HASİP TAYLAN
Köşe Yazarı
HASİP TAYLAN
 

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (7)

<p><strong>Şefaat etmeye ve edilmeye izin verilen kimseler:</strong></p> <p>G&uuml;n&uuml;m&uuml;zde &ccedil;oğu insan tarafından kabul g&ouml;rmeyen ve dolayısıyla tartışmalı bir konu olan <strong><u>Şefaat</u></strong> konusunu a&ccedil;mışken, daha da teferruatına inmede fayda m&uuml;lahaza ediyorum. Yukarıya taşıdığımız Ayet-i kerime ve Hadis-i şeriflerde de m&uuml;şahede ettiğimiz gibi Peygamberlerin şefaatinde şek ve ş&uuml;phe yoktur. Şimdi de Peygamberlerin dışında kimlerin şefaate ehil oldukları &ouml;ğrenmeye &ccedil;alışalım. Mevzu ile alakalı bazı Ayetler şunlardır:</p> <p><strong><span dir="RTL">مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ</span></strong>&nbsp;&nbsp; <strong>&ldquo; (Allah&rsquo;ın) İzni olmaksızın O&rsquo;nun katında şefaatte bulunacak kimdir?&rdquo; </strong>(Bakara 255).</p> <p>Yani, &quot;Allah&#39;ın izni olmadan, hi&ccedil; kimse O&#39;nun katında şefaat&ccedil;i olamaz&quot; demektir. Bu b&ouml;yledir. Zira m&uuml;şrikler putların ken&shy;dilerine şefaat edeceğini iddia etmişlerdir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; <strong><span dir="RTL">مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰى</span></strong>&nbsp; <strong>&quot;Biz o putlara tapmıyoruz. Biz o putlara ancak, bizi Allah&#39;a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz&quot;</strong> (Z&uuml;mer, 3) ve keza başka bir Ayette <strong><span dir="RTL">وَيَقُولُونَ هٰؤُلَاءِ شُفَعَاؤُنَا عِنْدَ اللّٰهِ</span> </strong>&nbsp;<strong>&quot;Ve derler; bunlar, Allah katında bizim şefaat&ccedil;ilerimizdirler&quot;</strong> (Yunus 18) dediklerini haber vermiş. B&ouml;ylece de &quot;O&#39;nun izni olmaksızın, nezdinde hi&ccedil; kimsenin şefaat&ccedil;i olamayacağını haber ver&shy;miştir.</p> <p>Bunun bir benzeri de Cen&acirc;b-ı Hakk&#39;ın: <strong><span dir="RTL">يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰئِكَةُ صَفًّا لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَابًا</span></strong>, <strong>&ldquo;Og&uuml;n Ruh ve melekler saf halinde ayakta duracaktır. Rahman olan Allah&#39;ın, ken&shy;dilerine izin verdiğinden başkaları konuşmazlar. Onlar da doğruyu s&ouml;yleyeceklerdir&rdquo;</strong> (Nebe, 38) &acirc;yetidir.</p> <p>Bu ayette zikredilen şu kimselerin, yani <u>Melekler</u> ile <u>peygamberler, Sıddıklar, Şehitler ve Salihlerin</u> kıyamet g&uuml;n&uuml;nde şefaat edebilecek olması muhtemeldir (F.Razi Tefsiri, Bakara 255).</p> <p>Allah Te&acirc;l&acirc;, bunlara bildirmiştir ki: &quot;G&ouml;kler, yer ve onlarda bulunanlar benim m&uuml;lk&uuml;md&uuml;r. Benim dışımda herhangi bir şeye kulluk etmeniz size yakış&shy;maz. O halde sizi bana yaklaştıracaklarını zannettiğiniz putlara tapmayın. &Ccedil;&uuml;n&shy;k&uuml; onlar size herhangi bir fayda veya zarar sağlayamazlar. Benim yanımda şefa&shy;at&ccedil;i olacaklar, ancak benim <u>Peygamberlerim, velilerim ve bana itaat eden Salih kullarımdır</u>.&quot; (Taberi Tefsiri, Bakara 255)</p> <p>Allah&#39;ın m&uuml;lk&uuml; olan şu yaratıklardan herhangi biri ile Allah&#39;tan daha &ccedil;ok birlikte bulunmaya ve O&#39;na bilgi&ccedil;lik satmaya ve ilerisini gerisini tamamen idrak etmeden ve &ouml;n&uuml;n&uuml; ardını hesap etmeden il&acirc;h&icirc; huzurda kendine bir mertebe verip de şefaate kalkışmak, gerek şefaat eden ve gerek şefaat olunan i&ccedil;in ne kadar tehlikelidir? Eğer Allah bildirmemiş ise şefaat edecek olanın h&acirc;li, şefaat edilecek olandan daha &ccedil;ok endişeye değer olmadığı nereden bilinir? Bu h&acirc;l i&ccedil;inde, isterse <u>melekler</u> ve <u>peygamberler</u> olsun, kimdir o ki Allah&#39;ın izni ve g&uuml;&ccedil; vermesi olmadan &ouml;n&uuml;n&uuml; ardını hesaplamayıp Allah&#39;ın kullarına Allah&#39;tan daha &ccedil;ok sahip &ccedil;ıkma, koruma yetkisini kendinde g&ouml;rs&uuml;n de şefaate cesaret edebilsin. Ancak Cenab-ı Hak dilerse, &ouml;zel veya genel şefaate il&acirc;h&icirc; irade &ccedil;ıkar da kendilerine bildirilmiş bulunursa o başka. Demek ki y&uuml;ce Allah&#39;ın ululuğundan şefaat umulamaz değildir. Fakat şefaat da herkesten &ouml;nce O&#39;nun kendi elindedir ve O&#39;nun izni ve emri ile ger&ccedil;ekleşebilir. O zaman şefaat kapısı a&ccedil;ılır. Ve şefaat etmesine izin verilenler kendi dilediklerine değil, yine Allah&#39;ın dilediklerine şefaat imk&acirc;nını bulabilir. Bundan anlaşılır ki &ouml;nce, hak tanımayan Allah d&uuml;şmanlarının kendilerine şefaat etmesi umulan bir Allah dostu bulabilmelerine, bunun gibi m&uuml;şriklerin putları gibi ilim şanından olmayanların şefaat&ccedil;i olabilmelerine, asla ihtimal yoktur. Sonra kendisine izin verilebilecek her şefaat&ccedil;inin şefaat sınırı da Allah katındaki derecesi ve o oranda elde edebileceği izin ve g&uuml;c&uuml;n kapsamı ile uyumlu olabilecektir. Bu bakımdan &ouml;n&uuml;nde sonunda izin &ccedil;ıktığı zaman en genel bi&ccedil;imde şefaat sahibi, yukarda peygamberlerin makamları hakkındaki il&acirc;h&icirc; a&ccedil;ıklamadan anlaşıldığı &uuml;zere, hepsinin &uuml;st&uuml;nde &quot;s&acirc;hib-i derec&acirc;t&quot; (dereceler sahibi) olan Resulullah, peygamberlerin en &uuml;st&uuml;n&uuml; olabilecektir. Bu konudaki naslara g&ouml;re, Cenab-ı Hak O&#39;na şefaat i&ccedil;in izin isteme yetkisini de bahşetmiş ve en y&uuml;ksek peygamberlik makamı, &quot;Şefaat-ı uzm&acirc;&quot; en b&uuml;y&uuml;k şef&acirc;at mak&acirc;mı olmuştur ki, <u>Makam-ı Mahmud&#39;a</u> şefaat hadisi gelecektir. (E.H.Yazır, Bakara 255)</p> <p>Burada Makam-ı Mahmud ifadesi ge&ccedil;mektedir. Bununla alakalı Ayet hakkında bilgi sahibi olmadan ge&ccedil;mek bir eksiklik olur kanaatindeyiz. M&uuml;fessirler bu makamın, Resulullahın, &uuml;mmetine şefaat edeceği ma&shy;kam olduğu hususunda m&uuml;ttefiktirler. Alakalı Ayet-i kerime: <strong><span dir="RTL">وَمِنَ الَّيْلِ فَـتَهَجَّدْ بِه۪ نَافِلَةً لَكَۗ عَسٰٓى اَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَاماً مَحْمُودا</span></strong> <strong>&ldquo;Geceden de sana mahsus nafile namazını (Tehecc&uuml;d Namazı) kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud&rsquo;a ulaştırsın&rdquo; </strong>(İsra 79)</p> <p>Gece uyuduktan sonra kalkıp kılınan bu namaz (Tehecc&uuml;d Namazı), beş vakit namaz dışında Peygamberimiz (s.a.v)&rsquo;e mahsus bir namazdır. &Uuml;mmetine farz kılınmamıştır. Ancak bu namazı ifa edene Allah (c.c) katında b&uuml;y&uuml;k bir sevap yazılacağı gibi, Resul&uuml;llah&rsquo;ın şefaatine de mazhar olunacağı Hadislerle sabittir.&nbsp;</p> <p>Bu Ayet-i Kerimede, Resulullah&rsquo;a gece namazı kılması emrediliyor. M&uuml;fessirler bu namazın, sadece Resulullah&rsquo;a mahsus olduğunu, &uuml;mmetinin ise bu namazı kılmakla m&uuml;kellef olmadığını s&ouml;ylemişler. Bazı m&uuml;fessirler ise &quot;Burada Resulullah&rsquo;tan, kılması istenen gece namazı, onun i&ccedil;in, g&uuml;nahlarının affına bir vasıta değildir&quot; demişlerdir. Zira Resulullah&rsquo;ın ge&ccedil;miş ve gelecek b&uuml;t&uuml;n g&uuml;nahlarının affedil&shy;diği belirtilmiştir. Aksine o ibadetlerin tesiri, derecelerinin artmasında ve m&uuml;k&acirc;fatının &ccedil;oğalmasındadır. Bin&acirc;enaleyh Peygamber&rsquo;in bu t&uuml;r ibadetlerinden maksadı, fazla m&uuml;k&acirc;fat almaktır. İşte bundan &ouml;t&uuml;r&uuml;, O&#39;nun fazladan yaptığı ibadetlere &quot;nafile&quot; denilmiştir. Ama &uuml;mmeti b&ouml;yle değildir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; onların, affedilmesi gereken bir&ccedil;ok g&uuml;nahları vardır. Bin&acirc;enaleyh onlar g&uuml;nahlarının ve hatalarının affedilmesi i&ccedil;in, b&ouml;yle nafile ibadetler yapmaya muhta&ccedil;tırlar. Dolayısıyla &uuml;mmeti i&ccedil;in bu namazlar, g&uuml;nahlarının affına vesiledir. &Uuml;mmetinden her kim gece kılınan tehecc&uuml;d namazı gibi nafile namazları kılmaya devam ederse g&uuml;nahları affolunur. (Taberi, Razi, İsra 79)</p> <p>&Acirc;yet-i Kerimede, Resulullah&rsquo;ın, &quot;&Ouml;v&uuml;lecek bir makama erdirileceği&quot; zik&shy;rediliyor. M&uuml;fessirler bu makamın, Resulullah&rsquo;ın, &uuml;mmetine şefaat edeceği ma&shy;kam olduğunu s&ouml;ylemektedirler. Resulullah bu makama erişince o makamıyla &ouml;v&uuml;necek ve Peygamberlerin en efdali olduğu ortaya &ccedil;ıkacaktır. (Taberi, İsra 79)</p> <p>Makam-ı Mahmud hakkında Vahid&icirc; ş&ouml;yle der: &quot;M&uuml;fessirler, bunun şefaat makamı olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s), bu ayet hakkında, &ldquo;Bu, &uuml;zerinde, &uuml;mmetime şefaat edeceğim makamdır.&rdquo; buyurmuştur. Ben derim ki: Ayetin lafzı da bu manayı ihsas ettirmektedir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; insan, ancak birisi ona hamd edip medh-&uuml; sena ettiği zaman, mahm&ucirc;d (&ouml;v&uuml;lm&uuml;ş) olur. Hamd ise, ancak iyilik ve l&uuml;tfa karşı yapılır. Bin&acirc;enaleyh ayette bahsedilen Makam-ı Mahmud&rsquo;un kendisinde, Hz. Peygamberin bir grup insana iyilikte bulunup, o insanların bu iyilikten &ouml;t&uuml;r&uuml;, onu &ouml;vd&uuml;kleri bir makam olması gerekir. Bu iyilik, Hz. Peygamber (s.a.s)&#39;in, dini tebliğ etmesi ve şeriatı &ouml;ğretmesi olamaz. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bu zaten mevcuttu. O halde, ayetteki &quot; Rabbin seni Makam-ı Mahmud&rsquo;a ulaştırsın&quot; ifadesi, bir &uuml;mit vermedir. H&acirc;lbuki insanı, zaten kendinde bulunan bir şeyi vadederek arzulandırmak imk&acirc;nsızdır. Bin&acirc;enaleyh kendisinden &ouml;t&uuml;r&uuml; Mahmud olunacak (hamd edilecek, teşekk&uuml;r edilecek) bu iyiliğin insanlara daha sonra ulaşacak bir iyilik olması gerekir. <u>Bu ise, Hz. Peygamber (s.a.v)&#39;in, Allah yanında &uuml;mmetine şefaat&ccedil;i olmasıdır</u>. Dolayısıyla bu, ayetin lafzının yani, &quot; Rabbin seni Makam-ı Mahm&ucirc;d&#39;a ulaştırsın&quot; ifadesinin, bu manaya olduğunu g&ouml;sterir. Hem sonra ayetteki &quot;makam&quot; ve &quot;mahm&ucirc;d&quot; kelimelerinin belirsiz (nekire) oluşu da, o makamda Hz. Peygamber i&ccedil;in, b&uuml;y&uuml;k bir &ouml;vg&uuml;n&uuml;n, m&uuml;kemmel bir teşekk&uuml;r&uuml;n olacağını g&ouml;sterir. İnsanın, kendisini azaptan kurtarmaya &ccedil;alışan kimseye karşı teşekk&uuml;r&uuml; ve &ouml;vg&uuml;s&uuml;, bir bakıma ihtiya&ccedil; duymadığı m&uuml;k&acirc;fatını artırmaya gayret g&ouml;sterecek kimseye karşı olan teşekk&uuml;r&uuml;nden daha ileri olacağı malumdur. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; insanın, b&uuml;y&uuml;k elem ve kederlerinin giderilmesine duyduğu ihtiya&ccedil;, bir bakıma, elde etmeye ihtiya&ccedil; duymadığı fazla menfaatleri elde etmeye olan ihtiyacından &ccedil;ok &ccedil;ok fazladır. Bin&acirc;enaleyh bunun b&ouml;yle olduğu sabit olunca, &quot;Umulur ki Rabbin seni Makam-ı Mahmud&rsquo;a g&ouml;nderecektir&quot; ifadesi ile ehlis&uuml;nnetin inancına g&ouml;re, cezaları kaldırma hususundaki şefaatin kastedilmiş olması gerekir. Ayetin lafzı bu manayı &ccedil;ok kuvvetli bir bi&ccedil;imde hissettirip, aynı hususta sahih hadisler bulununca, ayeti bu manaya hamletmek vacip olur. Şu meşhur dua da bu izahı destekler: <strong>&quot;Ya Rabbi, O (Muhammed&rsquo;i), evvelkilerin ve sonrakilerin gıpta edeceği ve ona vadettiğin Makam-ı Mahm&ucirc;d&#39;a ilet&quot;.</strong> M&uuml;sl&uuml;manlar, Makam-ı Mahmud ile şefaat-ı Muhammediyenin kastedildiği hususunda ittifak etmişlerdir. (F.Razi, İsra 79)</p> <p>İbn Abb&acirc;s (r.a) der ki: Bu &laquo;&ouml;v&uuml;lm&uuml;ş olan makam&raquo; şefaat makamıdır. İbn Ebu Nec&icirc;h, M&uuml;cahid&rsquo;in b&ouml;yle dediğini nakleder. Hasan el-Basri de b&ouml;yle demiştir. Kat&acirc;de ise der ki: İlk şefaat eden kimse Hz. Peygamber&#39;dir. Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın: &laquo;Umulur ki Rabbin seni &ouml;v&uuml;lm&uuml;ş bir makama g&ouml;nderiverir&raquo; kavlinden maksadın da bu makam olduğunu ilim ehli s&ouml;ylemişlerdir. (İbni Kesir, İsra 79)</p> <p><strong><span dir="RTL">يَوْمَئِذٍ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَرَضِىَ لَهُ قَوْلًا</span></strong>&nbsp; &ldquo;<strong>O g&uuml;n, Rahm&acirc;n&rsquo;ın izin verdiği ve s&ouml;z&uuml;nden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez.&rdquo;</strong> (Taha, 109)</p> <p>&quot;O g&uuml;n de Rahman&rsquo;ın İzin vereceği ve&quot; şefaat hususunda s&ouml;yleyeceği &quot;s&ouml;&shy;z&uuml;nden razı olacağı kimseninki m&uuml;stesna, şefaatin hi&ccedil;bir faydası olma&shy;yacaktır.&quot;</p> <p>Yani şefaat, Rahman&rsquo;ın kendisine şefaat edilmesine izin vereceği kimseden başkasına fayda sağlamayacaktır. Yukarıda da zikredildiği gibi şefaat ancak ehli imana yapılır. İman etmemiş gayrim&uuml;slim i&ccedil;in şefaat ge&ccedil;erli değildir.</p> <p>Anlamın ş&ouml;yle olduğu da s&ouml;ylenmiştir: Şefaat ancak razı olunan bir s&ouml;z&uuml; bulunan ve kendisine şefaat edilmesi hususunda Rahman&rsquo;ın izin verdiği kimseye faydalı olacaktır. İbn Abbas da der ki: Bu s&ouml;z &quot;l&acirc; ilahe illallah &ldquo;tır. (Kurtubi tefsiri, Taha 109)</p> <p>Hadis-i Şeriflerde, <u>Peygamberimizin</u>, diğer <u>Peygamberlerin, Melekle&shy;rin, şehitlerin, &acirc;limlerin, Kur&#39;an-ı Kerim&#39;in </u>ve diğer bazı insanların m&uuml;minlere veya onların bir kısmına şefaat&ccedil;i olacakları zikredilmektedir. (Taberi, Taha 109)</p> <p><strong><span dir="RTL">وَلَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ عِنْدَهُ اِلَّا لِمَنْ اَذِنَ لَهُ</span></strong><strong>&nbsp; &ldquo; Allah katında, O&rsquo;nun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz</strong>.&rdquo; (Sebe 23)</p> <p>Allah Te&acirc;l&acirc; bu Ayet-i kerimede, ahirette kendisine izin vermediği hi&ccedil;bir kimsenin, g&uuml;nahk&acirc;r kulların affı i&ccedil;in şefaat&ccedil;i olamayacağını beyan etmektedir. (Taberi tefsiri, Sebe 23)</p> <p>Yani şefaat y&uuml;ce Allah&#39;tan başka kendilerine ibadet olunan melek, pey&shy;gamber ve put kabilinden mabutlardan hi&ccedil; kimsenin yetkisinde olan bir şey değildir. Ancak y&uuml;ce Allah, şefaat hususunda peygamberlere ve meleklere izin verecektir.</p> <p>Diğer taraftan bunun, onlara bir takım kavimlere şefaatte bulunmak i&ccedil;in d&uuml;nyada verilen bir izin olması m&uuml;mk&uuml;n olduğu gibi, ahirette olması da m&uuml;m&shy;k&uuml;nd&uuml;r. İfadede hazfedilmiş s&ouml;zler vardır. Yani O&#39;nun nezdinde şefaat an&shy;cak kendilerine izin verdiği kimselere fayda verecektir. Kendilerine izin ve&shy;rilen bu kimselere izin geleceği vakit, y&uuml;ce Allah&#39;ın buyruğu dolayısıyla kor&shy;kuya kapılırlar. Nihayet bu korku kalplerinden gitti mi ilahi emre itaatle &ccedil;ağ&shy;rıya uyarlar. (Kurtubi Tefsiri, Sebe 23)</p> <p>&nbsp;<strong>&nbsp;<span dir="RTL">لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًا</span></strong> &ldquo;<strong>Rahman&rsquo;ın katında ahit (s&ouml;z) almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır&rdquo;</strong> (Meryem&nbsp; 87)</p> <p>&ldquo;Rahman&rsquo;ım katında ahit almış olanlardan başkası asla şefaatte bulunamayacaktır.&rdquo; Ayetindeki istisna, istisnai munkatı&#39;dır. Yani: Rahman&rsquo;ın katında bir ahit edinmiş olanlar şefaatte bulunabilecektir. Bu ahit de Allah&#39;tan başka il&acirc;h olmadığına şehadet etmek ve onun hakkını (şehadetin hakkını) yerine getirmektir. Ali İbni Ebu Talha&#39;nın İbni Abb&acirc;s&#39;tan rivayetinde o, &ldquo;Rahman&rsquo;ın katında ahit almış olanlardan başkası...&rdquo; Ayeti hakkında ş&ouml;yle demiştir: Ahit; Allah&#39;tan başka il&acirc;h olmadığına şehadet etmek, g&uuml;&ccedil; ve kudretin ancak Allah&#39;ın olduğunu ikrarla ancak Allah&#39;tan ummaktır. (İbni Kesir, Meryem 87)</p> <p>Bu Ayet-i Kerimeden k&acirc;firlerin aksine m&uuml;minlerin birbirlerine şefaat&ccedil;i olacakları anlaşılmaktadır. Ancak bir m&uuml;minin diğerine şefaat&ccedil;i olması i&ccedil;in Al&shy;lah&#39;tan izin alması gerekmektedir. (Taberi, Meryem&nbsp; 87)</p> <p>İbn Mes&#39;&ucirc;d (r.a)&#39;nın Hz. Peygamber (s.a.s)&#39;den rivayet ettiği, Hadis-i şerif te: Hz. Peygamber (s.a.s) bir g&uuml;n ashabına &quot;Sizden her biriniz, sabah-akşam Allah&rsquo;tan bir s&ouml;z almaktan &acirc;ciz midir?&quot; dedi. Onlar, &quot;Bu nasıl olur?&quot; dediler. Bunun &uuml;zerine o ş&ouml;yle dedi: &quot;Her biriniz, sabah-akşam, &quot;Ey g&ouml;kleri ve yerleri yaratan gaip ve hazır olanı bilen Allah&#39;ım, ben Senden başka ilah olmadığına, bir olduğuna, ortağın bulunmadığına, Muhammed (s.a.s)&rsquo;in Senin kulun ve Peygamberin olduğuna şehadet ederek, sana s&ouml;z veririm. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Sen, eğer beni nefsime bırakırsan, nefsim beni şerlere yaklaştırıp, hayırlardan uzaklaştırır. Ben ancak senin rahmetine g&uuml;veniyorum. Bin&acirc;enaleyh kıyamette benim i&ccedil;in tastamam yerine getireceğin bir s&ouml;z ver. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; sen vadinden caymazsın&quot; der. O bunu s&ouml;ylediğinde, Cen&acirc;b-ı Hak, bu s&ouml;z&uuml; bir m&uuml;h&uuml;rle m&uuml;h&uuml;rler ve Arş&#39;ın altına koyar. Kıyamet g&uuml;n&uuml; geldiğinde, bir m&uuml;nadi, Allah katında ahdi bulunanlar nerede?&quot; diye seslenir. Bunun &uuml;zerine onlar (toplanır) cennete girerler. İşte bu hadis ile ayette bahsedilen ahidden maksadın <strong><u>kelime-i şehadet</u></strong> olduğu ortaya &ccedil;ıktığı gibi, ayetin b&uuml;y&uuml;k g&uuml;nah sahipleri hakkında şefaatin ger&ccedil;ekleşeceğine nasıl del&acirc;let ettiği de ortaya &ccedil;ıkar. (F.Razi Tefsiri, Meryem 87)</p> <p><strong><span dir="RTL">وَلَا يَمْلِكُ الَّذٖينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ</span></strong>&nbsp; &ldquo;<strong>Ondan (Allah&rsquo;tan) başka yalvarıp durdukları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şehadet eden kimseler m&uuml;stesn&acirc;&rdquo;</strong>&nbsp; (Zuhruf 86).</p> <p>&nbsp;Ancak hakka şehadet eden, Allah&rsquo;ı birleyen ve kesin bir bilgi ile sadece ona kulluk edenler m&uuml;stes&shy;na, hi&ccedil;bir varlık şefaatte bulunamaz. Bunlar, kendilerine tapınılmış olsalar da, Alla&rsquo;hın izin vermesi şartıyla, Allah&rsquo;ın dilediği kimseler şefaat&ccedil;i olabileceklerdir. <u>Hz. İsa, Hz. &Uuml;zeyir ve me&shy;lekler bunlardandır</u>. Bunlar ancak hak ile şehadet edenlere ve ilim ve basiret &uuml;zere iman eden kimselere şefaat ede&shy;bilirler. Bu a&ccedil;ıklamayı Said bin C&uuml;beyr ve başkaları yapmıştır. Said bin C&uuml;beyr dedi ki: Hak ile şehadet ise<strong><u>; &ldquo;la ilahe ilallah&#39;tır.&rdquo;</u></strong> (Taberi, Kurtubi, Zuhruf 86)</p> <p>İbni Abbas dedi ki: <strong><u>&quot;Bilerek, hak ile&quot; Allah&#39;tan başka hi&ccedil;&shy;bir ilah olmadığına, Muhammed&#39;in Allah&#39;ın Resul&uuml; olduğuna &quot;</u></strong>şehadet eden&shy;ler m&uuml;stesna&quot; demektir.</p> <p>Bir diğer a&ccedil;ıklamaya g&ouml;re; Allah&#39;tan başkasına ibadet eden bu kimseler kendilerine şefaat edecek kimseyi bulamayacaklardır. Ancak hak ile şehadet edenler m&uuml;stesnadır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; hak ile şahitlik eden kimsenin lehine şefaat edi&shy;lir, fakat m&uuml;şrik olan kimseye şefaat edilmez. Yani m&uuml;şrikler şefaate nail olamazlar, fakat hak ile şahitlik eden kimseler şefaate nail olurlar. (Kurtubi, Zuhruf 86)</p> <p><strong><span dir="RTL">وَلَا يَشْفَعُونَۙ اِلَّا لِمَنِ ارْتَضٰى وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِه۪ مُشْفِقُونَ</span></strong><strong> &ldquo;ve onlar (Melekler) onun rıza verdiği kimselerden başkasına şefaat etmezler&rdquo; </strong>(Enbiya 28)</p> <p><u>&quot;Melekler</u> O&#39;nun (Allah&rsquo;ın) razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler.&quot; İbn Abbas dedi ki: Bunlar; &ldquo;<strong><u>l&acirc; ilahe illallah</u></strong>&rdquo; şehadetini getirenlerdir. M&uuml;cahid dedi ki: Bun&shy;lar Allah&#39;ın kendisinden razı olduğu herkestir. Sahih-i M&uuml;slim&#39;de ve başkala&shy;rında olduğu gibi melekler yarın ahirette şefaat edecekleri gibi d&uuml;nyada da şefaat ederler, &ccedil;&uuml;nk&uuml; onlar ileride geleceği &uuml;zere m&uuml;minlere ve yery&uuml;z&uuml;nde bulunanlara -Kur&rsquo;an-ı Ker&icirc;m&#39;de a&ccedil;ık nassla belirtildiği gibi- mağfiret dilerler. (Kurtubi, Enbiya 28)</p> <p><strong><span dir="RTL">مَا مِنْ شَفٖيعٍ اِلَّا مِنْ بَعْدِ اِذْنِهٖ</span></strong><strong> &ldquo;O&#39;nun izni olmaksızın, hi&ccedil; kimse şefaat&ccedil;i olamaz.&rdquo; </strong>(Yunus, 3)&nbsp;</p> <p>Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın her şeyi yaratması ve idare etmesi, hi&ccedil;bir şefaat&ccedil;inin şefaati ve m&uuml;debbirin tedbiri ile olmaz ve hi&ccedil; kimse O&#39;nun izni olmadan herhangi bir hususta O&#39;ndan şefaat dileme (aracı olma) cesaretini g&ouml;steremez. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; hikmetli ve doğru olan işi en iyi bilen Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;dır. Bin&acirc;enaleyh o insanların, doğru ve uygun olduğunu bilemedikleri şeyi Allah&#39;dan istemeleri doğru olmaz&quot; manasıdır. (F. Razi Tefsiri, Yunus 3)</p> <p>Muhtelif şe&shy;killerde Buh&acirc;r&icirc; ve M&uuml;slim&#39;de Allah Ras&ucirc;l&uuml;&rsquo;nden (s.a.v) ri&shy;vayet edildiğine g&ouml;re; o, ş&ouml;yle buyurmuştur: Arş&#39;ın altına geleceğim, Allah i&ccedil;in secdeye kapanacağım. Allah Te&acirc;l&acirc; bana &ouml;ğ&uuml;n&uuml;lecek o ka&shy;dar &ccedil;ok şey a&ccedil;acak ki şimdi onları sayamıyorum. Beni dilediği kadar o halde bırakacak sonra: Ey Muhammed, kaldır başını; şefaat et şefaatin kabul edilecek, buyuracak. Bana bir sınır (bir sayı) koyacak da onları cennete koyacağım, sonra d&ouml;neceğim. Allah Ras&ucirc;l&uuml; (s.a.) bunu d&ouml;rt kez tekrarladılar. Allah&#39;ın sal&acirc;tı, sel&acirc;mı ona ve diğer peygamberlere olsun. (İbni Kesir Tefsiri, Taha 109)</p> <p>Başka bir had&icirc;ste ş&ouml;yle buyrulur: Allah Te&acirc;l&acirc; buyuracak: Kalbinde tane- ağırlığı &icirc;m&acirc;n olanları ateşten &ccedil;ıkarın. Bir&shy;&ccedil;ok yaratık &ccedil;ıkarılacak. Sonra tekrar buyuracak: Kalbinde yarım miskal ağırlığı iman olanı ateşten &ccedil;ıkarın. Kalbinde zerre ağırlığı iman olanı ateşten &ccedil;ıkarın. Kalbinde zerre ağırlığının en azının en azının en az kadar iman olanı &ccedil;ıkarın. (İbni Kesir Tefsiri, Taha 109)</p> <p>H&uuml;lasa; Yukarıdaki Ayet-i kerime ve Hadis-i şeriflerden &ccedil;ıkarabileceğimiz netice şudur: Allah (c.c), d&uuml;nya hayatında iman etmiş, g&uuml;nahk&acirc;rlar i&ccedil;in, hesap g&uuml;n&uuml;nde Peygamberlere, Meleklere, Sıddıklara, Velilere, Salihlere, Şehitlere, &Acirc;limlere ve Kur&rsquo;an-ı kerime şefaat etme izni verebilecektir. B&ouml;ylece, bu zevata verilen şefaat hakkı ya da yetkisi, bu anlamda, sadece Allah&#39;ın sonsuz rahmeti ve mağfireti ile bu g&uuml;nahk&acirc;rları bağışlamasının bir ifadesi olacaktır. Binaenaleyh, şefaat herkesten &ouml;nce O&#39;nun kendi elindedir ve O&#39;nun izni ve emri ile ger&ccedil;ekleşebilecektir. Şefaat kapısı a&ccedil;ıldığı zaman ve şefaat etmesine izin verilenler kendi dilediklerine değil, yine Allah&#39;ın (c.c) dilediklerine şefaat imk&acirc;nını bulabilirler. Bundan anlaşılan o ki; imansız, hak tanımayan Allah d&uuml;şmanlarının kendilerine şefaat etmesi umulan bir Allah dostu bulabilmelerine ve bununda onlara şefaat edeceğine, asla imk&acirc;n ve ihtimal yoktur. Ayrıca, kendisine izin verilebilecek her şefaat&ccedil;inin şefaat sınırı da Allah katındaki derecesi ve o oranda elde edebileceği izin kapsamı ile uyumlu olabilecektir. Bu bakımdan nihayetinde Allah (c.c) tarafından şefaat izni &ccedil;ıktığı zaman sahip oldukları derecelerine g&ouml;re şefaat etme yetkisine sahip olacaklardır. Dolayısıyla Makam-ı Mahmud&rsquo;a ulaşmış olan Resulullah (s.a.v), en kapsamlı ve en &uuml;st&uuml;n şefaat iznine sahip olabilecektir. (DEVAM EDECEK İNŞAALLAH)</p> <p>&nbsp;</p>
Ekleme Tarihi: 10 Ekim 2016 - Pazartesi

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (7)

<p><strong>Şefaat etmeye ve edilmeye izin verilen kimseler:</strong></p> <p>G&uuml;n&uuml;m&uuml;zde &ccedil;oğu insan tarafından kabul g&ouml;rmeyen ve dolayısıyla tartışmalı bir konu olan <strong><u>Şefaat</u></strong> konusunu a&ccedil;mışken, daha da teferruatına inmede fayda m&uuml;lahaza ediyorum. Yukarıya taşıdığımız Ayet-i kerime ve Hadis-i şeriflerde de m&uuml;şahede ettiğimiz gibi Peygamberlerin şefaatinde şek ve ş&uuml;phe yoktur. Şimdi de Peygamberlerin dışında kimlerin şefaate ehil oldukları &ouml;ğrenmeye &ccedil;alışalım. Mevzu ile alakalı bazı Ayetler şunlardır:</p> <p><strong><span dir="RTL">مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ</span></strong>&nbsp;&nbsp; <strong>&ldquo; (Allah&rsquo;ın) İzni olmaksızın O&rsquo;nun katında şefaatte bulunacak kimdir?&rdquo; </strong>(Bakara 255).</p> <p>Yani, &quot;Allah&#39;ın izni olmadan, hi&ccedil; kimse O&#39;nun katında şefaat&ccedil;i olamaz&quot; demektir. Bu b&ouml;yledir. Zira m&uuml;şrikler putların ken&shy;dilerine şefaat edeceğini iddia etmişlerdir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; <strong><span dir="RTL">مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰى</span></strong>&nbsp; <strong>&quot;Biz o putlara tapmıyoruz. Biz o putlara ancak, bizi Allah&#39;a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz&quot;</strong> (Z&uuml;mer, 3) ve keza başka bir Ayette <strong><span dir="RTL">وَيَقُولُونَ هٰؤُلَاءِ شُفَعَاؤُنَا عِنْدَ اللّٰهِ</span> </strong>&nbsp;<strong>&quot;Ve derler; bunlar, Allah katında bizim şefaat&ccedil;ilerimizdirler&quot;</strong> (Yunus 18) dediklerini haber vermiş. B&ouml;ylece de &quot;O&#39;nun izni olmaksızın, nezdinde hi&ccedil; kimsenin şefaat&ccedil;i olamayacağını haber ver&shy;miştir.</p> <p>Bunun bir benzeri de Cen&acirc;b-ı Hakk&#39;ın: <strong><span dir="RTL">يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰئِكَةُ صَفًّا لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَابًا</span></strong>, <strong>&ldquo;Og&uuml;n Ruh ve melekler saf halinde ayakta duracaktır. Rahman olan Allah&#39;ın, ken&shy;dilerine izin verdiğinden başkaları konuşmazlar. Onlar da doğruyu s&ouml;yleyeceklerdir&rdquo;</strong> (Nebe, 38) &acirc;yetidir.</p> <p>Bu ayette zikredilen şu kimselerin, yani <u>Melekler</u> ile <u>peygamberler, Sıddıklar, Şehitler ve Salihlerin</u> kıyamet g&uuml;n&uuml;nde şefaat edebilecek olması muhtemeldir (F.Razi Tefsiri, Bakara 255).</p> <p>Allah Te&acirc;l&acirc;, bunlara bildirmiştir ki: &quot;G&ouml;kler, yer ve onlarda bulunanlar benim m&uuml;lk&uuml;md&uuml;r. Benim dışımda herhangi bir şeye kulluk etmeniz size yakış&shy;maz. O halde sizi bana yaklaştıracaklarını zannettiğiniz putlara tapmayın. &Ccedil;&uuml;n&shy;k&uuml; onlar size herhangi bir fayda veya zarar sağlayamazlar. Benim yanımda şefa&shy;at&ccedil;i olacaklar, ancak benim <u>Peygamberlerim, velilerim ve bana itaat eden Salih kullarımdır</u>.&quot; (Taberi Tefsiri, Bakara 255)</p> <p>Allah&#39;ın m&uuml;lk&uuml; olan şu yaratıklardan herhangi biri ile Allah&#39;tan daha &ccedil;ok birlikte bulunmaya ve O&#39;na bilgi&ccedil;lik satmaya ve ilerisini gerisini tamamen idrak etmeden ve &ouml;n&uuml;n&uuml; ardını hesap etmeden il&acirc;h&icirc; huzurda kendine bir mertebe verip de şefaate kalkışmak, gerek şefaat eden ve gerek şefaat olunan i&ccedil;in ne kadar tehlikelidir? Eğer Allah bildirmemiş ise şefaat edecek olanın h&acirc;li, şefaat edilecek olandan daha &ccedil;ok endişeye değer olmadığı nereden bilinir? Bu h&acirc;l i&ccedil;inde, isterse <u>melekler</u> ve <u>peygamberler</u> olsun, kimdir o ki Allah&#39;ın izni ve g&uuml;&ccedil; vermesi olmadan &ouml;n&uuml;n&uuml; ardını hesaplamayıp Allah&#39;ın kullarına Allah&#39;tan daha &ccedil;ok sahip &ccedil;ıkma, koruma yetkisini kendinde g&ouml;rs&uuml;n de şefaate cesaret edebilsin. Ancak Cenab-ı Hak dilerse, &ouml;zel veya genel şefaate il&acirc;h&icirc; irade &ccedil;ıkar da kendilerine bildirilmiş bulunursa o başka. Demek ki y&uuml;ce Allah&#39;ın ululuğundan şefaat umulamaz değildir. Fakat şefaat da herkesten &ouml;nce O&#39;nun kendi elindedir ve O&#39;nun izni ve emri ile ger&ccedil;ekleşebilir. O zaman şefaat kapısı a&ccedil;ılır. Ve şefaat etmesine izin verilenler kendi dilediklerine değil, yine Allah&#39;ın dilediklerine şefaat imk&acirc;nını bulabilir. Bundan anlaşılır ki &ouml;nce, hak tanımayan Allah d&uuml;şmanlarının kendilerine şefaat etmesi umulan bir Allah dostu bulabilmelerine, bunun gibi m&uuml;şriklerin putları gibi ilim şanından olmayanların şefaat&ccedil;i olabilmelerine, asla ihtimal yoktur. Sonra kendisine izin verilebilecek her şefaat&ccedil;inin şefaat sınırı da Allah katındaki derecesi ve o oranda elde edebileceği izin ve g&uuml;c&uuml;n kapsamı ile uyumlu olabilecektir. Bu bakımdan &ouml;n&uuml;nde sonunda izin &ccedil;ıktığı zaman en genel bi&ccedil;imde şefaat sahibi, yukarda peygamberlerin makamları hakkındaki il&acirc;h&icirc; a&ccedil;ıklamadan anlaşıldığı &uuml;zere, hepsinin &uuml;st&uuml;nde &quot;s&acirc;hib-i derec&acirc;t&quot; (dereceler sahibi) olan Resulullah, peygamberlerin en &uuml;st&uuml;n&uuml; olabilecektir. Bu konudaki naslara g&ouml;re, Cenab-ı Hak O&#39;na şefaat i&ccedil;in izin isteme yetkisini de bahşetmiş ve en y&uuml;ksek peygamberlik makamı, &quot;Şefaat-ı uzm&acirc;&quot; en b&uuml;y&uuml;k şef&acirc;at mak&acirc;mı olmuştur ki, <u>Makam-ı Mahmud&#39;a</u> şefaat hadisi gelecektir. (E.H.Yazır, Bakara 255)</p> <p>Burada Makam-ı Mahmud ifadesi ge&ccedil;mektedir. Bununla alakalı Ayet hakkında bilgi sahibi olmadan ge&ccedil;mek bir eksiklik olur kanaatindeyiz. M&uuml;fessirler bu makamın, Resulullahın, &uuml;mmetine şefaat edeceği ma&shy;kam olduğu hususunda m&uuml;ttefiktirler. Alakalı Ayet-i kerime: <strong><span dir="RTL">وَمِنَ الَّيْلِ فَـتَهَجَّدْ بِه۪ نَافِلَةً لَكَۗ عَسٰٓى اَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَاماً مَحْمُودا</span></strong> <strong>&ldquo;Geceden de sana mahsus nafile namazını (Tehecc&uuml;d Namazı) kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud&rsquo;a ulaştırsın&rdquo; </strong>(İsra 79)</p> <p>Gece uyuduktan sonra kalkıp kılınan bu namaz (Tehecc&uuml;d Namazı), beş vakit namaz dışında Peygamberimiz (s.a.v)&rsquo;e mahsus bir namazdır. &Uuml;mmetine farz kılınmamıştır. Ancak bu namazı ifa edene Allah (c.c) katında b&uuml;y&uuml;k bir sevap yazılacağı gibi, Resul&uuml;llah&rsquo;ın şefaatine de mazhar olunacağı Hadislerle sabittir.&nbsp;</p> <p>Bu Ayet-i Kerimede, Resulullah&rsquo;a gece namazı kılması emrediliyor. M&uuml;fessirler bu namazın, sadece Resulullah&rsquo;a mahsus olduğunu, &uuml;mmetinin ise bu namazı kılmakla m&uuml;kellef olmadığını s&ouml;ylemişler. Bazı m&uuml;fessirler ise &quot;Burada Resulullah&rsquo;tan, kılması istenen gece namazı, onun i&ccedil;in, g&uuml;nahlarının affına bir vasıta değildir&quot; demişlerdir. Zira Resulullah&rsquo;ın ge&ccedil;miş ve gelecek b&uuml;t&uuml;n g&uuml;nahlarının affedil&shy;diği belirtilmiştir. Aksine o ibadetlerin tesiri, derecelerinin artmasında ve m&uuml;k&acirc;fatının &ccedil;oğalmasındadır. Bin&acirc;enaleyh Peygamber&rsquo;in bu t&uuml;r ibadetlerinden maksadı, fazla m&uuml;k&acirc;fat almaktır. İşte bundan &ouml;t&uuml;r&uuml;, O&#39;nun fazladan yaptığı ibadetlere &quot;nafile&quot; denilmiştir. Ama &uuml;mmeti b&ouml;yle değildir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; onların, affedilmesi gereken bir&ccedil;ok g&uuml;nahları vardır. Bin&acirc;enaleyh onlar g&uuml;nahlarının ve hatalarının affedilmesi i&ccedil;in, b&ouml;yle nafile ibadetler yapmaya muhta&ccedil;tırlar. Dolayısıyla &uuml;mmeti i&ccedil;in bu namazlar, g&uuml;nahlarının affına vesiledir. &Uuml;mmetinden her kim gece kılınan tehecc&uuml;d namazı gibi nafile namazları kılmaya devam ederse g&uuml;nahları affolunur. (Taberi, Razi, İsra 79)</p> <p>&Acirc;yet-i Kerimede, Resulullah&rsquo;ın, &quot;&Ouml;v&uuml;lecek bir makama erdirileceği&quot; zik&shy;rediliyor. M&uuml;fessirler bu makamın, Resulullah&rsquo;ın, &uuml;mmetine şefaat edeceği ma&shy;kam olduğunu s&ouml;ylemektedirler. Resulullah bu makama erişince o makamıyla &ouml;v&uuml;necek ve Peygamberlerin en efdali olduğu ortaya &ccedil;ıkacaktır. (Taberi, İsra 79)</p> <p>Makam-ı Mahmud hakkında Vahid&icirc; ş&ouml;yle der: &quot;M&uuml;fessirler, bunun şefaat makamı olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s), bu ayet hakkında, &ldquo;Bu, &uuml;zerinde, &uuml;mmetime şefaat edeceğim makamdır.&rdquo; buyurmuştur. Ben derim ki: Ayetin lafzı da bu manayı ihsas ettirmektedir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; insan, ancak birisi ona hamd edip medh-&uuml; sena ettiği zaman, mahm&ucirc;d (&ouml;v&uuml;lm&uuml;ş) olur. Hamd ise, ancak iyilik ve l&uuml;tfa karşı yapılır. Bin&acirc;enaleyh ayette bahsedilen Makam-ı Mahmud&rsquo;un kendisinde, Hz. Peygamberin bir grup insana iyilikte bulunup, o insanların bu iyilikten &ouml;t&uuml;r&uuml;, onu &ouml;vd&uuml;kleri bir makam olması gerekir. Bu iyilik, Hz. Peygamber (s.a.s)&#39;in, dini tebliğ etmesi ve şeriatı &ouml;ğretmesi olamaz. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bu zaten mevcuttu. O halde, ayetteki &quot; Rabbin seni Makam-ı Mahmud&rsquo;a ulaştırsın&quot; ifadesi, bir &uuml;mit vermedir. H&acirc;lbuki insanı, zaten kendinde bulunan bir şeyi vadederek arzulandırmak imk&acirc;nsızdır. Bin&acirc;enaleyh kendisinden &ouml;t&uuml;r&uuml; Mahmud olunacak (hamd edilecek, teşekk&uuml;r edilecek) bu iyiliğin insanlara daha sonra ulaşacak bir iyilik olması gerekir. <u>Bu ise, Hz. Peygamber (s.a.v)&#39;in, Allah yanında &uuml;mmetine şefaat&ccedil;i olmasıdır</u>. Dolayısıyla bu, ayetin lafzının yani, &quot; Rabbin seni Makam-ı Mahm&ucirc;d&#39;a ulaştırsın&quot; ifadesinin, bu manaya olduğunu g&ouml;sterir. Hem sonra ayetteki &quot;makam&quot; ve &quot;mahm&ucirc;d&quot; kelimelerinin belirsiz (nekire) oluşu da, o makamda Hz. Peygamber i&ccedil;in, b&uuml;y&uuml;k bir &ouml;vg&uuml;n&uuml;n, m&uuml;kemmel bir teşekk&uuml;r&uuml;n olacağını g&ouml;sterir. İnsanın, kendisini azaptan kurtarmaya &ccedil;alışan kimseye karşı teşekk&uuml;r&uuml; ve &ouml;vg&uuml;s&uuml;, bir bakıma ihtiya&ccedil; duymadığı m&uuml;k&acirc;fatını artırmaya gayret g&ouml;sterecek kimseye karşı olan teşekk&uuml;r&uuml;nden daha ileri olacağı malumdur. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; insanın, b&uuml;y&uuml;k elem ve kederlerinin giderilmesine duyduğu ihtiya&ccedil;, bir bakıma, elde etmeye ihtiya&ccedil; duymadığı fazla menfaatleri elde etmeye olan ihtiyacından &ccedil;ok &ccedil;ok fazladır. Bin&acirc;enaleyh bunun b&ouml;yle olduğu sabit olunca, &quot;Umulur ki Rabbin seni Makam-ı Mahmud&rsquo;a g&ouml;nderecektir&quot; ifadesi ile ehlis&uuml;nnetin inancına g&ouml;re, cezaları kaldırma hususundaki şefaatin kastedilmiş olması gerekir. Ayetin lafzı bu manayı &ccedil;ok kuvvetli bir bi&ccedil;imde hissettirip, aynı hususta sahih hadisler bulununca, ayeti bu manaya hamletmek vacip olur. Şu meşhur dua da bu izahı destekler: <strong>&quot;Ya Rabbi, O (Muhammed&rsquo;i), evvelkilerin ve sonrakilerin gıpta edeceği ve ona vadettiğin Makam-ı Mahm&ucirc;d&#39;a ilet&quot;.</strong> M&uuml;sl&uuml;manlar, Makam-ı Mahmud ile şefaat-ı Muhammediyenin kastedildiği hususunda ittifak etmişlerdir. (F.Razi, İsra 79)</p> <p>İbn Abb&acirc;s (r.a) der ki: Bu &laquo;&ouml;v&uuml;lm&uuml;ş olan makam&raquo; şefaat makamıdır. İbn Ebu Nec&icirc;h, M&uuml;cahid&rsquo;in b&ouml;yle dediğini nakleder. Hasan el-Basri de b&ouml;yle demiştir. Kat&acirc;de ise der ki: İlk şefaat eden kimse Hz. Peygamber&#39;dir. Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın: &laquo;Umulur ki Rabbin seni &ouml;v&uuml;lm&uuml;ş bir makama g&ouml;nderiverir&raquo; kavlinden maksadın da bu makam olduğunu ilim ehli s&ouml;ylemişlerdir. (İbni Kesir, İsra 79)</p> <p><strong><span dir="RTL">يَوْمَئِذٍ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَرَضِىَ لَهُ قَوْلًا</span></strong>&nbsp; &ldquo;<strong>O g&uuml;n, Rahm&acirc;n&rsquo;ın izin verdiği ve s&ouml;z&uuml;nden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez.&rdquo;</strong> (Taha, 109)</p> <p>&quot;O g&uuml;n de Rahman&rsquo;ın İzin vereceği ve&quot; şefaat hususunda s&ouml;yleyeceği &quot;s&ouml;&shy;z&uuml;nden razı olacağı kimseninki m&uuml;stesna, şefaatin hi&ccedil;bir faydası olma&shy;yacaktır.&quot;</p> <p>Yani şefaat, Rahman&rsquo;ın kendisine şefaat edilmesine izin vereceği kimseden başkasına fayda sağlamayacaktır. Yukarıda da zikredildiği gibi şefaat ancak ehli imana yapılır. İman etmemiş gayrim&uuml;slim i&ccedil;in şefaat ge&ccedil;erli değildir.</p> <p>Anlamın ş&ouml;yle olduğu da s&ouml;ylenmiştir: Şefaat ancak razı olunan bir s&ouml;z&uuml; bulunan ve kendisine şefaat edilmesi hususunda Rahman&rsquo;ın izin verdiği kimseye faydalı olacaktır. İbn Abbas da der ki: Bu s&ouml;z &quot;l&acirc; ilahe illallah &ldquo;tır. (Kurtubi tefsiri, Taha 109)</p> <p>Hadis-i Şeriflerde, <u>Peygamberimizin</u>, diğer <u>Peygamberlerin, Melekle&shy;rin, şehitlerin, &acirc;limlerin, Kur&#39;an-ı Kerim&#39;in </u>ve diğer bazı insanların m&uuml;minlere veya onların bir kısmına şefaat&ccedil;i olacakları zikredilmektedir. (Taberi, Taha 109)</p> <p><strong><span dir="RTL">وَلَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ عِنْدَهُ اِلَّا لِمَنْ اَذِنَ لَهُ</span></strong><strong>&nbsp; &ldquo; Allah katında, O&rsquo;nun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz</strong>.&rdquo; (Sebe 23)</p> <p>Allah Te&acirc;l&acirc; bu Ayet-i kerimede, ahirette kendisine izin vermediği hi&ccedil;bir kimsenin, g&uuml;nahk&acirc;r kulların affı i&ccedil;in şefaat&ccedil;i olamayacağını beyan etmektedir. (Taberi tefsiri, Sebe 23)</p> <p>Yani şefaat y&uuml;ce Allah&#39;tan başka kendilerine ibadet olunan melek, pey&shy;gamber ve put kabilinden mabutlardan hi&ccedil; kimsenin yetkisinde olan bir şey değildir. Ancak y&uuml;ce Allah, şefaat hususunda peygamberlere ve meleklere izin verecektir.</p> <p>Diğer taraftan bunun, onlara bir takım kavimlere şefaatte bulunmak i&ccedil;in d&uuml;nyada verilen bir izin olması m&uuml;mk&uuml;n olduğu gibi, ahirette olması da m&uuml;m&shy;k&uuml;nd&uuml;r. İfadede hazfedilmiş s&ouml;zler vardır. Yani O&#39;nun nezdinde şefaat an&shy;cak kendilerine izin verdiği kimselere fayda verecektir. Kendilerine izin ve&shy;rilen bu kimselere izin geleceği vakit, y&uuml;ce Allah&#39;ın buyruğu dolayısıyla kor&shy;kuya kapılırlar. Nihayet bu korku kalplerinden gitti mi ilahi emre itaatle &ccedil;ağ&shy;rıya uyarlar. (Kurtubi Tefsiri, Sebe 23)</p> <p>&nbsp;<strong>&nbsp;<span dir="RTL">لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًا</span></strong> &ldquo;<strong>Rahman&rsquo;ın katında ahit (s&ouml;z) almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır&rdquo;</strong> (Meryem&nbsp; 87)</p> <p>&ldquo;Rahman&rsquo;ım katında ahit almış olanlardan başkası asla şefaatte bulunamayacaktır.&rdquo; Ayetindeki istisna, istisnai munkatı&#39;dır. Yani: Rahman&rsquo;ın katında bir ahit edinmiş olanlar şefaatte bulunabilecektir. Bu ahit de Allah&#39;tan başka il&acirc;h olmadığına şehadet etmek ve onun hakkını (şehadetin hakkını) yerine getirmektir. Ali İbni Ebu Talha&#39;nın İbni Abb&acirc;s&#39;tan rivayetinde o, &ldquo;Rahman&rsquo;ın katında ahit almış olanlardan başkası...&rdquo; Ayeti hakkında ş&ouml;yle demiştir: Ahit; Allah&#39;tan başka il&acirc;h olmadığına şehadet etmek, g&uuml;&ccedil; ve kudretin ancak Allah&#39;ın olduğunu ikrarla ancak Allah&#39;tan ummaktır. (İbni Kesir, Meryem 87)</p> <p>Bu Ayet-i Kerimeden k&acirc;firlerin aksine m&uuml;minlerin birbirlerine şefaat&ccedil;i olacakları anlaşılmaktadır. Ancak bir m&uuml;minin diğerine şefaat&ccedil;i olması i&ccedil;in Al&shy;lah&#39;tan izin alması gerekmektedir. (Taberi, Meryem&nbsp; 87)</p> <p>İbn Mes&#39;&ucirc;d (r.a)&#39;nın Hz. Peygamber (s.a.s)&#39;den rivayet ettiği, Hadis-i şerif te: Hz. Peygamber (s.a.s) bir g&uuml;n ashabına &quot;Sizden her biriniz, sabah-akşam Allah&rsquo;tan bir s&ouml;z almaktan &acirc;ciz midir?&quot; dedi. Onlar, &quot;Bu nasıl olur?&quot; dediler. Bunun &uuml;zerine o ş&ouml;yle dedi: &quot;Her biriniz, sabah-akşam, &quot;Ey g&ouml;kleri ve yerleri yaratan gaip ve hazır olanı bilen Allah&#39;ım, ben Senden başka ilah olmadığına, bir olduğuna, ortağın bulunmadığına, Muhammed (s.a.s)&rsquo;in Senin kulun ve Peygamberin olduğuna şehadet ederek, sana s&ouml;z veririm. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Sen, eğer beni nefsime bırakırsan, nefsim beni şerlere yaklaştırıp, hayırlardan uzaklaştırır. Ben ancak senin rahmetine g&uuml;veniyorum. Bin&acirc;enaleyh kıyamette benim i&ccedil;in tastamam yerine getireceğin bir s&ouml;z ver. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; sen vadinden caymazsın&quot; der. O bunu s&ouml;ylediğinde, Cen&acirc;b-ı Hak, bu s&ouml;z&uuml; bir m&uuml;h&uuml;rle m&uuml;h&uuml;rler ve Arş&#39;ın altına koyar. Kıyamet g&uuml;n&uuml; geldiğinde, bir m&uuml;nadi, Allah katında ahdi bulunanlar nerede?&quot; diye seslenir. Bunun &uuml;zerine onlar (toplanır) cennete girerler. İşte bu hadis ile ayette bahsedilen ahidden maksadın <strong><u>kelime-i şehadet</u></strong> olduğu ortaya &ccedil;ıktığı gibi, ayetin b&uuml;y&uuml;k g&uuml;nah sahipleri hakkında şefaatin ger&ccedil;ekleşeceğine nasıl del&acirc;let ettiği de ortaya &ccedil;ıkar. (F.Razi Tefsiri, Meryem 87)</p> <p><strong><span dir="RTL">وَلَا يَمْلِكُ الَّذٖينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ</span></strong>&nbsp; &ldquo;<strong>Ondan (Allah&rsquo;tan) başka yalvarıp durdukları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şehadet eden kimseler m&uuml;stesn&acirc;&rdquo;</strong>&nbsp; (Zuhruf 86).</p> <p>&nbsp;Ancak hakka şehadet eden, Allah&rsquo;ı birleyen ve kesin bir bilgi ile sadece ona kulluk edenler m&uuml;stes&shy;na, hi&ccedil;bir varlık şefaatte bulunamaz. Bunlar, kendilerine tapınılmış olsalar da, Alla&rsquo;hın izin vermesi şartıyla, Allah&rsquo;ın dilediği kimseler şefaat&ccedil;i olabileceklerdir. <u>Hz. İsa, Hz. &Uuml;zeyir ve me&shy;lekler bunlardandır</u>. Bunlar ancak hak ile şehadet edenlere ve ilim ve basiret &uuml;zere iman eden kimselere şefaat ede&shy;bilirler. Bu a&ccedil;ıklamayı Said bin C&uuml;beyr ve başkaları yapmıştır. Said bin C&uuml;beyr dedi ki: Hak ile şehadet ise<strong><u>; &ldquo;la ilahe ilallah&#39;tır.&rdquo;</u></strong> (Taberi, Kurtubi, Zuhruf 86)</p> <p>İbni Abbas dedi ki: <strong><u>&quot;Bilerek, hak ile&quot; Allah&#39;tan başka hi&ccedil;&shy;bir ilah olmadığına, Muhammed&#39;in Allah&#39;ın Resul&uuml; olduğuna &quot;</u></strong>şehadet eden&shy;ler m&uuml;stesna&quot; demektir.</p> <p>Bir diğer a&ccedil;ıklamaya g&ouml;re; Allah&#39;tan başkasına ibadet eden bu kimseler kendilerine şefaat edecek kimseyi bulamayacaklardır. Ancak hak ile şehadet edenler m&uuml;stesnadır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; hak ile şahitlik eden kimsenin lehine şefaat edi&shy;lir, fakat m&uuml;şrik olan kimseye şefaat edilmez. Yani m&uuml;şrikler şefaate nail olamazlar, fakat hak ile şahitlik eden kimseler şefaate nail olurlar. (Kurtubi, Zuhruf 86)</p> <p><strong><span dir="RTL">وَلَا يَشْفَعُونَۙ اِلَّا لِمَنِ ارْتَضٰى وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِه۪ مُشْفِقُونَ</span></strong><strong> &ldquo;ve onlar (Melekler) onun rıza verdiği kimselerden başkasına şefaat etmezler&rdquo; </strong>(Enbiya 28)</p> <p><u>&quot;Melekler</u> O&#39;nun (Allah&rsquo;ın) razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler.&quot; İbn Abbas dedi ki: Bunlar; &ldquo;<strong><u>l&acirc; ilahe illallah</u></strong>&rdquo; şehadetini getirenlerdir. M&uuml;cahid dedi ki: Bun&shy;lar Allah&#39;ın kendisinden razı olduğu herkestir. Sahih-i M&uuml;slim&#39;de ve başkala&shy;rında olduğu gibi melekler yarın ahirette şefaat edecekleri gibi d&uuml;nyada da şefaat ederler, &ccedil;&uuml;nk&uuml; onlar ileride geleceği &uuml;zere m&uuml;minlere ve yery&uuml;z&uuml;nde bulunanlara -Kur&rsquo;an-ı Ker&icirc;m&#39;de a&ccedil;ık nassla belirtildiği gibi- mağfiret dilerler. (Kurtubi, Enbiya 28)</p> <p><strong><span dir="RTL">مَا مِنْ شَفٖيعٍ اِلَّا مِنْ بَعْدِ اِذْنِهٖ</span></strong><strong> &ldquo;O&#39;nun izni olmaksızın, hi&ccedil; kimse şefaat&ccedil;i olamaz.&rdquo; </strong>(Yunus, 3)&nbsp;</p> <p>Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın her şeyi yaratması ve idare etmesi, hi&ccedil;bir şefaat&ccedil;inin şefaati ve m&uuml;debbirin tedbiri ile olmaz ve hi&ccedil; kimse O&#39;nun izni olmadan herhangi bir hususta O&#39;ndan şefaat dileme (aracı olma) cesaretini g&ouml;steremez. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; hikmetli ve doğru olan işi en iyi bilen Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;dır. Bin&acirc;enaleyh o insanların, doğru ve uygun olduğunu bilemedikleri şeyi Allah&#39;dan istemeleri doğru olmaz&quot; manasıdır. (F. Razi Tefsiri, Yunus 3)</p> <p>Muhtelif şe&shy;killerde Buh&acirc;r&icirc; ve M&uuml;slim&#39;de Allah Ras&ucirc;l&uuml;&rsquo;nden (s.a.v) ri&shy;vayet edildiğine g&ouml;re; o, ş&ouml;yle buyurmuştur: Arş&#39;ın altına geleceğim, Allah i&ccedil;in secdeye kapanacağım. Allah Te&acirc;l&acirc; bana &ouml;ğ&uuml;n&uuml;lecek o ka&shy;dar &ccedil;ok şey a&ccedil;acak ki şimdi onları sayamıyorum. Beni dilediği kadar o halde bırakacak sonra: Ey Muhammed, kaldır başını; şefaat et şefaatin kabul edilecek, buyuracak. Bana bir sınır (bir sayı) koyacak da onları cennete koyacağım, sonra d&ouml;neceğim. Allah Ras&ucirc;l&uuml; (s.a.) bunu d&ouml;rt kez tekrarladılar. Allah&#39;ın sal&acirc;tı, sel&acirc;mı ona ve diğer peygamberlere olsun. (İbni Kesir Tefsiri, Taha 109)</p> <p>Başka bir had&icirc;ste ş&ouml;yle buyrulur: Allah Te&acirc;l&acirc; buyuracak: Kalbinde tane- ağırlığı &icirc;m&acirc;n olanları ateşten &ccedil;ıkarın. Bir&shy;&ccedil;ok yaratık &ccedil;ıkarılacak. Sonra tekrar buyuracak: Kalbinde yarım miskal ağırlığı iman olanı ateşten &ccedil;ıkarın. Kalbinde zerre ağırlığı iman olanı ateşten &ccedil;ıkarın. Kalbinde zerre ağırlığının en azının en azının en az kadar iman olanı &ccedil;ıkarın. (İbni Kesir Tefsiri, Taha 109)</p> <p>H&uuml;lasa; Yukarıdaki Ayet-i kerime ve Hadis-i şeriflerden &ccedil;ıkarabileceğimiz netice şudur: Allah (c.c), d&uuml;nya hayatında iman etmiş, g&uuml;nahk&acirc;rlar i&ccedil;in, hesap g&uuml;n&uuml;nde Peygamberlere, Meleklere, Sıddıklara, Velilere, Salihlere, Şehitlere, &Acirc;limlere ve Kur&rsquo;an-ı kerime şefaat etme izni verebilecektir. B&ouml;ylece, bu zevata verilen şefaat hakkı ya da yetkisi, bu anlamda, sadece Allah&#39;ın sonsuz rahmeti ve mağfireti ile bu g&uuml;nahk&acirc;rları bağışlamasının bir ifadesi olacaktır. Binaenaleyh, şefaat herkesten &ouml;nce O&#39;nun kendi elindedir ve O&#39;nun izni ve emri ile ger&ccedil;ekleşebilecektir. Şefaat kapısı a&ccedil;ıldığı zaman ve şefaat etmesine izin verilenler kendi dilediklerine değil, yine Allah&#39;ın (c.c) dilediklerine şefaat imk&acirc;nını bulabilirler. Bundan anlaşılan o ki; imansız, hak tanımayan Allah d&uuml;şmanlarının kendilerine şefaat etmesi umulan bir Allah dostu bulabilmelerine ve bununda onlara şefaat edeceğine, asla imk&acirc;n ve ihtimal yoktur. Ayrıca, kendisine izin verilebilecek her şefaat&ccedil;inin şefaat sınırı da Allah katındaki derecesi ve o oranda elde edebileceği izin kapsamı ile uyumlu olabilecektir. Bu bakımdan nihayetinde Allah (c.c) tarafından şefaat izni &ccedil;ıktığı zaman sahip oldukları derecelerine g&ouml;re şefaat etme yetkisine sahip olacaklardır. Dolayısıyla Makam-ı Mahmud&rsquo;a ulaşmış olan Resulullah (s.a.v), en kapsamlı ve en &uuml;st&uuml;n şefaat iznine sahip olabilecektir. (DEVAM EDECEK İNŞAALLAH)</p> <p>&nbsp;</p>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.