AYET VE HADİS IŞIĞINDA YARATILIŞ (40)
<p><strong>-Çocukların Ebeveynlere karşı görevleri 2-</strong></p>
<p> <strong>3- Ebeveynlerin geçimlerini temin etmek: </strong>Yaşlanıp kendi ihtiyaçlarını temin edemez hâle gelince, ana-babaların bütün ihtiyaçlarını temin etmek çocukların görevidir. Bu görev islâmi açıdan sadece ahlâkı olmayıp, ayni zamanda hukuken de ifa edilmesi gereken bir görevdir. Allah (c.c) bu görevi evlâtlara şu Ayet-i kerimede zikredildiği gibi yüklemektedir:</p>
<p> <strong><span dir="RTL">يَسْپَلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَ قُلْ مَا اَنْفَقْتُمْ مِنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَبٖينَ وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكٖينِ وَابْنِ السَّبٖيلِ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِهٖ عَلٖيمٌ</span> “Ey Muhammed sana, Allah yolunda neyi harcayacaklarını soruyorlar. De ki: "Harcayacağınız hayırlı bir şey, ana babaya, akrabalara, yetimlere, düşkünlere ve yolda kalmışadır. Her ne hayır yaparsanız, şüphesiz ki Allah onu bilendir.” </strong>(Bakara 215).</p>
<p>Müşahade edildiği gibi; bu âyet-i kerimede neyin infak edileceği soruluyor. Cevap olarak ta kimlere infakta bulunulacağı açıklanıyor. İşte bu ifade, dikkatı çeken ve özellik taşıyan bir ifadedir. Müfessirler burada kullanılan ifade tarzının, önemli bir hususun te'kid edilmek istenmesinden ileri geldiğini söylemişler ve demişlerdir ki: “Âyetin ifadesinden anlaşılıyor ki her şeyi infak etmek, her türlü mal ve varlıktan harcama yapmak mümkündür. Ancak önemli olan bu harcamanın kimlere yapılacağıdır. İşte bu hususun önemine binaen, harcanacak yerler sayılmış ve <u>ana-babaya</u>, akrabaya, yetimlere, düşkünlere ve yolda kalmış olanlara harcanması gerektiğine işaret edilmiştir<strong>.</strong>”</p>
<p>Binaenaleyh İbn-i Cüreyc (r.a): müminlerin, Resulullahtan mâllarını nerelere harcamaları gerektiğini sormaları üzerine bu âyetin indiğini ve malların nerelere verilmesinin daha faziletli olduğunu belirttiğini bu itibarla bu âyetin, Zekât’ın haricinde teberru şeklinde infakta bulunmayı beyan ettiğini söylemiştir. (Taberi tfsr.)</p>
<p>İbn-i Cüreyc’in (r.a) Ayet-i kerimeyi mütalâa ettiği gibi, İslâm dininde, hali vakti yerinde olan evladın, fakir olan anne ve babasına zekât vermesi caiz görülmemiştir. Zira anne ve babanın bakıma muhtaç olması halinde, onların her türlü ihtiyacını karşılama mükellefiyeti öncelikle çocuklarına verilmiştir. Hâlbuki Zekât sadece mali bir sorumluluk iken, maddi ve manevi her türlü ihtiyacın karşılanması sorumluluğu çok daha farklı ve kapsamlıdır.</p>
<p>Anne-babaya karşı yapılan iyilik ve görevin ifası, şu Hadis-i şerifte zikredildiği gibi en faziletli davranış ve ameldir: <strong><span dir="RTL">عن عبد الله بن مسعود قال سألت رسول الله صلى الله عليه وسلم أي العمل أفضل قال الصلاة لوقتها قال قلت ثم أي قال بر الوالدين قال قلت ثم أي قال الجهاد في سبيل الله</span> </strong>Sahabeden Abdullah İbn Mes’ud anlatıyor<strong>: Resulüllah’a (s.a.v) "amellerin hangisinin daha faziletli olduğunu" sordum Hz Peygamber:</strong></p>
<p><strong>-Vaktinde kılınan namazdır” buyurdular. </strong></p>
<p><strong>Ondan sonra hangisidir?” diye sordum. </strong></p>
<p><strong>- “<u>Ana-babaya iyilik yapmaktır</u>" buyurdular.</strong></p>
<p><strong>Ondan sonra hangisidir?” diye sordum</strong></p>
<p><strong>- Allah yolunda Cihad’tır diye cevap verdiler. </strong>(Müslim, Kitabul iman, Hds. No: 85; Buhari, Kitabul edeb, Hds. No: 5625)</p>
<p>Anne-babasına karşı kusur etmeyen ve onlara iyilikte bulunan kişilerin karşılaştıkları zorluk ve sıkıntılar karşısında biçare durumda kalanların dualarınn kabul edildiğini haber veren Resül-i Ekrem (s.a.v) bir Hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadırlar:</p>
<p> <strong><span dir="RTL">عَنْ ابْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ بَيْنَمَا ثَلَاثَةُ نَفَرٍ يَتَمَاشَوْنَ أَخَذَهُمْ الْمَطَرُ فَمَالُوا إِلَى غَارٍ فِي الْجَبَلِ فَانْحَطَّتْ عَلَى فَمِ غَارِهِمْ صَخْرَةٌ مِنْ الْجَبَلِ فَأَطْبَقَتْ عَلَيْهِمْ فَقَالَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ انْظُرُوا أَعْمَالًا عَمِلْتُمُوهَا لِلَّهِ صَالِحَةً فَادْعُوا اللَّهَ بِهَا لَعَلَّهُ يَفْرُجُهَا فَقَالَ أَحَدُهُمْ اللَّهُمَّ إِنَّهُ كَانَ لِي وَالِدَانِ شَيْخَانِ كَبِيرَانِ وَلِي صِبْيَةٌ صِغَارٌ كُنْتُ أَرْعَى عَلَيْهِمْ فَإِذَا رُحْتُ عَلَيْهِمْ فَحَلَبْتُ بَدَأْتُ بِوَالِدَيَّ أَسْقِيهِمَا قَبْلَ وَلَدِي وَإِنَّهُ نَاءَ بِيَ الشَّجَرُ فَمَا أَتَيْتُ حَتَّى أَمْسَيْتُ فَوَجَدْتُهُمَا قَدْ نَامَا فَحَلَبْتُ كَمَا كُنْتُ أَحْلُبُ فَجِئْتُ بِالْحِلَابِ فَقُمْتُ عِنْدَ رُءُوسِهِمَا أَكْرَهُ أَنْ أُوقِظَهُمَا مِنْ نَوْمِهِمَا وَأَكْرَهُ أَنْ أَبْدَأَ بِالصِّبْيَةِ قَبْلَهُمَا وَالصِّبْيَةُ يَتَضَاغَوْنَ عِنْدَ قَدَمَيَّ فَلَمْ يَزَلْ ذَلِكَ دَأْبِي وَدَأْبَهُمْ حَتَّى طَلَعَ الْفَجْرُ فَإِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ أَنِّي فَعَلْتُ ذَلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ فَافْرُجْ لَنَا فُرْجَةً نَرَى مِنْهَا السَّمَاءَ فَفَرَجَ اللَّهُ لَهُمْ فُرْجَةً حَتَّى يَرَوْنَ</span> </strong>Hz. Ömer’in Oğlu (r.anhuma) Resulüllah’tan (s.a.v) şunları nakleder: Resulüllah (s.a.v) şöyle buyurdular:</p>
<p>“<strong>Üç kişi yolda yürürken yağmura yakalanırlar. Bunlar yağmurdan korunmak için dağdaki mağaraya sığınırlar. Bunlar mağarada iken, dağdan kopan bir kaya mağaranın girişini kapatır ve bunlar içerde mahsur kalırlar. Bunun üzerine birbirlerine şunu söylerler, kendimizi yoklayıp hatırlamaya çalışalım, hangimiz sırf Allah rızası için Salih bir amel işledi ise, o amele istinaden buradan kurtulmamız ümidi ile Allah’a dua etsin. Bu teklif üzerine onların biri şu duayı söyledi: </strong></p>
<p><strong>-Yâ Allah! Şu muhakkak ki, benim yaşlı ihtiyar ana-babam ve küçük çocuklarım vardı. Ben sürü otlatarak onları geçindirirdim. Akşamleyin sürüyü otlaktan döndürüp onların yanına getirdiğim zaman sütü sağar, çocuklarımdan evvel ana-babama süt içirirdim. Şu da muhakkak ki, bir gün otlağın uzak olmasından dolayı ben tâ akşama kadar sürüyü getirememiştim. Geç vakit geldiğimde anne-babamı uyumuş hâlde bulmuştum. Her zamanki gibi yine sütleri sağdım ve sağdığım sütü kabıyle getirip başuçlarında dikildim. Onları uykularından uyandırmayı istemiyordum. Onlardan önce çocuklarıma süt içirmeyi de istemiyordum. Çocuklar ise ayaklarımın dibinde açlıktan sızlanıyorlardı. İşte o gece şafak doğuncaya kadar benim hâlim böyle dikilmekle, onların hâli de uyumakla devam etti. Şübhesiz Sen bilmektesin ki, ben bunu sırf Sen'in rızânı istemek için yapmıştım. Bundan ötürü bizim için bir yarık aç da, biz oradan semâyı görelim! diye duâ etti. Allah onlara semâyı görecekleri kadar bir yarık açtı. </strong>(Buhari, Edep, Hds. No: 5629) </p>
<p> Anne-Baba’nın evlat üzerindeki hakları gerek Ayet-i kerimelerde ve gerek se Hadis-i şeriflerde müşahade ettiğimiz gibi çoktur. Ancak gene Ayet ve Hadislerden edindiğimiz malümat, bize anne hakkının baba hakkına göre daha ağırlıklı olduğu hakikatını göstermektedir. Şu Ayet-i kerimelerde dile getirilen hakikat: <strong><span dir="RTL">وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ <u>حَمَلَتْهُ اُمُّهُ وَهْنًا عَلٰى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فٖى عَامَيْنِ اَنِ</u></span></strong><span dir="RTL"> <strong>اشْكُرْ لٖى وَلِوَالِدَيْكَ اِلَیَّ الْمَصٖيرُ</strong></span><strong> “Biz insana, ana-babasını tavsiye ettik. <u>Anası onu sıkıntı üstüne sıkıntı çekerek taşımıştır. Sütten kesilmesi iki yıl içindedir.</u> Bana ve ana-babana şükret; dönüş ancak banadır.” </strong>(Lokman 14). Burada;<strong> <span dir="RTL"> حَمَلَتْهُ اُمُّهُ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلٰثُونَ شَهْرً</span></strong><span dir="RTL">ا</span> <strong>“Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun taşınması ve sütten kesilme süresi otuz aydır.” </strong>(Ahkaf 15), annenin çocuğunu taşıması, beslemesi ve yetiştirmesi esnasında babadan farklı olarak çektiği sıkıntıları aleni bir şekilde dile getirmektedir.</p>
<p>Keza Efendimiz (s.a.v) bir Hadislerinde ise anne-baba’ya karşı davranmaya (hakkına) dair şu sıralamayı getirmektedir: <strong><span dir="RTL">عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ جَاءَ رَجُلٌ إلى رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فقال : يا رسول اللَّه مَنْ أَحَقُّ النَّاسِ بحُسنِ صَحَابَتي ؟ قال : « أُمُّك » قال : ثُمَّ منْ ؟ قال: « أُمُّكَ » قال : ثُمَّ مَنْ ؟ قال : « أُمُّكَ » قال : ثُمَّ مَنْ ؟ قال : « أَبُوكَ » متفقٌ عليه</span></strong> . Ebi Hureyre’den (r.a): Bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek kendisine:</p>
<p style="margin-left:35.45pt">-Ya Resûlullah en iyi davranmam gereken insan kimdir? diye sordu.</p>
<p> Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:</p>
<p> - “Annen!” buyurdular.</p>
<p> Adam:</p>
<p> - Ondan sonra kimdir? diye sordu.</p>
<p> Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:</p>
<p>- “Annen!” buyurdular.</p>
<p>Adam tekrar:</p>
<p>- Ondan sonra kim gelir? diye sordu.</p>
<p> Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:</p>
<p>- “Annen!” dediler.</p>
<p>Adam tekrar:</p>
<p>- Sonra kim gelir? diye sordu.</p>
<p> Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:</p>
<p>- “Baban!” cevabını verdiler. (İbn-i Mace, Vesaya, Hds. No: 2706) </p>
<p> <strong>Hülâsa</strong> anneye ve babaya her türlü ikram ve ihsanda bulunmak, onların ihtiyacı olduğu takdirde bütün maddî ihtiyaçlarını gidermek, onlara "öf" bile dememek, onlara karşı daima tatlı dilli olmak, en güzel tavır ve davranışlarla karşılık verip en ufak bir şekilde onları üzmemek bıkkınlığı ifade edebilecek bir tavır takınmamak gerekir. Gönüllerini kıracak en küçük bir sözden bile kaçınmak, her hususta rızalarını kazanmağa çalışmak, onları kendisinden memnun etmek, yaşlandıklarında onların her türlü hizmetine koşmak, hastalık anlarında tedavî ve bakımlarını yaptırmak çocukların görevidir. Hasta veya yatalak hâllerinde onların hizmetlerinde bulunmak Cennet'in kapılarını aralayan bir davranıştır.</p>
<p> Halbüki günümüzde esefle görmekteyiz ki; anne-babasına itaat etmemek, onlara kötü söz söylemek, onlara karşı uygunsuz davranmak şöyle dursun, birkaç kuruşluk dünya menfaati veya basireti örten şehevi duygular uğruna onları döven, onları söven, onlara işkence eden ve hatta onları öldüren bir nesil yetişti. Neredeyse her gün bu tür hadiseleri gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında haber olarak okumakta veya seyretmekteyiz. Toplumumuzun bu hale gelmesine neden olan sebepleri iyice düşünüp bu durumu tahlil etmeli, sorumluluğumuzun farkına varmalı ve aileleri kuşatan bu kötü gidişata dur deme vakti geldiğinin bilincine varıp her birey kendine düşeni yapmalıdır. Hatta bireylerin gücünü aşan bu gidişata dur demek için siyasi gücümüzle (oylarımızla) siyaseti (devleti) harekete geçirmeliyiz. Bu vesile ile aslımıza (fıtratımıza) dönmeliyiz. Aksi takdirde hem Dünyevi ve hemde Uhrevi ziyanla karşıkarşıya kalmaya mahküm olacağımızı unutmamalıyız.</p>
<p>Ebeveynlerimizi yaşlı olarak görüp, onlar “söyleyeceklerimden bir şey anlamaz”, “hayatıma katacakları fazla şeyleri yoktur” gibi yanlış düşüncelerden vazgeçmeli, onların engin tecrübelerinden istifade ederek hayatımızı doğru bir yaşantıya sevk etmeliyiz. Unutmayalım ki her insan mutlaka sırtını yaslayacağı bir yer ister. Bunu, destek ve himayeye ihtiyacımız olduğu zaman ebeveynlerimiz bizlere hayatları pahasına dahi olsa maddi ve manevi her çeşit külfete katlanarak bize gereken desteği sağlamışlardır. Ve unutmayalım ki; ağacın filizleri bizler isek asıl ağacın gövdesini onlar teşkil etmektedir. Filizlerin yeşerip büyümesi gövdenin kendilerine sağlayacağı hayati imkânlarla mümkündür. Dolayısıyla kendilerine ihtiyacımız olduğu zaman, bizlerden hiçbir şey esirgemeyen bu mübarek insanların yaşlanıp bize ihtiyaçları olduğu zaman tıpkı onların bizi besleme, büyütme, yetiştirme, terbiye etme ve sair her türlü ihtiyacımızı hiçbir karşılık beklemeden ifa ettikleri gibi, bizlerde üzerimize düşeni layikiyle yerine getirmeliyiz.</p>
<p>Aslında onların bizden öyle büyük istekleri yoktur. Yukarıda anlatmaya çalıştığımız, lâkin anlatmakla bitiremeyeceğimiz kadar daha çok iyilikleri olan ebeveynlerimize karşı yapacaklarımız, onların bize yaptıklarının yanında hiç gibidir. Onlara karşı saygılı olacağız, davranış ve lisanımızla onları rencide edip incitmeyeceğiz, onlardan bir tas çorba ve başlarını koyacakları sıcak bir yuvayı esirgemeyeceğiz. Ki bunları yapmamızı Allah (c.c) bize emretmektedir.</p>
<p>Maalesef günümüzde bu kadarcık fedakârlığı çok görüp, bu eli öpülesi mübarek insanları çeşitli adlarla adlandırılan yaşlılık veya huzur evlerine tıkayıp, geride kalan üç günlük ömürlerini aile sıcaklığından uzak, huzursuz bir şekilde geçirmeleri adeta moda olmuştur. Unutulmamalıdır ki onların bu dünyadaki üç günlük huzursuzluğun müsebbibi olan çocuklarının uhrevi hayatlarının huzursuz kılmasını kaçınılmaz hale getirecektir. Allah hepimize akıl ve izan nasip eylesin ve bizleri ebeveynlerimize musahhar kılsın.</p>
<p>Burada “AYET VE HADİS IŞIĞINDA YARATILIŞ” mevzuuna son verirken, bu çalışmamla siz değerli okurlarıma bir nebze de olsa yararlı olduğumu ümid eder, hepinizin Cenab-i Hakk’ın sonsuz rahmet ve mağfiretine nail olmanızı diler, “KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI” yazı dizisinde buluşmak üzere, dualarınızı bekler ve Allah’a (c.c) emanet olunuz derim. </p>
<p> </p>
Ekleme
Tarihi: 11 Aralık 2015 - Cuma
AYET VE HADİS IŞIĞINDA YARATILIŞ (40)
<p><strong>-Çocukların Ebeveynlere karşı görevleri 2-</strong></p>
<p> <strong>3- Ebeveynlerin geçimlerini temin etmek: </strong>Yaşlanıp kendi ihtiyaçlarını temin edemez hâle gelince, ana-babaların bütün ihtiyaçlarını temin etmek çocukların görevidir. Bu görev islâmi açıdan sadece ahlâkı olmayıp, ayni zamanda hukuken de ifa edilmesi gereken bir görevdir. Allah (c.c) bu görevi evlâtlara şu Ayet-i kerimede zikredildiği gibi yüklemektedir:</p>
<p> <strong><span dir="RTL">يَسْپَلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَ قُلْ مَا اَنْفَقْتُمْ مِنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَبٖينَ وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكٖينِ وَابْنِ السَّبٖيلِ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِهٖ عَلٖيمٌ</span> “Ey Muhammed sana, Allah yolunda neyi harcayacaklarını soruyorlar. De ki: "Harcayacağınız hayırlı bir şey, ana babaya, akrabalara, yetimlere, düşkünlere ve yolda kalmışadır. Her ne hayır yaparsanız, şüphesiz ki Allah onu bilendir.” </strong>(Bakara 215).</p>
<p>Müşahade edildiği gibi; bu âyet-i kerimede neyin infak edileceği soruluyor. Cevap olarak ta kimlere infakta bulunulacağı açıklanıyor. İşte bu ifade, dikkatı çeken ve özellik taşıyan bir ifadedir. Müfessirler burada kullanılan ifade tarzının, önemli bir hususun te'kid edilmek istenmesinden ileri geldiğini söylemişler ve demişlerdir ki: “Âyetin ifadesinden anlaşılıyor ki her şeyi infak etmek, her türlü mal ve varlıktan harcama yapmak mümkündür. Ancak önemli olan bu harcamanın kimlere yapılacağıdır. İşte bu hususun önemine binaen, harcanacak yerler sayılmış ve <u>ana-babaya</u>, akrabaya, yetimlere, düşkünlere ve yolda kalmış olanlara harcanması gerektiğine işaret edilmiştir<strong>.</strong>”</p>
<p>Binaenaleyh İbn-i Cüreyc (r.a): müminlerin, Resulullahtan mâllarını nerelere harcamaları gerektiğini sormaları üzerine bu âyetin indiğini ve malların nerelere verilmesinin daha faziletli olduğunu belirttiğini bu itibarla bu âyetin, Zekât’ın haricinde teberru şeklinde infakta bulunmayı beyan ettiğini söylemiştir. (Taberi tfsr.)</p>
<p>İbn-i Cüreyc’in (r.a) Ayet-i kerimeyi mütalâa ettiği gibi, İslâm dininde, hali vakti yerinde olan evladın, fakir olan anne ve babasına zekât vermesi caiz görülmemiştir. Zira anne ve babanın bakıma muhtaç olması halinde, onların her türlü ihtiyacını karşılama mükellefiyeti öncelikle çocuklarına verilmiştir. Hâlbuki Zekât sadece mali bir sorumluluk iken, maddi ve manevi her türlü ihtiyacın karşılanması sorumluluğu çok daha farklı ve kapsamlıdır.</p>
<p>Anne-babaya karşı yapılan iyilik ve görevin ifası, şu Hadis-i şerifte zikredildiği gibi en faziletli davranış ve ameldir: <strong><span dir="RTL">عن عبد الله بن مسعود قال سألت رسول الله صلى الله عليه وسلم أي العمل أفضل قال الصلاة لوقتها قال قلت ثم أي قال بر الوالدين قال قلت ثم أي قال الجهاد في سبيل الله</span> </strong>Sahabeden Abdullah İbn Mes’ud anlatıyor<strong>: Resulüllah’a (s.a.v) "amellerin hangisinin daha faziletli olduğunu" sordum Hz Peygamber:</strong></p>
<p><strong>-Vaktinde kılınan namazdır” buyurdular. </strong></p>
<p><strong>Ondan sonra hangisidir?” diye sordum. </strong></p>
<p><strong>- “<u>Ana-babaya iyilik yapmaktır</u>" buyurdular.</strong></p>
<p><strong>Ondan sonra hangisidir?” diye sordum</strong></p>
<p><strong>- Allah yolunda Cihad’tır diye cevap verdiler. </strong>(Müslim, Kitabul iman, Hds. No: 85; Buhari, Kitabul edeb, Hds. No: 5625)</p>
<p>Anne-babasına karşı kusur etmeyen ve onlara iyilikte bulunan kişilerin karşılaştıkları zorluk ve sıkıntılar karşısında biçare durumda kalanların dualarınn kabul edildiğini haber veren Resül-i Ekrem (s.a.v) bir Hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadırlar:</p>
<p> <strong><span dir="RTL">عَنْ ابْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ بَيْنَمَا ثَلَاثَةُ نَفَرٍ يَتَمَاشَوْنَ أَخَذَهُمْ الْمَطَرُ فَمَالُوا إِلَى غَارٍ فِي الْجَبَلِ فَانْحَطَّتْ عَلَى فَمِ غَارِهِمْ صَخْرَةٌ مِنْ الْجَبَلِ فَأَطْبَقَتْ عَلَيْهِمْ فَقَالَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ انْظُرُوا أَعْمَالًا عَمِلْتُمُوهَا لِلَّهِ صَالِحَةً فَادْعُوا اللَّهَ بِهَا لَعَلَّهُ يَفْرُجُهَا فَقَالَ أَحَدُهُمْ اللَّهُمَّ إِنَّهُ كَانَ لِي وَالِدَانِ شَيْخَانِ كَبِيرَانِ وَلِي صِبْيَةٌ صِغَارٌ كُنْتُ أَرْعَى عَلَيْهِمْ فَإِذَا رُحْتُ عَلَيْهِمْ فَحَلَبْتُ بَدَأْتُ بِوَالِدَيَّ أَسْقِيهِمَا قَبْلَ وَلَدِي وَإِنَّهُ نَاءَ بِيَ الشَّجَرُ فَمَا أَتَيْتُ حَتَّى أَمْسَيْتُ فَوَجَدْتُهُمَا قَدْ نَامَا فَحَلَبْتُ كَمَا كُنْتُ أَحْلُبُ فَجِئْتُ بِالْحِلَابِ فَقُمْتُ عِنْدَ رُءُوسِهِمَا أَكْرَهُ أَنْ أُوقِظَهُمَا مِنْ نَوْمِهِمَا وَأَكْرَهُ أَنْ أَبْدَأَ بِالصِّبْيَةِ قَبْلَهُمَا وَالصِّبْيَةُ يَتَضَاغَوْنَ عِنْدَ قَدَمَيَّ فَلَمْ يَزَلْ ذَلِكَ دَأْبِي وَدَأْبَهُمْ حَتَّى طَلَعَ الْفَجْرُ فَإِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ أَنِّي فَعَلْتُ ذَلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ فَافْرُجْ لَنَا فُرْجَةً نَرَى مِنْهَا السَّمَاءَ فَفَرَجَ اللَّهُ لَهُمْ فُرْجَةً حَتَّى يَرَوْنَ</span> </strong>Hz. Ömer’in Oğlu (r.anhuma) Resulüllah’tan (s.a.v) şunları nakleder: Resulüllah (s.a.v) şöyle buyurdular:</p>
<p>“<strong>Üç kişi yolda yürürken yağmura yakalanırlar. Bunlar yağmurdan korunmak için dağdaki mağaraya sığınırlar. Bunlar mağarada iken, dağdan kopan bir kaya mağaranın girişini kapatır ve bunlar içerde mahsur kalırlar. Bunun üzerine birbirlerine şunu söylerler, kendimizi yoklayıp hatırlamaya çalışalım, hangimiz sırf Allah rızası için Salih bir amel işledi ise, o amele istinaden buradan kurtulmamız ümidi ile Allah’a dua etsin. Bu teklif üzerine onların biri şu duayı söyledi: </strong></p>
<p><strong>-Yâ Allah! Şu muhakkak ki, benim yaşlı ihtiyar ana-babam ve küçük çocuklarım vardı. Ben sürü otlatarak onları geçindirirdim. Akşamleyin sürüyü otlaktan döndürüp onların yanına getirdiğim zaman sütü sağar, çocuklarımdan evvel ana-babama süt içirirdim. Şu da muhakkak ki, bir gün otlağın uzak olmasından dolayı ben tâ akşama kadar sürüyü getirememiştim. Geç vakit geldiğimde anne-babamı uyumuş hâlde bulmuştum. Her zamanki gibi yine sütleri sağdım ve sağdığım sütü kabıyle getirip başuçlarında dikildim. Onları uykularından uyandırmayı istemiyordum. Onlardan önce çocuklarıma süt içirmeyi de istemiyordum. Çocuklar ise ayaklarımın dibinde açlıktan sızlanıyorlardı. İşte o gece şafak doğuncaya kadar benim hâlim böyle dikilmekle, onların hâli de uyumakla devam etti. Şübhesiz Sen bilmektesin ki, ben bunu sırf Sen'in rızânı istemek için yapmıştım. Bundan ötürü bizim için bir yarık aç da, biz oradan semâyı görelim! diye duâ etti. Allah onlara semâyı görecekleri kadar bir yarık açtı. </strong>(Buhari, Edep, Hds. No: 5629) </p>
<p> Anne-Baba’nın evlat üzerindeki hakları gerek Ayet-i kerimelerde ve gerek se Hadis-i şeriflerde müşahade ettiğimiz gibi çoktur. Ancak gene Ayet ve Hadislerden edindiğimiz malümat, bize anne hakkının baba hakkına göre daha ağırlıklı olduğu hakikatını göstermektedir. Şu Ayet-i kerimelerde dile getirilen hakikat: <strong><span dir="RTL">وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ <u>حَمَلَتْهُ اُمُّهُ وَهْنًا عَلٰى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فٖى عَامَيْنِ اَنِ</u></span></strong><span dir="RTL"> <strong>اشْكُرْ لٖى وَلِوَالِدَيْكَ اِلَیَّ الْمَصٖيرُ</strong></span><strong> “Biz insana, ana-babasını tavsiye ettik. <u>Anası onu sıkıntı üstüne sıkıntı çekerek taşımıştır. Sütten kesilmesi iki yıl içindedir.</u> Bana ve ana-babana şükret; dönüş ancak banadır.” </strong>(Lokman 14). Burada;<strong> <span dir="RTL"> حَمَلَتْهُ اُمُّهُ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلٰثُونَ شَهْرً</span></strong><span dir="RTL">ا</span> <strong>“Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun taşınması ve sütten kesilme süresi otuz aydır.” </strong>(Ahkaf 15), annenin çocuğunu taşıması, beslemesi ve yetiştirmesi esnasında babadan farklı olarak çektiği sıkıntıları aleni bir şekilde dile getirmektedir.</p>
<p>Keza Efendimiz (s.a.v) bir Hadislerinde ise anne-baba’ya karşı davranmaya (hakkına) dair şu sıralamayı getirmektedir: <strong><span dir="RTL">عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ جَاءَ رَجُلٌ إلى رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فقال : يا رسول اللَّه مَنْ أَحَقُّ النَّاسِ بحُسنِ صَحَابَتي ؟ قال : « أُمُّك » قال : ثُمَّ منْ ؟ قال: « أُمُّكَ » قال : ثُمَّ مَنْ ؟ قال : « أُمُّكَ » قال : ثُمَّ مَنْ ؟ قال : « أَبُوكَ » متفقٌ عليه</span></strong> . Ebi Hureyre’den (r.a): Bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek kendisine:</p>
<p style="margin-left:35.45pt">-Ya Resûlullah en iyi davranmam gereken insan kimdir? diye sordu.</p>
<p> Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:</p>
<p> - “Annen!” buyurdular.</p>
<p> Adam:</p>
<p> - Ondan sonra kimdir? diye sordu.</p>
<p> Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:</p>
<p>- “Annen!” buyurdular.</p>
<p>Adam tekrar:</p>
<p>- Ondan sonra kim gelir? diye sordu.</p>
<p> Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:</p>
<p>- “Annen!” dediler.</p>
<p>Adam tekrar:</p>
<p>- Sonra kim gelir? diye sordu.</p>
<p> Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:</p>
<p>- “Baban!” cevabını verdiler. (İbn-i Mace, Vesaya, Hds. No: 2706) </p>
<p> <strong>Hülâsa</strong> anneye ve babaya her türlü ikram ve ihsanda bulunmak, onların ihtiyacı olduğu takdirde bütün maddî ihtiyaçlarını gidermek, onlara "öf" bile dememek, onlara karşı daima tatlı dilli olmak, en güzel tavır ve davranışlarla karşılık verip en ufak bir şekilde onları üzmemek bıkkınlığı ifade edebilecek bir tavır takınmamak gerekir. Gönüllerini kıracak en küçük bir sözden bile kaçınmak, her hususta rızalarını kazanmağa çalışmak, onları kendisinden memnun etmek, yaşlandıklarında onların her türlü hizmetine koşmak, hastalık anlarında tedavî ve bakımlarını yaptırmak çocukların görevidir. Hasta veya yatalak hâllerinde onların hizmetlerinde bulunmak Cennet'in kapılarını aralayan bir davranıştır.</p>
<p> Halbüki günümüzde esefle görmekteyiz ki; anne-babasına itaat etmemek, onlara kötü söz söylemek, onlara karşı uygunsuz davranmak şöyle dursun, birkaç kuruşluk dünya menfaati veya basireti örten şehevi duygular uğruna onları döven, onları söven, onlara işkence eden ve hatta onları öldüren bir nesil yetişti. Neredeyse her gün bu tür hadiseleri gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında haber olarak okumakta veya seyretmekteyiz. Toplumumuzun bu hale gelmesine neden olan sebepleri iyice düşünüp bu durumu tahlil etmeli, sorumluluğumuzun farkına varmalı ve aileleri kuşatan bu kötü gidişata dur deme vakti geldiğinin bilincine varıp her birey kendine düşeni yapmalıdır. Hatta bireylerin gücünü aşan bu gidişata dur demek için siyasi gücümüzle (oylarımızla) siyaseti (devleti) harekete geçirmeliyiz. Bu vesile ile aslımıza (fıtratımıza) dönmeliyiz. Aksi takdirde hem Dünyevi ve hemde Uhrevi ziyanla karşıkarşıya kalmaya mahküm olacağımızı unutmamalıyız.</p>
<p>Ebeveynlerimizi yaşlı olarak görüp, onlar “söyleyeceklerimden bir şey anlamaz”, “hayatıma katacakları fazla şeyleri yoktur” gibi yanlış düşüncelerden vazgeçmeli, onların engin tecrübelerinden istifade ederek hayatımızı doğru bir yaşantıya sevk etmeliyiz. Unutmayalım ki her insan mutlaka sırtını yaslayacağı bir yer ister. Bunu, destek ve himayeye ihtiyacımız olduğu zaman ebeveynlerimiz bizlere hayatları pahasına dahi olsa maddi ve manevi her çeşit külfete katlanarak bize gereken desteği sağlamışlardır. Ve unutmayalım ki; ağacın filizleri bizler isek asıl ağacın gövdesini onlar teşkil etmektedir. Filizlerin yeşerip büyümesi gövdenin kendilerine sağlayacağı hayati imkânlarla mümkündür. Dolayısıyla kendilerine ihtiyacımız olduğu zaman, bizlerden hiçbir şey esirgemeyen bu mübarek insanların yaşlanıp bize ihtiyaçları olduğu zaman tıpkı onların bizi besleme, büyütme, yetiştirme, terbiye etme ve sair her türlü ihtiyacımızı hiçbir karşılık beklemeden ifa ettikleri gibi, bizlerde üzerimize düşeni layikiyle yerine getirmeliyiz.</p>
<p>Aslında onların bizden öyle büyük istekleri yoktur. Yukarıda anlatmaya çalıştığımız, lâkin anlatmakla bitiremeyeceğimiz kadar daha çok iyilikleri olan ebeveynlerimize karşı yapacaklarımız, onların bize yaptıklarının yanında hiç gibidir. Onlara karşı saygılı olacağız, davranış ve lisanımızla onları rencide edip incitmeyeceğiz, onlardan bir tas çorba ve başlarını koyacakları sıcak bir yuvayı esirgemeyeceğiz. Ki bunları yapmamızı Allah (c.c) bize emretmektedir.</p>
<p>Maalesef günümüzde bu kadarcık fedakârlığı çok görüp, bu eli öpülesi mübarek insanları çeşitli adlarla adlandırılan yaşlılık veya huzur evlerine tıkayıp, geride kalan üç günlük ömürlerini aile sıcaklığından uzak, huzursuz bir şekilde geçirmeleri adeta moda olmuştur. Unutulmamalıdır ki onların bu dünyadaki üç günlük huzursuzluğun müsebbibi olan çocuklarının uhrevi hayatlarının huzursuz kılmasını kaçınılmaz hale getirecektir. Allah hepimize akıl ve izan nasip eylesin ve bizleri ebeveynlerimize musahhar kılsın.</p>
<p>Burada “AYET VE HADİS IŞIĞINDA YARATILIŞ” mevzuuna son verirken, bu çalışmamla siz değerli okurlarıma bir nebze de olsa yararlı olduğumu ümid eder, hepinizin Cenab-i Hakk’ın sonsuz rahmet ve mağfiretine nail olmanızı diler, “KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI” yazı dizisinde buluşmak üzere, dualarınızı bekler ve Allah’a (c.c) emanet olunuz derim. </p>
<p> </p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.