HASİP TAYLAN
Köşe Yazarı
HASİP TAYLAN
 

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (3)

<p>Buraya kadar yaptığımız genel girizg&acirc;htan sonra esas mevzumuz olan M&uuml;min kişinin Kur&rsquo;an ve S&uuml;nnete uygun &ldquo;D&uuml;nya Hayatı&rdquo;na d&ouml;nelim. M&uuml;min bireyin d&uuml;nya hayatında kime karşı ne yapması gerektiğini tasnif ederek takdim etmeye &ccedil;alışalım İnşallah!</p> <p>M&uuml;min kişinin d&uuml;nya hayatında ifa etmesi gereken g&ouml;revler şunlardır:</p> <ol> <li>M&uuml;min kişinin Allah&rsquo;a (c.c) karşı g&ouml;revleri,</li> <li>M&uuml;min kişinin kendisine karşı g&ouml;revleri,</li> <li>M&uuml;min kişinin ailesine karşı g&ouml;revleri,</li> <li>M&uuml;min kişinin topluma karşı g&ouml;revleri,</li> <li>M&uuml;min kişinin hayvanata karşı g&ouml;revleri,</li> <li>M&uuml;min kişinin nebatata karşı g&ouml;revleri,</li> <li>M&uuml;min kişinin tabiata karşı g&ouml;revleri olmak &uuml;zere yedi kategoride ele almak m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r.</li> </ol> <p style="margin-left:53.4pt">&nbsp;</p> <ol> <li><strong>M&uuml;min kişinin Allah&rsquo;a (c.c) karşı g&ouml;revleri:</strong></li> </ol> <p style="margin-left:53.45pt">&nbsp;</p> <ol style="list-style-type:lower-alpha"> <li><strong><u>Yalnız Allah&rsquo;a (c.c) kulluk etmelidir: </u></strong></li> </ol> <p>&Ouml;ncelikle şunu kat&rsquo;i bir şekilde bilmeliyiz ki; her akıl sahibi ve ergenlik &ccedil;ağına ermiş kimse, Allah Te&acirc;l&acirc;&rsquo;yı bilip yalnız O&rsquo;na kulluk etmekle sorumludur. Zira Allah (c.c) Kur&rsquo;an-ı azimuşşanda ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ</span>&nbsp; &ldquo;Ben Cinleri ve İnsanları Bana kulluk etsinler diye yarattım.&rdquo; </strong>diye beyan etmektedir<strong> (</strong>Zariyat 56). Dolayısıyla kula d&uuml;şen g&ouml;rev, fıtratına uygun hareket edip Allah&rsquo;a (c.c) karşı ubudiyetini hakkıyla yerine getirmesidir. Zira Ayet-i kerimede belirtilen yaradılış maksadı gereği, insanın fıtratında Allah&rsquo;a (c.c) ibadet etme &ouml;zelliği var edilmiştir. Bu &ouml;zellik sayesinde şayet ailesi, &ccedil;evresi, eğitim kurumları ve başka etkin kişi ve &ccedil;evrelerce hak ve hakikat dikkate alınarak bu istikamete y&ouml;nlendirilse, kul fıtratı gereği Allah&rsquo;a (c.c) karşı ubudiyetini hakkıyla yerine getirecektir. Aksi istikametteki telkinler ise, kulun fıtrat gereği olan Allah&rsquo;a (c.c) ibadet (kulluk) etme g&ouml;revi, telkin edilme istikametindeki başka varlıklara, &ouml;rneğin; G&uuml;neş&rsquo;e, Ay&rsquo;a, Yıldız&rsquo;a veya sair &ccedil;eşitli varlıklara olacaktır.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Nitekim Res&uuml;l-i Ekrem (s.a.v) bir hadisi şerifinde bu istikamette ş&ouml;yle buyurmaktadır:&nbsp; <strong><span dir="RTL">عن أبي هريرة رضي الله عنه قال&nbsp; قال النبي صلى الله عليه وسلم كل مولود يولد على الفطرة فأبواه يهودانه أو ينصرانه أو يمجسانه </span>&nbsp;</strong>Ebu Hureyre&rsquo;den (r.a)&nbsp; rivayetle Peygamberimiz (s.a.v) ş&ouml;yle buyurmuşlardır:<strong> &ldquo;Her &ccedil;ocuk fıtrat (İslam) &uuml;zerine doğar. Sonra anası ile babası onu Yahudi yaparlar, yahud Nasran&icirc; (hiristiyan) yaparlar, yahud Mecusi (ateşperest) yaparlar. </strong>(Buhari, Cenaiz, Hadis No:1319)</p> <p>&nbsp;</p> <p>Bu Hadis-i şerifte beyan edildiği gibi, insanlar doğuştan İslam&rsquo;ı kabul&shy;lenme temay&uuml;l ve kabiliyetindedirler. Zira onlar b&ouml;yle bir tabiat &uuml;zere yaratıl&shy;mışlardır. Fakat ana baba &ccedil;ocuğu doğru yola sevk edebileceği gibi sapık dinlere de s&uuml;r&uuml;kleyebilirler.</p> <p>Keza kulun &ccedil;evresi, ebeveynleri ve eğitim kurumları gibi y&ouml;nlendirici herhangi bir etki altında kalmaması halinde şu Ayet-i kerimede belirtildiği gibi: <strong><span dir="RTL">فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّٖينِ حَنٖيفًا فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّتٖى فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدٖيلَ لِخَلْقِ اللّٰهِ ذٰلِكَ الدّٖينُ الْقَيِّمُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ </span>&ldquo;Y&uuml;z&uuml;n&uuml; dine bir han&icirc;f (Allah&rsquo;ın birliğine inanan) olarak tut. O Allah fıtratına (dinine) ki insanları onun &uuml;zerine yaratmıştır, Allah yaradılışında tebdil (değişiklik) bulunmaz. Doğru sabit din odur. Vel&acirc;kin n&acirc;sın (insanların) ekserisi bunu bilmezler&rdquo; (</strong>Rum 30), fıtratı icabı hakikati bulmaya kadirdir.</p> <p>Ayet-i kerimede zikredilen Fıtrat&rsquo;tan maksat ise, yaratılma şekli, din, ihlas, İslam, tevhid inancı, Allaha verilen ahd vb. anlamlarda yorumlanmıştır.</p> <p>Yezid bin Ebi Meryem diyor ki: &quot;Bir g&uuml;n &Ouml;mer (r.a), Muaz b. Cebel&#39;in yanından ge&ccedil;ti ve ona &quot;Bu &uuml;mmeti ayakta tutan direkler nelerdir?&quot; diye sordu. Muaz da: &quot;İnsanları kurtaran şu &uuml;&ccedil; şeydir.&quot;: 1-İhlas: İşte Allah&rsquo;ın insanları yarattığı fıt&shy;rat budur. 2-Namaz: Hz. İbrahim&rsquo;in dini işte budur. 3-İtaat: Bu da kulun muhafaza edilmesidir.&quot; Bunun &uuml;zerine &Ouml;mer: &quot;Doğru s&ouml;yledin.&quot; dedi. (Taberi tfsr. Rum 30))</p> <p style="margin-left:36.0pt">&nbsp;</p> <p>Aslında &quot;<strong>Fıtrat</strong>&quot; Allah&rsquo;ın (c.c) insanda var ettiği huy, aklıselim, tabiat, ka&shy;rakter vb. sıfatlardır. Yani tabir caiz ise, yaratırken y&uuml;klediği programdır. G&uuml;n&uuml;m&uuml;z tabiri ile bu fabrika ayarları yukarıda zikrettiğimiz etkenler tarafından bozulmadığı takdirde, bu sıfatlar sayesinde insanın hakikati bulması pek&acirc;l&acirc; m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r. Aksi takdirde yukarıya taşıdığımız Hadis-i şerifte ge&ccedil;tiği gibi, y&ouml;nlendirildiği istikamette yolunu bulacaktır. Burada Hz. İbrahim&rsquo;in (a.s) Kur&rsquo;an&rsquo;da ge&ccedil;en kıssasına değinmekte fayda m&uuml;lahaza ediyorum.</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;Bu kıssa F. Er-Razi tefsirinde ş&ouml;yle ge&ccedil;er: O zamanın kralı, bir r&uuml;ya g&ouml;rm&uuml;şt&uuml;. R&uuml;yayı tabir edenler de; Bunu, m&uuml;lk&uuml; konusunda kendisine karşı gelecek bir erkek &ccedil;ocu&shy;ğunun doğması&quot; şeklinde yorumladılar. Bunun &uuml;zerine kral, doğan her erkek &ccedil;ocuğun kesilip &ouml;ld&uuml;r&uuml;lmesini emretti. Derken Hz. İbrahim (a.s)&#39;in annesi, ona hamile kaldı, ama bunu kimseye belli etmedi. Doğum sancıları başlayınca, dağdaki bir mağaraya gidip orada doğurdu. Sonra mağaranın girişini bir taşla kapattı. Bunun &uuml;zerine Cebrail (a.s) gelerek, parmağını İbrahim&#39;in ağzına koyunca O da onu emdi. B&ouml;ylece O&#39;nun rızkı bu parmaktan h&acirc;sıl oldu. Cibril (a.s) zaman zaman onu ziyaret ediyordu. Annesi de sık sık yanına gelip onu emziriyordu. İbrahim (a.s) b&uuml;y&uuml;y&uuml;p aklı gelişip, bir Rabbi olduğunu anlayıncaya kadar, bu hal b&ouml;ylece devam etti.</p> <p>&nbsp;</p> <p>İbrahim (a.s) bir g&uuml;n annesine, &quot;Benim Rabbim kim?&quot; diye sorar. Annesi de: &quot;Senin rabbin (yani seni terbiye edip b&uuml;y&uuml;ten), benim&quot; der. Bunun &uuml;zerine İbrahim (a.s), &quot;Ya senin Rabbin kim?&quot; diye sorunca o, &quot;Babandır&rdquo; cevabını verir. Hz. İbrahim bunun &uuml;zerine babasına, &quot;Senin Rabbin kim?&quot; diye sorar. Babası, &quot;Şehrin kralıdır&quot; cevabını verir.&nbsp; Dolayısıyla o, ana ve babasının Rablerini tanımadıklarını anlar. B&ouml;ylece Rabi&rsquo;nin varlığına istidlal edebileceği (delil olabileceği) bir şey g&ouml;rebilmek i&ccedil;in mağaradan dışarı bakar. G&ouml;kteki yıldızların en parlağını g&ouml;r&uuml;r ve &quot;İşte Rabbim budur&quot; der. Bu hadise, aşağıdaki Ayetlerde anlatıldığı gibi kıssanın sonuna kadar devam eder. (F. Er-Razi tfsr.)</p> <p>&nbsp;</p> <p>Başka bir rivayete g&ouml;re de kısaca ş&ouml;yledir: Babil kralı Nemrut d&ouml;neminde doğan erkek &ccedil;ocukların &ouml;ld&uuml;r&uuml;lmesinden dolayı, annesi Hz. İbrahim&rsquo;i mağarada doğurmuştur. Eşi Azer d&acirc;hil olmak &uuml;zere &ccedil;evresindekilere; &ccedil;ocuğunun zayıf ve hastalıklı doğduğunu ve bu haliyle hayata tutunamadığını ve doğar doğmaz &ouml;ld&uuml;ğ&uuml;n&uuml; s&ouml;ylemiştir. Allah&rsquo;ın (c.c) inayetiyle &ccedil;ocuğun parmağını emerek rızkı h&acirc;sıl olmuştur. Ayrıca arada bir annesi fırsat bulduk&ccedil;a mağaraya gidip &ccedil;ocuğunu emzirerek, Allah&rsquo;ın (c.c) yardımıyla bu mağarada &ccedil;ocuğunu b&uuml;y&uuml;tm&uuml;şt&uuml;r. Dolayısıyla fıtratını tahrip edici herhangi bir etkene maruz kalmayan bu &ccedil;ocuk kimi tarih&ccedil;ilere g&ouml;re 13, kimisine g&ouml;re 15, kimisine g&ouml;re de 16, kimisine g&ouml;re 17 yaşına geldiğinde gen&ccedil; bir adam olarak mağaradan &ccedil;ıktıktan sonra, annesi hakikati babası Azer&rsquo;e anlatmıştır. Putperest olan Babil halkını hidayete davet eden Hz. İbrahim (a.s) babası Azer&rsquo;e ş&ouml;yle seslenmiştir:</p> <p>&nbsp;</p> <p><strong><span dir="RTL">وَاِذْ قَالَ اِبْرٰهٖيمُ لِاَبٖيهِ اٰزَرَ اَتَتَّخِذُ اَصْنَامًا اٰلِهَةً اِنّٖى اَرٰيكَ وَقَوْمَكَ فٖى ضَلَالٍ مُبٖينٍ</span></strong><strong>&nbsp; Ve bir zaman İbrahim babası Azere (ş&ouml;yle) demişti: &quot;Sen putları ilah mı ediniyorsun? G&ouml;r&uuml;yorum ki sen ve halkın a&ccedil;ık bir sapıklık i&ccedil;indesiniz. </strong>(Enam 74)</p> <p style="margin-left:36.0pt">&nbsp;</p> <p><strong><span dir="RTL">وَكَذٰلِكَ نُرٖى اِبْرٰهٖيمَ مَلَكُوتَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِنٖينَ </span></strong><strong>&nbsp;B&ouml;ylece Biz İbrahime, (Allahın) g&ouml;kler ve yer &uuml;zerindeki g&uuml;&ccedil;l&uuml; h&uuml;k&uuml;mranlığı ile ilgili (ilk) kavrayışı kazandırdık, ki kalben mutmain olan kimselerden olsun. </strong>(Enam 75)</p> <p>Taberi (rh.a) diyor ki: Bu ifade&shy;den maksadın, g&ouml;klerin ve yerin m&uuml;lkiyetinin g&ouml;sterilmesi oluğunu s&ouml;yleyen g&ouml;r&uuml;şt&uuml;r. Yani, Allah Te&acirc;l&acirc;, Hz. İbrahim&#39;e, g&ouml;klerde ve yerde yarattığı g&uuml;neşi, ayı, yıldızlan, ağa&ccedil;ları hayvanları ve saltanatının azametini ifade eden diğer ya&shy;ratıkları g&ouml;sterdi. B&ouml;ylece ona, hadiselerin dış y&uuml;z&uuml;n&uuml; g&ouml;sterdiği gibi, i&ccedil; &acirc;lemlerini de &ouml;ğretti.&quot;</p> <p>Ayet-i kerimede &quot;Yakinen iman edenlerden olsun diye&quot; buyurulmaktadır. Bu ifadeden maksat şudur: &quot;Biz İbrahim&rsquo;e, g&ouml;klerin ve yerin m&uuml;lk&uuml;n&uuml; g&ouml;sterdik ki o, Al- lah&rsquo;ı belirleyenlerden ve kavuştuğu hidayetin ger&ccedil;eğini bilenlerden ve kavminin, putlara tapmalarının bir sapıklık olduğunu idrak edenlerden olsun.&quot; (Taberi tfsr.)</p> <p style="margin-left:36.0pt">&nbsp;</p> <p><strong><span dir="RTL">فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ اللَّيْلُ رَاٰ كَوْكَبًا قَالَ هٰـذَا رَبّٖى فَلَمَّا اَفَلَ قَالَ لَا اُحِبُّ الْاٰفِلٖينَ</span></strong><strong>&nbsp; &Uuml;zerine gece karanlığı basınca, bir yıldız g&ouml;rd&uuml;. &ldquo;İşte Rabbim!&rdquo; dedi. Yıldız batınca da, &ldquo;Ben &ouml;yle batanları sevmem&rdquo; dedi. </strong>(Enam 76)</p> <p>Hz. İbrahim gece olup karanlık olunca, ortaya &ccedil;ıkan bir yıldız g&ouml;rd&uuml;. Allah&#39;tan başkasına ibadet etmenin b&acirc;tıl olduğuna dair bir delil g&ouml;stermek i&ccedil;in kavmine &quot;Bakın işte benim rabbim bu.&quot; dedi. Sonra yıldız kaybolunca da &quot;Ben, kaybolup gidenleri sevmem.&quot; dedi.</p> <p>&nbsp;</p> <p><strong><span dir="RTL">فَلَمَّا رَاَ الْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هٰـذَا رَبّٖى فَلَمَّا اَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِنٖى رَبّٖى لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّالّٖينَ </span></strong><strong>Sonra, ayın doğduğunu g&ouml;r&uuml;nce, &quot;İşte benim Rabbim bu!&quot; dedi. Ama ay da batınca, &quot;Ger&ccedil;ekten, eğer Rabbim beni doğru yola iletmezse ben kesinlikle sapkınlığa d&uuml;şm&uuml;ş kimselerden olurdum!&quot; dedi. </strong>(Enam 77)</p> <p>Hz. İbrahim, yıldızdan sonra daha b&uuml;y&uuml;k ve parlak olan Ay&#39;ı g&ouml;r&uuml;nce kavmine hitaben &quot;Benim rabbim bu&quot; dedi. Ama ay da batınca, &ldquo;Ger&ccedil;ekten, eğer Rabbim beni doğru yola iletmezse ben kesinlikle sapıklığa d&uuml;şm&uuml;ş kimselerden olurum!&rdquo; dedi. Ve s&ouml;zlerine devamla &quot;Eğer rabbim bana, onun ilahlığını anlayacak bir idrak kabiliyeti vermemiş olsaydı yemin olsun ki ben de sa&shy;pıklardan biri gibi olurdum&quot; dedi ve bu gibi batıp kaybolan şeylerin tanrı olama&shy;yacağını kavmine g&ouml;stermek istedi.</p> <p style="margin-left:36.0pt">&nbsp;</p> <p><strong><span dir="RTL">فَلَمَّا رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هٰـذَا رَبّٖى هٰـذَا اَكْبَرُ فَلَمَّا اَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ اِنّٖى بَرٖیءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ</span></strong><strong>&nbsp; Sonra</strong> <strong>G&uuml;neşi doğarken g&ouml;r&uuml;nce de, &ldquo;İşte benim Rabbim! Bu daha b&uuml;y&uuml;k&rdquo; dedi. O da batınca (kavmine d&ouml;n&uuml;p), &ldquo;Ey kavmim! Ben sizin Allah&rsquo;a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım&rdquo; dedi. </strong></p> <p>Diğer gezegenlerden daha b&uuml;y&uuml;k ve daha parlak olan G&uuml;neş de kaybolup gidince Hz. İbrahim, bunun da ilah olamayacağına işaretle kavmine &quot;Sizin, tap&shy;tığınız bu gibi şeylerden ben uzağım. Bilin ki bunlar ilah olamaz.&quot; diyerek onla&shy;rı bir kere daha uyarmış oldu.</p> <p style="margin-left:36.0pt">&nbsp;</p> <p>Abdullah b. Abbas ve Muhammet b. İshak&#39;tan rivayet edilen bir g&ouml;r&uuml;&shy;şe g&ouml;re Hz. İbrahim, Nemrut&#39;un erkek &ccedil;ocukları &ouml;ld&uuml;rmesi sebebiyle bir mağa&shy;rada saklanıp b&uuml;y&uuml;m&uuml;şt&uuml;r. Onun mağaradaki rızkı ise, parmaklarında idi. O parmaklarını emerdi. Daha sonra dışarı &ccedil;ıkınca, yıldızı, ayı, g&uuml;neşi, rabbi zannederek ger&ccedil;ekten onlara tapmış fakat onların ge&ccedil;ici olduklarını g&ouml;r&uuml;nce, ilah ol&shy;maya layık olmadıklarını anlamış ve hakiki ma&rsquo;bud olan Allah-ı idrak etmiş ve ona iman ettiğini beyan etmiştir. (Taberi, Kurtubi tfsr.)</p> <p>&nbsp;</p> <p><strong>UYARI</strong>: Burada dikkatimizden ka&ccedil;maması gereken &ccedil;ok &ouml;nemli bir hususa &ouml;zellikle işaret etmek istiyorum. Allah (c.c) şu Ayet-i kerimede belirttiği gibi:<strong><span dir="RTL">اَللّٰهُ يَصْطَفٖى مِنَ</span></strong><span dir="RTL"> <strong>الْمَلٰئِكَةِ رُسُلًا وَمِنَ النَّاسِ اِنَّ اللّٰهَ سَمٖيعٌ بَصٖيرٌ </strong></span><strong>&ldquo;Allah meleklerden de, insanlardan da el&ccedil;iler se&ccedil;er. Ama yine de her şeyi g&ouml;ren, her şeyi işiten Allah&#39;tır.&rdquo; </strong>(Hac 75)&nbsp;&nbsp;&nbsp; Peygamberler, insanlar arasından Y&uuml;ce Allah (c.c) tarafından se&ccedil;ilir. Bu nedenle peygamberlik; &ccedil;alışmak veya ibadet yolu ile elde edilebilecek bir mertebe ve g&ouml;rev değildir. Allah (c.c), mesajını iletmek &uuml;zere insanların i&ccedil;inden bazılarını se&ccedil;ip g&ouml;revlendirmiştir. Bu &ouml;zel kişiler, diğer insanlara Allah&rsquo;ın (c.c) buyruklarını bildirmişlerdir. Binaenaleyh peygamber olabilmek i&ccedil;in Allah (c.c) tarafından se&ccedil;ilmiş olmak en temel koşuldur. Yani Hz. İbrahim (a.s) fıtraten tahrip olmadığından peygamber se&ccedil;ilmiş değildir. Belki peygamber se&ccedil;ildiği i&ccedil;in fıtraten sağlam kalmıştır. (Allah-u a&rsquo;lem). Ancak tahrip edilmemiş fıtratın, dolayısıyla aklıselim ve idrakin &ouml;nemine işaret etmek maksadıyla, Hz. İbrahim&rsquo;in Kur&rsquo;an&rsquo;da ge&ccedil;en kıssasına burada yer verdik.</p> <p>Burada Fıtrat&rsquo;ın hakka ve hakikate daha meyilli olduğu, dolayısıyla bozulmadığı takdirde Allah&rsquo;tan (c.c) gelen emir ve nehiylere uygun tepkiyi vermeye kabil ve meyilli olduğunu &ouml;zellikle vurgulamak isterim. Bozulmayan fıtrata sunulan se&ccedil;imde,&nbsp; muhakkak iyiyi tercih edecektir. Dolayısıyla Allah (c.c) peygamberleri vasıtasıyla insanlara g&ouml;sterdiği hakikati idrak etmesi ve buna iman etmesi &ouml;ncelikli tercihi olacaktır.</p> <p>Nitekim cennete girenlerin ş&ouml;yle dediklerini Ayet-i kerimede m&uuml;şahede ediyoruz: <strong><span dir="RTL">وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ لَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۜ وَنُودُٓوا اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ</span></strong> <strong>&ldquo;B&uuml;t&uuml;n &ouml;vg&uuml;ler, bizi bu bahtiyarlığa eriştiren Allah&#39;a yakışır; &ccedil;&uuml;nk&uuml; eğer O bize yol g&ouml;stermeseydi biz asla doğru yolu bulamazdık! Ve Rabbimizin el&ccedil;ileri bize ger&ccedil;ekten de doğruyu s&ouml;ylemişler!&rdquo; diyecekler. Ve bir ses: &ldquo;işte ge&ccedil;mişte edip-eyledikleriniz sayesinde kazandığınız cennet, bu!&rdquo; diye yankılanacak.&rdquo; </strong>(A&rsquo;raf 43)</p> <p>Ayrıca Cenab-i Hak (c.c) kendisini bilip, tanıyıp ve kendisine kulluk etmek i&ccedil;in yaratmış olduğu bizlerden, &ldquo;kıyamet g&uuml;n&uuml; ink&acirc;rımızı &ouml;nlemek i&ccedil;in&rdquo;, bizlerin O&rsquo;nun kulu ve O&rsquo;nun da bizim Rabbimiz olduğuna dair bizimle bir ahit ile s&ouml;z almıştır. Şu Ayet-i kerimede zikredildiği gibi: <strong><span dir="RTL">وَاِذْ اَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَنٖى اٰدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَاَشْهَدَهُمْ عَلٰى اَنْفُسِهِمْ اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلٰى شَهِدْنَا اَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اِنَّا كُنَّا عَنْ هٰـذَا غَافِلٖينَ </span>&ldquo;Hani Rabbin &Acirc;demoğullarının sulblerinden z&uuml;rriyetlerini alıp, onları kendilerine karşı şahit tutarak, &ldquo;Ben sizin Rabbiniz değil miyim?&rdquo; diye şahit tuttuğunda, onlar da; &ldquo;Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)&rdquo; demişlerdi. B&ouml;yle yapmamız kıyamet g&uuml;n&uuml;, &ldquo;Biz bundan habersizdik&rdquo; dememeniz i&ccedil;indir.&rdquo; </strong>(A&rsquo;raf 172)</p> <p>M&uuml;fessirler, nakillere dayanarak ayetin zahir&icirc; manasını almışlar ve Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın, b&uuml;t&uuml;n insanları zerrecikler halinde Hz. &Acirc;demin sulbundan &ccedil;ıkarıp akıl verdiğini ve onlara, rableri olduğunu ikrar ettirdiğini, daha sonra beşer olarak d&uuml;nyaya gelen insanlardan bir kısmının bu s&ouml;zlerine sadık kaldıklarını bir kısmının da s&ouml;zlerinden d&ouml;nd&uuml;klerini a&ccedil;ıklamışlardır. (Taberi tfsr., A&rsquo;raf 172)</p> <p>&nbsp;</p> <p>Konu ile alakalı bir Hadis-i şerifte şunlar zikredilmektedir:</p> <p><strong><span dir="RTL">عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : &quot; أَخَذَ اللَّهُ الْمِيثَاقَ مِنْ ظَهْرِ آدَمَ بِنَعْمَانَ يَعْنِي عَرَفَةَ فَأَخْرَجَ مَنْ صُلْبِهِ كُلَّ ذُرِّيَّةٍ ذَرَأَهَا ، فَنَثَرَهُمْ بَيْنَ يَدَيْهِ كَالذَّرِّ ، ثُمَّ كَلَّمَهُمْ قُبُلًا فَقَالَ : أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلَى شَهِدْنَا </span></strong>Abdullah b. Abbas Peygamber efendimizin ş&ouml;yle buyurduğunu rivayet etmektedir;</p> <p><strong>&ldquo;Allah, Arafat&rsquo;ta, &Acirc;demin sulbundaki zerreciklerden s&ouml;z aldı ve onun sulbundan yarattığı her z&uuml;rriyeti &ccedil;ıkardı. Onları zerrecikler halinde &ouml;n&uuml;ne dizdi sonra hepsiyle y&uuml;z y&uuml;ze konuştu ve onlara bu ayetleri bildirdi: ben Rabbiniz değil miyim? Onlarda: evet şehadet ederiz dediler.&rdquo; </strong></p> <p>&nbsp;</p> <p>Binaenaleyh dikkatimizi celbeden husus; Ayet-i celilede (A&rsquo;raf 172) &ldquo;<strong>&Acirc;demoğullarının sulblerinden z&uuml;rriyetler&rdquo; </strong>ifadesi ge&ccedil;tiği halde, Hadis-i şerifte&nbsp; &ldquo;<strong>&Acirc;demin sulbundaki z&uuml;rriyet&rdquo; </strong>diye ifade edilmektedir. Bu &ccedil;elişki gibi g&ouml;r&uuml;nen ifadeleri imam Fahruddin Razi (Rh.a) tefsirinde ş&ouml;yle izah etmektedir:</p> <p>Hz. Peygamber (s.a.v)&#39;den, ayeti bu şekilde tefsir ettiğine dair gelen rivayet sahihtir. Res&ucirc;tullah&#39;ın yaptığı tefsiri tenkit etmek ise, m&uuml;mk&uuml;n değildir. Buna g&ouml;re biz deriz ki: Ayetin zahiri, Hak Te&acirc;l&acirc;&#39;nın, zerreleri, &acirc;demoğullarının sırtlarından &ccedil;ıkardığına delalet eder. Dolayısıyla bu, Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın, falanca şahıstan falancanın, falancadan da falancanın doğup meydana geleceğini bildiği manasına hamledilir. Bin&acirc;enaleyh, Cen&acirc;b-ı Hakk, onların varlık &acirc;lemine gireceklerini, bildiği sıraya g&ouml;re, onları &ccedil;ıkarmış ve birbirinden ayırt etmiştir. Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın, b&uuml;t&uuml;n z&uuml;rriyeti, &Acirc;dem (a.s)&#39;in sulbundan &ccedil;ıkarması meselesine gelince; Ayetin lafzında, bunun ş&ouml;yle veya b&ouml;yle olduğuna dair herhangi bir del&acirc;let bulunmamaktadır. Ancak ne var ki Hadis buna del&acirc;let etmektedir. Bin&acirc;enaleyh, z&uuml;rriyetlerin &acirc;demoğullarının sırtlarından &ccedil;ıkarıldığı Kur&#39;an ile &Acirc;dem&rsquo;in sırtından &ccedil;ıkarıldığı ise Hadis ile sabit olmuştur. Bunun b&ouml;yle olması halinde de, bu iki husus arasında ne bir tezat ne de bir &ccedil;elişki s&ouml;z konusu değildir. Şu halde m&uuml;mk&uuml;n olduğu kadarıyla, hem ayeti, hem de hadisi tenkitten korumak i&ccedil;in, bu iki hususun ikisini de birden benimsemek gerekir. (F.Razi Tefsiri, A&rsquo;raf 172)</p> <p>Abdullah bin Amr da Resulullah&#39;ın ş&ouml;yle buyurduğunu rivayet etmiştir: &quot;&Acirc;demin sulbundan, daha sonra meydana gelecek olan insanlar, tarağın, baştan bir şeyleri alması gibi alınıp &ccedil;ıkarıldılar. Sonra Allah onlara: <strong><span dir="RTL">أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ</span></strong> <strong>&quot;Ben sizin Rab&rsquo;ınız değil miyim?&quot;</strong> diye sordu. Onlar da: <strong><span dir="RTL">قَالُوا بَلَى</span></strong> &quot;<strong>Evet sen bizim rabbimizsin&quot;</strong> dediler. Melekler de kıyamet g&uuml;n&uuml;nde &quot;Biz b&ouml;yle bir şey hatırlamıyoruz&quot; dememeniz i&ccedil;in: <strong><span dir="RTL">شَهِدْنَا</span></strong> <strong>bizler şahidiz.&quot;</strong> dediler. (Taberi tfsr., A&rsquo;raf 172) (DEVAM EDECEK İNŞA-ALLAH)</p> <p>&nbsp;</p>
Ekleme Tarihi: 16 Mayıs 2016 - Pazartesi

KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (3)

<p>Buraya kadar yaptığımız genel girizg&acirc;htan sonra esas mevzumuz olan M&uuml;min kişinin Kur&rsquo;an ve S&uuml;nnete uygun &ldquo;D&uuml;nya Hayatı&rdquo;na d&ouml;nelim. M&uuml;min bireyin d&uuml;nya hayatında kime karşı ne yapması gerektiğini tasnif ederek takdim etmeye &ccedil;alışalım İnşallah!</p> <p>M&uuml;min kişinin d&uuml;nya hayatında ifa etmesi gereken g&ouml;revler şunlardır:</p> <ol> <li>M&uuml;min kişinin Allah&rsquo;a (c.c) karşı g&ouml;revleri,</li> <li>M&uuml;min kişinin kendisine karşı g&ouml;revleri,</li> <li>M&uuml;min kişinin ailesine karşı g&ouml;revleri,</li> <li>M&uuml;min kişinin topluma karşı g&ouml;revleri,</li> <li>M&uuml;min kişinin hayvanata karşı g&ouml;revleri,</li> <li>M&uuml;min kişinin nebatata karşı g&ouml;revleri,</li> <li>M&uuml;min kişinin tabiata karşı g&ouml;revleri olmak &uuml;zere yedi kategoride ele almak m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r.</li> </ol> <p style="margin-left:53.4pt">&nbsp;</p> <ol> <li><strong>M&uuml;min kişinin Allah&rsquo;a (c.c) karşı g&ouml;revleri:</strong></li> </ol> <p style="margin-left:53.45pt">&nbsp;</p> <ol style="list-style-type:lower-alpha"> <li><strong><u>Yalnız Allah&rsquo;a (c.c) kulluk etmelidir: </u></strong></li> </ol> <p>&Ouml;ncelikle şunu kat&rsquo;i bir şekilde bilmeliyiz ki; her akıl sahibi ve ergenlik &ccedil;ağına ermiş kimse, Allah Te&acirc;l&acirc;&rsquo;yı bilip yalnız O&rsquo;na kulluk etmekle sorumludur. Zira Allah (c.c) Kur&rsquo;an-ı azimuşşanda ş&ouml;yle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ</span>&nbsp; &ldquo;Ben Cinleri ve İnsanları Bana kulluk etsinler diye yarattım.&rdquo; </strong>diye beyan etmektedir<strong> (</strong>Zariyat 56). Dolayısıyla kula d&uuml;şen g&ouml;rev, fıtratına uygun hareket edip Allah&rsquo;a (c.c) karşı ubudiyetini hakkıyla yerine getirmesidir. Zira Ayet-i kerimede belirtilen yaradılış maksadı gereği, insanın fıtratında Allah&rsquo;a (c.c) ibadet etme &ouml;zelliği var edilmiştir. Bu &ouml;zellik sayesinde şayet ailesi, &ccedil;evresi, eğitim kurumları ve başka etkin kişi ve &ccedil;evrelerce hak ve hakikat dikkate alınarak bu istikamete y&ouml;nlendirilse, kul fıtratı gereği Allah&rsquo;a (c.c) karşı ubudiyetini hakkıyla yerine getirecektir. Aksi istikametteki telkinler ise, kulun fıtrat gereği olan Allah&rsquo;a (c.c) ibadet (kulluk) etme g&ouml;revi, telkin edilme istikametindeki başka varlıklara, &ouml;rneğin; G&uuml;neş&rsquo;e, Ay&rsquo;a, Yıldız&rsquo;a veya sair &ccedil;eşitli varlıklara olacaktır.</p> <p>&nbsp;</p> <p>Nitekim Res&uuml;l-i Ekrem (s.a.v) bir hadisi şerifinde bu istikamette ş&ouml;yle buyurmaktadır:&nbsp; <strong><span dir="RTL">عن أبي هريرة رضي الله عنه قال&nbsp; قال النبي صلى الله عليه وسلم كل مولود يولد على الفطرة فأبواه يهودانه أو ينصرانه أو يمجسانه </span>&nbsp;</strong>Ebu Hureyre&rsquo;den (r.a)&nbsp; rivayetle Peygamberimiz (s.a.v) ş&ouml;yle buyurmuşlardır:<strong> &ldquo;Her &ccedil;ocuk fıtrat (İslam) &uuml;zerine doğar. Sonra anası ile babası onu Yahudi yaparlar, yahud Nasran&icirc; (hiristiyan) yaparlar, yahud Mecusi (ateşperest) yaparlar. </strong>(Buhari, Cenaiz, Hadis No:1319)</p> <p>&nbsp;</p> <p>Bu Hadis-i şerifte beyan edildiği gibi, insanlar doğuştan İslam&rsquo;ı kabul&shy;lenme temay&uuml;l ve kabiliyetindedirler. Zira onlar b&ouml;yle bir tabiat &uuml;zere yaratıl&shy;mışlardır. Fakat ana baba &ccedil;ocuğu doğru yola sevk edebileceği gibi sapık dinlere de s&uuml;r&uuml;kleyebilirler.</p> <p>Keza kulun &ccedil;evresi, ebeveynleri ve eğitim kurumları gibi y&ouml;nlendirici herhangi bir etki altında kalmaması halinde şu Ayet-i kerimede belirtildiği gibi: <strong><span dir="RTL">فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّٖينِ حَنٖيفًا فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّتٖى فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدٖيلَ لِخَلْقِ اللّٰهِ ذٰلِكَ الدّٖينُ الْقَيِّمُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ </span>&ldquo;Y&uuml;z&uuml;n&uuml; dine bir han&icirc;f (Allah&rsquo;ın birliğine inanan) olarak tut. O Allah fıtratına (dinine) ki insanları onun &uuml;zerine yaratmıştır, Allah yaradılışında tebdil (değişiklik) bulunmaz. Doğru sabit din odur. Vel&acirc;kin n&acirc;sın (insanların) ekserisi bunu bilmezler&rdquo; (</strong>Rum 30), fıtratı icabı hakikati bulmaya kadirdir.</p> <p>Ayet-i kerimede zikredilen Fıtrat&rsquo;tan maksat ise, yaratılma şekli, din, ihlas, İslam, tevhid inancı, Allaha verilen ahd vb. anlamlarda yorumlanmıştır.</p> <p>Yezid bin Ebi Meryem diyor ki: &quot;Bir g&uuml;n &Ouml;mer (r.a), Muaz b. Cebel&#39;in yanından ge&ccedil;ti ve ona &quot;Bu &uuml;mmeti ayakta tutan direkler nelerdir?&quot; diye sordu. Muaz da: &quot;İnsanları kurtaran şu &uuml;&ccedil; şeydir.&quot;: 1-İhlas: İşte Allah&rsquo;ın insanları yarattığı fıt&shy;rat budur. 2-Namaz: Hz. İbrahim&rsquo;in dini işte budur. 3-İtaat: Bu da kulun muhafaza edilmesidir.&quot; Bunun &uuml;zerine &Ouml;mer: &quot;Doğru s&ouml;yledin.&quot; dedi. (Taberi tfsr. Rum 30))</p> <p style="margin-left:36.0pt">&nbsp;</p> <p>Aslında &quot;<strong>Fıtrat</strong>&quot; Allah&rsquo;ın (c.c) insanda var ettiği huy, aklıselim, tabiat, ka&shy;rakter vb. sıfatlardır. Yani tabir caiz ise, yaratırken y&uuml;klediği programdır. G&uuml;n&uuml;m&uuml;z tabiri ile bu fabrika ayarları yukarıda zikrettiğimiz etkenler tarafından bozulmadığı takdirde, bu sıfatlar sayesinde insanın hakikati bulması pek&acirc;l&acirc; m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r. Aksi takdirde yukarıya taşıdığımız Hadis-i şerifte ge&ccedil;tiği gibi, y&ouml;nlendirildiği istikamette yolunu bulacaktır. Burada Hz. İbrahim&rsquo;in (a.s) Kur&rsquo;an&rsquo;da ge&ccedil;en kıssasına değinmekte fayda m&uuml;lahaza ediyorum.</p> <p>&nbsp;</p> <p>&nbsp;Bu kıssa F. Er-Razi tefsirinde ş&ouml;yle ge&ccedil;er: O zamanın kralı, bir r&uuml;ya g&ouml;rm&uuml;şt&uuml;. R&uuml;yayı tabir edenler de; Bunu, m&uuml;lk&uuml; konusunda kendisine karşı gelecek bir erkek &ccedil;ocu&shy;ğunun doğması&quot; şeklinde yorumladılar. Bunun &uuml;zerine kral, doğan her erkek &ccedil;ocuğun kesilip &ouml;ld&uuml;r&uuml;lmesini emretti. Derken Hz. İbrahim (a.s)&#39;in annesi, ona hamile kaldı, ama bunu kimseye belli etmedi. Doğum sancıları başlayınca, dağdaki bir mağaraya gidip orada doğurdu. Sonra mağaranın girişini bir taşla kapattı. Bunun &uuml;zerine Cebrail (a.s) gelerek, parmağını İbrahim&#39;in ağzına koyunca O da onu emdi. B&ouml;ylece O&#39;nun rızkı bu parmaktan h&acirc;sıl oldu. Cibril (a.s) zaman zaman onu ziyaret ediyordu. Annesi de sık sık yanına gelip onu emziriyordu. İbrahim (a.s) b&uuml;y&uuml;y&uuml;p aklı gelişip, bir Rabbi olduğunu anlayıncaya kadar, bu hal b&ouml;ylece devam etti.</p> <p>&nbsp;</p> <p>İbrahim (a.s) bir g&uuml;n annesine, &quot;Benim Rabbim kim?&quot; diye sorar. Annesi de: &quot;Senin rabbin (yani seni terbiye edip b&uuml;y&uuml;ten), benim&quot; der. Bunun &uuml;zerine İbrahim (a.s), &quot;Ya senin Rabbin kim?&quot; diye sorunca o, &quot;Babandır&rdquo; cevabını verir. Hz. İbrahim bunun &uuml;zerine babasına, &quot;Senin Rabbin kim?&quot; diye sorar. Babası, &quot;Şehrin kralıdır&quot; cevabını verir.&nbsp; Dolayısıyla o, ana ve babasının Rablerini tanımadıklarını anlar. B&ouml;ylece Rabi&rsquo;nin varlığına istidlal edebileceği (delil olabileceği) bir şey g&ouml;rebilmek i&ccedil;in mağaradan dışarı bakar. G&ouml;kteki yıldızların en parlağını g&ouml;r&uuml;r ve &quot;İşte Rabbim budur&quot; der. Bu hadise, aşağıdaki Ayetlerde anlatıldığı gibi kıssanın sonuna kadar devam eder. (F. Er-Razi tfsr.)</p> <p>&nbsp;</p> <p>Başka bir rivayete g&ouml;re de kısaca ş&ouml;yledir: Babil kralı Nemrut d&ouml;neminde doğan erkek &ccedil;ocukların &ouml;ld&uuml;r&uuml;lmesinden dolayı, annesi Hz. İbrahim&rsquo;i mağarada doğurmuştur. Eşi Azer d&acirc;hil olmak &uuml;zere &ccedil;evresindekilere; &ccedil;ocuğunun zayıf ve hastalıklı doğduğunu ve bu haliyle hayata tutunamadığını ve doğar doğmaz &ouml;ld&uuml;ğ&uuml;n&uuml; s&ouml;ylemiştir. Allah&rsquo;ın (c.c) inayetiyle &ccedil;ocuğun parmağını emerek rızkı h&acirc;sıl olmuştur. Ayrıca arada bir annesi fırsat bulduk&ccedil;a mağaraya gidip &ccedil;ocuğunu emzirerek, Allah&rsquo;ın (c.c) yardımıyla bu mağarada &ccedil;ocuğunu b&uuml;y&uuml;tm&uuml;şt&uuml;r. Dolayısıyla fıtratını tahrip edici herhangi bir etkene maruz kalmayan bu &ccedil;ocuk kimi tarih&ccedil;ilere g&ouml;re 13, kimisine g&ouml;re 15, kimisine g&ouml;re de 16, kimisine g&ouml;re 17 yaşına geldiğinde gen&ccedil; bir adam olarak mağaradan &ccedil;ıktıktan sonra, annesi hakikati babası Azer&rsquo;e anlatmıştır. Putperest olan Babil halkını hidayete davet eden Hz. İbrahim (a.s) babası Azer&rsquo;e ş&ouml;yle seslenmiştir:</p> <p>&nbsp;</p> <p><strong><span dir="RTL">وَاِذْ قَالَ اِبْرٰهٖيمُ لِاَبٖيهِ اٰزَرَ اَتَتَّخِذُ اَصْنَامًا اٰلِهَةً اِنّٖى اَرٰيكَ وَقَوْمَكَ فٖى ضَلَالٍ مُبٖينٍ</span></strong><strong>&nbsp; Ve bir zaman İbrahim babası Azere (ş&ouml;yle) demişti: &quot;Sen putları ilah mı ediniyorsun? G&ouml;r&uuml;yorum ki sen ve halkın a&ccedil;ık bir sapıklık i&ccedil;indesiniz. </strong>(Enam 74)</p> <p style="margin-left:36.0pt">&nbsp;</p> <p><strong><span dir="RTL">وَكَذٰلِكَ نُرٖى اِبْرٰهٖيمَ مَلَكُوتَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِنٖينَ </span></strong><strong>&nbsp;B&ouml;ylece Biz İbrahime, (Allahın) g&ouml;kler ve yer &uuml;zerindeki g&uuml;&ccedil;l&uuml; h&uuml;k&uuml;mranlığı ile ilgili (ilk) kavrayışı kazandırdık, ki kalben mutmain olan kimselerden olsun. </strong>(Enam 75)</p> <p>Taberi (rh.a) diyor ki: Bu ifade&shy;den maksadın, g&ouml;klerin ve yerin m&uuml;lkiyetinin g&ouml;sterilmesi oluğunu s&ouml;yleyen g&ouml;r&uuml;şt&uuml;r. Yani, Allah Te&acirc;l&acirc;, Hz. İbrahim&#39;e, g&ouml;klerde ve yerde yarattığı g&uuml;neşi, ayı, yıldızlan, ağa&ccedil;ları hayvanları ve saltanatının azametini ifade eden diğer ya&shy;ratıkları g&ouml;sterdi. B&ouml;ylece ona, hadiselerin dış y&uuml;z&uuml;n&uuml; g&ouml;sterdiği gibi, i&ccedil; &acirc;lemlerini de &ouml;ğretti.&quot;</p> <p>Ayet-i kerimede &quot;Yakinen iman edenlerden olsun diye&quot; buyurulmaktadır. Bu ifadeden maksat şudur: &quot;Biz İbrahim&rsquo;e, g&ouml;klerin ve yerin m&uuml;lk&uuml;n&uuml; g&ouml;sterdik ki o, Al- lah&rsquo;ı belirleyenlerden ve kavuştuğu hidayetin ger&ccedil;eğini bilenlerden ve kavminin, putlara tapmalarının bir sapıklık olduğunu idrak edenlerden olsun.&quot; (Taberi tfsr.)</p> <p style="margin-left:36.0pt">&nbsp;</p> <p><strong><span dir="RTL">فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ اللَّيْلُ رَاٰ كَوْكَبًا قَالَ هٰـذَا رَبّٖى فَلَمَّا اَفَلَ قَالَ لَا اُحِبُّ الْاٰفِلٖينَ</span></strong><strong>&nbsp; &Uuml;zerine gece karanlığı basınca, bir yıldız g&ouml;rd&uuml;. &ldquo;İşte Rabbim!&rdquo; dedi. Yıldız batınca da, &ldquo;Ben &ouml;yle batanları sevmem&rdquo; dedi. </strong>(Enam 76)</p> <p>Hz. İbrahim gece olup karanlık olunca, ortaya &ccedil;ıkan bir yıldız g&ouml;rd&uuml;. Allah&#39;tan başkasına ibadet etmenin b&acirc;tıl olduğuna dair bir delil g&ouml;stermek i&ccedil;in kavmine &quot;Bakın işte benim rabbim bu.&quot; dedi. Sonra yıldız kaybolunca da &quot;Ben, kaybolup gidenleri sevmem.&quot; dedi.</p> <p>&nbsp;</p> <p><strong><span dir="RTL">فَلَمَّا رَاَ الْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هٰـذَا رَبّٖى فَلَمَّا اَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِنٖى رَبّٖى لَاَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّالّٖينَ </span></strong><strong>Sonra, ayın doğduğunu g&ouml;r&uuml;nce, &quot;İşte benim Rabbim bu!&quot; dedi. Ama ay da batınca, &quot;Ger&ccedil;ekten, eğer Rabbim beni doğru yola iletmezse ben kesinlikle sapkınlığa d&uuml;şm&uuml;ş kimselerden olurdum!&quot; dedi. </strong>(Enam 77)</p> <p>Hz. İbrahim, yıldızdan sonra daha b&uuml;y&uuml;k ve parlak olan Ay&#39;ı g&ouml;r&uuml;nce kavmine hitaben &quot;Benim rabbim bu&quot; dedi. Ama ay da batınca, &ldquo;Ger&ccedil;ekten, eğer Rabbim beni doğru yola iletmezse ben kesinlikle sapıklığa d&uuml;şm&uuml;ş kimselerden olurum!&rdquo; dedi. Ve s&ouml;zlerine devamla &quot;Eğer rabbim bana, onun ilahlığını anlayacak bir idrak kabiliyeti vermemiş olsaydı yemin olsun ki ben de sa&shy;pıklardan biri gibi olurdum&quot; dedi ve bu gibi batıp kaybolan şeylerin tanrı olama&shy;yacağını kavmine g&ouml;stermek istedi.</p> <p style="margin-left:36.0pt">&nbsp;</p> <p><strong><span dir="RTL">فَلَمَّا رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هٰـذَا رَبّٖى هٰـذَا اَكْبَرُ فَلَمَّا اَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ اِنّٖى بَرٖیءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ</span></strong><strong>&nbsp; Sonra</strong> <strong>G&uuml;neşi doğarken g&ouml;r&uuml;nce de, &ldquo;İşte benim Rabbim! Bu daha b&uuml;y&uuml;k&rdquo; dedi. O da batınca (kavmine d&ouml;n&uuml;p), &ldquo;Ey kavmim! Ben sizin Allah&rsquo;a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım&rdquo; dedi. </strong></p> <p>Diğer gezegenlerden daha b&uuml;y&uuml;k ve daha parlak olan G&uuml;neş de kaybolup gidince Hz. İbrahim, bunun da ilah olamayacağına işaretle kavmine &quot;Sizin, tap&shy;tığınız bu gibi şeylerden ben uzağım. Bilin ki bunlar ilah olamaz.&quot; diyerek onla&shy;rı bir kere daha uyarmış oldu.</p> <p style="margin-left:36.0pt">&nbsp;</p> <p>Abdullah b. Abbas ve Muhammet b. İshak&#39;tan rivayet edilen bir g&ouml;r&uuml;&shy;şe g&ouml;re Hz. İbrahim, Nemrut&#39;un erkek &ccedil;ocukları &ouml;ld&uuml;rmesi sebebiyle bir mağa&shy;rada saklanıp b&uuml;y&uuml;m&uuml;şt&uuml;r. Onun mağaradaki rızkı ise, parmaklarında idi. O parmaklarını emerdi. Daha sonra dışarı &ccedil;ıkınca, yıldızı, ayı, g&uuml;neşi, rabbi zannederek ger&ccedil;ekten onlara tapmış fakat onların ge&ccedil;ici olduklarını g&ouml;r&uuml;nce, ilah ol&shy;maya layık olmadıklarını anlamış ve hakiki ma&rsquo;bud olan Allah-ı idrak etmiş ve ona iman ettiğini beyan etmiştir. (Taberi, Kurtubi tfsr.)</p> <p>&nbsp;</p> <p><strong>UYARI</strong>: Burada dikkatimizden ka&ccedil;maması gereken &ccedil;ok &ouml;nemli bir hususa &ouml;zellikle işaret etmek istiyorum. Allah (c.c) şu Ayet-i kerimede belirttiği gibi:<strong><span dir="RTL">اَللّٰهُ يَصْطَفٖى مِنَ</span></strong><span dir="RTL"> <strong>الْمَلٰئِكَةِ رُسُلًا وَمِنَ النَّاسِ اِنَّ اللّٰهَ سَمٖيعٌ بَصٖيرٌ </strong></span><strong>&ldquo;Allah meleklerden de, insanlardan da el&ccedil;iler se&ccedil;er. Ama yine de her şeyi g&ouml;ren, her şeyi işiten Allah&#39;tır.&rdquo; </strong>(Hac 75)&nbsp;&nbsp;&nbsp; Peygamberler, insanlar arasından Y&uuml;ce Allah (c.c) tarafından se&ccedil;ilir. Bu nedenle peygamberlik; &ccedil;alışmak veya ibadet yolu ile elde edilebilecek bir mertebe ve g&ouml;rev değildir. Allah (c.c), mesajını iletmek &uuml;zere insanların i&ccedil;inden bazılarını se&ccedil;ip g&ouml;revlendirmiştir. Bu &ouml;zel kişiler, diğer insanlara Allah&rsquo;ın (c.c) buyruklarını bildirmişlerdir. Binaenaleyh peygamber olabilmek i&ccedil;in Allah (c.c) tarafından se&ccedil;ilmiş olmak en temel koşuldur. Yani Hz. İbrahim (a.s) fıtraten tahrip olmadığından peygamber se&ccedil;ilmiş değildir. Belki peygamber se&ccedil;ildiği i&ccedil;in fıtraten sağlam kalmıştır. (Allah-u a&rsquo;lem). Ancak tahrip edilmemiş fıtratın, dolayısıyla aklıselim ve idrakin &ouml;nemine işaret etmek maksadıyla, Hz. İbrahim&rsquo;in Kur&rsquo;an&rsquo;da ge&ccedil;en kıssasına burada yer verdik.</p> <p>Burada Fıtrat&rsquo;ın hakka ve hakikate daha meyilli olduğu, dolayısıyla bozulmadığı takdirde Allah&rsquo;tan (c.c) gelen emir ve nehiylere uygun tepkiyi vermeye kabil ve meyilli olduğunu &ouml;zellikle vurgulamak isterim. Bozulmayan fıtrata sunulan se&ccedil;imde,&nbsp; muhakkak iyiyi tercih edecektir. Dolayısıyla Allah (c.c) peygamberleri vasıtasıyla insanlara g&ouml;sterdiği hakikati idrak etmesi ve buna iman etmesi &ouml;ncelikli tercihi olacaktır.</p> <p>Nitekim cennete girenlerin ş&ouml;yle dediklerini Ayet-i kerimede m&uuml;şahede ediyoruz: <strong><span dir="RTL">وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ لَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۜ وَنُودُٓوا اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ</span></strong> <strong>&ldquo;B&uuml;t&uuml;n &ouml;vg&uuml;ler, bizi bu bahtiyarlığa eriştiren Allah&#39;a yakışır; &ccedil;&uuml;nk&uuml; eğer O bize yol g&ouml;stermeseydi biz asla doğru yolu bulamazdık! Ve Rabbimizin el&ccedil;ileri bize ger&ccedil;ekten de doğruyu s&ouml;ylemişler!&rdquo; diyecekler. Ve bir ses: &ldquo;işte ge&ccedil;mişte edip-eyledikleriniz sayesinde kazandığınız cennet, bu!&rdquo; diye yankılanacak.&rdquo; </strong>(A&rsquo;raf 43)</p> <p>Ayrıca Cenab-i Hak (c.c) kendisini bilip, tanıyıp ve kendisine kulluk etmek i&ccedil;in yaratmış olduğu bizlerden, &ldquo;kıyamet g&uuml;n&uuml; ink&acirc;rımızı &ouml;nlemek i&ccedil;in&rdquo;, bizlerin O&rsquo;nun kulu ve O&rsquo;nun da bizim Rabbimiz olduğuna dair bizimle bir ahit ile s&ouml;z almıştır. Şu Ayet-i kerimede zikredildiği gibi: <strong><span dir="RTL">وَاِذْ اَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَنٖى اٰدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَاَشْهَدَهُمْ عَلٰى اَنْفُسِهِمْ اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلٰى شَهِدْنَا اَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اِنَّا كُنَّا عَنْ هٰـذَا غَافِلٖينَ </span>&ldquo;Hani Rabbin &Acirc;demoğullarının sulblerinden z&uuml;rriyetlerini alıp, onları kendilerine karşı şahit tutarak, &ldquo;Ben sizin Rabbiniz değil miyim?&rdquo; diye şahit tuttuğunda, onlar da; &ldquo;Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)&rdquo; demişlerdi. B&ouml;yle yapmamız kıyamet g&uuml;n&uuml;, &ldquo;Biz bundan habersizdik&rdquo; dememeniz i&ccedil;indir.&rdquo; </strong>(A&rsquo;raf 172)</p> <p>M&uuml;fessirler, nakillere dayanarak ayetin zahir&icirc; manasını almışlar ve Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın, b&uuml;t&uuml;n insanları zerrecikler halinde Hz. &Acirc;demin sulbundan &ccedil;ıkarıp akıl verdiğini ve onlara, rableri olduğunu ikrar ettirdiğini, daha sonra beşer olarak d&uuml;nyaya gelen insanlardan bir kısmının bu s&ouml;zlerine sadık kaldıklarını bir kısmının da s&ouml;zlerinden d&ouml;nd&uuml;klerini a&ccedil;ıklamışlardır. (Taberi tfsr., A&rsquo;raf 172)</p> <p>&nbsp;</p> <p>Konu ile alakalı bir Hadis-i şerifte şunlar zikredilmektedir:</p> <p><strong><span dir="RTL">عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : &quot; أَخَذَ اللَّهُ الْمِيثَاقَ مِنْ ظَهْرِ آدَمَ بِنَعْمَانَ يَعْنِي عَرَفَةَ فَأَخْرَجَ مَنْ صُلْبِهِ كُلَّ ذُرِّيَّةٍ ذَرَأَهَا ، فَنَثَرَهُمْ بَيْنَ يَدَيْهِ كَالذَّرِّ ، ثُمَّ كَلَّمَهُمْ قُبُلًا فَقَالَ : أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلَى شَهِدْنَا </span></strong>Abdullah b. Abbas Peygamber efendimizin ş&ouml;yle buyurduğunu rivayet etmektedir;</p> <p><strong>&ldquo;Allah, Arafat&rsquo;ta, &Acirc;demin sulbundaki zerreciklerden s&ouml;z aldı ve onun sulbundan yarattığı her z&uuml;rriyeti &ccedil;ıkardı. Onları zerrecikler halinde &ouml;n&uuml;ne dizdi sonra hepsiyle y&uuml;z y&uuml;ze konuştu ve onlara bu ayetleri bildirdi: ben Rabbiniz değil miyim? Onlarda: evet şehadet ederiz dediler.&rdquo; </strong></p> <p>&nbsp;</p> <p>Binaenaleyh dikkatimizi celbeden husus; Ayet-i celilede (A&rsquo;raf 172) &ldquo;<strong>&Acirc;demoğullarının sulblerinden z&uuml;rriyetler&rdquo; </strong>ifadesi ge&ccedil;tiği halde, Hadis-i şerifte&nbsp; &ldquo;<strong>&Acirc;demin sulbundaki z&uuml;rriyet&rdquo; </strong>diye ifade edilmektedir. Bu &ccedil;elişki gibi g&ouml;r&uuml;nen ifadeleri imam Fahruddin Razi (Rh.a) tefsirinde ş&ouml;yle izah etmektedir:</p> <p>Hz. Peygamber (s.a.v)&#39;den, ayeti bu şekilde tefsir ettiğine dair gelen rivayet sahihtir. Res&ucirc;tullah&#39;ın yaptığı tefsiri tenkit etmek ise, m&uuml;mk&uuml;n değildir. Buna g&ouml;re biz deriz ki: Ayetin zahiri, Hak Te&acirc;l&acirc;&#39;nın, zerreleri, &acirc;demoğullarının sırtlarından &ccedil;ıkardığına delalet eder. Dolayısıyla bu, Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın, falanca şahıstan falancanın, falancadan da falancanın doğup meydana geleceğini bildiği manasına hamledilir. Bin&acirc;enaleyh, Cen&acirc;b-ı Hakk, onların varlık &acirc;lemine gireceklerini, bildiği sıraya g&ouml;re, onları &ccedil;ıkarmış ve birbirinden ayırt etmiştir. Allah Te&acirc;l&acirc;&#39;nın, b&uuml;t&uuml;n z&uuml;rriyeti, &Acirc;dem (a.s)&#39;in sulbundan &ccedil;ıkarması meselesine gelince; Ayetin lafzında, bunun ş&ouml;yle veya b&ouml;yle olduğuna dair herhangi bir del&acirc;let bulunmamaktadır. Ancak ne var ki Hadis buna del&acirc;let etmektedir. Bin&acirc;enaleyh, z&uuml;rriyetlerin &acirc;demoğullarının sırtlarından &ccedil;ıkarıldığı Kur&#39;an ile &Acirc;dem&rsquo;in sırtından &ccedil;ıkarıldığı ise Hadis ile sabit olmuştur. Bunun b&ouml;yle olması halinde de, bu iki husus arasında ne bir tezat ne de bir &ccedil;elişki s&ouml;z konusu değildir. Şu halde m&uuml;mk&uuml;n olduğu kadarıyla, hem ayeti, hem de hadisi tenkitten korumak i&ccedil;in, bu iki hususun ikisini de birden benimsemek gerekir. (F.Razi Tefsiri, A&rsquo;raf 172)</p> <p>Abdullah bin Amr da Resulullah&#39;ın ş&ouml;yle buyurduğunu rivayet etmiştir: &quot;&Acirc;demin sulbundan, daha sonra meydana gelecek olan insanlar, tarağın, baştan bir şeyleri alması gibi alınıp &ccedil;ıkarıldılar. Sonra Allah onlara: <strong><span dir="RTL">أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ</span></strong> <strong>&quot;Ben sizin Rab&rsquo;ınız değil miyim?&quot;</strong> diye sordu. Onlar da: <strong><span dir="RTL">قَالُوا بَلَى</span></strong> &quot;<strong>Evet sen bizim rabbimizsin&quot;</strong> dediler. Melekler de kıyamet g&uuml;n&uuml;nde &quot;Biz b&ouml;yle bir şey hatırlamıyoruz&quot; dememeniz i&ccedil;in: <strong><span dir="RTL">شَهِدْنَا</span></strong> <strong>bizler şahidiz.&quot;</strong> dediler. (Taberi tfsr., A&rsquo;raf 172) (DEVAM EDECEK İNŞA-ALLAH)</p> <p>&nbsp;</p>
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve haber111.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.