CHP İLE HELALLEŞELİM Mİ !?
<p>■ CHP İLE HELALLEŞELİM Mİ !?</p>
<p>Helalleşelim he mi!?</p>
<p>Hayır! Hayır! Hesaplaşalım!</p>
<p>Binlerce hata, günah ve ayibiniz var!</p>
<p>Biz af etsek de Allah af etmez!</p>
<p>Elbette ki, mahşerde hesaplaşırız!</p>
<p>Af etme ve helal olsun deme hak ve yetkimiz yok!</p>
<p>Bir kaç oy almak için toplumu kandırmayın, tarihi acılarımızı hatırlatmayın!</p>
<p>Siz samimi değilsiniz!</p>
<p>İstanbul İl Başkanınız Canan Kaftancıoğlu diyor ki: "Tekbir getirerek boğaz keserek mi demokrasi mücadelesi verilir. İnandığınız Allah'ınız sizin de belanızı versin." Ama Allah'a inanan başörtülü hanımların arasında oturarak sizin helalleşme toplantılarınızı izliyor! Benim size önerim CHP liler olarak topluca Allah'tan af dileyin! Çünkü bu günahları işlediniz!:</p>
<p>● Türkiye'de 29 Ocak 1932 tarihinde başlayan, Camii minarelerinden tam 18 yıl ezan yerine "Tanrı uludur" ile başlayan ne idüğü belirsiz kelimeler okutuldu... Bu zulmü müslümanlar olarak af etme hakkımız yok!</p>
<p>● 4 Mart 1925 tarihinde çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu ile basın ve siyasal muhalefet tamamıyla susturulmuş ve muhalif gazete ve dergilerin çoğu kapatılmıştır. Katı laiklik anlayışı doğrultusunda bazı Camilerin ibadete kapatılması, Hacc ibadeti için izin verilmemesi ve dini eğitime izin verilmemesi, din ve vicdan hürriyetini kısıtlamıştır... Müslümanların yıllarca Hacc'a gitmesini yasakladınız! Bunu af etme hakkımız yok!</p>
<p>● Tek parti döneminde yani 1923 ile 1950’li yıllar arasında bu ülkede yapılan icraatların en kötüsü olan ve İsmet İnönü döneminde yoğunlaşan Camileri kapatmak, depo, ahır, lokal, hatta tuvalet yapmak cinayetidir. İstanbul'un 1453 tarihinde müslümanlar tarafından fethedilmesinin bir nişanesi olan Ayasofya Camii, 24 Kasım 1934 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevrildi... Bu durum, hukuka ve milli iradeye aykırı olarak tarihi onurumuzu yaralamıştır. Osmanlı sanatının zirve eserlerinden biri olan Sultanahmet Camii, İsmet İnönü zamanında yani 1939 ile 1945 tarihleri arasında, Anadolu’dan toplanan Trakya sınırına gönderilecek olan erlerin sevkiyat durağı yani geçici yığınağı ve barınağı olarak kullanılmıştır. Sirkeci Garı'nın bitişiğindeki Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii yıktırılarak yerine Sazevi yapılmıştır. Hatta bu şuursuzluğa devrin tek Parti Gazetesi bile dayanamamış isyan etmiştir. 20 Nisan 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesinin haberi şöyle: "Bu ne insafsızlık. Seferihisar'da tarihi bir Cami ahır yapılmış!" Diyarbakır Ulu Camii depo yapılmıştı. 1590’lı yıllarda Beyoğlu ilçesinde Katip Mustafa Çelebi tarafından inşa edilen Katip Mustafa Çelebi Camii, şu anda İstiklal Meyhanesi olarak kullanılıyor. 350 yıllık Cami'nin yerine yapılan İstiklal Meyhanesi’nde, içki içiliyor ve dansöz oynatılıyor. 23 Temmuz 1940 tarihli Yenigün Gazetesi Hatay'da hangi Cami'nin kaç liraya satışa çıkarıldığını ilan etmiş ve buna göre Halebi Osmaniye Camii'ne 400 TL, Kurmalı Mescid'e 120 TL, Kantara Camii'ne 50 TL, Sadık Efendi Mescidi'ne ise 100 TL değer biçilmiştir. Daha nice Camii ve Mescidlere ihanet edilmiştir... Bunları af etme hakkımız yok!</p>
<p>● Başta İskipli Atıf hoca olmak üzere ve yüzlerce masum insanı şapka giymedi diye idam ettiniz! Sabiha Gökçen hatıralarında diyor ki: "Dersim isyanı (!) nedeniyle şehri bombalarken Munzur nehri kan akıyordu... Topal Osman denilen mel'un aldığı emirlerle yüzlerce masum insanı şişledi... İslam'ı tavizsiz bir şekilde haykıran, neredeyse 1000 yıllık bir milletin dini ve milli değerlerini cesurca savunan Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey, 27 Mart 1923 tarihinde ortadan kayboldu. Kardeşi, olayı Bakanlar Kurulu'na taşıdı ve devlet eliyle aranmasını istedi. Arama kararından üç gün sonra Ali Şükrü Bey'in cesedine ulaşıldı ve cinayeti araştıran komisyon, Topal Osman'ın, Ali Şükrü Bey'i boğarak şehit ettiğini öğrendi. Bu durumdan dolayı hakkında yakalama kararı çıkarılan Topal Osman teslim olmayarak direndi. Bir süre sonra öldürüldü... Ali Şükrü beyin ailesi, Dersin mazlumları, Şapka giymediği için idam edilen 74 İslam alimi ve yüzlerce insanın ailesi, Hakkınızı helal ediyor musunuz!? Bak, hayır! diyorlar!</p>
<p>● Türk Dil Kurumu üyesi Siyonist bir Yahudi'dir. Moiz Kohen (Munis Tekinalp (1883-1961) Selanik'te Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası bir Hahamdı ve kendisi de Haham eğitimi aldı. Böyle bir adam Türk Dil Kurumunda yıllar yılı etkin bir görevde... Türk Dil Kurumunun başında 45 yıl Ermeni olan Agop Martayan! Cumhuriyet’in dil politikalarının baş uygulayıcısıydı Agop Martayan! Bunun için çok uğraştı. Kendisine ve mesleğine uygun Dilaçar soyadı verildi. Önce Agop Dilaçar olmuş, sonra adını A. Dilaçar olarak kullanmıştır. 1979 tarihinde ölüm haberini veren TRT kendisini Adil Açar diye sunmuştur! 22 Eylül 1932 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleştirilen Türk Dili Konferansı’na Agop Martayan davet edilir. Ve 1934 yılında Türk Dil Kurumunun Başuzmanı olarak atanır. Agop Dilaçar, Türk Dil Kurumu Başuzmanı, yani Başkanı olarak 45 yıl görev yaptı. Türk diline en büyük ihaneti yaparak görevini tamamladı! Dilimizi bu hayinlere neden teslim ettiniz!? Af edilecek şeyler mi? Bunu da af edemeyiz!</p>
<p>● Lozan'ı zafer olarak yutturanlar 12 Ada meselesini de hafızamızdan silmiş oldular. Hatırlarsanız Cumhurbaşkanı Erdoğan Lozan'ı ve 12 Ada'yı şu sözlerle hatırlatmıştı: "Bağırsan duyulacak adaları Lozan'da verdik, zafer mi bunu görelim!?" 1911 yılında İtalyanlar Trablusgarb'a saldırmış ve bizi barışa zorlamak için Rodos ve 12 Ada'yı geçici olarak işgal etmiş ve Trablusgarp'tan subaylarınızı çekmezseniz adalara el koyarız demişlerdi. Bunun üzerine 1912 Ekim ayında Uşi'de yapılan antlaşmanın 2. maddesi gereği biz Trablusgarb'dan (Libya'dan) askerimizi derhal çekecektik, İtalya da adaları derhal teslim edecekti. Tam bu sırada Balkan Harbi patlak verdi. Yunan donanması 12 Ada'yı işgale hazırlanıyordu. Sırf adaları Yunanlılara kaptırmamak için İtalyanlara, "Hiç değilse savaş sonuna kadar kalın" demek zorunda kaldık. Dünya Savaşı'nda İtalyanlarla da savaşacak, böylece 12 Ada hukuken bize ait görünmesine rağmen İtalyan işgalinde kalacaktı. Lozan'da, 15. maddeyle 12 Ada'nın tapusunu İtalya'ya bıraktık. Ta ki, 2. Dünya Savaşı'nda anavatanları tehdit altında kalan İtalyanlar hem Libya'dan ve hem de Adalar'dan çekilme kararı alıncaya kadar bu durum devam etti. Eğer bu yeni süreçte Türk hükümeti fırsatları değerlendirebilseydi bazı adaların geri alınması veya adalar üzerinde bazı haklarımızın tanınması mümkün olabilecekti. İtalya ve Almanya, "adaları alın" dedi Türk hükumeti ve İsmet İnonü! Hayır! dedi. 1943 yılında Mussolini anavatan derdine düşüp Adaları boşaltma emrini verdi ve Türkiye'ye, "Gelin, adaları sizden almıştık, eski adalarınızı alın" dediler. Almadık, bizim başkasının toprağında gözümüz yok dedik. Derken İtalyanlar gitti, Almanlar adaları işgal etti. Almanlar da 1945 yılında yenileceklerini anlayınca adaları boşaltmak zorunda kaldılar ve bize adalarımızı geri almamızı teklif ettiler. Türkiye buna da yanaşmadı. "Bizim sınırlarımızın dışında bir çakıl taşında dahi gözümüz yok" dedi. Buna ne denilir!? Nihayet 1945 baharında İngiliz donanması Almanların boşalttığı 12 Ada'yı işgale başladı. Bu sırada Yunanistan, İngiltere'ye başvurup adaları istedi (bu arada Rodos'u işgal etmişti). Nihayet 10 Şubat 1947 tarihinde Paris Konferansıyla 12 Ada Yunanlılara teslim edildi. (Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, 4. Kitap, 1. Bölüm, Bilgi: 1999, s. 139-411) Galip bir devlet olarak Lozan masasına oturduk! Hani deniliyor ki: "Yunan'ı denize döktük!" Galip bir devlet masada en güçlü devlettir. Ama biz milyonlarca km2 toprak kaybettik Lozan masasında!? Ve dibimizdeki adalar İtalya'nın! İtalya'nın teklifini reddettik ve istemedik! Sonra adalar Yunanistan'a verildi! Yunan'ı denize döktük, ancak Lozan masasında Batı Trakya'yı üstüne verdik. Yunan'dan almamız gereken 470 ton altın, yani 470 milyar dolar savaş tazminatından vazgeçtik, yani resmen hibe ettik. Osmanlı'dan kalan 40 milyar dolar borcu üstlendik! Ve bununla da kalınmadı, Yunan harp malulleri sandığına 300.000 TL hibe ettik! İşte size Lozan gerçeği!? Vatan toprağı feda edildi. Asla af edemeyiz!</p>
<p>● Hiç bitmedi hatanız ve günahınız! Türkiye'de her 10 yılda yapılan darbeleri ayakta alkışladınız! Son darbe teşebbüsü olan 15 Temmuz'da, gözümüzün içine baka baka çekip gittiniz. Ve işgal hareketine tiyatro dediniz! İsmet İnönü, Menderes'in yüzüne haykırarak dedi ki: "Seni ben bile kurtaramam!" Ne büyük utanç! Nitekim kurtarmak isteseydi, kurtarabilirdi... Ama ülkenin Başbakanı ve iki bakanı alçakça katledildi... Bitti mi?! Bitmedi günahınız!? Sosyalistçe düşünüp sizin gibi kapitalistçe yaşamayan, Amerikan emperyalizmine başkaldıran Deniz Gezmiş ve arkadaşları da CHP'nin 149 destek oyu ile idama mahkum oldular... Hele Anadolu'da bir tek ağacın altına beni gömün diyen Nazım Hikmet sürgün edildi ve vatandaşlıktan çıkarıldı. Vatan hasretiyle Moskova'da can verdi... Vicdanınız rahat mı? Yıllar sonra devletimiz ölüsünü vatandaş yaptı... Sadece müslümanlara zulmetmediniz, kendi yavrularınıza da zulmettiniz!</p>
<p>● Binlerce başörtülü genç kızımıza hayati dar ettiniz. Okullara almadınız! Derece ile mezun olanların ağızlarını faşistçe kilitlediniz! Kamusal alan diye bir iğrenç ifadeyle insanlara zulmettiniz... Başı örtülü olan herkese ikinci sınıf muamelesi yaptınız!</p>
<p>● 1925–1932 arası yıllar... 2. Ordu Komutanı Fahrettin Altay’ın Konya’da görev yaptığı yıllardır... Son devrin en büyük tarihçilerinden İbrahim Hakkı Konyali (Konya tarihi uzmanı) anlatıyor: "Anadolu Selçuklularının payitahtı Konya’nın eşsiz tarih yadigarlarının pek çoğu korkunç tahriplere uğramıştır. Bunlar, Fahrettin Paşa’nın, Konya'nın merkezinde bulunan Alaaddin Tepesi’nden verdiği bir baston işaretiyle telef edilmişlerdir." "Alaaddin Tepesi ile Hükumet Konağı arasında bir çok Medrese, Türbe, İmarethane vardı. Son yarım asır içinde bunların hepsi yok olmuş ve hiçbirisi bize kadar gelmemiştir." diyor ve bir çoğunu ismen belirtmektedir! Sayın Kılıçtaroğlu, bu ülkenin bir aydın vatandaşı olarak sizden korkuyorum. Kim bilir iktidar ulursanız ne zulümlere imza atarsınız!? Zihniyetiniz hiç değişmiyor 98 yıldır! "Libya'da ne işiniz var!?" "Akdenizde mavi vatan mücadelesi verilirken, "gerginliğe neden uyorsunuz!? Türkiye'deki yabancı Büyükelçilere mektup yazarak şikayet ediyorsunuz!? Devletin kurumlarının önünde basın açıklamalariyla memurları tehdit ediyor, kürumları itibarsızlaştiriyorsunuz!? "Tayyip Erdoğan Amerikaya kaçacak!" diyecek kadar akla ziyan bir halde seviyeyi düşürüyorsunuz!? Yabancı iş adamları tedirgin ediyor ve tehdid ediyorsunuz! Türkiye'yi dünyaya şikayet ediyorsunuz! Ermenistan Azerbaycan Karabağ savaşında, "cihadci guruplar oraya gönderiliyor!" diyerek ülkenizin yanında yer almadınız! Türkiye'yi tehdid eden teröre karşı mücadele adına teskereye hayır! diyorsunuz!? Her gün ama her gün korkunç hata ediyorsunuz! Doğrusu sizinle aynı gök kubbeyi paylaşmaktan zorlanıyorum! Helalleşelim mi diyorsunuz!? Kapatalım CHP yi, yeni bir parti kuralım! Çünkü CHP ismi bizi acıtıyor, çok acılar hatırlatıyor... Mehmet Bozkurt, Eğitimci İlahiyatçı Araştırmacı Yazar</p>
Ekleme
Tarihi: 20 Ağustos 2022 - Cumartesi
CHP İLE HELALLEŞELİM Mİ !?
<p>■ CHP İLE HELALLEŞELİM Mİ !?</p>
<p>Helalleşelim he mi!?</p>
<p>Hayır! Hayır! Hesaplaşalım!</p>
<p>Binlerce hata, günah ve ayibiniz var!</p>
<p>Biz af etsek de Allah af etmez!</p>
<p>Elbette ki, mahşerde hesaplaşırız!</p>
<p>Af etme ve helal olsun deme hak ve yetkimiz yok!</p>
<p>Bir kaç oy almak için toplumu kandırmayın, tarihi acılarımızı hatırlatmayın!</p>
<p>Siz samimi değilsiniz!</p>
<p>İstanbul İl Başkanınız Canan Kaftancıoğlu diyor ki: "Tekbir getirerek boğaz keserek mi demokrasi mücadelesi verilir. İnandığınız Allah'ınız sizin de belanızı versin." Ama Allah'a inanan başörtülü hanımların arasında oturarak sizin helalleşme toplantılarınızı izliyor! Benim size önerim CHP liler olarak topluca Allah'tan af dileyin! Çünkü bu günahları işlediniz!:</p>
<p>● Türkiye'de 29 Ocak 1932 tarihinde başlayan, Camii minarelerinden tam 18 yıl ezan yerine "Tanrı uludur" ile başlayan ne idüğü belirsiz kelimeler okutuldu... Bu zulmü müslümanlar olarak af etme hakkımız yok!</p>
<p>● 4 Mart 1925 tarihinde çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu ile basın ve siyasal muhalefet tamamıyla susturulmuş ve muhalif gazete ve dergilerin çoğu kapatılmıştır. Katı laiklik anlayışı doğrultusunda bazı Camilerin ibadete kapatılması, Hacc ibadeti için izin verilmemesi ve dini eğitime izin verilmemesi, din ve vicdan hürriyetini kısıtlamıştır... Müslümanların yıllarca Hacc'a gitmesini yasakladınız! Bunu af etme hakkımız yok!</p>
<p>● Tek parti döneminde yani 1923 ile 1950’li yıllar arasında bu ülkede yapılan icraatların en kötüsü olan ve İsmet İnönü döneminde yoğunlaşan Camileri kapatmak, depo, ahır, lokal, hatta tuvalet yapmak cinayetidir. İstanbul'un 1453 tarihinde müslümanlar tarafından fethedilmesinin bir nişanesi olan Ayasofya Camii, 24 Kasım 1934 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevrildi... Bu durum, hukuka ve milli iradeye aykırı olarak tarihi onurumuzu yaralamıştır. Osmanlı sanatının zirve eserlerinden biri olan Sultanahmet Camii, İsmet İnönü zamanında yani 1939 ile 1945 tarihleri arasında, Anadolu’dan toplanan Trakya sınırına gönderilecek olan erlerin sevkiyat durağı yani geçici yığınağı ve barınağı olarak kullanılmıştır. Sirkeci Garı'nın bitişiğindeki Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii yıktırılarak yerine Sazevi yapılmıştır. Hatta bu şuursuzluğa devrin tek Parti Gazetesi bile dayanamamış isyan etmiştir. 20 Nisan 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesinin haberi şöyle: "Bu ne insafsızlık. Seferihisar'da tarihi bir Cami ahır yapılmış!" Diyarbakır Ulu Camii depo yapılmıştı. 1590’lı yıllarda Beyoğlu ilçesinde Katip Mustafa Çelebi tarafından inşa edilen Katip Mustafa Çelebi Camii, şu anda İstiklal Meyhanesi olarak kullanılıyor. 350 yıllık Cami'nin yerine yapılan İstiklal Meyhanesi’nde, içki içiliyor ve dansöz oynatılıyor. 23 Temmuz 1940 tarihli Yenigün Gazetesi Hatay'da hangi Cami'nin kaç liraya satışa çıkarıldığını ilan etmiş ve buna göre Halebi Osmaniye Camii'ne 400 TL, Kurmalı Mescid'e 120 TL, Kantara Camii'ne 50 TL, Sadık Efendi Mescidi'ne ise 100 TL değer biçilmiştir. Daha nice Camii ve Mescidlere ihanet edilmiştir... Bunları af etme hakkımız yok!</p>
<p>● Başta İskipli Atıf hoca olmak üzere ve yüzlerce masum insanı şapka giymedi diye idam ettiniz! Sabiha Gökçen hatıralarında diyor ki: "Dersim isyanı (!) nedeniyle şehri bombalarken Munzur nehri kan akıyordu... Topal Osman denilen mel'un aldığı emirlerle yüzlerce masum insanı şişledi... İslam'ı tavizsiz bir şekilde haykıran, neredeyse 1000 yıllık bir milletin dini ve milli değerlerini cesurca savunan Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey, 27 Mart 1923 tarihinde ortadan kayboldu. Kardeşi, olayı Bakanlar Kurulu'na taşıdı ve devlet eliyle aranmasını istedi. Arama kararından üç gün sonra Ali Şükrü Bey'in cesedine ulaşıldı ve cinayeti araştıran komisyon, Topal Osman'ın, Ali Şükrü Bey'i boğarak şehit ettiğini öğrendi. Bu durumdan dolayı hakkında yakalama kararı çıkarılan Topal Osman teslim olmayarak direndi. Bir süre sonra öldürüldü... Ali Şükrü beyin ailesi, Dersin mazlumları, Şapka giymediği için idam edilen 74 İslam alimi ve yüzlerce insanın ailesi, Hakkınızı helal ediyor musunuz!? Bak, hayır! diyorlar!</p>
<p>● Türk Dil Kurumu üyesi Siyonist bir Yahudi'dir. Moiz Kohen (Munis Tekinalp (1883-1961) Selanik'te Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası bir Hahamdı ve kendisi de Haham eğitimi aldı. Böyle bir adam Türk Dil Kurumunda yıllar yılı etkin bir görevde... Türk Dil Kurumunun başında 45 yıl Ermeni olan Agop Martayan! Cumhuriyet’in dil politikalarının baş uygulayıcısıydı Agop Martayan! Bunun için çok uğraştı. Kendisine ve mesleğine uygun Dilaçar soyadı verildi. Önce Agop Dilaçar olmuş, sonra adını A. Dilaçar olarak kullanmıştır. 1979 tarihinde ölüm haberini veren TRT kendisini Adil Açar diye sunmuştur! 22 Eylül 1932 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleştirilen Türk Dili Konferansı’na Agop Martayan davet edilir. Ve 1934 yılında Türk Dil Kurumunun Başuzmanı olarak atanır. Agop Dilaçar, Türk Dil Kurumu Başuzmanı, yani Başkanı olarak 45 yıl görev yaptı. Türk diline en büyük ihaneti yaparak görevini tamamladı! Dilimizi bu hayinlere neden teslim ettiniz!? Af edilecek şeyler mi? Bunu da af edemeyiz!</p>
<p>● Lozan'ı zafer olarak yutturanlar 12 Ada meselesini de hafızamızdan silmiş oldular. Hatırlarsanız Cumhurbaşkanı Erdoğan Lozan'ı ve 12 Ada'yı şu sözlerle hatırlatmıştı: "Bağırsan duyulacak adaları Lozan'da verdik, zafer mi bunu görelim!?" 1911 yılında İtalyanlar Trablusgarb'a saldırmış ve bizi barışa zorlamak için Rodos ve 12 Ada'yı geçici olarak işgal etmiş ve Trablusgarp'tan subaylarınızı çekmezseniz adalara el koyarız demişlerdi. Bunun üzerine 1912 Ekim ayında Uşi'de yapılan antlaşmanın 2. maddesi gereği biz Trablusgarb'dan (Libya'dan) askerimizi derhal çekecektik, İtalya da adaları derhal teslim edecekti. Tam bu sırada Balkan Harbi patlak verdi. Yunan donanması 12 Ada'yı işgale hazırlanıyordu. Sırf adaları Yunanlılara kaptırmamak için İtalyanlara, "Hiç değilse savaş sonuna kadar kalın" demek zorunda kaldık. Dünya Savaşı'nda İtalyanlarla da savaşacak, böylece 12 Ada hukuken bize ait görünmesine rağmen İtalyan işgalinde kalacaktı. Lozan'da, 15. maddeyle 12 Ada'nın tapusunu İtalya'ya bıraktık. Ta ki, 2. Dünya Savaşı'nda anavatanları tehdit altında kalan İtalyanlar hem Libya'dan ve hem de Adalar'dan çekilme kararı alıncaya kadar bu durum devam etti. Eğer bu yeni süreçte Türk hükümeti fırsatları değerlendirebilseydi bazı adaların geri alınması veya adalar üzerinde bazı haklarımızın tanınması mümkün olabilecekti. İtalya ve Almanya, "adaları alın" dedi Türk hükumeti ve İsmet İnonü! Hayır! dedi. 1943 yılında Mussolini anavatan derdine düşüp Adaları boşaltma emrini verdi ve Türkiye'ye, "Gelin, adaları sizden almıştık, eski adalarınızı alın" dediler. Almadık, bizim başkasının toprağında gözümüz yok dedik. Derken İtalyanlar gitti, Almanlar adaları işgal etti. Almanlar da 1945 yılında yenileceklerini anlayınca adaları boşaltmak zorunda kaldılar ve bize adalarımızı geri almamızı teklif ettiler. Türkiye buna da yanaşmadı. "Bizim sınırlarımızın dışında bir çakıl taşında dahi gözümüz yok" dedi. Buna ne denilir!? Nihayet 1945 baharında İngiliz donanması Almanların boşalttığı 12 Ada'yı işgale başladı. Bu sırada Yunanistan, İngiltere'ye başvurup adaları istedi (bu arada Rodos'u işgal etmişti). Nihayet 10 Şubat 1947 tarihinde Paris Konferansıyla 12 Ada Yunanlılara teslim edildi. (Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, 4. Kitap, 1. Bölüm, Bilgi: 1999, s. 139-411) Galip bir devlet olarak Lozan masasına oturduk! Hani deniliyor ki: "Yunan'ı denize döktük!" Galip bir devlet masada en güçlü devlettir. Ama biz milyonlarca km2 toprak kaybettik Lozan masasında!? Ve dibimizdeki adalar İtalya'nın! İtalya'nın teklifini reddettik ve istemedik! Sonra adalar Yunanistan'a verildi! Yunan'ı denize döktük, ancak Lozan masasında Batı Trakya'yı üstüne verdik. Yunan'dan almamız gereken 470 ton altın, yani 470 milyar dolar savaş tazminatından vazgeçtik, yani resmen hibe ettik. Osmanlı'dan kalan 40 milyar dolar borcu üstlendik! Ve bununla da kalınmadı, Yunan harp malulleri sandığına 300.000 TL hibe ettik! İşte size Lozan gerçeği!? Vatan toprağı feda edildi. Asla af edemeyiz!</p>
<p>● Hiç bitmedi hatanız ve günahınız! Türkiye'de her 10 yılda yapılan darbeleri ayakta alkışladınız! Son darbe teşebbüsü olan 15 Temmuz'da, gözümüzün içine baka baka çekip gittiniz. Ve işgal hareketine tiyatro dediniz! İsmet İnönü, Menderes'in yüzüne haykırarak dedi ki: "Seni ben bile kurtaramam!" Ne büyük utanç! Nitekim kurtarmak isteseydi, kurtarabilirdi... Ama ülkenin Başbakanı ve iki bakanı alçakça katledildi... Bitti mi?! Bitmedi günahınız!? Sosyalistçe düşünüp sizin gibi kapitalistçe yaşamayan, Amerikan emperyalizmine başkaldıran Deniz Gezmiş ve arkadaşları da CHP'nin 149 destek oyu ile idama mahkum oldular... Hele Anadolu'da bir tek ağacın altına beni gömün diyen Nazım Hikmet sürgün edildi ve vatandaşlıktan çıkarıldı. Vatan hasretiyle Moskova'da can verdi... Vicdanınız rahat mı? Yıllar sonra devletimiz ölüsünü vatandaş yaptı... Sadece müslümanlara zulmetmediniz, kendi yavrularınıza da zulmettiniz!</p>
<p>● Binlerce başörtülü genç kızımıza hayati dar ettiniz. Okullara almadınız! Derece ile mezun olanların ağızlarını faşistçe kilitlediniz! Kamusal alan diye bir iğrenç ifadeyle insanlara zulmettiniz... Başı örtülü olan herkese ikinci sınıf muamelesi yaptınız!</p>
<p>● 1925–1932 arası yıllar... 2. Ordu Komutanı Fahrettin Altay’ın Konya’da görev yaptığı yıllardır... Son devrin en büyük tarihçilerinden İbrahim Hakkı Konyali (Konya tarihi uzmanı) anlatıyor: "Anadolu Selçuklularının payitahtı Konya’nın eşsiz tarih yadigarlarının pek çoğu korkunç tahriplere uğramıştır. Bunlar, Fahrettin Paşa’nın, Konya'nın merkezinde bulunan Alaaddin Tepesi’nden verdiği bir baston işaretiyle telef edilmişlerdir." "Alaaddin Tepesi ile Hükumet Konağı arasında bir çok Medrese, Türbe, İmarethane vardı. Son yarım asır içinde bunların hepsi yok olmuş ve hiçbirisi bize kadar gelmemiştir." diyor ve bir çoğunu ismen belirtmektedir! Sayın Kılıçtaroğlu, bu ülkenin bir aydın vatandaşı olarak sizden korkuyorum. Kim bilir iktidar ulursanız ne zulümlere imza atarsınız!? Zihniyetiniz hiç değişmiyor 98 yıldır! "Libya'da ne işiniz var!?" "Akdenizde mavi vatan mücadelesi verilirken, "gerginliğe neden uyorsunuz!? Türkiye'deki yabancı Büyükelçilere mektup yazarak şikayet ediyorsunuz!? Devletin kurumlarının önünde basın açıklamalariyla memurları tehdit ediyor, kürumları itibarsızlaştiriyorsunuz!? "Tayyip Erdoğan Amerikaya kaçacak!" diyecek kadar akla ziyan bir halde seviyeyi düşürüyorsunuz!? Yabancı iş adamları tedirgin ediyor ve tehdid ediyorsunuz! Türkiye'yi dünyaya şikayet ediyorsunuz! Ermenistan Azerbaycan Karabağ savaşında, "cihadci guruplar oraya gönderiliyor!" diyerek ülkenizin yanında yer almadınız! Türkiye'yi tehdid eden teröre karşı mücadele adına teskereye hayır! diyorsunuz!? Her gün ama her gün korkunç hata ediyorsunuz! Doğrusu sizinle aynı gök kubbeyi paylaşmaktan zorlanıyorum! Helalleşelim mi diyorsunuz!? Kapatalım CHP yi, yeni bir parti kuralım! Çünkü CHP ismi bizi acıtıyor, çok acılar hatırlatıyor... Mehmet Bozkurt, Eğitimci İlahiyatçı Araştırmacı Yazar</p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.