DUA MUA YOK;
DUA MUA YOK;
Sabah kahvaltısından sonra kumandayı alıp haberlere göz atayım dedim. Aman Allah'ım, insanlar sevinç içinde. Sanki havaya uçuyorlar,
- "Şükür Allah'ım sana, bize yağmur verdin" diyorlar. Ellerini, avuçlarını havaya kaldırarak, yağmur dolduruyorlar,
- "Şükür Allah'ım, sonunda dualarımız kabul oldu" diyorlar. Günlerdir yanan ormanlarımız bütün çabalara rağmen söndürülememiş, ancak yağan yağmur ile bir anda yangınlar sönmüştü. Bu Allah AZZE ve CELLE'nin kudreti değil ne ne?
Yaz mevsimiydi. Havalar oldukça sıcak. Neredeyse iki aydır yağmur yağmadı. Toprak sususzluktan çatlıyor, yarılıyor, tarlada yürürken ayaklarımız açılan boşluklara kayıp düşüyorduk. Halk perişan. Kuraklık başını aldı gitti. İş güç yüzünden sanki insanlar Allah'ı unutmuşlar gibiydi.
Cemaat sayım çok azaldı. Bazen tek başıma namazı kılıyordum. Camiye gelmemeyle birlikte namaz, oruç, sadaka, dua, edep, haya gibi olguların da azalması, gıybet, iftira, haset, kibirlenme, akrabalık bağlarının kesilmesi, komşulukların azalması gibi durumlar da doğal olarak ALLAH AZZE VE CELLE'yi de unutturuyordu. Allah'ın öfkesini de celbettiriyor tabi ki.
Böylece, kırgınlıklar, atışmalar, koşuşturmaca bir telaş bir telaş. Muhabbetler azaldı. Komşular arası gidip gelmeler azaldı. Bunun yanında hatalar, kusurlarda çoğaldı.
Allah Rasûlü "Din nasihattır, din nasihattır, din nasihattır" diyor bastıra bastıra. Nasihatlarla ibadetler artar, ibadetlerle, yardımlaşmalarla, dualarla da felaketler önlenir, böylece o beldelerde yağmurlar yağar, bereket hasıl olur biliriz.
Amasya'da Sultan Bayezid Camii'nde yıllarca müezzinlik yapmış olan Orhan Amcamız rahmetli oldu, Allah AZZE ve CELLE rahmet eyleye, mekanı cennet olsun inşallah diyoruz, önüne gelen herkese derdi ki: "Yalanı deme, haramı yeme, namazı da kazaya koyma. Allah'ın işine de karışma. Ben bunu bilirim, sözün özü bu" derdi.
Köyden bir kaç kişi benim olmadığım bir ortamda karar almışlar yağmur duasına. Bana sadece hadi hoca DUA'ya dediler. Olur dedik çıktık kırlara. Bir yere geldik "Hadi hoca başla DUA'ya" dediler. Duamızı ettik. Halk önceden büyükbaş hayvanı kesip pişirmişler. Sofralara pilavlar koyuldu. Afiyetle yenildi yemekler. Aceleyle, telaşla. "Bu gün de dinlenelim" demediler. Sonunda hadi hoca başla DUA'ya dediler. Duamızı yaptık ve herkes dağıldı işine gücüne.
Yağmur yağmamıştı. Bir hafta sonra Camide ikindi namazımı kılıp eve giderken köyden üç tane bayan "Hocam bir dakika" dediler. Rahmetli babamdan öğrendiğim terbiyeyle "Buyurun, sizi dinliyorum" dedim. "Bizim köyümüzün âdetidir. Sadece kadınlar, çocuklar ve bir de siz DUA etmek için bulunacaksınız, yemekler pişecek. Duadan sonra yemekler yenecek olur mu" dediler. Ben bir an düşündüm. Biraz da benim katkım olsun diye. "Ne keseceksiniz kurban olarak, benim de katkım olsun" dedim. "Hindi ve horozlarımız var" dediler. Şaşırdım bir an bu durumdan. İlk defa karşılaşıyordum. Anlık tefekkürümle bu olayda gelişebilecek olan hayırlı olayları düşünüp, ahiret kâr zarar hesabını yapıp, hayırdır inşaallah diyerek,
- "Olur" dedim.
Yukarı köyün imamı arkadaşım Adem Bey'i aradım.
- "Adem Bey, yarın yağmur duası var. Bekliyorum" dedim. Sağolsun beni kırmadı geldi dua için. Harman yeri saat sabah on gibi doldu taştı. Köyün bütün bayanları, yaşlıları, çocukları bir de Adem Bey ile ben. Durumdan Adem Beyi haberdar eyledim nasıl yapacağımızı. Vakit gelince,
- "Haydi Hocam, DUA'ya dediler.
- "Bu iş sadece dua ile olmaz. Yüzümüz var mı dua etmeye. Önce duaya hazır olmalıyız, hazırlık yapmalıyız" diyerek, köyün en yaşlısı, en az yüz yaşında, ama abdest, namaz dirisi olan ninemiz en başta olacak. Herkes müsafaha yapacak. Biz de bakacağız, kontrol edeceğiz. Musafaha yapmadan geçerseniz biz de duayı yapmayacağız" dedim.
- "Hocam olur mu? Birbiriyle kavgalı, bir birine küs, akrabasına bile küsenler var. Annesine, kardeşine, komşusuna dargın kişiler var" deyince ben de,
- "Dua mua yok. Ne bu ya! Bu din sadece dua dini mi. Eğer dediğimi kabul etmezseniz bizden de DUA yok" deyip gidiyormuş gibi yaptım. Sonuçta kabul ettiler.
İsmini tam hatırlayamadığım Ninemiz bu duruma çok sevinerek,
- "Hocamız haklı. Haydi gelin musafahaya" diyerek büyükten küçüğe doğru musafahaya başladılar. Aman Allah'ım o küs olanların birbirine musafaha ederek barışmaları, birbirine sarılışı, birbirinden af dilemeleri, gözlerden akan yaşlar...
Adeta sel oldu.
Biz sadece sıradan musafahasız geçen olmasın diye takip ediyoruz, bu manzara karşısında gözlerimiz doluyor, kendimizi zor tutuyoruz ağlamamak için. Bayram havasına dönüştü birden o çocukların sevinci, insanların kaynaşması tarif edilemez.
- "Hah! Şimdi geçebiliriz DUA 'ya. Öyle kuru kuruya dua olmazdı. Şimdi iyi olmadı mı" dedim. Herkes,
- "Doğru söylediniz. Biz düşünemedik" dediler.
Birlikte ben dua ediyorum onlar yüksek sesle amiiin, diyorlar. Adem Bey dua ediyor Amiiin diyorlar. Tekbir, tehli, salat, selam, böyle devam ederken bu esnada, aman Allah'ım C.C. birden etraf karardı. Gökyüzünde bulutlar, beklenen, günlerce özlenen yağmur başladı şarıl şarıl. Duamızı zor bitirip yemekleri yiyemeden evlerimize kaçmıştık ıslanmayalım diye.
Bu olaya bütün köylü şahit olmuştu. Hatta,
- "Biz erkekler başaramadık, hanımlar başardı" diye zaman zaman espiri yaparlardı.
Dua samimiyet ister. Duada erkek veya bayan ayrımı olmaz. Kimin Allah'a daha yakın olduğu, kimin duasının kabul olacağını O'ndan başkası bilemez.
Yaşlısı, genci belki de günahsız bir çocuğun samîmi duası. Kimden istiyorsun, ne istiyorsun, ya da istemeye yüzün varmı, bilmek gerek. Allah AZZE VE CELLE'nin huzuruna çıkmak için temizlenmek gerek. Gece gündüz samimiyetle içten içe göz yaşı dökmek gerek diyoruz.
Ahmet AYDIN
Ekleme
Tarihi: 25 Haziran 2022 - Cumartesi
DUA MUA YOK;
DUA MUA YOK;
Sabah kahvaltısından sonra kumandayı alıp haberlere göz atayım dedim. Aman Allah'ım, insanlar sevinç içinde. Sanki havaya uçuyorlar,
- "Şükür Allah'ım sana, bize yağmur verdin" diyorlar. Ellerini, avuçlarını havaya kaldırarak, yağmur dolduruyorlar,
- "Şükür Allah'ım, sonunda dualarımız kabul oldu" diyorlar. Günlerdir yanan ormanlarımız bütün çabalara rağmen söndürülememiş, ancak yağan yağmur ile bir anda yangınlar sönmüştü. Bu Allah AZZE ve CELLE'nin kudreti değil ne ne?
Yaz mevsimiydi. Havalar oldukça sıcak. Neredeyse iki aydır yağmur yağmadı. Toprak sususzluktan çatlıyor, yarılıyor, tarlada yürürken ayaklarımız açılan boşluklara kayıp düşüyorduk. Halk perişan. Kuraklık başını aldı gitti. İş güç yüzünden sanki insanlar Allah'ı unutmuşlar gibiydi.
Cemaat sayım çok azaldı. Bazen tek başıma namazı kılıyordum. Camiye gelmemeyle birlikte namaz, oruç, sadaka, dua, edep, haya gibi olguların da azalması, gıybet, iftira, haset, kibirlenme, akrabalık bağlarının kesilmesi, komşulukların azalması gibi durumlar da doğal olarak ALLAH AZZE VE CELLE'yi de unutturuyordu. Allah'ın öfkesini de celbettiriyor tabi ki.
Böylece, kırgınlıklar, atışmalar, koşuşturmaca bir telaş bir telaş. Muhabbetler azaldı. Komşular arası gidip gelmeler azaldı. Bunun yanında hatalar, kusurlarda çoğaldı.
Allah Rasûlü "Din nasihattır, din nasihattır, din nasihattır" diyor bastıra bastıra. Nasihatlarla ibadetler artar, ibadetlerle, yardımlaşmalarla, dualarla da felaketler önlenir, böylece o beldelerde yağmurlar yağar, bereket hasıl olur biliriz.
Amasya'da Sultan Bayezid Camii'nde yıllarca müezzinlik yapmış olan Orhan Amcamız rahmetli oldu, Allah AZZE ve CELLE rahmet eyleye, mekanı cennet olsun inşallah diyoruz, önüne gelen herkese derdi ki: "Yalanı deme, haramı yeme, namazı da kazaya koyma. Allah'ın işine de karışma. Ben bunu bilirim, sözün özü bu" derdi.
Köyden bir kaç kişi benim olmadığım bir ortamda karar almışlar yağmur duasına. Bana sadece hadi hoca DUA'ya dediler. Olur dedik çıktık kırlara. Bir yere geldik "Hadi hoca başla DUA'ya" dediler. Duamızı ettik. Halk önceden büyükbaş hayvanı kesip pişirmişler. Sofralara pilavlar koyuldu. Afiyetle yenildi yemekler. Aceleyle, telaşla. "Bu gün de dinlenelim" demediler. Sonunda hadi hoca başla DUA'ya dediler. Duamızı yaptık ve herkes dağıldı işine gücüne.
Yağmur yağmamıştı. Bir hafta sonra Camide ikindi namazımı kılıp eve giderken köyden üç tane bayan "Hocam bir dakika" dediler. Rahmetli babamdan öğrendiğim terbiyeyle "Buyurun, sizi dinliyorum" dedim. "Bizim köyümüzün âdetidir. Sadece kadınlar, çocuklar ve bir de siz DUA etmek için bulunacaksınız, yemekler pişecek. Duadan sonra yemekler yenecek olur mu" dediler. Ben bir an düşündüm. Biraz da benim katkım olsun diye. "Ne keseceksiniz kurban olarak, benim de katkım olsun" dedim. "Hindi ve horozlarımız var" dediler. Şaşırdım bir an bu durumdan. İlk defa karşılaşıyordum. Anlık tefekkürümle bu olayda gelişebilecek olan hayırlı olayları düşünüp, ahiret kâr zarar hesabını yapıp, hayırdır inşaallah diyerek,
- "Olur" dedim.
Yukarı köyün imamı arkadaşım Adem Bey'i aradım.
- "Adem Bey, yarın yağmur duası var. Bekliyorum" dedim. Sağolsun beni kırmadı geldi dua için. Harman yeri saat sabah on gibi doldu taştı. Köyün bütün bayanları, yaşlıları, çocukları bir de Adem Bey ile ben. Durumdan Adem Beyi haberdar eyledim nasıl yapacağımızı. Vakit gelince,
- "Haydi Hocam, DUA'ya dediler.
- "Bu iş sadece dua ile olmaz. Yüzümüz var mı dua etmeye. Önce duaya hazır olmalıyız, hazırlık yapmalıyız" diyerek, köyün en yaşlısı, en az yüz yaşında, ama abdest, namaz dirisi olan ninemiz en başta olacak. Herkes müsafaha yapacak. Biz de bakacağız, kontrol edeceğiz. Musafaha yapmadan geçerseniz biz de duayı yapmayacağız" dedim.
- "Hocam olur mu? Birbiriyle kavgalı, bir birine küs, akrabasına bile küsenler var. Annesine, kardeşine, komşusuna dargın kişiler var" deyince ben de,
- "Dua mua yok. Ne bu ya! Bu din sadece dua dini mi. Eğer dediğimi kabul etmezseniz bizden de DUA yok" deyip gidiyormuş gibi yaptım. Sonuçta kabul ettiler.
İsmini tam hatırlayamadığım Ninemiz bu duruma çok sevinerek,
- "Hocamız haklı. Haydi gelin musafahaya" diyerek büyükten küçüğe doğru musafahaya başladılar. Aman Allah'ım o küs olanların birbirine musafaha ederek barışmaları, birbirine sarılışı, birbirinden af dilemeleri, gözlerden akan yaşlar...
Adeta sel oldu.
Biz sadece sıradan musafahasız geçen olmasın diye takip ediyoruz, bu manzara karşısında gözlerimiz doluyor, kendimizi zor tutuyoruz ağlamamak için. Bayram havasına dönüştü birden o çocukların sevinci, insanların kaynaşması tarif edilemez.
- "Hah! Şimdi geçebiliriz DUA 'ya. Öyle kuru kuruya dua olmazdı. Şimdi iyi olmadı mı" dedim. Herkes,
- "Doğru söylediniz. Biz düşünemedik" dediler.
Birlikte ben dua ediyorum onlar yüksek sesle amiiin, diyorlar. Adem Bey dua ediyor Amiiin diyorlar. Tekbir, tehli, salat, selam, böyle devam ederken bu esnada, aman Allah'ım C.C. birden etraf karardı. Gökyüzünde bulutlar, beklenen, günlerce özlenen yağmur başladı şarıl şarıl. Duamızı zor bitirip yemekleri yiyemeden evlerimize kaçmıştık ıslanmayalım diye.
Bu olaya bütün köylü şahit olmuştu. Hatta,
- "Biz erkekler başaramadık, hanımlar başardı" diye zaman zaman espiri yaparlardı.
Dua samimiyet ister. Duada erkek veya bayan ayrımı olmaz. Kimin Allah'a daha yakın olduğu, kimin duasının kabul olacağını O'ndan başkası bilemez.
Yaşlısı, genci belki de günahsız bir çocuğun samîmi duası. Kimden istiyorsun, ne istiyorsun, ya da istemeye yüzün varmı, bilmek gerek. Allah AZZE VE CELLE'nin huzuruna çıkmak için temizlenmek gerek. Gece gündüz samimiyetle içten içe göz yaşı dökmek gerek diyoruz.
Ahmet AYDIN
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.