DEPREM DEĞİLDİR İNSANI ÖLDÜREN, İNSANDIR MALZEMEDEN ÇALIP, İNSAN ÖLDÜREN
DEPREM DEĞİLDİR İNSANI ÖLDÜREN, İNSANDIR MALZEMEDEN ÇALIP, İNSAN ÖLDÜREN
Bazen insanın nutku tutulur ve söyleyeceği kelimeler olsa bile, o kelimeleri kağıda dökemez. Öyle anlar ve acılar vardır ki tarifi mümkün olmayan! Gözyaşları sel olur, dünyadan ve hayattan soğur insan. İşte biz de ülkece böyle bir sabaha uyandık. Pazartesi sabahı saat dördü on yedi geçe televizyonlar, radyolar ve sosyal medya ülkemizin on ilindeki depremi konuşuyordu. Ağır bir tablo vardı belli ki önümüzde, kimse ne yapacağını bilmiyor ve kimse durumun vahametini tam anlayamıyordu. Ve belli ki ortada bir iletişim bozukluğu vardı.
Bütün medya kuruluşları son dakika bilgileri verirken, insanlar da yaşanan depremle adeta kahrolmuş, dünya sanki o gün durmuş gibiydi . Birinci depremin üzüntüsünü yaşayıp anlamaya çalışırken, aynı şiddette ikinci bir depremin olması ise acıyı ikiye katlıyor ve kimse bu durumu anlamıyor ve anlamlandıramıyordu. Bölge paramparça olmuş, binalar harabeye dönmüş ve insanlar enkaz altındaydı. Savaş uçaklarıyla dümdüz olan ikinci dünya savaşındaki şehirleri andırıyordu adeta.
Depremden sağ çıkanların feryatları, ailesinin diğer fertlerini bulmaya ve enkaz altından onları kurtarmaya çalışanlar ise adeta aklını yitirmiş gibiydiler, nasıl yitirmesinler ki! Bizler uzak olduğumuz halde, televizyon izlerken gözyaşlarımızı tutamıyor ve en az onlar kadar üzülüyorduk. Onlar uzak olsalar bile bizim ailemizdi, elimizden bir şey gelmemesi ise bizleri daha çok mahvediyordu. Kardeşlerimiz enkaz altındayken ve ölümle boğuşurken bizler nasıl sakin kalabilirdik ki? Sakin kalamadık zaten, önce duaya sarıldık ve sonra elimizden ne geliyor diye düşündük ama ne biz eski bizdik ve ne de eski biz olacağız artık.
Sağa sola koşuşturanlar, arabasını alıp deprem bölgesine yardıma gidenler, ülkenin diğer bölgelerinde olup da evinde veya işyerinde olanlar, herkes şok içindeydi. Siyasilerin atışmaları ise tam bir rezalet ötesiydi! Birbirlerini eleştirecekleri zaman değildi aslında çünkü ortada bir kıyamet vardı maalesef ve bu kıyamete belli ki ne siyasi iktidar, ne muhalefet ve ne de halk hazırlıklıydı. Sonuç ise büyük bir felaket!
Görsel medyaya yansıyan fotoğraflar, videolar ve canlı yayınlar ise depremin etkisinin çok büyük olduğunu gösteriyor, ölümlerin çok olduğunun habercisiydi. Yıkılmış ve harabeye dönmüş şehirler ve binalar, yeni ve eski fark etmeksizin çoğu bina yerle bir olmuştu. Ama durun bir saniye! Bazı binalar dimdik ayakta ve hiçbir zarar görmemiş veyahut az hasar görmüştü. Nasıl olabilirdi böyle bir şey, bazı binalar moloz yığınına dönmüş ve insanlara mezar olmuşken, bazı binalar ise sanki hiç deprem olmamış gibi ayaktaydı? Tabii ki bunun başlıca sorumlusu, malzemeden çalan ve gözünü para hırsı bürümüş inşaatçılardı. Sadece onlar mı, tabii ki değil çünkü onları denetlemeyen sistem ise en az onlar kadar kusurluydu.
Hepimiz sorumluyuz aslında, ev alırken deprem yönetmeliğine uygun mu veya değil mi diye araştırmayan halktır sorumlu, inşaat yaparken üç kuruşun derdine düşen ve insan canının umurunda bile olmadığı müteahhitlerdir sorumlu, inşaat yaparken imzayı atan mimarlar veya mühendislerdir sorumlu, bu inşaatlara ruhsatı veren belediyelerdir sorumlu, mecliste bizi yöneten iktidar partisi ve muhalefet partileridir sorumlu.
Depremde hayatını kaybedenlere Rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Allah hepimize sabır versin...
Savaş Yılmaz
Ekleme
Tarihi: 14 Şubat 2023 - Salı
DEPREM DEĞİLDİR İNSANI ÖLDÜREN, İNSANDIR MALZEMEDEN ÇALIP, İNSAN ÖLDÜREN
DEPREM DEĞİLDİR İNSANI ÖLDÜREN, İNSANDIR MALZEMEDEN ÇALIP, İNSAN ÖLDÜREN
Bazen insanın nutku tutulur ve söyleyeceği kelimeler olsa bile, o kelimeleri kağıda dökemez. Öyle anlar ve acılar vardır ki tarifi mümkün olmayan! Gözyaşları sel olur, dünyadan ve hayattan soğur insan. İşte biz de ülkece böyle bir sabaha uyandık. Pazartesi sabahı saat dördü on yedi geçe televizyonlar, radyolar ve sosyal medya ülkemizin on ilindeki depremi konuşuyordu. Ağır bir tablo vardı belli ki önümüzde, kimse ne yapacağını bilmiyor ve kimse durumun vahametini tam anlayamıyordu. Ve belli ki ortada bir iletişim bozukluğu vardı.
Bütün medya kuruluşları son dakika bilgileri verirken, insanlar da yaşanan depremle adeta kahrolmuş, dünya sanki o gün durmuş gibiydi . Birinci depremin üzüntüsünü yaşayıp anlamaya çalışırken, aynı şiddette ikinci bir depremin olması ise acıyı ikiye katlıyor ve kimse bu durumu anlamıyor ve anlamlandıramıyordu. Bölge paramparça olmuş, binalar harabeye dönmüş ve insanlar enkaz altındaydı. Savaş uçaklarıyla dümdüz olan ikinci dünya savaşındaki şehirleri andırıyordu adeta.
Depremden sağ çıkanların feryatları, ailesinin diğer fertlerini bulmaya ve enkaz altından onları kurtarmaya çalışanlar ise adeta aklını yitirmiş gibiydiler, nasıl yitirmesinler ki! Bizler uzak olduğumuz halde, televizyon izlerken gözyaşlarımızı tutamıyor ve en az onlar kadar üzülüyorduk. Onlar uzak olsalar bile bizim ailemizdi, elimizden bir şey gelmemesi ise bizleri daha çok mahvediyordu. Kardeşlerimiz enkaz altındayken ve ölümle boğuşurken bizler nasıl sakin kalabilirdik ki? Sakin kalamadık zaten, önce duaya sarıldık ve sonra elimizden ne geliyor diye düşündük ama ne biz eski bizdik ve ne de eski biz olacağız artık.
Sağa sola koşuşturanlar, arabasını alıp deprem bölgesine yardıma gidenler, ülkenin diğer bölgelerinde olup da evinde veya işyerinde olanlar, herkes şok içindeydi. Siyasilerin atışmaları ise tam bir rezalet ötesiydi! Birbirlerini eleştirecekleri zaman değildi aslında çünkü ortada bir kıyamet vardı maalesef ve bu kıyamete belli ki ne siyasi iktidar, ne muhalefet ve ne de halk hazırlıklıydı. Sonuç ise büyük bir felaket!
Görsel medyaya yansıyan fotoğraflar, videolar ve canlı yayınlar ise depremin etkisinin çok büyük olduğunu gösteriyor, ölümlerin çok olduğunun habercisiydi. Yıkılmış ve harabeye dönmüş şehirler ve binalar, yeni ve eski fark etmeksizin çoğu bina yerle bir olmuştu. Ama durun bir saniye! Bazı binalar dimdik ayakta ve hiçbir zarar görmemiş veyahut az hasar görmüştü. Nasıl olabilirdi böyle bir şey, bazı binalar moloz yığınına dönmüş ve insanlara mezar olmuşken, bazı binalar ise sanki hiç deprem olmamış gibi ayaktaydı? Tabii ki bunun başlıca sorumlusu, malzemeden çalan ve gözünü para hırsı bürümüş inşaatçılardı. Sadece onlar mı, tabii ki değil çünkü onları denetlemeyen sistem ise en az onlar kadar kusurluydu.
Hepimiz sorumluyuz aslında, ev alırken deprem yönetmeliğine uygun mu veya değil mi diye araştırmayan halktır sorumlu, inşaat yaparken üç kuruşun derdine düşen ve insan canının umurunda bile olmadığı müteahhitlerdir sorumlu, inşaat yaparken imzayı atan mimarlar veya mühendislerdir sorumlu, bu inşaatlara ruhsatı veren belediyelerdir sorumlu, mecliste bizi yöneten iktidar partisi ve muhalefet partileridir sorumlu.
Depremde hayatını kaybedenlere Rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Allah hepimize sabır versin...
Savaş Yılmaz
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.