GÖZÜ OLANLARA KUR’AN MU’CİZE OLDUĞUNU GÖSTERİR
KUTLU DOĞUM 28
GÖZÜ OLANLARA KUR’AN MU’CİZE OLDUĞUNU GÖSTERİR
Kur’an-ı Kerim her yönüyle mucizedir, ama her alanda ihtisas sahibi olanlar bunu anlamak için söz konusudur.
Diğer taraftan ihtisası olmayan âmi, fakat gözleri gören tabaka aşağıda izah edildiği şekilde Kur’an-ı Kerim’e baktığı zaman, hayretler içerisinde kalmaktadır.
Çünkü 6666 ayetten meydana gelen veya 114 Suresi olan ve 600 sayfasıyla okuyanlara yahutta bakanlara diyor ki; ben mucizeyim.
Çünkü nazara verdiği konuları dikkate almadan Kur’an-ı Kerim nazil olduğu şekilde yazılıyor. Ama bir bakıyorsunuz gözünüz harika şeyler görüyor. Bu nasıl oluyor?
Mektubat’ta aşağıdaki şekilde nazara verilmektedir.
Hattâ, yalnız gözü bulunan, HAŞİYE-1
(Haşiye-1 Yalnız gözü bulunan,
kulaksız,
kalbsiz tabakasına karşı vech-i i'câzı (mucizelik özelliği),
burada gayet mücmel (kısa) ve
muhtasar (özet) ve nâkıs (eksik) kalmıştır.
Fakat bu vech-i i'câzı (mucizelik yönü) Yirmi Dokuzuncu ve Otuzuncu Mektuplarda
gayet parlak ve
nuranî (parlak) ve
zâhir (gözle görünür) ve
bâhir (aşıkar) gösterilmiştir;
hattâ körler de görebilir.
O vech-i i'câzı (mucizelik yönü) gösterecek bir Kur'ân yazdırdık;
inşaallah tab edilecek,
herkes de o güzel vechi (yönü) görecektir.
(Otuzuncu Mektup pek parlak tasavvur
(hayal) ve niyet edilmişti.
Fakat yerini başkasına, İşârâtü'l-İ'câz'a verdi, kendisi meydana çıkmadı.)
Kulaksız, kalbsiz, ilimsiz tabakasına karşı da,
Kur'ân'ın bir nevi (tür) alâmet-i i'câzı (mu’cize oluş alâmeti, belirtisi) vardır.
Şimdi söz konusu olan Kur’ân yazdırılmıştır. Hem yurt dışında ve hem de ülkemizde basılmıştır. Ellerimizde mevcuttur. Söylenen özellikleri gözümüzle görmemiz mümkün olduğu gibi âmâlar da kendileri için yazılan Kur’ân-ı Kerîm’de bunu görmektedirler.
Şöyle ki:
Hafız Osman hattıyla ve basmasıyla olan Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın (ifade ve açıklamalarıyla mu’cize olan Kur’ân)
yazılan kelimeleri birbirine bakıyor.
Meselâ, Sûre-i Kehf'te وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْ 1
(1 "… (Ashâb-ı Kehf'in) sekizincileri köpekleridir…" Kehf Sûresi, 22.)
kelimesi altında yapraklar delinse,
Sûre-i Fâtır'daki قِطْمِيرٍ 2
(2 "Ashâb-ı Kehf'in köpeklerinin adı." Fâtır Sûresi, 1.)
kelimesi az bir inhirafla (sapma ile) görünecek ve
o kelbin (köpeğin) ismi de anlaşılacak.
Ve Sûre-i Yâsin'de iki defa مُحْضَرُونَ 3
(3 "Hazır bulundurulanlar." Yâsin Sûresi, 32, 53, 75.)
birbiri üstüne;
ve's-Sâffât'taki مُحْضَرِينَ ve مُحْضَرُونَ (37. sûre)
hem birbirine, hem onlara bakıyor; biri delinse,
ötekiler az bir inhirafla (sapmayla) görünecek.
Meselâ, Sûre-i Sebe'in âhirinde,
Sûre-i Fâtır'ın (35. sûre) evvelindeki iki 4 مَثْنٰى
(4 "İkişer." Sebe' Sûresi, 46.)
birbirine bakar.
Bütün Kur'ân'da yalnız üç مَثْنٰى dan ikisi birbirine bakmaları tesadüfî olamaz.
Ve bunların emsali pek çoktur.
Hattâ bir kelime, beş altı yerde yapraklar arkasında az bir inhirafla (sapmayla) birbirine bakıyorlar.
Ve Kur'ân'ın birbirine bakan iki sahifesinde,
birbirine bakan cümleleri kırmızı kalemle yazılan bir Kur'ân'ı ben gördüm,
"Şu vaziyet dahi bir nevi mu'cizenin emaresidir"
(Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hâl ve hareketlerin belirtileridir)
o vakit dedim.
Daha sonra baktım ki, Kur'ân'ın, müteaddit (birçok) yapraklar arkasında birbirine bakar
çok cümleleri var ki,
mânidar (anlamlı) bir surette birbirine bakar.
İşte, tertib-i Kur'ân (Kur’ân’daki sûrelerin düzenlenmesi, sıralanması)
irşad-ı Nebevî (Peygamberin doğru yolu göstermesi) ile,
münteşir ve matbu Kur'ân'lar da ilham-ı İlâhî (Allah’ın ilham etmesi) ile olduğundan,
Kur'ân-ı Hakîm'in nakşında ve o hattında
bir nevi alâmet-i i'câz (mu’cize oluş alâmeti, belirtisi) işareti var.
Çünkü o vaziyet ne tesadüfün işi ve
ne de fikr-i beşerin düşünüşüdür.
Fakat bazı inhiraf (sapma) var ki,
o da tab'ın (baskının) noksanıdır ki,
tam muntazam olsaydı,
kelimeler tam birbiri üzerine düşecekti.
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
05.08.2024
Ekleme
Tarihi: 05 Ağustos 2024 - Pazartesi
GÖZÜ OLANLARA KUR’AN MU’CİZE OLDUĞUNU GÖSTERİR
KUTLU DOĞUM 28
GÖZÜ OLANLARA KUR’AN MU’CİZE OLDUĞUNU GÖSTERİR
Kur’an-ı Kerim her yönüyle mucizedir, ama her alanda ihtisas sahibi olanlar bunu anlamak için söz konusudur.
Diğer taraftan ihtisası olmayan âmi, fakat gözleri gören tabaka aşağıda izah edildiği şekilde Kur’an-ı Kerim’e baktığı zaman, hayretler içerisinde kalmaktadır.
Çünkü 6666 ayetten meydana gelen veya 114 Suresi olan ve 600 sayfasıyla okuyanlara yahutta bakanlara diyor ki; ben mucizeyim.
Çünkü nazara verdiği konuları dikkate almadan Kur’an-ı Kerim nazil olduğu şekilde yazılıyor. Ama bir bakıyorsunuz gözünüz harika şeyler görüyor. Bu nasıl oluyor?
Mektubat’ta aşağıdaki şekilde nazara verilmektedir.
Hattâ, yalnız gözü bulunan, HAŞİYE-1
(Haşiye-1 Yalnız gözü bulunan,
kulaksız,
kalbsiz tabakasına karşı vech-i i'câzı (mucizelik özelliği),
burada gayet mücmel (kısa) ve
muhtasar (özet) ve nâkıs (eksik) kalmıştır.
Fakat bu vech-i i'câzı (mucizelik yönü) Yirmi Dokuzuncu ve Otuzuncu Mektuplarda
gayet parlak ve
nuranî (parlak) ve
zâhir (gözle görünür) ve
bâhir (aşıkar) gösterilmiştir;
hattâ körler de görebilir.
O vech-i i'câzı (mucizelik yönü) gösterecek bir Kur'ân yazdırdık;
inşaallah tab edilecek,
herkes de o güzel vechi (yönü) görecektir.
(Otuzuncu Mektup pek parlak tasavvur
(hayal) ve niyet edilmişti.
Fakat yerini başkasına, İşârâtü'l-İ'câz'a verdi, kendisi meydana çıkmadı.)
Kulaksız, kalbsiz, ilimsiz tabakasına karşı da,
Kur'ân'ın bir nevi (tür) alâmet-i i'câzı (mu’cize oluş alâmeti, belirtisi) vardır.
Şimdi söz konusu olan Kur’ân yazdırılmıştır. Hem yurt dışında ve hem de ülkemizde basılmıştır. Ellerimizde mevcuttur. Söylenen özellikleri gözümüzle görmemiz mümkün olduğu gibi âmâlar da kendileri için yazılan Kur’ân-ı Kerîm’de bunu görmektedirler.
Şöyle ki:
Hafız Osman hattıyla ve basmasıyla olan Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın (ifade ve açıklamalarıyla mu’cize olan Kur’ân)
yazılan kelimeleri birbirine bakıyor.
Meselâ, Sûre-i Kehf'te وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْ 1
(1 "… (Ashâb-ı Kehf'in) sekizincileri köpekleridir…" Kehf Sûresi, 22.)
kelimesi altında yapraklar delinse,
Sûre-i Fâtır'daki قِطْمِيرٍ 2
(2 "Ashâb-ı Kehf'in köpeklerinin adı." Fâtır Sûresi, 1.)
kelimesi az bir inhirafla (sapma ile) görünecek ve
o kelbin (köpeğin) ismi de anlaşılacak.
Ve Sûre-i Yâsin'de iki defa مُحْضَرُونَ 3
(3 "Hazır bulundurulanlar." Yâsin Sûresi, 32, 53, 75.)
birbiri üstüne;
ve's-Sâffât'taki مُحْضَرِينَ ve مُحْضَرُونَ (37. sûre)
hem birbirine, hem onlara bakıyor; biri delinse,
ötekiler az bir inhirafla (sapmayla) görünecek.
Meselâ, Sûre-i Sebe'in âhirinde,
Sûre-i Fâtır'ın (35. sûre) evvelindeki iki 4 مَثْنٰى
(4 "İkişer." Sebe' Sûresi, 46.)
birbirine bakar.
Bütün Kur'ân'da yalnız üç مَثْنٰى dan ikisi birbirine bakmaları tesadüfî olamaz.
Ve bunların emsali pek çoktur.
Hattâ bir kelime, beş altı yerde yapraklar arkasında az bir inhirafla (sapmayla) birbirine bakıyorlar.
Ve Kur'ân'ın birbirine bakan iki sahifesinde,
birbirine bakan cümleleri kırmızı kalemle yazılan bir Kur'ân'ı ben gördüm,
"Şu vaziyet dahi bir nevi mu'cizenin emaresidir"
(Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hâl ve hareketlerin belirtileridir)
o vakit dedim.
Daha sonra baktım ki, Kur'ân'ın, müteaddit (birçok) yapraklar arkasında birbirine bakar
çok cümleleri var ki,
mânidar (anlamlı) bir surette birbirine bakar.
İşte, tertib-i Kur'ân (Kur’ân’daki sûrelerin düzenlenmesi, sıralanması)
irşad-ı Nebevî (Peygamberin doğru yolu göstermesi) ile,
münteşir ve matbu Kur'ân'lar da ilham-ı İlâhî (Allah’ın ilham etmesi) ile olduğundan,
Kur'ân-ı Hakîm'in nakşında ve o hattında
bir nevi alâmet-i i'câz (mu’cize oluş alâmeti, belirtisi) işareti var.
Çünkü o vaziyet ne tesadüfün işi ve
ne de fikr-i beşerin düşünüşüdür.
Fakat bazı inhiraf (sapma) var ki,
o da tab'ın (baskının) noksanıdır ki,
tam muntazam olsaydı,
kelimeler tam birbiri üzerine düşecekti.
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
05.08.2024
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.