“Bir İstanbul Balonu” mu?
<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">Ekrem İmamoğlu, başlıktaki hükme muhatap olmamak için artık şapkadan tavşan çıkartmak, “Vay be!” dedirtecek işlere imza atmak zorunda. Atmazsa selefi SHP’li Nurettin Sözen gibi İstanbul siyasetinde de, Türkiye siyasetinde de bir parantez olarak kalır gider. <br />
Gülşen Kılınçer<br />
Tam 25 yıl geçmişti. Evet, siyasi aktörler değişse de siyasi hareket bir ana çizgide kesintisiz çeyrek asır devam etmişti. Önce Refah Partisi, sonra Fazilet Partisi, bilahare de Adalet ve Kalkınma Partisi.<br />
Siyasi aktörler de aynı şekilde; önce Recep Tayyip Erdoğan, sonra Ali Müfit Gürtuna, daha sonra Kadir Topbaş ve Mevlut Uysal oldu tam 25 yıl boyunca.<br />
Yani siyaset sosyolojisi açısından seçmende en azından bir “bıkkınlık”tan söz etmek mümkündü ve bu tuhaf da kaçmaz/dı.<br />
Ancak bu yaklaşımları geçersiz kılan olgu ise “Recep Tayyip Erdoğan gerçeği”. Evet, N.Ş.A.’da (Normal Şartlar Altında) yukarıdaki mülahazalara prim vermek mümkün. Ne var ki, devreye “Erdoğan faktörü” girince bütün siyasi hesaplar ve sonuçlar elbette farklılık kazanıyor.<br />
Zira, Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı 28 Şubat hoyratlığında aslında çok da uzun sürmemiş olsa da, Erdoğan hem oyuna girdikten sonra (Başkanlık döneminde) hem de oyundan çıktıktan sonra (Başkanlık sonrası dönem) İstanbul’la özdeşlemesi kesintisiz sürdü.<br />
Belediye başkanıyken, onca olumsuz şarta rağmen gerçekten efsanevi işlere imza attı. Sonra, görevden alındı, cezaevine girdi, siyasi yasaklı oldu, partisini kurdu, ardından da Başbakan oldu. Bütün bu dönemlerde ihmal etmediği en temel ilgilerinden birisi ise elbette İstanbul ilgisi oldu.<br />
Büyüyen siyasi gücünü de arkasına alan Erdoğan, hem Başbakanlığı döneminde hem de Cumhurbaşkanı seçilince, - diğer şehirlere kıyasla - İstanbul’a tabir-i ciazse pozitif ayrımcılık yaptı.<br />
Bütün bu 25 senelik emek de İstanbul'da kendisini çarpıcı bir biçimde gösterdi. Zaman zaman belediye başkanlarının günlük işleyişteki kararlarından içine sinmeyenler olsa da son tahlilde “Erdoğan’ın mührü” İstanbul için hep var oldu.<br />
Toplamda, bütün bu “İstanbul’un üzerine titreyişler”in İstanbul’u bambaşka bir noktaya taşıdığı kesin. Toplu taşım başta olmak üzere yeşil alan ve çok çeşitli sahalarda hizmet belediyeciliği şehrin en temel artıları oldu.<br />
Ancak AK Parti’nin sahip olduğu birçok ilde görüldüğü gibi, İstanbul’da da seçmen 25 yıllık tercihinden vazgeçti ve CHP adayı etrafında toplandı.<br />
İlk seçimdeki CHP ve destekçisi partilere atfedilen oy çalma hikâyeleri, ikinci seçimde artık oy çalma ile izah edilemeyecek - besbelli ki seçimin tekrarına yönelik tepkiden kaynaklanan - kapatılamaz fark hikâyeleri artık geride kaldı.<br />
Ne olduysa oldu. “Bıkkınlık” deyin, “aday tutmadı” deyin, “muhalefet bloğu ‘RTE nefreti’yle inanılmaz derece motive ve konsolide oldu” deyin, “belediyeler ve parti teşkilatının belli ölçülerde eskisi kadar vatandaşın nabzını tutaması” deyin; ne derseniz deyin İstanbul'un başına bir “Ekrem İmamoğlu vakası” geldi.<br />
Bugün artık görevde 19’uncu ayına basmış bir İmamoğlu var. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, 19 aylık performansının ise pek değil hiç parlak olmadığı ise bir realite.<br />
Seçim zamanı, kurumsal kimliklerini bile ortaya koyup İmamoğlu’na desteğini ortaya koyanlar, yavaş yavaş “Destekleyerek hata ettik” demeye başladı. Buna bir de “Vay be!” dedirtecek yeni bir icraat, yeni bir yatırım, yeni bir çalışma ortaya konulmaması da eklenince tablo daha da ağırlaşıyor. Ayrıca “Ronaldo’ya Nutuk hediye etmek” ve benzeri fotoshop işler, böylesi karikatürize davranışlar da olumlu kamuoyu algısını, kurumsal kimliğe güveni kemiriyor. Başkanın İstanbul’u seller götürürken Bodrum ve Elazığ depremi varken Erzurum tatilleri de ekstra bir negatif kurmacaya gerek bırakmadan bizatihi negatifliğini içinde barındıran birer iletişim kazasıydı.<br />
Gelinen noktada İmamoğlu, İstanbul’un alt liglerinde yer alan bir ilçe belediye başkanlığından bir dünya metropolün başkanlığına hazırlıksızmış görüntüsünü bir türlü üzerinden sıyırıp atamıyor.<br />
Buna bir de medyadaki amigolarının temelsiz bir öngörüyle “Geleceğin Cumhurbaşkanı dolduruşları” eklenince “siyasi akıl”ın ortalıkta görünmediğini söylemek mümkün. Hele bu, CHP karşıtlarının değil, bizzat CHP yönetimi ve tabanın önemli bir kesiminin tepkisini çekecek bir şey ki, İmamoğlu böyle bir durumda “AK Parti muhalefetini” arar hale bile gelebilir. CHP’nin “birbirini yeme geleneği”nin kıyıcılığı herkesin malumu.<br />
Daha, Büyükşehir bünyesinde çalışan ve muhafazakâr kimlik taşıdığı bilinen kişilere yönelik, üstü kâh açık kâh kapalı moobinglere değinmedik bile... Daha, belediyenin kurumsal kimliği ve onun yansıması pek çok alt kurum kimliğinde, medya kitlerinde “minare silüeti”ni kazıma ideolojik hastalıklarına değinmedik bile… Zira değinsek de çok bir şey fark etmeyecek, çünkü “CHP’nin yönetim aurası”nın olduğu her yerde böyle ayıpları da görmek sürpriz olmuyor maalesef. Yani, o konuda CHP umutsuz vaka.<br />
Evet... İmamoğlu için “Bir İstanbul Balonu” denebilir mi? Okur, kendince bunun kararını verir elbette ama an itibarıyla fevkalade olumlu bakıp, “Henüz değil” diyenler olsa bile bu, bundan sonra demeyecekleri anlamına geliyor. Ekrem İmamoğlu artık şapkadan tavşan çıkartacak işlere imza atmak zorunda, “Vay be!” dedirtecek işlere imza atmak zorunda.<br />
Atmazsa ne olur? Bir şey olmaz. Hayat, siyaset devam eder. Ekrem İmamoğlu da selefi SHP’li Nurettin Sözen gibi İstanbul siyasetinde de, Türkiye siyasetinde de bir parantez olarak kalır gider. <br />
<br />
Gülsen KILINÇER</div>
<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;"> </div>
Ekleme
Tarihi: 03 Ekim 2020 - Cumartesi
“Bir İstanbul Balonu” mu?
<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;">Ekrem İmamoğlu, başlıktaki hükme muhatap olmamak için artık şapkadan tavşan çıkartmak, “Vay be!” dedirtecek işlere imza atmak zorunda. Atmazsa selefi SHP’li Nurettin Sözen gibi İstanbul siyasetinde de, Türkiye siyasetinde de bir parantez olarak kalır gider. <br />
Gülşen Kılınçer<br />
Tam 25 yıl geçmişti. Evet, siyasi aktörler değişse de siyasi hareket bir ana çizgide kesintisiz çeyrek asır devam etmişti. Önce Refah Partisi, sonra Fazilet Partisi, bilahare de Adalet ve Kalkınma Partisi.<br />
Siyasi aktörler de aynı şekilde; önce Recep Tayyip Erdoğan, sonra Ali Müfit Gürtuna, daha sonra Kadir Topbaş ve Mevlut Uysal oldu tam 25 yıl boyunca.<br />
Yani siyaset sosyolojisi açısından seçmende en azından bir “bıkkınlık”tan söz etmek mümkündü ve bu tuhaf da kaçmaz/dı.<br />
Ancak bu yaklaşımları geçersiz kılan olgu ise “Recep Tayyip Erdoğan gerçeği”. Evet, N.Ş.A.’da (Normal Şartlar Altında) yukarıdaki mülahazalara prim vermek mümkün. Ne var ki, devreye “Erdoğan faktörü” girince bütün siyasi hesaplar ve sonuçlar elbette farklılık kazanıyor.<br />
Zira, Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı 28 Şubat hoyratlığında aslında çok da uzun sürmemiş olsa da, Erdoğan hem oyuna girdikten sonra (Başkanlık döneminde) hem de oyundan çıktıktan sonra (Başkanlık sonrası dönem) İstanbul’la özdeşlemesi kesintisiz sürdü.<br />
Belediye başkanıyken, onca olumsuz şarta rağmen gerçekten efsanevi işlere imza attı. Sonra, görevden alındı, cezaevine girdi, siyasi yasaklı oldu, partisini kurdu, ardından da Başbakan oldu. Bütün bu dönemlerde ihmal etmediği en temel ilgilerinden birisi ise elbette İstanbul ilgisi oldu.<br />
Büyüyen siyasi gücünü de arkasına alan Erdoğan, hem Başbakanlığı döneminde hem de Cumhurbaşkanı seçilince, - diğer şehirlere kıyasla - İstanbul’a tabir-i ciazse pozitif ayrımcılık yaptı.<br />
Bütün bu 25 senelik emek de İstanbul'da kendisini çarpıcı bir biçimde gösterdi. Zaman zaman belediye başkanlarının günlük işleyişteki kararlarından içine sinmeyenler olsa da son tahlilde “Erdoğan’ın mührü” İstanbul için hep var oldu.<br />
Toplamda, bütün bu “İstanbul’un üzerine titreyişler”in İstanbul’u bambaşka bir noktaya taşıdığı kesin. Toplu taşım başta olmak üzere yeşil alan ve çok çeşitli sahalarda hizmet belediyeciliği şehrin en temel artıları oldu.<br />
Ancak AK Parti’nin sahip olduğu birçok ilde görüldüğü gibi, İstanbul’da da seçmen 25 yıllık tercihinden vazgeçti ve CHP adayı etrafında toplandı.<br />
İlk seçimdeki CHP ve destekçisi partilere atfedilen oy çalma hikâyeleri, ikinci seçimde artık oy çalma ile izah edilemeyecek - besbelli ki seçimin tekrarına yönelik tepkiden kaynaklanan - kapatılamaz fark hikâyeleri artık geride kaldı.<br />
Ne olduysa oldu. “Bıkkınlık” deyin, “aday tutmadı” deyin, “muhalefet bloğu ‘RTE nefreti’yle inanılmaz derece motive ve konsolide oldu” deyin, “belediyeler ve parti teşkilatının belli ölçülerde eskisi kadar vatandaşın nabzını tutaması” deyin; ne derseniz deyin İstanbul'un başına bir “Ekrem İmamoğlu vakası” geldi.<br />
Bugün artık görevde 19’uncu ayına basmış bir İmamoğlu var. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, 19 aylık performansının ise pek değil hiç parlak olmadığı ise bir realite.<br />
Seçim zamanı, kurumsal kimliklerini bile ortaya koyup İmamoğlu’na desteğini ortaya koyanlar, yavaş yavaş “Destekleyerek hata ettik” demeye başladı. Buna bir de “Vay be!” dedirtecek yeni bir icraat, yeni bir yatırım, yeni bir çalışma ortaya konulmaması da eklenince tablo daha da ağırlaşıyor. Ayrıca “Ronaldo’ya Nutuk hediye etmek” ve benzeri fotoshop işler, böylesi karikatürize davranışlar da olumlu kamuoyu algısını, kurumsal kimliğe güveni kemiriyor. Başkanın İstanbul’u seller götürürken Bodrum ve Elazığ depremi varken Erzurum tatilleri de ekstra bir negatif kurmacaya gerek bırakmadan bizatihi negatifliğini içinde barındıran birer iletişim kazasıydı.<br />
Gelinen noktada İmamoğlu, İstanbul’un alt liglerinde yer alan bir ilçe belediye başkanlığından bir dünya metropolün başkanlığına hazırlıksızmış görüntüsünü bir türlü üzerinden sıyırıp atamıyor.<br />
Buna bir de medyadaki amigolarının temelsiz bir öngörüyle “Geleceğin Cumhurbaşkanı dolduruşları” eklenince “siyasi akıl”ın ortalıkta görünmediğini söylemek mümkün. Hele bu, CHP karşıtlarının değil, bizzat CHP yönetimi ve tabanın önemli bir kesiminin tepkisini çekecek bir şey ki, İmamoğlu böyle bir durumda “AK Parti muhalefetini” arar hale bile gelebilir. CHP’nin “birbirini yeme geleneği”nin kıyıcılığı herkesin malumu.<br />
Daha, Büyükşehir bünyesinde çalışan ve muhafazakâr kimlik taşıdığı bilinen kişilere yönelik, üstü kâh açık kâh kapalı moobinglere değinmedik bile... Daha, belediyenin kurumsal kimliği ve onun yansıması pek çok alt kurum kimliğinde, medya kitlerinde “minare silüeti”ni kazıma ideolojik hastalıklarına değinmedik bile… Zira değinsek de çok bir şey fark etmeyecek, çünkü “CHP’nin yönetim aurası”nın olduğu her yerde böyle ayıpları da görmek sürpriz olmuyor maalesef. Yani, o konuda CHP umutsuz vaka.<br />
Evet... İmamoğlu için “Bir İstanbul Balonu” denebilir mi? Okur, kendince bunun kararını verir elbette ama an itibarıyla fevkalade olumlu bakıp, “Henüz değil” diyenler olsa bile bu, bundan sonra demeyecekleri anlamına geliyor. Ekrem İmamoğlu artık şapkadan tavşan çıkartacak işlere imza atmak zorunda, “Vay be!” dedirtecek işlere imza atmak zorunda.<br />
Atmazsa ne olur? Bir şey olmaz. Hayat, siyaset devam eder. Ekrem İmamoğlu da selefi SHP’li Nurettin Sözen gibi İstanbul siyasetinde de, Türkiye siyasetinde de bir parantez olarak kalır gider. <br />
<br />
Gülsen KILINÇER</div>
<div style="color: rgb(34, 34, 34); font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: small;"> </div>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.