HASİP TAYLAN
Köşe Yazarı
HASİP TAYLAN
 

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (21)

<p><strong>B-K&uuml;&ccedil;&uuml;k Şirk: </strong>Kavli veya ameli olarak herhangi bir mahl&uuml;katın ulaşamayacağı ilahi mertebelere m&uuml;balağa atf edilmek suretiyle onu o mertebelere ulaştıracakmış gibi y&uuml;celtmektir. Yani; Allah (c.c) dışındaki varlıkları amelde ve/veya lisani kavilde Allah&rsquo;a (c.c) m&uuml;savi kılmaktır. Ameli şirki, yapılan işlere riyanın karıştırılması ve kavli şirki de, Allah&rsquo;ın (c.c) yaratıklarını O&rsquo;na m&uuml;savi imiş gibi ifade etmek suretiyle, sarf edilen s&ouml;zler olarak tarif edebiliriz.&nbsp; &nbsp;</p> <p>Bu şirk &ccedil;eşidi sahibini dinden &ccedil;ıkarmaz, lakin tevhidinin nakıslığına ve b&uuml;y&uuml;k şirke vesile olacağına işarettir. Bu şirk &ccedil;eşidini yukarıda da zikrettiğimiz gibi, kavli ve ameli olmak &uuml;zere iki kategoriye ayırmak m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r.</p> <p><strong><u>1-Kavli şirk:</u></strong> S&ouml;zle yapılan şirktir. Bu şirk &ccedil;eşidinin &ccedil;ok &ouml;rnekleri vardır.</p> <p>Buna misal, Allah (c.c) dışındaki varlıklara yemin etmektir. Şu Hadis-i şeriftede g&ouml;r&uuml;ld&uuml;ğ&uuml; gibi; <strong><span dir="RTL">عن ابن عمر رضي الله عنهما أنه سمع <em>رجلاً يقول: لا والكعبة، فقال ابن عمر: لا يُحلف بغير الله، فإني سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول: ((من حلف بغير فقد كفر أو أشرك))</em></span></strong>&nbsp; <strong>&ldquo;<em>Hz. &Ouml;mer&rsquo;in oğlundan (r.anhuma) rivayetle ş&ouml;yle buyurdu: O (Hz. &Ouml;mer&rsquo;n oğlu) bir adamın K&acirc;be&rsquo;ye yemin ettiğini duyunca, adama ş&ouml;yle dedi: Allah&rsquo;tan başka bir şeye yemin etme. Zira Resul&uuml;llah&rsquo;ın &ldquo;kim Allah dışında bir varlığa yemin ederse o k&uuml;fre veya şirke girer&rdquo; dediğini duydum.&rdquo; </em></strong>(Sunen-i Tirmizi, Kitabunnuzor vel-İman, Hadis No: 1535)</p> <p>Cumhura g&ouml;re başka varlıkllara yemin k&uuml;fre g&ouml;t&uuml;rmez. Ki bu minvalde İbni Abbas&rsquo;ın ve başkalarının (r.anhum) a&ccedil;ıklamaları da mevcuttur.&nbsp; Ancak k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirke g&ouml;t&uuml;r&uuml;r. Ve buda b&uuml;y&uuml;k şirke yol a&ccedil;maya vesile olur. (Teyessirul-Azizul-Hamid Fi Şerh-i Kitabuttevhid, S.599)</p> <p>Şayet yemin Lat veya Uzza gibi Putlara yemin edilirse, şu Hadis-i şeriftede belirtildiği gibi: <strong><em><span dir="RTL">ومن حلف فقال في حلفه: واللات والعزى، فليقل: لا إله إلا الله</span></em></strong> <strong><em>&ldquo;Kim ki Lat ve Uzza&rsquo;ya yemin ederse, La ilahe illallah desin&rdquo;</em></strong> (Buhari, Tefsir Efereeyte Lat vel Uzza, Hds. No:4860; Muslim, İman, Hds. No:1647)</p> <p>Lat ve Uzza ile ilgili Ayet-i kerimede ş&ouml;yle buyurulmakdadır: <strong><span dir="RTL">اَفَرَاَيْتُمُ&nbsp;اللَّاتَ&nbsp;وَالْعُزّٰىۙ</span> &ldquo;Lat ve Uzza&rsquo;yı g&ouml;rd&uuml;n&uuml;zm&uuml;?&rdquo; </strong>(Necm 19)</p> <p>Kişinin &ldquo;Lailahe İllallah&rdquo; demesi onun i&ccedil;in istiğfarla beraber bir Put&rsquo;a yemin ettiği i&ccedil;in kefaret yerinede ge&ccedil;er.</p> <p>Kavli şirke başka misalleri verecek olursak &ouml;rneğin; Allah ve sen istedin bu iş oldu, sana ve Allah&rsquo;a tevekk&uuml;l ediyorum, Allah dışındaki varlıklara; h&acirc;kimlerin h&acirc;kimi demek gibi ifadeleri kullanmak ve Abdul-Haris, Abdul-Uzza gibi isimlerle Allah&rsquo;tan başkasının kulluğuna nisbet etmek bu kabildendir.</p> <p>Mevzu ile alakalı hadislerde de şunları &ouml;ğrenmekteyiz:</p> <p><em><span dir="RTL">ومن الشرك الأصغر قول ما شاء الله وشئت، كما روى النسائي عن ابن عباس رضي الله عنهما أن رجلاً قال للنبي صلى الله عليه وسلم: ما شاء الله وشئت، فقال: ((أجعلتني لله نداً؟ ما شاء الله وحده</span></em><em>)) &ldquo;Allah ve sen istedin&rdquo; ifadesinin k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirk olduğunu Nisai&rsquo;nin İbn-i Abbas&rsquo;tan (r.anhuma) rivayet ettiği gibi; Bir adamın Resul&uuml;llah&rsquo;a &ldquo;Allah ve Sen istedin&rdquo; iafadesi &uuml;zerine, Resul&uuml;llah (s.a.v) adama: &ldquo;sen beni Allah&rsquo;a eş mi yapıyorsun?&rdquo; &ldquo;Allah yalnız istedi&rdquo; dedi. </em>(Nisai, Sunen-i Kebir, 6/245)</p> <p><em><span dir="RTL">ولأبي داود بسند صحيح عن حذيفة رضي الله عنه عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: ((لا تقولوا ما شاء الله وشاء فلان، ولكن قولوا ما شاء الله ثم شاء فلان</span></em><em>)) Huzeyfe (r.a) sahih senedle Ebi Davud&rsquo;tan ş&ouml;yle rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v) ş&ouml;yle buyurmuşlardır; &ldquo;Allah ve falankes istedi demeyin. Ancak (Ve lakin) Allah istedi ve Allah&rsquo;tan sonra falan istedi deyin.&rdquo; </em>(Ebu Dvud&nbsp; (4980), Ahmed (23313), (5/384), Nisai (3/216) (Sunen-i Kebir))</p> <p>Yukarıdaki Hadis-i şeriflere izahat getirmede yarar g&ouml;r&uuml;yoruz. Ş&ouml;yleki: &ldquo;Allah ve sen istedin&rdquo; ifadesindeki &ldquo;ve&rdquo;, vav-ı atıftır. Yani &ldquo;ve&rdquo; s&ouml;zc&uuml;ğ&uuml;; &ldquo;Allah&rdquo; ismi ile &ldquo;Sen&rdquo; işaret zamirini eşit kılmaktadır. Dolayısıyla (haşa) Halik ile Mahl&ucirc;k eşitmiş gibi ve b&ouml;ylece bir oluşum i&ccedil;in ikisinin iradesi eşit imiş gibi anlaşılmaktadır. H&acirc;lbuki bu anlayış yanlıştır. Zira Allah&rsquo;ın rızası dışında mahl&ucirc;k istese de, hi&ccedil;bir hadise vukubulmaz. Tıpkı şu Ayet-i kerimede zikredildiği gibi; <strong><span dir="RTL">وَمَا تَشَاؤُونَ إِلا أَن يَشَاء اللَّهُ</span> &ldquo;Allah istemezse sen isteyemezsin&rdquo; </strong>(İnsan 30). Yani Allah&rsquo;ın (c.c) rızası olmayınca sen ne istersen iste, o şey olmaz. Ancak Allah (c.c) isterse olur. O durumda sen istemezsen de olur.</p> <p>Ayrıca saygı ve/veya sevgi beslediğimiz bir b&uuml;y&uuml;ğe, ataya, nebiye, veliye, ecdada da yemin etmek caiz değildir. Şu Hadis-i şeriftede belirtildiği gibi; <em><span dir="RTL">عن أبي هريرة رضي الله عنه مرفوعاً: لا تحلفوا بآبائكم ولا بأمهاتكم ولا بالأنداد، ولا تحلفوا بالله إلا وأنتم صادقون</span> &ldquo;Babalarınıza, annelerinize ve endadlara (Allah&rsquo;a eş yapılanlara) yemin etmeyin. Sadık kalmayacağınız yeminleride Allah&rsquo;a yemin etmeyin (Allah&rsquo;a ettiğiniz yemine sadık kalın). </em>(Ebu Davud 3248; Taberani (Evset 5/25))</p> <p>Başka bir Hadis-i şerifte; <em><span dir="RTL">ألا إنَّ الله ينهاكم أن تحلفوا بآبائكم، من كان حالفاً فليحلف بالله أو ليصمت</span> &ldquo;Biliniz ki Allah babalarınıza yemin etmenizi nehyetmiştir (yasaklamıştır). Yemin etmek isteyen ya Allah&rsquo;a yemin etsin veya sussun.&rdquo; </em>(Buhari 6645)</p> <p>Bu Hadis-i şerifi Hz. &Ouml;mer&rsquo;in Oğlu Abdullah (R. Anhuma) rivayet etmiştir. Ş&ouml;yle buyurmuştur: Hz. &Ouml;mer (r.a) Resulullah&rsquo;ın yanında iken bir mevzuda babasına yemin etmek istediği bir esnada Resulullah (s.a.v) yukarıya taşıdığımız hadisi zikretmişlerdir. Ve gene ayni rivayette (Buhari 6645) Hz. &Ouml;mer&rsquo;in ş&ouml;yle dediği zikredilir; Vallahi ben bu Hadis-i şerifi Resulullah&rsquo;tan duyduğumdan beri başka varlıklara yemin etmedim.</p> <p>Riya Kavlen de yapılabilir. Bu kişinin konuşmasıyla, birini veya bir şeyi veya bir eseri, birilerine yaranmak i&ccedil;in kutsiyet atf edercesine y&acirc;d etmesi, başkası g&ouml;rs&uuml;n diye kasden zikr ve ibadette bulunması gibi kavli fiillerde riyadan sayılır.</p> <p><strong><u>Ameli Şirk:</u></strong> Bu şirk &ccedil;eşidinin en &ouml;nemlisi riyadır. Riy&acirc;&rsquo;nın en bariz ve en galiz şekli; D&uuml;ny&acirc; menfaatlerine dini &acirc;let etmektir. Misal olarak ib&acirc;detlerini g&ouml;stererek ifa etmek suretiyle, insanların sevgisini kazanmaya &ccedil;alışmaktır. Yani; n&uuml;fuz, şan, ş&ouml;hret, zenginlik ve sair gibi d&uuml;nyevi &ccedil;ıkarları elde etmek maksadıyla, insanlar tarafından kutsal değerlere karşı beslenen bağlılık ve h&uuml;rmet duygularının, dinin &acirc;let edilmesi suretiyle istismar edilmesi, riyanın en k&ouml;t&uuml; şeklidir. Bu t&uuml;r hilek&acirc;rlık ve yalancılıklar İnsan şeref ve haysiyetine hakaret olmakla beraber, Allah (c.c) katında da b&uuml;y&uuml;k g&uuml;nahtır.</p> <p>Bunun dışında; bazı hayvanları, bazı g&uuml;nleri, bazı ayları, umumi olarak bazı zamanları ve daha &ccedil;oğaltabileceğimiz bazı varlıkları uğurlu veya uğursuz saymak. Ayrıca fal bakmak veya baktırmak, bir fayda veya zarar g&ouml;rmek veya g&ouml;rd&uuml;rmek maksadıyla mezarlara ip bağlayıp &ccedil;eşitli dileklerde bulunmak, keza t&uuml;rbelere para atmak, zarardan korur diye nazar boncuğu asmak vs. gibi davranışlar ameli şirkten sayılır.</p> <p>Ancak saydığımız ve sayamayacağımız bu ve bunlara benzer hususlara itikad edilmesi (Allah muhafaza) b&uuml;y&uuml;k şirke sebebiyet verir. Lakin kişinin bu olayların m&uuml;essiri ve yaratıcısının allah (c.c) olduğuna itikadı olup, cari adet gereği b&ouml;yle davranması k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirke tabidir. Dolayısıyla bu ince ve hassas &ccedil;izgiyi aşmamak adına, evla olan bu t&uuml;r fikir ve davranışlardan ka&ccedil;ınmaktır.&nbsp;</p> <p>Şimdi k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirke sebebiyet veren bu saydıklarımızı m&uuml;mk&uuml;n olduğu kadar ayet ve hadislerle izah etmeye &ccedil;alışalım:</p> <p>Peygamberimiz (s.a.v) k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirkten bizleri şu Hadis-i şerifle uyarmış ve ş&ouml;yle buyurmuşlardır: <strong><em><span dir="RTL">إن أخوف ما أخاف عليكم الشرك الأصغر</span> &ldquo;Sizin i&ccedil;in korktuğum şirk k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirktir.&rdquo; </em></strong>O&rsquo;na &ldquo;k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirk nedir ya Resulullah?&rdquo; Diye sorulduğunda O: <strong><em><span dir="RTL">الرياء، يقول الله عز وجل لهم يوم القيامة إذا جزى الناس بأعمالهم: اذهبوا إلى الذين كنتم تراؤون في الدنيا، فانظروا هل تجدون عندهم جزاء</span> &ldquo;Riya dedi.&rdquo; Ve ş&ouml;yle buyurdu: &ldquo;Kıyamet g&uuml;n&uuml;nde insanlara amellerinin karşılığı verildiği zaman, Riyak&acirc;rlara Allah (a.v.c) ş&ouml;yle s&ouml;yleyecektir; D&uuml;nyada riya (g&ouml;steriş) yaptıklarınıza gidin. Bakın bakalım, onların yanında amellerinizin karşılığını bulalabilecekmisiniz?&rdquo; </em></strong>(Musned-ı Ahmed, 5/428,429)</p> <p><strong><u>Riya</u></strong><u>:</u> Riya &ccedil;ok değişik şekillerde zuhur eder. Bunlarda ortak &ouml;zellik; i&ccedil;ten ve ger&ccedil;ek olmadığı halde, duruma uygun g&ouml;r&uuml;nt&uuml; vermek suretiyle ger&ccedil;ekmiş gibi g&ouml;stererek d&uuml;nyevi menfaat elde etmeyi sağlamaktır.</p> <p>Misal olarak; sevmediği bir insanı kendisine fayda sağlayacak diye seviyormuş gibi g&ouml;r&uuml;nmek veya d&uuml;r&uuml;stl&uuml;k g&ouml;r&uuml;nt&uuml;s&uuml; altında, insanlar arasında &ccedil;ıkar sağlamak veya dindar olmadığı halde dindar g&ouml;r&uuml;nmek suretiyle g&uuml;ven, şan ve ş&ouml;hrete ulaşmak arzusudur.</p> <p>Riya&rsquo;nın her &ccedil;eşidi ahlaksızlık olmakla beraber, ibadetlerdeki riyak&acirc;rlık &ccedil;ok daha b&uuml;y&uuml;k bir ahl&acirc;ksızlıktır ve g&uuml;nahtır. Zira ibadet, sadece Allah rızasını kazanmak ve Allah (c.c) i&ccedil;in yapılır. Allah&#39;ın (c.c) rızası dışında başka bir ama&ccedil;la, g&ouml;steriş olarak ibadet yapmak, Allah (c.c) rızasını ortadan kaldırır. Yalnız g&ouml;steriş veya bir &ccedil;ıkar d&uuml;ş&uuml;ncesiyle Kur&#39;&acirc;n okumak, namaz kılmak, oru&ccedil; tutmak, zek&acirc;t vermek, hacca gitmek, sadaka vermek vs. ibadetler boşa harcanmış zaman ve emektir. Yani uhrevi hi&ccedil;bir faydası olmadığı gibi, sahibini cehennem ateşine atacak derecede zararı vardır.</p> <p>Şu Ayet-i kerimede de Allah Te&acirc;l&acirc;&rsquo;nın buyurdukları gibi<strong> <span dir="RTL">يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْاَذٰىۙ كَالَّذ۪ي يُنْفِقُ مَالَهُ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَاَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْداًۜ لَا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِمَّا كَسَبُواۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ</span> &ldquo;</strong> <strong>Ey iman edenler! Sadakalarınızı, insanlara g&ouml;steriş i&ccedil;in malını harcayan, Allah&#39;a ve &acirc;hiret g&uuml;n&uuml;ne inanmayan kimse gibi başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle boşa &ccedil;ıkarmayın. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; onun bu g&ouml;sterişinin h&acirc;li, &uuml;zerinde az bir toprak bulunan bir kaya par&ccedil;asının h&acirc;line benzer ki, ona şiddetli bir yağmur isabet edince &uuml;zerindeki toprağı temizleyip kendisini katı bir taş h&acirc;linde bırakır&rdquo;</strong> buyurmuştur. (Bakara 264)</p> <p>Başka bir Ayet-i kerimede; <strong><span dir="RTL">مَن كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لاَ يُبْخَسُونَ أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الآخِرَةِ إِلاَّ النَّارُ وَحَبِطَ مَا صَنَعُواْ فِيهَا وَبَاطِلٌ مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ</span> &ldquo;Kim D&uuml;nya hayatını, onun g&ouml;rkemini, zenginliğini isterse, ona bu hayatta yapıp-ettiklerinin karşılığını eksiksiz olarak orada (d&uuml;nyada) &ouml;deyeceğiz. Ancak</strong> <strong>ahirette paylarına ateşten başka bir şey d&uuml;şmeyen kimselerdir- &ccedil;&uuml;nk&uuml; onların bu [d&uuml;nyada] yapıp-ettikleri hep boşa gidecektir; yapıp-ettikleri değersizdi zaten.&nbsp;</strong>(Hud 15, 16)</p> <p>Yukarıdaki Ayet-i kerimelerde ge&ccedil;tiği gibi, Allah&#39;ın (c.c) emrini ve rızasını d&uuml;ş&uuml;nerek değil de, Allah&rsquo;ın (c.c) kullarına dindar g&ouml;r&uuml;nmek i&ccedil;in ibadet etmek, &acirc;lim ve bilgilidir desinler diye ilimle uğraşmak, c&ouml;merttir desinler diye zek&acirc;t ve sadaka vermek, Bakara 264 Ayet-i kerimesinde zikredildiği gibi, yağmurun yağmasıyla sert kayanın &uuml;zerindeki toprağın silinip s&uuml;p&uuml;r&uuml;ld&uuml;ğ&uuml; gibi, riyak&acirc;rın ibadetide ona fayda sağlamayıp heba olacaktır. Keza Hud 15 ve 16 Ayetlerinde zikredildiği gibi, riyak&acirc;rın yapıp ettiklerinden dolayı d&uuml;nyadaki karşılığı eksiksiz olarak verilecektir. Lakin bu yaptıkları ona ahirette herhangi bir sevap ve fayda sağlamıyacağı gibi, yaptığı t&uuml;m ibadetleri boşa gidecek ve ahirette payına ateşten başka bir şey d&uuml;şmeyecek.</p> <p>H&acirc;lbuki M&uuml;sl&uuml;man birey prensib olarak; Allah&#39;a (c.c) ve insanlara karşı samimi davranmak suretiyle riyadan uzak ibadetlerini ifa etmelidir. Allah&rsquo;ın (c.c) rızasını insanların &ouml;vg&uuml;s&uuml;ne ve yergisine, keza kendi &ccedil;ıkarına ve korkusuna tercih etmelidir.</p> <p>Ancak riya konusu ile alakalı şu &ouml;nemli noktaya temas etmeden ge&ccedil;mek doğru olmaz kanaatindeyiz. Ş&ouml;yleki; Kişi ibadetini Allah (c.c) rızası i&ccedil;in ifa ettiği halde, ayni zamanda d&uuml;nyevi veya cismani menfaatlerde elde edebilme imk&acirc;nına kavuşabilir. Hattizatında b&uuml;t&uuml;n ibadetlerin d&uuml;nyevi menfatı kesindir. Ancak biz bazılarının faydalarının farkında olmayız, bazılarınında faydasını bariz bir şekilde g&ouml;r&uuml;r&uuml;z. Misal olarak; Kişinin oru&ccedil; tutup, bunun yanında sağlığına kavuşması, Namaz kılmak maksadıyla abdest alması fakat bunun yanında temizlenmesi veya serinlenmesi, Namaz kılarken sağlığına yararlı hareketler etmiş olması, Allah rızası i&ccedil;in ilim talep etmesi ve ayni zamanda elde ettiği bu ilimle ge&ccedil;imini sağlaması gibi &ouml;rnekleri dahada &ccedil;oğaltmak m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r.</p> <p>&nbsp;Şu Ayet-i kerimelerde de belirtildiği gibi cani-g&ouml;n&uuml;lden Allah&rsquo;a y&ouml;nelmenin ve teslim olmanın uhrevi fayda sağladığı gibi d&uuml;nyevi menfaatler de elde etmeye vesile olabilir. <strong><span dir="RTL">وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مَخْرَجًا وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لا يَحْتَسِبُ</span> &ldquo;Kim Allah&rsquo;a teslim olup O&rsquo;na g&ouml;n&uuml;lden bağlanırsa, onun i&ccedil;in muhakkak bir &ccedil;ıkış yolu vardır ve Allah onu hi&ccedil; ummadığı yerden rızıklandırır.&rdquo; </strong>(Talak 2,3).</p> <p>Başka bir Ayet-i kerimede: <strong><span dir="RTL">فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا يُرْسِلِ السَّمَاء عَلَيْكُم مِّدْرَارًا وَيُمْدِدْكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَيَجْعَل لَّكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَل لَّكُمْ أَنْهَارًا</span> &ldquo;Dedimki: Allah&rsquo;ınıza istiğifarda bulunun. O ş&uuml;phesiz mağfiret sahibidir.</strong> <strong>Size, hesapsız semav&icirc; nimetler yağdıracaktır. Ve size mallar ve evlat vermek suretiyle yardım edcektir. Ve size bağlar-bah&ccedil;eler ihsan edecek ve akıp giden nehirler bağışlayacaktır.&rdquo; </strong>(Nuh 10-12)</p> <p>Yukaradaki Ayet-i kerimelerde belirtildiği gibi, Nuh peygamber kavmine; Allah&rsquo;ınıza istiğfarda bulunun ki, Allah&rsquo;ınız size sonsuz nimetler yağdırsın, size mallar ve &ccedil;ocuklar&nbsp;vermek suretiyle yardımda bulunsun, size bağ-bah&ccedil;e ihsan etsin ve akıp giden nehirler bağışlasın. Dikkat edecek olusak Cenab-ı Hakkın (c.c) Nuh (a.s) kavmine bağışlayacağı t&uuml;m bu nimetleri, Nuh (a.s) Allah&rsquo;ın onları bağışlamasına bağlamaktadır. Kavminin bu nimetleri Allah&rsquo;tan (c.c) istemesini emretmiyor, yalnızca bir ibadet olan Allah&rsquo;tan mağfireti dilemelerini istiyor. Siz bu ibadeti ifa edin, ş&uuml;phesiz Allah (c.c) size zikredilen bu d&uuml;nya nimetlerini bağılayacaktır diyor.</p> <p>Burada da Allah (c.c) rızası i&ccedil;in yapılan ibadetin d&uuml;nyaya olan faydasını bariz bir şekilde anlatılmaktadır. Bununla alakalı İmam Taberi (rh.a) Nuh suresinin 12 Ayet-i kerimesinde ş&ouml;yle tarihi bir vakıayı nakletmektedir:</p> <p>&nbsp;Şa&#39;bi diyor ki: &ldquo;Bir g&uuml;n &Ouml;mer bin el-Hattab, yağmur duasına &ccedil;ıktı ve orada istiğfar dilemekten başka bir duada bulunmadı. Geri d&ouml;n&uuml;nce: &ldquo;Ey m&uuml;minlerin emiri! Senin, Allahtan yağmur istediğini duymadık.&rdquo; dediler. Hz. &Ouml;mer de onlara şu cevabı verdi: &ldquo;Ben, yağmuru, kendileriyle yağmur istenen, g&ouml;ğ&uuml;n kep&ccedil;eleriyle istedim.&rdquo; Hz. &Ouml;mer bundan sonra, <span dir="RTL">ا</span><strong><span dir="RTL">سْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا يُرْسِلِ السَّمَاء عَلَيْكُم مِّدْرَارًا &nbsp;</span></strong>&nbsp;<strong>&ldquo;Rabbinizden bağışlanmanızı dileyin. Ş&uuml;phesiz ki o, &ccedil;ok bağışlayandır. Size g&ouml;kten bol bol yağmur indirsin.&rdquo;</strong> &acirc;yetlerini okudu. Daha sonra da: &quot;Ey kavmim, rabbinizden af dileyin. Sonra ona tevbe edin ki, size g&ouml;kten, bol bol yağmurlar indirsin, kuvvetinize kuvvet katsın. Su&ccedil;lular olarak y&uuml;z &ccedil;evirmeyin.&rdquo; &acirc;yetini okudu.</p> <p>Hz. Nuh, kavmine Allahtan af dilemeleri halinde Allah&rsquo;ın, kendilerine mallar, oğullar, bah&ccedil;eler ve nehirler vereceğini zikretmiştir. (Taberi, Nuh 10-12)</p> <p><strong><u>Uğursuzluk:</u></strong> Uğursuzlukla alakalı olarak ta şu s&ouml;ylenebilir; &nbsp;İnsanların i&ccedil;inde bulunduğu veya bulunabileceği k&ouml;t&uuml; durumların su&ccedil;unu kendi kusurlarında aramak yerine, başka varlıklara y&uuml;klemek suretiyle işin i&ccedil;inden sıyırmaktır. Bu bir nevi başka varlıklara karşı yapılan b&uuml;htan ve iftiradır. Dolayısıyla g&uuml;nahtır.</p> <p>Ayrıca herhangi bir varlığın uğurlu vaya uğursuz olduğuna inanan kişinin, Allah&rsquo;a (c.c) olan tevekk&uuml;l&uuml;nde kopukluk h&acirc;sıl olur ve inandığı bu varlığa olan itimadı g&uuml;&ccedil;lenir. Kişinin itimad edip bağlandığı bu varlığın etkisi hakikat olmayıp, kişinin hayal mahs&uuml;l&uuml;nden başka bir şey değildir. Binaenaleyh, hi&ccedil; ş&uuml;phe yok ki kişinin bu inanışı tevhid akidesine de terstir. Zira tevhid inancı tek varlığa inanmak ve yalnız onadan yardım beklemektir. Ki o varlık ta Cenabı Hakk&rsquo;tır (c.c). Şu Ayet-i kerimede de bunun b&ouml;yle olduğunu m&uuml;şahede ediyoruz. Ş&ouml;yle ki; Fatiha suresinin 4. Ayetinde Allh&rsquo;a (c.c) hitaben ş&ouml;yle diyoruz : <strong><span dir="RTL">إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ</span> &ldquo;Biz yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz (bekleriz)&rdquo;. </strong>Keza başka bir Ayet-i kerimede de bize ş&ouml;yle emr ediliyor;&nbsp; <strong><span dir="RTL">فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِ</span> &ldquo; Yalnız Ona (Allah&rsquo;a c.c) ibadet (kulluk) et ve yalnız Ona (Allah&rsquo;a c.c) tevekk&uuml;l et.&rdquo; </strong>(Hud 123).</p> <p>Mevzu ile alakalı İbn-i Kesir&rsquo;in Yasin suresinin tefsirinde şunlar ge&ccedil;mektedir:</p> <p>İbn İsh&acirc;k, İbn Abbas&#39;tan, K&acirc;&#39;b el-Ahb&acirc;r&#39;dan Vehb İbn M&uuml;nebbih&#39;ten kendisine aktarıldığına g&ouml;re, putperest bir kralın himayesinde bir kavim bir kasabada yaşarmış. Bu kasabanın Antakya şehri olduğu s&ouml;ylenmiştir. Burada putlara tapılırmış. Allah, onlara &uuml;&ccedil; peygamber g&ouml;ndermiş. İbn-i C&uuml;reyc, Vehb İbn-i S&uuml;leyman kanalıyla Şu&#39;ayb el-C&uuml;bb&acirc;&icirc;&#39;nin ş&ouml;yle dediğini bildirir: İlk g&ouml;nderilen iki el&ccedil;inin adı; Şem&#39;&ucirc;n ve Yuhann&acirc; idi. &Uuml;&ccedil;&uuml;nc&uuml;n&uuml;n adı ise Bols idi. Kasaba da Antakya idi. El&ccedil;iler O kasaba halkına; <strong><span dir="RTL">اِنَّٓا&nbsp;اِلَيْكُمْ&nbsp;لَمُرْسَلُونَ</span> &ldquo;Biz, size g&ouml;nderilmiş el&ccedil;ileriz, demişlerdi.&rdquo; </strong>(Yasin 16). <strong><span dir="RTL">وَمَا عَلَيْنَٓا اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ</span> &ldquo;Ve bizim g&ouml;revimiz ancak a&ccedil;ık bir şekilde tebliğ etmektir.&rdquo; </strong>(Yasin 17). Onlar da: <strong><span dir="RTL">قَالُوا مَٓا اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۙ </span></strong>&nbsp;<strong>&ldquo;Siz, ancak bizler gibi birer insansınız, demişlerdi&rdquo; </strong>(Yasin 15). Eğer siz el&ccedil;i olsaydınız, melek olurdunuz, insan olmazdınız, demişlerdi. El&ccedil;iler; Bizim &uuml;zerimize d&uuml;şen, sadece bizim size peygamber olarak g&ouml;nderildiğimiz şeyleri tebliğ etmemizdir. Eğer siz itaat ederseniz, bahtiyar olur, d&uuml;nya ve &acirc;hirette mutluluğa kavuşursunuz. Davetimize icabet etmezseniz, bunun akıbetini ilerde g&ouml;receksiniz. Bunun &uuml;zerine kasaba halkı bu peygamberlere ş&ouml;yle hitabetmiş: <strong><span dir="RTL">إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ</span></strong>&nbsp; <strong>&ldquo;biz sizinle uğursuzluğa uğradık.&rdquo; </strong>(Yasin 18). Sizin v&acirc;sıtanızla bizim hayatımız i&ccedil;in iyilikler olacağını g&ouml;rm&uuml;yoruz. Kat&acirc;de de der ki: Onlar (kasaba halkı) bize bir k&ouml;t&uuml;l&uuml;k ulaşırsa bu, sizin y&uuml;z&uuml;n&uuml;zdendir, demişlerdi. Bunun &uuml;zerine El&ccedil;iler onlara dediler ki: <strong><span dir="RTL">طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ</span> &ldquo;Uğursuzluğunuz sizinledir</strong>.&rdquo; (Yasin 19). Uğursuzluğunuz sizin &uuml;zerinize geri d&ouml;nd&uuml;r&uuml;lm&uuml;şt&uuml;r. (İbn-i Kesir, Yasin 15-19)</p> <p>Uğursuzluk sizinledir demek; sizin yaptılarınızdan, binaenaleyh sizden sadır olmaktadır demektir. Zira kendi amelleriniz buna meydan vermektedir. Buna sebep sizsiniz. Nitekim Allah (a.v.c) ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ</span> &ldquo;insanların kendi elleriyle yapıp-ettikleri sonucunda karada ve denizlerde fesat zuhur etti&rdquo; </strong>(Rum 41). Ve insanların kendi elleri ile oluşturdukları bu ve benzeri sıkıntılı hallerden kurtulmaları i&ccedil;in cenab-i Hakk (c.c) ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُواْ وَاتَّقَواْ لَفَتَحْنَا عَلَيْهِم بَرَكَاتٍ مِّنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ </span>&ldquo;&nbsp;Oysa bu toplumların insanları imana erip de takva ehli olsalardı onların &ouml;n&uuml;nde g&ouml;ğ&uuml;n ve yerin bolluklarını a&ccedil;ardık&rdquo; </strong>(A&rsquo;raf 96).</p> <p><strong><u>Fal ve kehanet:</u></strong> İnsanlar arasında yaygın batıl inan&ccedil;lardan biri de falcılık ve kehanettir. İnsanoğlu tabiatı icabı geleceğe dair hayaller kurar ve bu hayallerinin ger&ccedil;ekleşip ger&ccedil;ekleşmeyeceğini merak eder. Bu merak y&uuml;z&uuml;nden tarih boyunca insanlar falcılara ve k&acirc;hinlere gidip, geleceği &ouml;ğrenmek istemişlerdir. G&uuml;n&uuml;m&uuml;zde de bu merak devam etmektedir. Kahve falı, yıldız falı, tarot falı gibi bazı y&ouml;ntemlerle fal baktırmak halk arasında yaygındır. H&acirc;lbuki gelecekten haber vermeyi ama&ccedil;layan bu y&ouml;ntemlerin aslı yoktur ve dinimizde de şirk dercesinde g&uuml;nahtır.</p> <p>Eskiden putperestlerin rahipleri genellikle k&acirc;hinlik işiyle uğraşırdı. M&uuml;şrikler, putların veya putla ilişkili cinlerin insana kehanette bulunma yeteneğine sahip olduğuna inanırlardı. H&acirc;lbuki Cinler emrinde &ccedil;alıştıkları Hz. S&uuml;leymanın (a.s) vefatından bihaber kalmışlardır. Ta ki dayandığı elindeki asası kurt yiyip de d&uuml;ş&uuml;nce O&rsquo;nun vefat etmiş olduğunu anlamışlardı. Hz. S&uuml;leyman (a.s) asasına dayalı vaziyette ayakta durarak cinlerin &ccedil;alışmasını teftiş ettiği esnada vefat etmişti. Cinler ise onun sağ olduğunu ve kendilerini izlediğini sanıyorlardı. Ta ki Allah&rsquo;ın (c.c) takdiri ile dayandığı asası kurt&ccedil;uk tarafından yenilip d&uuml;şene kadar onun vefatına muttali olmamışlardı. B&ouml;ylece Allah&#39;ın (c.c) dilediği kadar &ccedil;alışmaya devam ettiler.</p> <p>Cincilik dışındaki fal y&ouml;ntemleri de yine insanları istismar etmek i&ccedil;in uydurulan, aslı astarı olmayan y&ouml;ntemlerdir. Yıldızların veya kahve fincanıdaki kahve telvesinin gelecekten haber vereceğine inanmanın hi&ccedil;bir mantıklı delili yoktur. Bir m&uuml;min i&ccedil;in fal bakmak veya baktırmak yakışık almaz. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; m&uuml;minler şu Ayet-i kerimede de zikr edildiği gibi bilirler ki: <strong><span dir="RTL">لَا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُۜ</span></strong> <strong>&ldquo;Allah&rsquo;tan başka ne g&ouml;klerde, ne de yerde hi&ccedil; kimse gaybı bilemez.&rdquo;</strong> (Neml 65). Keza başka bir Ayet-i kerimede: <strong><span dir="RTL">وَعِنْدَهُ</span></strong><span dir="RTL"> <strong>مَفَاتِـحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْاَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ي</strong></span><strong><span dir="RTL">ن</span></strong><strong> &ldquo;Gaybın anahtarları Allah&#39;ın katındadır. Onları O&#39;ndan başkası bilemez. O, karada ve denizde ne varsa bilir. O&#39;nun ilmi dışında bir yaprak bile d&uuml;şmez. Yerin karanlıkları i&ccedil;indeki tek bir tane, yaş ve kuru ne varsa hepsi apa&ccedil;ık bir kitaptadır.&rdquo; </strong>(Enam 59)</p> <p>Konu ile alakalı Hadis-i şerifte de ş&ouml;yle buyurulmaktadır:&nbsp; <strong><em><span dir="RTL">من أتى كاهناً أو عرافاً فصدقه بما يقول فقد كفر بما أنزل على محمد صلى الله عليه وسلم</span></em></strong> <strong><em>&ldquo;Kim ki</em> <em>k&acirc;hin veya sihirbaza gidip s&ouml;ylediklerinin doğruluğuna inanırsa, Muhammed (s.a.v)&rsquo;e inenleri ink&acirc;r etmiş olur.&rdquo;</em></strong> (Mesned-i Ahmed, (2/408, 476); Ebu Davud, Tıp, Bab: K&acirc;hin, 3904)</p> <p>Zira Allah (c.c) Resul&uuml;ne (s.a.v) şunu s&ouml;ylemektedir: <strong><span dir="RTL">قُل لاَّ يَعْلَمُ مَن فِى ٱلسَّمَـٰوٰتِ وٱلأرْضِ ٱلْغَيْبَ إِلاَّ ٱللَّهُ</span> &ldquo;De ki; g&ouml;klerde ve yerde Allah&rsquo;tan başka kimse gaybı bilemez.&rdquo; (</strong>Neml 65). Buna rağmen birileri k&acirc;hin ve sihirbazlara inanarak gidip gayipten bir şeyleri sorup ve &ouml;ğrenmek isterse, onlar Resul&uuml;llah&rsquo;a (s.a.v) inen bu ve bu anlamda başka Ayetlere inanmayıp ink&acirc;r etmiş oluyorlar.</p> <p>Başka bir Hadis-i şerif: <strong><em><span dir="RTL">من أتى عرّافاً فسأله عن شيء لم تقبل له صلاة أربعين ليلة</span></em></strong>&nbsp; <strong>&ldquo;<em>Kim sihirbaza (k&acirc;hine) gidip ondan bir şey sorarsa (ondan gayipten birşeyler &ouml;ğrenmek isterse) kırk gece namazı kabul olmaz.&rdquo; </em></strong>(M&uuml;slim, Selam 2230)</p> <p><strong><u>T&uuml;rbelere ip ve benzeri şeyleri bağlamak suretiyle &ccedil;eşitli beklentilerle dilekte bulunmak:</u></strong><strong> <span dir="RTL">أَفَرَايْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ إِنْ أَرَادَنِىَ ٱللَّهُ بِضُرّ هَلْ هُنَّ كَـٰشِفَـٰتُ ضُرّهِ</span> &ldquo;Eğer Allah bana bir keder murad ederse, Allah&rsquo;tan başka &ccedil;ağırdıklarınızın bu kederi bertaraf ettiğini hi&ccedil; g&ouml;rd&uuml;n&uuml;zm&uuml;?&rdquo; </strong>(Zumer 38).</p> <p><strong>C- Gizli Şirk: <em><span dir="RTL">عن أبي سعيد الخدري رضي الله عنه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: </span><span dir="RTL">((ألا أخبركم بما هو أخوف عليكم من المسيح عندي؟)) قال: قلنا: بلى، قال: ((الشرك الخفي؛ أن يقوم الرجل يعمل لمكان رجل))</span>&nbsp; &ldquo;Ebi Said El-Hudriden (rd.a), Resulullah (s.a.v) ş&ouml;yle buyurdular; (Bence sizlere Deccal&rsquo;dan taha tehlikeli olan şeyi s&ouml;yleyeyimmi? Biz evet dedik. Dediki gizli şirktir. Mesela, kişi kalkar, namaz kılar, bu namazını, kendisine bakanlar sebebiyle g&uuml;zel kılar.&rdquo;</em></strong></p> <p>Başka bir Hadis-i şerif;</p> <p><strong><em><span dir="RTL">وعن أبي موسى الأشعري رضي الله عنه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: ((أيها الناس، اتقوا هذا الشرك، فإنه أخفى من دبيب النمل))، فقال له من شاء الله أن يقول: وكيف نتقيه وهو أخفى من دبيب النمل يا رسول الله؟ قال: ((قولوا: اللهم إنا نعوذ بك من أن نشرك بك شيئاً نعلمه، ونستغفره لما لا نعلم))</span></em></strong><strong><em> &ldquo;Ebu Musa el-Eş&rsquo;ari (ra) rivayet ediyor: Rasulullah (s.a.v) bir g&uuml;n ş&ouml;yle buyurdular: &ldquo;Ey insanlar! Karıncanın y&uuml;r&uuml;y&uuml;ş&uuml;nden daha gizli olan şirkten sakının.&rdquo; Bunun &uuml;zerine;&nbsp;&ldquo;Ey Allah&rsquo;ın Rasul&uuml;, bu kadar gizli ise, biz ondan nasıl sakınacağız?&rdquo;</em></strong><strong>&nbsp;<em>diye soruldu.&nbsp;Hz. Peygamber (s.a.v):</em> <em>Ey Allah&rsquo;ım! Bildiğimiz halde şirk koşmaktan sana sığınıyoruz. Bilmediklerimizden &ouml;t&uuml;r&uuml; de senin affını talep ediyoruz,&nbsp;deyin.&rdquo;(Kenzu&rsquo;l-Ummal, 1/169; Ahmed, M&uuml;sned, 4/403; İbni ebi şeybete, El-musannif 6/70)</em></strong></p> <p>Bu şirk &ccedil;eşidini; kimi ulema k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirk şemsiyesi altında ve kimi ulema da başlı başına bir şirk &ccedil;eşidi olarak değerlendirmiştir. Binaenaleyh, k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirk &ccedil;er&ccedil;evesi d&acirc;hilinde değerlendirildiği takdirde, şirk iki ana g&ouml;vdeden meydana gelmiş olur. Yani alt sınıflarını g&ouml;zardı ettiğimizde, ana g&ouml;vde olarak &ldquo;B&uuml;y&uuml;k Şirk&rdquo; ve &ldquo;K&uuml;&ccedil;&uuml;k Şirk&rdquo; olmak &uuml;zere iki ana g&ouml;vde olarak tasnif edilebilir. Burada &ldquo;B&uuml;y&uuml;k Şirk&rdquo;: kalbi akaid bozukluğu ve &ldquo;K&uuml;&ccedil;&uuml;k Şirk&rdquo;: Efali, akvali ve iradi bozukluktan zuhur etmektedir.</p> <p>Ancak zahiri naslardan anlaşıldığına g&ouml;re; gizli şirk bazen b&uuml;y&uuml;k şirk &ccedil;er&ccedil;evesine, bazen de k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirk &ccedil;er&ccedil;evesine d&acirc;hil olabiliyor. Burada s&uuml;rekli m&uuml;tereddid bir durum h&acirc;sıl olabilir. Netice olarak Allah (c.c) bizi şirkin her &ccedil;eşidinden muhfaza eylesin. Ve her zaman Resulullah&rsquo;ın Ashabına tavsiyesi olan bu duayı aklımızda tutmalıyız: <strong><span dir="RTL">اللَّهُمَّ إِنَّا نَعُوذُ بِكَ مِنْ أَنْ نُشْرِكَ بِكَ شَيْئًا نَعْلَمُهُ ، وَنَسْتَغْفِرُكَ لِمَا لَا نَعْلَمُهُ</span> &ldquo;Allah&rsquo;ım! Bildiğimiz halde şirk koşmaktan sana sığınırız. Bilmediklerimizden &ouml;t&uuml;r&uuml; de senin affını talep ederiz.&rdquo; (DEVAM EDECEK İŞAALLAH)</strong></p>
Ekleme Tarihi: 21 Ocak 2019 - Pazartesi

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (21)

<p><strong>B-K&uuml;&ccedil;&uuml;k Şirk: </strong>Kavli veya ameli olarak herhangi bir mahl&uuml;katın ulaşamayacağı ilahi mertebelere m&uuml;balağa atf edilmek suretiyle onu o mertebelere ulaştıracakmış gibi y&uuml;celtmektir. Yani; Allah (c.c) dışındaki varlıkları amelde ve/veya lisani kavilde Allah&rsquo;a (c.c) m&uuml;savi kılmaktır. Ameli şirki, yapılan işlere riyanın karıştırılması ve kavli şirki de, Allah&rsquo;ın (c.c) yaratıklarını O&rsquo;na m&uuml;savi imiş gibi ifade etmek suretiyle, sarf edilen s&ouml;zler olarak tarif edebiliriz.&nbsp; &nbsp;</p> <p>Bu şirk &ccedil;eşidi sahibini dinden &ccedil;ıkarmaz, lakin tevhidinin nakıslığına ve b&uuml;y&uuml;k şirke vesile olacağına işarettir. Bu şirk &ccedil;eşidini yukarıda da zikrettiğimiz gibi, kavli ve ameli olmak &uuml;zere iki kategoriye ayırmak m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r.</p> <p><strong><u>1-Kavli şirk:</u></strong> S&ouml;zle yapılan şirktir. Bu şirk &ccedil;eşidinin &ccedil;ok &ouml;rnekleri vardır.</p> <p>Buna misal, Allah (c.c) dışındaki varlıklara yemin etmektir. Şu Hadis-i şeriftede g&ouml;r&uuml;ld&uuml;ğ&uuml; gibi; <strong><span dir="RTL">عن ابن عمر رضي الله عنهما أنه سمع <em>رجلاً يقول: لا والكعبة، فقال ابن عمر: لا يُحلف بغير الله، فإني سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول: ((من حلف بغير فقد كفر أو أشرك))</em></span></strong>&nbsp; <strong>&ldquo;<em>Hz. &Ouml;mer&rsquo;in oğlundan (r.anhuma) rivayetle ş&ouml;yle buyurdu: O (Hz. &Ouml;mer&rsquo;n oğlu) bir adamın K&acirc;be&rsquo;ye yemin ettiğini duyunca, adama ş&ouml;yle dedi: Allah&rsquo;tan başka bir şeye yemin etme. Zira Resul&uuml;llah&rsquo;ın &ldquo;kim Allah dışında bir varlığa yemin ederse o k&uuml;fre veya şirke girer&rdquo; dediğini duydum.&rdquo; </em></strong>(Sunen-i Tirmizi, Kitabunnuzor vel-İman, Hadis No: 1535)</p> <p>Cumhura g&ouml;re başka varlıkllara yemin k&uuml;fre g&ouml;t&uuml;rmez. Ki bu minvalde İbni Abbas&rsquo;ın ve başkalarının (r.anhum) a&ccedil;ıklamaları da mevcuttur.&nbsp; Ancak k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirke g&ouml;t&uuml;r&uuml;r. Ve buda b&uuml;y&uuml;k şirke yol a&ccedil;maya vesile olur. (Teyessirul-Azizul-Hamid Fi Şerh-i Kitabuttevhid, S.599)</p> <p>Şayet yemin Lat veya Uzza gibi Putlara yemin edilirse, şu Hadis-i şeriftede belirtildiği gibi: <strong><em><span dir="RTL">ومن حلف فقال في حلفه: واللات والعزى، فليقل: لا إله إلا الله</span></em></strong> <strong><em>&ldquo;Kim ki Lat ve Uzza&rsquo;ya yemin ederse, La ilahe illallah desin&rdquo;</em></strong> (Buhari, Tefsir Efereeyte Lat vel Uzza, Hds. No:4860; Muslim, İman, Hds. No:1647)</p> <p>Lat ve Uzza ile ilgili Ayet-i kerimede ş&ouml;yle buyurulmakdadır: <strong><span dir="RTL">اَفَرَاَيْتُمُ&nbsp;اللَّاتَ&nbsp;وَالْعُزّٰىۙ</span> &ldquo;Lat ve Uzza&rsquo;yı g&ouml;rd&uuml;n&uuml;zm&uuml;?&rdquo; </strong>(Necm 19)</p> <p>Kişinin &ldquo;Lailahe İllallah&rdquo; demesi onun i&ccedil;in istiğfarla beraber bir Put&rsquo;a yemin ettiği i&ccedil;in kefaret yerinede ge&ccedil;er.</p> <p>Kavli şirke başka misalleri verecek olursak &ouml;rneğin; Allah ve sen istedin bu iş oldu, sana ve Allah&rsquo;a tevekk&uuml;l ediyorum, Allah dışındaki varlıklara; h&acirc;kimlerin h&acirc;kimi demek gibi ifadeleri kullanmak ve Abdul-Haris, Abdul-Uzza gibi isimlerle Allah&rsquo;tan başkasının kulluğuna nisbet etmek bu kabildendir.</p> <p>Mevzu ile alakalı hadislerde de şunları &ouml;ğrenmekteyiz:</p> <p><em><span dir="RTL">ومن الشرك الأصغر قول ما شاء الله وشئت، كما روى النسائي عن ابن عباس رضي الله عنهما أن رجلاً قال للنبي صلى الله عليه وسلم: ما شاء الله وشئت، فقال: ((أجعلتني لله نداً؟ ما شاء الله وحده</span></em><em>)) &ldquo;Allah ve sen istedin&rdquo; ifadesinin k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirk olduğunu Nisai&rsquo;nin İbn-i Abbas&rsquo;tan (r.anhuma) rivayet ettiği gibi; Bir adamın Resul&uuml;llah&rsquo;a &ldquo;Allah ve Sen istedin&rdquo; iafadesi &uuml;zerine, Resul&uuml;llah (s.a.v) adama: &ldquo;sen beni Allah&rsquo;a eş mi yapıyorsun?&rdquo; &ldquo;Allah yalnız istedi&rdquo; dedi. </em>(Nisai, Sunen-i Kebir, 6/245)</p> <p><em><span dir="RTL">ولأبي داود بسند صحيح عن حذيفة رضي الله عنه عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: ((لا تقولوا ما شاء الله وشاء فلان، ولكن قولوا ما شاء الله ثم شاء فلان</span></em><em>)) Huzeyfe (r.a) sahih senedle Ebi Davud&rsquo;tan ş&ouml;yle rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v) ş&ouml;yle buyurmuşlardır; &ldquo;Allah ve falankes istedi demeyin. Ancak (Ve lakin) Allah istedi ve Allah&rsquo;tan sonra falan istedi deyin.&rdquo; </em>(Ebu Dvud&nbsp; (4980), Ahmed (23313), (5/384), Nisai (3/216) (Sunen-i Kebir))</p> <p>Yukarıdaki Hadis-i şeriflere izahat getirmede yarar g&ouml;r&uuml;yoruz. Ş&ouml;yleki: &ldquo;Allah ve sen istedin&rdquo; ifadesindeki &ldquo;ve&rdquo;, vav-ı atıftır. Yani &ldquo;ve&rdquo; s&ouml;zc&uuml;ğ&uuml;; &ldquo;Allah&rdquo; ismi ile &ldquo;Sen&rdquo; işaret zamirini eşit kılmaktadır. Dolayısıyla (haşa) Halik ile Mahl&ucirc;k eşitmiş gibi ve b&ouml;ylece bir oluşum i&ccedil;in ikisinin iradesi eşit imiş gibi anlaşılmaktadır. H&acirc;lbuki bu anlayış yanlıştır. Zira Allah&rsquo;ın rızası dışında mahl&ucirc;k istese de, hi&ccedil;bir hadise vukubulmaz. Tıpkı şu Ayet-i kerimede zikredildiği gibi; <strong><span dir="RTL">وَمَا تَشَاؤُونَ إِلا أَن يَشَاء اللَّهُ</span> &ldquo;Allah istemezse sen isteyemezsin&rdquo; </strong>(İnsan 30). Yani Allah&rsquo;ın (c.c) rızası olmayınca sen ne istersen iste, o şey olmaz. Ancak Allah (c.c) isterse olur. O durumda sen istemezsen de olur.</p> <p>Ayrıca saygı ve/veya sevgi beslediğimiz bir b&uuml;y&uuml;ğe, ataya, nebiye, veliye, ecdada da yemin etmek caiz değildir. Şu Hadis-i şeriftede belirtildiği gibi; <em><span dir="RTL">عن أبي هريرة رضي الله عنه مرفوعاً: لا تحلفوا بآبائكم ولا بأمهاتكم ولا بالأنداد، ولا تحلفوا بالله إلا وأنتم صادقون</span> &ldquo;Babalarınıza, annelerinize ve endadlara (Allah&rsquo;a eş yapılanlara) yemin etmeyin. Sadık kalmayacağınız yeminleride Allah&rsquo;a yemin etmeyin (Allah&rsquo;a ettiğiniz yemine sadık kalın). </em>(Ebu Davud 3248; Taberani (Evset 5/25))</p> <p>Başka bir Hadis-i şerifte; <em><span dir="RTL">ألا إنَّ الله ينهاكم أن تحلفوا بآبائكم، من كان حالفاً فليحلف بالله أو ليصمت</span> &ldquo;Biliniz ki Allah babalarınıza yemin etmenizi nehyetmiştir (yasaklamıştır). Yemin etmek isteyen ya Allah&rsquo;a yemin etsin veya sussun.&rdquo; </em>(Buhari 6645)</p> <p>Bu Hadis-i şerifi Hz. &Ouml;mer&rsquo;in Oğlu Abdullah (R. Anhuma) rivayet etmiştir. Ş&ouml;yle buyurmuştur: Hz. &Ouml;mer (r.a) Resulullah&rsquo;ın yanında iken bir mevzuda babasına yemin etmek istediği bir esnada Resulullah (s.a.v) yukarıya taşıdığımız hadisi zikretmişlerdir. Ve gene ayni rivayette (Buhari 6645) Hz. &Ouml;mer&rsquo;in ş&ouml;yle dediği zikredilir; Vallahi ben bu Hadis-i şerifi Resulullah&rsquo;tan duyduğumdan beri başka varlıklara yemin etmedim.</p> <p>Riya Kavlen de yapılabilir. Bu kişinin konuşmasıyla, birini veya bir şeyi veya bir eseri, birilerine yaranmak i&ccedil;in kutsiyet atf edercesine y&acirc;d etmesi, başkası g&ouml;rs&uuml;n diye kasden zikr ve ibadette bulunması gibi kavli fiillerde riyadan sayılır.</p> <p><strong><u>Ameli Şirk:</u></strong> Bu şirk &ccedil;eşidinin en &ouml;nemlisi riyadır. Riy&acirc;&rsquo;nın en bariz ve en galiz şekli; D&uuml;ny&acirc; menfaatlerine dini &acirc;let etmektir. Misal olarak ib&acirc;detlerini g&ouml;stererek ifa etmek suretiyle, insanların sevgisini kazanmaya &ccedil;alışmaktır. Yani; n&uuml;fuz, şan, ş&ouml;hret, zenginlik ve sair gibi d&uuml;nyevi &ccedil;ıkarları elde etmek maksadıyla, insanlar tarafından kutsal değerlere karşı beslenen bağlılık ve h&uuml;rmet duygularının, dinin &acirc;let edilmesi suretiyle istismar edilmesi, riyanın en k&ouml;t&uuml; şeklidir. Bu t&uuml;r hilek&acirc;rlık ve yalancılıklar İnsan şeref ve haysiyetine hakaret olmakla beraber, Allah (c.c) katında da b&uuml;y&uuml;k g&uuml;nahtır.</p> <p>Bunun dışında; bazı hayvanları, bazı g&uuml;nleri, bazı ayları, umumi olarak bazı zamanları ve daha &ccedil;oğaltabileceğimiz bazı varlıkları uğurlu veya uğursuz saymak. Ayrıca fal bakmak veya baktırmak, bir fayda veya zarar g&ouml;rmek veya g&ouml;rd&uuml;rmek maksadıyla mezarlara ip bağlayıp &ccedil;eşitli dileklerde bulunmak, keza t&uuml;rbelere para atmak, zarardan korur diye nazar boncuğu asmak vs. gibi davranışlar ameli şirkten sayılır.</p> <p>Ancak saydığımız ve sayamayacağımız bu ve bunlara benzer hususlara itikad edilmesi (Allah muhafaza) b&uuml;y&uuml;k şirke sebebiyet verir. Lakin kişinin bu olayların m&uuml;essiri ve yaratıcısının allah (c.c) olduğuna itikadı olup, cari adet gereği b&ouml;yle davranması k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirke tabidir. Dolayısıyla bu ince ve hassas &ccedil;izgiyi aşmamak adına, evla olan bu t&uuml;r fikir ve davranışlardan ka&ccedil;ınmaktır.&nbsp;</p> <p>Şimdi k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirke sebebiyet veren bu saydıklarımızı m&uuml;mk&uuml;n olduğu kadar ayet ve hadislerle izah etmeye &ccedil;alışalım:</p> <p>Peygamberimiz (s.a.v) k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirkten bizleri şu Hadis-i şerifle uyarmış ve ş&ouml;yle buyurmuşlardır: <strong><em><span dir="RTL">إن أخوف ما أخاف عليكم الشرك الأصغر</span> &ldquo;Sizin i&ccedil;in korktuğum şirk k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirktir.&rdquo; </em></strong>O&rsquo;na &ldquo;k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirk nedir ya Resulullah?&rdquo; Diye sorulduğunda O: <strong><em><span dir="RTL">الرياء، يقول الله عز وجل لهم يوم القيامة إذا جزى الناس بأعمالهم: اذهبوا إلى الذين كنتم تراؤون في الدنيا، فانظروا هل تجدون عندهم جزاء</span> &ldquo;Riya dedi.&rdquo; Ve ş&ouml;yle buyurdu: &ldquo;Kıyamet g&uuml;n&uuml;nde insanlara amellerinin karşılığı verildiği zaman, Riyak&acirc;rlara Allah (a.v.c) ş&ouml;yle s&ouml;yleyecektir; D&uuml;nyada riya (g&ouml;steriş) yaptıklarınıza gidin. Bakın bakalım, onların yanında amellerinizin karşılığını bulalabilecekmisiniz?&rdquo; </em></strong>(Musned-ı Ahmed, 5/428,429)</p> <p><strong><u>Riya</u></strong><u>:</u> Riya &ccedil;ok değişik şekillerde zuhur eder. Bunlarda ortak &ouml;zellik; i&ccedil;ten ve ger&ccedil;ek olmadığı halde, duruma uygun g&ouml;r&uuml;nt&uuml; vermek suretiyle ger&ccedil;ekmiş gibi g&ouml;stererek d&uuml;nyevi menfaat elde etmeyi sağlamaktır.</p> <p>Misal olarak; sevmediği bir insanı kendisine fayda sağlayacak diye seviyormuş gibi g&ouml;r&uuml;nmek veya d&uuml;r&uuml;stl&uuml;k g&ouml;r&uuml;nt&uuml;s&uuml; altında, insanlar arasında &ccedil;ıkar sağlamak veya dindar olmadığı halde dindar g&ouml;r&uuml;nmek suretiyle g&uuml;ven, şan ve ş&ouml;hrete ulaşmak arzusudur.</p> <p>Riya&rsquo;nın her &ccedil;eşidi ahlaksızlık olmakla beraber, ibadetlerdeki riyak&acirc;rlık &ccedil;ok daha b&uuml;y&uuml;k bir ahl&acirc;ksızlıktır ve g&uuml;nahtır. Zira ibadet, sadece Allah rızasını kazanmak ve Allah (c.c) i&ccedil;in yapılır. Allah&#39;ın (c.c) rızası dışında başka bir ama&ccedil;la, g&ouml;steriş olarak ibadet yapmak, Allah (c.c) rızasını ortadan kaldırır. Yalnız g&ouml;steriş veya bir &ccedil;ıkar d&uuml;ş&uuml;ncesiyle Kur&#39;&acirc;n okumak, namaz kılmak, oru&ccedil; tutmak, zek&acirc;t vermek, hacca gitmek, sadaka vermek vs. ibadetler boşa harcanmış zaman ve emektir. Yani uhrevi hi&ccedil;bir faydası olmadığı gibi, sahibini cehennem ateşine atacak derecede zararı vardır.</p> <p>Şu Ayet-i kerimede de Allah Te&acirc;l&acirc;&rsquo;nın buyurdukları gibi<strong> <span dir="RTL">يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْاَذٰىۙ كَالَّذ۪ي يُنْفِقُ مَالَهُ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَاَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْداًۜ لَا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِمَّا كَسَبُواۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ</span> &ldquo;</strong> <strong>Ey iman edenler! Sadakalarınızı, insanlara g&ouml;steriş i&ccedil;in malını harcayan, Allah&#39;a ve &acirc;hiret g&uuml;n&uuml;ne inanmayan kimse gibi başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle boşa &ccedil;ıkarmayın. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; onun bu g&ouml;sterişinin h&acirc;li, &uuml;zerinde az bir toprak bulunan bir kaya par&ccedil;asının h&acirc;line benzer ki, ona şiddetli bir yağmur isabet edince &uuml;zerindeki toprağı temizleyip kendisini katı bir taş h&acirc;linde bırakır&rdquo;</strong> buyurmuştur. (Bakara 264)</p> <p>Başka bir Ayet-i kerimede; <strong><span dir="RTL">مَن كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لاَ يُبْخَسُونَ أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الآخِرَةِ إِلاَّ النَّارُ وَحَبِطَ مَا صَنَعُواْ فِيهَا وَبَاطِلٌ مَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ</span> &ldquo;Kim D&uuml;nya hayatını, onun g&ouml;rkemini, zenginliğini isterse, ona bu hayatta yapıp-ettiklerinin karşılığını eksiksiz olarak orada (d&uuml;nyada) &ouml;deyeceğiz. Ancak</strong> <strong>ahirette paylarına ateşten başka bir şey d&uuml;şmeyen kimselerdir- &ccedil;&uuml;nk&uuml; onların bu [d&uuml;nyada] yapıp-ettikleri hep boşa gidecektir; yapıp-ettikleri değersizdi zaten.&nbsp;</strong>(Hud 15, 16)</p> <p>Yukarıdaki Ayet-i kerimelerde ge&ccedil;tiği gibi, Allah&#39;ın (c.c) emrini ve rızasını d&uuml;ş&uuml;nerek değil de, Allah&rsquo;ın (c.c) kullarına dindar g&ouml;r&uuml;nmek i&ccedil;in ibadet etmek, &acirc;lim ve bilgilidir desinler diye ilimle uğraşmak, c&ouml;merttir desinler diye zek&acirc;t ve sadaka vermek, Bakara 264 Ayet-i kerimesinde zikredildiği gibi, yağmurun yağmasıyla sert kayanın &uuml;zerindeki toprağın silinip s&uuml;p&uuml;r&uuml;ld&uuml;ğ&uuml; gibi, riyak&acirc;rın ibadetide ona fayda sağlamayıp heba olacaktır. Keza Hud 15 ve 16 Ayetlerinde zikredildiği gibi, riyak&acirc;rın yapıp ettiklerinden dolayı d&uuml;nyadaki karşılığı eksiksiz olarak verilecektir. Lakin bu yaptıkları ona ahirette herhangi bir sevap ve fayda sağlamıyacağı gibi, yaptığı t&uuml;m ibadetleri boşa gidecek ve ahirette payına ateşten başka bir şey d&uuml;şmeyecek.</p> <p>H&acirc;lbuki M&uuml;sl&uuml;man birey prensib olarak; Allah&#39;a (c.c) ve insanlara karşı samimi davranmak suretiyle riyadan uzak ibadetlerini ifa etmelidir. Allah&rsquo;ın (c.c) rızasını insanların &ouml;vg&uuml;s&uuml;ne ve yergisine, keza kendi &ccedil;ıkarına ve korkusuna tercih etmelidir.</p> <p>Ancak riya konusu ile alakalı şu &ouml;nemli noktaya temas etmeden ge&ccedil;mek doğru olmaz kanaatindeyiz. Ş&ouml;yleki; Kişi ibadetini Allah (c.c) rızası i&ccedil;in ifa ettiği halde, ayni zamanda d&uuml;nyevi veya cismani menfaatlerde elde edebilme imk&acirc;nına kavuşabilir. Hattizatında b&uuml;t&uuml;n ibadetlerin d&uuml;nyevi menfatı kesindir. Ancak biz bazılarının faydalarının farkında olmayız, bazılarınında faydasını bariz bir şekilde g&ouml;r&uuml;r&uuml;z. Misal olarak; Kişinin oru&ccedil; tutup, bunun yanında sağlığına kavuşması, Namaz kılmak maksadıyla abdest alması fakat bunun yanında temizlenmesi veya serinlenmesi, Namaz kılarken sağlığına yararlı hareketler etmiş olması, Allah rızası i&ccedil;in ilim talep etmesi ve ayni zamanda elde ettiği bu ilimle ge&ccedil;imini sağlaması gibi &ouml;rnekleri dahada &ccedil;oğaltmak m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r.</p> <p>&nbsp;Şu Ayet-i kerimelerde de belirtildiği gibi cani-g&ouml;n&uuml;lden Allah&rsquo;a y&ouml;nelmenin ve teslim olmanın uhrevi fayda sağladığı gibi d&uuml;nyevi menfaatler de elde etmeye vesile olabilir. <strong><span dir="RTL">وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مَخْرَجًا وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لا يَحْتَسِبُ</span> &ldquo;Kim Allah&rsquo;a teslim olup O&rsquo;na g&ouml;n&uuml;lden bağlanırsa, onun i&ccedil;in muhakkak bir &ccedil;ıkış yolu vardır ve Allah onu hi&ccedil; ummadığı yerden rızıklandırır.&rdquo; </strong>(Talak 2,3).</p> <p>Başka bir Ayet-i kerimede: <strong><span dir="RTL">فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا يُرْسِلِ السَّمَاء عَلَيْكُم مِّدْرَارًا وَيُمْدِدْكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَيَجْعَل لَّكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَل لَّكُمْ أَنْهَارًا</span> &ldquo;Dedimki: Allah&rsquo;ınıza istiğifarda bulunun. O ş&uuml;phesiz mağfiret sahibidir.</strong> <strong>Size, hesapsız semav&icirc; nimetler yağdıracaktır. Ve size mallar ve evlat vermek suretiyle yardım edcektir. Ve size bağlar-bah&ccedil;eler ihsan edecek ve akıp giden nehirler bağışlayacaktır.&rdquo; </strong>(Nuh 10-12)</p> <p>Yukaradaki Ayet-i kerimelerde belirtildiği gibi, Nuh peygamber kavmine; Allah&rsquo;ınıza istiğfarda bulunun ki, Allah&rsquo;ınız size sonsuz nimetler yağdırsın, size mallar ve &ccedil;ocuklar&nbsp;vermek suretiyle yardımda bulunsun, size bağ-bah&ccedil;e ihsan etsin ve akıp giden nehirler bağışlasın. Dikkat edecek olusak Cenab-ı Hakkın (c.c) Nuh (a.s) kavmine bağışlayacağı t&uuml;m bu nimetleri, Nuh (a.s) Allah&rsquo;ın onları bağışlamasına bağlamaktadır. Kavminin bu nimetleri Allah&rsquo;tan (c.c) istemesini emretmiyor, yalnızca bir ibadet olan Allah&rsquo;tan mağfireti dilemelerini istiyor. Siz bu ibadeti ifa edin, ş&uuml;phesiz Allah (c.c) size zikredilen bu d&uuml;nya nimetlerini bağılayacaktır diyor.</p> <p>Burada da Allah (c.c) rızası i&ccedil;in yapılan ibadetin d&uuml;nyaya olan faydasını bariz bir şekilde anlatılmaktadır. Bununla alakalı İmam Taberi (rh.a) Nuh suresinin 12 Ayet-i kerimesinde ş&ouml;yle tarihi bir vakıayı nakletmektedir:</p> <p>&nbsp;Şa&#39;bi diyor ki: &ldquo;Bir g&uuml;n &Ouml;mer bin el-Hattab, yağmur duasına &ccedil;ıktı ve orada istiğfar dilemekten başka bir duada bulunmadı. Geri d&ouml;n&uuml;nce: &ldquo;Ey m&uuml;minlerin emiri! Senin, Allahtan yağmur istediğini duymadık.&rdquo; dediler. Hz. &Ouml;mer de onlara şu cevabı verdi: &ldquo;Ben, yağmuru, kendileriyle yağmur istenen, g&ouml;ğ&uuml;n kep&ccedil;eleriyle istedim.&rdquo; Hz. &Ouml;mer bundan sonra, <span dir="RTL">ا</span><strong><span dir="RTL">سْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا يُرْسِلِ السَّمَاء عَلَيْكُم مِّدْرَارًا &nbsp;</span></strong>&nbsp;<strong>&ldquo;Rabbinizden bağışlanmanızı dileyin. Ş&uuml;phesiz ki o, &ccedil;ok bağışlayandır. Size g&ouml;kten bol bol yağmur indirsin.&rdquo;</strong> &acirc;yetlerini okudu. Daha sonra da: &quot;Ey kavmim, rabbinizden af dileyin. Sonra ona tevbe edin ki, size g&ouml;kten, bol bol yağmurlar indirsin, kuvvetinize kuvvet katsın. Su&ccedil;lular olarak y&uuml;z &ccedil;evirmeyin.&rdquo; &acirc;yetini okudu.</p> <p>Hz. Nuh, kavmine Allahtan af dilemeleri halinde Allah&rsquo;ın, kendilerine mallar, oğullar, bah&ccedil;eler ve nehirler vereceğini zikretmiştir. (Taberi, Nuh 10-12)</p> <p><strong><u>Uğursuzluk:</u></strong> Uğursuzlukla alakalı olarak ta şu s&ouml;ylenebilir; &nbsp;İnsanların i&ccedil;inde bulunduğu veya bulunabileceği k&ouml;t&uuml; durumların su&ccedil;unu kendi kusurlarında aramak yerine, başka varlıklara y&uuml;klemek suretiyle işin i&ccedil;inden sıyırmaktır. Bu bir nevi başka varlıklara karşı yapılan b&uuml;htan ve iftiradır. Dolayısıyla g&uuml;nahtır.</p> <p>Ayrıca herhangi bir varlığın uğurlu vaya uğursuz olduğuna inanan kişinin, Allah&rsquo;a (c.c) olan tevekk&uuml;l&uuml;nde kopukluk h&acirc;sıl olur ve inandığı bu varlığa olan itimadı g&uuml;&ccedil;lenir. Kişinin itimad edip bağlandığı bu varlığın etkisi hakikat olmayıp, kişinin hayal mahs&uuml;l&uuml;nden başka bir şey değildir. Binaenaleyh, hi&ccedil; ş&uuml;phe yok ki kişinin bu inanışı tevhid akidesine de terstir. Zira tevhid inancı tek varlığa inanmak ve yalnız onadan yardım beklemektir. Ki o varlık ta Cenabı Hakk&rsquo;tır (c.c). Şu Ayet-i kerimede de bunun b&ouml;yle olduğunu m&uuml;şahede ediyoruz. Ş&ouml;yle ki; Fatiha suresinin 4. Ayetinde Allh&rsquo;a (c.c) hitaben ş&ouml;yle diyoruz : <strong><span dir="RTL">إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ</span> &ldquo;Biz yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz (bekleriz)&rdquo;. </strong>Keza başka bir Ayet-i kerimede de bize ş&ouml;yle emr ediliyor;&nbsp; <strong><span dir="RTL">فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِ</span> &ldquo; Yalnız Ona (Allah&rsquo;a c.c) ibadet (kulluk) et ve yalnız Ona (Allah&rsquo;a c.c) tevekk&uuml;l et.&rdquo; </strong>(Hud 123).</p> <p>Mevzu ile alakalı İbn-i Kesir&rsquo;in Yasin suresinin tefsirinde şunlar ge&ccedil;mektedir:</p> <p>İbn İsh&acirc;k, İbn Abbas&#39;tan, K&acirc;&#39;b el-Ahb&acirc;r&#39;dan Vehb İbn M&uuml;nebbih&#39;ten kendisine aktarıldığına g&ouml;re, putperest bir kralın himayesinde bir kavim bir kasabada yaşarmış. Bu kasabanın Antakya şehri olduğu s&ouml;ylenmiştir. Burada putlara tapılırmış. Allah, onlara &uuml;&ccedil; peygamber g&ouml;ndermiş. İbn-i C&uuml;reyc, Vehb İbn-i S&uuml;leyman kanalıyla Şu&#39;ayb el-C&uuml;bb&acirc;&icirc;&#39;nin ş&ouml;yle dediğini bildirir: İlk g&ouml;nderilen iki el&ccedil;inin adı; Şem&#39;&ucirc;n ve Yuhann&acirc; idi. &Uuml;&ccedil;&uuml;nc&uuml;n&uuml;n adı ise Bols idi. Kasaba da Antakya idi. El&ccedil;iler O kasaba halkına; <strong><span dir="RTL">اِنَّٓا&nbsp;اِلَيْكُمْ&nbsp;لَمُرْسَلُونَ</span> &ldquo;Biz, size g&ouml;nderilmiş el&ccedil;ileriz, demişlerdi.&rdquo; </strong>(Yasin 16). <strong><span dir="RTL">وَمَا عَلَيْنَٓا اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ</span> &ldquo;Ve bizim g&ouml;revimiz ancak a&ccedil;ık bir şekilde tebliğ etmektir.&rdquo; </strong>(Yasin 17). Onlar da: <strong><span dir="RTL">قَالُوا مَٓا اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۙ </span></strong>&nbsp;<strong>&ldquo;Siz, ancak bizler gibi birer insansınız, demişlerdi&rdquo; </strong>(Yasin 15). Eğer siz el&ccedil;i olsaydınız, melek olurdunuz, insan olmazdınız, demişlerdi. El&ccedil;iler; Bizim &uuml;zerimize d&uuml;şen, sadece bizim size peygamber olarak g&ouml;nderildiğimiz şeyleri tebliğ etmemizdir. Eğer siz itaat ederseniz, bahtiyar olur, d&uuml;nya ve &acirc;hirette mutluluğa kavuşursunuz. Davetimize icabet etmezseniz, bunun akıbetini ilerde g&ouml;receksiniz. Bunun &uuml;zerine kasaba halkı bu peygamberlere ş&ouml;yle hitabetmiş: <strong><span dir="RTL">إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ</span></strong>&nbsp; <strong>&ldquo;biz sizinle uğursuzluğa uğradık.&rdquo; </strong>(Yasin 18). Sizin v&acirc;sıtanızla bizim hayatımız i&ccedil;in iyilikler olacağını g&ouml;rm&uuml;yoruz. Kat&acirc;de de der ki: Onlar (kasaba halkı) bize bir k&ouml;t&uuml;l&uuml;k ulaşırsa bu, sizin y&uuml;z&uuml;n&uuml;zdendir, demişlerdi. Bunun &uuml;zerine El&ccedil;iler onlara dediler ki: <strong><span dir="RTL">طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ</span> &ldquo;Uğursuzluğunuz sizinledir</strong>.&rdquo; (Yasin 19). Uğursuzluğunuz sizin &uuml;zerinize geri d&ouml;nd&uuml;r&uuml;lm&uuml;şt&uuml;r. (İbn-i Kesir, Yasin 15-19)</p> <p>Uğursuzluk sizinledir demek; sizin yaptılarınızdan, binaenaleyh sizden sadır olmaktadır demektir. Zira kendi amelleriniz buna meydan vermektedir. Buna sebep sizsiniz. Nitekim Allah (a.v.c) ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ</span> &ldquo;insanların kendi elleriyle yapıp-ettikleri sonucunda karada ve denizlerde fesat zuhur etti&rdquo; </strong>(Rum 41). Ve insanların kendi elleri ile oluşturdukları bu ve benzeri sıkıntılı hallerden kurtulmaları i&ccedil;in cenab-i Hakk (c.c) ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُواْ وَاتَّقَواْ لَفَتَحْنَا عَلَيْهِم بَرَكَاتٍ مِّنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ </span>&ldquo;&nbsp;Oysa bu toplumların insanları imana erip de takva ehli olsalardı onların &ouml;n&uuml;nde g&ouml;ğ&uuml;n ve yerin bolluklarını a&ccedil;ardık&rdquo; </strong>(A&rsquo;raf 96).</p> <p><strong><u>Fal ve kehanet:</u></strong> İnsanlar arasında yaygın batıl inan&ccedil;lardan biri de falcılık ve kehanettir. İnsanoğlu tabiatı icabı geleceğe dair hayaller kurar ve bu hayallerinin ger&ccedil;ekleşip ger&ccedil;ekleşmeyeceğini merak eder. Bu merak y&uuml;z&uuml;nden tarih boyunca insanlar falcılara ve k&acirc;hinlere gidip, geleceği &ouml;ğrenmek istemişlerdir. G&uuml;n&uuml;m&uuml;zde de bu merak devam etmektedir. Kahve falı, yıldız falı, tarot falı gibi bazı y&ouml;ntemlerle fal baktırmak halk arasında yaygındır. H&acirc;lbuki gelecekten haber vermeyi ama&ccedil;layan bu y&ouml;ntemlerin aslı yoktur ve dinimizde de şirk dercesinde g&uuml;nahtır.</p> <p>Eskiden putperestlerin rahipleri genellikle k&acirc;hinlik işiyle uğraşırdı. M&uuml;şrikler, putların veya putla ilişkili cinlerin insana kehanette bulunma yeteneğine sahip olduğuna inanırlardı. H&acirc;lbuki Cinler emrinde &ccedil;alıştıkları Hz. S&uuml;leymanın (a.s) vefatından bihaber kalmışlardır. Ta ki dayandığı elindeki asası kurt yiyip de d&uuml;ş&uuml;nce O&rsquo;nun vefat etmiş olduğunu anlamışlardı. Hz. S&uuml;leyman (a.s) asasına dayalı vaziyette ayakta durarak cinlerin &ccedil;alışmasını teftiş ettiği esnada vefat etmişti. Cinler ise onun sağ olduğunu ve kendilerini izlediğini sanıyorlardı. Ta ki Allah&rsquo;ın (c.c) takdiri ile dayandığı asası kurt&ccedil;uk tarafından yenilip d&uuml;şene kadar onun vefatına muttali olmamışlardı. B&ouml;ylece Allah&#39;ın (c.c) dilediği kadar &ccedil;alışmaya devam ettiler.</p> <p>Cincilik dışındaki fal y&ouml;ntemleri de yine insanları istismar etmek i&ccedil;in uydurulan, aslı astarı olmayan y&ouml;ntemlerdir. Yıldızların veya kahve fincanıdaki kahve telvesinin gelecekten haber vereceğine inanmanın hi&ccedil;bir mantıklı delili yoktur. Bir m&uuml;min i&ccedil;in fal bakmak veya baktırmak yakışık almaz. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; m&uuml;minler şu Ayet-i kerimede de zikr edildiği gibi bilirler ki: <strong><span dir="RTL">لَا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُۜ</span></strong> <strong>&ldquo;Allah&rsquo;tan başka ne g&ouml;klerde, ne de yerde hi&ccedil; kimse gaybı bilemez.&rdquo;</strong> (Neml 65). Keza başka bir Ayet-i kerimede: <strong><span dir="RTL">وَعِنْدَهُ</span></strong><span dir="RTL"> <strong>مَفَاتِـحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْاَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ي</strong></span><strong><span dir="RTL">ن</span></strong><strong> &ldquo;Gaybın anahtarları Allah&#39;ın katındadır. Onları O&#39;ndan başkası bilemez. O, karada ve denizde ne varsa bilir. O&#39;nun ilmi dışında bir yaprak bile d&uuml;şmez. Yerin karanlıkları i&ccedil;indeki tek bir tane, yaş ve kuru ne varsa hepsi apa&ccedil;ık bir kitaptadır.&rdquo; </strong>(Enam 59)</p> <p>Konu ile alakalı Hadis-i şerifte de ş&ouml;yle buyurulmaktadır:&nbsp; <strong><em><span dir="RTL">من أتى كاهناً أو عرافاً فصدقه بما يقول فقد كفر بما أنزل على محمد صلى الله عليه وسلم</span></em></strong> <strong><em>&ldquo;Kim ki</em> <em>k&acirc;hin veya sihirbaza gidip s&ouml;ylediklerinin doğruluğuna inanırsa, Muhammed (s.a.v)&rsquo;e inenleri ink&acirc;r etmiş olur.&rdquo;</em></strong> (Mesned-i Ahmed, (2/408, 476); Ebu Davud, Tıp, Bab: K&acirc;hin, 3904)</p> <p>Zira Allah (c.c) Resul&uuml;ne (s.a.v) şunu s&ouml;ylemektedir: <strong><span dir="RTL">قُل لاَّ يَعْلَمُ مَن فِى ٱلسَّمَـٰوٰتِ وٱلأرْضِ ٱلْغَيْبَ إِلاَّ ٱللَّهُ</span> &ldquo;De ki; g&ouml;klerde ve yerde Allah&rsquo;tan başka kimse gaybı bilemez.&rdquo; (</strong>Neml 65). Buna rağmen birileri k&acirc;hin ve sihirbazlara inanarak gidip gayipten bir şeyleri sorup ve &ouml;ğrenmek isterse, onlar Resul&uuml;llah&rsquo;a (s.a.v) inen bu ve bu anlamda başka Ayetlere inanmayıp ink&acirc;r etmiş oluyorlar.</p> <p>Başka bir Hadis-i şerif: <strong><em><span dir="RTL">من أتى عرّافاً فسأله عن شيء لم تقبل له صلاة أربعين ليلة</span></em></strong>&nbsp; <strong>&ldquo;<em>Kim sihirbaza (k&acirc;hine) gidip ondan bir şey sorarsa (ondan gayipten birşeyler &ouml;ğrenmek isterse) kırk gece namazı kabul olmaz.&rdquo; </em></strong>(M&uuml;slim, Selam 2230)</p> <p><strong><u>T&uuml;rbelere ip ve benzeri şeyleri bağlamak suretiyle &ccedil;eşitli beklentilerle dilekte bulunmak:</u></strong><strong> <span dir="RTL">أَفَرَايْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ إِنْ أَرَادَنِىَ ٱللَّهُ بِضُرّ هَلْ هُنَّ كَـٰشِفَـٰتُ ضُرّهِ</span> &ldquo;Eğer Allah bana bir keder murad ederse, Allah&rsquo;tan başka &ccedil;ağırdıklarınızın bu kederi bertaraf ettiğini hi&ccedil; g&ouml;rd&uuml;n&uuml;zm&uuml;?&rdquo; </strong>(Zumer 38).</p> <p><strong>C- Gizli Şirk: <em><span dir="RTL">عن أبي سعيد الخدري رضي الله عنه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: </span><span dir="RTL">((ألا أخبركم بما هو أخوف عليكم من المسيح عندي؟)) قال: قلنا: بلى، قال: ((الشرك الخفي؛ أن يقوم الرجل يعمل لمكان رجل))</span>&nbsp; &ldquo;Ebi Said El-Hudriden (rd.a), Resulullah (s.a.v) ş&ouml;yle buyurdular; (Bence sizlere Deccal&rsquo;dan taha tehlikeli olan şeyi s&ouml;yleyeyimmi? Biz evet dedik. Dediki gizli şirktir. Mesela, kişi kalkar, namaz kılar, bu namazını, kendisine bakanlar sebebiyle g&uuml;zel kılar.&rdquo;</em></strong></p> <p>Başka bir Hadis-i şerif;</p> <p><strong><em><span dir="RTL">وعن أبي موسى الأشعري رضي الله عنه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: ((أيها الناس، اتقوا هذا الشرك، فإنه أخفى من دبيب النمل))، فقال له من شاء الله أن يقول: وكيف نتقيه وهو أخفى من دبيب النمل يا رسول الله؟ قال: ((قولوا: اللهم إنا نعوذ بك من أن نشرك بك شيئاً نعلمه، ونستغفره لما لا نعلم))</span></em></strong><strong><em> &ldquo;Ebu Musa el-Eş&rsquo;ari (ra) rivayet ediyor: Rasulullah (s.a.v) bir g&uuml;n ş&ouml;yle buyurdular: &ldquo;Ey insanlar! Karıncanın y&uuml;r&uuml;y&uuml;ş&uuml;nden daha gizli olan şirkten sakının.&rdquo; Bunun &uuml;zerine;&nbsp;&ldquo;Ey Allah&rsquo;ın Rasul&uuml;, bu kadar gizli ise, biz ondan nasıl sakınacağız?&rdquo;</em></strong><strong>&nbsp;<em>diye soruldu.&nbsp;Hz. Peygamber (s.a.v):</em> <em>Ey Allah&rsquo;ım! Bildiğimiz halde şirk koşmaktan sana sığınıyoruz. Bilmediklerimizden &ouml;t&uuml;r&uuml; de senin affını talep ediyoruz,&nbsp;deyin.&rdquo;(Kenzu&rsquo;l-Ummal, 1/169; Ahmed, M&uuml;sned, 4/403; İbni ebi şeybete, El-musannif 6/70)</em></strong></p> <p>Bu şirk &ccedil;eşidini; kimi ulema k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirk şemsiyesi altında ve kimi ulema da başlı başına bir şirk &ccedil;eşidi olarak değerlendirmiştir. Binaenaleyh, k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirk &ccedil;er&ccedil;evesi d&acirc;hilinde değerlendirildiği takdirde, şirk iki ana g&ouml;vdeden meydana gelmiş olur. Yani alt sınıflarını g&ouml;zardı ettiğimizde, ana g&ouml;vde olarak &ldquo;B&uuml;y&uuml;k Şirk&rdquo; ve &ldquo;K&uuml;&ccedil;&uuml;k Şirk&rdquo; olmak &uuml;zere iki ana g&ouml;vde olarak tasnif edilebilir. Burada &ldquo;B&uuml;y&uuml;k Şirk&rdquo;: kalbi akaid bozukluğu ve &ldquo;K&uuml;&ccedil;&uuml;k Şirk&rdquo;: Efali, akvali ve iradi bozukluktan zuhur etmektedir.</p> <p>Ancak zahiri naslardan anlaşıldığına g&ouml;re; gizli şirk bazen b&uuml;y&uuml;k şirk &ccedil;er&ccedil;evesine, bazen de k&uuml;&ccedil;&uuml;k şirk &ccedil;er&ccedil;evesine d&acirc;hil olabiliyor. Burada s&uuml;rekli m&uuml;tereddid bir durum h&acirc;sıl olabilir. Netice olarak Allah (c.c) bizi şirkin her &ccedil;eşidinden muhfaza eylesin. Ve her zaman Resulullah&rsquo;ın Ashabına tavsiyesi olan bu duayı aklımızda tutmalıyız: <strong><span dir="RTL">اللَّهُمَّ إِنَّا نَعُوذُ بِكَ مِنْ أَنْ نُشْرِكَ بِكَ شَيْئًا نَعْلَمُهُ ، وَنَسْتَغْفِرُكَ لِمَا لَا نَعْلَمُهُ</span> &ldquo;Allah&rsquo;ım! Bildiğimiz halde şirk koşmaktan sana sığınırız. Bilmediklerimizden &ouml;t&uuml;r&uuml; de senin affını talep ederiz.&rdquo; (DEVAM EDECEK İŞAALLAH)</strong></p>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.