığın verdiği bir duygu ile mücadele ediyordum. Yolum doğru inancım tamdı.
Askerlik yetkilerini kötüye kullanan komutanlara karşı “elinizden geleni ardınıza koymayın!” şeklinde tavır gösteriyordum. Sık sık tekrarlanan “bak seni ordudan attırırım!” tehditlerine karşı “ölümüm denizden olsun, neticede geniş bir kabirdir” şeklinde bir tarzım vardı.
Nitekim 28 Şubat 1997 sürecinde eşimin başörtüsü nedeni ile “sakıncalı subay” statüsüne alındım ve Yüksek Askeri Şura kararı ile emekli edildim.
Bundan sonra ticaret gemilerinde vardiya subayı olarak başlayıp gemi kaptanı olarak yıllarca çalıştım. Denizlerde ilginç ve zorlu sayılabilecek birçok hatıralarım oldu. Bunları “Altı Ayda Altı Kıta” ve “Bahriyede 15 Yıl” gibi kitaplarımda ve Pazar günü yazılarımda okuyucularımla paylaşıyorum.
Maksadım denizcilikle ilgili tecrübelerimi genç arkadaşlarıma aktarabilme çabasıdır.
Gayret bizden! Tevfik Allah’tandır, vesselam…
Dr. Vehbi Kara
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.