KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (30)
<p>M. Hasip TAYLAN</p>
<p><a name="_Hlk59661992"><strong><u>e-Kur’an</u></strong></a><strong><u>:</u></strong> Kuran’ı kerim semavi kitapların sonuncusudur. Bu kitap Cenab-ı Hakk (c.c) tarafından son nebi ve resul olan Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v) indirilmiştir. Keza Cenab-ı Hakk (c.c) tarafından şu Ayet-i kerimede belirtildiği gibi: <strong><span dir="RTL">إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ</span> “Şuphesiz Zikri (Kuran’ı) biz indirdik ve onu biz muhafaza edeceğiz.” </strong>Demek suretiyle Kuran’ın muhafazasını taahhüt etmişlerdir.</p>
<p>Hâlbuki Kuran’dan önce indirilen semavi kitapların tamamı Cihanşumul olmayıp, özellikle şeriatları belli kavimlere ve muvakkat zaman içinde geçerli omuştur. Bunların muhafazasını da Cenab-ı Hakk (c.c) garantilememiş ve şu Ayet’te belirtildiği gibi onların muhafazasını zamanın zahid ve âlimlerine havale etmiştir. Ayet-i kerime şöyle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">إِنَّآ أَنزَلۡنَا ٱلتَّوۡرَىٰةَ فِيهَا هُدٗى وَنُورٞۚ يَحۡكُمُ بِهَا ٱلنَّبِيُّونَ ٱلَّذِينَ أَسۡلَمُواْ لِلَّذِينَ هَادُواْ وَٱلرَّبَّٰنِيُّونَ وَٱلۡأَحۡبَارُ بِمَا ٱسۡتُحۡفِظُواْ مِن كِتَٰبِ ٱللَّهِ وَكَانُواْ عَلَيۡهِ شُهَدَآءَ</span> “Gerçekten Tevrat'ı içinde hidayet ve nur bulunduğu halde indirdik. Allah'a teslim olmuş peygamberler yahudilerin arasında onunla hükmederlerdi. <u>Yine Allah'ın kitabını korumakla görevlendirilmiş olmaları itibariyle âlimler ve fakihler de onunla hükmederlerdi</u>. Bunlar onun üzerine şahittiler.” </strong>(Maide 44).</p>
<p>Binaenaleyh, Karan’ı kerim, kendisinden önce indirilmiş olan tüm semavi kitapların ilahi öğretilerinin muhtevasını ihtiva etmekle beraber, bu kitapların muhteviyatında mevcut olan Allah’ın (c.c) tevhidine dair imanı ve Allah’a (c.c) ibadete dair hususları te’kid ve tasdik etmektedir.</p>
<p><u>Dolayısıyla Kur’an’a imanla ilgili hususlara gelince;</u></p>
<p>a) Kur’an’ı azimuşşan; kendinden önce nazil olan tüm semavi kitapları gerektiğinde nesh eden (hükümlerini kaldıran), tümüne hâkim olan ve ayeti kerimede zikredildiği gibi, tüm semavi kitapları tasdik eden ve üzerlerine şahit olarak inen kitaptır.</p>
<p>Kur’an-i kerim Peygamberimize (s.a.v) hitaben şöyle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقاً لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِناً عَلَيْهِ</span> “Sana da Kitab'ı, hak ile kendinden önceki kitapları doğrulayıcı ve onların üzerine şahit olarak indirdik.” </strong>(Maide 48).</p>
<p><u>“Onların üzerine şahit olarak indirdik”</u> ifadesi; onları gözetleyici ve koruyucu anlamındadır. Yani o kitaplardaki hakikatı tespit etmek sureti ile tahrifatı, tağyiratı ve tebdilatı hakikatten ayıran demektir.</p>
<p>b) Kur’nın daveti ve şeriatı tüm sakalayn’a (İnsan ve cinlere) şamildir. Bu husustaki Ayet-i kerimeler: <strong><span dir="RTL">تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرً</span></strong><span dir="RTL">ا</span> <strong>“Âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna (Muhammed’e) Furkan’ı indiren, Allah’ın şânı çok yücedir” </strong>(Furkan 1). Başka bir Ayet-i kerimede Cenab-i Hakk (c.c) Peygamberimize hitaben şöyle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَذَا الْقُرْآنُ لِأُنْذِرَكُمْ بِهِ وَمَنْ بَلَغَ</span> “bu Kur’an bana, sizi ve sizden sonra ulaştığı herkesi kendisi ile uyarmam için vahyolunmuştur.” </strong>(En’am 19). Keza Kur’an’ı azimuşşanda cinlerin Peygamberimizin bir sabah namazında kuran okuyuşunu dinledikten sonra, birbirlerine şöyle söylediklerini dile getirmektedir: <span dir="RTL">يَهْد۪ٓي</span><strong><span dir="RTL"> اِلَى الرُّشْدِ فَاٰمَنَّا بِه۪ۜ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَٓا اَحَدًاۙ</span></strong> <span dir="RTL">إِنَّا<strong> سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا</strong></span><strong> “Doğrusu biz hayret verici bir Kur'an dinledik. O hidayete erdirendir; biz de ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimize asla hiç kimseyi ortak koşmayacağız.” </strong>(Cin 1-2)</p>
<p>c) Kur’an’ın nüzulünden sonra gerek ehli kitabın gerekse ehli kitap dışındakilerin Kur’an dışında, geçmiş kitap ve suhuflara veya bunların herhangi bir nüshasına itikatla, Allah’a (c.c) ibadet etmesi caiz değildir. Kur’an’ın inişinden sonra, Kur’an’ın getirdiği din dışında artık din yoktur, onda Allah’ın (c.c) emrettiği ibadetler dışında ibadet yoktur, onda helal kılınan hiçbir şey haram değildir ve onda haram kılınan hiçbir şey helal değildir. Ondaki emirlerine uymak ve nehiylerinden sakınmak ve onda geçen ibretlik hadise ve kıssaları dikkate alıp kulak ardı etmemek şarttır. Ayrıca muhkem Ayetleri öğrenip, müteşabihlere olduğu gibi teslim olmak gerekmektedir. Kısacası şu ayeti kerimede zikredildiği gibi:</p>
<p><strong><span dir="RTL">وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْاِسْلَامِ د۪ينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُۚ وَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ مِنَ الْخَاسِر۪ي</span></strong><strong><span dir="RTL">ن</span></strong> <strong>“(Bundan sonra) kim, İslâm’dan başka bir din ararsa, o kimsen o din asla kabul edilmeyecek ve o kimse, ahirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır.”</strong> (Ali İmran 85).</p>
<p>Başka bir Ayet-i kerimede: <strong><span dir="RTL">وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ</span></strong> <strong>“İşte bu (Kur’an) bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Allah’ın rahmetine ulaşmak istiyorsanız ona uyun ve Allah’tan hakkıyla sakının.” </strong>(En’am 155).</p>
<p>d) Geçmiş semavi kitapların getirdiği şeriatlerin aksine, Kur’an’ın getirdiği şeriatın kolay olması, takdire şayandır.</p>
<p>Şu Ayet-i kerimede de beyan edildiği gibi: <strong><span dir="RTL">اَلَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْاُمِّيَّ الَّذ۪ي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْج۪يلِۘ يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهٰيهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَٓائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ اِصْرَهُمْ وَالْاَغْلَالَ الَّت۪ي كَانَتْ عَلَيْهِمْۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِه۪ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ مَعَهُٓۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُو</span></strong><strong><span dir="RTL">ن</span></strong> <strong>“Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları elçiye o ümmî Peygamber’e uyanlar (var ya) işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar, onlara temiz şeyleri helâl, çirkin şeyleri haram kılar, <u>(sırtlarındaki) yüklerini indirir ve üzerlerindeki zincirlerinden kurtarır.</u> İşte o Peygamber’e inanan, onu destekleyen, ona yardım eden ve onunla birlikte indirilen nura uyanlar var ya işte esas kurtuluşa erenler onlardır.” </strong>(A’raf 157).</p>
<p>Yüce Allah'ın: "Sırtlarındaki ağır yükü indiren" buyruğunda geçen, Ağır yük açıklamasını Mücahit, Katade ve İbn-i Cübeyr yapmıştır. İbn-i Abbas, ed-Dahhâk ve el-Hasen da “ağır yük” aynı zamanda ahit anlamına da gelir, açıklamasında bulunmuşlardır.</p>
<p>Bu ayet-i kerime bu iki manayı da kapsamına almaktadır. Çünkü İsrail oğullarından ağır birtakım amelleri yerine getirmeye dair ahit alınmıştır. Yü­ce Allah Muhammed (s.a.v)'i peygamber olarak göndermek üzere onlar üze­rindeki bu ahdi ve o amellerin ağalığını kaldırmış oldu. İdrarın yıkanmak­la temizlenmesi, ganimetlerin helal kılınması, ay hali olan kadınla birlikte otu­rup kalkmanın, onunla beraber yemek yemenin, beraber yatmanın helâl kı­lınması gibi. Hâlbuki İsrailoğullanndan herhangi birisinin elbisesine idrar isa­bet edecek olursa onu makasla keserdi. Bu, "onlardan birisinin derisine isa­bet edecek olsa" diye de rivayet edilmiştir. Ganimetleri bir araya toplayıp ge­tirdikleri vakit ise, semadan onu yiyip bitiren bir ateş İnerdi. Kadın da ay ha­li oldu mu, ona yaklaşmazlardı. Ve buna benzer, sahih hadislerde ve başka­larında sabit olmuş diğer hususlar vardı.</p>
<p>Bu ağır yüklerden birisi de cumartesi günü çalışmayı terk etmek yükümlülüğü idi. Çünkü rivayete göre Musa (a.s) cumartesi günü kamış taşıyan bir adam görmüş ve onun boynunu vurmuş. Müfessirlerin çoğunluğunun görüşü budur. İsrail oğulları arasında da diyet söz konusu değildi. Sadece kısas vardı. Tevbelerine bir alamet olmak üzere de kendilerini öldürmeleri emrolmuştu. Ve buna benzer başka mükellefiyetler. İşte bütün bunlar "zincirlere, bukağılara" benzetilmiştir. (Kurtubi, A’raf 157).</p>
<p>Isr kelimesi, sahibine ağır gelen ve ağırlığından dolayı hareket etmesine mâni olan ağırlık, yük demektir. Bu tabirden maksat, Hz. Musa (a.s)'ın şeriatının çok zor ve ağır olduğunu ifade etmektir. "Sırtlarındaki zincirler" tabirinden murad da "Elbisedeki, kendisine idrar bulaşmış olan yeri kesip atmak; tevbe için, kendini öldürmek; hata eden uzvu kesmek ve etteki damarları bulup çıkartmak gibi, ibadetlerinde söz konusu olan, çok şiddetli ve ağır, zor sorumluluklardır. Allah Teâlâ, bunları "zincirler" diye vasıflandırmıştır. Çünkü bir şeyi haram kılmak, insanı onu yapmaktan alıkoymaktır. Aynı şekilde zincirler de insanı bir şeyler yapmaktan alıkoyar. Rivayet edildiğine göre İsrail oğulları, namaza kalktıkları zaman, yün elbiseler giyiyor, Allah'a tazim ve saygı olarak, ellerini boyunlarına zincirlerle bağlıyorlardı. Bu görüşe göre ayetteki "zincirler" kelimesi, mecazi bir ifade değildir. (F. Razi, A’raf 157).</p>
<p>e) Kur’an-i kerim, semavi kitapların içinde gerek lafzen ve gerekse manen her çeşit tahrif ve tağyirden muhafazası, Allah (c.c) tarafından garanti altına alınmış yegâne kutsal kitaptır. Mevzu ile alakalı Ayet-i kerimeler:</p>
<p><strong><span dir="RTL">إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ</span></strong><strong> “Hiç şüphesiz, zikri (Kur'an'ı) biz indirdik ve onun koruyucuları da gerçekten biziz.” </strong>(Hicr 9).</p>
<p>Katade ve Sabit el-Bünânî dedi ki: Yüce Allah, o Kitabı, şeytanların ona herhangi bir batılı ilave etmelerine yahut ondan herhangi bir hakkı eksiltme­lerine karşı korumuştur. Onu korumayı bizzat yüce Allah üzerine almıştır. O bakımdan o her zaman için korunma altındadır.</p>
<p>Hâlbuki öbür kitapları koruma görevini de Cenab-i Hakk (c.c) tarafından, Maide Suresinin 44. Ayetinde zikredildiği gibi, Rahip ve Hahamlara verilmişti. Onlar da değiştirmiş ve değişik­liklere uğratmışlardır. (Kurtubi, Hicr 9).</p>
<p><strong><span dir="RTL">لَا يَأْتِيهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِهِ تَنْزِيلٌ مِنْ حَكِيمٍ حَمِيدٍ</span></strong><strong> “Ne önceden onun hükümlerini iptal eden bir kitap gelmiştir, ne de ondan sonra gelir; hakim (hüküm ve hikmet sahibi) ve hamid (hamde layık) tarafından indirilmiştir.” </strong></p>
<p>“Ne önceden onun hükümlerini iptal eden bir kitap gelmiştir, ne de ondan sonra gelir.” Yani; Allah tarafından da­ha önceden indirilmiş hiçbir şey onu yalanlamaz, ondan sonra da herhangi bir kitap inmeyecek, onu iptal etmeyecek, onu nesh etmeyecek demektir. Bu açıklamayı el-Kelbî yapmıştır. (Kurtubi, Fussilet 42).</p>
<p>f) Kur'an-ı Kerim kendi başına mucize olmanın yanında, diğer semavi kitaplarda bildirilen ve paylaşılan mucizelerin birçoğunu da ihtiva etmektedir. Allah’ın (c.c) Peygamberimize indirdiği büyük mucizevi muhtevaya sahip olan bu Kitab-ı azam, sonsuza kadar kalıcı delillerle gerek Peygamberi (s.a.v) ve gerek se ondan sonra gelen takipçileri (müminleri) kıyam saatine kadar güçlendirmekte ve onlara rehber olmaktadır.</p>
<p>Bununla alakalı İmam Buhari’den nakledilen bir Hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَا مِنْ الْأَنْبِيَاءِ نَبِيٌّ إِلَّا أُعْطِيَ مَا مِثْلهُ آمَنَ عَلَيْهِ الْبَشَرُ وَإِنَّمَا كَانَ الَّذِي أُوتِيتُ وَحْيًا أَوْحَاهُ اللَّهُ إِلَيَّ فَأَرْجُو أَنْ أَكُونَ أَكْثَرَهُمْ تَابِعًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ</span></strong><strong> "Peygamberlerden hiçbir peygamber yoktur ki, ona insanların iman etmek zorunda kaldığı mucizelerin bir benzeri verilmemiş olsun. Bana verilen mucize ise Allah'ın bana vahyettiğidir, Kur’an’dır. Bunun için, kıyamet günü peygamberlerin en çok ümmetlisi ben olacağımı umarım!" </strong>(Mektebetul İslamiyyeh, Sahih el-Buhari, Kitabu fadailul Kur’an, 4696).</p>
<p>Cenab-i Hakk (c.c) Kur’an azimuşşan’ın hakkında ileri geri konuşanlara meydan okuyarak şöyle buyurmaktadır:</p>
<p><strong><span dir="RTL">أَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُ بَلْ لَا يُؤْمِنُونَ - فَلْيَأْتُوا بِحَدِيثٍ مِثْلِهِ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ</span></strong><strong> “Yoksa (Muhammed Kur'anı kendisi) uydurdu mu diyorlar? Ha­yır, onlar asla inanmıyorlar- Eğer gerçekten iddialarının doğruluğuna inanıyorlarsa, onun benzeri bir söz getirsinler” </strong>(Tur, 33-34).</p>
<p><strong><span dir="RTL">قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى أَنْ يَأْتُوا بِمِثْلِ هَذَا الْقُرْآنِ لَا يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا</span></strong><strong> “De ki: Eğer İnsanlar ve Cinler, bu Kur'an'ın bir benzerini meydana getirmek için bir araya gelseler, bir benzerini meydana getiremezler; hatta bir kısmı bir kısmına yardım etse bile.” </strong>(İsra 88).</p>
<p>Taberî bu ayet-i Kerimenin nüzul sebebi hakkında şunu zikretmektedir: "Bir kısım Yahudiler Resulullah'a gelerek Kur'an-ı Kerim hakkında onunla tartışmışlar ve ondan, kendisinin Peygamberliğini gösteren delillerden, Kur'an-ı Kerimin dışında bir delil getirmesini istemişler. Kendilerinin de Kur'an gibi bir kitap getirebileceklerini iddia etmişler ve bunun üzerine bu ayet-i Kerime nazil olmuş ve onlara meydan okumuştur. (Taberi, İsra 88).</p>
<p>Daha sonra Cenab-i Hakk (c.c) onlara; gücünüz yetiyorsa en azından Kur’an’a benze on sure meydana getirin diye meydan okumaktadır.</p>
<p><strong><span dir="RTL">أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ</span></strong><strong> “</strong><strong>Yoksa, Kur'ân'ı Peygamber mi uydurdu diyorlar? De ki: Haydi öyleyse Kur'ân'a benzer on sure de siz getirin. Ve iddianızın doğruluğunda samimi iseniz, Allah'tan başka gücünüzün yettiği kimseleri de yardıma çağırın.” </strong>(Hud 13).</p>
<p>Kur'an-i Kerimde bulunan bu gibi ayetler “Tehaddî” yani, “meydan okuma” ayetleri denir. Bu ayetlerde, bazen Kur’an’ın tamamının benzerini bazen on suresinin benzerini bazen da tek bir suresinin benzerini inkârcılardan meydana getirilmesi için meydan okumaktadır. Hz. Muhammed (s.a.v.)'ın hak peygamber olduğuna delil olarak insanları âciz bırakan bu Kur'an kâfidir. Zira Resulullah, zamanında yaşadığı toplumun fertlerinden biridir. Fakat ona gelen Kur’an’ın bir Suresinin dahi benzeri meydana getirilememiştir. Hâlbuki o tarihte Araplar edebiyatın zirvesinde bulunuyorlardı. Tüm belagat ve fesahatlerine rağmen Kur'an ifadeleri karşısında âciz kalmışlar, onun bir Suresinin benzerini dahi meydana getirememişlerdir. İşte bu haliyle Kur'an-ı Kerim en büyük mucize olmanın yanında, Resulullahın Hak Peygamber olduğuna en büyük delildir. (Taberi, Hud 13).</p>
<p>g) Allah (c.c) Kur’an-ı kerimde; İnsanların dini, dünyevi, uhrevi ve hayatları konularındaki işlerinde, kendilerine gerekli olan her şeyi beyan etmiştir. İbni Abbas’ın (r.a) buyurdukları gibi: “<span dir="RTL">أنزل</span> <span dir="RTL">في هذا القرآن كل علم، وكل شيء قد بين لنا في القرآن </span> Bu Kur’anda bütün ilimler indirilmiştir. Ve her şey bize Kur’an’da beyan edilmiştir.”</p>
<p>Cenab-i Hakk (c.c) Kur’an-ı azimuşşanda Peygamberimize (s.a.v) hitaben şöyle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ</span> “Sana her şeyi beyan eden (açıklayan) ve Müslümanlara hidayet, rahmet ve müjde olan kitabı indirdik.” </strong>(Nahl 89).</p>
<p>Başka bir Ayet-i kerimede şunlar zikredilmektedir: <strong><span dir="RTL">مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ</span> “Biz, kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” </strong>(En’am 38).</p>
<p>h) Kur’an’ın en büyük özelliklerinden biri de; bu Kitab-ı azimuşşan Allah (c.c) tarafından, onu tezekkür ve tedebbür edenlere çok kolaylaştırılmıştır.</p>
<p>Ayet-i kerimede buyurulduğu gibi: <strong><span dir="RTL">وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ</span> “And olsun ki; Akılda tutulması ve hatırlanması için Kur’an-ı kolay kıldık. Lakin ibret alan mı var?” </strong>(Kamer 17).</p>
<p>Başka bir Ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُولُو الْأَلْبَابِ</span> “Akıl sahipleri onun ayetlerini tedebbur (düşünsünler) ve tezekkür (hatırlayıp öğüt alsınlar) etsinler diye, sana indirdiğimiz o kitap kutludur” </strong>(Sad 29).</p>
<p>I) Kur’an-ı kerim; geçmiş kitaplardaki öğretilerin özetini ve Peygamberlerin şeriatlerinin usulünü ihtiva etmektedir.</p>
<p><strong><span dir="RTL">شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ</span></strong><strong> “(Ey Muhammed!) Nuh’a dinden tavsiye edilen, size de dinden kanun olarak kondu. Ve sana vahiy ettiğimizi, dini ayakta tutmak ve onda ayrılığa düşmemek için İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya da tavsiye ettik.” </strong>(Şura 13).</p>
<p>İ) Kur’an-ı kerim; geçmiş peygamber ve milletlerden, ondan önce hiçbir kitabın bu derece tafsilatlı bir şekilde bahsetmediği gibi, ayrıntılı bir şekilde bahsetmektedir.</p>
<p>Aşağıdaki Ayet-i kerimeler mevzudan şu şekilde bahsetmektedirler: <strong><span dir="RTL">وَكُلًّا نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ</span></strong><strong> “Peygamberlerin haberlerinden kalbini sağlamlaştıracak her şeyi sana anlatıyoruz.” </strong>(Hud 120).</p>
<p>Ey Muhammed, geçmiş Peygamberler ve ümmetlerine ait olan haberleri sana anlatmamızın sebebi, senden önceki Peygamberlerin, ümmetlerinden neler beklediklerini bilmen ve kavminin seni yalanlamasından dolayı üzülmemen içindir. (Taberi, Hud 120)</p>
<p>Allah Teâlâ buyurur ki: Senden önce geçen peygamberlerin ümmetleriyle birlikte olan haberleriyle ilgili kıssalarını sana haber veriyoruz, anlatıyoruz. Onlarla nasıl mücadele ve münakaşalar olmuş, peygamberler yalanlama ve eziyetlere nasıl katlanmışlar, Allah Teâlâ kendi taraftarları olan müminlere nasıl yardım etmiş, düşmanları olan kâfirleri nasıl yalnız bırakmış? İşte bütün bunlar ey Muhammed, senin kalbine sebat vermemiz içindir. Ayrıca geçen peygamber kardeşlerin senin için bir örnek olsunlar içindir. (İbni Kesir, Hud 120).</p>
<p><strong><span dir="RTL">ذَلِكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْقُرَى نَقُصُّهُ عَلَيْكَ مِنْهَا قَائِمٌ وَحَصِيدٌ</span></strong><strong> “Bu sana anlattıklarımız, o şehirlerin haberlerindendir. Onlardan bazıları ayakta durmakta bazıları ise tamamen silinmiştir.”</strong></p>
<p>Allah Teâlâ bu peygamberlerin ümmetleri ile beraber haklarında cereyan eden olayları, kâfirleri nasıl helak buyurup inananları nasıl kurtardığını zikrettiğinde buyurur ki: Bunlar o kasabaların haberlerindendir ki sana anlatıyorum. Onların bir kısmı hâlâ mamur halde duruyor, bir kısmı ise helak olmuş, köhneleşmiş ve silinip gitmiştir. Onları helak ettiğimizde biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar elçilerimizi yalanlamak ve onları inkâr etmek suretiyle kendi kendilerine zulmettiler. Rabbinin emri gelince Allah'ı bırakıp da taptıkları, dua ettikleri putları, ilâhları kendilerine bir fayda vermedi. Allah'ın onları helak etme emri geldiğinde onları bundan kurtaramadı. Kayıplarını artırmaktan başka bir şeye de yaramadı. Zira onların helak ve yok olmaları ancak bu ilâhlara tâbi olup onlara ibadet etmeleri sebebiyledir. İşte bu sebeple onların başlarına gelen gelmiş; dünyada ve ahirette onlar sebebiyle hüsrana uğramışlardır. (İbni Kesir, Hud 100).</p>
<p><strong><span dir="RTL">كَذَلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ مَا قَدْ سَبَقَ وَقَدْ آتَيْنَاكَ مِنْ لَدُنَّا ذِكْرًا</span></strong><strong> “İşte böyle, geçmişlerin haberlerinden sana anlatıyoruz. Gerçekten katımızdan sana bir de zikir verdik. </strong>(Taha 99).</p>
<p>Allah Teâlâ, peygamberi Muhammed (s.a.v) e hitaben şöyle buyurur: Nasıl ki sana Musa'nın haberini, Firavun ve ordusu ile beraber onun başından geçenleri apaçık ve olduğu şekilde anlatmışsak aynı şekilde geçmiş haberleri fazlalık ve eksiklik olmaksızın, olduğu şekilde sana anlatıyoruz. Bununla birlikte sana, katımızdan bir de “zikir” verdik. Önünden de ardından da bâtıl sokulamayan, Hakîm, Hamid katından indirilmiş olan Kur'ân-ı Azîmdir (Fussilet, 42). Peygamber gönderilmeye başlandığından itibaren Muhammed (s.a.v) ile peygamberler sona erdirilinceye kadar peygamberlerden hiç birisine onun bir benzeri veya ondan daha mükemmeli, geçmişlerin ve geleceklerin haberini daha çok toplayan, insanlar arasında ayırıcı hükmü ihtiva eden bir kitap verilmemiştir. (İbni Kesir, Taberi, Taha 99)</p>
<p>h) Kur’an-ı kerim; Allah (c.c) tarafından indirilen kitapların sonuncusu, öncekilerin tasdikcisi ve şahididir.</p>
<p><strong><span dir="RTL">نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَأَنْزَلَ التَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ - مِنْ قَبْلُ هُدًى لِلنَّاسِ وَأَنْزَلَ الْفُرْقَانَ</span></strong><strong> “Sana hak üzere kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak Kitab'ı indirdi. Tevrat ile İncil'i de O indirmişti.- O ikisini daha önce, insanlara bir hidayet rehberi olarak indirmişti. Yine O, doğruyu yanlıştan ayırıcı Kitab'ı (Furkan'ı) indirdi.” </strong>(Ali İmran 3-4).</p>
<p>Ey Muhammed, rabbin sana, Tevrat ve İncile tâbi olanların ihtilaf ettikle­ri hususlarda, hakkı ortaya koyan bu kitabı indirdi. Bu k itap, Allah tarafından, önceki Peygamberlere indirilen kitapları tasdik eden bir kitaptır. Rabbin bu ki­taptan önce, insanlara Allah’ın birliğini ve dininin hükümlerini açıklamak için Musa’ya Tevrat’ı, İsa’ya da İncili indirmiştir. Şimdi ise İsa hakkında ve diğer hu­suslarda hak ile bâtılı ayırdeden ve akılları tatmin edici kesin bir delil olan Kur'an’ı indirdi. Şüphesiz ki Allah’ın ayetlerini, ilahlığını ve birliğini gösteren de­lilleri inkâr eden, İsa’yı ilah ve rab kabul eden kâfirlere, kıyamet gününde şiddet­li bir azap vardır. Allah, hükümranlığında her şeye galiptir. Azap etmeyi diledi­ği zaman, yapacağı azabı önleyecek hiçbir kimse yoktur. Allah, hak edenlerin cezasını verendir. Ayetlerini ve diğer delillerini inkâr edenlerden intikam alan­dır. (Taberi, Ali İmran 3-4).</p>
<p>Başka bir Ayet-i kerimede Peygamberimize hitaben: <strong><span dir="RTL">وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ</span> “Sana da Kitab'ı, hak ile, kendinden önceki kitapları doğrulayıcı ve onların üzerine şahit olarak indirdik.” </strong>(Maide 48).</p>
<p> <strong><span dir="RTL">فقال صلَّى الله عليه وسلَّم: «أُنْزِلَتْ صُحُفُ إِبْرَاهِيمَ أَوَّلَ لَيْلَةٍ مِنْ شَهْرِ رَمَضَانَ، وَأُنْزِلَتِ التَّوْرَاةُ لِسِتٍّ مَضَيْنَ مِنْ شَهْرِ رَمَضَانَ، وَأُنْزِلَ الْإِنْجِيلُ لِثَلَاثَ عَشْرَةَ خَلَتْ مِنْ شَهْرِ رَمَضَانَ، وَأُنْزِلَ الزَّبُورُ لِثَمَانِي عَشْرَةَ خَلَتْ مِنْ رَمَضَانَ، وَأُنْزِلَ الْقُرْآنُ لِأَرْبَعٍ وَعِشْرِينَ مَضَتْ مِنْ رَمَضَانَ</span></strong></p>
<p><strong>Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmuşlardır: İbrahim (a.s)’a inen sahifeler Ramazan’ın ilk gecesinde nazil olmuştur. Tevrat Ramazan’dan altı gün geçtikten sonra nazil olmuştur. İncil Ramazan’ın onüçünde nazıl olmuştur.</strong> <strong>Zebur Ramazan’ın onsekizinde nazil olmuştur. Ve Kur’anda Ramazan’dan yirmidört gün geçtikten sonra nazil olmuştur.</strong> (Syuti, Camiussağir, 2377; Taberani, Mu’cemul Kebir, 185). (İnşaallah devam edecek)</p>
<p> </p>
Ekleme
Tarihi: 04 Nisan 2021 - Pazar
KUR’AN VE HADİS IŞIĞINDA DÜNYA HAYATI (30)
<p>M. Hasip TAYLAN</p>
<p><a name="_Hlk59661992"><strong><u>e-Kur’an</u></strong></a><strong><u>:</u></strong> Kuran’ı kerim semavi kitapların sonuncusudur. Bu kitap Cenab-ı Hakk (c.c) tarafından son nebi ve resul olan Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v) indirilmiştir. Keza Cenab-ı Hakk (c.c) tarafından şu Ayet-i kerimede belirtildiği gibi: <strong><span dir="RTL">إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ</span> “Şuphesiz Zikri (Kuran’ı) biz indirdik ve onu biz muhafaza edeceğiz.” </strong>Demek suretiyle Kuran’ın muhafazasını taahhüt etmişlerdir.</p>
<p>Hâlbuki Kuran’dan önce indirilen semavi kitapların tamamı Cihanşumul olmayıp, özellikle şeriatları belli kavimlere ve muvakkat zaman içinde geçerli omuştur. Bunların muhafazasını da Cenab-ı Hakk (c.c) garantilememiş ve şu Ayet’te belirtildiği gibi onların muhafazasını zamanın zahid ve âlimlerine havale etmiştir. Ayet-i kerime şöyle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">إِنَّآ أَنزَلۡنَا ٱلتَّوۡرَىٰةَ فِيهَا هُدٗى وَنُورٞۚ يَحۡكُمُ بِهَا ٱلنَّبِيُّونَ ٱلَّذِينَ أَسۡلَمُواْ لِلَّذِينَ هَادُواْ وَٱلرَّبَّٰنِيُّونَ وَٱلۡأَحۡبَارُ بِمَا ٱسۡتُحۡفِظُواْ مِن كِتَٰبِ ٱللَّهِ وَكَانُواْ عَلَيۡهِ شُهَدَآءَ</span> “Gerçekten Tevrat'ı içinde hidayet ve nur bulunduğu halde indirdik. Allah'a teslim olmuş peygamberler yahudilerin arasında onunla hükmederlerdi. <u>Yine Allah'ın kitabını korumakla görevlendirilmiş olmaları itibariyle âlimler ve fakihler de onunla hükmederlerdi</u>. Bunlar onun üzerine şahittiler.” </strong>(Maide 44).</p>
<p>Binaenaleyh, Karan’ı kerim, kendisinden önce indirilmiş olan tüm semavi kitapların ilahi öğretilerinin muhtevasını ihtiva etmekle beraber, bu kitapların muhteviyatında mevcut olan Allah’ın (c.c) tevhidine dair imanı ve Allah’a (c.c) ibadete dair hususları te’kid ve tasdik etmektedir.</p>
<p><u>Dolayısıyla Kur’an’a imanla ilgili hususlara gelince;</u></p>
<p>a) Kur’an’ı azimuşşan; kendinden önce nazil olan tüm semavi kitapları gerektiğinde nesh eden (hükümlerini kaldıran), tümüne hâkim olan ve ayeti kerimede zikredildiği gibi, tüm semavi kitapları tasdik eden ve üzerlerine şahit olarak inen kitaptır.</p>
<p>Kur’an-i kerim Peygamberimize (s.a.v) hitaben şöyle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقاً لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِناً عَلَيْهِ</span> “Sana da Kitab'ı, hak ile kendinden önceki kitapları doğrulayıcı ve onların üzerine şahit olarak indirdik.” </strong>(Maide 48).</p>
<p><u>“Onların üzerine şahit olarak indirdik”</u> ifadesi; onları gözetleyici ve koruyucu anlamındadır. Yani o kitaplardaki hakikatı tespit etmek sureti ile tahrifatı, tağyiratı ve tebdilatı hakikatten ayıran demektir.</p>
<p>b) Kur’nın daveti ve şeriatı tüm sakalayn’a (İnsan ve cinlere) şamildir. Bu husustaki Ayet-i kerimeler: <strong><span dir="RTL">تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرً</span></strong><span dir="RTL">ا</span> <strong>“Âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna (Muhammed’e) Furkan’ı indiren, Allah’ın şânı çok yücedir” </strong>(Furkan 1). Başka bir Ayet-i kerimede Cenab-i Hakk (c.c) Peygamberimize hitaben şöyle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَذَا الْقُرْآنُ لِأُنْذِرَكُمْ بِهِ وَمَنْ بَلَغَ</span> “bu Kur’an bana, sizi ve sizden sonra ulaştığı herkesi kendisi ile uyarmam için vahyolunmuştur.” </strong>(En’am 19). Keza Kur’an’ı azimuşşanda cinlerin Peygamberimizin bir sabah namazında kuran okuyuşunu dinledikten sonra, birbirlerine şöyle söylediklerini dile getirmektedir: <span dir="RTL">يَهْد۪ٓي</span><strong><span dir="RTL"> اِلَى الرُّشْدِ فَاٰمَنَّا بِه۪ۜ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَٓا اَحَدًاۙ</span></strong> <span dir="RTL">إِنَّا<strong> سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا</strong></span><strong> “Doğrusu biz hayret verici bir Kur'an dinledik. O hidayete erdirendir; biz de ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimize asla hiç kimseyi ortak koşmayacağız.” </strong>(Cin 1-2)</p>
<p>c) Kur’an’ın nüzulünden sonra gerek ehli kitabın gerekse ehli kitap dışındakilerin Kur’an dışında, geçmiş kitap ve suhuflara veya bunların herhangi bir nüshasına itikatla, Allah’a (c.c) ibadet etmesi caiz değildir. Kur’an’ın inişinden sonra, Kur’an’ın getirdiği din dışında artık din yoktur, onda Allah’ın (c.c) emrettiği ibadetler dışında ibadet yoktur, onda helal kılınan hiçbir şey haram değildir ve onda haram kılınan hiçbir şey helal değildir. Ondaki emirlerine uymak ve nehiylerinden sakınmak ve onda geçen ibretlik hadise ve kıssaları dikkate alıp kulak ardı etmemek şarttır. Ayrıca muhkem Ayetleri öğrenip, müteşabihlere olduğu gibi teslim olmak gerekmektedir. Kısacası şu ayeti kerimede zikredildiği gibi:</p>
<p><strong><span dir="RTL">وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْاِسْلَامِ د۪ينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُۚ وَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ مِنَ الْخَاسِر۪ي</span></strong><strong><span dir="RTL">ن</span></strong> <strong>“(Bundan sonra) kim, İslâm’dan başka bir din ararsa, o kimsen o din asla kabul edilmeyecek ve o kimse, ahirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır.”</strong> (Ali İmran 85).</p>
<p>Başka bir Ayet-i kerimede: <strong><span dir="RTL">وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ</span></strong> <strong>“İşte bu (Kur’an) bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Allah’ın rahmetine ulaşmak istiyorsanız ona uyun ve Allah’tan hakkıyla sakının.” </strong>(En’am 155).</p>
<p>d) Geçmiş semavi kitapların getirdiği şeriatlerin aksine, Kur’an’ın getirdiği şeriatın kolay olması, takdire şayandır.</p>
<p>Şu Ayet-i kerimede de beyan edildiği gibi: <strong><span dir="RTL">اَلَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْاُمِّيَّ الَّذ۪ي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْج۪يلِۘ يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهٰيهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَٓائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ اِصْرَهُمْ وَالْاَغْلَالَ الَّت۪ي كَانَتْ عَلَيْهِمْۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِه۪ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ مَعَهُٓۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُو</span></strong><strong><span dir="RTL">ن</span></strong> <strong>“Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları elçiye o ümmî Peygamber’e uyanlar (var ya) işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar, onlara temiz şeyleri helâl, çirkin şeyleri haram kılar, <u>(sırtlarındaki) yüklerini indirir ve üzerlerindeki zincirlerinden kurtarır.</u> İşte o Peygamber’e inanan, onu destekleyen, ona yardım eden ve onunla birlikte indirilen nura uyanlar var ya işte esas kurtuluşa erenler onlardır.” </strong>(A’raf 157).</p>
<p>Yüce Allah'ın: "Sırtlarındaki ağır yükü indiren" buyruğunda geçen, Ağır yük açıklamasını Mücahit, Katade ve İbn-i Cübeyr yapmıştır. İbn-i Abbas, ed-Dahhâk ve el-Hasen da “ağır yük” aynı zamanda ahit anlamına da gelir, açıklamasında bulunmuşlardır.</p>
<p>Bu ayet-i kerime bu iki manayı da kapsamına almaktadır. Çünkü İsrail oğullarından ağır birtakım amelleri yerine getirmeye dair ahit alınmıştır. Yü­ce Allah Muhammed (s.a.v)'i peygamber olarak göndermek üzere onlar üze­rindeki bu ahdi ve o amellerin ağalığını kaldırmış oldu. İdrarın yıkanmak­la temizlenmesi, ganimetlerin helal kılınması, ay hali olan kadınla birlikte otu­rup kalkmanın, onunla beraber yemek yemenin, beraber yatmanın helâl kı­lınması gibi. Hâlbuki İsrailoğullanndan herhangi birisinin elbisesine idrar isa­bet edecek olursa onu makasla keserdi. Bu, "onlardan birisinin derisine isa­bet edecek olsa" diye de rivayet edilmiştir. Ganimetleri bir araya toplayıp ge­tirdikleri vakit ise, semadan onu yiyip bitiren bir ateş İnerdi. Kadın da ay ha­li oldu mu, ona yaklaşmazlardı. Ve buna benzer, sahih hadislerde ve başka­larında sabit olmuş diğer hususlar vardı.</p>
<p>Bu ağır yüklerden birisi de cumartesi günü çalışmayı terk etmek yükümlülüğü idi. Çünkü rivayete göre Musa (a.s) cumartesi günü kamış taşıyan bir adam görmüş ve onun boynunu vurmuş. Müfessirlerin çoğunluğunun görüşü budur. İsrail oğulları arasında da diyet söz konusu değildi. Sadece kısas vardı. Tevbelerine bir alamet olmak üzere de kendilerini öldürmeleri emrolmuştu. Ve buna benzer başka mükellefiyetler. İşte bütün bunlar "zincirlere, bukağılara" benzetilmiştir. (Kurtubi, A’raf 157).</p>
<p>Isr kelimesi, sahibine ağır gelen ve ağırlığından dolayı hareket etmesine mâni olan ağırlık, yük demektir. Bu tabirden maksat, Hz. Musa (a.s)'ın şeriatının çok zor ve ağır olduğunu ifade etmektir. "Sırtlarındaki zincirler" tabirinden murad da "Elbisedeki, kendisine idrar bulaşmış olan yeri kesip atmak; tevbe için, kendini öldürmek; hata eden uzvu kesmek ve etteki damarları bulup çıkartmak gibi, ibadetlerinde söz konusu olan, çok şiddetli ve ağır, zor sorumluluklardır. Allah Teâlâ, bunları "zincirler" diye vasıflandırmıştır. Çünkü bir şeyi haram kılmak, insanı onu yapmaktan alıkoymaktır. Aynı şekilde zincirler de insanı bir şeyler yapmaktan alıkoyar. Rivayet edildiğine göre İsrail oğulları, namaza kalktıkları zaman, yün elbiseler giyiyor, Allah'a tazim ve saygı olarak, ellerini boyunlarına zincirlerle bağlıyorlardı. Bu görüşe göre ayetteki "zincirler" kelimesi, mecazi bir ifade değildir. (F. Razi, A’raf 157).</p>
<p>e) Kur’an-i kerim, semavi kitapların içinde gerek lafzen ve gerekse manen her çeşit tahrif ve tağyirden muhafazası, Allah (c.c) tarafından garanti altına alınmış yegâne kutsal kitaptır. Mevzu ile alakalı Ayet-i kerimeler:</p>
<p><strong><span dir="RTL">إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ</span></strong><strong> “Hiç şüphesiz, zikri (Kur'an'ı) biz indirdik ve onun koruyucuları da gerçekten biziz.” </strong>(Hicr 9).</p>
<p>Katade ve Sabit el-Bünânî dedi ki: Yüce Allah, o Kitabı, şeytanların ona herhangi bir batılı ilave etmelerine yahut ondan herhangi bir hakkı eksiltme­lerine karşı korumuştur. Onu korumayı bizzat yüce Allah üzerine almıştır. O bakımdan o her zaman için korunma altındadır.</p>
<p>Hâlbuki öbür kitapları koruma görevini de Cenab-i Hakk (c.c) tarafından, Maide Suresinin 44. Ayetinde zikredildiği gibi, Rahip ve Hahamlara verilmişti. Onlar da değiştirmiş ve değişik­liklere uğratmışlardır. (Kurtubi, Hicr 9).</p>
<p><strong><span dir="RTL">لَا يَأْتِيهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِهِ تَنْزِيلٌ مِنْ حَكِيمٍ حَمِيدٍ</span></strong><strong> “Ne önceden onun hükümlerini iptal eden bir kitap gelmiştir, ne de ondan sonra gelir; hakim (hüküm ve hikmet sahibi) ve hamid (hamde layık) tarafından indirilmiştir.” </strong></p>
<p>“Ne önceden onun hükümlerini iptal eden bir kitap gelmiştir, ne de ondan sonra gelir.” Yani; Allah tarafından da­ha önceden indirilmiş hiçbir şey onu yalanlamaz, ondan sonra da herhangi bir kitap inmeyecek, onu iptal etmeyecek, onu nesh etmeyecek demektir. Bu açıklamayı el-Kelbî yapmıştır. (Kurtubi, Fussilet 42).</p>
<p>f) Kur'an-ı Kerim kendi başına mucize olmanın yanında, diğer semavi kitaplarda bildirilen ve paylaşılan mucizelerin birçoğunu da ihtiva etmektedir. Allah’ın (c.c) Peygamberimize indirdiği büyük mucizevi muhtevaya sahip olan bu Kitab-ı azam, sonsuza kadar kalıcı delillerle gerek Peygamberi (s.a.v) ve gerek se ondan sonra gelen takipçileri (müminleri) kıyam saatine kadar güçlendirmekte ve onlara rehber olmaktadır.</p>
<p>Bununla alakalı İmam Buhari’den nakledilen bir Hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَا مِنْ الْأَنْبِيَاءِ نَبِيٌّ إِلَّا أُعْطِيَ مَا مِثْلهُ آمَنَ عَلَيْهِ الْبَشَرُ وَإِنَّمَا كَانَ الَّذِي أُوتِيتُ وَحْيًا أَوْحَاهُ اللَّهُ إِلَيَّ فَأَرْجُو أَنْ أَكُونَ أَكْثَرَهُمْ تَابِعًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ</span></strong><strong> "Peygamberlerden hiçbir peygamber yoktur ki, ona insanların iman etmek zorunda kaldığı mucizelerin bir benzeri verilmemiş olsun. Bana verilen mucize ise Allah'ın bana vahyettiğidir, Kur’an’dır. Bunun için, kıyamet günü peygamberlerin en çok ümmetlisi ben olacağımı umarım!" </strong>(Mektebetul İslamiyyeh, Sahih el-Buhari, Kitabu fadailul Kur’an, 4696).</p>
<p>Cenab-i Hakk (c.c) Kur’an azimuşşan’ın hakkında ileri geri konuşanlara meydan okuyarak şöyle buyurmaktadır:</p>
<p><strong><span dir="RTL">أَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُ بَلْ لَا يُؤْمِنُونَ - فَلْيَأْتُوا بِحَدِيثٍ مِثْلِهِ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ</span></strong><strong> “Yoksa (Muhammed Kur'anı kendisi) uydurdu mu diyorlar? Ha­yır, onlar asla inanmıyorlar- Eğer gerçekten iddialarının doğruluğuna inanıyorlarsa, onun benzeri bir söz getirsinler” </strong>(Tur, 33-34).</p>
<p><strong><span dir="RTL">قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى أَنْ يَأْتُوا بِمِثْلِ هَذَا الْقُرْآنِ لَا يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا</span></strong><strong> “De ki: Eğer İnsanlar ve Cinler, bu Kur'an'ın bir benzerini meydana getirmek için bir araya gelseler, bir benzerini meydana getiremezler; hatta bir kısmı bir kısmına yardım etse bile.” </strong>(İsra 88).</p>
<p>Taberî bu ayet-i Kerimenin nüzul sebebi hakkında şunu zikretmektedir: "Bir kısım Yahudiler Resulullah'a gelerek Kur'an-ı Kerim hakkında onunla tartışmışlar ve ondan, kendisinin Peygamberliğini gösteren delillerden, Kur'an-ı Kerimin dışında bir delil getirmesini istemişler. Kendilerinin de Kur'an gibi bir kitap getirebileceklerini iddia etmişler ve bunun üzerine bu ayet-i Kerime nazil olmuş ve onlara meydan okumuştur. (Taberi, İsra 88).</p>
<p>Daha sonra Cenab-i Hakk (c.c) onlara; gücünüz yetiyorsa en azından Kur’an’a benze on sure meydana getirin diye meydan okumaktadır.</p>
<p><strong><span dir="RTL">أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ</span></strong><strong> “</strong><strong>Yoksa, Kur'ân'ı Peygamber mi uydurdu diyorlar? De ki: Haydi öyleyse Kur'ân'a benzer on sure de siz getirin. Ve iddianızın doğruluğunda samimi iseniz, Allah'tan başka gücünüzün yettiği kimseleri de yardıma çağırın.” </strong>(Hud 13).</p>
<p>Kur'an-i Kerimde bulunan bu gibi ayetler “Tehaddî” yani, “meydan okuma” ayetleri denir. Bu ayetlerde, bazen Kur’an’ın tamamının benzerini bazen on suresinin benzerini bazen da tek bir suresinin benzerini inkârcılardan meydana getirilmesi için meydan okumaktadır. Hz. Muhammed (s.a.v.)'ın hak peygamber olduğuna delil olarak insanları âciz bırakan bu Kur'an kâfidir. Zira Resulullah, zamanında yaşadığı toplumun fertlerinden biridir. Fakat ona gelen Kur’an’ın bir Suresinin dahi benzeri meydana getirilememiştir. Hâlbuki o tarihte Araplar edebiyatın zirvesinde bulunuyorlardı. Tüm belagat ve fesahatlerine rağmen Kur'an ifadeleri karşısında âciz kalmışlar, onun bir Suresinin benzerini dahi meydana getirememişlerdir. İşte bu haliyle Kur'an-ı Kerim en büyük mucize olmanın yanında, Resulullahın Hak Peygamber olduğuna en büyük delildir. (Taberi, Hud 13).</p>
<p>g) Allah (c.c) Kur’an-ı kerimde; İnsanların dini, dünyevi, uhrevi ve hayatları konularındaki işlerinde, kendilerine gerekli olan her şeyi beyan etmiştir. İbni Abbas’ın (r.a) buyurdukları gibi: “<span dir="RTL">أنزل</span> <span dir="RTL">في هذا القرآن كل علم، وكل شيء قد بين لنا في القرآن </span> Bu Kur’anda bütün ilimler indirilmiştir. Ve her şey bize Kur’an’da beyan edilmiştir.”</p>
<p>Cenab-i Hakk (c.c) Kur’an-ı azimuşşanda Peygamberimize (s.a.v) hitaben şöyle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ</span> “Sana her şeyi beyan eden (açıklayan) ve Müslümanlara hidayet, rahmet ve müjde olan kitabı indirdik.” </strong>(Nahl 89).</p>
<p>Başka bir Ayet-i kerimede şunlar zikredilmektedir: <strong><span dir="RTL">مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ</span> “Biz, kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” </strong>(En’am 38).</p>
<p>h) Kur’an’ın en büyük özelliklerinden biri de; bu Kitab-ı azimuşşan Allah (c.c) tarafından, onu tezekkür ve tedebbür edenlere çok kolaylaştırılmıştır.</p>
<p>Ayet-i kerimede buyurulduğu gibi: <strong><span dir="RTL">وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ</span> “And olsun ki; Akılda tutulması ve hatırlanması için Kur’an-ı kolay kıldık. Lakin ibret alan mı var?” </strong>(Kamer 17).</p>
<p>Başka bir Ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: <strong><span dir="RTL">كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُولُو الْأَلْبَابِ</span> “Akıl sahipleri onun ayetlerini tedebbur (düşünsünler) ve tezekkür (hatırlayıp öğüt alsınlar) etsinler diye, sana indirdiğimiz o kitap kutludur” </strong>(Sad 29).</p>
<p>I) Kur’an-ı kerim; geçmiş kitaplardaki öğretilerin özetini ve Peygamberlerin şeriatlerinin usulünü ihtiva etmektedir.</p>
<p><strong><span dir="RTL">شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ</span></strong><strong> “(Ey Muhammed!) Nuh’a dinden tavsiye edilen, size de dinden kanun olarak kondu. Ve sana vahiy ettiğimizi, dini ayakta tutmak ve onda ayrılığa düşmemek için İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya da tavsiye ettik.” </strong>(Şura 13).</p>
<p>İ) Kur’an-ı kerim; geçmiş peygamber ve milletlerden, ondan önce hiçbir kitabın bu derece tafsilatlı bir şekilde bahsetmediği gibi, ayrıntılı bir şekilde bahsetmektedir.</p>
<p>Aşağıdaki Ayet-i kerimeler mevzudan şu şekilde bahsetmektedirler: <strong><span dir="RTL">وَكُلًّا نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ</span></strong><strong> “Peygamberlerin haberlerinden kalbini sağlamlaştıracak her şeyi sana anlatıyoruz.” </strong>(Hud 120).</p>
<p>Ey Muhammed, geçmiş Peygamberler ve ümmetlerine ait olan haberleri sana anlatmamızın sebebi, senden önceki Peygamberlerin, ümmetlerinden neler beklediklerini bilmen ve kavminin seni yalanlamasından dolayı üzülmemen içindir. (Taberi, Hud 120)</p>
<p>Allah Teâlâ buyurur ki: Senden önce geçen peygamberlerin ümmetleriyle birlikte olan haberleriyle ilgili kıssalarını sana haber veriyoruz, anlatıyoruz. Onlarla nasıl mücadele ve münakaşalar olmuş, peygamberler yalanlama ve eziyetlere nasıl katlanmışlar, Allah Teâlâ kendi taraftarları olan müminlere nasıl yardım etmiş, düşmanları olan kâfirleri nasıl yalnız bırakmış? İşte bütün bunlar ey Muhammed, senin kalbine sebat vermemiz içindir. Ayrıca geçen peygamber kardeşlerin senin için bir örnek olsunlar içindir. (İbni Kesir, Hud 120).</p>
<p><strong><span dir="RTL">ذَلِكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْقُرَى نَقُصُّهُ عَلَيْكَ مِنْهَا قَائِمٌ وَحَصِيدٌ</span></strong><strong> “Bu sana anlattıklarımız, o şehirlerin haberlerindendir. Onlardan bazıları ayakta durmakta bazıları ise tamamen silinmiştir.”</strong></p>
<p>Allah Teâlâ bu peygamberlerin ümmetleri ile beraber haklarında cereyan eden olayları, kâfirleri nasıl helak buyurup inananları nasıl kurtardığını zikrettiğinde buyurur ki: Bunlar o kasabaların haberlerindendir ki sana anlatıyorum. Onların bir kısmı hâlâ mamur halde duruyor, bir kısmı ise helak olmuş, köhneleşmiş ve silinip gitmiştir. Onları helak ettiğimizde biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar elçilerimizi yalanlamak ve onları inkâr etmek suretiyle kendi kendilerine zulmettiler. Rabbinin emri gelince Allah'ı bırakıp da taptıkları, dua ettikleri putları, ilâhları kendilerine bir fayda vermedi. Allah'ın onları helak etme emri geldiğinde onları bundan kurtaramadı. Kayıplarını artırmaktan başka bir şeye de yaramadı. Zira onların helak ve yok olmaları ancak bu ilâhlara tâbi olup onlara ibadet etmeleri sebebiyledir. İşte bu sebeple onların başlarına gelen gelmiş; dünyada ve ahirette onlar sebebiyle hüsrana uğramışlardır. (İbni Kesir, Hud 100).</p>
<p><strong><span dir="RTL">كَذَلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ مَا قَدْ سَبَقَ وَقَدْ آتَيْنَاكَ مِنْ لَدُنَّا ذِكْرًا</span></strong><strong> “İşte böyle, geçmişlerin haberlerinden sana anlatıyoruz. Gerçekten katımızdan sana bir de zikir verdik. </strong>(Taha 99).</p>
<p>Allah Teâlâ, peygamberi Muhammed (s.a.v) e hitaben şöyle buyurur: Nasıl ki sana Musa'nın haberini, Firavun ve ordusu ile beraber onun başından geçenleri apaçık ve olduğu şekilde anlatmışsak aynı şekilde geçmiş haberleri fazlalık ve eksiklik olmaksızın, olduğu şekilde sana anlatıyoruz. Bununla birlikte sana, katımızdan bir de “zikir” verdik. Önünden de ardından da bâtıl sokulamayan, Hakîm, Hamid katından indirilmiş olan Kur'ân-ı Azîmdir (Fussilet, 42). Peygamber gönderilmeye başlandığından itibaren Muhammed (s.a.v) ile peygamberler sona erdirilinceye kadar peygamberlerden hiç birisine onun bir benzeri veya ondan daha mükemmeli, geçmişlerin ve geleceklerin haberini daha çok toplayan, insanlar arasında ayırıcı hükmü ihtiva eden bir kitap verilmemiştir. (İbni Kesir, Taberi, Taha 99)</p>
<p>h) Kur’an-ı kerim; Allah (c.c) tarafından indirilen kitapların sonuncusu, öncekilerin tasdikcisi ve şahididir.</p>
<p><strong><span dir="RTL">نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَأَنْزَلَ التَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ - مِنْ قَبْلُ هُدًى لِلنَّاسِ وَأَنْزَلَ الْفُرْقَانَ</span></strong><strong> “Sana hak üzere kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak Kitab'ı indirdi. Tevrat ile İncil'i de O indirmişti.- O ikisini daha önce, insanlara bir hidayet rehberi olarak indirmişti. Yine O, doğruyu yanlıştan ayırıcı Kitab'ı (Furkan'ı) indirdi.” </strong>(Ali İmran 3-4).</p>
<p>Ey Muhammed, rabbin sana, Tevrat ve İncile tâbi olanların ihtilaf ettikle­ri hususlarda, hakkı ortaya koyan bu kitabı indirdi. Bu k itap, Allah tarafından, önceki Peygamberlere indirilen kitapları tasdik eden bir kitaptır. Rabbin bu ki­taptan önce, insanlara Allah’ın birliğini ve dininin hükümlerini açıklamak için Musa’ya Tevrat’ı, İsa’ya da İncili indirmiştir. Şimdi ise İsa hakkında ve diğer hu­suslarda hak ile bâtılı ayırdeden ve akılları tatmin edici kesin bir delil olan Kur'an’ı indirdi. Şüphesiz ki Allah’ın ayetlerini, ilahlığını ve birliğini gösteren de­lilleri inkâr eden, İsa’yı ilah ve rab kabul eden kâfirlere, kıyamet gününde şiddet­li bir azap vardır. Allah, hükümranlığında her şeye galiptir. Azap etmeyi diledi­ği zaman, yapacağı azabı önleyecek hiçbir kimse yoktur. Allah, hak edenlerin cezasını verendir. Ayetlerini ve diğer delillerini inkâr edenlerden intikam alan­dır. (Taberi, Ali İmran 3-4).</p>
<p>Başka bir Ayet-i kerimede Peygamberimize hitaben: <strong><span dir="RTL">وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ</span> “Sana da Kitab'ı, hak ile, kendinden önceki kitapları doğrulayıcı ve onların üzerine şahit olarak indirdik.” </strong>(Maide 48).</p>
<p> <strong><span dir="RTL">فقال صلَّى الله عليه وسلَّم: «أُنْزِلَتْ صُحُفُ إِبْرَاهِيمَ أَوَّلَ لَيْلَةٍ مِنْ شَهْرِ رَمَضَانَ، وَأُنْزِلَتِ التَّوْرَاةُ لِسِتٍّ مَضَيْنَ مِنْ شَهْرِ رَمَضَانَ، وَأُنْزِلَ الْإِنْجِيلُ لِثَلَاثَ عَشْرَةَ خَلَتْ مِنْ شَهْرِ رَمَضَانَ، وَأُنْزِلَ الزَّبُورُ لِثَمَانِي عَشْرَةَ خَلَتْ مِنْ رَمَضَانَ، وَأُنْزِلَ الْقُرْآنُ لِأَرْبَعٍ وَعِشْرِينَ مَضَتْ مِنْ رَمَضَانَ</span></strong></p>
<p><strong>Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmuşlardır: İbrahim (a.s)’a inen sahifeler Ramazan’ın ilk gecesinde nazil olmuştur. Tevrat Ramazan’dan altı gün geçtikten sonra nazil olmuştur. İncil Ramazan’ın onüçünde nazıl olmuştur.</strong> <strong>Zebur Ramazan’ın onsekizinde nazil olmuştur. Ve Kur’anda Ramazan’dan yirmidört gün geçtikten sonra nazil olmuştur.</strong> (Syuti, Camiussağir, 2377; Taberani, Mu’cemul Kebir, 185). (İnşaallah devam edecek)</p>
<p> </p>
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.