HASİP TAYLAN
Köşe Yazarı
HASİP TAYLAN
 

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (9)

<p><strong><u>Velayet ve Keramet:</u></strong> Veli&rsquo;nin tarifini yukarıda yapmış olmakla beraber, kısaca hatırlayacak olursak Veli: Allah&#39;a (c.c) karşı hep bilin&ccedil;li ve duyarlı kimseler olması anlamında, Allah&rsquo;ın (c.c) emirlerine itaat ve yasaklarından sakınmak suretiyle, Allah&#39;a (c.c) yakın olan kimse ifadesiyle aktarılması yerinde olacaktır.</p> <p>Keramet ise; kerem k&ouml;k&uuml;nden gelen ve esas kerem sahibi olan Cenab-i Hakk&rsquo;ın (c.c) yukarıda tasvif ettiğimiz sevdiği kullarına ikramına &ldquo;Keramet&rdquo; denir. Keramet haktır ve Cenab-ı Hakk&rsquo;ın (c.c) iradesine bağlıdır. Bunda kulun iradesinin ve kesbinin bir tesiri yoktur. Cenab-ı Hakk&rsquo;ın bu ihsanı ve ikramı, peygamberin eliyle olursa mucize, evliyanın eliyle olursa keramet adını alır.</p> <p>Sadeddin Mesud bin &Ouml;mer bin Abdullah el-<u>Teftezan&icirc;</u> (Rh.A) Kerameti ş&ouml;yle tarif etmektedir: &ldquo;Keramet; n&uuml;b&uuml;vvet iddiasında bulunmaksızın, evliyalarda zuhur eden harikul&acirc;de hallerdir. Bu caizdir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; mucize cinsindendir. Bunun hem sahabeden, hem tabiinden, hem de bir&ccedil;ok Salih kimselerden zuhur ettiği tevat&uuml;r derecesine varmıştır. (Teftezani, Şerh-i Mekasıd, &Acirc;lem&uuml;&rsquo;l- K&uuml;t&uuml;b, Beyrut,1989, 5/72)</p> <p>Halk arasında, bahusus sofiler arasında, velayetin yeg&acirc;ne emaresinin keramet olduğu konusu olduk&ccedil;a yaygındır. Bu Sofiler z&uuml;mresi keramet meselesini neredeyse velayet konusu ile eş değerde g&ouml;rmektedir. Onlara g&ouml;re manevi kemalatın &ouml;l&ccedil;&uuml;s&uuml; Veli&rsquo;nin g&ouml;sterdiği kerametler ile doğru orantılıdır. Buna g&ouml;re vuzuha kavuşması gereken soru, velinin velayetini ispat etmesi i&ccedil;in keramet g&ouml;stermesi şart mıdır? Sorusudur. Zira yukarıda değindiğimiz gibi bunun b&ouml;yle olması gerektiğine kuvvetle inanan z&uuml;mreler mevcuttur. Tıpkı Peygamberlerin davalarının hak olduğunu mucize ile ispat etmeye &ccedil;alıştıkları gibi, veliler de keramet g&ouml;stererek bunu yapmalıdırlar şeklinde d&uuml;ş&uuml;nebilenler hayli kalabalıktır. H&acirc;lbuki bu konuda yanıldıkları apa&ccedil;ık ortadadır. Zira Peygamberler Allah&rsquo;ın (c.c) onlara tevdi etmiş olduğu bir g&ouml;rev var ve bu g&ouml;revi ifa etmekle y&uuml;k&uuml;ml&uuml;d&uuml;rler. Y&uuml;k&uuml;ml&uuml; oldukları bu n&uuml;b&uuml;vvet g&ouml;revinin doğruluğunu ispat etmek i&ccedil;in olağan&uuml;st&uuml; hallerle m&uuml;cehhezdirler. H&acirc;lbuki Velinin velayetini ispat etme g&ouml;revi yoktur. Dolayısıyla Velayetin b&ouml;yle bariz bir delile gereği olmadığı gibi; tam aksine Veli&rsquo;nin kerametini kasıtlı olarak ifşa etmesi, riyak&acirc;rlığa sebebiyet vereceği korkusuyla doğru da değildir kanaatindeyiz.</p> <p>Evliyaullah&rsquo;ın kerameti hakkında Kurtubi&rsquo;nin (Rh.a) Kehf suresinin 77-78 Ayetlerinin 9.Maddesindeki tefsirinde ş&ouml;yle denmektedir: Sabit haberlerin ve m&uuml;tev&acirc;tir ayetlerin del&acirc;leti &uuml;zere evliyanın keramet&shy;leri sabittir. Kerametleri ya ink&acirc;rcı bir bidat&ccedil;ı yahut haktan sapmış bir fasıktan başkası ink&acirc;r etmez. Y&uuml;ce Allah&#39;ın Meryem ile ilgili olarak haber vermiş olduğu yaz ayındaki kış meyveleri, kış ayında yaz meyvelerinin yanında bulunması, kendisinin emir vermesi &uuml;zere kuru&shy;muş olan hurma ağacının meyve vermesi gibi -ki Meryem, konu ile ilgi&shy;li g&ouml;r&uuml;ş ayrılıkları bulunmakla birlikte peygamber değildir-. Yine Hızır (a.s) vasıtası İle meydana gelen geminin delinmesi, &ccedil;ocuğun &ouml;ld&uuml;r&uuml;lmesi, duvarın onarılıp d&uuml;zeltilmesi de kerametlere delildir. (Kurtubi, Kehf 77,78)</p> <p>Kerametin vaki ve hak olduğu Kuran, Hadis ve akl&icirc; delillerle sabittir. Bunları sırasıyla ele alalım:</p> <p><strong><u>A-Kuran&rsquo;dan deliller</u></strong></p> <p><strong>1-Kurtubi (Rh.a) tefsirinden yukarıya taşıdığımız <u>Hz.Meryemin</u> kıssasıdır.</strong> Burada bu kıssa ile alakalı bilgilenmemizin faydalı olacağı kanaatindeyiz.</p> <p>Hz. Meryem İmran bin Masan&rsquo;ın kızıdır. İmran ailesi İsrail oğullarının sayılan ve sevilen dindar bir ailesidir. Hz. Meryem&rsquo;in İmran&rsquo;ın kızı olduğu şu Ayetle a&ccedil;ık&ccedil;a ifade edilmiştir: <strong><u><span dir="RTL">وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرٰنَ </span></u><span dir="RTL">الَّتٖى اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فٖيهِ مِنْ رُوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهٖ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتٖينَ</span> &ldquo;Ve Irzını korumuş olan, <u>İmran kızı Meryem&#39;i</u> de Allah &ouml;rnek g&ouml;sterdi. Biz, ona ruhumuzdan &uuml;fledik ve Rabbinin s&ouml;zlerini ve kitaplarını tasdik etti. O, g&ouml;n&uuml;lden itaat edenlerdendi.&rdquo; </strong>(Tahrim 12).</p> <p>İmran ailesinin k&ouml;kleri hazreti İbrahim&rsquo;e kadar uzanmaktadır. Şu Ayeti Kerimede de belirtildiği gibi İmran ailesi: <strong><span dir="RTL">اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰٓى اٰدَمَ وَنُوحاً وَاٰلَ اِبْرٰه۪يمَ وَاٰلَ عِمْرٰنَ عَلَى الْعَالَم۪ينَ</span></strong> <strong><span dir="RTL">ذُرِّيَّةً بَعْضُهَا مِنْ بَعْضٍۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۚ</span></strong><strong> &ldquo;Allah, birbirlerinin soyundan gelme bir nesil olarak &Acirc;dem&#39;i, Nuh&#39;u, İbrahim ailesi ile İmran ailesini se&ccedil;ip &acirc;lemlere &uuml;st&uuml;n kıldı. Allah işiten ve bilendir&rdquo; </strong>(Ali İmran 33,34). &Acirc;dem, Nuh ve İbrahim&rsquo;in (aleyhimusselam) ailesi ile birlikte anılır ve aynı &ccedil;izgiyi temsil eder. Binaenaleyh, birbirinden gelmiş birer nesil olarak zikredilen bu kişi ve aileler, sadece biyolojik bir soy silsilesi değil, ayni zamanda birbirine manevi olarak da bağlı bulunan zincirin halkası ve devamıdır. Bu maddi ve manevi değerler zincirinin ilk halkasını ifade eden, ş&uuml;phesiz ki Hz. &Acirc;dem (a.s)&rsquo;dir. Nuh Tufanından sonrada yeniden kurulan insanlık zincirinin ikinci halkası da insanlığın ikinci babası olan Hz. Nuh (a.s) dir. Bu iki atadan sonra gelen Hz. İbrahim ve ailesi ise Sami ırkından gelen t&uuml;m peygamberlerin k&ouml;k atasıdır. Hz. İbrahim&rsquo;in (a.s) oğlu olan Hz. İshak&rsquo;ın (a.s) soyundan gelen ve İsrail oğulları olarak bilinen bu peygamberlerin son halkası Hz. İsa (a.s)&rsquo;dir. İmran Ailesi de, bu ana damarın uzantı halkası olarak Kur&rsquo;an tabiri ile se&ccedil;kinler arasında yerini almıştır. Her iki Cihan serveri ve Peygamberlik m&uuml;essesinin son halkası olan Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ise, Hz. İbrahim&rsquo;in (a.s) oğlu olan Hz. İsmail&rsquo;in (a.s) soyundandır.</p> <p>Bu <u>se&ccedil;kin</u> şahsiyet ve aileler hakkında Taberi (Rh.A) tefsirinde şunlar zikredilmektedir:</p> <p>Allah Te&acirc;l&acirc;, Hz. &Acirc;demi bal&ccedil;ıktan yarattı, ona ruhundan &uuml;fledi, melekleri ona saygı i&ccedil;in secde ettirdi. Ona her şeyin ismini &ouml;ğretti. Onu &ouml;nce cennetine yerleştirip daha sonra, hikmeti gereği yery&uuml;z&uuml;ne indirdi. B&ouml;ylece Hz. &Acirc;dem, di&shy;ğer varlıklara karşı <u>se&ccedil;kin</u> bir kimse oldu.</p> <p>Allah Te&acirc;l&acirc;, Hz. Nuh&rsquo;u ise, insanların ilk defa putlara tapması ve kendisine ortak koşması zamanında Peygamber olarak g&ouml;nderdi. Ona uzun &ouml;m&uuml;r verip do&shy;kuz y&uuml;z elli sene kadar insanları hak yola davet ettirdi. O insanlar, Nuh&rsquo;un emri&shy;ni dinlemeyince, ona tabi olanların dışında b&uuml;t&uuml;n insanları suda boğdu. B&ouml;ylece Nuh&rsquo;u <u>se&ccedil;kin </u>bir insan kıldı.</p> <p>Allah Te&acirc;l&acirc; Hz. İbrahim&rsquo;i de diğer insanlardan se&ccedil;miş, Hz. Muhammed (s.a.v.) d&acirc;hil bir&ccedil;ok Peygamberi onun soyundan g&ouml;ndermiştir.</p> <p>Burada se&ccedil;ilmişlerden olduğu zikredilen İmran ailesinden maksat da Hz. Meryem&rsquo;in babası İmran&rsquo;dır. Allah Te&acirc;l&acirc; onun soyundan Hz. Meryem&rsquo;i ve on&shy;dan da insanlığın ilk yaratılışını hatırlatmak &uuml;zere, babasız olarak Hz. İsa&rsquo;yı meydana getirmiş ve b&ouml;ylece İmran ailesini de <u>se&ccedil;kin</u> kılmıştır. (Taberi, Ali-İmran, 33,34)</p> <p>Hz. Meryem&rsquo;in annesi ise, Ali-İmran Suresinin 35. Ayet&rsquo;inin Taberi (Rh.a) tefsirinde ş&ouml;yle tanıtılmaktadır; Ayet-i Kerimede zikredilen İmran&rsquo;ın karısı, Fakuz&rsquo;un kızı Hanne&rsquo;dir. Bu kadın Zekeriya&rsquo;nın (a.s.) karısının kız kardeşidir. Kocası ise Yaşhim oğlu İmran&#39;dır. Hanne&rsquo;nin karnındaki &ccedil;ocuğu, Allah&rsquo;ın evine hizmet etmek i&ccedil;in adaması&shy;nın sebebi Muhammed b. İshak tarafından şu şekilde rivayet edilmiştir:</p> <p>Zekeriya ile İmran, iki bacı ile evli idiler. Bu bacılardan biri, Zekeriya&rsquo;nın oğlu Yahya&rsquo;nın annesi diğeri ise İmran&rsquo;ın kızı Mer&shy;yem&rsquo;in annesidir. (Yani, Yahya ile Meryem teyze &ccedil;ocuklarıdır.) Hanne (bazı rivayetlere g&ouml;re Hannan; Razi (Rh.a) Ali-İmran suresi 35. Ayetin tefsiri: &ldquo;Meryemin annesinin adağının mahiyeti&rdquo; başlığı altında), ileri yaşlarına kadar &ccedil;ocuk doğurmamıştı. O, Allah Te&acirc;l&acirc;&rsquo;nın se&ccedil;kin kıldığı bir ailedendi. Bir g&uuml;n, bir ağacın g&ouml;lgesi altında otururken bir kuşun, yavrularını beslediğini g&ouml;rd&uuml; ve kendisinin de &ccedil;ocuğu olmasını arzuladı. Allah Te&acirc;l&acirc;&rsquo;ya, kendisine &ccedil;ocuk vermesi i&ccedil;in yal&shy;vardı bundan sonra Meryem&rsquo;e hamile kaldı. Hamileliği sırasında kocası İmran vefat etti. Hanne de karnında bulunan &ccedil;ocuğu Şu Ayet-i kerimede zikredildiği gibi Allaha adadı. <strong><span dir="RTL">اِذْ قَالَتِ امْرَاَتُ عِمْرٰنَ رَبِّ اِنّ۪ي نَذَرْتُ لَكَ مَا ف۪ي بَطْن۪ي مُحَرَّراً فَتَقَبَّلْ مِنّ۪يۚ اِنَّكَ اَنْتَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ</span></strong><strong> &ldquo;İmran&rsquo;ın karısı ş&ouml;yle demişti: &laquo;Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul olarak sırf sana adadım. Adağımı kabul buyur. Ş&uuml;phesiz (niyazımı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen sensin.&rdquo; </strong>(Ali-İmran, 35)</p> <p>Onu adamasının manası şuydu. Adanan &ccedil;ocuk Kiliseye vakfedilmiş oluyordu. Artık o &ccedil;ocuk sa&shy;dece Allaha kulluk ediyor ve ondan d&uuml;nyevi bir fayda beklenmiyordu.</p> <p>&Acirc;yette zikredilen ve &quot;Sırf sana adadım&quot; diye terc&uuml;me edi&shy;len ifadesinden maksat, d&uuml;nyevi herhangi bir meşgaleden uzak, h&uuml;r, sırf Allah&rsquo;a ibadete tahsis edilmiş demektir.</p> <p>M&uuml;cahid, Şa&#39;bi, Sait b. C&uuml;beyr, Katade, S&uuml;ddi, Rebi b. Enes, Dehhak ve İkrime bu ifadeden maksadın; &ccedil;ocuğun Havra ve Kiliseye hizmet etmeye tahsis edilmesi olduğunu s&ouml;ylemişlerdir. B&ouml;y&shy;le bir kimse, d&uuml;nya işlerinden elini &ccedil;ektiği i&ccedil;in &quot;H&uuml;rriyetine kavuşturulmuş&quot; manasına gelen vasfı verilmiştir. (Taberi, Kurtubi, Razi, Ali-İmran 35)</p> <p>Hanne, adadığı &ccedil;ocuğu kız doğrunca ş&ouml;yle dedi: <strong><span dir="RTL">فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ اِنّ۪ي وَضَعْتُهَٓا اُنْثٰىۜ</span></strong><span dir="RTL"> <strong>وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْۜ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْاُنْثٰىۚ وَاِنّ۪ي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وَاِنّ۪ٓي اُع۪يذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ</strong></span><strong> &quot;Ey rabbim, ben, adadığım &ccedil;ocuğu kız doğurdum. H&acirc;lbuki Allah, her yarattığının ne doğurduğunu &ccedil;ok iyi bilir.&rdquo;</strong> Hanne, rabbine karşı mazeretini belirterek ş&ouml;yle devam etti <strong>&quot;Erkek kız gibi değildir</strong>&rdquo;. Erkek, hizmet etmeye daha elverişlidir. Zira kız, doğum ve hayız gibi durumlardan &ouml;t&uuml;r&uuml;, Beyt&uuml;l Makdise yani Kud&uuml;steki mabede bazen giremez. Ayrıca erkek daha g&uuml;&ccedil;l&uuml; ve daha kararlıdır. <strong>&ldquo;Ben &ccedil;ocuğa Meryem adını koydum</strong>. <strong>Ben onu ve soyunu, kovulmuş Şeytanın şerrinden sana emanet ediyor ve himayene bırakıyorum&rdquo;</strong>. (Ali-İmran 36)</p> <p>Bu Ayet&rsquo;in sonunda <strong>&ldquo;Ben onu ve soyunu, kovulmuş Şeytanın şerrinden sana emanet ediyor ve himayene bırakıyorum&rdquo; </strong>diye dua eden Meryem&rsquo;in duası hakkında İmam Taberi (Rh.a) tefsirinde şunları zikretmektedir:</p> <p>Allah, İmran&rsquo;ın karısının duasını kabul etti. Meryem&rsquo;i ve oğlu İsa&rsquo;yı Şey&shy;tanın şerrinden korudu. Bir hadis-i şerifte Peygamber efendimiz (s.a.v.) in ş&ouml;yle buyurduğu rivayet ediliyor:</p> <p>&quot;Doğan hi&ccedil;bir &ccedil;ocuk yoktur ki, anasından doğduğu anda Şeytan ona do&shy;kunmuş olmasın. &Ccedil;ocuk, Şeytan&rsquo;ın bu dokunmasından dolayı ilk defa ağlar. An&shy;cak Meryem ve oğlu İsa bundan m&uuml;stesnadır.&quot;</p> <p>Ebu Hureyre (r.a.) diyor ki: &quot;Bu hususta isterseniz şu &acirc;yeti okuyun. &quot;Meryemi ve neslini, kovulmuş Şeytanın şerrinden senin himayene sığındırırım.</p> <p>Diğer bir hadis-İ şerif de ş&ouml;yle Buyuruluyor: <strong><em><span dir="RTL">عن أبي هريرة رضي الله عنه أن النبي صلى الله عليه وسلم قال ما من مولود يولد إلا والشيطان يمسه حين يولد فيستهل صارخا من مس الشيطان إياه إلا مريم</span></em></strong><strong><em> &quot;B&uuml;t&uuml;n insanlar analarından doğdukları zaman, Şeytan onların iki b&ouml;ğr&uuml;&shy;n&uuml; d&uuml;rter. Meryem oğlu İsa hari&ccedil;</em></strong>, Şeytan onu da d&uuml;rtmeye teşebb&uuml;s etmiş fakat onu koruyan perdeye &ccedil;arpmıştır. (Taberi, Ali-İmran 36)</p> <p>Esas mevzumuz olan keramet konusu şu Ayeti kerimede zikredilmektedir: <strong><span dir="RTL">فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَاَنْبَتَهَا نَبَاتاً حَسَناًۙ وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّاۜ كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَۙ وَجَدَ عِنْدَهَا رِزْقاًۚ قَالَ يَا مَرْيَمُ اَنّٰى لَكِ هٰذَاۜ قَالَتْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ</span> &ldquo;Rabbi Meryem&#39;e h&uuml;sn&uuml; kabul g&ouml;sterdi; onu g&uuml;zel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya&#39;yı da onun bakımı ile g&ouml;revlendirdi. <u>Zekeriyya, onun yanına, m&acirc;bede her girişinde orada bir rızık bulur ve &laquo;Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?&raquo; der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi</u>&rdquo; </strong>(Ali-İmran 37).</p> <p>Ayeti Kerimede ge&ccedil;tiği gibi Rabbi Meryem&rsquo;in duasını h&uuml;sn&uuml; kabul ile karşıladı ve Hz. Zekeriya&rsquo;yı onun bakımı ile g&ouml;revlendirdi. Ancak bu g&ouml;revlendirmenin kura usul&uuml; ile kendisine Allah (c.c) tarafından tevdi edildiğine dair Ayet-i kerime ile sabittir. Bu hususta Ali-İmran Suresinin 44. Ayeti mevzuyu Peygamberimiz Hz. Muhammed&rsquo;e hitaben ş&ouml;yle dile getirmektedir:</p> <p>&nbsp;<strong><span dir="RTL">ذٰلِكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهِ اِلَيْكَۜ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ يُلْقُونَ اَقْلَامَهُمْ اَيُّهُمْ يَكْفُلُ مَرْيَمَۖ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ يَخْتَصِمُونَ</span> &ldquo;(Resul&uuml;m!) Bunlar, bizim sana vahiy yoluyla bildirmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. İ&ccedil;lerinden hangisi Meryem&#39;i himayesine alacak diye Kur&rsquo;a &ccedil;ekmek &uuml;zere kalemlerini atarlarken sen onların yanında değildin; onlar &ccedil;ekişirken de yanlarında değildin&rdquo;</strong> (Ali-İmran 44)</p> <p>Bu Ayet-i kerimede de dile getirildiği gibi, kimin Hz. Meryem&rsquo;i himayesine alması gerektiğine dair bir anlaşmazlık ve &ccedil;ekişme s&ouml;z konusudur. Bu sorunun &ccedil;&ouml;z&uuml;me kavuşması i&ccedil;in de gene Ayet-i kerimeden anladığımıza g&ouml;re, Kura&rsquo; ya başvurulmaktadır. Bu Kura&rsquo;nın oluş bi&ccedil;imi ile alakalı &ccedil;eşitli rivayetler mevcuttur.</p> <p>&Ouml;rneğin:</p> <p>-Katadeye g&ouml;re Ayette zikredilen &ldquo;Kalemlerden&rdquo; maksat &quot;Oklar&quot; demek&shy;tir. Zira Hz. Meryem, İsrail oğullarının imamlarının ve efendilerinin kızı olduğu i&ccedil;in bunu kimin bakıp b&uuml;y&uuml;teceği hususunda tartıştılar. Bunun &uuml;zerine oklarını atarak Kur&rsquo;a &ccedil;ektiler. Kur&#39;a, Hz. Meryem&rsquo;in teyzesinin kocası olan Zekeriya&rsquo;ya &ccedil;ıktı. Zekeriya da onu ailesinin i&ccedil;ine alıp b&uuml;y&uuml;tt&uuml;.</p> <p>-Abdullah b. Abbas ve Dehhak&rsquo;a g&ouml;re ise burada zikredilen &quot;Kalemler&quot; den maksat, ger&ccedil;ek kalemlerdir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; İmran&rsquo;ın karısı, kızı Meryem&rsquo;i getirip Mesci&shy;de adadığını belirtince, orada vahiy yazan k&acirc;tipler, Meryem&rsquo;e bakıp b&uuml;y&uuml;tme hu&shy;susunda kalemleriyle Kur&rsquo;a &ccedil;ekmişler ve Kur&rsquo;a Zekeriya&rsquo;ya &ccedil;ıkmıştır. İşte Allah Te&acirc;l&acirc;, Hz. Muhammed&rsquo;e, bu Kur&rsquo;a &ccedil;ekilirken orada bulunmadığını, bu itibarla bu haberleri bilemeyeceğini, bu haberlerin kendisine Allah Te&acirc;l&acirc; tarafından bildiril&shy;diği i&ccedil;in onun hak Peygamber olduğunu beyan etmiş b&ouml;ylece onu yalanlamaya kalkışan iki kitap ehlini de kınamıştır. (Taberi, Ali-İmran 44)</p> <p>-Taberi &ouml;zetle şunları s&ouml;ylemiştir: &quot;Bize erişen haberlere g&ouml;&shy;re Hz. Zekeriya ile diğer bir kısım insanlar, Hz. Meryem&rsquo;e bakıp b&uuml;y&uuml;tme hususun&shy;da ihtilaf etmişler, sonra oklarını &Uuml;rd&uuml;n nehrine atmak suretiyle Kur&#39;a &ccedil;ekmiş&shy;ler. Neticede Kur&#39;a Hz. Zekeriya&rsquo;ya &ccedil;ıkmış ve Meryem&rsquo;e bakıp b&uuml;y&uuml;tmeyi &uuml;stlen&shy;miştir. Kuranın nasıl &ccedil;ekildiği hususunda bir kısım ilim ehli şunu s&ouml;ylemişler&shy;dir: &quot;Oklarını &Uuml;rd&uuml;n nehrine atınca Zekeriya&rsquo;nın oku, nehrin bir kenarında diki&shy;lip kalmış su onu g&ouml;t&uuml;rememiş, diğer okları ise alıp gitmiştir. Bu durumda diğer tartışanlar i&ccedil;inde Zekeriya&rsquo;nın, Meryem&rsquo;in bakımına daha layık olduğunu g&ouml;s&shy;termiştir. Diğer bir kısım &acirc;limler de, kurada Zekeriya&rsquo;nın okunun nehirden yu&shy;karı doğru y&uuml;kseldiğini, diğerlerinin oklarının ise Nehir&rsquo;e d&uuml;ş&uuml;p gittiğini, bunun da Zekeriya&rsquo;nın Meryem&rsquo;e bakmaya daha layık olduğunu g&ouml;stermeye delil oldu&shy;ğunu s&ouml;ylemişlerdir. (Taberi, Ali-İmran 37)</p> <p>-S&uuml;ddi, &quot;Rabbi onu g&uuml;zel bir şekilde kabul etti ve onu g&uuml;zel bir şekilde ye&shy;tiştirdi.&quot; ayetinin izahında şunları s&ouml;ylemiştir: Annesi Meryem&rsquo;i doğurduktan so&shy;ra onu bir beze sarmış ve Mabedin mihrabına g&ouml;t&uuml;rm&uuml;şt&uuml;r. (Bazı &acirc;limlere g&ouml;re ise Meryem&rsquo;i ergenlik &ccedil;ağına eriştikten sonra oraya g&ouml;t&uuml;rm&uuml;şt&uuml;r.) Mabette Tevrat&rsquo;ı yazanlar, kendilerine bu gibi kimseler getirildiğinde onun kimin bakıp eği&shy;teceğini tespit etmek i&ccedil;in aralarında Kur&rsquo;a &ccedil;ekiyorlardı. O zaman da Tevrat&rsquo;ı ya&shy;zanların en efdali olan Hz. Zekeriya da onların i&ccedil;inde bulunuyordu, Meryem&rsquo;in teyzesi, Zekeriya&rsquo;nın hanımı idi. Meryem&rsquo;i getirip onun bakımı hususunda ara&shy;larında Kur&rsquo;a &ccedil;ekmeye teşebb&uuml;s edince Zekeriya onlara &quot;Buna bakmaya en la&shy;yık olan kimse benim. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; onun teyzesi benim hanımımdır.&quot; dedi. Fakat Kur&rsquo;a &ccedil;ekenler, onun teklifini kabul etmediler. &Uuml;rd&uuml;n nehrine gittiler. Kendisiyle yazı yazdıkları kalemlerini &Uuml;rd&uuml;n nehrine attılar. Kalemi dikilip kalan kimse Meryem&rsquo;in bakımını &uuml;stlenecekti. Hepsinin kalemi suya kapılıp gitti. Sadece Zekeriya&rsquo;nın kalemi sanki &ccedil;amura saplanmış gibi suyun &uuml;zerine saplanıp kaldı. B&ouml;ylece Zekeriya Meryem&rsquo;in bakımını &uuml;zerine aldı. Onu evine g&ouml;t&uuml;rd&uuml;. Ayette zikredilen &quot;Mihrap &ldquo;tan maksat da onun evidir. (Taberi, Ali-İmran 37)</p> <p>-İkrime ise, Meryem&rsquo;in bakımı işini ş&ouml;yle anlatmaktadır: Meryem&rsquo;in annesi onu bir beze sararak alıp Hz. Musa&rsquo;nın kardeşi Harun&rsquo;un oğlu olan K&acirc;hinin oğul&shy;larına g&ouml;t&uuml;rd&uuml;. K&acirc;hinin oğulları K&acirc;be&rsquo;nin hizmet&ccedil;ileri gibi Beyt&uuml;l Makdis&rsquo;in hiz&shy;met&ccedil;ileri idiler. Meryem onlara &quot;Alın bu adağı, ben bunu buraya hizmete ada&shy;dım. Bu benim kızımdır. Adetli olan, kilise giremez ve ben bunu tekrar evi&shy;me d&ouml;nd&uuml;rmem.&quot; dedi. Onlar da: &quot;Bu bizim İmamımızın kızıdır.&quot; dediler. &Ccedil;&uuml;n&shy;k&uuml; İmamları onların namazlarını kıldıran ve kurbanlarını kesen rehber&shy;leriydi. Orada bulunan Zekeriya &quot;Bunu bana verin. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; onun teyzesi benim hanımımdır.&quot; dedi. Onlar ise &quot;Bu bizim İmamımızın kızı, g&ouml;nl&uuml;m&uuml;z onu sana teslim etmeye razı değil.&quot; dediler. İşte o zaman, Tevrat&rsquo;ı yazdıkları kalemlerle Kur&rsquo;a &ccedil;ektiler. Kur&#39;a Zekeriya&rsquo;ya &ccedil;ıktı. O da Meryem&rsquo;in bakımını &uuml;zerine aldı. (Taberi, Ali-İmran 37)</p> <p>Yukarıya taşıdığımız Ayet-i kerimenin (Ali-İmran 37) devamında; <strong>&ldquo;<u>Zekeriyya, onun (Meryem&rsquo;in) yanına, m&acirc;bede her girişinde orada bir rızık bulur ve &laquo;Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?&raquo; der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi.&rdquo; </u></strong></p> <p>Ayet-i kerimenin bu kısmı, &Acirc;limlerimizce veliyullahın kerametinin hak olduğunun delili olarak g&ouml;sterilmiştir. Mevzu F.Razi&rsquo;nin (Rh.a) ilgili Ayet&rsquo; in tefsirinde ş&ouml;yle ge&ccedil;mektedir:</p> <p>&nbsp;Bu &acirc;yet ile: Allah Te&acirc;l&acirc; Zekeriya (a.s) her ne zaman, Meryem (a.s)&#39;in yanına mihraba girdiğinde, onun yanında bir rızık bulduğunu, ona &quot;Ey Meryem, bu sana nerden geliyor?&quot; dediğini, onun da &quot;Bu, Allah katındandır&quot; diye cevap verdiğini bildirmiştir. &Ouml;yle ise bu rızkın onun yanında bulunması ya harikulade bir olaydır veya değildir. Bunun harikulade (olağan&uuml;st&uuml;) bir h&acirc;dise olmadığını s&ouml;ylersek, bu g&ouml;r&uuml;ş şu beş bakımdan ge&ccedil;ersiz olur:</p> <p><strong>a) </strong>Bu takdirde, bu rızkın Hz. Meryem&#39;in yanında bulunması, onun sanının y&uuml;celiğine, şerefinin derecesine ve bu meziyet ile diğer insanlardan &uuml;st&uuml;n oluşuna bir delil olmazdı. H&acirc;lbuki bu ayetten muradın, bunu ifade etmek olduğu malumdur.</p> <p><strong>b)</strong> Hak Te&acirc;l&acirc; bu ayetten sonra, &quot;Orada Zekeriya Rabbine, &quot;Yarabbi, bana senin tarafından &ccedil;ok temiz bir z&uuml;rriyet bağışla &quot; diye du&acirc; etti&quot; (Ali imran, 38) buyurmuştur. Kur&rsquo;an-ı Kerim, Zekeriya (a.s)&#39;ın hem kendisinin hem de hanımının ihtiyarlığı sebebi ile bir &ccedil;ocuk sahibi olmaktan &uuml;midi kesmiş olduklarına del&acirc;let etmektedir. Zekeriya (a.s), Hz. Meryem&#39;deki bu harikulade hadiseyi m&uuml;şahede edince, kendisinin de bir &ccedil;ocuğu olmasını arzu etti. İşte bu sebeple de, &quot;İşte orada Zekeriya Habibine ş&ouml;yle dua etti&quot; ayeti yerinde olmuştur. Şayet onun, Meryem (a.s)&#39;de m&uuml;şahede ettiği şey, harikulade bir hadise olmasaydı, onun bu hadiseyi g&ouml;rm&uuml;ş olması, yine harikulade bir şekilde yaşlı hanımından bir &ccedil;ocuğu olması arzusunu doğurmazdı.</p> <p><strong>c)</strong> Ayetteki &#39;&#39;kelimesinin nekire olması, bu rızkın sanının y&uuml;celiğine del&acirc;let etmektedir. Sanki ş&ouml;yle denilmiştir: &quot;Bir rızık, yani, nadide ve hayranlık uyandıran bir rızık...&quot; İşte bu h&acirc;dise eğer harikulade bir olay olursa, ancak o zaman bu ayetin siyakına uygun d&uuml;şen bir mana ifade etmiş olur.</p> <p><strong>d)</strong> Hak Te&acirc;l&acirc;, &quot;Kendisini de oğlunu da &acirc;lemlere bir mucize kıldık&quot; (Enbiya, 91) buyurmuştur. Bu g&ouml;sterir ki, Meryem ve Hz. İsa&#39;da harikulade haller zuhur etmiştir. Aksi halde bu ayetin ifade ettiği mana doğru olmazdı. Eğer, &quot;Bundan Murad, &quot;Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın Meryem (a.s)&#39;e bir erkekten olmaksızın bir oğul vermiş olmasıdır&quot; denilmesi ni&ccedil;in caiz olmasın?&quot; denilir ise deriz ki: Bu, tek başına bir mucize değildir, bilakis bunun doğru olduğunu ortaya koymak i&ccedil;in başka bir mucizeye ihtiya&ccedil; vardır. O halde, bu ayeti o manaya nasıl hamledebiliriz? Aksine bu ayetten Murad, Meryem (a.s)&#39;in doğru olduğuna ve temizliğine del&acirc;let edecek şeyleri ortaya &ccedil;ıkarmaktır. Bu ise, ancak oğlu İsa (a.s)&#39;ın elinde de tecelli edeceği gibi, onun elinde harikulade şeylerin zuhur etmesiyle m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r.</p> <p><strong>e) </strong>&Ccedil;ok sayıdaki rivayete g&ouml;re, Zekeriya (a.s), Hz. Meryem&#39;in yanında yazın kış meyvelerini, kışın da yaz meyvelerini buluyordu. B&ouml;ylece Meryem (a.s) i&ccedil;in tecelli eden bu durumun, harikulade bir iş olduğu ortaya &ccedil;ıkmaktadır. Biz deriz ki: Ş&ouml;yle de denilebilir: Bu h&acirc;dise, peygamberlerden birisinin mucizesi idi, veya b&ouml;yle değildi. Birinci ihtimal b&acirc;tıldır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; o zaman, Zekeriya (a.s) peygamber idi. Şayet bu, onun bir mucizesi olsaydı bu işin halini ve ger&ccedil;ek durumunu bilir, bu mesele ona karışık gelmez ve ona &quot;Bu, sana nerden geliyor?&quot; demezdi. Yine Hak Te&acirc;l&acirc;&#39;nın, &quot;İşte orada Zekeriya Rabbine ş&ouml;yle dua etti..&quot; ifadesi, Hz. Zekeriya (a.s)&#39;ın, Meryem&#39;e bunları sorduğunu, Meryem&#39;in de bunun Allah katından olduğunu s&ouml;ylediğini, bunun &uuml;zerine Zekeriya (a.s)&#39;ın da kısır, yaşlı ve doğuramayacak durumda olan karısından harikulade bir şekilde bir &ccedil;ocuk elde etme arzusuna d&uuml;şt&uuml;ğ&uuml;n&uuml; bildirmektedir. Bu ise, Zekeriya (a.s)&#39;ın bu hallere, ancak Meryem&#39;in bildirmesi ile vakıf olduğuna del&acirc;let eder. Durum b&ouml;yle olunca, bu harikulade h&acirc;lin Hz. Zekeriya&rsquo;nın bir mucizesi olmadığı kesinlik kazanır.</p> <p>Geriye s&ouml;ylenecek tek şey kalmaktadır. Bu, ya İsa (a.s)&#39;ın, ya da Hz. Meryem&#39;in kerametidir. Hangisi olursa olsun, her iki durumda da maksat h&acirc;sıl olmaktadır. İşte velilerin kerametlerinin vaki ve hak olduğuna dair, bu ayetle istidlal şekli b&ouml;yledir. (F.Razi, Ali-İmran 37) (DEVAM EDECK İNŞA-ALLAH)</p> <p>&nbsp;</p>
Ekleme Tarihi: 23 Ocak 2017 - Pazartesi

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (9)

<p><strong><u>Velayet ve Keramet:</u></strong> Veli&rsquo;nin tarifini yukarıda yapmış olmakla beraber, kısaca hatırlayacak olursak Veli: Allah&#39;a (c.c) karşı hep bilin&ccedil;li ve duyarlı kimseler olması anlamında, Allah&rsquo;ın (c.c) emirlerine itaat ve yasaklarından sakınmak suretiyle, Allah&#39;a (c.c) yakın olan kimse ifadesiyle aktarılması yerinde olacaktır.</p> <p>Keramet ise; kerem k&ouml;k&uuml;nden gelen ve esas kerem sahibi olan Cenab-i Hakk&rsquo;ın (c.c) yukarıda tasvif ettiğimiz sevdiği kullarına ikramına &ldquo;Keramet&rdquo; denir. Keramet haktır ve Cenab-ı Hakk&rsquo;ın (c.c) iradesine bağlıdır. Bunda kulun iradesinin ve kesbinin bir tesiri yoktur. Cenab-ı Hakk&rsquo;ın bu ihsanı ve ikramı, peygamberin eliyle olursa mucize, evliyanın eliyle olursa keramet adını alır.</p> <p>Sadeddin Mesud bin &Ouml;mer bin Abdullah el-<u>Teftezan&icirc;</u> (Rh.A) Kerameti ş&ouml;yle tarif etmektedir: &ldquo;Keramet; n&uuml;b&uuml;vvet iddiasında bulunmaksızın, evliyalarda zuhur eden harikul&acirc;de hallerdir. Bu caizdir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; mucize cinsindendir. Bunun hem sahabeden, hem tabiinden, hem de bir&ccedil;ok Salih kimselerden zuhur ettiği tevat&uuml;r derecesine varmıştır. (Teftezani, Şerh-i Mekasıd, &Acirc;lem&uuml;&rsquo;l- K&uuml;t&uuml;b, Beyrut,1989, 5/72)</p> <p>Halk arasında, bahusus sofiler arasında, velayetin yeg&acirc;ne emaresinin keramet olduğu konusu olduk&ccedil;a yaygındır. Bu Sofiler z&uuml;mresi keramet meselesini neredeyse velayet konusu ile eş değerde g&ouml;rmektedir. Onlara g&ouml;re manevi kemalatın &ouml;l&ccedil;&uuml;s&uuml; Veli&rsquo;nin g&ouml;sterdiği kerametler ile doğru orantılıdır. Buna g&ouml;re vuzuha kavuşması gereken soru, velinin velayetini ispat etmesi i&ccedil;in keramet g&ouml;stermesi şart mıdır? Sorusudur. Zira yukarıda değindiğimiz gibi bunun b&ouml;yle olması gerektiğine kuvvetle inanan z&uuml;mreler mevcuttur. Tıpkı Peygamberlerin davalarının hak olduğunu mucize ile ispat etmeye &ccedil;alıştıkları gibi, veliler de keramet g&ouml;stererek bunu yapmalıdırlar şeklinde d&uuml;ş&uuml;nebilenler hayli kalabalıktır. H&acirc;lbuki bu konuda yanıldıkları apa&ccedil;ık ortadadır. Zira Peygamberler Allah&rsquo;ın (c.c) onlara tevdi etmiş olduğu bir g&ouml;rev var ve bu g&ouml;revi ifa etmekle y&uuml;k&uuml;ml&uuml;d&uuml;rler. Y&uuml;k&uuml;ml&uuml; oldukları bu n&uuml;b&uuml;vvet g&ouml;revinin doğruluğunu ispat etmek i&ccedil;in olağan&uuml;st&uuml; hallerle m&uuml;cehhezdirler. H&acirc;lbuki Velinin velayetini ispat etme g&ouml;revi yoktur. Dolayısıyla Velayetin b&ouml;yle bariz bir delile gereği olmadığı gibi; tam aksine Veli&rsquo;nin kerametini kasıtlı olarak ifşa etmesi, riyak&acirc;rlığa sebebiyet vereceği korkusuyla doğru da değildir kanaatindeyiz.</p> <p>Evliyaullah&rsquo;ın kerameti hakkında Kurtubi&rsquo;nin (Rh.a) Kehf suresinin 77-78 Ayetlerinin 9.Maddesindeki tefsirinde ş&ouml;yle denmektedir: Sabit haberlerin ve m&uuml;tev&acirc;tir ayetlerin del&acirc;leti &uuml;zere evliyanın keramet&shy;leri sabittir. Kerametleri ya ink&acirc;rcı bir bidat&ccedil;ı yahut haktan sapmış bir fasıktan başkası ink&acirc;r etmez. Y&uuml;ce Allah&#39;ın Meryem ile ilgili olarak haber vermiş olduğu yaz ayındaki kış meyveleri, kış ayında yaz meyvelerinin yanında bulunması, kendisinin emir vermesi &uuml;zere kuru&shy;muş olan hurma ağacının meyve vermesi gibi -ki Meryem, konu ile ilgi&shy;li g&ouml;r&uuml;ş ayrılıkları bulunmakla birlikte peygamber değildir-. Yine Hızır (a.s) vasıtası İle meydana gelen geminin delinmesi, &ccedil;ocuğun &ouml;ld&uuml;r&uuml;lmesi, duvarın onarılıp d&uuml;zeltilmesi de kerametlere delildir. (Kurtubi, Kehf 77,78)</p> <p>Kerametin vaki ve hak olduğu Kuran, Hadis ve akl&icirc; delillerle sabittir. Bunları sırasıyla ele alalım:</p> <p><strong><u>A-Kuran&rsquo;dan deliller</u></strong></p> <p><strong>1-Kurtubi (Rh.a) tefsirinden yukarıya taşıdığımız <u>Hz.Meryemin</u> kıssasıdır.</strong> Burada bu kıssa ile alakalı bilgilenmemizin faydalı olacağı kanaatindeyiz.</p> <p>Hz. Meryem İmran bin Masan&rsquo;ın kızıdır. İmran ailesi İsrail oğullarının sayılan ve sevilen dindar bir ailesidir. Hz. Meryem&rsquo;in İmran&rsquo;ın kızı olduğu şu Ayetle a&ccedil;ık&ccedil;a ifade edilmiştir: <strong><u><span dir="RTL">وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرٰنَ </span></u><span dir="RTL">الَّتٖى اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فٖيهِ مِنْ رُوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهٖ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتٖينَ</span> &ldquo;Ve Irzını korumuş olan, <u>İmran kızı Meryem&#39;i</u> de Allah &ouml;rnek g&ouml;sterdi. Biz, ona ruhumuzdan &uuml;fledik ve Rabbinin s&ouml;zlerini ve kitaplarını tasdik etti. O, g&ouml;n&uuml;lden itaat edenlerdendi.&rdquo; </strong>(Tahrim 12).</p> <p>İmran ailesinin k&ouml;kleri hazreti İbrahim&rsquo;e kadar uzanmaktadır. Şu Ayeti Kerimede de belirtildiği gibi İmran ailesi: <strong><span dir="RTL">اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰٓى اٰدَمَ وَنُوحاً وَاٰلَ اِبْرٰه۪يمَ وَاٰلَ عِمْرٰنَ عَلَى الْعَالَم۪ينَ</span></strong> <strong><span dir="RTL">ذُرِّيَّةً بَعْضُهَا مِنْ بَعْضٍۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۚ</span></strong><strong> &ldquo;Allah, birbirlerinin soyundan gelme bir nesil olarak &Acirc;dem&#39;i, Nuh&#39;u, İbrahim ailesi ile İmran ailesini se&ccedil;ip &acirc;lemlere &uuml;st&uuml;n kıldı. Allah işiten ve bilendir&rdquo; </strong>(Ali İmran 33,34). &Acirc;dem, Nuh ve İbrahim&rsquo;in (aleyhimusselam) ailesi ile birlikte anılır ve aynı &ccedil;izgiyi temsil eder. Binaenaleyh, birbirinden gelmiş birer nesil olarak zikredilen bu kişi ve aileler, sadece biyolojik bir soy silsilesi değil, ayni zamanda birbirine manevi olarak da bağlı bulunan zincirin halkası ve devamıdır. Bu maddi ve manevi değerler zincirinin ilk halkasını ifade eden, ş&uuml;phesiz ki Hz. &Acirc;dem (a.s)&rsquo;dir. Nuh Tufanından sonrada yeniden kurulan insanlık zincirinin ikinci halkası da insanlığın ikinci babası olan Hz. Nuh (a.s) dir. Bu iki atadan sonra gelen Hz. İbrahim ve ailesi ise Sami ırkından gelen t&uuml;m peygamberlerin k&ouml;k atasıdır. Hz. İbrahim&rsquo;in (a.s) oğlu olan Hz. İshak&rsquo;ın (a.s) soyundan gelen ve İsrail oğulları olarak bilinen bu peygamberlerin son halkası Hz. İsa (a.s)&rsquo;dir. İmran Ailesi de, bu ana damarın uzantı halkası olarak Kur&rsquo;an tabiri ile se&ccedil;kinler arasında yerini almıştır. Her iki Cihan serveri ve Peygamberlik m&uuml;essesinin son halkası olan Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ise, Hz. İbrahim&rsquo;in (a.s) oğlu olan Hz. İsmail&rsquo;in (a.s) soyundandır.</p> <p>Bu <u>se&ccedil;kin</u> şahsiyet ve aileler hakkında Taberi (Rh.A) tefsirinde şunlar zikredilmektedir:</p> <p>Allah Te&acirc;l&acirc;, Hz. &Acirc;demi bal&ccedil;ıktan yarattı, ona ruhundan &uuml;fledi, melekleri ona saygı i&ccedil;in secde ettirdi. Ona her şeyin ismini &ouml;ğretti. Onu &ouml;nce cennetine yerleştirip daha sonra, hikmeti gereği yery&uuml;z&uuml;ne indirdi. B&ouml;ylece Hz. &Acirc;dem, di&shy;ğer varlıklara karşı <u>se&ccedil;kin</u> bir kimse oldu.</p> <p>Allah Te&acirc;l&acirc;, Hz. Nuh&rsquo;u ise, insanların ilk defa putlara tapması ve kendisine ortak koşması zamanında Peygamber olarak g&ouml;nderdi. Ona uzun &ouml;m&uuml;r verip do&shy;kuz y&uuml;z elli sene kadar insanları hak yola davet ettirdi. O insanlar, Nuh&rsquo;un emri&shy;ni dinlemeyince, ona tabi olanların dışında b&uuml;t&uuml;n insanları suda boğdu. B&ouml;ylece Nuh&rsquo;u <u>se&ccedil;kin </u>bir insan kıldı.</p> <p>Allah Te&acirc;l&acirc; Hz. İbrahim&rsquo;i de diğer insanlardan se&ccedil;miş, Hz. Muhammed (s.a.v.) d&acirc;hil bir&ccedil;ok Peygamberi onun soyundan g&ouml;ndermiştir.</p> <p>Burada se&ccedil;ilmişlerden olduğu zikredilen İmran ailesinden maksat da Hz. Meryem&rsquo;in babası İmran&rsquo;dır. Allah Te&acirc;l&acirc; onun soyundan Hz. Meryem&rsquo;i ve on&shy;dan da insanlığın ilk yaratılışını hatırlatmak &uuml;zere, babasız olarak Hz. İsa&rsquo;yı meydana getirmiş ve b&ouml;ylece İmran ailesini de <u>se&ccedil;kin</u> kılmıştır. (Taberi, Ali-İmran, 33,34)</p> <p>Hz. Meryem&rsquo;in annesi ise, Ali-İmran Suresinin 35. Ayet&rsquo;inin Taberi (Rh.a) tefsirinde ş&ouml;yle tanıtılmaktadır; Ayet-i Kerimede zikredilen İmran&rsquo;ın karısı, Fakuz&rsquo;un kızı Hanne&rsquo;dir. Bu kadın Zekeriya&rsquo;nın (a.s.) karısının kız kardeşidir. Kocası ise Yaşhim oğlu İmran&#39;dır. Hanne&rsquo;nin karnındaki &ccedil;ocuğu, Allah&rsquo;ın evine hizmet etmek i&ccedil;in adaması&shy;nın sebebi Muhammed b. İshak tarafından şu şekilde rivayet edilmiştir:</p> <p>Zekeriya ile İmran, iki bacı ile evli idiler. Bu bacılardan biri, Zekeriya&rsquo;nın oğlu Yahya&rsquo;nın annesi diğeri ise İmran&rsquo;ın kızı Mer&shy;yem&rsquo;in annesidir. (Yani, Yahya ile Meryem teyze &ccedil;ocuklarıdır.) Hanne (bazı rivayetlere g&ouml;re Hannan; Razi (Rh.a) Ali-İmran suresi 35. Ayetin tefsiri: &ldquo;Meryemin annesinin adağının mahiyeti&rdquo; başlığı altında), ileri yaşlarına kadar &ccedil;ocuk doğurmamıştı. O, Allah Te&acirc;l&acirc;&rsquo;nın se&ccedil;kin kıldığı bir ailedendi. Bir g&uuml;n, bir ağacın g&ouml;lgesi altında otururken bir kuşun, yavrularını beslediğini g&ouml;rd&uuml; ve kendisinin de &ccedil;ocuğu olmasını arzuladı. Allah Te&acirc;l&acirc;&rsquo;ya, kendisine &ccedil;ocuk vermesi i&ccedil;in yal&shy;vardı bundan sonra Meryem&rsquo;e hamile kaldı. Hamileliği sırasında kocası İmran vefat etti. Hanne de karnında bulunan &ccedil;ocuğu Şu Ayet-i kerimede zikredildiği gibi Allaha adadı. <strong><span dir="RTL">اِذْ قَالَتِ امْرَاَتُ عِمْرٰنَ رَبِّ اِنّ۪ي نَذَرْتُ لَكَ مَا ف۪ي بَطْن۪ي مُحَرَّراً فَتَقَبَّلْ مِنّ۪يۚ اِنَّكَ اَنْتَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ</span></strong><strong> &ldquo;İmran&rsquo;ın karısı ş&ouml;yle demişti: &laquo;Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul olarak sırf sana adadım. Adağımı kabul buyur. Ş&uuml;phesiz (niyazımı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen sensin.&rdquo; </strong>(Ali-İmran, 35)</p> <p>Onu adamasının manası şuydu. Adanan &ccedil;ocuk Kiliseye vakfedilmiş oluyordu. Artık o &ccedil;ocuk sa&shy;dece Allaha kulluk ediyor ve ondan d&uuml;nyevi bir fayda beklenmiyordu.</p> <p>&Acirc;yette zikredilen ve &quot;Sırf sana adadım&quot; diye terc&uuml;me edi&shy;len ifadesinden maksat, d&uuml;nyevi herhangi bir meşgaleden uzak, h&uuml;r, sırf Allah&rsquo;a ibadete tahsis edilmiş demektir.</p> <p>M&uuml;cahid, Şa&#39;bi, Sait b. C&uuml;beyr, Katade, S&uuml;ddi, Rebi b. Enes, Dehhak ve İkrime bu ifadeden maksadın; &ccedil;ocuğun Havra ve Kiliseye hizmet etmeye tahsis edilmesi olduğunu s&ouml;ylemişlerdir. B&ouml;y&shy;le bir kimse, d&uuml;nya işlerinden elini &ccedil;ektiği i&ccedil;in &quot;H&uuml;rriyetine kavuşturulmuş&quot; manasına gelen vasfı verilmiştir. (Taberi, Kurtubi, Razi, Ali-İmran 35)</p> <p>Hanne, adadığı &ccedil;ocuğu kız doğrunca ş&ouml;yle dedi: <strong><span dir="RTL">فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ اِنّ۪ي وَضَعْتُهَٓا اُنْثٰىۜ</span></strong><span dir="RTL"> <strong>وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْۜ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْاُنْثٰىۚ وَاِنّ۪ي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وَاِنّ۪ٓي اُع۪يذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ</strong></span><strong> &quot;Ey rabbim, ben, adadığım &ccedil;ocuğu kız doğurdum. H&acirc;lbuki Allah, her yarattığının ne doğurduğunu &ccedil;ok iyi bilir.&rdquo;</strong> Hanne, rabbine karşı mazeretini belirterek ş&ouml;yle devam etti <strong>&quot;Erkek kız gibi değildir</strong>&rdquo;. Erkek, hizmet etmeye daha elverişlidir. Zira kız, doğum ve hayız gibi durumlardan &ouml;t&uuml;r&uuml;, Beyt&uuml;l Makdise yani Kud&uuml;steki mabede bazen giremez. Ayrıca erkek daha g&uuml;&ccedil;l&uuml; ve daha kararlıdır. <strong>&ldquo;Ben &ccedil;ocuğa Meryem adını koydum</strong>. <strong>Ben onu ve soyunu, kovulmuş Şeytanın şerrinden sana emanet ediyor ve himayene bırakıyorum&rdquo;</strong>. (Ali-İmran 36)</p> <p>Bu Ayet&rsquo;in sonunda <strong>&ldquo;Ben onu ve soyunu, kovulmuş Şeytanın şerrinden sana emanet ediyor ve himayene bırakıyorum&rdquo; </strong>diye dua eden Meryem&rsquo;in duası hakkında İmam Taberi (Rh.a) tefsirinde şunları zikretmektedir:</p> <p>Allah, İmran&rsquo;ın karısının duasını kabul etti. Meryem&rsquo;i ve oğlu İsa&rsquo;yı Şey&shy;tanın şerrinden korudu. Bir hadis-i şerifte Peygamber efendimiz (s.a.v.) in ş&ouml;yle buyurduğu rivayet ediliyor:</p> <p>&quot;Doğan hi&ccedil;bir &ccedil;ocuk yoktur ki, anasından doğduğu anda Şeytan ona do&shy;kunmuş olmasın. &Ccedil;ocuk, Şeytan&rsquo;ın bu dokunmasından dolayı ilk defa ağlar. An&shy;cak Meryem ve oğlu İsa bundan m&uuml;stesnadır.&quot;</p> <p>Ebu Hureyre (r.a.) diyor ki: &quot;Bu hususta isterseniz şu &acirc;yeti okuyun. &quot;Meryemi ve neslini, kovulmuş Şeytanın şerrinden senin himayene sığındırırım.</p> <p>Diğer bir hadis-İ şerif de ş&ouml;yle Buyuruluyor: <strong><em><span dir="RTL">عن أبي هريرة رضي الله عنه أن النبي صلى الله عليه وسلم قال ما من مولود يولد إلا والشيطان يمسه حين يولد فيستهل صارخا من مس الشيطان إياه إلا مريم</span></em></strong><strong><em> &quot;B&uuml;t&uuml;n insanlar analarından doğdukları zaman, Şeytan onların iki b&ouml;ğr&uuml;&shy;n&uuml; d&uuml;rter. Meryem oğlu İsa hari&ccedil;</em></strong>, Şeytan onu da d&uuml;rtmeye teşebb&uuml;s etmiş fakat onu koruyan perdeye &ccedil;arpmıştır. (Taberi, Ali-İmran 36)</p> <p>Esas mevzumuz olan keramet konusu şu Ayeti kerimede zikredilmektedir: <strong><span dir="RTL">فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَاَنْبَتَهَا نَبَاتاً حَسَناًۙ وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّاۜ كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَۙ وَجَدَ عِنْدَهَا رِزْقاًۚ قَالَ يَا مَرْيَمُ اَنّٰى لَكِ هٰذَاۜ قَالَتْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ</span> &ldquo;Rabbi Meryem&#39;e h&uuml;sn&uuml; kabul g&ouml;sterdi; onu g&uuml;zel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya&#39;yı da onun bakımı ile g&ouml;revlendirdi. <u>Zekeriyya, onun yanına, m&acirc;bede her girişinde orada bir rızık bulur ve &laquo;Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?&raquo; der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi</u>&rdquo; </strong>(Ali-İmran 37).</p> <p>Ayeti Kerimede ge&ccedil;tiği gibi Rabbi Meryem&rsquo;in duasını h&uuml;sn&uuml; kabul ile karşıladı ve Hz. Zekeriya&rsquo;yı onun bakımı ile g&ouml;revlendirdi. Ancak bu g&ouml;revlendirmenin kura usul&uuml; ile kendisine Allah (c.c) tarafından tevdi edildiğine dair Ayet-i kerime ile sabittir. Bu hususta Ali-İmran Suresinin 44. Ayeti mevzuyu Peygamberimiz Hz. Muhammed&rsquo;e hitaben ş&ouml;yle dile getirmektedir:</p> <p>&nbsp;<strong><span dir="RTL">ذٰلِكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهِ اِلَيْكَۜ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ يُلْقُونَ اَقْلَامَهُمْ اَيُّهُمْ يَكْفُلُ مَرْيَمَۖ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ يَخْتَصِمُونَ</span> &ldquo;(Resul&uuml;m!) Bunlar, bizim sana vahiy yoluyla bildirmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. İ&ccedil;lerinden hangisi Meryem&#39;i himayesine alacak diye Kur&rsquo;a &ccedil;ekmek &uuml;zere kalemlerini atarlarken sen onların yanında değildin; onlar &ccedil;ekişirken de yanlarında değildin&rdquo;</strong> (Ali-İmran 44)</p> <p>Bu Ayet-i kerimede de dile getirildiği gibi, kimin Hz. Meryem&rsquo;i himayesine alması gerektiğine dair bir anlaşmazlık ve &ccedil;ekişme s&ouml;z konusudur. Bu sorunun &ccedil;&ouml;z&uuml;me kavuşması i&ccedil;in de gene Ayet-i kerimeden anladığımıza g&ouml;re, Kura&rsquo; ya başvurulmaktadır. Bu Kura&rsquo;nın oluş bi&ccedil;imi ile alakalı &ccedil;eşitli rivayetler mevcuttur.</p> <p>&Ouml;rneğin:</p> <p>-Katadeye g&ouml;re Ayette zikredilen &ldquo;Kalemlerden&rdquo; maksat &quot;Oklar&quot; demek&shy;tir. Zira Hz. Meryem, İsrail oğullarının imamlarının ve efendilerinin kızı olduğu i&ccedil;in bunu kimin bakıp b&uuml;y&uuml;teceği hususunda tartıştılar. Bunun &uuml;zerine oklarını atarak Kur&rsquo;a &ccedil;ektiler. Kur&#39;a, Hz. Meryem&rsquo;in teyzesinin kocası olan Zekeriya&rsquo;ya &ccedil;ıktı. Zekeriya da onu ailesinin i&ccedil;ine alıp b&uuml;y&uuml;tt&uuml;.</p> <p>-Abdullah b. Abbas ve Dehhak&rsquo;a g&ouml;re ise burada zikredilen &quot;Kalemler&quot; den maksat, ger&ccedil;ek kalemlerdir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; İmran&rsquo;ın karısı, kızı Meryem&rsquo;i getirip Mesci&shy;de adadığını belirtince, orada vahiy yazan k&acirc;tipler, Meryem&rsquo;e bakıp b&uuml;y&uuml;tme hu&shy;susunda kalemleriyle Kur&rsquo;a &ccedil;ekmişler ve Kur&rsquo;a Zekeriya&rsquo;ya &ccedil;ıkmıştır. İşte Allah Te&acirc;l&acirc;, Hz. Muhammed&rsquo;e, bu Kur&rsquo;a &ccedil;ekilirken orada bulunmadığını, bu itibarla bu haberleri bilemeyeceğini, bu haberlerin kendisine Allah Te&acirc;l&acirc; tarafından bildiril&shy;diği i&ccedil;in onun hak Peygamber olduğunu beyan etmiş b&ouml;ylece onu yalanlamaya kalkışan iki kitap ehlini de kınamıştır. (Taberi, Ali-İmran 44)</p> <p>-Taberi &ouml;zetle şunları s&ouml;ylemiştir: &quot;Bize erişen haberlere g&ouml;&shy;re Hz. Zekeriya ile diğer bir kısım insanlar, Hz. Meryem&rsquo;e bakıp b&uuml;y&uuml;tme hususun&shy;da ihtilaf etmişler, sonra oklarını &Uuml;rd&uuml;n nehrine atmak suretiyle Kur&#39;a &ccedil;ekmiş&shy;ler. Neticede Kur&#39;a Hz. Zekeriya&rsquo;ya &ccedil;ıkmış ve Meryem&rsquo;e bakıp b&uuml;y&uuml;tmeyi &uuml;stlen&shy;miştir. Kuranın nasıl &ccedil;ekildiği hususunda bir kısım ilim ehli şunu s&ouml;ylemişler&shy;dir: &quot;Oklarını &Uuml;rd&uuml;n nehrine atınca Zekeriya&rsquo;nın oku, nehrin bir kenarında diki&shy;lip kalmış su onu g&ouml;t&uuml;rememiş, diğer okları ise alıp gitmiştir. Bu durumda diğer tartışanlar i&ccedil;inde Zekeriya&rsquo;nın, Meryem&rsquo;in bakımına daha layık olduğunu g&ouml;s&shy;termiştir. Diğer bir kısım &acirc;limler de, kurada Zekeriya&rsquo;nın okunun nehirden yu&shy;karı doğru y&uuml;kseldiğini, diğerlerinin oklarının ise Nehir&rsquo;e d&uuml;ş&uuml;p gittiğini, bunun da Zekeriya&rsquo;nın Meryem&rsquo;e bakmaya daha layık olduğunu g&ouml;stermeye delil oldu&shy;ğunu s&ouml;ylemişlerdir. (Taberi, Ali-İmran 37)</p> <p>-S&uuml;ddi, &quot;Rabbi onu g&uuml;zel bir şekilde kabul etti ve onu g&uuml;zel bir şekilde ye&shy;tiştirdi.&quot; ayetinin izahında şunları s&ouml;ylemiştir: Annesi Meryem&rsquo;i doğurduktan so&shy;ra onu bir beze sarmış ve Mabedin mihrabına g&ouml;t&uuml;rm&uuml;şt&uuml;r. (Bazı &acirc;limlere g&ouml;re ise Meryem&rsquo;i ergenlik &ccedil;ağına eriştikten sonra oraya g&ouml;t&uuml;rm&uuml;şt&uuml;r.) Mabette Tevrat&rsquo;ı yazanlar, kendilerine bu gibi kimseler getirildiğinde onun kimin bakıp eği&shy;teceğini tespit etmek i&ccedil;in aralarında Kur&rsquo;a &ccedil;ekiyorlardı. O zaman da Tevrat&rsquo;ı ya&shy;zanların en efdali olan Hz. Zekeriya da onların i&ccedil;inde bulunuyordu, Meryem&rsquo;in teyzesi, Zekeriya&rsquo;nın hanımı idi. Meryem&rsquo;i getirip onun bakımı hususunda ara&shy;larında Kur&rsquo;a &ccedil;ekmeye teşebb&uuml;s edince Zekeriya onlara &quot;Buna bakmaya en la&shy;yık olan kimse benim. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; onun teyzesi benim hanımımdır.&quot; dedi. Fakat Kur&rsquo;a &ccedil;ekenler, onun teklifini kabul etmediler. &Uuml;rd&uuml;n nehrine gittiler. Kendisiyle yazı yazdıkları kalemlerini &Uuml;rd&uuml;n nehrine attılar. Kalemi dikilip kalan kimse Meryem&rsquo;in bakımını &uuml;stlenecekti. Hepsinin kalemi suya kapılıp gitti. Sadece Zekeriya&rsquo;nın kalemi sanki &ccedil;amura saplanmış gibi suyun &uuml;zerine saplanıp kaldı. B&ouml;ylece Zekeriya Meryem&rsquo;in bakımını &uuml;zerine aldı. Onu evine g&ouml;t&uuml;rd&uuml;. Ayette zikredilen &quot;Mihrap &ldquo;tan maksat da onun evidir. (Taberi, Ali-İmran 37)</p> <p>-İkrime ise, Meryem&rsquo;in bakımı işini ş&ouml;yle anlatmaktadır: Meryem&rsquo;in annesi onu bir beze sararak alıp Hz. Musa&rsquo;nın kardeşi Harun&rsquo;un oğlu olan K&acirc;hinin oğul&shy;larına g&ouml;t&uuml;rd&uuml;. K&acirc;hinin oğulları K&acirc;be&rsquo;nin hizmet&ccedil;ileri gibi Beyt&uuml;l Makdis&rsquo;in hiz&shy;met&ccedil;ileri idiler. Meryem onlara &quot;Alın bu adağı, ben bunu buraya hizmete ada&shy;dım. Bu benim kızımdır. Adetli olan, kilise giremez ve ben bunu tekrar evi&shy;me d&ouml;nd&uuml;rmem.&quot; dedi. Onlar da: &quot;Bu bizim İmamımızın kızıdır.&quot; dediler. &Ccedil;&uuml;n&shy;k&uuml; İmamları onların namazlarını kıldıran ve kurbanlarını kesen rehber&shy;leriydi. Orada bulunan Zekeriya &quot;Bunu bana verin. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; onun teyzesi benim hanımımdır.&quot; dedi. Onlar ise &quot;Bu bizim İmamımızın kızı, g&ouml;nl&uuml;m&uuml;z onu sana teslim etmeye razı değil.&quot; dediler. İşte o zaman, Tevrat&rsquo;ı yazdıkları kalemlerle Kur&rsquo;a &ccedil;ektiler. Kur&#39;a Zekeriya&rsquo;ya &ccedil;ıktı. O da Meryem&rsquo;in bakımını &uuml;zerine aldı. (Taberi, Ali-İmran 37)</p> <p>Yukarıya taşıdığımız Ayet-i kerimenin (Ali-İmran 37) devamında; <strong>&ldquo;<u>Zekeriyya, onun (Meryem&rsquo;in) yanına, m&acirc;bede her girişinde orada bir rızık bulur ve &laquo;Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?&raquo; der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi.&rdquo; </u></strong></p> <p>Ayet-i kerimenin bu kısmı, &Acirc;limlerimizce veliyullahın kerametinin hak olduğunun delili olarak g&ouml;sterilmiştir. Mevzu F.Razi&rsquo;nin (Rh.a) ilgili Ayet&rsquo; in tefsirinde ş&ouml;yle ge&ccedil;mektedir:</p> <p>&nbsp;Bu &acirc;yet ile: Allah Te&acirc;l&acirc; Zekeriya (a.s) her ne zaman, Meryem (a.s)&#39;in yanına mihraba girdiğinde, onun yanında bir rızık bulduğunu, ona &quot;Ey Meryem, bu sana nerden geliyor?&quot; dediğini, onun da &quot;Bu, Allah katındandır&quot; diye cevap verdiğini bildirmiştir. &Ouml;yle ise bu rızkın onun yanında bulunması ya harikulade bir olaydır veya değildir. Bunun harikulade (olağan&uuml;st&uuml;) bir h&acirc;dise olmadığını s&ouml;ylersek, bu g&ouml;r&uuml;ş şu beş bakımdan ge&ccedil;ersiz olur:</p> <p><strong>a) </strong>Bu takdirde, bu rızkın Hz. Meryem&#39;in yanında bulunması, onun sanının y&uuml;celiğine, şerefinin derecesine ve bu meziyet ile diğer insanlardan &uuml;st&uuml;n oluşuna bir delil olmazdı. H&acirc;lbuki bu ayetten muradın, bunu ifade etmek olduğu malumdur.</p> <p><strong>b)</strong> Hak Te&acirc;l&acirc; bu ayetten sonra, &quot;Orada Zekeriya Rabbine, &quot;Yarabbi, bana senin tarafından &ccedil;ok temiz bir z&uuml;rriyet bağışla &quot; diye du&acirc; etti&quot; (Ali imran, 38) buyurmuştur. Kur&rsquo;an-ı Kerim, Zekeriya (a.s)&#39;ın hem kendisinin hem de hanımının ihtiyarlığı sebebi ile bir &ccedil;ocuk sahibi olmaktan &uuml;midi kesmiş olduklarına del&acirc;let etmektedir. Zekeriya (a.s), Hz. Meryem&#39;deki bu harikulade hadiseyi m&uuml;şahede edince, kendisinin de bir &ccedil;ocuğu olmasını arzu etti. İşte bu sebeple de, &quot;İşte orada Zekeriya Habibine ş&ouml;yle dua etti&quot; ayeti yerinde olmuştur. Şayet onun, Meryem (a.s)&#39;de m&uuml;şahede ettiği şey, harikulade bir hadise olmasaydı, onun bu hadiseyi g&ouml;rm&uuml;ş olması, yine harikulade bir şekilde yaşlı hanımından bir &ccedil;ocuğu olması arzusunu doğurmazdı.</p> <p><strong>c)</strong> Ayetteki &#39;&#39;kelimesinin nekire olması, bu rızkın sanının y&uuml;celiğine del&acirc;let etmektedir. Sanki ş&ouml;yle denilmiştir: &quot;Bir rızık, yani, nadide ve hayranlık uyandıran bir rızık...&quot; İşte bu h&acirc;dise eğer harikulade bir olay olursa, ancak o zaman bu ayetin siyakına uygun d&uuml;şen bir mana ifade etmiş olur.</p> <p><strong>d)</strong> Hak Te&acirc;l&acirc;, &quot;Kendisini de oğlunu da &acirc;lemlere bir mucize kıldık&quot; (Enbiya, 91) buyurmuştur. Bu g&ouml;sterir ki, Meryem ve Hz. İsa&#39;da harikulade haller zuhur etmiştir. Aksi halde bu ayetin ifade ettiği mana doğru olmazdı. Eğer, &quot;Bundan Murad, &quot;Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın Meryem (a.s)&#39;e bir erkekten olmaksızın bir oğul vermiş olmasıdır&quot; denilmesi ni&ccedil;in caiz olmasın?&quot; denilir ise deriz ki: Bu, tek başına bir mucize değildir, bilakis bunun doğru olduğunu ortaya koymak i&ccedil;in başka bir mucizeye ihtiya&ccedil; vardır. O halde, bu ayeti o manaya nasıl hamledebiliriz? Aksine bu ayetten Murad, Meryem (a.s)&#39;in doğru olduğuna ve temizliğine del&acirc;let edecek şeyleri ortaya &ccedil;ıkarmaktır. Bu ise, ancak oğlu İsa (a.s)&#39;ın elinde de tecelli edeceği gibi, onun elinde harikulade şeylerin zuhur etmesiyle m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r.</p> <p><strong>e) </strong>&Ccedil;ok sayıdaki rivayete g&ouml;re, Zekeriya (a.s), Hz. Meryem&#39;in yanında yazın kış meyvelerini, kışın da yaz meyvelerini buluyordu. B&ouml;ylece Meryem (a.s) i&ccedil;in tecelli eden bu durumun, harikulade bir iş olduğu ortaya &ccedil;ıkmaktadır. Biz deriz ki: Ş&ouml;yle de denilebilir: Bu h&acirc;dise, peygamberlerden birisinin mucizesi idi, veya b&ouml;yle değildi. Birinci ihtimal b&acirc;tıldır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; o zaman, Zekeriya (a.s) peygamber idi. Şayet bu, onun bir mucizesi olsaydı bu işin halini ve ger&ccedil;ek durumunu bilir, bu mesele ona karışık gelmez ve ona &quot;Bu, sana nerden geliyor?&quot; demezdi. Yine Hak Te&acirc;l&acirc;&#39;nın, &quot;İşte orada Zekeriya Rabbine ş&ouml;yle dua etti..&quot; ifadesi, Hz. Zekeriya (a.s)&#39;ın, Meryem&#39;e bunları sorduğunu, Meryem&#39;in de bunun Allah katından olduğunu s&ouml;ylediğini, bunun &uuml;zerine Zekeriya (a.s)&#39;ın da kısır, yaşlı ve doğuramayacak durumda olan karısından harikulade bir şekilde bir &ccedil;ocuk elde etme arzusuna d&uuml;şt&uuml;ğ&uuml;n&uuml; bildirmektedir. Bu ise, Zekeriya (a.s)&#39;ın bu hallere, ancak Meryem&#39;in bildirmesi ile vakıf olduğuna del&acirc;let eder. Durum b&ouml;yle olunca, bu harikulade h&acirc;lin Hz. Zekeriya&rsquo;nın bir mucizesi olmadığı kesinlik kazanır.</p> <p>Geriye s&ouml;ylenecek tek şey kalmaktadır. Bu, ya İsa (a.s)&#39;ın, ya da Hz. Meryem&#39;in kerametidir. Hangisi olursa olsun, her iki durumda da maksat h&acirc;sıl olmaktadır. İşte velilerin kerametlerinin vaki ve hak olduğuna dair, bu ayetle istidlal şekli b&ouml;yledir. (F.Razi, Ali-İmran 37) (DEVAM EDECK İNŞA-ALLAH)</p> <p>&nbsp;</p>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.