KORONAVİRÜSLER HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
KORONAVİRÜSLER HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
1-) Virüslerde Sprey Aşı ya da Damla Aşı:
Virüslere karşı yapılan aşılar için önce aşıda kullanılacak virüslerden dominant (baskın) olan tipin elde edilmesi gerekir. Bu kolay değil, yüzlerce virüs arasından bir ya da iki tane bulunabilir. İşlemin devamında bu tipin çoğaltılacak ortama uyum sağlaması lazım. Bu durum virüsün elde edilebilmesi kadar zor bir durumdur. Virüsler yalnız canlı hücrelerde çoğalırlar (canlı insan/hayvan, pirimer/cellaine hücre kültürleri). Bu safhayı geçen suşlarla (aşı yapılacak virüsün tip/alttip) yola devam edilir. Yalnız elde edilen suşun aşı haline getirilip canlıya verildikten sonra antikor oluşturup oluşturmayacağı da garanti değildir. Bu safhalar geçildikten sonra aşının canlılarda deneysel çalışmaları başlar ki bu safhalar en iyi ihtimalle üç, dört yılı alır.
Acil durumlarda aşı çalışmaları devam ederken kısa yollardan hedef canlılarda antikor oluşturulma yolları aranır. Bunun için birey ya hastalığa yakalanmalı ya da bir şekilde aşı yapılmalıdır. Hastalık tehlike arz ediyorsa bir şekilde aşılamak gerekir. Bu konuda zararsız olan aşılama yolları denenebilir. Bunun için mantıklı olan virüs inaktif edildikten sonra sprey/damla metodu uygulanabilir. Yalnız bu metotla yapılan aşılamalarda çok düşük antikor oluşur. O halde on dört gün arayla iki ya da üç defa tekrarlandığı zaman koruyucu antikor elde edilebilir. Bazı virüsler ön antikorlar (pire antikor) oluştuktan sonra koruyucu antikorları oluştururlar. Pikornavirüsler ve Koronavirüslerde ön antikorların koruyucu antikorlara dönüşüm yüzdeleri önemlidir. Yani ön antikorlar sonraki aşılamalarda yavaş yavaş kanda çoğalarak koruyucu seviyeye yükselir. Bu aşılar burundan sprey/damla olarak uygulandığından yan etkileri çok düşük olur. Kolay, hızlı metot olarak denenmekte faydası vardır.
Kovid-19 hastalığını geçirenlerde direk koruyucu antikorlar oluşur. Bunun için hastalık geçirenlerin aşı olmasına lüzum yoktur. Aşılarda ise ilk aşıda ön antikor olan İgM ler şekillenir (ön antikorlar koruyucu değildir), ikinci aşılamada ise İgG lere dönüşerek korumaya başlar. Onun için ilk aşıdan bir müddet sonra aşının tekrar edilmesi gerekir. Bazı durumlarda ön antikorların koruyucu antikorlara dönüşmesi çok yavaş olur, üçüncü aşıya bile ihtiyaç duyulabilir.
Sprey aşılarda ise burun, ağız, boğaz mukozasının koronavirüse karşı olan duyarlığından faydalanılarak vücutta bir direnç sağlamak mümkün olabilir. En azından hücre bağışıklığı sağlanır. Hücre bağışıklığı henüz ölçülebilir bir konu değildir. Yalnız hücre bağışıklığı olan insanlarda virüse karşı bir direnç olduğu bilinmektedir. En azından Sprey aşı metoduyla canlının bağışıklık sistemi tanışmış olur. Bu durum, savunma sistemini erken devreye girmesini sağlar.
İki aşı olup hastalığa yakalananlar olduğu zaman zaman duyuluyor. Bu durum aşının korumadığı söylentilerini yayar. Bu çok az görülen bir durumdur. Mesele aşıdan değil bireyden kaynaklanır. Birincisi, savunma sistemi çökmüş bireylere kaç defa aşı yaparsanız yapınız antikor oluşturamazsınız. Kanında önceden antikor bulunmayan kişiler her hastalığa açık durumdadır. İkincisi, ön antikorlar oluşmuş fakat koruyucu antikorlara dönüşememiş ya da çok azı dönüşmüştür. Bu durumda testlerde koruma görülse de birey hassas durumdadır.
2-) Virüslerin Gençlerdeki Seyri:
Virüsler genç ve taze hücreleri severler. Yaşlı hücrelerde ya çoğalmaz ya da verimliliği düşer. Bu bilginin doğrultusunda baktığımız zaman koronavirüslerin yaşlılarda ölüm oranının yüksek olduğu söylentisi gerçeklerle çelişiyor. Koronavirüs daha çok burun, ağız, boğaz mukozasına yerleşir. Yalnız buralarla sınırlı kalmaz; böbrek, akciğer, kalp, kaslara da yerleşir. Normalde ölüm yapmayan bir virüstür. Kovid-19’a yakalanan hastalarda 2 civarında ölüm olduğu tespit edilmiştir. Çift tırnaklı hayvanlarda hastalık yapan pikornavirüslerin aftovirüslerin alt tipleri 1,5-2 ölüm yaptığı bilinmektedir. Hâlbuki aşısız annelerden doğan genç buzağı ve kuzularda, miyokarddan dolayı, ölüm 35-40 civarında görülebilir. Bu oran yüksek bir orandır. Kovid-19 da bebeklerde ve gençlerde böyle bir sonuç doğurabilir.
Yaşlıların ölümü, Kovid-19’dan değil yıpranmış, yorulmuş bağışıklık sisteminden kaynaklanmaktadır. Kronik hastalıklar insanlarda bağışıklık sistemini aşırı zayıflatmaktadır. Bazı insanlarda ise doğuştan zayıftır. Yeni bir salgında bu durum hastalığa karşılık veremediğinden vücut zayıf düşer ve ortama bakteriler karışacağından hastalık ağır seyretmeye başlar.
Eğer annede virüslere karşı antikor yoksa doğan yavrular (bebekler) hastalıklara karşı savunmasız doğarlar. Annede antikor varsa bu antikorlar ya kan yoluyla anne karnında ya da yavru doğduktan sonra sütle (ağız sütü) yavruya geçer. Yavrular doğduktan sonraki sürede bağışıklık sistemi yavaş yavaş gelişir. Bu süre 3-6 ayda tamamlanır. Bağışıklık sisteminin gelişmesi için de zaman zaman bakteri, virüs, mantar patojenlerle karşılaşmasıyla doğru orantılıdır.
Eğer genç bir yavru veya çocuk Kovid-19 ile bulaşırsa savunma sistemi karşılık veremeyecek ve sonuç ağır seyredecektir. 0 (sıfır)-9 (dokuz) yaş arası çocuklar virüsler için ideal genç hücrelere sahiptir. Bu yaş çocuklarda 30-35 ölüm görülebilir. Bu durumu göz önünde bulundurarak, antikorsuz annelerden doğan çocukların hastalıktan korunması gerekiyor. Bağışıklık sisteminin cevap vermeye başladığı zaman tahmin edilip bir an önce aşılarının yapılması önemlidir.
Yavru anne karnındayken, annenin aşılanması en doğru uygulamadır.
Doğumdan 2-3 ay önce anne aşılanırsa oluşacak antikorlar doğumdan sonra yavruyu bir süre hastalığa karşı koruyacaktır.
3-) Virüslere Karşı Korunmada Maske, Kapanma, Açık Hava:
Hastalıktan korunmanın en iyi yolu virüsle temas etmemektir. Bunun için de kalabalık yerlerden uzak durmak, temizlik yeterlidir. Hastalığa yakalandıktan sonra kolay atlatılması için ise temizlik ve dengeli beslenme önemli faktörlerdir.
Virüslerin küçüklüğü göz önünde bulundurulduğunda maskenin çok büyük bir koruyuculuğu olmadığı düşünülebilir. Hiç yok, demekte doğru olmaz, 25-30 civarında bir faydası olması mümkündür.
Maske kullanarak dışarıdan solunum yoluyla girecek patojenler ve tozlar engellenir. Bu tedbir toz ve bakteriler için daha doğru bir kullanımdır. Yalnız tedbiri elden bırakmamak için bir disiplin anlayışı olarak daha faydalı olmaktadır.
Virüsle bulaşık olan bireyin kesinlikle maske kullanmaması gerekir. Bu konu önem arz etmektedir. Eğer ağız, burun, boğaz mukozasında virüs tutunmuş ve çoğalmaya başlamışsa açığa çıkan virüslerin maske dışarı atılmasını engelleyeceğinden ağızda burunda yoğunluğu artacak, solunumla ciğerlerine gidecek ve akciğerlerde çoğalmaya başlayacaktır. Akciğerlerdeki hücreleri tahrip edeceğinden buraya gelen bakterilere zemin hazırlayacak akciğer yetmezliği sonucu solunum güçlüğü ortaya çıkacaktır.
Hastalıkta içeriye kapanmak bireyi hassas duruma getirebilir. Evlerin iyi havalandırılmaması ya da bir şekilde bulaşıklık bu kapalı alanlarda çok hızlı yayılıp, çoğalacaktır. Virüslerin bulaşmasında kapalı alanlar çok ideal yerlerdir. İnsanların içeri kapanması, fizyolojik ve pisikolojik savunma sistemini zayıflatacaktır. Üstelik hareketsiz, kapalı alanlarda uzun süreli kalanlarda başka rahatsızlıkların ortaya çıkması söz konusudur.
İnsanların temiz havalı yerlerde dolaşması kandaki oksijen seviyesini yükseltecek ve bağışıklık sistemin kuvvetlendirecektir. Açık havada gezmenin bir başka faydası ise virüs almış fakat hastalığın henüz ortaya çıkmadığı durumlarda olur. Bu durumda ağızda burunda oluşan virüsler solunumla dışarı atılacağından virüs partikül sayısında ciddi azalma olacaktır. Konakçıda ne kadar virüs yoğunluğu az olursa o derece hastalığın belirtilerinin ortaya çıkması gecikir. Hastalığın yavaş seyretmesi virüs yoğunluğuyla doğru orantılıdır. Virüsün epitel hücrelerde çoğalma sürüsü ne kadar uzarsa bireyin bağışıklık sistemi o kadar zaman kazanır ve savunma sisteminin devreye girmesine fırsat vermiş olur.
Mahir Adıbeş; (17.04.2021, TYB)
Samsung Galaxy akıllı telefonumdan gönderildi.
Ekleme
Tarihi: 17 Nisan 2021 - Cumartesi
KORONAVİRÜSLER HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
KORONAVİRÜSLER HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER
1-) Virüslerde Sprey Aşı ya da Damla Aşı:
Virüslere karşı yapılan aşılar için önce aşıda kullanılacak virüslerden dominant (baskın) olan tipin elde edilmesi gerekir. Bu kolay değil, yüzlerce virüs arasından bir ya da iki tane bulunabilir. İşlemin devamında bu tipin çoğaltılacak ortama uyum sağlaması lazım. Bu durum virüsün elde edilebilmesi kadar zor bir durumdur. Virüsler yalnız canlı hücrelerde çoğalırlar (canlı insan/hayvan, pirimer/cellaine hücre kültürleri). Bu safhayı geçen suşlarla (aşı yapılacak virüsün tip/alttip) yola devam edilir. Yalnız elde edilen suşun aşı haline getirilip canlıya verildikten sonra antikor oluşturup oluşturmayacağı da garanti değildir. Bu safhalar geçildikten sonra aşının canlılarda deneysel çalışmaları başlar ki bu safhalar en iyi ihtimalle üç, dört yılı alır.
Acil durumlarda aşı çalışmaları devam ederken kısa yollardan hedef canlılarda antikor oluşturulma yolları aranır. Bunun için birey ya hastalığa yakalanmalı ya da bir şekilde aşı yapılmalıdır. Hastalık tehlike arz ediyorsa bir şekilde aşılamak gerekir. Bu konuda zararsız olan aşılama yolları denenebilir. Bunun için mantıklı olan virüs inaktif edildikten sonra sprey/damla metodu uygulanabilir. Yalnız bu metotla yapılan aşılamalarda çok düşük antikor oluşur. O halde on dört gün arayla iki ya da üç defa tekrarlandığı zaman koruyucu antikor elde edilebilir. Bazı virüsler ön antikorlar (pire antikor) oluştuktan sonra koruyucu antikorları oluştururlar. Pikornavirüsler ve Koronavirüslerde ön antikorların koruyucu antikorlara dönüşüm yüzdeleri önemlidir. Yani ön antikorlar sonraki aşılamalarda yavaş yavaş kanda çoğalarak koruyucu seviyeye yükselir. Bu aşılar burundan sprey/damla olarak uygulandığından yan etkileri çok düşük olur. Kolay, hızlı metot olarak denenmekte faydası vardır.
Kovid-19 hastalığını geçirenlerde direk koruyucu antikorlar oluşur. Bunun için hastalık geçirenlerin aşı olmasına lüzum yoktur. Aşılarda ise ilk aşıda ön antikor olan İgM ler şekillenir (ön antikorlar koruyucu değildir), ikinci aşılamada ise İgG lere dönüşerek korumaya başlar. Onun için ilk aşıdan bir müddet sonra aşının tekrar edilmesi gerekir. Bazı durumlarda ön antikorların koruyucu antikorlara dönüşmesi çok yavaş olur, üçüncü aşıya bile ihtiyaç duyulabilir.
Sprey aşılarda ise burun, ağız, boğaz mukozasının koronavirüse karşı olan duyarlığından faydalanılarak vücutta bir direnç sağlamak mümkün olabilir. En azından hücre bağışıklığı sağlanır. Hücre bağışıklığı henüz ölçülebilir bir konu değildir. Yalnız hücre bağışıklığı olan insanlarda virüse karşı bir direnç olduğu bilinmektedir. En azından Sprey aşı metoduyla canlının bağışıklık sistemi tanışmış olur. Bu durum, savunma sistemini erken devreye girmesini sağlar.
İki aşı olup hastalığa yakalananlar olduğu zaman zaman duyuluyor. Bu durum aşının korumadığı söylentilerini yayar. Bu çok az görülen bir durumdur. Mesele aşıdan değil bireyden kaynaklanır. Birincisi, savunma sistemi çökmüş bireylere kaç defa aşı yaparsanız yapınız antikor oluşturamazsınız. Kanında önceden antikor bulunmayan kişiler her hastalığa açık durumdadır. İkincisi, ön antikorlar oluşmuş fakat koruyucu antikorlara dönüşememiş ya da çok azı dönüşmüştür. Bu durumda testlerde koruma görülse de birey hassas durumdadır.
2-) Virüslerin Gençlerdeki Seyri:
Virüsler genç ve taze hücreleri severler. Yaşlı hücrelerde ya çoğalmaz ya da verimliliği düşer. Bu bilginin doğrultusunda baktığımız zaman koronavirüslerin yaşlılarda ölüm oranının yüksek olduğu söylentisi gerçeklerle çelişiyor. Koronavirüs daha çok burun, ağız, boğaz mukozasına yerleşir. Yalnız buralarla sınırlı kalmaz; böbrek, akciğer, kalp, kaslara da yerleşir. Normalde ölüm yapmayan bir virüstür. Kovid-19’a yakalanan hastalarda 2 civarında ölüm olduğu tespit edilmiştir. Çift tırnaklı hayvanlarda hastalık yapan pikornavirüslerin aftovirüslerin alt tipleri 1,5-2 ölüm yaptığı bilinmektedir. Hâlbuki aşısız annelerden doğan genç buzağı ve kuzularda, miyokarddan dolayı, ölüm 35-40 civarında görülebilir. Bu oran yüksek bir orandır. Kovid-19 da bebeklerde ve gençlerde böyle bir sonuç doğurabilir.
Yaşlıların ölümü, Kovid-19’dan değil yıpranmış, yorulmuş bağışıklık sisteminden kaynaklanmaktadır. Kronik hastalıklar insanlarda bağışıklık sistemini aşırı zayıflatmaktadır. Bazı insanlarda ise doğuştan zayıftır. Yeni bir salgında bu durum hastalığa karşılık veremediğinden vücut zayıf düşer ve ortama bakteriler karışacağından hastalık ağır seyretmeye başlar.
Eğer annede virüslere karşı antikor yoksa doğan yavrular (bebekler) hastalıklara karşı savunmasız doğarlar. Annede antikor varsa bu antikorlar ya kan yoluyla anne karnında ya da yavru doğduktan sonra sütle (ağız sütü) yavruya geçer. Yavrular doğduktan sonraki sürede bağışıklık sistemi yavaş yavaş gelişir. Bu süre 3-6 ayda tamamlanır. Bağışıklık sisteminin gelişmesi için de zaman zaman bakteri, virüs, mantar patojenlerle karşılaşmasıyla doğru orantılıdır.
Eğer genç bir yavru veya çocuk Kovid-19 ile bulaşırsa savunma sistemi karşılık veremeyecek ve sonuç ağır seyredecektir. 0 (sıfır)-9 (dokuz) yaş arası çocuklar virüsler için ideal genç hücrelere sahiptir. Bu yaş çocuklarda 30-35 ölüm görülebilir. Bu durumu göz önünde bulundurarak, antikorsuz annelerden doğan çocukların hastalıktan korunması gerekiyor. Bağışıklık sisteminin cevap vermeye başladığı zaman tahmin edilip bir an önce aşılarının yapılması önemlidir.
Yavru anne karnındayken, annenin aşılanması en doğru uygulamadır.
Doğumdan 2-3 ay önce anne aşılanırsa oluşacak antikorlar doğumdan sonra yavruyu bir süre hastalığa karşı koruyacaktır.
3-) Virüslere Karşı Korunmada Maske, Kapanma, Açık Hava:
Hastalıktan korunmanın en iyi yolu virüsle temas etmemektir. Bunun için de kalabalık yerlerden uzak durmak, temizlik yeterlidir. Hastalığa yakalandıktan sonra kolay atlatılması için ise temizlik ve dengeli beslenme önemli faktörlerdir.
Virüslerin küçüklüğü göz önünde bulundurulduğunda maskenin çok büyük bir koruyuculuğu olmadığı düşünülebilir. Hiç yok, demekte doğru olmaz, 25-30 civarında bir faydası olması mümkündür.
Maske kullanarak dışarıdan solunum yoluyla girecek patojenler ve tozlar engellenir. Bu tedbir toz ve bakteriler için daha doğru bir kullanımdır. Yalnız tedbiri elden bırakmamak için bir disiplin anlayışı olarak daha faydalı olmaktadır.
Virüsle bulaşık olan bireyin kesinlikle maske kullanmaması gerekir. Bu konu önem arz etmektedir. Eğer ağız, burun, boğaz mukozasında virüs tutunmuş ve çoğalmaya başlamışsa açığa çıkan virüslerin maske dışarı atılmasını engelleyeceğinden ağızda burunda yoğunluğu artacak, solunumla ciğerlerine gidecek ve akciğerlerde çoğalmaya başlayacaktır. Akciğerlerdeki hücreleri tahrip edeceğinden buraya gelen bakterilere zemin hazırlayacak akciğer yetmezliği sonucu solunum güçlüğü ortaya çıkacaktır.
Hastalıkta içeriye kapanmak bireyi hassas duruma getirebilir. Evlerin iyi havalandırılmaması ya da bir şekilde bulaşıklık bu kapalı alanlarda çok hızlı yayılıp, çoğalacaktır. Virüslerin bulaşmasında kapalı alanlar çok ideal yerlerdir. İnsanların içeri kapanması, fizyolojik ve pisikolojik savunma sistemini zayıflatacaktır. Üstelik hareketsiz, kapalı alanlarda uzun süreli kalanlarda başka rahatsızlıkların ortaya çıkması söz konusudur.
İnsanların temiz havalı yerlerde dolaşması kandaki oksijen seviyesini yükseltecek ve bağışıklık sistemin kuvvetlendirecektir. Açık havada gezmenin bir başka faydası ise virüs almış fakat hastalığın henüz ortaya çıkmadığı durumlarda olur. Bu durumda ağızda burunda oluşan virüsler solunumla dışarı atılacağından virüs partikül sayısında ciddi azalma olacaktır. Konakçıda ne kadar virüs yoğunluğu az olursa o derece hastalığın belirtilerinin ortaya çıkması gecikir. Hastalığın yavaş seyretmesi virüs yoğunluğuyla doğru orantılıdır. Virüsün epitel hücrelerde çoğalma sürüsü ne kadar uzarsa bireyin bağışıklık sistemi o kadar zaman kazanır ve savunma sisteminin devreye girmesine fırsat vermiş olur.
Mahir Adıbeş; (17.04.2021, TYB)
Samsung Galaxy akıllı telefonumdan gönderildi.
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.