KUTLU DOĞUM 53
KUTLU DOĞUM 53
Hâtime (Sonuç)
Madem şu kâinatın Hâlıkı, her nevide bir ferd-i mümtaz (seçkin insan) ve mükemmel ve câmi (kapsamlı) halk edip (yaratıp), nev’in medar-ı fahri ve kemâli yapar (türlerin övünç kaynağı ve mükemmeli yapar);
Elbette, esmâsındaki İsm-i Âzam tecellisiyle (Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinin en büyüğü ve mâna itibarıyla diğer isimleri kuşatmış olanı), bütün kâinata nispeten (kıyasla) mümtaz (seçkin) ve mükemmel bir ferdi halk edecektir (yaratacaktır).
Esmâsında bir İsm-i Âzam olduğu gibi, masnuatında da bir ferd-i ekmel (mükemmel şahıs) bulunacak ve
kâinata münteşir kemâlâtı (kâinata yayılmış mükemmel özellikleri)
fertte cem edip (toplayıp, bir araya getirip)
kendine medar-ı nazar edecektir (bakışları üzerinde toplayacaktır).
O fert, herhalde zîhayattan (hayat sahiplerinden) olacaktır.
Çünkü envâ-ı kâinatın en mükemmeli zîhayattır (varlıkların çeşitlerinin en mükemmeli hayat sahipleridir).
Ve herhalde, zîhayat içinde o fert zîşuurdan olacaktır (hayat sahipleri içinde o şahıs şuur sahibi olacaktır).
Çünkü, zîhayatın envâı içinde en mükemmeli zîşuurdur (hayat sahiplerinin içinde en mükemmeli şuur sahipleridir).
Ve herhalde, o ferd-i ferîd (eşi benzeri olmayan kişi) insandan olacaktır.
Çünkü, zîşuur içinde hadsiz terakkiyâta müstaid insandır (şuur sahipleri içerisinde sonsuz yükselişe kabiliyetli olan insandır).
Ve insanlar içinde, herhalde o fert Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm olacaktır.
Çünkü, zaman-ı Âdem'den (ilk insandan) şimdiye kadar hiçbir tarih, onun gibi bir ferdi gösteremiyor ve gösteremez.
Zira, o zât, küre-i arzın (dünyanın) yarısını ve nev'-i beşerin (insanlığın) beşte birini saltanat-ı mâneviyesi (manevî saltanatı) altına alarak,
bin üç yüz elli sene kemâl-i haşmetle (mükemmel bir heybetle) saltanat-ı mâneviyesini devam ettirip,
bütün ehl-i kemâle (mânevî açıdan belirli bir olgunluğa erişmiş insanlara),
bütün envâ-ı hakâikte (hakikat çeşitlerinde)
bir üstad-ı küll (her çeşit ilimde çok bilgisi olan kişi) hükmüne geçmiş,
dost ve düşmanın ittifakıyla, ahlâk-ı hasenenin (güzel ahlâkın) en yüksek derecesine sahip olmuş,
bidâyet-i emrinde (İslâmiyet’in başlangıcında) tek başıyla bütün dünyaya meydan okumuş,
her dakikada yüz milyondan ziyade insanın vird-i zebânı (dil ile sürekli tekrarlananı) olan
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ı (açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân’ı) göstermiş bir zât,
elbette o ferd-i mümtazdır (seçkin insandır), ondan başkası olamaz.
“Bu âlemin hem çekirdeği hem meyvesi odur.”
(Mektubat, s. 433)
19.04.2025
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Ekleme
Tarihi: 19 April 2025 - Saturday
KUTLU DOĞUM 53
KUTLU DOĞUM 53
Hâtime (Sonuç)
Madem şu kâinatın Hâlıkı, her nevide bir ferd-i mümtaz (seçkin insan) ve mükemmel ve câmi (kapsamlı) halk edip (yaratıp), nev’in medar-ı fahri ve kemâli yapar (türlerin övünç kaynağı ve mükemmeli yapar);
Elbette, esmâsındaki İsm-i Âzam tecellisiyle (Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinin en büyüğü ve mâna itibarıyla diğer isimleri kuşatmış olanı), bütün kâinata nispeten (kıyasla) mümtaz (seçkin) ve mükemmel bir ferdi halk edecektir (yaratacaktır).
Esmâsında bir İsm-i Âzam olduğu gibi, masnuatında da bir ferd-i ekmel (mükemmel şahıs) bulunacak ve
kâinata münteşir kemâlâtı (kâinata yayılmış mükemmel özellikleri)
fertte cem edip (toplayıp, bir araya getirip)
kendine medar-ı nazar edecektir (bakışları üzerinde toplayacaktır).
O fert, herhalde zîhayattan (hayat sahiplerinden) olacaktır.
Çünkü envâ-ı kâinatın en mükemmeli zîhayattır (varlıkların çeşitlerinin en mükemmeli hayat sahipleridir).
Ve herhalde, zîhayat içinde o fert zîşuurdan olacaktır (hayat sahipleri içinde o şahıs şuur sahibi olacaktır).
Çünkü, zîhayatın envâı içinde en mükemmeli zîşuurdur (hayat sahiplerinin içinde en mükemmeli şuur sahipleridir).
Ve herhalde, o ferd-i ferîd (eşi benzeri olmayan kişi) insandan olacaktır.
Çünkü, zîşuur içinde hadsiz terakkiyâta müstaid insandır (şuur sahipleri içerisinde sonsuz yükselişe kabiliyetli olan insandır).
Ve insanlar içinde, herhalde o fert Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm olacaktır.
Çünkü, zaman-ı Âdem'den (ilk insandan) şimdiye kadar hiçbir tarih, onun gibi bir ferdi gösteremiyor ve gösteremez.
Zira, o zât, küre-i arzın (dünyanın) yarısını ve nev'-i beşerin (insanlığın) beşte birini saltanat-ı mâneviyesi (manevî saltanatı) altına alarak,
bin üç yüz elli sene kemâl-i haşmetle (mükemmel bir heybetle) saltanat-ı mâneviyesini devam ettirip,
bütün ehl-i kemâle (mânevî açıdan belirli bir olgunluğa erişmiş insanlara),
bütün envâ-ı hakâikte (hakikat çeşitlerinde)
bir üstad-ı küll (her çeşit ilimde çok bilgisi olan kişi) hükmüne geçmiş,
dost ve düşmanın ittifakıyla, ahlâk-ı hasenenin (güzel ahlâkın) en yüksek derecesine sahip olmuş,
bidâyet-i emrinde (İslâmiyet’in başlangıcında) tek başıyla bütün dünyaya meydan okumuş,
her dakikada yüz milyondan ziyade insanın vird-i zebânı (dil ile sürekli tekrarlananı) olan
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ı (açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân’ı) göstermiş bir zât,
elbette o ferd-i mümtazdır (seçkin insandır), ondan başkası olamaz.
“Bu âlemin hem çekirdeği hem meyvesi odur.”
(Mektubat, s. 433)
19.04.2025
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.