KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (12)
<p><strong><u>C- Veli’nin Kerametine dair Halife-i Raşidin’den Deliller</u></strong></p>
<p dir="RTL"><strong><u>أَمَّا أَبُو بَكْ</u></strong><strong>رٍ</strong> -رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ - فَمِنْ كَرَامَاتِهِ أَنَّهُ لَمَّا حُمِلَتْ جِنَازَتُهُ إِلَى بَابِ قَبْرِ النَّبِيِّ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- وَنُودِيَ السَّلَامُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ ، هَذَا أَبُو بَكْرٍ بِالْبَابِ ، فَإِذَا الْبَابُ قَدِ انْفَتَحَ ، وَإِذَا بِهَاتِفٍ يَهْتِفُ مِنَ الْقَبْرِ : أَدْخِلُوا الْحَبِيبَ إِلَى الْحَبِيبِ . <strong><u>وَأَمَّا عُمَرُ</u></strong> -رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ - فَقَدْ ظَهَرَتْ أَنْوَاعٌ كَثِيرَةٌ مِنْ كَرَامَاتِهِ ، وَأَحَدُهَا مَا رُوِيَ أَنَّهُ بَعَثَ جَيْشًا وَأَمَّرَ عَلَيْهِمْ رَجُلًا يُدْعَى سَارِيَةَ بْنَ الْحُصَيْنِ ، فَبَيْنَا عُمَرُ يَوْمَ الْجُمُعَةِ يَخْطُبُ جَعَلَ يَصِيحُ فِي خُطْبَتِهِ ، وَهُوَ عَلَى الْمِنْبَرِ : يَا سَارِيَةُ الْجَبَلَ الْجَبَلَ ، قَالَ <strong>عَلِيُّ</strong> بْنُ أَبِي طَالِبٍ كَرَّمَ اللَّهُ وَجْهَهُ : فَكَتَبْتُ تَارِيخَ تِلْكَ الْكَلِمَةِ ، فَقَدِمَ رَسُولُ مَقْدِمِ الْجَيْشِ ، فَقَالَ : يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ غَزَوْنَا يَوْمَ الْجُمُعَةِ فِي وَقْتِ الْخُطْبَةِ ، فَهَزَمُونَا فَإِذَا بِإِنْسَانٍ يَصِيحُ يَا سَارِيَةُ الْجَبَلَ الْجَبَلَ ، فَأَسْنَدْنَا ظُهُورَنَا إِلَى الْجَبَلِ ، فَهَزَمَ اللَّهُ الْكُفَّارَ وَظَفِرْنَا بِالْغَنَائِمِ الْعَظِيمَةِ بِبَرَكَةِ ذَلِكَ الصَّوْتِ ، قُلْتُ : سَمِعْتُ بَعْضَ الْمُذَكِّرِينَ قَالَ : كَانَ ذَلِكَ مُعْجِزَةً لِمُحَمَّدٍ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- لِأَنَّهُ قَالَ لِأَبِي بَكْرٍ وَعُمَرَ أَنْتُمَا مِنِّي بِمَنْزِلَةِ السَّمْعِ وَالْبَصَرِ ، فَلَمَّا كَانَ عُمَرُ بِمَنْزِلَةِ الْبَصَرِ لِمُحَمَّدٍ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- ، لَا جَرَمَ قَدِرَ عَلَى أَنْ يَرَى مِنْ ذَلِكَ الْبُعْدِ الْعَظِيمِ</p>
<p>1) Hz. Ebu Bekr’in (r.a) kerametlerine gelince: Hz. Ebu Bekir’in cenazesi Hz. Peygamberin (s.a.v) kabrinin kapısına kadar götürülüp ve " sana Selâm olsun ey Allah'ın Resulü! Kapıdaki Ebu Bekir'dir." diye nida edildiğinde, birden kapı açılır ve kabirden ansızın gelen bir ses: "Seveni sevenin yanına koyun" der. (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p>2) Hz. Ömer'e (r.a) gelince, ondan pek çok keramet zuhur etmiştir. Bunlardan birisi, rivayet edildiğine göre şöyledir: O bir ordu yollamıştı. Ordunun başına da Sâriye İbn-i Husayn adında birini emir tayin etmişti. Hz. Ömer cuma günü minberin üzerinde hutbe okuduğu bir sırada, hutbesinde: "Ey Sâriye, dağa! Diye bağırır. Ali İbn Ebî Talib (k.v.) şöyle der: "Ben bu sözün hangi günde söylendiğini yazdım." Derken, ordunun öncü kuvvetlerinin temsilcisi çıkagelir ve şöyle der: "Ey müminlerin emiri, biz cuma günü hutbe zamanında savaşıyorduk. Hezimete uğramıştık. Bir de ne görelim, "Ey Sâriye, dağa dağa!" diye bağıran bir insan. Bunun üzerine biz sırtımızı dağa verdik. Böylece Allah (c.c) kâfirleri hezimete uğrattı ve biz, o sesin bereketi ile büyük bir ganimet elde ettik" der.</p>
<p>Vaz edenlerden biri, bunun Hz. Peygamber'e (s.a.v) ait bir mucize olduğunu söylemiştir. Zira O (Resulullah s.a.v), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'e (R.Anhuma): "siz, benim kulağım ve gözüm gibisiniz" demiştir. Dolayısıyla, Hz. Ömer (r.a), Hz. Muhammed (s.a.v)'in gözü gibi olunca, o kadar uzaktaki şeyleri görebilmiş olmasında hiç şüphe yoktur." demiştir. (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL">رُوِيَ أَنَّ نِيلَ مِصْرَ كَانَ فِي الْجَاهِلِيَّةِ يَقِفُ فِي كُلِّ سَنَةٍ مَرَّةً وَاحِدَةً ، وَكَانَ لَا يَجْرِي حَتَّى يُلْقَى فِيهِ جَارِيَةٌ وَاحِدَةٌ حَسْنَاءُ ، فَلَمَّا جَاءَ الْإِسْلَامُ كَتَبَ عَمْرُو بْنُ الْعَاصِ بِهَذِهِ الْوَاقِعَةِ إِلَى عُمَرَ ، فَكَتَبَ عُمَرُ عَلَى خَزَفَةٍ : أَيُّهَا النِّيلُ إِنْ كُنْتَ تَجْرِي بِأَمْرِ اللَّهِ فَاجْرِ ، وَإِنْ كُنْتَ تَجْرِي بِأَمْرِكَ ، فَلَا حَاجَةَ بِنَا إِلَيْكَ! فَأُلْقِيَتْ تِلْكَ الْخَزَفَةُ فِي النِّيلِ فَجَرَى وَلَمْ يَقِفْ بَعْدَ ذَلِكَ</p>
<p>3) Rivayet edildiğine göre Mısır'daki Nil Nehri, cahiliye devrinde, her yıl bir defa akmaz ve dururmuş. Ve ona, güzel bir kız kurban edilmeyinceye kadar akmazmış. İslâmiyet gelince, Amr İbnu'l-As (r.a), bu hadiseyi Hz. Ömer'e yazdı. Bunun üzerine Hz. Ömer de bir tuğla üzerine: Ey Nil, eğer Allah'ın emri ile akacaksan, ak! Yok, eğer, kendi buyruğunla akacaksan, bizim sana ihtiyacımız yok." diye yazdı ve o tuğlayı Nil'e attı. O da bundan sonra hiç durmadan akıverdi. (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL">وَقَعَتِ الزَّلْزَلَةُ فِي الْمَدِينَةِ فَضَرَبَ عُمَرُ الدِّرَّةَ عَلَى الْأَرْضِ ، وَقَالَ : اسْكُنِي بِإِذْنِ اللَّهِ ، فَسَكَنَتْ وَمَا حَدَثَتِ الزَّلْزَلَةُ بِالْمَدِينَةِ بَعْدَ ذَلِكَ<span dir="LTR"> .</span></p>
<p>4) Medine'de bir deprem olmuştu. Hz. Ömer kamçısını yere vurarak "Allah'ın izniyle dur!" dedi. O da durdu. Ve artık, bundan sonra Medine'de zelzele olmadı. (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL">وَقَعَتِ النَّارُ فِي بَعْضِ دَوْرِ الْمَدِينَةِ فَكَتَبَ عُمَرُ عَلَى خَزَفَةٍ : يَا نَارُ اسْكُنِي بِإِذْنِ اللَّهِ ، فَأَلْقَوْهَا فِي النَّارِ فَانْطَفَأَتْ فِي الْحَالِ <span dir="LTR">.</span></p>
<p>5) Medine'nin bazı yerlerinde yangın meydana gelmişti. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) bir tuğla üzerine: "Ey ateş, Allah'ın izniyle sön!" diye yazar ve onu, yanan yere atar. Ve o ateş, o anda söner. (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL">رُوِيَ أَنَّ رَسُولَ مَلِكِ الرُّومِ جَاءَ إِلَى عُمَرَ فَطَلَبَ دَارَهُ فَظَنَّ أَنَّ دَارَهُ مِثْلُ قُصُورِ الْمُلُوكِ ، فَقَالُوا : لَيْسَ لَهُ ذَلِكَ ، وَإِنَّمَا هُوَ فِي الصَّحْرَاءِ يَضْرِبُ اللَّبِنَ ، فَلَمَّا ذَهَبَ إِلَى الصَّحْرَاءِ رَأَى عُمَرَ -رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ - وَضَعَ دِرَّتَهُ تَحْتَ رَأْسِهِ ، وَنَامَ عَلَى التُّرَابِ ، فَعَجِبَ الرَّسُولُ مِنْ ذَلِكَ ، وَقَالَ : إِنَّ أَهْلَ الشَّرْقِ وَالْغَرْبِ يَخَافُونَ مِنْ هَذَا الْإِنْسَانِ وَهُوَ عَلَى هَذِهِ الصِّفَةِ! ثُمَّ قَالَ فِي نَفْسِهِ : إِنِّي وَجَدْتُهُ خَالِيًا فَأَقْتُلُهُ وَأُخَلِّصُ النَّاسَ مِنْهُ . فَلَمَّا رَفَعَ السَّيْفَ أَخْرَجَ اللَّهُ مِنَ الْأَرْضِ أَسَدَيْنِ فَقَصَدَاهُ ، فَخَافَ وَأَلْقَى السَّيْفَ مِنْ يَدِهِ ، وَانْتَبَهَ عُمَرُ وَلَمْ يَرَ شَيْئًا ، فَسَأَلَهُ عَنِ الْحَالِ ، فَذَكَرَ لَهُ الْوَاقِعَةَ وَأَسْلَمَ ، وَأَقُولُ : هَذِهِ الْوَقَائِعُ رُوِيَتْ بِالْآحَادِ ، وَهَهُنَا مَا هُوَ مَعْلُومٌ بِالتَّوَاتُرِ وَهُوَ أَنَّهُ مَعَ بُعْدِهِ عَنْ زِينَةِ الدُّنْيَا وَاحْتِرَازِهِ عَنِ التَّكَلُّفَاتِ وَالتَّهْوِيلَاتِ سَاسَ الشَّرْقَ وَالْغَرْبَ وَقَلَبَ الْمَمَالِكَ وَالدُّوَلَ لَوْ نَظَرْتَ فِي كُتُبِ التَّوَارِيخِ عَلِمْتُ أَنَّهُ لَمْ يَتَّفِقْ لِأَحَدٍ مِنْ أَوَّلِ عَهْدِ آدَمَ إِلَى الْآنِ مَا تَيَسَّرَ لَهُ ، فَإِنَّهُ مَعَ غَايَةِ بُعْدِهِ عَنِ التَّكَلُّفَاتِ ، كَيْفَ قَدَرَ عَلَى تِلْكَ السِّيَاسَاتِ ؟ وَلَا شَكَّ أَنَّ هَذَا مِنْ أَعْظَمِ الْكَرَامَاتِ<span dir="LTR"> .</span></p>
<p>6) Rivayet olunduğuna göre, Rum kralının elçisi Hz. Ömer'e gelir ve evini sorar ve o, onun evinin, kralların köşkleri gibi olduğunu tasavvur eder. Lakin elçiye: "onun böyle bir şeyi yoktur. O, sahrada kerpiç döküyor" derler. O sahraya gelince, Ömer (r.a)'i, kamçısını başının altına koymuş ve toprak üzerinde uyur vaziyette bulunca, Elçi buna şaşar ve şöyle der: "Doğu ve batıdakiler, bu insandan korkarlar ve oda bu durumda!.." Sonra da kendi kendine: "Ben bunu yapayalnız bulmuşken öldüreyim de insanları ondan kurtarayım" der. Kılıcını kaldırınca, Allah Teâlâ yerden iki Aslan çıkarıverir ve o iki aslan ona kastederler. Bunun üzerine o korkar ve elinden kılıcı atar. Derken Hz. Ömer uyanır ve hiçbir şey görmez. Bunun üzerine Hz. Ömer ona durumu sorunca, o ona bu hadiseyi anlatır ve Müslüman olur.</p>
<p>Ben derim ki: Bu hadiseler, ahâd haberlerle rivayet edilen hadiselerdir. Ama burada, tevatür ile bilinen şöyle bir gerçek vardır: Hz. Ömer, dünya ziynetinden uzak, her türlü aşırılık ve zorakiIiklere itirazı olduğu halde, doğu ve batıya hâkim olmuş, kralları ve devletleri altüst etmiştir. Şayet tarih kitaplarına bakacak olursan, Hz. Âdem zamanından o ana kadar Hz. Ömer'e müyesser olanın hiç kimseye nasip olmadığını görürsün. Binâenaleyh o tekelIüfatlardan (yapmacık davranışlardan) son derece uzak olmasına rağmen, bu hâkimiyetleri nasıl elde edebilmiştir? Bunun, en büyük kerametlerden olduğunda hiç şüphe yoktur. (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL"><strong>وَأَمَّا عُثْمَانُ</strong> -رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ - فَرَوَى أَنَسٌ قَالَ : سِرْتُ فِي الطَّرِيقِ ، فَرَفَعْتُ عَيْنِي إِلَى امْرَأَةٍ ثُمَّ دَخَلْتُ عَلَى عُثْمَانَ ، فَقَالَ : مَا لِي أَرَاكُمْ تَدْخُلُونَ عَلَيَّ وَآثَارُ الزِّنَا ظَاهِرَةٌ عَلَيْكُمْ ؟ فَقُلْتُ : أَجَاءَ الْوَحْيُ بَعْدَ رَسُولِ اللَّهِ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- فَقَالَ : لَا ، وَلَكِنْ فِرَاسَةٌ صَادِقَةٌ<span dir="LTR"> .</span></p>
<p>7) <strong>Hz. Osman</strong> (r.a)'a gelince, Enes (r.a) şunu rivayet etmiştir: Yolda yürürken, gözümü kaldırıp bir kadına baktım. Sonra da, Hz. Osman'ın yanına vardım. Bunun üzerine o, "ne oluyor, ben sizi üzerinizde apaçık zina alametleri olduğu halde yanıma girerken görüyorum?" dedi. Ben hemen, "Allah'ın Resulünden sonra da, vahiy geliyor mu?" dediğimde o, "Hayır, bu gerçek ve doğru bir ferasettir" dedi. (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p><span dir="RTL">أَنَّهُ لَمَّا طُعِنَ بِالسَّيْفِ ، فَأَوَّلُ قَطْرَةٍ مِنْ دَمِهِ سَقَطَتْ وَقَعَتْ عَلَى الْمُصْحَفِ عَلَى قَوْلِهِ تَعَالَى : <u>( فَسَيَكْفِيكَهُمُ اللَّهُ وَهُوَ </u></span></p>
<p dir="RTL"><u>السَّمِيعُ الْعَلِيمُ )</u> . ( الْبَقَرَةِ 137</p>
<p>8) <strong>Hz. Osman</strong> (r.a) mızrakla yaralandığında, kanından akan ilk damla, Cenab-ı Hakk'ın Mushaf’taki, <strong><span dir="RTL">فَسَيَكْف۪يكَهُمُ اللّٰهُۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۜ</span> <u>"Allah onlara karşı sana kâfi gelecektir. O, hakkıyla işiten ve hakkıyla bilendir</u></strong><u>"</u> (Bakara. 137) ifadesi üzerine düşmüştür. (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL">أَنَّ جَهْجَاهًا الْغِفَارِيَّ انْتَزَعَ الْعَصَا مِنْ يَدِ عُثْمَانَ وَكَسَرَهَا عَلَى رُكْبَتِهِ ، فَوَقَعَتِ الْأَكَلَةُ فِي رُكْبَتِهِ</p>
<p>9) Cehcâhâ el-Gıfârî, Hz. Osman'ın elinden asasını çekip alır ve onu, dizi üzerinde kırar. Bunun üzerine dizlerine o (öldürücü) kurtçuklar düşer. (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL"><strong>وَأَمَّا عَلِيٌّ</strong> كَرَّمَ اللَّهُ وَجْهَهُ فَيُرْوَى أَنَّ وَاحِدًا مِنْ مُحِبِّيهِ سَرَقَ وَكَانَ عَبْدًا أَسْوَدَ ، فَأُتِيَ بِهِ إِلَى عَلِيٍّ ، فَقَالَ لَهُ : أَسَرَقْتَ ؟ قَالَ : نَعَمْ ، فَقَطَعَ يَدَهُ فَانْصَرَفَ مِنْ عِنْدِ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ ، فَلَقِيَهُ سَلْمَانُ الْفَارِسِيُّ وَابْنُ الْكَرَّا ، فَقَالَ ابْنُ الْكَرَّا : مَنْ قَطَعَ يَدَكَ ؟ فَقَالَ : أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ ، وَيَعْسُوبُ الْمُسْلِمِينَ ، وَخَتَنُ الرَّسُولِ ، وَزَوْجُ الْبَتُولِ ، فَقَالَ : قَطَعَ يَدَكَ وَتَمْدَحُهُ ؟ فَقَالَ : وَلِمَ لَا أَمْدَحُهُ ، وَقَدْ قَطَعَ يَدِي بِحَقٍّ ، وَخَلَّصَنِي مِنَ النَّارِ ؟ ! فَسَمِعَ سَلْمَانُ ذَلِكَ ، فَأَخْبَرَ بِهِ عَلِيًّا فَدَعَا الْأَسْوَدَ ، وَوَضَعَ يَدَهُ عَلَى سَاعِدِهِ ، وَغَطَّاهُ بِمَنْدِيلٍ ، وَدَعَا بِدَعَوَاتٍ ، فَسَمِعْنَا صَوْتًا مِنَ السَّمَاءِ : ارْفَعِ الرِّدَاءَ عَنِ الْيَدِ ، فَرَفَعْنَاهُ ، فَإِذَا الْيَدُ قَدْ بَرَأَتْ بِإِذْنِ اللَّهِ تَعَالَى وَجَمِيلِ صُنْعِهِ<span dir="LTR"> .</span></p>
<p>10)<strong> Hz. Ali</strong> (k.v)'ye gelince, rivayet edildiğine göre onu sevenlerden birisi hırsızlık yapar. Bu, siyah bir köle idi. Derken o, Hz. Ali'ye getirilir. Bunun üzerine Hz. Ali ona: "Çaldın mı?" dediğinde o, "Evet!" cevabını verir. Derken Hz. Ali, onun elini keser ve o, Hz. Ali'nin yanından ayrılır. Selman el-Farisî ve İbnu'l-Kerâ ile karşılaşır. Bunun üzerine İbnu'l-Kerâ sorar: "Elini kim kesti?" o, "Müminlerin emiri, Müslümanların lideri, Hz. Peygamberin damadı ve Hz. Fatıma'nın kocası" diye cevap verir. İbnu'l-Kerâ, "O senin elini kesmiş, sense halâ onu methediyorsun öylemi?" deyince, "onu niye methetmeyecekmişim? O, haklı olarak benim elimi kesti ve böylece beni cehennem ateşinden kurtardı" dedi. Selman el-Farisî bunu duyup Hz. Ali'ye haber verince, Hz. Ali siyahiyi (o köleyi) çağırdı, elini bileğinin üzerine koydu ve onu bir mendil ile örttü ve dua etmeye başladı. Bunun üzerine biz, gökyüzünden şöyle bir ses duyduk: "Elinden örtüyü kaldır." Örtüyü kaldırınca, bir de ne görelim, eli, Allah'ın izni ve o güzelim sanatıyla iyileşmiş. (F.Razi, Kehf 9-12) (DEVAM EDCEK İNŞAALLAH)</p>
<p> </p>
Ekleme
Tarihi: 07 Temmuz 2017 - Cuma
KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (12)
<p><strong><u>C- Veli’nin Kerametine dair Halife-i Raşidin’den Deliller</u></strong></p>
<p dir="RTL"><strong><u>أَمَّا أَبُو بَكْ</u></strong><strong>رٍ</strong> -رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ - فَمِنْ كَرَامَاتِهِ أَنَّهُ لَمَّا حُمِلَتْ جِنَازَتُهُ إِلَى بَابِ قَبْرِ النَّبِيِّ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- وَنُودِيَ السَّلَامُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ ، هَذَا أَبُو بَكْرٍ بِالْبَابِ ، فَإِذَا الْبَابُ قَدِ انْفَتَحَ ، وَإِذَا بِهَاتِفٍ يَهْتِفُ مِنَ الْقَبْرِ : أَدْخِلُوا الْحَبِيبَ إِلَى الْحَبِيبِ . <strong><u>وَأَمَّا عُمَرُ</u></strong> -رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ - فَقَدْ ظَهَرَتْ أَنْوَاعٌ كَثِيرَةٌ مِنْ كَرَامَاتِهِ ، وَأَحَدُهَا مَا رُوِيَ أَنَّهُ بَعَثَ جَيْشًا وَأَمَّرَ عَلَيْهِمْ رَجُلًا يُدْعَى سَارِيَةَ بْنَ الْحُصَيْنِ ، فَبَيْنَا عُمَرُ يَوْمَ الْجُمُعَةِ يَخْطُبُ جَعَلَ يَصِيحُ فِي خُطْبَتِهِ ، وَهُوَ عَلَى الْمِنْبَرِ : يَا سَارِيَةُ الْجَبَلَ الْجَبَلَ ، قَالَ <strong>عَلِيُّ</strong> بْنُ أَبِي طَالِبٍ كَرَّمَ اللَّهُ وَجْهَهُ : فَكَتَبْتُ تَارِيخَ تِلْكَ الْكَلِمَةِ ، فَقَدِمَ رَسُولُ مَقْدِمِ الْجَيْشِ ، فَقَالَ : يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ غَزَوْنَا يَوْمَ الْجُمُعَةِ فِي وَقْتِ الْخُطْبَةِ ، فَهَزَمُونَا فَإِذَا بِإِنْسَانٍ يَصِيحُ يَا سَارِيَةُ الْجَبَلَ الْجَبَلَ ، فَأَسْنَدْنَا ظُهُورَنَا إِلَى الْجَبَلِ ، فَهَزَمَ اللَّهُ الْكُفَّارَ وَظَفِرْنَا بِالْغَنَائِمِ الْعَظِيمَةِ بِبَرَكَةِ ذَلِكَ الصَّوْتِ ، قُلْتُ : سَمِعْتُ بَعْضَ الْمُذَكِّرِينَ قَالَ : كَانَ ذَلِكَ مُعْجِزَةً لِمُحَمَّدٍ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- لِأَنَّهُ قَالَ لِأَبِي بَكْرٍ وَعُمَرَ أَنْتُمَا مِنِّي بِمَنْزِلَةِ السَّمْعِ وَالْبَصَرِ ، فَلَمَّا كَانَ عُمَرُ بِمَنْزِلَةِ الْبَصَرِ لِمُحَمَّدٍ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- ، لَا جَرَمَ قَدِرَ عَلَى أَنْ يَرَى مِنْ ذَلِكَ الْبُعْدِ الْعَظِيمِ</p>
<p>1) Hz. Ebu Bekr’in (r.a) kerametlerine gelince: Hz. Ebu Bekir’in cenazesi Hz. Peygamberin (s.a.v) kabrinin kapısına kadar götürülüp ve " sana Selâm olsun ey Allah'ın Resulü! Kapıdaki Ebu Bekir'dir." diye nida edildiğinde, birden kapı açılır ve kabirden ansızın gelen bir ses: "Seveni sevenin yanına koyun" der. (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p>2) Hz. Ömer'e (r.a) gelince, ondan pek çok keramet zuhur etmiştir. Bunlardan birisi, rivayet edildiğine göre şöyledir: O bir ordu yollamıştı. Ordunun başına da Sâriye İbn-i Husayn adında birini emir tayin etmişti. Hz. Ömer cuma günü minberin üzerinde hutbe okuduğu bir sırada, hutbesinde: "Ey Sâriye, dağa! Diye bağırır. Ali İbn Ebî Talib (k.v.) şöyle der: "Ben bu sözün hangi günde söylendiğini yazdım." Derken, ordunun öncü kuvvetlerinin temsilcisi çıkagelir ve şöyle der: "Ey müminlerin emiri, biz cuma günü hutbe zamanında savaşıyorduk. Hezimete uğramıştık. Bir de ne görelim, "Ey Sâriye, dağa dağa!" diye bağıran bir insan. Bunun üzerine biz sırtımızı dağa verdik. Böylece Allah (c.c) kâfirleri hezimete uğrattı ve biz, o sesin bereketi ile büyük bir ganimet elde ettik" der.</p>
<p>Vaz edenlerden biri, bunun Hz. Peygamber'e (s.a.v) ait bir mucize olduğunu söylemiştir. Zira O (Resulullah s.a.v), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'e (R.Anhuma): "siz, benim kulağım ve gözüm gibisiniz" demiştir. Dolayısıyla, Hz. Ömer (r.a), Hz. Muhammed (s.a.v)'in gözü gibi olunca, o kadar uzaktaki şeyleri görebilmiş olmasında hiç şüphe yoktur." demiştir. (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL">رُوِيَ أَنَّ نِيلَ مِصْرَ كَانَ فِي الْجَاهِلِيَّةِ يَقِفُ فِي كُلِّ سَنَةٍ مَرَّةً وَاحِدَةً ، وَكَانَ لَا يَجْرِي حَتَّى يُلْقَى فِيهِ جَارِيَةٌ وَاحِدَةٌ حَسْنَاءُ ، فَلَمَّا جَاءَ الْإِسْلَامُ كَتَبَ عَمْرُو بْنُ الْعَاصِ بِهَذِهِ الْوَاقِعَةِ إِلَى عُمَرَ ، فَكَتَبَ عُمَرُ عَلَى خَزَفَةٍ : أَيُّهَا النِّيلُ إِنْ كُنْتَ تَجْرِي بِأَمْرِ اللَّهِ فَاجْرِ ، وَإِنْ كُنْتَ تَجْرِي بِأَمْرِكَ ، فَلَا حَاجَةَ بِنَا إِلَيْكَ! فَأُلْقِيَتْ تِلْكَ الْخَزَفَةُ فِي النِّيلِ فَجَرَى وَلَمْ يَقِفْ بَعْدَ ذَلِكَ</p>
<p>3) Rivayet edildiğine göre Mısır'daki Nil Nehri, cahiliye devrinde, her yıl bir defa akmaz ve dururmuş. Ve ona, güzel bir kız kurban edilmeyinceye kadar akmazmış. İslâmiyet gelince, Amr İbnu'l-As (r.a), bu hadiseyi Hz. Ömer'e yazdı. Bunun üzerine Hz. Ömer de bir tuğla üzerine: Ey Nil, eğer Allah'ın emri ile akacaksan, ak! Yok, eğer, kendi buyruğunla akacaksan, bizim sana ihtiyacımız yok." diye yazdı ve o tuğlayı Nil'e attı. O da bundan sonra hiç durmadan akıverdi. (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL">وَقَعَتِ الزَّلْزَلَةُ فِي الْمَدِينَةِ فَضَرَبَ عُمَرُ الدِّرَّةَ عَلَى الْأَرْضِ ، وَقَالَ : اسْكُنِي بِإِذْنِ اللَّهِ ، فَسَكَنَتْ وَمَا حَدَثَتِ الزَّلْزَلَةُ بِالْمَدِينَةِ بَعْدَ ذَلِكَ<span dir="LTR"> .</span></p>
<p>4) Medine'de bir deprem olmuştu. Hz. Ömer kamçısını yere vurarak "Allah'ın izniyle dur!" dedi. O da durdu. Ve artık, bundan sonra Medine'de zelzele olmadı. (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL">وَقَعَتِ النَّارُ فِي بَعْضِ دَوْرِ الْمَدِينَةِ فَكَتَبَ عُمَرُ عَلَى خَزَفَةٍ : يَا نَارُ اسْكُنِي بِإِذْنِ اللَّهِ ، فَأَلْقَوْهَا فِي النَّارِ فَانْطَفَأَتْ فِي الْحَالِ <span dir="LTR">.</span></p>
<p>5) Medine'nin bazı yerlerinde yangın meydana gelmişti. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) bir tuğla üzerine: "Ey ateş, Allah'ın izniyle sön!" diye yazar ve onu, yanan yere atar. Ve o ateş, o anda söner. (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL">رُوِيَ أَنَّ رَسُولَ مَلِكِ الرُّومِ جَاءَ إِلَى عُمَرَ فَطَلَبَ دَارَهُ فَظَنَّ أَنَّ دَارَهُ مِثْلُ قُصُورِ الْمُلُوكِ ، فَقَالُوا : لَيْسَ لَهُ ذَلِكَ ، وَإِنَّمَا هُوَ فِي الصَّحْرَاءِ يَضْرِبُ اللَّبِنَ ، فَلَمَّا ذَهَبَ إِلَى الصَّحْرَاءِ رَأَى عُمَرَ -رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ - وَضَعَ دِرَّتَهُ تَحْتَ رَأْسِهِ ، وَنَامَ عَلَى التُّرَابِ ، فَعَجِبَ الرَّسُولُ مِنْ ذَلِكَ ، وَقَالَ : إِنَّ أَهْلَ الشَّرْقِ وَالْغَرْبِ يَخَافُونَ مِنْ هَذَا الْإِنْسَانِ وَهُوَ عَلَى هَذِهِ الصِّفَةِ! ثُمَّ قَالَ فِي نَفْسِهِ : إِنِّي وَجَدْتُهُ خَالِيًا فَأَقْتُلُهُ وَأُخَلِّصُ النَّاسَ مِنْهُ . فَلَمَّا رَفَعَ السَّيْفَ أَخْرَجَ اللَّهُ مِنَ الْأَرْضِ أَسَدَيْنِ فَقَصَدَاهُ ، فَخَافَ وَأَلْقَى السَّيْفَ مِنْ يَدِهِ ، وَانْتَبَهَ عُمَرُ وَلَمْ يَرَ شَيْئًا ، فَسَأَلَهُ عَنِ الْحَالِ ، فَذَكَرَ لَهُ الْوَاقِعَةَ وَأَسْلَمَ ، وَأَقُولُ : هَذِهِ الْوَقَائِعُ رُوِيَتْ بِالْآحَادِ ، وَهَهُنَا مَا هُوَ مَعْلُومٌ بِالتَّوَاتُرِ وَهُوَ أَنَّهُ مَعَ بُعْدِهِ عَنْ زِينَةِ الدُّنْيَا وَاحْتِرَازِهِ عَنِ التَّكَلُّفَاتِ وَالتَّهْوِيلَاتِ سَاسَ الشَّرْقَ وَالْغَرْبَ وَقَلَبَ الْمَمَالِكَ وَالدُّوَلَ لَوْ نَظَرْتَ فِي كُتُبِ التَّوَارِيخِ عَلِمْتُ أَنَّهُ لَمْ يَتَّفِقْ لِأَحَدٍ مِنْ أَوَّلِ عَهْدِ آدَمَ إِلَى الْآنِ مَا تَيَسَّرَ لَهُ ، فَإِنَّهُ مَعَ غَايَةِ بُعْدِهِ عَنِ التَّكَلُّفَاتِ ، كَيْفَ قَدَرَ عَلَى تِلْكَ السِّيَاسَاتِ ؟ وَلَا شَكَّ أَنَّ هَذَا مِنْ أَعْظَمِ الْكَرَامَاتِ<span dir="LTR"> .</span></p>
<p>6) Rivayet olunduğuna göre, Rum kralının elçisi Hz. Ömer'e gelir ve evini sorar ve o, onun evinin, kralların köşkleri gibi olduğunu tasavvur eder. Lakin elçiye: "onun böyle bir şeyi yoktur. O, sahrada kerpiç döküyor" derler. O sahraya gelince, Ömer (r.a)'i, kamçısını başının altına koymuş ve toprak üzerinde uyur vaziyette bulunca, Elçi buna şaşar ve şöyle der: "Doğu ve batıdakiler, bu insandan korkarlar ve oda bu durumda!.." Sonra da kendi kendine: "Ben bunu yapayalnız bulmuşken öldüreyim de insanları ondan kurtarayım" der. Kılıcını kaldırınca, Allah Teâlâ yerden iki Aslan çıkarıverir ve o iki aslan ona kastederler. Bunun üzerine o korkar ve elinden kılıcı atar. Derken Hz. Ömer uyanır ve hiçbir şey görmez. Bunun üzerine Hz. Ömer ona durumu sorunca, o ona bu hadiseyi anlatır ve Müslüman olur.</p>
<p>Ben derim ki: Bu hadiseler, ahâd haberlerle rivayet edilen hadiselerdir. Ama burada, tevatür ile bilinen şöyle bir gerçek vardır: Hz. Ömer, dünya ziynetinden uzak, her türlü aşırılık ve zorakiIiklere itirazı olduğu halde, doğu ve batıya hâkim olmuş, kralları ve devletleri altüst etmiştir. Şayet tarih kitaplarına bakacak olursan, Hz. Âdem zamanından o ana kadar Hz. Ömer'e müyesser olanın hiç kimseye nasip olmadığını görürsün. Binâenaleyh o tekelIüfatlardan (yapmacık davranışlardan) son derece uzak olmasına rağmen, bu hâkimiyetleri nasıl elde edebilmiştir? Bunun, en büyük kerametlerden olduğunda hiç şüphe yoktur. (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL"><strong>وَأَمَّا عُثْمَانُ</strong> -رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ - فَرَوَى أَنَسٌ قَالَ : سِرْتُ فِي الطَّرِيقِ ، فَرَفَعْتُ عَيْنِي إِلَى امْرَأَةٍ ثُمَّ دَخَلْتُ عَلَى عُثْمَانَ ، فَقَالَ : مَا لِي أَرَاكُمْ تَدْخُلُونَ عَلَيَّ وَآثَارُ الزِّنَا ظَاهِرَةٌ عَلَيْكُمْ ؟ فَقُلْتُ : أَجَاءَ الْوَحْيُ بَعْدَ رَسُولِ اللَّهِ -صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- فَقَالَ : لَا ، وَلَكِنْ فِرَاسَةٌ صَادِقَةٌ<span dir="LTR"> .</span></p>
<p>7) <strong>Hz. Osman</strong> (r.a)'a gelince, Enes (r.a) şunu rivayet etmiştir: Yolda yürürken, gözümü kaldırıp bir kadına baktım. Sonra da, Hz. Osman'ın yanına vardım. Bunun üzerine o, "ne oluyor, ben sizi üzerinizde apaçık zina alametleri olduğu halde yanıma girerken görüyorum?" dedi. Ben hemen, "Allah'ın Resulünden sonra da, vahiy geliyor mu?" dediğimde o, "Hayır, bu gerçek ve doğru bir ferasettir" dedi. (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p><span dir="RTL">أَنَّهُ لَمَّا طُعِنَ بِالسَّيْفِ ، فَأَوَّلُ قَطْرَةٍ مِنْ دَمِهِ سَقَطَتْ وَقَعَتْ عَلَى الْمُصْحَفِ عَلَى قَوْلِهِ تَعَالَى : <u>( فَسَيَكْفِيكَهُمُ اللَّهُ وَهُوَ </u></span></p>
<p dir="RTL"><u>السَّمِيعُ الْعَلِيمُ )</u> . ( الْبَقَرَةِ 137</p>
<p>8) <strong>Hz. Osman</strong> (r.a) mızrakla yaralandığında, kanından akan ilk damla, Cenab-ı Hakk'ın Mushaf’taki, <strong><span dir="RTL">فَسَيَكْف۪يكَهُمُ اللّٰهُۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۜ</span> <u>"Allah onlara karşı sana kâfi gelecektir. O, hakkıyla işiten ve hakkıyla bilendir</u></strong><u>"</u> (Bakara. 137) ifadesi üzerine düşmüştür. (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL">أَنَّ جَهْجَاهًا الْغِفَارِيَّ انْتَزَعَ الْعَصَا مِنْ يَدِ عُثْمَانَ وَكَسَرَهَا عَلَى رُكْبَتِهِ ، فَوَقَعَتِ الْأَكَلَةُ فِي رُكْبَتِهِ</p>
<p>9) Cehcâhâ el-Gıfârî, Hz. Osman'ın elinden asasını çekip alır ve onu, dizi üzerinde kırar. Bunun üzerine dizlerine o (öldürücü) kurtçuklar düşer. (F.Razi, Kehf 9-12)</p>
<p dir="RTL"><strong>وَأَمَّا عَلِيٌّ</strong> كَرَّمَ اللَّهُ وَجْهَهُ فَيُرْوَى أَنَّ وَاحِدًا مِنْ مُحِبِّيهِ سَرَقَ وَكَانَ عَبْدًا أَسْوَدَ ، فَأُتِيَ بِهِ إِلَى عَلِيٍّ ، فَقَالَ لَهُ : أَسَرَقْتَ ؟ قَالَ : نَعَمْ ، فَقَطَعَ يَدَهُ فَانْصَرَفَ مِنْ عِنْدِ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَامُ ، فَلَقِيَهُ سَلْمَانُ الْفَارِسِيُّ وَابْنُ الْكَرَّا ، فَقَالَ ابْنُ الْكَرَّا : مَنْ قَطَعَ يَدَكَ ؟ فَقَالَ : أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ ، وَيَعْسُوبُ الْمُسْلِمِينَ ، وَخَتَنُ الرَّسُولِ ، وَزَوْجُ الْبَتُولِ ، فَقَالَ : قَطَعَ يَدَكَ وَتَمْدَحُهُ ؟ فَقَالَ : وَلِمَ لَا أَمْدَحُهُ ، وَقَدْ قَطَعَ يَدِي بِحَقٍّ ، وَخَلَّصَنِي مِنَ النَّارِ ؟ ! فَسَمِعَ سَلْمَانُ ذَلِكَ ، فَأَخْبَرَ بِهِ عَلِيًّا فَدَعَا الْأَسْوَدَ ، وَوَضَعَ يَدَهُ عَلَى سَاعِدِهِ ، وَغَطَّاهُ بِمَنْدِيلٍ ، وَدَعَا بِدَعَوَاتٍ ، فَسَمِعْنَا صَوْتًا مِنَ السَّمَاءِ : ارْفَعِ الرِّدَاءَ عَنِ الْيَدِ ، فَرَفَعْنَاهُ ، فَإِذَا الْيَدُ قَدْ بَرَأَتْ بِإِذْنِ اللَّهِ تَعَالَى وَجَمِيلِ صُنْعِهِ<span dir="LTR"> .</span></p>
<p>10)<strong> Hz. Ali</strong> (k.v)'ye gelince, rivayet edildiğine göre onu sevenlerden birisi hırsızlık yapar. Bu, siyah bir köle idi. Derken o, Hz. Ali'ye getirilir. Bunun üzerine Hz. Ali ona: "Çaldın mı?" dediğinde o, "Evet!" cevabını verir. Derken Hz. Ali, onun elini keser ve o, Hz. Ali'nin yanından ayrılır. Selman el-Farisî ve İbnu'l-Kerâ ile karşılaşır. Bunun üzerine İbnu'l-Kerâ sorar: "Elini kim kesti?" o, "Müminlerin emiri, Müslümanların lideri, Hz. Peygamberin damadı ve Hz. Fatıma'nın kocası" diye cevap verir. İbnu'l-Kerâ, "O senin elini kesmiş, sense halâ onu methediyorsun öylemi?" deyince, "onu niye methetmeyecekmişim? O, haklı olarak benim elimi kesti ve böylece beni cehennem ateşinden kurtardı" dedi. Selman el-Farisî bunu duyup Hz. Ali'ye haber verince, Hz. Ali siyahiyi (o köleyi) çağırdı, elini bileğinin üzerine koydu ve onu bir mendil ile örttü ve dua etmeye başladı. Bunun üzerine biz, gökyüzünden şöyle bir ses duyduk: "Elinden örtüyü kaldır." Örtüyü kaldırınca, bir de ne görelim, eli, Allah'ın izni ve o güzelim sanatıyla iyileşmiş. (F.Razi, Kehf 9-12) (DEVAM EDCEK İNŞAALLAH)</p>
<p> </p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.