HASİP TAYLAN
Köşe Yazarı
HASİP TAYLAN
 

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (18)

<p><strong>b-Ul&ucirc;hiyette yapılan şirk: </strong>&Ouml;ncelikle Ul&ucirc;hiyetin ne demek olduğu tanımlamamız gereklidir.</p> <p><strong><u>Ul&ucirc;hiyet:</u></strong> Allah&rsquo;ın (c.c) Vacibul-Vuc&uuml;t olduğuna inanmaktır. Yani varlığı elzemdir, kendindendir, eşi ve benzeri yoktur, ezelidir ve ebedidir. Keza Ul&ucirc;hiyet; Allah&rsquo;ın (c.c) zatında, sıfatlarında ve isimlerinde, m&uuml;kemmelliğin ve g&uuml;zelliğin b&uuml;t&uuml;n mertebelerini, sınırsız derecede bulundurma vasfı demektir. Varlığının kendinden olması; başka hi&ccedil;bir varlığın mevcudiyetine bağlı olmaması ve b&uuml;t&uuml;n varlıkların ancak Onun varlığıyla var olmasıdır. Binaenaleyh zatında zıtlar mevcut değildir. Misal: kudretin zıddı olan aczin m&uuml;dahalesi m&uuml;mk&uuml;n değildir. Bu y&uuml;zden, kudretinin mertebeleri yoktur. Ezeli olması m&uuml;nasebetiyle, zaman ve mek&acirc;nla sınırlı olması m&uuml;mk&uuml;n değildir. Zamanın ve mek&acirc;nın b&uuml;t&uuml;n kusurlarından ve eksikliklerinden m&uuml;nezzehtir. Ebedi olmasıyla da, b&uuml;t&uuml;n zaman ve mek&acirc;nlara h&uuml;kmetmekte ve varlık &acirc;leminde tasarrufu s&uuml;rekli ve sınırsızdır. Cenabı Hakk&#39;ın ul&ucirc;hiyetinin azameti ve Kibriya&rsquo;sının sonsuz oluşu m&uuml;nasebetiyle, hi&ccedil;bir varlık tecellisinin dışında kalamayacağı gibi, O&rsquo;na fiillerinde ortak ve yardımcı da olamaz.</p> <p>&nbsp;</p> <p>V&acirc;cibul-V&uuml;c&ucirc;d&rsquo;u F.Razi (Rh.a) tefsirinde ş&ouml;yle tarif edilmektedir: Mahiyeti c&uuml;zlerden m&uuml;rekkep değildir. Yani tektir. Bunun akl&icirc; delili şudur: Her m&uuml;rekkep varlık, meydana gelmesi hususunda, kendi c&uuml;zlerinden her birine muhta&ccedil;tır. H&acirc;lbuki onun c&uuml;z&uuml; kendisinden baş&shy;kadır. Her m&uuml;rekkep başkasıyla ayakta durabilir (kaim olabilir). Başkasıyla kaim olansa, bizatihi kaim olamaz. B&ouml;ylece de &quot;Kayyum&quot; vasfını alamaz. Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın zatı bakımından tek olduğu sabit olunca, bu aslın iki l&acirc;zımının bu&shy;lunması gerekir:</p> <p><strong>Birinci L&acirc;zım:</strong> &quot;Varlık &acirc;leminde, her biri zatı gereği vacip olan iki şey yoktur&quot; anlamında, v&acirc;cibul-v&uuml;c&ucirc;d birdir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; b&ouml;yle bir şeyin varlığı kabul edilecek olsa, bu iki şey v&acirc;cibu&#39;l-v&uuml;c&ucirc;d olma hususunda m&uuml;şterek, taayy&uuml;n (ayrı varlık olma) hususunda farklı olurlar. Kendisiyle ortaklığın tahakkuk etti&shy;ği şey, kendisiyle farklılığın tahakkuk ettiği şeyden başkadır. Binaenaleyh, bu iki varlıktan her birinin zatı bakımından iki c&uuml;zden m&uuml;rekkep olması gerekir. H&acirc;lbuki bunun muhal olduğunu a&ccedil;ıklamıştık.</p> <p><strong>İkinci L&acirc;zım:</strong> Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın hakikatinin iki c&uuml;zden m&uuml;rekkep olması imk&acirc;nsız olunca, O&#39;nun bir mek&acirc;nda bulunması da imk&acirc;nsız olur. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bir mek&acirc;nda yer işgal eden her şey, par&ccedil;alanabilir ve b&ouml;l&uuml;nebilir. H&acirc;lbuki Allah&#39;&shy;ın m&uuml;rekkep bir varlık olduğunu s&ouml;ylemenin imk&acirc;nsız olduğu ortadadır. Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın bir mek&acirc;nda olmadığı sabit olunca, O&#39;nun bir cihette olması da, aynı şekilde imk&acirc;nsız olur. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; &quot;m&uuml;tehayyiz&quot; kelimesinin manası, kendi&shy;sine hiss&icirc; olarak işaret edilmesi m&uuml;mk&uuml;n olan demektir. Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın bir mek&acirc;nda ve bir cihette olmadığı sabit olunca, O&#39;nun uzuvlara sahip olması, hareket ve s&uuml;k&ucirc;n halinde bulunması da imk&acirc;nsız olur. (F. Razi, Bakara 255)</p> <p><strong><u>Ul&ucirc;hiyet&rsquo;te şirke gelince:</u></strong> Allah&rsquo;a (c.c); ibadette, sevgide, korkuda &uuml;mit ve beklentide ve sığınmada ortak koşmaktır. Bu g&uuml;nah, t&ouml;vbe edilmedik&ccedil;e Allah&#39;ın bağışlamayacağı bir g&uuml;nahtır. (Mecmuul Fatava 1/92)</p> <p>&nbsp;</p> <p>T&ouml;vbe ile alakalı olarak Allah&rsquo;u Te&acirc;l&acirc; ş&ouml;yle buyurmaktadır:&nbsp; <strong><span dir="RTL">قُلْ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ يَنْتَهُوا يُغْفَرْ لَهُمْ مَا قَدْ سَلَفَۚ</span> &ldquo;O k&uuml;f&uuml;redenlere de ki; eğer vazge&ccedil;erlerse (t&ouml;vbe ederlerse) ge&ccedil;mişteki g&uuml;nahları bağışlanır.&rdquo; </strong>(Enfal 38)</p> <p>&nbsp;</p> <p>İbn&uuml;&#39;l-Arab&icirc; t&ouml;vbe hakkında der ki: Bu (t&ouml;vbe), şanı y&uuml;ce Allah&#39;ın, insanlara l&uuml;tfedip ihsan buyurduğu bir rahmettir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; k&acirc;firler k&uuml;fr&uuml;, &ccedil;eşitli c&uuml;r&uuml;mleri işliyorlar ve masiyet ve g&uuml;nahları irtik&acirc;p ediyorlar. Eğer bu (t&ouml;vbelerine rağmen)&nbsp; onların sorgulanmalarını gerektirecek olsaydı ebediyen t&ouml;vbe etmezler ve hi&ccedil;bir şekilde mağfirete d&acirc;hil olamazlardı. Y&uuml;ce Allah, yoluna d&ouml;nmeleri halinde onların t&ouml;vbelerini kolaylaştırmakta ve İsl&acirc;m&#39;a girmeleri sayesinde onlara mağfiretini bol bol ihsan etmekte ve ge&ccedil;mişte yaptıklarını yıkıp yok etmektedir. &Ouml;yle ki bu onların dine girmelerine bir sebep teşkil etsin, M&uuml;sl&uuml;manların s&ouml;yledikleri s&ouml;z&uuml; kabul etmelerine teşvik edici olsun. Eğer onlar t&ouml;vbe etmelerine rağmen, herhangi bir şekilde sorgulanacaklarını g&ouml;recek olsalar, hi&ccedil;bir zaman ne t&ouml;vbe ederler, ne de İsl&acirc;m&#39;a girerler. (Kurtubi Tfsr.,Enfal 38)</p> <p>&nbsp;</p> <p><strong><u>Ul&ucirc;hiyette yapılan şirkin &ccedil;eşitleri şunlardır:</u></strong></p> <p><strong>a) İtikad&rsquo;ta yapılan şirk: </strong>Allah (c.c) dışındaki herhangi bir varlığın ibadete m&uuml;stahak olduğuna inanmaktır. Bu m&uuml;stahaklığın; Allah&rsquo;a (c.c) yapılması gereken ibadetlerin t&uuml;m&uuml;nde veya bu ibadetlerden herhangi birinde, başka bir varlığa da sirayet etmesine inanmak, ul&ucirc;hiyette m&uuml;şrikliğin sebebidir.</p> <p><strong>b) İbadette yapılan şirk:</strong> Allah&rsquo;ın dışındaki varlıklara ibadet etmektir. Bu ibadetler de nevine g&ouml;re; kalbi, kavli, ameli (efali), mali vs. olan ibadetlerdir. Nitekim Cenab-i Hakk (c.c) kitabında ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong>&nbsp;<span dir="RTL">وقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ </span></strong>&nbsp;&nbsp;<strong>&ldquo;Rabbin kendisinden başkasına ibadet etmemeni emretti.&rdquo; </strong>(İsra 23). Bu şirk &ccedil;eşidini de sınıflara ayırmak m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r:</p> <p><strong><u>1) Duada yapılan şirk:</u></strong> Hastalıktan şifaya, musibetten felaha, sıkıntılardan feraha, rızık darlığından bolluğa ulaşmak, faydanın elde edilmesi veya zararın defi vb. gibi ancak Allah&rsquo;ın (c.c) k&acirc;dir olduğu hususlarda başka varlıklardan yardım istemektir. Şu Ayet-i kerimede belirtildiği gibi: <strong><span dir="RTL">وَلاَ تَدْعُ مِن دُونِ ٱللَّهِ مَا لاَ يَنفَعُكَ وَلاَ يَضُرُّكَ فَإِن فَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذًا مّنَ ٱلظَّـٰلِمِينَ</span>&nbsp; &ldquo;Sana ne bir yarar, ne de bir zarar verebilecek varlıkları Allah&#39;la beraber anıp onlara yalvarıp yakarma. Eğer b&ouml;yle yaparsan muhakkak ki zalimlerden olursun&rdquo; </strong>(Yunus 106).</p> <p>Cen&acirc;b-ı Hakk&#39;ın &quot;Allah&#39;ı bırakıp da sana ne yarar ne de zarar verebilecek olan nesnelere tapma&quot; buyruğunun ifade ettiği husustur. Zatı gereği m&uuml;mkin olan varlık, zatlarına nisbetle yok, Hakk&#39;ın yaratmasıyla da mevcutturlar. Durum b&ouml;yle olunca, Hakk&#39;ın dışında kalanların varlığı, ancak Hakk&#39;ın yaratmasıyla olur. B&ouml;yle olması halinde de Hak&#39;tan başka fayda veren, yine O&#39;ndan başka zarar verebilecek olan bir kudret yoktur. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; O&#39;nun zatı hari&ccedil;, her şey yok olucudur. Durum b&ouml;yle olunca da, h&uuml;k&uuml;m sadece Allah&#39;ın olup, her iki d&uuml;nyada kendisine başvurulacak olan, ancak O olmuş olur. (F. Razi, Yunus 106)</p> <p>Gene başka ayet-i celilede ş&ouml;yle zikredilmektedir: <strong><span dir="RTL">وَمَنْ اَضَلُّ مِمَّنْ يَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَنْ لَا يَسْتَج۪يبُ لَهُٓ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ وَهُمْ عَنْ دُعَٓائِهِمْ غَافِلُو</span></strong><strong><span dir="RTL">ن</span></strong><strong> &ldquo;Allah&#39;tan başka kendisine kıyamete kadar cevap veremeyecek olan ve kendilerine yaptıkları duadan habersiz olan kimselere dua eden kişiden daha sapık kim olabilir?.&rdquo; </strong>(Ahkaf 5)</p> <p>Bu Ayet-i kerimede zikredilen; &ldquo;Allah&rsquo;ın dışında kendisine Kıyamete kadar cevap vermeyecek kimseye tapmakta olan kimseden daha sapık olan kimdir?&quot; if&acirc;desinin başındaki istifham, istifh&acirc;m-ı ink&acirc;r olup, mana ş&ouml;yledir: &quot;Allah&#39;ı bırakıp da, putlara tapan ve b&ouml;ylece de onları ilah edinip onlara ib&acirc;det edenden, haktan daha uzak ve cehalete de daha yakın hi&ccedil;bir kimse yoktur. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bu putlar, du&acirc; edildiğinde duymazlar. Onların bu dualara ne şu anda, ne de bu g&uuml;nden sonra, Kıyamete değin cevap vermeleri s&ouml;z konusu değildir.&quot; Bu ayette, Kıyamet bu işin son noktası kılınmıştır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Kıyamet g&uuml;n&uuml;nde, Cen&acirc;b-ı Hakk&#39;ın o putları dirilteceği, b&ouml;ylece de o putlar ile putlara tapanlar arasında karşılıklı bir konuşmanın meydana geleceği, bundan dolayı da Cen&acirc;b-ı Hakk&#39;ın bu g&uuml;n&uuml; bir sınır, son nokta kıldığı ileri s&uuml;r&uuml;lm&uuml;şt&uuml;r.</p> <p>Bu ifade ile Allah&#39;ın dışında kalan melek, Hz. Isa (as), Uzeyr ve putlar gibi, kendisine tapınılan her şeyin kastedilmiş olduğu da m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r. (F.Razi, Ahkaf 5).</p> <p>Başka bir Ayet-i kerimede &acirc;demoğlunun sıkıntıya d&uuml;şt&uuml;ğ&uuml; zaman yardım dilediği ilk ve yeg&acirc;ne varlığın Allah (c.c) olduğu, lakin felaha kavuşunca nasılda nank&ouml;r olabileceğini dile getirmektedir. Ayet-i celile ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">فَإِذَا رَكِبُواْ فِى ٱلْفُلْكِ دَعَوُاْ ٱللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ ٱلدّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى ٱلْبَرّ إِذَا هُمْ يُشْرِكُونَ</span> &ldquo;Bir gemiye bindikleri zaman (kendilerini tehlikede g&ouml;rd&uuml;kleri sırada) dini Allah&rsquo;a has kılarak, yalnız Allah&#39;a yalvarıp yakarırlar. Kurtulup karaya &ccedil;ıktıkları zaman da O&#39;na ortak koşmaya başlarlar&rdquo; </strong>(Ankebut 65).</p> <p>Bu Ayet-i kerimelerden de anlaşıldığı gibi, Allaha ortak koşan m&uuml;şrikler, onun, her şeyin yaratıcısı olduğunu, rızıkları onun verdiğini, g&ouml;klerden yağmur indirip onunla yery&uuml;z&uuml;nde &ccedil;eşitli bitkileri kendisinin bitirdiğini kabul etmekte, fakat bununla beraber Allaha yardımcı olurlar inancıyla bir kısım putları ve ben&shy;zeri şeyleri ona ortak koşmaktadırlar. Allah Te&acirc;l&acirc;, şirkin her t&uuml;rl&uuml;s&uuml;n&uuml; ortadan kaldırmak ve tevhid inancını sağlamlaştırmak i&ccedil;in Resulullah&rsquo;a bu gibi Ayetlerle telkinde bulunuyor ve onu, m&uuml;şrikleri uyarmakla g&ouml;revlendiriyor. (Taberi, Ankebut 65)</p> <p>Benzer başka bir Ayet-i kerimede ş&ouml;yle zikredilmektedir: <strong><span dir="RTL">وَاِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ اِلَّٓا اِيَّاهُۚ فَلَمَّا نَجّٰيكُمْ اِلَى الْبَرِّ اَعْرَضْتُمْۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ كَفُورا</span></strong> <strong>&ldquo;Denizde bir tehlikeyle karşılaştığınız zaman, O&#39;ndan (Allah&rsquo;tan) başka b&uuml;t&uuml;n o yalvarıp yakardığınız şeyler sizi y&uuml;z&uuml;st&uuml; bırakır; ama ne zamanki sizi sağ salim karaya &ccedil;ıkarır, hemen O&rsquo;nda (Allah&rsquo;tan) y&uuml;z &ccedil;evirirsiniz. İnsan ger&ccedil;ekten &ccedil;ok nank&ouml;rd&uuml;r!&rdquo; </strong>(İsra 67)</p> <p>Bu ayet-i kerimenin tefsirinde şunlar yazılmaktadır:&nbsp; Allah Te&acirc;l&acirc;; insanlara bir sıkıntı gelince Allah&#39;a yalvardıklarını ve O&#39;nun dinine d&ouml;nd&uuml;klerini haber veriyor. Bu sebeple &ldquo;Denizde size bir sıkıntı dokununca; yalvardıklarınızın hepsi kaybolur. Ancak O ka&shy;lır.&rdquo; buyurmaktadır. Yani Allah&#39;tan başka ibadet ettiğiniz her şey kal&shy;binizden silinir gider. Nitekim aynı husus, Ebu Cehil oğlu İkrime i&ccedil;in tahakkuk etmiştir. Mekke&#39;nin fethedildiği zaman, Ebu Cehil oğlu İk&shy;rime Hz. Peygamberden ka&ccedil;ıp kurtulmak istemiş ve Habeşistan&#39;a ge&ccedil;&shy;mek &uuml;zere deniz yolculuğuna &ccedil;ıkmış. Bu sırada korkun&ccedil; bir fırtına be&shy;lirmiş. Bunun &uuml;zerine gemidekiler birbirlerine demişler ki: Bu fırtı&shy;nanın ge&ccedil;mesi i&ccedil;in yalnız ve yalnız bir tek Allah&#39;a dua edip yalvar&shy;manız gerekir. Bunun &uuml;zerine İkrime kendi i&ccedil;inden ş&ouml;yle demiş: Allah&rsquo;a and olsun ki eğer Allah&#39;tan başkası denizde fayda vermiyorsa, el&shy;bette ki karada da fayda vermeyecektir. Allah&#39;ım Sana ahdim olsun, eğer beni bu fırtınadan kurtarırsan, gider elimi (Resul&uuml;llah&rsquo;ın) eline koyar ve onu Rauf ve Rah&icirc;m olarak bulurum muhakkak. Denizden kurtulmuşlar ve İkrime Ras&ucirc;lullah&#39;a d&ouml;n&uuml;p gelerek M&uuml;sl&uuml;manlığı kabul etmiş ve iyi bir M&uuml;sl&uuml;man olmuş. Allah ondan razı olsun ve onu hoşnut etsin. (İbni Kesir, İsra 67)</p> <p>Keza diğer bir Ayet-i kerimede de: <strong><span dir="RTL">وَإِن يَمْسَسْكَ ٱللَّهُ بِضُرّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَادَّ لِفَضْلِهِ </span></strong>&nbsp;<strong>&ldquo;Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu, O&rsquo;ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O&rsquo;nun l&uuml;tfunu engelleyebilecek de yoktur.&rdquo; </strong>(Yunus 107).</p> <p>Ey Resul&uuml;m, şayet sana Allah tarafından bir sıkıntı veya bir felaket doku&shy;nacak olursa onu senden, Allah&rsquo;a ortak koşulan putlar değil ancak Allah kaldırır. Şayet Allah sana bir hayır diler, herhangi bir nimet verirse, Allah&rsquo;ın l&uuml;tfuna karşı gelecek te hi&ccedil;bir kimse yoktur. Allah, darlık ve genişlikleri, rahmet ve felaketle&shy;ri, kullarından dilediğine isabet ettirir. O, kullarından t&ouml;vbe edip ona y&ouml;nelenin t&ouml;vbesini &ccedil;ok&ccedil;a kabul eden ve kendisine iman edip itaat edenlere de &ccedil;ok&ccedil;a mer&shy;hametli davranandır.</p> <p>Bu hususta Abdullah b. Abbas şu Hadis-i Şerifi rivayet etmektedir: Ab&shy;dullah b. Abbas diyor ki:</p> <p>&quot; Bir g&uuml;n Resulullah&#39;ın terkisine binmiştim. Resulullah (s.a.v.) bana ş&ouml;yle dedi: &quot;Ey gen&ccedil; sana bazı şeyler &ouml;ğreteceğim. Sen, Allah&rsquo;ın emrini g&ouml;zet ki Allah da seni korusun. Allah&rsquo;ın emrini g&ouml;zet ki, onu yanında bulasın. Bir şey istediğin&shy;de Allah&#39;tan iste. Bir yardım dilediğinde Allah&#39;tan dile. Ve şunu iyi bil ki b&uuml;t&uuml;n &uuml;mmet bir araya gelip sana herhangi bir fayda sağlamaya &ccedil;alışsa Allah&rsquo;ın, senin i&ccedil;in takdir ettiğinin dışında sana hi&ccedil;bir fayda sağlayamazlar. Yine b&uuml;t&uuml;n &uuml;mmet sana herhangi bir zarar vermek i&ccedil;in bir araya gelecek olsalar, Allah&rsquo;ın, senin i&ccedil;in takdir ettiği dışında sana herhangi bir zarar veremezler. (Taberi tfsr.,Yunus 107).</p> <p>Allah (c.c) dışında herhangi bir varlıktan aman dilemek boşunadır ve b&uuml;y&uuml;k zul&uuml;md&uuml;r. Zira m&uuml;lk&uuml;n yeg&acirc;ne sahibi odur. H&uuml;k&uuml;mranlık ona mahsustur. Verende O, alanda O&rsquo;dur. Ziyanı uzaklaştıracak olanda, hayrı verecek olanda odur. Onun dileğine karşı &ccedil;ıkacak ve &ouml;nleyecek hi&ccedil;bir g&uuml;&ccedil; yoktur. Hal b&ouml;yle iken O&rsquo;nun dışındaki varlıklardan medet beklemek ham hayal ve kişinin kendi nefsine zulm&uuml;n ta kendisidir.&nbsp;&nbsp;</p> <p><strong><u>Dua&rsquo;nın adabı; </u></strong></p> <p>Dua adabının nasıl olduğunu, gene duayı kabul eden ve duaya isticab edenden &ouml;ğrenelim. O (c.c) ş&ouml;yle der: <strong><span dir="RTL">اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدٖينَ</span> &ldquo;Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin. Muhakkak ki Allah, haddi aşanları sevmez&rdquo; </strong>(A&rsquo;raf 55). Ayni Surenin başka bir Ayetinde: <strong><span dir="RTL">وَاذْكُرْ رَبَّكَ فٖى نَفْسِكَ تَضَرُّعًا وَخٖيفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِلٖينَ</span> &ldquo;Rabbini, i&ccedil;inden yalvararak ve korkarak, y&uuml;ksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma.&rdquo; </strong>(A&rsquo;raf 205).</p> <p>Ayette, tadarruen (yalvararak) ifadesinin yer almasının maksadı, duadan elde edilmek istenen bu asl&icirc; halin ger&ccedil;ekleştirilmesi; hufyeten (gizlice) kelimesinin bulunmasının maksadı ise, o ihl&acirc;sı riya şaibelerinden koruyup muhafaza etmektir. Bu manayı iyice kavradığında, Hak Te&acirc;l&acirc;&#39;nın, &quot;yalvararak ve gizlice&quot; beyanının, duanın şartlarını ger&ccedil;ekleştirme ve meydana getirme hususunda, murad edilen her şeyi i&ccedil;ine aldığını ve kesinlikle hi&ccedil;bir şekilde buna ilave edilecek bir şeyin bulunmadığını g&ouml;r&uuml;rs&uuml;n.</p> <p>Ayet&rsquo;in sonunda Cen&acirc;b-ı Hak (c.c) bundan sonra, &quot;Allah haddi aşanları sev&shy;mez.&quot; buyurmuştur. En a&ccedil;ık olan g&ouml;r&uuml;ş, bundan muradın, Allah&#39;ın yalvarıp yakar&shy;ma ve gizleme emrini terk etme hususunda haddi aşanları sevmeyişidir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Al&shy;lah, haddi aşmayı sevmez. Allah&#39;ın sevmesi, O&#39;nun m&uuml;k&acirc;fat vermesi demektir. Dolayısiyle mana, &quot;Dua etme hususunda, yalvarıp yakarma ile gizliliği terk eden kimseyi Allah, kesinlikle m&uuml;k&acirc;fatlandırmaz ve ona ihsanda bulunmaz&quot; şeklinde olur. B&ouml;yle olan kimse de, hi&ccedil; ş&uuml;phesiz ikaba (cezaya) uğrayanlardan olur. B&ouml;ylece &quot;Allah haddi aşanları sevmez&quot; buyruğunun duada yalvarıp yakarma ile gizlice yapmayı terke&shy;den kimseye karşı, şiddetli bir tehdit gibi olduğu ortaya &ccedil;ıkmış olur. (Fahruddin Er-Razi tfsr.)</p> <p>Gene Allah (c.c), yaptığı amelden razı olduğu Zekeriyya (a.s)&rsquo;dan bahsederken: <strong><span dir="RTL">اِذْ نَادٰى رَبَّهُ نِدَاءً خَفِيًّا</span></strong> <strong>&ldquo;O, Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı&rdquo; </strong>(Meryem 3). Yani &quot;O, nidasını kullardan gizledi ve bunu sırf Allah i&ccedil;in yaptı, bu konuda sadece O&#39;na başvurdu&quot; demektir.</p> <p>Keza bir Hadis-i şerif ş&ouml;yle buyurmaktadır<em>:</em> <strong><em><span dir="RTL">وعن أبى موسى رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال<a name="">,كنا مع النبي صلى الله عليه وسلم في سفر فجعل الناس يجهرون بالتكبير فقال النبي صلى الله عليه وسلم أيها الناس اربعوا على أنفسكم إنكم ليس تدعون أصم ولا غائبا إنكم تدعون سميعا قريبا وهو معكم </a>، وَالَّذِى تَدْعُونَهُ أقْرَبُ إلى أحَدِكُمْ مِنْ عُنُقِ رَاحِلَتِهِ. أخرجه الخمسة إ النسائىا</span></em></strong> <em>.</em> <em>Eb&ucirc; Mus&acirc; (radıyall&acirc;hu anh) anlatıyor: &quot;Bir sefere &ccedil;ıkmıştık. Halk y&uuml;ksek sesle tekbir getirmeye başladı. Bunun &uuml;zerine Hz. Peygamber (aleyhissal&acirc;tu vessel&acirc;m): <strong>&quot;Ey İnsanlar! Nefislerinize karşı merhametli olun. Z&icirc;ra sizler, sağır birisine hitab etmiyorsunuz, muh&acirc;tabınız g&acirc;ib de değil. Sizleri g&ouml;ren, işiten, her an sizinle olan bir Z&acirc;t&#39;a, Allah&#39;a hitab ediyorsunuz. Dua ettiğiniz Z&acirc;t, her birinize, bineğinin boynundan daha yakındır.&quot;</strong> dedi.&rdquo;</em> {Buh&acirc;r&icirc;, Daav&acirc;t 50, 67, Cih&acirc;d 131, Meğ&acirc;z&icirc; 38, Kader 7, Tevh&icirc;d 9; M&uuml;slim, Zikr 44, (2704);Tirmiz&icirc;, Daav&acirc;t 3, 59, (3371, 3457); Eb&ucirc; D&acirc;vud, Sal&acirc;t 361.}</p> <p><strong><u>Duanın ifa şekli ve icabet vakitlerine gelince:</u></strong> Da&icirc; duasını abdestli bir şekilde yapmalıdır. Huşu bir kalp, Allah&rsquo;a teslim bir şekilde, Dua i&ccedil;in İki elini kaldırdıktan sonra, Allah&rsquo;a (c.c) hamd-&uuml; sena etmelidir. Daha sonra Resul&uuml;ne (s.a.v) salat ve selam getirmelidir. Sonra tevbe ve istiğifarda bulunmalıdır. Daha sonra da sessiz ve yalvarırca p&uuml;r istek ile huşu i&ccedil;inde Rabbinden dilediğini ilhahla (israrala) istemelidir. Ve Cenab-ı Hakka (c.c) isimleri, sıfatları ve tevhid ile yalvarmalıdır. Ve Da&icirc;, duasının kat&icirc; bir şekilde kabul olacağına inanmalıdır. Buna hadis-i şeriften bir &ouml;rnek verecek olursak: <strong><em><span dir="RTL">فِي السُّنَنِ ( وَفِي ) صَحِيحِ ابْنِ حِبَّانَ مِنْ حَدِيث</span></em></strong> <strong><em><span dir="RTL">ِعَبْدِ اللَّهِ بْنِ بُرَيْدَةَعَنْ أَبِيهِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - سَمِعَ رَجُلًا يَقُولُ : اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِأَنِّي أَشْهَدُ أَنَّكَ أَنْتَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ ، الْأَحَدُ الصَّمَدُ الَّذِي لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا أَحَدٌ ، فَقَالَ : لَقَدْ سَأَلَ اللَّهَ بِالِاسْمِ الَّذِي إِذَا سُئِلَ بِهِ أَعْطَى ، وَإِذَا دُعِيَ بِهِ أَجَابَ وَفِي لَفْظٍ : لَقَدْ سَأَلْتَ اللَّهَ بِاسْمِهِ الْأَعْظَ</span></em></strong><strong><em><span dir="RTL">م</span></em></strong><strong><em> . </em></strong>&ldquo;<strong><em>S&uuml;nen ve İbni Hibban&rsquo;ın sahihindeki Abdullah bin Bureydete hadisinden babasından ş&ouml;yle nakleder: Resul&uuml;llah (s.a.v) bir adamın ş&ouml;yle dua ettiğini duyar: &rdquo; Allahım ben senin Allah olduğuna, senden başka ilah olmadığına, ahad ve samed olduğuna, &ouml;yle bir Allah ki doğup ve doğurmadığına ve eşi ve emsali olmadığına şehadet ederim.&rdquo; Bunun &uuml;zerine Resul&uuml;llah&rsquo;ın ş&ouml;yle dediği: &Ouml;yle bir isimle talepte bulunduki, bu isimle istenen verilir. Ve keza bu isimle yapılan duaya icabet edilir. Adama: Sen allah&rsquo;tan en b&uuml;y&uuml;k isimi ile talepte bulundun.</em></strong>&nbsp;&nbsp;&nbsp;&nbsp;</p> <p>Duada ilhahın (israrın) &ouml;nemine şu Hadis-i şerif işaret buyurmaktadır:&nbsp; <strong><em><span dir="RTL">عَن ْعَائِشَةَ - رَضِيَ اللَّهُعَنْهَا -قَالَتْ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُعَلَيْهِ وَسَلَّمَ : إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُلِحِّينَ فِي الدُّعَاءِ</span> Aişe (rd.anha) Rasul&uuml;llah&rsquo;ın ş&ouml;yle dediği nakletmektedir; &ldquo;Allah (c.c) Da&icirc;&rsquo;nin duasında ilhahlı (israrlı) olmasını sever.&rdquo;</em></strong></p> <p>Duanın icabet zamanları; gecenin son &uuml;&ccedil;te birinde, Ezan esnasında, ezan ve kamet arasında, farz namazların sonunda, Cuma g&uuml;nleri imamın minbere &ccedil;ıkışından o g&uuml;n&uuml;n namazının edasına kadar ve ikindiden sonrski saatte yapılan dualar kabule şayandır. (El-Cevabul k&acirc;fi, limen seele an devauşşafi, s.4,5) (DEVAM EDCEK İNŞAALLAH)</p> <p>&nbsp;</p>
Ekleme Tarihi: 09 Temmuz 2018 - Pazartesi

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (18)

<p><strong>b-Ul&ucirc;hiyette yapılan şirk: </strong>&Ouml;ncelikle Ul&ucirc;hiyetin ne demek olduğu tanımlamamız gereklidir.</p> <p><strong><u>Ul&ucirc;hiyet:</u></strong> Allah&rsquo;ın (c.c) Vacibul-Vuc&uuml;t olduğuna inanmaktır. Yani varlığı elzemdir, kendindendir, eşi ve benzeri yoktur, ezelidir ve ebedidir. Keza Ul&ucirc;hiyet; Allah&rsquo;ın (c.c) zatında, sıfatlarında ve isimlerinde, m&uuml;kemmelliğin ve g&uuml;zelliğin b&uuml;t&uuml;n mertebelerini, sınırsız derecede bulundurma vasfı demektir. Varlığının kendinden olması; başka hi&ccedil;bir varlığın mevcudiyetine bağlı olmaması ve b&uuml;t&uuml;n varlıkların ancak Onun varlığıyla var olmasıdır. Binaenaleyh zatında zıtlar mevcut değildir. Misal: kudretin zıddı olan aczin m&uuml;dahalesi m&uuml;mk&uuml;n değildir. Bu y&uuml;zden, kudretinin mertebeleri yoktur. Ezeli olması m&uuml;nasebetiyle, zaman ve mek&acirc;nla sınırlı olması m&uuml;mk&uuml;n değildir. Zamanın ve mek&acirc;nın b&uuml;t&uuml;n kusurlarından ve eksikliklerinden m&uuml;nezzehtir. Ebedi olmasıyla da, b&uuml;t&uuml;n zaman ve mek&acirc;nlara h&uuml;kmetmekte ve varlık &acirc;leminde tasarrufu s&uuml;rekli ve sınırsızdır. Cenabı Hakk&#39;ın ul&ucirc;hiyetinin azameti ve Kibriya&rsquo;sının sonsuz oluşu m&uuml;nasebetiyle, hi&ccedil;bir varlık tecellisinin dışında kalamayacağı gibi, O&rsquo;na fiillerinde ortak ve yardımcı da olamaz.</p> <p>&nbsp;</p> <p>V&acirc;cibul-V&uuml;c&ucirc;d&rsquo;u F.Razi (Rh.a) tefsirinde ş&ouml;yle tarif edilmektedir: Mahiyeti c&uuml;zlerden m&uuml;rekkep değildir. Yani tektir. Bunun akl&icirc; delili şudur: Her m&uuml;rekkep varlık, meydana gelmesi hususunda, kendi c&uuml;zlerinden her birine muhta&ccedil;tır. H&acirc;lbuki onun c&uuml;z&uuml; kendisinden baş&shy;kadır. Her m&uuml;rekkep başkasıyla ayakta durabilir (kaim olabilir). Başkasıyla kaim olansa, bizatihi kaim olamaz. B&ouml;ylece de &quot;Kayyum&quot; vasfını alamaz. Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın zatı bakımından tek olduğu sabit olunca, bu aslın iki l&acirc;zımının bu&shy;lunması gerekir:</p> <p><strong>Birinci L&acirc;zım:</strong> &quot;Varlık &acirc;leminde, her biri zatı gereği vacip olan iki şey yoktur&quot; anlamında, v&acirc;cibul-v&uuml;c&ucirc;d birdir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; b&ouml;yle bir şeyin varlığı kabul edilecek olsa, bu iki şey v&acirc;cibu&#39;l-v&uuml;c&ucirc;d olma hususunda m&uuml;şterek, taayy&uuml;n (ayrı varlık olma) hususunda farklı olurlar. Kendisiyle ortaklığın tahakkuk etti&shy;ği şey, kendisiyle farklılığın tahakkuk ettiği şeyden başkadır. Binaenaleyh, bu iki varlıktan her birinin zatı bakımından iki c&uuml;zden m&uuml;rekkep olması gerekir. H&acirc;lbuki bunun muhal olduğunu a&ccedil;ıklamıştık.</p> <p><strong>İkinci L&acirc;zım:</strong> Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın hakikatinin iki c&uuml;zden m&uuml;rekkep olması imk&acirc;nsız olunca, O&#39;nun bir mek&acirc;nda bulunması da imk&acirc;nsız olur. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bir mek&acirc;nda yer işgal eden her şey, par&ccedil;alanabilir ve b&ouml;l&uuml;nebilir. H&acirc;lbuki Allah&#39;&shy;ın m&uuml;rekkep bir varlık olduğunu s&ouml;ylemenin imk&acirc;nsız olduğu ortadadır. Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın bir mek&acirc;nda olmadığı sabit olunca, O&#39;nun bir cihette olması da, aynı şekilde imk&acirc;nsız olur. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; &quot;m&uuml;tehayyiz&quot; kelimesinin manası, kendi&shy;sine hiss&icirc; olarak işaret edilmesi m&uuml;mk&uuml;n olan demektir. Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın bir mek&acirc;nda ve bir cihette olmadığı sabit olunca, O&#39;nun uzuvlara sahip olması, hareket ve s&uuml;k&ucirc;n halinde bulunması da imk&acirc;nsız olur. (F. Razi, Bakara 255)</p> <p><strong><u>Ul&ucirc;hiyet&rsquo;te şirke gelince:</u></strong> Allah&rsquo;a (c.c); ibadette, sevgide, korkuda &uuml;mit ve beklentide ve sığınmada ortak koşmaktır. Bu g&uuml;nah, t&ouml;vbe edilmedik&ccedil;e Allah&#39;ın bağışlamayacağı bir g&uuml;nahtır. (Mecmuul Fatava 1/92)</p> <p>&nbsp;</p> <p>T&ouml;vbe ile alakalı olarak Allah&rsquo;u Te&acirc;l&acirc; ş&ouml;yle buyurmaktadır:&nbsp; <strong><span dir="RTL">قُلْ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ يَنْتَهُوا يُغْفَرْ لَهُمْ مَا قَدْ سَلَفَۚ</span> &ldquo;O k&uuml;f&uuml;redenlere de ki; eğer vazge&ccedil;erlerse (t&ouml;vbe ederlerse) ge&ccedil;mişteki g&uuml;nahları bağışlanır.&rdquo; </strong>(Enfal 38)</p> <p>&nbsp;</p> <p>İbn&uuml;&#39;l-Arab&icirc; t&ouml;vbe hakkında der ki: Bu (t&ouml;vbe), şanı y&uuml;ce Allah&#39;ın, insanlara l&uuml;tfedip ihsan buyurduğu bir rahmettir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; k&acirc;firler k&uuml;fr&uuml;, &ccedil;eşitli c&uuml;r&uuml;mleri işliyorlar ve masiyet ve g&uuml;nahları irtik&acirc;p ediyorlar. Eğer bu (t&ouml;vbelerine rağmen)&nbsp; onların sorgulanmalarını gerektirecek olsaydı ebediyen t&ouml;vbe etmezler ve hi&ccedil;bir şekilde mağfirete d&acirc;hil olamazlardı. Y&uuml;ce Allah, yoluna d&ouml;nmeleri halinde onların t&ouml;vbelerini kolaylaştırmakta ve İsl&acirc;m&#39;a girmeleri sayesinde onlara mağfiretini bol bol ihsan etmekte ve ge&ccedil;mişte yaptıklarını yıkıp yok etmektedir. &Ouml;yle ki bu onların dine girmelerine bir sebep teşkil etsin, M&uuml;sl&uuml;manların s&ouml;yledikleri s&ouml;z&uuml; kabul etmelerine teşvik edici olsun. Eğer onlar t&ouml;vbe etmelerine rağmen, herhangi bir şekilde sorgulanacaklarını g&ouml;recek olsalar, hi&ccedil;bir zaman ne t&ouml;vbe ederler, ne de İsl&acirc;m&#39;a girerler. (Kurtubi Tfsr.,Enfal 38)</p> <p>&nbsp;</p> <p><strong><u>Ul&ucirc;hiyette yapılan şirkin &ccedil;eşitleri şunlardır:</u></strong></p> <p><strong>a) İtikad&rsquo;ta yapılan şirk: </strong>Allah (c.c) dışındaki herhangi bir varlığın ibadete m&uuml;stahak olduğuna inanmaktır. Bu m&uuml;stahaklığın; Allah&rsquo;a (c.c) yapılması gereken ibadetlerin t&uuml;m&uuml;nde veya bu ibadetlerden herhangi birinde, başka bir varlığa da sirayet etmesine inanmak, ul&ucirc;hiyette m&uuml;şrikliğin sebebidir.</p> <p><strong>b) İbadette yapılan şirk:</strong> Allah&rsquo;ın dışındaki varlıklara ibadet etmektir. Bu ibadetler de nevine g&ouml;re; kalbi, kavli, ameli (efali), mali vs. olan ibadetlerdir. Nitekim Cenab-i Hakk (c.c) kitabında ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong>&nbsp;<span dir="RTL">وقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ </span></strong>&nbsp;&nbsp;<strong>&ldquo;Rabbin kendisinden başkasına ibadet etmemeni emretti.&rdquo; </strong>(İsra 23). Bu şirk &ccedil;eşidini de sınıflara ayırmak m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r:</p> <p><strong><u>1) Duada yapılan şirk:</u></strong> Hastalıktan şifaya, musibetten felaha, sıkıntılardan feraha, rızık darlığından bolluğa ulaşmak, faydanın elde edilmesi veya zararın defi vb. gibi ancak Allah&rsquo;ın (c.c) k&acirc;dir olduğu hususlarda başka varlıklardan yardım istemektir. Şu Ayet-i kerimede belirtildiği gibi: <strong><span dir="RTL">وَلاَ تَدْعُ مِن دُونِ ٱللَّهِ مَا لاَ يَنفَعُكَ وَلاَ يَضُرُّكَ فَإِن فَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذًا مّنَ ٱلظَّـٰلِمِينَ</span>&nbsp; &ldquo;Sana ne bir yarar, ne de bir zarar verebilecek varlıkları Allah&#39;la beraber anıp onlara yalvarıp yakarma. Eğer b&ouml;yle yaparsan muhakkak ki zalimlerden olursun&rdquo; </strong>(Yunus 106).</p> <p>Cen&acirc;b-ı Hakk&#39;ın &quot;Allah&#39;ı bırakıp da sana ne yarar ne de zarar verebilecek olan nesnelere tapma&quot; buyruğunun ifade ettiği husustur. Zatı gereği m&uuml;mkin olan varlık, zatlarına nisbetle yok, Hakk&#39;ın yaratmasıyla da mevcutturlar. Durum b&ouml;yle olunca, Hakk&#39;ın dışında kalanların varlığı, ancak Hakk&#39;ın yaratmasıyla olur. B&ouml;yle olması halinde de Hak&#39;tan başka fayda veren, yine O&#39;ndan başka zarar verebilecek olan bir kudret yoktur. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; O&#39;nun zatı hari&ccedil;, her şey yok olucudur. Durum b&ouml;yle olunca da, h&uuml;k&uuml;m sadece Allah&#39;ın olup, her iki d&uuml;nyada kendisine başvurulacak olan, ancak O olmuş olur. (F. Razi, Yunus 106)</p> <p>Gene başka ayet-i celilede ş&ouml;yle zikredilmektedir: <strong><span dir="RTL">وَمَنْ اَضَلُّ مِمَّنْ يَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَنْ لَا يَسْتَج۪يبُ لَهُٓ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ وَهُمْ عَنْ دُعَٓائِهِمْ غَافِلُو</span></strong><strong><span dir="RTL">ن</span></strong><strong> &ldquo;Allah&#39;tan başka kendisine kıyamete kadar cevap veremeyecek olan ve kendilerine yaptıkları duadan habersiz olan kimselere dua eden kişiden daha sapık kim olabilir?.&rdquo; </strong>(Ahkaf 5)</p> <p>Bu Ayet-i kerimede zikredilen; &ldquo;Allah&rsquo;ın dışında kendisine Kıyamete kadar cevap vermeyecek kimseye tapmakta olan kimseden daha sapık olan kimdir?&quot; if&acirc;desinin başındaki istifham, istifh&acirc;m-ı ink&acirc;r olup, mana ş&ouml;yledir: &quot;Allah&#39;ı bırakıp da, putlara tapan ve b&ouml;ylece de onları ilah edinip onlara ib&acirc;det edenden, haktan daha uzak ve cehalete de daha yakın hi&ccedil;bir kimse yoktur. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bu putlar, du&acirc; edildiğinde duymazlar. Onların bu dualara ne şu anda, ne de bu g&uuml;nden sonra, Kıyamete değin cevap vermeleri s&ouml;z konusu değildir.&quot; Bu ayette, Kıyamet bu işin son noktası kılınmıştır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Kıyamet g&uuml;n&uuml;nde, Cen&acirc;b-ı Hakk&#39;ın o putları dirilteceği, b&ouml;ylece de o putlar ile putlara tapanlar arasında karşılıklı bir konuşmanın meydana geleceği, bundan dolayı da Cen&acirc;b-ı Hakk&#39;ın bu g&uuml;n&uuml; bir sınır, son nokta kıldığı ileri s&uuml;r&uuml;lm&uuml;şt&uuml;r.</p> <p>Bu ifade ile Allah&#39;ın dışında kalan melek, Hz. Isa (as), Uzeyr ve putlar gibi, kendisine tapınılan her şeyin kastedilmiş olduğu da m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r. (F.Razi, Ahkaf 5).</p> <p>Başka bir Ayet-i kerimede &acirc;demoğlunun sıkıntıya d&uuml;şt&uuml;ğ&uuml; zaman yardım dilediği ilk ve yeg&acirc;ne varlığın Allah (c.c) olduğu, lakin felaha kavuşunca nasılda nank&ouml;r olabileceğini dile getirmektedir. Ayet-i celile ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">فَإِذَا رَكِبُواْ فِى ٱلْفُلْكِ دَعَوُاْ ٱللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ ٱلدّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى ٱلْبَرّ إِذَا هُمْ يُشْرِكُونَ</span> &ldquo;Bir gemiye bindikleri zaman (kendilerini tehlikede g&ouml;rd&uuml;kleri sırada) dini Allah&rsquo;a has kılarak, yalnız Allah&#39;a yalvarıp yakarırlar. Kurtulup karaya &ccedil;ıktıkları zaman da O&#39;na ortak koşmaya başlarlar&rdquo; </strong>(Ankebut 65).</p> <p>Bu Ayet-i kerimelerden de anlaşıldığı gibi, Allaha ortak koşan m&uuml;şrikler, onun, her şeyin yaratıcısı olduğunu, rızıkları onun verdiğini, g&ouml;klerden yağmur indirip onunla yery&uuml;z&uuml;nde &ccedil;eşitli bitkileri kendisinin bitirdiğini kabul etmekte, fakat bununla beraber Allaha yardımcı olurlar inancıyla bir kısım putları ve ben&shy;zeri şeyleri ona ortak koşmaktadırlar. Allah Te&acirc;l&acirc;, şirkin her t&uuml;rl&uuml;s&uuml;n&uuml; ortadan kaldırmak ve tevhid inancını sağlamlaştırmak i&ccedil;in Resulullah&rsquo;a bu gibi Ayetlerle telkinde bulunuyor ve onu, m&uuml;şrikleri uyarmakla g&ouml;revlendiriyor. (Taberi, Ankebut 65)</p> <p>Benzer başka bir Ayet-i kerimede ş&ouml;yle zikredilmektedir: <strong><span dir="RTL">وَاِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ اِلَّٓا اِيَّاهُۚ فَلَمَّا نَجّٰيكُمْ اِلَى الْبَرِّ اَعْرَضْتُمْۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ كَفُورا</span></strong> <strong>&ldquo;Denizde bir tehlikeyle karşılaştığınız zaman, O&#39;ndan (Allah&rsquo;tan) başka b&uuml;t&uuml;n o yalvarıp yakardığınız şeyler sizi y&uuml;z&uuml;st&uuml; bırakır; ama ne zamanki sizi sağ salim karaya &ccedil;ıkarır, hemen O&rsquo;nda (Allah&rsquo;tan) y&uuml;z &ccedil;evirirsiniz. İnsan ger&ccedil;ekten &ccedil;ok nank&ouml;rd&uuml;r!&rdquo; </strong>(İsra 67)</p> <p>Bu ayet-i kerimenin tefsirinde şunlar yazılmaktadır:&nbsp; Allah Te&acirc;l&acirc;; insanlara bir sıkıntı gelince Allah&#39;a yalvardıklarını ve O&#39;nun dinine d&ouml;nd&uuml;klerini haber veriyor. Bu sebeple &ldquo;Denizde size bir sıkıntı dokununca; yalvardıklarınızın hepsi kaybolur. Ancak O ka&shy;lır.&rdquo; buyurmaktadır. Yani Allah&#39;tan başka ibadet ettiğiniz her şey kal&shy;binizden silinir gider. Nitekim aynı husus, Ebu Cehil oğlu İkrime i&ccedil;in tahakkuk etmiştir. Mekke&#39;nin fethedildiği zaman, Ebu Cehil oğlu İk&shy;rime Hz. Peygamberden ka&ccedil;ıp kurtulmak istemiş ve Habeşistan&#39;a ge&ccedil;&shy;mek &uuml;zere deniz yolculuğuna &ccedil;ıkmış. Bu sırada korkun&ccedil; bir fırtına be&shy;lirmiş. Bunun &uuml;zerine gemidekiler birbirlerine demişler ki: Bu fırtı&shy;nanın ge&ccedil;mesi i&ccedil;in yalnız ve yalnız bir tek Allah&#39;a dua edip yalvar&shy;manız gerekir. Bunun &uuml;zerine İkrime kendi i&ccedil;inden ş&ouml;yle demiş: Allah&rsquo;a and olsun ki eğer Allah&#39;tan başkası denizde fayda vermiyorsa, el&shy;bette ki karada da fayda vermeyecektir. Allah&#39;ım Sana ahdim olsun, eğer beni bu fırtınadan kurtarırsan, gider elimi (Resul&uuml;llah&rsquo;ın) eline koyar ve onu Rauf ve Rah&icirc;m olarak bulurum muhakkak. Denizden kurtulmuşlar ve İkrime Ras&ucirc;lullah&#39;a d&ouml;n&uuml;p gelerek M&uuml;sl&uuml;manlığı kabul etmiş ve iyi bir M&uuml;sl&uuml;man olmuş. Allah ondan razı olsun ve onu hoşnut etsin. (İbni Kesir, İsra 67)</p> <p>Keza diğer bir Ayet-i kerimede de: <strong><span dir="RTL">وَإِن يَمْسَسْكَ ٱللَّهُ بِضُرّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَادَّ لِفَضْلِهِ </span></strong>&nbsp;<strong>&ldquo;Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu, O&rsquo;ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O&rsquo;nun l&uuml;tfunu engelleyebilecek de yoktur.&rdquo; </strong>(Yunus 107).</p> <p>Ey Resul&uuml;m, şayet sana Allah tarafından bir sıkıntı veya bir felaket doku&shy;nacak olursa onu senden, Allah&rsquo;a ortak koşulan putlar değil ancak Allah kaldırır. Şayet Allah sana bir hayır diler, herhangi bir nimet verirse, Allah&rsquo;ın l&uuml;tfuna karşı gelecek te hi&ccedil;bir kimse yoktur. Allah, darlık ve genişlikleri, rahmet ve felaketle&shy;ri, kullarından dilediğine isabet ettirir. O, kullarından t&ouml;vbe edip ona y&ouml;nelenin t&ouml;vbesini &ccedil;ok&ccedil;a kabul eden ve kendisine iman edip itaat edenlere de &ccedil;ok&ccedil;a mer&shy;hametli davranandır.</p> <p>Bu hususta Abdullah b. Abbas şu Hadis-i Şerifi rivayet etmektedir: Ab&shy;dullah b. Abbas diyor ki:</p> <p>&quot; Bir g&uuml;n Resulullah&#39;ın terkisine binmiştim. Resulullah (s.a.v.) bana ş&ouml;yle dedi: &quot;Ey gen&ccedil; sana bazı şeyler &ouml;ğreteceğim. Sen, Allah&rsquo;ın emrini g&ouml;zet ki Allah da seni korusun. Allah&rsquo;ın emrini g&ouml;zet ki, onu yanında bulasın. Bir şey istediğin&shy;de Allah&#39;tan iste. Bir yardım dilediğinde Allah&#39;tan dile. Ve şunu iyi bil ki b&uuml;t&uuml;n &uuml;mmet bir araya gelip sana herhangi bir fayda sağlamaya &ccedil;alışsa Allah&rsquo;ın, senin i&ccedil;in takdir ettiğinin dışında sana hi&ccedil;bir fayda sağlayamazlar. Yine b&uuml;t&uuml;n &uuml;mmet sana herhangi bir zarar vermek i&ccedil;in bir araya gelecek olsalar, Allah&rsquo;ın, senin i&ccedil;in takdir ettiği dışında sana herhangi bir zarar veremezler. (Taberi tfsr.,Yunus 107).</p> <p>Allah (c.c) dışında herhangi bir varlıktan aman dilemek boşunadır ve b&uuml;y&uuml;k zul&uuml;md&uuml;r. Zira m&uuml;lk&uuml;n yeg&acirc;ne sahibi odur. H&uuml;k&uuml;mranlık ona mahsustur. Verende O, alanda O&rsquo;dur. Ziyanı uzaklaştıracak olanda, hayrı verecek olanda odur. Onun dileğine karşı &ccedil;ıkacak ve &ouml;nleyecek hi&ccedil;bir g&uuml;&ccedil; yoktur. Hal b&ouml;yle iken O&rsquo;nun dışındaki varlıklardan medet beklemek ham hayal ve kişinin kendi nefsine zulm&uuml;n ta kendisidir.&nbsp;&nbsp;</p> <p><strong><u>Dua&rsquo;nın adabı; </u></strong></p> <p>Dua adabının nasıl olduğunu, gene duayı kabul eden ve duaya isticab edenden &ouml;ğrenelim. O (c.c) ş&ouml;yle der: <strong><span dir="RTL">اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَدٖينَ</span> &ldquo;Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin. Muhakkak ki Allah, haddi aşanları sevmez&rdquo; </strong>(A&rsquo;raf 55). Ayni Surenin başka bir Ayetinde: <strong><span dir="RTL">وَاذْكُرْ رَبَّكَ فٖى نَفْسِكَ تَضَرُّعًا وَخٖيفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِلٖينَ</span> &ldquo;Rabbini, i&ccedil;inden yalvararak ve korkarak, y&uuml;ksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma.&rdquo; </strong>(A&rsquo;raf 205).</p> <p>Ayette, tadarruen (yalvararak) ifadesinin yer almasının maksadı, duadan elde edilmek istenen bu asl&icirc; halin ger&ccedil;ekleştirilmesi; hufyeten (gizlice) kelimesinin bulunmasının maksadı ise, o ihl&acirc;sı riya şaibelerinden koruyup muhafaza etmektir. Bu manayı iyice kavradığında, Hak Te&acirc;l&acirc;&#39;nın, &quot;yalvararak ve gizlice&quot; beyanının, duanın şartlarını ger&ccedil;ekleştirme ve meydana getirme hususunda, murad edilen her şeyi i&ccedil;ine aldığını ve kesinlikle hi&ccedil;bir şekilde buna ilave edilecek bir şeyin bulunmadığını g&ouml;r&uuml;rs&uuml;n.</p> <p>Ayet&rsquo;in sonunda Cen&acirc;b-ı Hak (c.c) bundan sonra, &quot;Allah haddi aşanları sev&shy;mez.&quot; buyurmuştur. En a&ccedil;ık olan g&ouml;r&uuml;ş, bundan muradın, Allah&#39;ın yalvarıp yakar&shy;ma ve gizleme emrini terk etme hususunda haddi aşanları sevmeyişidir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Al&shy;lah, haddi aşmayı sevmez. Allah&#39;ın sevmesi, O&#39;nun m&uuml;k&acirc;fat vermesi demektir. Dolayısiyle mana, &quot;Dua etme hususunda, yalvarıp yakarma ile gizliliği terk eden kimseyi Allah, kesinlikle m&uuml;k&acirc;fatlandırmaz ve ona ihsanda bulunmaz&quot; şeklinde olur. B&ouml;yle olan kimse de, hi&ccedil; ş&uuml;phesiz ikaba (cezaya) uğrayanlardan olur. B&ouml;ylece &quot;Allah haddi aşanları sevmez&quot; buyruğunun duada yalvarıp yakarma ile gizlice yapmayı terke&shy;den kimseye karşı, şiddetli bir tehdit gibi olduğu ortaya &ccedil;ıkmış olur. (Fahruddin Er-Razi tfsr.)</p> <p>Gene Allah (c.c), yaptığı amelden razı olduğu Zekeriyya (a.s)&rsquo;dan bahsederken: <strong><span dir="RTL">اِذْ نَادٰى رَبَّهُ نِدَاءً خَفِيًّا</span></strong> <strong>&ldquo;O, Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı&rdquo; </strong>(Meryem 3). Yani &quot;O, nidasını kullardan gizledi ve bunu sırf Allah i&ccedil;in yaptı, bu konuda sadece O&#39;na başvurdu&quot; demektir.</p> <p>Keza bir Hadis-i şerif ş&ouml;yle buyurmaktadır<em>:</em> <strong><em><span dir="RTL">وعن أبى موسى رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال<a name="">,كنا مع النبي صلى الله عليه وسلم في سفر فجعل الناس يجهرون بالتكبير فقال النبي صلى الله عليه وسلم أيها الناس اربعوا على أنفسكم إنكم ليس تدعون أصم ولا غائبا إنكم تدعون سميعا قريبا وهو معكم </a>، وَالَّذِى تَدْعُونَهُ أقْرَبُ إلى أحَدِكُمْ مِنْ عُنُقِ رَاحِلَتِهِ. أخرجه الخمسة إ النسائىا</span></em></strong> <em>.</em> <em>Eb&ucirc; Mus&acirc; (radıyall&acirc;hu anh) anlatıyor: &quot;Bir sefere &ccedil;ıkmıştık. Halk y&uuml;ksek sesle tekbir getirmeye başladı. Bunun &uuml;zerine Hz. Peygamber (aleyhissal&acirc;tu vessel&acirc;m): <strong>&quot;Ey İnsanlar! Nefislerinize karşı merhametli olun. Z&icirc;ra sizler, sağır birisine hitab etmiyorsunuz, muh&acirc;tabınız g&acirc;ib de değil. Sizleri g&ouml;ren, işiten, her an sizinle olan bir Z&acirc;t&#39;a, Allah&#39;a hitab ediyorsunuz. Dua ettiğiniz Z&acirc;t, her birinize, bineğinin boynundan daha yakındır.&quot;</strong> dedi.&rdquo;</em> {Buh&acirc;r&icirc;, Daav&acirc;t 50, 67, Cih&acirc;d 131, Meğ&acirc;z&icirc; 38, Kader 7, Tevh&icirc;d 9; M&uuml;slim, Zikr 44, (2704);Tirmiz&icirc;, Daav&acirc;t 3, 59, (3371, 3457); Eb&ucirc; D&acirc;vud, Sal&acirc;t 361.}</p> <p><strong><u>Duanın ifa şekli ve icabet vakitlerine gelince:</u></strong> Da&icirc; duasını abdestli bir şekilde yapmalıdır. Huşu bir kalp, Allah&rsquo;a teslim bir şekilde, Dua i&ccedil;in İki elini kaldırdıktan sonra, Allah&rsquo;a (c.c) hamd-&uuml; sena etmelidir. Daha sonra Resul&uuml;ne (s.a.v) salat ve selam getirmelidir. Sonra tevbe ve istiğifarda bulunmalıdır. Daha sonra da sessiz ve yalvarırca p&uuml;r istek ile huşu i&ccedil;inde Rabbinden dilediğini ilhahla (israrala) istemelidir. Ve Cenab-ı Hakka (c.c) isimleri, sıfatları ve tevhid ile yalvarmalıdır. Ve Da&icirc;, duasının kat&icirc; bir şekilde kabul olacağına inanmalıdır. Buna hadis-i şeriften bir &ouml;rnek verecek olursak: <strong><em><span dir="RTL">فِي السُّنَنِ ( وَفِي ) صَحِيحِ ابْنِ حِبَّانَ مِنْ حَدِيث</span></em></strong> <strong><em><span dir="RTL">ِعَبْدِ اللَّهِ بْنِ بُرَيْدَةَعَنْ أَبِيهِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - سَمِعَ رَجُلًا يَقُولُ : اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِأَنِّي أَشْهَدُ أَنَّكَ أَنْتَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ ، الْأَحَدُ الصَّمَدُ الَّذِي لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا أَحَدٌ ، فَقَالَ : لَقَدْ سَأَلَ اللَّهَ بِالِاسْمِ الَّذِي إِذَا سُئِلَ بِهِ أَعْطَى ، وَإِذَا دُعِيَ بِهِ أَجَابَ وَفِي لَفْظٍ : لَقَدْ سَأَلْتَ اللَّهَ بِاسْمِهِ الْأَعْظَ</span></em></strong><strong><em><span dir="RTL">م</span></em></strong><strong><em> . </em></strong>&ldquo;<strong><em>S&uuml;nen ve İbni Hibban&rsquo;ın sahihindeki Abdullah bin Bureydete hadisinden babasından ş&ouml;yle nakleder: Resul&uuml;llah (s.a.v) bir adamın ş&ouml;yle dua ettiğini duyar: &rdquo; Allahım ben senin Allah olduğuna, senden başka ilah olmadığına, ahad ve samed olduğuna, &ouml;yle bir Allah ki doğup ve doğurmadığına ve eşi ve emsali olmadığına şehadet ederim.&rdquo; Bunun &uuml;zerine Resul&uuml;llah&rsquo;ın ş&ouml;yle dediği: &Ouml;yle bir isimle talepte bulunduki, bu isimle istenen verilir. Ve keza bu isimle yapılan duaya icabet edilir. Adama: Sen allah&rsquo;tan en b&uuml;y&uuml;k isimi ile talepte bulundun.</em></strong>&nbsp;&nbsp;&nbsp;&nbsp;</p> <p>Duada ilhahın (israrın) &ouml;nemine şu Hadis-i şerif işaret buyurmaktadır:&nbsp; <strong><em><span dir="RTL">عَن ْعَائِشَةَ - رَضِيَ اللَّهُعَنْهَا -قَالَتْ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ - صَلَّى اللَّهُعَلَيْهِ وَسَلَّمَ : إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُلِحِّينَ فِي الدُّعَاءِ</span> Aişe (rd.anha) Rasul&uuml;llah&rsquo;ın ş&ouml;yle dediği nakletmektedir; &ldquo;Allah (c.c) Da&icirc;&rsquo;nin duasında ilhahlı (israrlı) olmasını sever.&rdquo;</em></strong></p> <p>Duanın icabet zamanları; gecenin son &uuml;&ccedil;te birinde, Ezan esnasında, ezan ve kamet arasında, farz namazların sonunda, Cuma g&uuml;nleri imamın minbere &ccedil;ıkışından o g&uuml;n&uuml;n namazının edasına kadar ve ikindiden sonrski saatte yapılan dualar kabule şayandır. (El-Cevabul k&acirc;fi, limen seele an devauşşafi, s.4,5) (DEVAM EDCEK İNŞAALLAH)</p> <p>&nbsp;</p>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.