Bu bozukluk az karşılaşılmasına rağmen, halkın ve psikiyatrların ilgisini çeker. Zaten, çoğul kişilik tam anlamıyla bir kişilik bozukluğu olarak görülmez. Bu vakalar daha çok kişinin mizacını etkileyen bir hastalığa bağlanır.
Bu hastalığa yakalanan kişi benliğinde, yaşları, kültür düzeyleri, cinsiyetleri ve karakterlerine bağlı olarak birçok kişiliği art arda yaşar.
En yaygın biçiminde, her kişilik diğer kişilikleri unutur, yani diğer kişiliklerin düşündüklerini, yaptıklarını ya da söylediklerini hatırlamaz.
Hastalıkta görülen ortalama kişilik sayısı, asla iki değildir. Bu sayı hastaya göre beş ile on arasında oynar. ‘’Ev sahibi’’ kişilik hastanın sosyal kimliğinin kişiliğidir. Ancak yardım isteyen her zaman bu kişilik değildir.
Psikiyatride ilginç olan şey, bu bozukluğu başlatan nedenin, kesin olmasa da biliniyor olmasıdır.
Neredeyse bütün vakaların temeli, çocuklukta yaşanan, duygusal destekten yoksun bir travma olayıdır. hepsi dramatik olmasalar bile, çoğul kişiliğin kaynağında yer alan travma olayları çoğunlukla yaşamı tehlikeye sokan deneyimleri yansıtır. Bunlar saldırılar, cinsel zorlamalar ve sık rastlanılan ensest ilişkilerdir.
Bozukluk çoğu zaman kadınlarda görülür, ancak belki erkeklerde de tanılamamış haliyle bulunur. Çoğul kişiliğin kişiliklerinden biri, sık sık borderline kişiliğin özelliklerini sergiler. Ensest ilişkilerin ve cinsel tacizlerin, çoğunlukla borderline kişilerin çocukluklarında gözlemlediği bilindiğinde bu durum şaşırtıcı olmaktan çıkar.
Bir travma ya da ensest bir ilişkiden sonra herkeste çoğul kişilik gelişmez. Bazı kişilerin, bilinçlerini değişik parçalara bölmeye daha yatkın oldukları anlaşılmaktadır. Kopuntu olayları, geçici kişilik yitirme duygusundan (birkaç saniye için kendi kişiliğine yabancılaşma duygusu) başlayarak, kendi dışında olma, kendini bir iş yaparken görme ve kişinin uykuda ve uyanıkken değişik bilinç durumlarına girdiği hipnoz durumundan geçerek, trans durumlarına kadar yayılır.
Kolayca hipnotize edilebilen kişilerin, bir travma yaşadıktan sonra bölünme bozukluklarına yatkın olanlar arasından çıktığı sanılmaktadır.
Zaten EMDR, hem çoğul kişilikleri, hem de travma sonrası stres bozukluklarını ortadan kaldırmada kullanılan bir tekniktir.
Çoğul kişilik bozuklukları, uzmanlık içinde uzmanlık gerektiren, geniş ve karmaşık bir konudur. Doğuştan gelenle, sonradan kazanılanın payını belirlemek oldukça zordur. Söz konusu olan, basit bir ilişki olmayıp, yaşamın değişik evrelerinde birbirinin içine girmiş olan karmaşık, karşılıklı bir etkilenmedir.
Rahatsızlık verici olaylar beyinde izole olmuş bir anı ağında depolanabilir. Bu durum kişinin psikolojik olarak sağlıklı olmasını engeller. Eski malzeme defalarca tetiklenir durur. Bu durumu çözmek için ihtiyacınız olan bilgi beynin başka bir yerinde, başka bir ağdır.
Balıkçıların hayatlarının yarısını karada geçirmesinin sebebi ağ temizlemesidir.
Nereye atılırsa atılsınlar, ağ gözlerini tıkayan her türlü atık, döküntü ve balçık toplanır ve deniz yosunları ağ iplerinin her yanına dolanır. Bunlar zamanla ağı aşındırarak delikler ve sızıntıya neden olan açıklıkları oluşturur. Müdahale edilmediği takdirde, çok geçmeden tüm ağ kullanılmaz hale gelir.
Beyin de akson ve sinapslardan oluşmuş bir ağdır ve düşünce okyanusuna atıldıkça ne yazık ki hasar ve aşınmaya maruz kalır.
EMDR “Göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işlenme”ye başlandığında bu iki ağ birbirine bağlanıp, yeni bilgi zihne girip eski sorunlar çözülebilmektedir.