HASİP TAYLAN
Köşe Yazarı
HASİP TAYLAN
 

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (14)

<p>Velayet ve keramet mevzuuna değinmişken, bu b&ouml;l&uuml;mde de, Şeyh ve Sofi ilişkilerine, bunların ibadette, muamelede, Vecd ve Semadaki davranışları hakkında vs. İmam Kurtubi&rsquo;nin (rh.a) fikirlerine yer vermek istiyoruz.</p> <p>Takip eden a&ccedil;ıklamalardan da m&uuml;şahede edeceğimiz gibi, İmam Kurtubi&rsquo;nin (rh.a) tenkit veya red ettiği, bazı cahil Şeyh ve Sofi&rsquo;lerdir. Bunların fikir ve davranışlarının Kur&rsquo;an ve S&uuml;nnete muhalif olduğu, dolayısıyla İslam inancı &ccedil;er&ccedil;evesinin dışına &ccedil;ıktıklarından, bunların insanların inancında tahribata sebebiyet verdiği ve genelde de İslam inancının yanlış algılanmasına yol a&ccedil;tığı aşik&acirc;rdır. G&uuml;n&uuml;m&uuml;zde de m&uuml;şahede ettiğimiz gibi, Kuran ve S&uuml;nnetle hi&ccedil; alakası olmayan, hatta bırakın Kur&rsquo;anı kerimin anlamını, Kuran-ı kerimi y&uuml;z&uuml;nden okumasını bilmeyen nice şeyh ve m&uuml;rit ge&ccedil;inen cahilleri g&ouml;rmekteyiz. Hatta bunların bazıları Allah&rsquo;tan (c.c) vahi aldıklarını (peygamber olduklarını) iddia etmektedirler. H&acirc;lbuki şu Ayet-ı kerime ile son Peygamberin Hz. Muhammed olduğu sabittir: <strong><span dir="RTL">مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ <u>وَلٰـكِنْ رَسُولَ</u> <u>اللّٰهِ وَخَاتَمَ النَّبِيّٖنَ</u> وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَیْءٍ عَلٖيمًا </span>&nbsp;&ldquo;Muhammed, sizin erkeklerinizden hi&ccedil;birinin babası değildir. <u>Fakat o, Allah&rsquo;ın Res&ucirc;l&uuml; ve neb&icirc;lerin sonuncusudur</u>. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.&rdquo; </strong>Bu acınası durumda olmamızın yeg&acirc;ne sebebide, dinimizden bihaber olmamızdır. Dolayısıyla bu sahtek&acirc;r insanların peşine d&uuml;şmek suretiyle hem d&uuml;nyamızı ve hemde ahiretimizi heba ediyoruz.</p> <p>İşte İmam Kurtubi&rsquo;nin mevzuya bahis ettiği sahte şeyh ve onlara kanıp onların peşinden giden zavallı sofileridir. Yoksa ger&ccedil;ek Veli ve Zahidlerin herhangi bir şekilde tenkidi veya reddi s&ouml;z konusu değildir.</p> <p>İmam Kurtubi (rh.a),&nbsp; Tasavvufi tefsir&acute;in &ouml;nderlerinden olan Eb&ucirc; Muhammed Sehl et-T&uuml;ster&icirc;, Eb&ucirc; Abdurrahman Muhammed es-S&uuml;lem&icirc;, keza onun &ouml;ğrencisi olan Eb&ucirc; Nasr Abdulkerim el-Kuşeyr&icirc; gibi mutasavvıf &acirc;limlerden g&ouml;r&uuml;şler nakleder. Bu g&ouml;r&uuml;şler arasında Kur&acute;&acirc;n ve S&uuml;nnete uygun kanaatleri herhangi bir eleştiriye tabi tutmadan nakletmekle birlikte, bahusus kimi zaman cahil bulduğu bazı mutasavvıf ve Sofi kesimlere değinerek, onların yanlış kanaatlerine temas eder ve bu kanaatlerini Kur&acute;&acirc;n ve S&uuml;nnete uygun olmadıkları gerek&ccedil;esi ile tenkit ve yerine g&ouml;re reddeder.</p> <p>İmam Kurtub&icirc;&acute;nin (rh.a) reddettiği ve kabul etmediği tasavvufi yaklaşımlar, Kur&acute;&acirc;n ve S&uuml;nnetin &ccedil;er&ccedil;evesinde yer almayan yaklaşımlardır. Herhangi bir şekilde Kur&acute;&acirc;n ve S&uuml;nnete, isnat edilmeyen tutum ve davranışları reddeder. Bu tutum ve davranışların, ileri gelen şahsiyetler tarafından benimsenmiş ve yaygınlaştırılmış olması, onun bunları benimsemeyip reddetmesinde bir engel teşkil etmez. Zira Kurtub&icirc;, her M&uuml;sl&uuml;manın sahip olması gereken şu esas ilkeyi her zaman i&ccedil;in titizlikle g&ouml;z &ouml;n&uuml;nde bulundurmuştur:</p> <p>İmam Kurtubi&rsquo;ye g&ouml;re, Kimin g&ouml;r&uuml;ş&uuml; olursa olsun, (Mezhep imamları d&acirc;hil olmak &uuml;zere) naslara (Kur&rsquo;an ve S&uuml;nnete) aykırı olduğu takdirde her g&ouml;r&uuml;ş red edilmelidir. Her zaman i&ccedil;in nasların benimsendiği g&ouml;r&uuml;ş&uuml; tercih etme gayretini ortaya koyan Kurtub&icirc;, naslara uygun olmayan g&ouml;r&uuml;ş ve kanaatleri reddetmeye &ccedil;alışır.</p> <p>Bunlara dair &ouml;rnekleri Kurtub&icirc;&rsquo;nin kendi Tefsiri&quot;nden ele almaya &ccedil;alışalım:</p> <p><strong>1) Mahl&ucirc;k&rsquo;a secde:</strong> İmam Kurtub&icirc;, cahil mutasavvıfların, şeyhlerinin huzuruna girdikleri vakit &ouml;nlerinde eğilmek, secde etmek gibi yanlış tutumlarının hi&ccedil;bir şekilde doğru olamayacağını, şeyh-m&uuml;rid ilişkisindeki yanlışlıkların d&uuml;zeltilmesi gerektiğine dair Bakara suresinin 34. Ayetinin 4. B&ouml;l&uuml;m&uuml;n tefsirinde şunları s&ouml;ylemektedir:</p> <p>&Ccedil;oğunluğun kabul ettiği g&ouml;r&uuml;şe g&ouml;re, Rasulullah (s.a.v)&#39;ın d&ouml;nemine kadar yaratıklara da secde etmek mubah idi. Ashabı; ağa&ccedil; ve deveye sec&shy;de edildiğinde Rasulullah&#39;a ş&ouml;yle demişlerdi: Ağa&ccedil;tan ve &uuml;rk&uuml;p ka&ccedil;an deveden sana secde et&shy;meye biz daha layığız. Bunun &uuml;zerine Hz. Peygamber ş&ouml;yle buyurdu: &quot;&Acirc;lemlerin Rabbi olan Allah&#39;tan başka hi&ccedil;bir kimseye secde edilmemelidir.&quot;</p> <p>Konu ile alakalı İbn Mace S&uuml;nen&#39;inde, el-B&uuml;st&icirc; de Sahih&#39;inde Eb&ucirc; Vakid&#39;in ş&ouml;yle dediğini rivayet etmektedirler:</p> <p><em><span dir="RTL">لَمَّا قَدِمَ مُعَاذُ بْنُ جَبَلٍ مِنَ الشَّامِ سَجَدَ لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : ( مَا هَذَا ؟ ) فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، قَدِمْتُ الشَّامَ فَرَأَيْتُهُمْ يَسْجُدُونَ لِبَطَارِقَتِهِمْ وَأَسَاقِفَتِهِمْ ، فَأَرَدْتُ أَنْ أَفْعَلَ ذَلِكَ بِكَ ، قَالَ : فَلَا تَفْعَلْ فَإِنِّي لَوْ أَمَرْتُ شَيْئًا أَنْ يَسْجُدَ لِشَيْءٍ لَأَمَرْتُ الْمَرْأَةَ أَنْ تَسْجُدَ لِزَوْجِهَا لَا تُؤَدِّي الْمَرْأَةُ حَقَّ رَبِّهَا حَتَّى تُؤَدِّيَ حَقَّ زَوْجِهَا </span></em>&nbsp;&nbsp;</p> <p><em>Muaz b. Cebel, Şam&#39;dan gelince Rasulullah (s.a.v)&#39;ın &ouml;n&uuml;nde secdeye kapandı. Bunun &uuml;zerine Rasulullah (s.a.v): &quot;Bu da ne oluyor?&quot; deyince Muaz ş&ouml;yle dedi: Ey Allah&#39;ın Rasul&uuml;, ben Şam&#39;a vardım, baktım ki onlar y&uuml;ksek kumandanlarına ve b&uuml;y&uuml;k din adamlarına secde ediyorlar, ben de bu işi sana yapmak istedim. Hz. Peygamber ş&ouml;yle buyurdu: &quot;Hayır, b&ouml;yle birşey yapma, &ccedil;&uuml;nk&uuml; ben herhangi bir şeyin herhangi bir şeye secde etmesini emredecek olursam, kadına kocasına secde etmesini emrederdim. Kadın kocasının hakkını yerine getirmedik&ccedil;e Rabbinin hakkını yerine getir&shy;miş olmaz</em>.</p> <p>Hadisin Muaz (r.a) yoluyla gelen rivayetlerinin birisinde de ş&ouml;yle denilmektedir: Hz. Peygamber insanlara secde etmeyi ya&shy;sakladı ve buna karşılık musafaha yapmayı emretti.</p> <p>Derim ki: Sofilerin cahilleri; semaları, şeyhlerinin huzuruna girmeleri ve istiğfarda bulunmaları esnasında yapılması yasaklanan bu şekilde secde et&shy;meyi adet haline getirmişlerdir. Onlardan herhangi birisi kendinden ge&ccedil;ip cez&shy;be haline geldiğinde, iddiasına g&ouml;re daha kıdemli olanların &ouml;n&uuml;nde secde edermiş. Ancak bu onun bilgisizliğinden dolayıdır. Bilgisizliğinden dolayı kıb&shy;leye doğru mu başka tarafa doğru mu secde ettiğine de dikkat etmez. On&shy;ların bu şekildeki amelleri bir sapıklıktır ve boşa &ccedil;ıkmıştır. (Kurtubi, Bakara 34)</p> <p>Yukarıya taşıdığımız Hadis&rsquo;in metninden de anlaşılacağı &uuml;zere hadisin asıl maksadı Allah&#39;tan (c.c) başkasına secde edilemeyeceği ile alakalıdır. Bu Hadis-i şerifle Peygamberimiz (s.a.v), kocanın kadın &uuml;zerindeki hakkının da &ouml;nemine vurgu yapmıştır. Zira Koca ailenin ge&ccedil;imini sağlamakla g&ouml;revlendirildiği gibi, aileyi koruma, kollama ve idare etmeden de sorumlu olduğu i&ccedil;in, ailenin reisi konumundadır. Bundan dolayı Peygamberimiz (s.a.v) kocaya itaatı elzem g&ouml;rm&uuml;şlerdir.</p> <p>Esasında bu Hadis-i şerifte ge&ccedil;en &ldquo;kadının erkeğe itaatı&rdquo; Nisa Suresinin 34. Ayet&rsquo;inin buyurduğunun gereği oalarak telakki edilmelidir. Peygamberimiz (s.a.v) bu Ayet-i kerimeyi bu Hadis-i şerifle a&ccedil;ıklamıştır. Ayet-i kerime ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ</span> &ldquo;Erkekler kadınlar &uuml;zerine y&ouml;neticidirler (kavv&acirc;mdırlar). Bu , Allah&#39;ın bazılarını bazılarına &uuml;st&uuml;n kılmış olmasından ve erkek&shy;lerin mallarından infak etmelerinden dolayı b&ouml;yledir. Salih kadın&shy;lar itaatli olan ve Allah&#39;ın koruduğu gizlilikleri koruyanlardır.</strong></p> <p>Ayet-i kerimede Y&uuml;ce Allah&#39;ın: &quot;Erkekler kadınlar &uuml;zerine y&ouml;neticidirler&quot; demesi,&nbsp; erkekler kadınların nafakalarını sağlar, onları gereği gibi korur ve himaye ederler demektir. Kavvam ve Kayyım (y&ouml;netici ve işleri &ccedil;ekip &ccedil;eviren) ifa&shy;deleri aynı anlamda kullanılır. Erkeğin bu y&uuml;k&uuml;ml&uuml;l&uuml;klerine karşılıkta kadının erkeğe itaati emretmektedir. Ma&rsquo;siyet bunun dışındadır. Zira Hi&ccedil;bir kimseye haksız olan, meşru olmayan emir ve isteklerinde itaat edilmez</p> <p><strong>2) Helalinden Mal ve M&uuml;lk edinme:</strong> İmam Kurtubi, Zahidlerin <u>mala ve servete</u>, bunların şer&#39;&icirc; &ouml;l&ccedil;&uuml;ler i&ccedil;erisinde korunup geliştirilmesine dair kanaatlerini, bu kanaatleri savunan cahil mutasavvıf ve zahidleri eleştirmekle birlikte, Eb&ucirc;&#39;l-Ferec el-Cevz&icirc;&#39;den de nakil ile bir takım ilim adamlarının da bu tuzağa d&uuml;şm&uuml;ş olduklarına dikkat &ccedil;eker. Ve konu ile ilgili ileri s&uuml;r&uuml;len aslı astarı olmayan rivayetleri ele alan, bu maksatla el-Muhasib&icirc;&#39;nin konu ile ilgili naklettiği bir olayı Eb&ucirc; H&acirc;mid (el-Gazz&acirc;l&icirc;)&#39;nin de nakletmek suretiyle bir hataya d&uuml;şm&uuml;ş olduğuna işaret etmektedir. Dolayısıyla mutasavvıf ve zahidlerin s&ouml;ylemlerini ve anlattıklarını her zaman i&ccedil;in ilmi bir s&uuml;zge&ccedil;ten ge&ccedil;irilmesi gerektiğine, Bakara suresinin 283.ayetinin son babında ş&ouml;yle izah etmektedir:</p> <p>Y&uuml;ce Allah&#39;ın, yazışmayı, şahit tutmayı, rehin almayı emretmiş olması, malların korunması ve artırılmasına gereken riayetin g&ouml;sterilmesi i&ccedil;in kat&#39;&icirc; bir nastır. Bunun b&ouml;yle olmadığı g&ouml;r&uuml;ş&uuml;nde olan cahil ve tıpkı davar g&uuml;denlere benzeyen mutasavvıflara bir reddiyedir. Bunlar b&uuml;t&uuml;n mallarını elden &ccedil;ıkarır, kendilerine, ailelerine yetecek kadarını elde tutmazlar.</p> <p>Diğer taraftan kendisi muhta&ccedil; olup ailesi fakir olunca, ya kardeşlerin minnetlerine ve sadakalarına maruz kalır yahut da d&uuml;nya ehli kimselerden ve bunların zalimlerinden ihtiya&ccedil;larını karşılamak zorunda kalır. Bu ise yerilmiş ve yasaklanmış bir fiildir.</p> <p>Ebu&#39;l-Ferec el-Cevz&icirc; der ki: Ben bilgisi kıt ve zahid ge&ccedil;inen kimselerin bu t&uuml;r faaliyetlerde bulunmalarına şaşmıyorum. Asıl belli bir ilim ve akla sahip birtakım kimselerin şeriata ve akla zıt olmakla birlikte bu işi teşvik etmelerine, bunu emretmelerine şaşıyorum.</p> <p>El-Muhasib&icirc; bu konuda uzun uzun s&ouml;zler nakleder. Ebu Hamid et-Tus&icirc; de onun bu konudaki g&ouml;r&uuml;şlerini metheder, onu destekler. Bana g&ouml;re Haris el-Muhasib&icirc;, Ebu Hamid&#39;e g&ouml;re daha &ccedil;ok mazur g&ouml;r&uuml;lebilir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Ebu Hamid daha fakih idi. Ancak onun tasavvufa girmesi, girip kabul ettiği şeye yardımcı olmasını gerektirmiştir. El-Muhasib&icirc; bu konuda uzun a&ccedil;ıklamaları arasında şunları s&ouml;yler: Bana ulaştığına g&ouml;re, Abdurrahman b. Avf vefat edince, Ras&ucirc;lullah (s.a.v)&#39;ın ashabından bazıları ş&ouml;yle dedi: Terkettikleri şeyler (Geride bıraktığı mallar) hakkında Abdurrahman i&ccedil;in korkuyoruz. Ancak Ka&#39;b (el-Ahb&acirc;r) ş&ouml;yle dedi: Subhanallah, Abdurrahman i&ccedil;in ne diye korkuyorsunuz? Hel&acirc;lden kazandı, g&uuml;zel bir şekilde infak etti ve hel&acirc;l şeyler bıraktı.</p> <p>Bu s&ouml;zler, Ebu Zerr&#39;e ulaşınca, Ka&#39;b&#39;ı g&ouml;rmek kasdı ile kızgınlıkla dışarı &ccedil;ıktı. Yolda bir devenin &ccedil;ene kemiğini g&ouml;rd&uuml;, onu eline aldı. Sonra Ka&#39;b&#39;ı aramaya koyuldu. Ka&#39;b&#39;a: Ebu Zerr seni arıyor denilince &ccedil;ıkıp ka&ccedil;tı.</p> <p>Nihayet, Ka&#39;b Hz. Osman&#39;ın yanına &ccedil;ıktı, ondan himaye edilmeyi istedi ve durumu ona bildirdi. Ebu Zerr ise Ka&#39;b&#39;ı takip edip duruyordu. Nihayet Hz. Osman&#39;ın evine ulaştı. İ&ccedil;eri girince Ka&#39;b kalkıp Ebu Zerr&#39;den ka&ccedil;arak Hz. Osman&#39;ın arkasına oturdu. Ebu Zerr ona: Ey yahudi kadının oğlu! Sen Abdurrahman&#39;ın geriye bıraktığı şeyler dolayısıyla onun i&ccedil;in bir mahzur olmadığını mı ileri s&uuml;r&uuml;yorsun? And dolsun ki Ras&ucirc;lullah (s.a.v) bir g&uuml;n dışarı &ccedil;ıktı ve ş&ouml;yle dedi: <em><span dir="RTL">الْأَكْثَرُونَ هُمُ الْأَقَلُّونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِلَّا مَنْ قَالَ هَكَذَا </span></em><span dir="RTL">وَهَكَذَا </span><em>&quot;Malları pek &ccedil;ok olanlar Kıyamet g&uuml;n&uuml;nde pek az olacaklardır. Ancak ş&ouml;yle ve ş&ouml;yle diyenler (ve servetini infak edenler) m&uuml;stesna.&quot;</em></p> <p>El-Muhasib&icirc; der ki: İşte Abdurrahman b. Avf, faziletine rağmen Kıyamet g&uuml;n&uuml;nde hel&acirc;lden kazandıkları dolayısıyla Arafat&#39;ta durdurulacaktır. Bunların iffetlerini korumak ve iyilikler yapmak i&ccedil;in mal elde etmeleri, fakirlerle birlikte cennette y&uuml;r&uuml;melerine engel olmuştur. Onların ardından emekleyerek gitmek zorunda kalmışlardır (der) ve buna benzer diğer s&ouml;zleri...</p> <p>Bunları Ebu Hamid zikrettikten sonra bu s&ouml;zleri takdir eder ve Sa&#39;lebe hadisiyle de g&uuml;&ccedil;lendirir. Sa&#39;lebe&#39;ye mal ihsan edildiğini fakat onun da zek&acirc;t vermediğini kaydeder. Ebu Hamid der ki: Peygamberlerin ve velilerin hallerini s&ouml;zlerini tetkik eden bir kimse mala sahip olmamanın, malın varlığından daha faziletli olduğunda ş&uuml;phe etmez. İsterse bu var olan mal hayırlı yollarda harcansın. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; malın en asgar&icirc; hali, o malı yoluna koymak i&ccedil;in kalbin onunla uğraşması ve Allah&#39;ın zikrinden uzak durmasıdır. O bakımdan m&uuml;ridin, elinde zarur&icirc; olan miktarı dışında hi&ccedil;bir mal kalmayacak şekilde malını elinden &ccedil;ıkarması gerekir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; elinde bir dirhem kaldığı s&uuml;rece kalbi ona meyil eder ve onun kalbi b&ouml;ylelikle y&uuml;ce Allah&#39;tan perdelenmiş olur.</p> <p>El-Cevz&icirc; der ki: İşte b&uuml;t&uuml;n bunlar şeriata da akla da muhaliftir. Maldan kastın ne olduğunun yanlış anlaşıldığını ortaya koymaktadır. H&acirc;lbuki Allah malı şereflendirmiş, kadrini y&uuml;celtmiş, korunmasını emretmiştir. Zira Allah Te&acirc;l&acirc; malı &Acirc;demoğlunun hayatını ayakta tutan bir unsur kılmıştır. Şerefli &Acirc;demoğlunu ayakta tutacak konuma getirdiği şey de elbette ki şereflidir. Nitekim y&uuml;ce Allah ş&ouml;yle buyurmaktadır: &nbsp;<strong><span dir="RTL">وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَاءَ أَمْوَالَكُمُ الَّتِي جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ قِيَامًا</span></strong> <strong>&quot;Allah&#39;ın, sizi başına diktiği mallarınızı beyinsizlere vermeyin.&quot;</strong> (Nis&acirc; 5). Yine y&uuml;ce Allah, malın reşid olandan başkasına teslim edilmesini şu buyruğuyla yasaklamaktadır: <strong><span dir="RTL">فَإِنْ آنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُوا إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُم</span></strong> &nbsp;<strong>&quot;Şayet onlarda bir reşitlik g&ouml;r&uuml;rseniz mallarını onlara teslim edin.&quot;</strong> (Nis&acirc; 6)</p> <p>Peygamber (s.a.v) da malın zayi edilmesini nehyetmiştir.</p> <p>Hz. Sa&#39;d&#39;e de ş&ouml;yle demiştir: <em><span dir="RTL">إِنَّكَ أَنْ تَذَرَ وَرَثَتَكَ أَغْنِيَاءَ خَيْرٌ مِنْ أَنْ تَذَرَهُمْ عَالَةً يَتَكَفَّفُونَ النَّاسَ</span></em> <em>&quot;Ş&uuml;phesiz ki senin, miras&ccedil;ılarını zengin bırakman onları insanlara avu&ccedil; a&ccedil;acak şekilde fakir bırakmandan daha hayırlıdır.&rdquo;</em></p> <p>Yine Hz. Peygamber: <em><span dir="RTL">مَا نَفَعَنِي مَالٌ كَمَالِ أَبِي بَكْرٍ</span></em> <em>&quot;Ebu Bekir&#39;in malı gibi bana hi&ccedil;bir malın faydası dokunmamıştır&quot; diye buyurmuştur.</em></p> <p>Amr b. el-As&#39;a da ş&ouml;yle demiştir: &quot;<em><span dir="RTL"> نِعْمَ الْمَالُ الصَّالِحُ لِلرَّجُلِ الصَّالِحِ</span></em> <em>&ldquo;Salih olan mal Salih olan adama ne g&uuml;zel yakışır.&rdquo;</em></p> <p>Ayrıca Hz. Enes&#39;e dua etmiş ve duasının sonunda ş&ouml;yle buyurmuştur: <em><span dir="RTL">اللَّهُمَّ أَكْثِرْ مَالَهُ وَوَلَدَهُ وَبَارِكْ لَهُ فِيهِ</span></em> . <em>&quot;Al&shy;lah&#39;ım ona &ccedil;ok&ccedil;a mal ve evlat ver ve bunları ona m&uuml;barek kıl.&quot;</em></p> <p>Ka&#39;b: Ey Allah&#39;ın Ras&ucirc;l&uuml;! Benim tevbemin bir b&ouml;l&uuml;m&uuml; de Allah&#39;a ve Ras&ucirc;l&uuml;ne sadaka olmak &uuml;zere malımı b&uuml;t&uuml;n&uuml;yle elimden &ccedil;ıkarmaktır dedi. Hz. Peygamber ş&ouml;yle buyurdu: <em><span dir="RTL">أَمْسِكْ عَلَيْكَ بَعْضَ مَالِكَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكَ ُ</span></em> <em>&quot;Malının bir kısmını elinde tut. B&ouml;ylesi senin i&ccedil;in daha hayırlıdır. &quot; </em></p> <p>El-Cevz&icirc; der ki: Bu hadisler sahih kitaplarda rivayet edilmiştir ve bunlar mutasavvıfların malı &ccedil;oğaltmanın bir hicap ve bir ceza olduğu ve malı elde tutmanın tevekk&uuml;le aykırı olduğu şeklindeki kanaatlerine muhaliftir. Mal fitnesinden korkulduğu ink&acirc;r olunamaz. Pek &ccedil;ok kimsenin bu korku dolayısıyla maldan uzak durdukları, malın uygun yoldan toplamanın &ccedil;ok nadir g&ouml;r&uuml;ld&uuml;ğ&uuml;, kalbin mal fitnesinden uzak durmasının az olduğu, malın varlığı ile birlikte kalbin ahireti hatırda tutmasının nadir g&ouml;r&uuml;ld&uuml;ğ&uuml; ink&acirc;r olunamaz. İşte bundan dolayı mal fitnesinden korkulmuştur.</p> <p>Mal kazanmaya gelince; hel&acirc;l yoldan ihtiya&ccedil; kadarını kazanmakla yetinmek ka&ccedil;ınılmaz bir iştir. Yine hel&acirc;l yoldan mal toplamak ve malı &ccedil;oğaltmak maksadını g&uuml;denin ise, maksadına bakılır. Eğer bununla &ouml;v&uuml;nmeyi, başkalarına karşı iftihar etmeyi kastetmiş ise, bu &ccedil;ok k&ouml;t&uuml; bir maksattır. Şayet kendisinin ve aile halkının iffetini koruyup kendisinin ve onların karşı karşıya kalacakları sıkıntılı zamanlar i&ccedil;in saklayacak olursa, kardeşlerinin darlıklarını genişletmek, fakirleri zengin kılmak, t&uuml;rl&uuml; menfaatleri yapmak kastı ile bu işi yaparsa, bu maksadı dolayısıyla ona sevap verilir. Bu niyet ile onun mal toplaması pek &ccedil;ok itaatten daha faziletlidir.</p> <p>Ashab-ı kiramın b&uuml;y&uuml;k bir &ccedil;oğunluğunun mal toplama hususundaki niyetleri, bu konudaki maksatları g&uuml;zel olduğundan dolayı k&ouml;t&uuml;l&uuml;kten uzaktır. O bakımdan mala karşı tutkuları vardı ve mallarının artırılmasını dilemişlerdir. Peygamber (s.a.v) ez-Z&uuml;beyr&#39;e atının koşabildiği kadar bir yeri ikta olarak verince atını koşturdu, nihayet atı durunca ayağa kalktı, sonra da kam&ccedil;ısını ileri attı, Hz. Peygamber de: <em><span dir="RTL">أَعْطُوهُ حَيْثُ بَلَغَ سَوْطُهُ</span></em> <em>&quot;Kam&ccedil;ısının ulaştığı yere kadarını ona veriniz&quot;</em> diye buyurdu.</p> <p>Sa&#39;d b. Ubade de duasında: Allah&#39;ım, bana genişlik ver, derdi. Hz.Yusuf&#39;un kardeşleri de: <strong><span dir="RTL">وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَعِير</span></strong> <strong>&quot;Bir deve y&uuml;k&uuml; de fazladan zahire alırız&quot;</strong> (Yusuf 65) demişlerdi. Hz. Şuayb da Hz. Musa&#39;ya: <strong><span dir="RTL">فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِنْدِكَ</span></strong> <strong>&quot;Şayet on yıla tamamlarsan o senin iyiliğindendir.&quot;</strong> (Kasas 27) demişti. Hz. Eyyub&#39;a da afiyet (Sağlık) verilince b&uuml;y&uuml;k bir kitle halinde altından &ccedil;ekirgeler sa&ccedil;ılmıştı. O da elbisesine doldurduk&ccedil;a doldurmaya &ccedil;alıştı. Ona: Doymadın mı denilince: Rabbim hi&ccedil; fakir senin l&uuml;tfundan doyar mı? Demişti. Bu, insan tabiatında yer etmiş olan bir husustur.</p> <p>El-Muhasib&icirc;&#39;nin s&ouml;zlerine gelince; bu bilgisizliğe delalet eden bir hatadır. Ka&#39;b ve Ebu Zerr ile ilgili naklettiği hadise gelince; bu imk&acirc;nsız ve sa&ccedil;madır. Cahillerin uydurmasıdır. O kafileye (mutasavvıflara) katıldığı i&ccedil;in bu hadisin sahih olmadığını bilememiştir. Rivayet tariki sabit olmamakla birlikte kısmen rivayet edilmiştir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; onun senedinde İbn Lehia vardır İbn Lehia da tenkid edilmişir.</p> <p>Yahya bu Hadis delil olmaz demiştir. Tarih&icirc; bakımdan sahih olan ise Ebu Zerr&#39;in hicri 25 yılında vefat ettiği, Abdurrahman b. Avf&#39;ın ise 32 hicri yılında vefat ettiğidir. Buna g&ouml;re Abdurrahman b. Avf, Ebu Zerr&#39;den yedi yıl daha fazla yaşamış bulunmaktadır.</p> <p>Diğer taraftan onların hadis diye zikrettikleri şeyin lafzı, bu hadislerin uydurma olduğunu g&ouml;stermektedir. Ashab-ı Kiram: Bizler Abdurrahman b. Avf i&ccedil;in korkuyoruz, nasıl diyebilir? Malın hel&acirc;l yoldan toplanmasının mubah olduğuna dair icma yok mudur? Mubah olmakla birlikte b&ouml;yle bir korku nasıl a&ccedil;ıklanabilir? Şeriat &ouml;nce bir şeye izin, vermişken sonra da bundan dolayı cezayı &ouml;ng&ouml;rebilir mi? Bu ger&ccedil;ekten az bir kavrayış ve az bir fıkhın eseridir.</p> <p>Diğer taraftan hi&ccedil; Ebu Zerr Abdurrahman b. Avf&#39;a karşı &ccedil;ıkar mı? Abdurrahman b. Avf, Ebu Zerr kendisine yaklaşamayacak kadar ondan hayırlıdır. Onun yalnızca Abdurrahman b. Avf ile bu a&ccedil;ıdan ilgilenmesi, ashabı kiramın siretini gereği gibi tetkik etmediğinin delilidir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Hz. Talha, her birisinde &uuml;&ccedil; kantar bulunan &uuml;&ccedil; y&uuml;z y&uuml;k miras bırakmıştı. Ez-Z&uuml;beyr&#39;in malı 250.000 (dirhem) idi. İbn Mes&#39;ud geriye doksan bin (dirhem) bırakmıştı.</p> <p>Ashab-ı kiramın pek &ccedil;oğu mal kazanmış, bunları geriye bırakmıştı. Kimse de bunların bu yaptıklarına tepki g&ouml;stermemişti. Onun: &quot;Abdurrahman Kıyamet g&uuml;n&uuml;nde emekleyerek gidecektir&quot; demesine gelince; bu onun hadisi bilmediğinin delilidir. Kıyamet g&uuml;n&uuml;nde Abdurrahman b. Avf&#39;ın emeklemesini s&ouml;ylemekten Allah&#39;a sığınırım. Ne dersiniz! İlk M&uuml;sl&uuml;manlardan cennete gireceklerine dair şahitlik edilen on kişiden birisi, Bedir&#39;e katılmış ve Hz. &Ouml;mer&#39;in halifeyi tayin etmek &uuml;zere tesbit ettiği şura &uuml;yelerinden birisi emekler mi?</p> <p>Ayrıca bu hadisi Umare b. Zazan rivayet etmektedir. Buh&acirc;r&icirc; der ki: Kimi zaman onun rivayet ettiği hadisler muzdariptir. Ahmed der ki: Enes&#39;ten pek &ccedil;ok m&uuml;nker hadis rivayet eder. Ebu Hatim er-R&acirc;z&icirc; de der ki: Onun rivayeti delil olmaz. D&acirc;rakutn&icirc; der ki: Zayıftır.</p> <p>El-Muhasib&icirc;&#39;nin: &quot;Helal malı terk etmek toplamaktan daha faziletlidir&quot; s&ouml;zlerine gelince; durum hi&ccedil; de &ouml;yle değildir. Toplama maksadı sahih olduğu takdirde; onu toplamanın ilim adamlarına g&ouml;re daha faziletli olduğu hususunda g&ouml;r&uuml;ş ayrılığı yoktur.</p> <p>Said b. M&uuml;seyyeb ş&ouml;yle derdi: Mal taleb etmeyende hayır yoktur. Mal ile borcunu &ouml;der ve yine onunla ırzını korur. &Ouml;l&uuml;rse o malı kendisinden sonrakilere miras bırakır. İbn M&uuml;seyyeb geriye 400 dinar miras bırakmıştı. S&uuml;fyan es-Sevri, 200 dinar. <u>S&uuml;fyan ş&ouml;yle derdi: Mal bu zamanda bir silahtır</u>.</p> <p>Selef malı &ouml;v&uuml;p durur ve karşı karşıya kalacakları sıkıntılar i&ccedil;in fakirlere yardımcı olmak i&ccedil;in mal toplarlardı. Aralarında bazılarının mal toplamaktan uzak durmaları, ibadetle uğraşmayı tercih etmelerinden dolayıdır. B&uuml;t&uuml;n gayretlerini bu hususta bir araya toplamak istediklerinden dolayı da az mal ile kani olmuşlardır. Eğer bu kişi, ş&uuml;phesiz az mal daha iyidir, deseydi haktan fazla uzaklaşmış olmazdı. Ancak o bu konuda s&ouml;yledikleriyle g&uuml;nah işlemek mertebesine doğru yaklaşmıştır.</p> <p>Derim ki: Malları korumaya ve onları g&ouml;r&uuml;p g&ouml;zetmeye delil olan hususlardan birisi de malı korumanın ve mal i&ccedil;in &ccedil;arpışmanın mubah kılınmasıdır. Peygamber (s.a.v) ş&ouml;yle buyurmuştur: <strong><em><span dir="RTL">مَنْ قُتِلَ دُونَ مَالِهِ فَهُوَ شَهِيد</span></em></strong> <strong><em>&quot;Malı uğrunda &ouml;ld&uuml;r&uuml;len kişi şehittir.&quot;</em> </strong>(Kurtubi, Bakara 283) (DEVAM EDCEK İNŞAALLAH)</p> <p>&nbsp;</p>
Ekleme Tarihi: 10 Ekim 2017 - Salı

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (14)

<p>Velayet ve keramet mevzuuna değinmişken, bu b&ouml;l&uuml;mde de, Şeyh ve Sofi ilişkilerine, bunların ibadette, muamelede, Vecd ve Semadaki davranışları hakkında vs. İmam Kurtubi&rsquo;nin (rh.a) fikirlerine yer vermek istiyoruz.</p> <p>Takip eden a&ccedil;ıklamalardan da m&uuml;şahede edeceğimiz gibi, İmam Kurtubi&rsquo;nin (rh.a) tenkit veya red ettiği, bazı cahil Şeyh ve Sofi&rsquo;lerdir. Bunların fikir ve davranışlarının Kur&rsquo;an ve S&uuml;nnete muhalif olduğu, dolayısıyla İslam inancı &ccedil;er&ccedil;evesinin dışına &ccedil;ıktıklarından, bunların insanların inancında tahribata sebebiyet verdiği ve genelde de İslam inancının yanlış algılanmasına yol a&ccedil;tığı aşik&acirc;rdır. G&uuml;n&uuml;m&uuml;zde de m&uuml;şahede ettiğimiz gibi, Kuran ve S&uuml;nnetle hi&ccedil; alakası olmayan, hatta bırakın Kur&rsquo;anı kerimin anlamını, Kuran-ı kerimi y&uuml;z&uuml;nden okumasını bilmeyen nice şeyh ve m&uuml;rit ge&ccedil;inen cahilleri g&ouml;rmekteyiz. Hatta bunların bazıları Allah&rsquo;tan (c.c) vahi aldıklarını (peygamber olduklarını) iddia etmektedirler. H&acirc;lbuki şu Ayet-ı kerime ile son Peygamberin Hz. Muhammed olduğu sabittir: <strong><span dir="RTL">مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ <u>وَلٰـكِنْ رَسُولَ</u> <u>اللّٰهِ وَخَاتَمَ النَّبِيّٖنَ</u> وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَیْءٍ عَلٖيمًا </span>&nbsp;&ldquo;Muhammed, sizin erkeklerinizden hi&ccedil;birinin babası değildir. <u>Fakat o, Allah&rsquo;ın Res&ucirc;l&uuml; ve neb&icirc;lerin sonuncusudur</u>. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.&rdquo; </strong>Bu acınası durumda olmamızın yeg&acirc;ne sebebide, dinimizden bihaber olmamızdır. Dolayısıyla bu sahtek&acirc;r insanların peşine d&uuml;şmek suretiyle hem d&uuml;nyamızı ve hemde ahiretimizi heba ediyoruz.</p> <p>İşte İmam Kurtubi&rsquo;nin mevzuya bahis ettiği sahte şeyh ve onlara kanıp onların peşinden giden zavallı sofileridir. Yoksa ger&ccedil;ek Veli ve Zahidlerin herhangi bir şekilde tenkidi veya reddi s&ouml;z konusu değildir.</p> <p>İmam Kurtubi (rh.a),&nbsp; Tasavvufi tefsir&acute;in &ouml;nderlerinden olan Eb&ucirc; Muhammed Sehl et-T&uuml;ster&icirc;, Eb&ucirc; Abdurrahman Muhammed es-S&uuml;lem&icirc;, keza onun &ouml;ğrencisi olan Eb&ucirc; Nasr Abdulkerim el-Kuşeyr&icirc; gibi mutasavvıf &acirc;limlerden g&ouml;r&uuml;şler nakleder. Bu g&ouml;r&uuml;şler arasında Kur&acute;&acirc;n ve S&uuml;nnete uygun kanaatleri herhangi bir eleştiriye tabi tutmadan nakletmekle birlikte, bahusus kimi zaman cahil bulduğu bazı mutasavvıf ve Sofi kesimlere değinerek, onların yanlış kanaatlerine temas eder ve bu kanaatlerini Kur&acute;&acirc;n ve S&uuml;nnete uygun olmadıkları gerek&ccedil;esi ile tenkit ve yerine g&ouml;re reddeder.</p> <p>İmam Kurtub&icirc;&acute;nin (rh.a) reddettiği ve kabul etmediği tasavvufi yaklaşımlar, Kur&acute;&acirc;n ve S&uuml;nnetin &ccedil;er&ccedil;evesinde yer almayan yaklaşımlardır. Herhangi bir şekilde Kur&acute;&acirc;n ve S&uuml;nnete, isnat edilmeyen tutum ve davranışları reddeder. Bu tutum ve davranışların, ileri gelen şahsiyetler tarafından benimsenmiş ve yaygınlaştırılmış olması, onun bunları benimsemeyip reddetmesinde bir engel teşkil etmez. Zira Kurtub&icirc;, her M&uuml;sl&uuml;manın sahip olması gereken şu esas ilkeyi her zaman i&ccedil;in titizlikle g&ouml;z &ouml;n&uuml;nde bulundurmuştur:</p> <p>İmam Kurtubi&rsquo;ye g&ouml;re, Kimin g&ouml;r&uuml;ş&uuml; olursa olsun, (Mezhep imamları d&acirc;hil olmak &uuml;zere) naslara (Kur&rsquo;an ve S&uuml;nnete) aykırı olduğu takdirde her g&ouml;r&uuml;ş red edilmelidir. Her zaman i&ccedil;in nasların benimsendiği g&ouml;r&uuml;ş&uuml; tercih etme gayretini ortaya koyan Kurtub&icirc;, naslara uygun olmayan g&ouml;r&uuml;ş ve kanaatleri reddetmeye &ccedil;alışır.</p> <p>Bunlara dair &ouml;rnekleri Kurtub&icirc;&rsquo;nin kendi Tefsiri&quot;nden ele almaya &ccedil;alışalım:</p> <p><strong>1) Mahl&ucirc;k&rsquo;a secde:</strong> İmam Kurtub&icirc;, cahil mutasavvıfların, şeyhlerinin huzuruna girdikleri vakit &ouml;nlerinde eğilmek, secde etmek gibi yanlış tutumlarının hi&ccedil;bir şekilde doğru olamayacağını, şeyh-m&uuml;rid ilişkisindeki yanlışlıkların d&uuml;zeltilmesi gerektiğine dair Bakara suresinin 34. Ayetinin 4. B&ouml;l&uuml;m&uuml;n tefsirinde şunları s&ouml;ylemektedir:</p> <p>&Ccedil;oğunluğun kabul ettiği g&ouml;r&uuml;şe g&ouml;re, Rasulullah (s.a.v)&#39;ın d&ouml;nemine kadar yaratıklara da secde etmek mubah idi. Ashabı; ağa&ccedil; ve deveye sec&shy;de edildiğinde Rasulullah&#39;a ş&ouml;yle demişlerdi: Ağa&ccedil;tan ve &uuml;rk&uuml;p ka&ccedil;an deveden sana secde et&shy;meye biz daha layığız. Bunun &uuml;zerine Hz. Peygamber ş&ouml;yle buyurdu: &quot;&Acirc;lemlerin Rabbi olan Allah&#39;tan başka hi&ccedil;bir kimseye secde edilmemelidir.&quot;</p> <p>Konu ile alakalı İbn Mace S&uuml;nen&#39;inde, el-B&uuml;st&icirc; de Sahih&#39;inde Eb&ucirc; Vakid&#39;in ş&ouml;yle dediğini rivayet etmektedirler:</p> <p><em><span dir="RTL">لَمَّا قَدِمَ مُعَاذُ بْنُ جَبَلٍ مِنَ الشَّامِ سَجَدَ لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : ( مَا هَذَا ؟ ) فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، قَدِمْتُ الشَّامَ فَرَأَيْتُهُمْ يَسْجُدُونَ لِبَطَارِقَتِهِمْ وَأَسَاقِفَتِهِمْ ، فَأَرَدْتُ أَنْ أَفْعَلَ ذَلِكَ بِكَ ، قَالَ : فَلَا تَفْعَلْ فَإِنِّي لَوْ أَمَرْتُ شَيْئًا أَنْ يَسْجُدَ لِشَيْءٍ لَأَمَرْتُ الْمَرْأَةَ أَنْ تَسْجُدَ لِزَوْجِهَا لَا تُؤَدِّي الْمَرْأَةُ حَقَّ رَبِّهَا حَتَّى تُؤَدِّيَ حَقَّ زَوْجِهَا </span></em>&nbsp;&nbsp;</p> <p><em>Muaz b. Cebel, Şam&#39;dan gelince Rasulullah (s.a.v)&#39;ın &ouml;n&uuml;nde secdeye kapandı. Bunun &uuml;zerine Rasulullah (s.a.v): &quot;Bu da ne oluyor?&quot; deyince Muaz ş&ouml;yle dedi: Ey Allah&#39;ın Rasul&uuml;, ben Şam&#39;a vardım, baktım ki onlar y&uuml;ksek kumandanlarına ve b&uuml;y&uuml;k din adamlarına secde ediyorlar, ben de bu işi sana yapmak istedim. Hz. Peygamber ş&ouml;yle buyurdu: &quot;Hayır, b&ouml;yle birşey yapma, &ccedil;&uuml;nk&uuml; ben herhangi bir şeyin herhangi bir şeye secde etmesini emredecek olursam, kadına kocasına secde etmesini emrederdim. Kadın kocasının hakkını yerine getirmedik&ccedil;e Rabbinin hakkını yerine getir&shy;miş olmaz</em>.</p> <p>Hadisin Muaz (r.a) yoluyla gelen rivayetlerinin birisinde de ş&ouml;yle denilmektedir: Hz. Peygamber insanlara secde etmeyi ya&shy;sakladı ve buna karşılık musafaha yapmayı emretti.</p> <p>Derim ki: Sofilerin cahilleri; semaları, şeyhlerinin huzuruna girmeleri ve istiğfarda bulunmaları esnasında yapılması yasaklanan bu şekilde secde et&shy;meyi adet haline getirmişlerdir. Onlardan herhangi birisi kendinden ge&ccedil;ip cez&shy;be haline geldiğinde, iddiasına g&ouml;re daha kıdemli olanların &ouml;n&uuml;nde secde edermiş. Ancak bu onun bilgisizliğinden dolayıdır. Bilgisizliğinden dolayı kıb&shy;leye doğru mu başka tarafa doğru mu secde ettiğine de dikkat etmez. On&shy;ların bu şekildeki amelleri bir sapıklıktır ve boşa &ccedil;ıkmıştır. (Kurtubi, Bakara 34)</p> <p>Yukarıya taşıdığımız Hadis&rsquo;in metninden de anlaşılacağı &uuml;zere hadisin asıl maksadı Allah&#39;tan (c.c) başkasına secde edilemeyeceği ile alakalıdır. Bu Hadis-i şerifle Peygamberimiz (s.a.v), kocanın kadın &uuml;zerindeki hakkının da &ouml;nemine vurgu yapmıştır. Zira Koca ailenin ge&ccedil;imini sağlamakla g&ouml;revlendirildiği gibi, aileyi koruma, kollama ve idare etmeden de sorumlu olduğu i&ccedil;in, ailenin reisi konumundadır. Bundan dolayı Peygamberimiz (s.a.v) kocaya itaatı elzem g&ouml;rm&uuml;şlerdir.</p> <p>Esasında bu Hadis-i şerifte ge&ccedil;en &ldquo;kadının erkeğe itaatı&rdquo; Nisa Suresinin 34. Ayet&rsquo;inin buyurduğunun gereği oalarak telakki edilmelidir. Peygamberimiz (s.a.v) bu Ayet-i kerimeyi bu Hadis-i şerifle a&ccedil;ıklamıştır. Ayet-i kerime ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ</span> &ldquo;Erkekler kadınlar &uuml;zerine y&ouml;neticidirler (kavv&acirc;mdırlar). Bu , Allah&#39;ın bazılarını bazılarına &uuml;st&uuml;n kılmış olmasından ve erkek&shy;lerin mallarından infak etmelerinden dolayı b&ouml;yledir. Salih kadın&shy;lar itaatli olan ve Allah&#39;ın koruduğu gizlilikleri koruyanlardır.</strong></p> <p>Ayet-i kerimede Y&uuml;ce Allah&#39;ın: &quot;Erkekler kadınlar &uuml;zerine y&ouml;neticidirler&quot; demesi,&nbsp; erkekler kadınların nafakalarını sağlar, onları gereği gibi korur ve himaye ederler demektir. Kavvam ve Kayyım (y&ouml;netici ve işleri &ccedil;ekip &ccedil;eviren) ifa&shy;deleri aynı anlamda kullanılır. Erkeğin bu y&uuml;k&uuml;ml&uuml;l&uuml;klerine karşılıkta kadının erkeğe itaati emretmektedir. Ma&rsquo;siyet bunun dışındadır. Zira Hi&ccedil;bir kimseye haksız olan, meşru olmayan emir ve isteklerinde itaat edilmez</p> <p><strong>2) Helalinden Mal ve M&uuml;lk edinme:</strong> İmam Kurtubi, Zahidlerin <u>mala ve servete</u>, bunların şer&#39;&icirc; &ouml;l&ccedil;&uuml;ler i&ccedil;erisinde korunup geliştirilmesine dair kanaatlerini, bu kanaatleri savunan cahil mutasavvıf ve zahidleri eleştirmekle birlikte, Eb&ucirc;&#39;l-Ferec el-Cevz&icirc;&#39;den de nakil ile bir takım ilim adamlarının da bu tuzağa d&uuml;şm&uuml;ş olduklarına dikkat &ccedil;eker. Ve konu ile ilgili ileri s&uuml;r&uuml;len aslı astarı olmayan rivayetleri ele alan, bu maksatla el-Muhasib&icirc;&#39;nin konu ile ilgili naklettiği bir olayı Eb&ucirc; H&acirc;mid (el-Gazz&acirc;l&icirc;)&#39;nin de nakletmek suretiyle bir hataya d&uuml;şm&uuml;ş olduğuna işaret etmektedir. Dolayısıyla mutasavvıf ve zahidlerin s&ouml;ylemlerini ve anlattıklarını her zaman i&ccedil;in ilmi bir s&uuml;zge&ccedil;ten ge&ccedil;irilmesi gerektiğine, Bakara suresinin 283.ayetinin son babında ş&ouml;yle izah etmektedir:</p> <p>Y&uuml;ce Allah&#39;ın, yazışmayı, şahit tutmayı, rehin almayı emretmiş olması, malların korunması ve artırılmasına gereken riayetin g&ouml;sterilmesi i&ccedil;in kat&#39;&icirc; bir nastır. Bunun b&ouml;yle olmadığı g&ouml;r&uuml;ş&uuml;nde olan cahil ve tıpkı davar g&uuml;denlere benzeyen mutasavvıflara bir reddiyedir. Bunlar b&uuml;t&uuml;n mallarını elden &ccedil;ıkarır, kendilerine, ailelerine yetecek kadarını elde tutmazlar.</p> <p>Diğer taraftan kendisi muhta&ccedil; olup ailesi fakir olunca, ya kardeşlerin minnetlerine ve sadakalarına maruz kalır yahut da d&uuml;nya ehli kimselerden ve bunların zalimlerinden ihtiya&ccedil;larını karşılamak zorunda kalır. Bu ise yerilmiş ve yasaklanmış bir fiildir.</p> <p>Ebu&#39;l-Ferec el-Cevz&icirc; der ki: Ben bilgisi kıt ve zahid ge&ccedil;inen kimselerin bu t&uuml;r faaliyetlerde bulunmalarına şaşmıyorum. Asıl belli bir ilim ve akla sahip birtakım kimselerin şeriata ve akla zıt olmakla birlikte bu işi teşvik etmelerine, bunu emretmelerine şaşıyorum.</p> <p>El-Muhasib&icirc; bu konuda uzun uzun s&ouml;zler nakleder. Ebu Hamid et-Tus&icirc; de onun bu konudaki g&ouml;r&uuml;şlerini metheder, onu destekler. Bana g&ouml;re Haris el-Muhasib&icirc;, Ebu Hamid&#39;e g&ouml;re daha &ccedil;ok mazur g&ouml;r&uuml;lebilir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Ebu Hamid daha fakih idi. Ancak onun tasavvufa girmesi, girip kabul ettiği şeye yardımcı olmasını gerektirmiştir. El-Muhasib&icirc; bu konuda uzun a&ccedil;ıklamaları arasında şunları s&ouml;yler: Bana ulaştığına g&ouml;re, Abdurrahman b. Avf vefat edince, Ras&ucirc;lullah (s.a.v)&#39;ın ashabından bazıları ş&ouml;yle dedi: Terkettikleri şeyler (Geride bıraktığı mallar) hakkında Abdurrahman i&ccedil;in korkuyoruz. Ancak Ka&#39;b (el-Ahb&acirc;r) ş&ouml;yle dedi: Subhanallah, Abdurrahman i&ccedil;in ne diye korkuyorsunuz? Hel&acirc;lden kazandı, g&uuml;zel bir şekilde infak etti ve hel&acirc;l şeyler bıraktı.</p> <p>Bu s&ouml;zler, Ebu Zerr&#39;e ulaşınca, Ka&#39;b&#39;ı g&ouml;rmek kasdı ile kızgınlıkla dışarı &ccedil;ıktı. Yolda bir devenin &ccedil;ene kemiğini g&ouml;rd&uuml;, onu eline aldı. Sonra Ka&#39;b&#39;ı aramaya koyuldu. Ka&#39;b&#39;a: Ebu Zerr seni arıyor denilince &ccedil;ıkıp ka&ccedil;tı.</p> <p>Nihayet, Ka&#39;b Hz. Osman&#39;ın yanına &ccedil;ıktı, ondan himaye edilmeyi istedi ve durumu ona bildirdi. Ebu Zerr ise Ka&#39;b&#39;ı takip edip duruyordu. Nihayet Hz. Osman&#39;ın evine ulaştı. İ&ccedil;eri girince Ka&#39;b kalkıp Ebu Zerr&#39;den ka&ccedil;arak Hz. Osman&#39;ın arkasına oturdu. Ebu Zerr ona: Ey yahudi kadının oğlu! Sen Abdurrahman&#39;ın geriye bıraktığı şeyler dolayısıyla onun i&ccedil;in bir mahzur olmadığını mı ileri s&uuml;r&uuml;yorsun? And dolsun ki Ras&ucirc;lullah (s.a.v) bir g&uuml;n dışarı &ccedil;ıktı ve ş&ouml;yle dedi: <em><span dir="RTL">الْأَكْثَرُونَ هُمُ الْأَقَلُّونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِلَّا مَنْ قَالَ هَكَذَا </span></em><span dir="RTL">وَهَكَذَا </span><em>&quot;Malları pek &ccedil;ok olanlar Kıyamet g&uuml;n&uuml;nde pek az olacaklardır. Ancak ş&ouml;yle ve ş&ouml;yle diyenler (ve servetini infak edenler) m&uuml;stesna.&quot;</em></p> <p>El-Muhasib&icirc; der ki: İşte Abdurrahman b. Avf, faziletine rağmen Kıyamet g&uuml;n&uuml;nde hel&acirc;lden kazandıkları dolayısıyla Arafat&#39;ta durdurulacaktır. Bunların iffetlerini korumak ve iyilikler yapmak i&ccedil;in mal elde etmeleri, fakirlerle birlikte cennette y&uuml;r&uuml;melerine engel olmuştur. Onların ardından emekleyerek gitmek zorunda kalmışlardır (der) ve buna benzer diğer s&ouml;zleri...</p> <p>Bunları Ebu Hamid zikrettikten sonra bu s&ouml;zleri takdir eder ve Sa&#39;lebe hadisiyle de g&uuml;&ccedil;lendirir. Sa&#39;lebe&#39;ye mal ihsan edildiğini fakat onun da zek&acirc;t vermediğini kaydeder. Ebu Hamid der ki: Peygamberlerin ve velilerin hallerini s&ouml;zlerini tetkik eden bir kimse mala sahip olmamanın, malın varlığından daha faziletli olduğunda ş&uuml;phe etmez. İsterse bu var olan mal hayırlı yollarda harcansın. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; malın en asgar&icirc; hali, o malı yoluna koymak i&ccedil;in kalbin onunla uğraşması ve Allah&#39;ın zikrinden uzak durmasıdır. O bakımdan m&uuml;ridin, elinde zarur&icirc; olan miktarı dışında hi&ccedil;bir mal kalmayacak şekilde malını elinden &ccedil;ıkarması gerekir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; elinde bir dirhem kaldığı s&uuml;rece kalbi ona meyil eder ve onun kalbi b&ouml;ylelikle y&uuml;ce Allah&#39;tan perdelenmiş olur.</p> <p>El-Cevz&icirc; der ki: İşte b&uuml;t&uuml;n bunlar şeriata da akla da muhaliftir. Maldan kastın ne olduğunun yanlış anlaşıldığını ortaya koymaktadır. H&acirc;lbuki Allah malı şereflendirmiş, kadrini y&uuml;celtmiş, korunmasını emretmiştir. Zira Allah Te&acirc;l&acirc; malı &Acirc;demoğlunun hayatını ayakta tutan bir unsur kılmıştır. Şerefli &Acirc;demoğlunu ayakta tutacak konuma getirdiği şey de elbette ki şereflidir. Nitekim y&uuml;ce Allah ş&ouml;yle buyurmaktadır: &nbsp;<strong><span dir="RTL">وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَاءَ أَمْوَالَكُمُ الَّتِي جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ قِيَامًا</span></strong> <strong>&quot;Allah&#39;ın, sizi başına diktiği mallarınızı beyinsizlere vermeyin.&quot;</strong> (Nis&acirc; 5). Yine y&uuml;ce Allah, malın reşid olandan başkasına teslim edilmesini şu buyruğuyla yasaklamaktadır: <strong><span dir="RTL">فَإِنْ آنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُوا إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُم</span></strong> &nbsp;<strong>&quot;Şayet onlarda bir reşitlik g&ouml;r&uuml;rseniz mallarını onlara teslim edin.&quot;</strong> (Nis&acirc; 6)</p> <p>Peygamber (s.a.v) da malın zayi edilmesini nehyetmiştir.</p> <p>Hz. Sa&#39;d&#39;e de ş&ouml;yle demiştir: <em><span dir="RTL">إِنَّكَ أَنْ تَذَرَ وَرَثَتَكَ أَغْنِيَاءَ خَيْرٌ مِنْ أَنْ تَذَرَهُمْ عَالَةً يَتَكَفَّفُونَ النَّاسَ</span></em> <em>&quot;Ş&uuml;phesiz ki senin, miras&ccedil;ılarını zengin bırakman onları insanlara avu&ccedil; a&ccedil;acak şekilde fakir bırakmandan daha hayırlıdır.&rdquo;</em></p> <p>Yine Hz. Peygamber: <em><span dir="RTL">مَا نَفَعَنِي مَالٌ كَمَالِ أَبِي بَكْرٍ</span></em> <em>&quot;Ebu Bekir&#39;in malı gibi bana hi&ccedil;bir malın faydası dokunmamıştır&quot; diye buyurmuştur.</em></p> <p>Amr b. el-As&#39;a da ş&ouml;yle demiştir: &quot;<em><span dir="RTL"> نِعْمَ الْمَالُ الصَّالِحُ لِلرَّجُلِ الصَّالِحِ</span></em> <em>&ldquo;Salih olan mal Salih olan adama ne g&uuml;zel yakışır.&rdquo;</em></p> <p>Ayrıca Hz. Enes&#39;e dua etmiş ve duasının sonunda ş&ouml;yle buyurmuştur: <em><span dir="RTL">اللَّهُمَّ أَكْثِرْ مَالَهُ وَوَلَدَهُ وَبَارِكْ لَهُ فِيهِ</span></em> . <em>&quot;Al&shy;lah&#39;ım ona &ccedil;ok&ccedil;a mal ve evlat ver ve bunları ona m&uuml;barek kıl.&quot;</em></p> <p>Ka&#39;b: Ey Allah&#39;ın Ras&ucirc;l&uuml;! Benim tevbemin bir b&ouml;l&uuml;m&uuml; de Allah&#39;a ve Ras&ucirc;l&uuml;ne sadaka olmak &uuml;zere malımı b&uuml;t&uuml;n&uuml;yle elimden &ccedil;ıkarmaktır dedi. Hz. Peygamber ş&ouml;yle buyurdu: <em><span dir="RTL">أَمْسِكْ عَلَيْكَ بَعْضَ مَالِكَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكَ ُ</span></em> <em>&quot;Malının bir kısmını elinde tut. B&ouml;ylesi senin i&ccedil;in daha hayırlıdır. &quot; </em></p> <p>El-Cevz&icirc; der ki: Bu hadisler sahih kitaplarda rivayet edilmiştir ve bunlar mutasavvıfların malı &ccedil;oğaltmanın bir hicap ve bir ceza olduğu ve malı elde tutmanın tevekk&uuml;le aykırı olduğu şeklindeki kanaatlerine muhaliftir. Mal fitnesinden korkulduğu ink&acirc;r olunamaz. Pek &ccedil;ok kimsenin bu korku dolayısıyla maldan uzak durdukları, malın uygun yoldan toplamanın &ccedil;ok nadir g&ouml;r&uuml;ld&uuml;ğ&uuml;, kalbin mal fitnesinden uzak durmasının az olduğu, malın varlığı ile birlikte kalbin ahireti hatırda tutmasının nadir g&ouml;r&uuml;ld&uuml;ğ&uuml; ink&acirc;r olunamaz. İşte bundan dolayı mal fitnesinden korkulmuştur.</p> <p>Mal kazanmaya gelince; hel&acirc;l yoldan ihtiya&ccedil; kadarını kazanmakla yetinmek ka&ccedil;ınılmaz bir iştir. Yine hel&acirc;l yoldan mal toplamak ve malı &ccedil;oğaltmak maksadını g&uuml;denin ise, maksadına bakılır. Eğer bununla &ouml;v&uuml;nmeyi, başkalarına karşı iftihar etmeyi kastetmiş ise, bu &ccedil;ok k&ouml;t&uuml; bir maksattır. Şayet kendisinin ve aile halkının iffetini koruyup kendisinin ve onların karşı karşıya kalacakları sıkıntılı zamanlar i&ccedil;in saklayacak olursa, kardeşlerinin darlıklarını genişletmek, fakirleri zengin kılmak, t&uuml;rl&uuml; menfaatleri yapmak kastı ile bu işi yaparsa, bu maksadı dolayısıyla ona sevap verilir. Bu niyet ile onun mal toplaması pek &ccedil;ok itaatten daha faziletlidir.</p> <p>Ashab-ı kiramın b&uuml;y&uuml;k bir &ccedil;oğunluğunun mal toplama hususundaki niyetleri, bu konudaki maksatları g&uuml;zel olduğundan dolayı k&ouml;t&uuml;l&uuml;kten uzaktır. O bakımdan mala karşı tutkuları vardı ve mallarının artırılmasını dilemişlerdir. Peygamber (s.a.v) ez-Z&uuml;beyr&#39;e atının koşabildiği kadar bir yeri ikta olarak verince atını koşturdu, nihayet atı durunca ayağa kalktı, sonra da kam&ccedil;ısını ileri attı, Hz. Peygamber de: <em><span dir="RTL">أَعْطُوهُ حَيْثُ بَلَغَ سَوْطُهُ</span></em> <em>&quot;Kam&ccedil;ısının ulaştığı yere kadarını ona veriniz&quot;</em> diye buyurdu.</p> <p>Sa&#39;d b. Ubade de duasında: Allah&#39;ım, bana genişlik ver, derdi. Hz.Yusuf&#39;un kardeşleri de: <strong><span dir="RTL">وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَعِير</span></strong> <strong>&quot;Bir deve y&uuml;k&uuml; de fazladan zahire alırız&quot;</strong> (Yusuf 65) demişlerdi. Hz. Şuayb da Hz. Musa&#39;ya: <strong><span dir="RTL">فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِنْدِكَ</span></strong> <strong>&quot;Şayet on yıla tamamlarsan o senin iyiliğindendir.&quot;</strong> (Kasas 27) demişti. Hz. Eyyub&#39;a da afiyet (Sağlık) verilince b&uuml;y&uuml;k bir kitle halinde altından &ccedil;ekirgeler sa&ccedil;ılmıştı. O da elbisesine doldurduk&ccedil;a doldurmaya &ccedil;alıştı. Ona: Doymadın mı denilince: Rabbim hi&ccedil; fakir senin l&uuml;tfundan doyar mı? Demişti. Bu, insan tabiatında yer etmiş olan bir husustur.</p> <p>El-Muhasib&icirc;&#39;nin s&ouml;zlerine gelince; bu bilgisizliğe delalet eden bir hatadır. Ka&#39;b ve Ebu Zerr ile ilgili naklettiği hadise gelince; bu imk&acirc;nsız ve sa&ccedil;madır. Cahillerin uydurmasıdır. O kafileye (mutasavvıflara) katıldığı i&ccedil;in bu hadisin sahih olmadığını bilememiştir. Rivayet tariki sabit olmamakla birlikte kısmen rivayet edilmiştir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; onun senedinde İbn Lehia vardır İbn Lehia da tenkid edilmişir.</p> <p>Yahya bu Hadis delil olmaz demiştir. Tarih&icirc; bakımdan sahih olan ise Ebu Zerr&#39;in hicri 25 yılında vefat ettiği, Abdurrahman b. Avf&#39;ın ise 32 hicri yılında vefat ettiğidir. Buna g&ouml;re Abdurrahman b. Avf, Ebu Zerr&#39;den yedi yıl daha fazla yaşamış bulunmaktadır.</p> <p>Diğer taraftan onların hadis diye zikrettikleri şeyin lafzı, bu hadislerin uydurma olduğunu g&ouml;stermektedir. Ashab-ı Kiram: Bizler Abdurrahman b. Avf i&ccedil;in korkuyoruz, nasıl diyebilir? Malın hel&acirc;l yoldan toplanmasının mubah olduğuna dair icma yok mudur? Mubah olmakla birlikte b&ouml;yle bir korku nasıl a&ccedil;ıklanabilir? Şeriat &ouml;nce bir şeye izin, vermişken sonra da bundan dolayı cezayı &ouml;ng&ouml;rebilir mi? Bu ger&ccedil;ekten az bir kavrayış ve az bir fıkhın eseridir.</p> <p>Diğer taraftan hi&ccedil; Ebu Zerr Abdurrahman b. Avf&#39;a karşı &ccedil;ıkar mı? Abdurrahman b. Avf, Ebu Zerr kendisine yaklaşamayacak kadar ondan hayırlıdır. Onun yalnızca Abdurrahman b. Avf ile bu a&ccedil;ıdan ilgilenmesi, ashabı kiramın siretini gereği gibi tetkik etmediğinin delilidir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Hz. Talha, her birisinde &uuml;&ccedil; kantar bulunan &uuml;&ccedil; y&uuml;z y&uuml;k miras bırakmıştı. Ez-Z&uuml;beyr&#39;in malı 250.000 (dirhem) idi. İbn Mes&#39;ud geriye doksan bin (dirhem) bırakmıştı.</p> <p>Ashab-ı kiramın pek &ccedil;oğu mal kazanmış, bunları geriye bırakmıştı. Kimse de bunların bu yaptıklarına tepki g&ouml;stermemişti. Onun: &quot;Abdurrahman Kıyamet g&uuml;n&uuml;nde emekleyerek gidecektir&quot; demesine gelince; bu onun hadisi bilmediğinin delilidir. Kıyamet g&uuml;n&uuml;nde Abdurrahman b. Avf&#39;ın emeklemesini s&ouml;ylemekten Allah&#39;a sığınırım. Ne dersiniz! İlk M&uuml;sl&uuml;manlardan cennete gireceklerine dair şahitlik edilen on kişiden birisi, Bedir&#39;e katılmış ve Hz. &Ouml;mer&#39;in halifeyi tayin etmek &uuml;zere tesbit ettiği şura &uuml;yelerinden birisi emekler mi?</p> <p>Ayrıca bu hadisi Umare b. Zazan rivayet etmektedir. Buh&acirc;r&icirc; der ki: Kimi zaman onun rivayet ettiği hadisler muzdariptir. Ahmed der ki: Enes&#39;ten pek &ccedil;ok m&uuml;nker hadis rivayet eder. Ebu Hatim er-R&acirc;z&icirc; de der ki: Onun rivayeti delil olmaz. D&acirc;rakutn&icirc; der ki: Zayıftır.</p> <p>El-Muhasib&icirc;&#39;nin: &quot;Helal malı terk etmek toplamaktan daha faziletlidir&quot; s&ouml;zlerine gelince; durum hi&ccedil; de &ouml;yle değildir. Toplama maksadı sahih olduğu takdirde; onu toplamanın ilim adamlarına g&ouml;re daha faziletli olduğu hususunda g&ouml;r&uuml;ş ayrılığı yoktur.</p> <p>Said b. M&uuml;seyyeb ş&ouml;yle derdi: Mal taleb etmeyende hayır yoktur. Mal ile borcunu &ouml;der ve yine onunla ırzını korur. &Ouml;l&uuml;rse o malı kendisinden sonrakilere miras bırakır. İbn M&uuml;seyyeb geriye 400 dinar miras bırakmıştı. S&uuml;fyan es-Sevri, 200 dinar. <u>S&uuml;fyan ş&ouml;yle derdi: Mal bu zamanda bir silahtır</u>.</p> <p>Selef malı &ouml;v&uuml;p durur ve karşı karşıya kalacakları sıkıntılar i&ccedil;in fakirlere yardımcı olmak i&ccedil;in mal toplarlardı. Aralarında bazılarının mal toplamaktan uzak durmaları, ibadetle uğraşmayı tercih etmelerinden dolayıdır. B&uuml;t&uuml;n gayretlerini bu hususta bir araya toplamak istediklerinden dolayı da az mal ile kani olmuşlardır. Eğer bu kişi, ş&uuml;phesiz az mal daha iyidir, deseydi haktan fazla uzaklaşmış olmazdı. Ancak o bu konuda s&ouml;yledikleriyle g&uuml;nah işlemek mertebesine doğru yaklaşmıştır.</p> <p>Derim ki: Malları korumaya ve onları g&ouml;r&uuml;p g&ouml;zetmeye delil olan hususlardan birisi de malı korumanın ve mal i&ccedil;in &ccedil;arpışmanın mubah kılınmasıdır. Peygamber (s.a.v) ş&ouml;yle buyurmuştur: <strong><em><span dir="RTL">مَنْ قُتِلَ دُونَ مَالِهِ فَهُوَ شَهِيد</span></em></strong> <strong><em>&quot;Malı uğrunda &ouml;ld&uuml;r&uuml;len kişi şehittir.&quot;</em> </strong>(Kurtubi, Bakara 283) (DEVAM EDCEK İNŞAALLAH)</p> <p>&nbsp;</p>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.